İncileriniz Dökülmedi Değil mi?



PVH'ın deyimiyle "milyon yıldır" kaç milyon kere yazıp çizdik acaba? Kaç defa "Çocukların Fenerbahçeliliğini para ile zorlamayın. İnsanları bu 'yokluğun çoklukta olduğu' memlekette Fenerbahçe'den para yüzünden uzaklaştırmayın" diye yalvardık. Sayısız...

Ne oldu şimdi? Adeta federasyon zorlamasıyla yapılan bu muhteşem gövde gösterisi, "bilet fiyatlarını belirleyen" yerlerinizi mi ağrıttı, incilerinizi mi döktü, saygıdeğer Fenerbahçe yönetimi? Ne oldu? Hiçbir kötü şey olmadı. Bilakis her şey "çok güzel" oldu.

Peki bundan sonrası ne olacak? Sizin bildiğiniz eski hamamdaki eski tas gibi mi gidecek? Aman diyelim. Amanı bilir misiniz?


Beş sene önce yazılan şu aşağıdaki yazıyı, bundan beş sene sonra tekrar ettirmeyin bizlere. Fırsat bu fırsat. Şu tribünleri halka açın. Bilet fiyatlarına, en azından çocuklar için, bir çeki düzen verin. Bırakın fakir çocuklar da Fenerbahçelerini izlesinler. Asla pişman olmazsınız.


Bir çocuğu Fenerbahçeli yapmanın en kolay ve en bağlayıcı yoludur‚ o çocuğu maça götürmek. Forma almışsın (ki bizim gibi nispeten gençlerin çocukluk zamanında bile bu derece sebil değildi forma alma işleri)‚ kaşkol takmışsın‚ anlamaz çocuk. Atmosferi görünce bağlanır. Aklına kazınır‚ Fenerbahçe sevgisi.

Stadyumu boşken gezen çocukların sevinçle koşturup durmasını "Anneee‚ Fenerbahçe Stadındayız" diye gözleri pırıl pırıl bağırmalarını ve babalarını arayıp kıskandırmak istercesine "İşte misin babacım? Ben de stattayım" diye ağzı kulaklarında konuşmalarını görüp dinlerken bile insan hissediyor etkiyi.

Şimdi "Suyla dönmüyor kardeşim bu çarklar" gibi bir kabalıkla dile getirilen endüstriyel gerçeği (?) bir yana koyarsak; “bir sürü çocuğu kısa yoldan Fenerbahçeli yapmanın kolaylığını insanlara sağlamaktan imtina etmek ne kadar doğru?” diye soruyorum kendime.

Küçüktük. Maça gitmek için cebimizde harçlığımız kalmadığı zaman‚ ebeveynlerimize‚ "Siz bana şu kadar para verseniz şimdi. Ben maça gitsem. Sonra kesersiniz harçlığımdan" derdik. Onlar da ya doğrudan "Al bakalım kerata" derlerdi ya da önce "Sen hiç ders çalışma olur mu? Hep maçta olsun aklın" diye kinayeleyip, üzerine "Al bakalım kerata" diye eklerlerdi. Yani gidebilirdik.

Yaşadığımız ülke Türkiye’ydi. Öğrenci adamların ve küçük çocukların masrafları da harçlıkları da ekseriyetle belliydi. Fenerbahçe maçına gitmek için gereken şu kadar para‚ bu yukarıda adı geçen kümenin elemanları için o kadar uçuk bir para değildi.

Bir üstteki paragrafın ilk iki cümlesi hala geçerli ama üçüncü cümlede değişen bir şeyler var. Kaç küçük çocuk ya da öğrenci ailesine gidip de "Bana 50-100 YTL arası bir miktar versenize. Maça gideceğim" diyebilir. Kaç aile‚ çoluk çocuk gönül rahatlığıyla maça gelebilir?

Endüstriyellikte denge unsuru yok mudur? İnsanın içini acıtıyor bu göz göre göre halkın elinden kayıp uzaklara giden Fenerbahçe tribünleri. Oysa geçmişten bize mirastı o sıralar... Bakalım, bu son kuşaklardan sonra kaç kişi kalacak oralarda...



3 comments:

  1. Unknown dedi ki...

    Çok doğru bir tespit, çok güzel bir yazı, tebrikler. Küçük yaşta o atmosferi tadan bir çocuk o takıma sıkıca bağlanır, ileride de iyi bir taraftar olur. Yönetim şimdiden o küçük çocukları stada çekecek projelere hız verse, ileride; kendi bakış açıları ile "müşteri"leri de hazır olur böylece. Ancak küçük hesap adamı olmak, günü kurtarmak moda olduğu sürece, yönetimimizin böyle bir güzellik yapacağını sanmam.

  2. The Secret dedi ki...

    canı gönülden katılıyorum. bunun üstüne gidilmesi gerekiyor. bu çocuklar tarfatar demek gelecek demek

  3. Griffith dedi ki...

    Takım aylardır linç edilirken ağzını bıçak açmayan A. Kiğılı geçtiğimiz günlerde "Ulueren'in" programına bağlanıp uzun uzun Feneriumların ne kadar T-shirt sattığını anlattı, derdimiz oymuş gibi. Decoder Nihat'a hiç girmiyorum. Böyle adamların başı çektiği bir yönetim kurulunun yukarıda yazdığınız şeyi yapacağına gerçekten inanıyor musunuz? İnşallah yaparlar, ama kafalarının başka türlü çalıştığı çok açık.

Yorum Gönder