Dünyanın En Güzel Maçı



Şayet bütün bunların bir anlamı varsa o da Fenerbahçe'nin acilen sembol değiştirmesi gerektiği oldu. Kanarya, zarif, tatlı bir hayvan ama bu camiayı temsil etmiyor. Böyle bir kulübe kanarya filan denmez, olsa olsa fil olur. Bu kadar eli ayağı bağlıyken, bunca tuzağa, iftiraya, yalana rağmen bu kadar büyük bir sevginin aktarıldığı mecra olmak büyüklük sınırlarını tekrar tarif etmemize neden olmalı.

3 Temmuz'da beri yaşadığımız bir faciadır. Hem hukuken, hem ahlaken hem de bu ülke tarihi adına karanlık bir sayfadır.

Daha geçenlerde silahlı örgüt yönetmek suçundan 5 yıl hapis cezasına çarptırılan Mehmet Ağar bir Allah günü tutuklu yargılanmamışken, Şekip Mosturoğlu, Cemil Turan, Aziz Yıldırım, Serdal Adalı, Tayfur Havutçu, Korcan Çelikay gibi isimlerin 80 küsür gündür Metris'te tutuklanması akıl veya izanla bağdaşıyor mu?

Bu insanlarda hangi üstün meziyetler var ki, Türkiye'nin en dallı budaklı derinliklerinden birinin yöneticisi bir eski Adalet Bakanı'ndan daha fazla delilleri karartma ihtimalleri bulunuyor? Tabi işin delilleri karartmakla filan bir alakası da yok, Muhtesip de geçenlerde yazmıştı, örgütlü suçlarla itham edilenlerin CMK gereği tutuklu yargılanmaları mümkün. Her 100 vakanın 90'ında da bu böyle oluyor. Yani örgütlü suçla itham ediliyorsanız %90 tutuklu yargılanıyorsunuz. Adınız Mehmet Ağar filansa da 10'luk dilimdeki haklı yerinizle adalet sistemimizin nasıl da tıkır tıkır işlediği hakkında makalelere konu oluyorsunuz.

Bu rezilliği de savundular. Buralarda, twitterlarda, sözlüklerde, gazetelerde bu alçakça, ahmakça durumu alkışlarla, şenliklerle savundular. Mehmet Ağar gibilere bir Allah günü tutuklu yargılanma nasip olmazken Ahmet Şık'ın 203 gündür tutuklu yargılanması, İbrahim Akın'ın hala Metris'te olması gibi absürdlüklere yekünen gözlerini kapayıp sanat eseri bir soruşturma yapıldığını, savcının pek de güzel delilleri bir bir fas ettiğini beyan ettiler.

Tam 4 senedir polis kurşunuyla öldürülen Festus Okey'in Festus Okey olup olmadığını araştıran müthiş emniyetimizin 6 Temmuz'da 19 maçta şike ve teşvik primi tespit ettik yollu açıklamasıyla iyice başları dönen bu güruh "Emniyet de mi Fener'e düşman, Hükümet de mi düşman, Savcı da mı düşman"dan mürekkep dangalaklık şahikası argümanlarıyla bir yerlere kurulup, sanki bunu gerçekten söyleyen varmış gibi pozlar kesti. Hayır kardeşim düşman değiller. Keşke düşman olsalar, bunca beceriksizliği, yetersizliği o zaman düşmanlığa verir, iyi bir mazeret buluruz. Düşman filan olmadıkları halde, hukuka saygıları yok. Adalet Bakanlığı'nın genelgelerine dahi uygun davranamıyorlar, üstelik ellerindeki bulguları değerlendirme konusunda müthiş bir yetersizlikleri var.

Sanki Türkiye'de yaşamıyormuşuz gibi davrandılar. Davayı yürüten polis İstanbul polisi değil de CSI New York, Savcı türlü davadaki yorumlarıyla hepimize ışık tutan Mehmet Berk değil de adalet tanrıçasının bizzat kendisi, Mahkeme de 4,5 senedir TİB'den Hrant Dink vurulduğu andaki telefon konuşmaları kayıtlarını getiremeyen mahkemeler değil de Norveç mahkemeleriydi sanki. Bu ülkenin neyin nasıl olduğunu, "av olanların" nelere maruz kaldığını, hançeresinin tüm gücüyle bağıran Arat'ların entegre sistemlerde nasıl hem fırçalanıp, hem susturulduğunu görmemiştik de, bize bu fantezi senaryosunu dayattılar.

