İşte O Komplo Teorisyeni, Fanatik Avrupalı
Ekip olarak uzun süredir devam ettirdiğimiz dış temaslar sonunda bir netice verdi. Bildiğiniz gibi 3 Temmuz sürecinin başından beri -her ne kadar yazdığımız 1300 yazıda buna dair tek bir örnek olmasa bile- esasında cemaatin Fenerbahçe'ye komplo kurduğunu söylüyor, fanatik olduğumuz için de bu MÜKKKKEMMMEL delilleri göremiyorduk. En sonunda bizim gibi düşünen, objektif olamayan, fanatik bir Avrupalı bulduk.
Kendisi elbette necip medyamızın neredeyse Hz. İsa statüsü verdiği Cornu kadar önemli olmasa da bir avrupalı ve altı üstü Avrupa İnsan Hakları Komiseri. Avrupa Konseyinin bağımsız bir parçası olarak, konseye üye devletlerdeki insan hakları ihlallerini araştırmak ve bu hak ihlallerine karşı Avrupa kamuoyunu bilgilendirmekten mesul. BM ve AB ile birlikte çalışıyor. (yukarıda fotosu var)
Peki Thomas Hammarberg bugün neden burada? Çünkü geçenlerde bir rapor yayınladı ve Türkiye'deki insan hakları uygulamalarını analiz etti. Raporunda sanat eseri soruşturmalar yaratan, 10 üzerinde 10 alan, dünyanın gıpta ile baktığı, turbo takmış, her tür delili bulan yargı sistemimiz ve emniyet güçlerimiz de elbette yer alıyor. Biz de o rapordan belli başlı bölümleri burada paylaşalım dedik. Bakın ne diyor Hammarberg
Adalette aşırı gecikmeler, özellikle hukukun üstünlüğü ilkesine saygı duyulması ve adalete erişim bakımından büyük tehlike oluşturmaktadır.
Yargılama öncesi soruşturmanın niteliğinin ve savcıların rolünün ceza davalarının süresi üzerinde güçlü bir etkisi olduğu düşünülmektedir.
Soruşturmalar, adli konularda uzmanlığı yeterli olmayabilen kolluk kuvvetleri tarafından yürütülmekte ve kanıtları genellikle aşırı miktarlarda gizli dinleme kayıtlarından oluşmaktadır.
Türk savcıların, öncelikle sağlam şüpheler oluşturmak üzere delil toplamak yerine, şüpheli kişilerin yakalanmasından delillere doğru ilerlemek gibi köklü bir alışkanlıkları olduğu gözlenmekte.
Delil toplama işinin iddianame hazırlandıktan sonra bile devam etmesi, davaların ve tutukluluğun uzun sürmesini doğrudan etkilemektedir.
Özellikle terör ve organize suç davalarında iddianamelerin aşırı uzunluğu endişe vericidir. Bu dinlenen telefon görüşmelerinin tasnif edilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Yargılama sona ermeden, davaların uzun sürmesine itiraz etme imkanı tanıyan etkili bir hukuk yoluna ihtiyaç vardır.
Masumiyet karinesi ilkesini korumak son derece önemlidir. Daha az kısıtlayıcı alternatif önlemler (Adli kontrol, kefaletle salıverme, yurt dışına çıkış yasağı gibi) tutuklama yerine kullanılmalıdır.
Tutukluluk sürelerinin Avrupa Konseyi standartlarında öngörülen asgari süreyle sınırlanması konusunda usule ve uygulamaya ilişkin eksiklikler adli sistemin çalışmasıyla ilgili olumsuz bir algı yaratmakta.
Mahkemelerin, tutukluluk süresini uzatma kararı verirken yeterli bir neden göstermeyip “ suçun niteliğine, kanıtların durumuna ve dosyanın içeriğine istinaden” şeklinde basmakalıp ifadeler kullanmasını AİHM'si defalarca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı bulmuştur.
Özellikle devlet güvenliğine karşı işlenen suçlarda tutukluluk süre sınırı aşırı uzundur.
Türk makamları sağlık koşulları tutukluluk için uygun olmayan kişilerin tutuklanması ya da tekrar cezaevine gönderilmesi nedeniyle AİHS nin 3. Maddesini ihlal etmekte.
Polis memurunun elinde kötü muamele maruz kalan başvuru sahibinin uğradığı hasar için bir hukuk yolu bulunmamaktadır.
Özellikle işkence ve kötü muameleyle bağlantılı olarak sorunlardan biri bağımsız tıbbi delillerin mahkemeler tarafından nadiren kabul edilmesidir.
TCK ve Terörle Mücadele Kanunda sıralanan hükümlerdeki suçların tanımı ve kurucu unsurları konusunda, mahkemelerin geniş yorumu endişe vericidir
Türk savcıları ve mahkemeleri, TCK nın 220 maddesinin 8. Fıkrasını şiddet unsuru içermediği halde bir terör örgütünün herhangi bir amacıyla çakıştığını düşündükleri açıklamaları da kapsayacak şekilde kullanmaktadır.
Yapılan bir açıklamanın içeriğinin gerçekten şiddete teşvik ya da terörizm propagandası oluşturup oluşturmadığı ya da hangi bağlamda yayımlandığı değerlendirilmeden yayımcı mahkum edilebilmektedir.
Türkiye’deki ceza yargılamaları, çekişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkesi bakımından kaygı uyandırmakta ve savunma hakkına getirilen temel kısıtlamalar olarak görülebilecek unsurlar içermektedir.