Deliller çıktı. Medyada. Servis ettiler. Akılla mantıkla bağdaşmaz. Abuk subuk şeyler. 19 maçta şike yapılmıştı, Eskişehir maçında Aziz Yıldırım'ın "böyle oynarsanız yeneriz sizi olmaz böyle" şakasından şike taktiği, bilyoner gece kulübünden bilyoner sitesi, Yılmaz Vural'ın ziyaretinden şike trafiği çıkardılar. Bir beyaz çanta lafı aldı yürüdü, çantadan çıka çıka saat çıktı. Her takımın maçtan önce birlikte yaptığı yemekler şike yemekleri oldu, üç porsiyon dönerler şikenin adı. Ümit Karan'la Ali Kıratlı'nın Roma Dondurmacısında buluşması dahi adlarını kirletmeye yetti. Önder'in nişanı, Bülent Uygun'un kızgın eşinin attığı abuk subuk mesajlar gazete sayfalarının pespayeleşmesine paralel zihnimizde yer buldu. Psikolojik baskı altında verilen itiraflar yalanlanırken, Cumhurbaşkanına yazılan bir mektuptan sonra Savcı "son 5 maçın sonucunu bildiğini" yalanladı. Hep gözümüzün önünde.

Bütün bunlar da sevinçle heyecanla karşılaştı. Sabah-Milliyet-Hürriyet-Takvim gazetesi seviyesindeki döngüde Habertürkleşen bütün Türk vatandaşları, sanki üstlerindeki forma bu heyecanlarının sebebi değilmiş gibi temizlenen futbola methiyeler düzüp, baştan ayağa sarı kırmızı, bordo mavi renklere boyadıkları bir dille TFF üstünde de psikolojik baskı kurdular. UEFA'nın -gönderirsen biz de o zaman ne yapacağımıza bakarız- özetli raporu, Cornu'nun 1,5 saatlik görüşmesi, bir anda Fenerbahçe'ye TFF'nin kendi eliyle bıçak saplamasının meşru mazereti oldu, ne sevinç ne sevinç! Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'ne katılamadı. Şenlikler heyecanlar.

Ama ne oldu? Ne oldu?

İşte Fenerbahçe 7 oyuncusu eksik, 3 günde bir maç düzenlenmiş takviminin ortasında, deplasmanda veya evinde kütür kütür yendi rakiplerini. As kadrosundan Lugano gitmiş, Niang gitmiş, Emenike resmen kaçırılmış, Emre sakat, Gökhan Gönül'ün de kaburgasını kırdığını saklayan TFF'nin maharetine rağmen, ne oldu? Gene yendi gene yendi!

Haftada bir maç oynayan, tüm kadrosu sağlıklı ve oturmuş, Başkanı dışarıda, morali yüksek Fenerbahçe yenince şike yaptı diyenler, şu manzara karşısında ses çıkartamıyorlar. Delirdiler.

Halbuki onlar başka şeyler beklemişti,

Beklediler ki insanlar terketsin Fenerbahçe'yi. Arkalarını dönsünler. Bu senaryoya inanacak, medyada, televizyonda 10 dakikada, 15 dakikada gördükleri üzerinden peşin hükümlerini tekrar etme fırsatı bulan andaval yaratıkların sözlerine hep beraber kanacak, medyanın tam da istediği gibi yerimizi alacak, yalnız bırakacaktık Aykut Kocaman ve kadronun alınterini,

Kapak hakkında TDK'ya tanım değiştirecek işler yaptı Fenerbahçeli.

Anlamıyorlar. Akılları şaştı. Fenerbahçe taraftarı her yürüdüğünde, her tezahürat attığında, söyledikleri yalanları karşılarına tek tek koyup yalanın yalan olduğunu bağırdığında kaybettiler. Fanatikti Fenerbahçeliler, holigandı.