Tutuklu olarak yargılanma durumunda, kendisine yöneltilen suçlamaların dayanağına etkili bir biçimde itiraz etmesi için tutukluya fırsat tanınması gerekir.
Gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın durumunda, iddianame, gazeteciler tutuklandıktan 6 ay sonra yetkili mahkeme tarafından kabul edilene kadar Şener ve Şık’a herhangi bir kanıtın ifşa edilmemiş olması, onları tutuklanmalarının hukuka uygunluğuna itiraz etme imkanından fiilen mahrum bırakmıştır.
Mevcut mevzuat özel yetkili savcıları, basit suç ortaklığı olduğu durumlarda bile, ortada bir suç örgütü olduğunu iddia eden suçlamalar yapmaya teşvik etmektedir.
Adalet Bakanı hala HSYK’nın başkanı, müsteşar doğal üye ve 4 üye Cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor. Venedik Komisyonu, Türk yargısının temsilcisi olmayan üyelerin seçiminin yürütme değil, Meclis tarafından yapılması görüşünde.
Yürütmenin, HSYK nın seçimi sürecine belli bir etkide bulunmaya çalıştığı ve kurula çoğu durumda Adalet Bakanlığının tercih ettiği adayların seçildiği yönündeki iddialar endişe verici.
HSYK tarafından üst mahkemelere yeni atanan hakimlerin birbirine benzer oylama şekilleri, yürütmenin yargı üzerinde artan etkisi olarak değerlendirilmektedir.
Ergenekon, Balyoz ve Deniz Feneri gibi bazı önemli davaların hakim ve savcılarına karşı başlatılan disiplin yaptırımları medyada kayda değer bir dikkatle karşılanmış ve kamu oyunun yargı bağımsızlığı algısını önemli ölçüde etkilemiştir.
Savcılar ve hakimlerin ifade özgürlüğüne ilişkin yasa maddelerini yorumlamalarında orantısızlık var.
AİHM’sinin içtihadına uygun olarak, terörizm ya da örgüt üyeliği suçları ile düşünce, ifade, toplantı ve dernek kurma özgürlüğü kapsamına giren eylemler arasındaki sınır konusunda savcılar ve hakimler eğitilmelidir.
TCK nun 153. Maddesi ve Terörle Mücadele Kanunun 10. Maddesine dayanarak, duruşma öncesi kanıtların ifşa edilmesine getirilen kısıtlamaların aşırı kullanımı frenlenmelidir.
fanatik işte!
19 Ocak 2012 20:59
avrupa birliği yeni anayasayı aziz yıldırım'ı kurtarmak için yaptı,lizbon anlaşması'ndaki hükümlerle küme düşme kaldırılacak ve feneri kurtaracaklar !
20 Ocak 2012 00:57
adam fanatik.. yapıcak bişi yok.. ama bizim durum daha acı, şu nedenle.. şimdi bu yukardaki makalede geçenleri kim söylerse söylesin insanların inandıkları temel değerler var..
bizim toplum içinde temel karaktersizlik, temel yavşaklıklar var..
konu fenerbahçe'yse fenerbahçe haksızdır, üzerine tartışıcak bişi yok.. akp süperdir, tayyip über doğru ahlaklıdır..
daha ağırı tayyibin ismi de önemsizdir aslında, erk her kimse o überdir.. bizim 60 senelik ezber bunu gerektirir..
diğer alışkanlığımız genel geyik evet ama kadrolaşmak diye bişi var bizde.. temelini çok düşünmedim, belki aşiret yapımızdan geliyodur, belki hemşericilikten, göçten vs.. dernekler, partiler aşiret gibi görüyolar kendilerini, öyle davranıyolar..
siktiğimin parklar bahçeler bilmemne müdürlüğünün en anlamsız görevide olsa konu orayada kendi adamını almak diye bişi var..
"kendi adamı".. biz bilmem kaç bin kilometre kare alanda sandığımız gibi üç beş ırk beraber yaşamıyoruz.. biz partilerle, takımlarla yaşıyoruz.. ve tabi bisürü şey daha..
aslında 1642564 ırk gibiyiz aynı toprakta.. kimseyi anlayamamızın temel nedeni bu.. empati kuruyoruz tamam ama kaç farklı yaşamla kurabilirsin ki..
ırkçılık yok bizde geyiği var bide, bayılıyorum ben bu kalıplara.. dünyanın en ırkçı insanlarına sahibiz, yalandan nüfüsun milyonda biri olan zencileri seviyoruz ama.. yalancı toplumun mahkemeside savcısı osu busuda yalancı oluyo doğal olarak..
aslında hiçbir yasaya, yürütmeye falan sahip diiliz.. acınası haldeyiz..
20 Ocak 2012 16:13
bugün taksiye bindim, 4 leventten etilere gitmek için, taksici trabzonlu çıktı, bileğimdeki Fenerbahçe bilekliğini gördü ve açtı muhabbeti...
Önce 3 kez üstüste şikeciler dedi, sonra Fenerbahçelilerin aklıselim olmadığından bahsetti. Bal gibi şike varmış, kupa onların hakkıymış... Kim Fenerbahçe lehine konuşuyorsa saçmalıyormuş. Davaya gerek bile yokmuş ona göre...
Sadri Şener de Fenerbahçe dostu olduğu için çok sert konuşamıyormuş, Trabzonspor eğer adam gibi masaya yumruğunu vursa çoktan alırmış kupayı..
Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de Fenerbahçe dava açtı, en az 10 yıl Avrupa'dan men cezası alacak dedi, sağa çek dedim; üstü kalsın...