Al sana holigan kardeşim. Türbanlı kadınlardan, başı açıklara, 18'inin başındaki kızlardan 60'larına dayanmışlara, pusetteki bebeğinden 11 yaşındaki oğlunu maça getirene kadar binlerce kadın, kar tanesi gibi yağdı stada. Çiçek gibi, melek gibi, böyle sevda bu ülkede görülmedi.

İşte, steorotiplerinizin ortasına, önyargılarınızdan mürekkep bilgiçliklerinize, hiç tanımadığınız bir halkın tüm renklerini noter tasdikli yerleştirdiler Şükrü Saraçoğlu'na.



Fanatik. Holigan. Ağızlarına pelesenk etmişler. Bunlar fanatik, holigan filan değil. Bunlar, Fenerbahçe'yi seviyor ve yalanı görüyor.

Bir kere düşünmediler, nedir kardeşim Nusaybin'deki ayağı çıplak bir çocuğun üstüne Fenerbahçe forması giyip sokağa tek başına çıkarken yaşadığı halet-i ruhiye ile başörtülü bir kızcağızın Bağdat Caddesi'nden "köprüye, köprüye" sesleri arasında biber gazı yemeye gitmesine neden olan şey?

Nedir 70 yaşındaki bir teyzemin balkona çıkıp bayrağını asmasına veya Malkaralı kardeşlerimizin kasabalarını Fenerbahçe bayraklarıyla donatmasına neden olan tepki?

Ne oluyor da bu kulüp Halep'e adım attığında bayrağıyla onu karşılayan Suriyeliler ile Antep'e adım attığında sevinçten gözleri dolarak etrafında kenetlenenleri birleştiriyor?

Kalplerini nefretle dondurup, sarı lacivert yazı görse ayağının altında çiğnemek isteyecek tiynetleriyle objektif pozları verip bangır bangır bağırırken ne oluyordu da küçücük kız çocukları topuk yaylasının köşesinde defter yapraklarını kopartıp pastel boyayla sarı ve laciverte boyuyordu?

Sosyolojiden anlamazlar, siyasetten anlamazlar, tarihten anlamazlar. Bu ülkenin damarlarına işlemiş bütün kültürel kodlara yabancılar. Fenerbahçe bir lise takımı değildir, bir semt takımı veya bir şehir takımı değildir. Fenerbahçe Türkiye'nin takımıdır. Türkiye'nin her coğrafyasında, her ilinde, en küçük kasabasında dahi Fenerbahçelilerden oluşan koca bir halk networku duyar, yaşar, izler, hisseder ve sever.

Sevmek? Bazıları sadece ötekine duydukları nefretle böyle bir hissi yaşıyormuş gibi hissediyorlar. Kendi kulüplerine duydukları sevgiyi Fenerbahçe'ye nefret göstererek gösteriyorlar. En çok Fenerbahçe'den nefret eden en Galatasaraylı, en Beşiktaşlı, en Trabzonlu. Bu sevmek değil, bu nefrete kendini kaptırmak. Bu basbayağı bildiğiniz sıradan faşizmin günlük göstergesi.

Sevmek nedir? Buyrun 41.663 adet göstergesi var orada. Seslerini Lig TV kıstı, onların sesleri kalplerimize doldu, odalara doldu, bu ülkenin kahvehanelerini doldurdu. Böyle sevgi bu ülkede görülmedi. Hangi parti, hangi dernek, hangi oluşum bu kadar farklı cins, din, dil, etnik köken ve yaş grubundan kadını bir araya böyle getiriyor? Yok. Cepheleşire cepheleştire birbirine düşman ettiğiniz, parmağınızla öteki diye işaret ettiğiniz tüm gruplar orada yanyana durdular işte. Aynı anda bağırdılar, ağladılar, güldüler, sevindiler.

Fenerbahçe. Fenerbahçe. Fenerbahçe.

Duymadınız mı? Kadınlar ofsaytı bilmez geyiklerine sarılıp, cinsiyetçi, ayrımcı dangalak dangalak şakalar yapıp oradan buradan bunları seslendirmeyi maharet saydınız. Bir tane çiçeğe bakıp güzel diyememiş, bir kere iyi bir şey görse hakkıyla yahu ne kadar iyi diye bağıramamış, iyiliğe yabancı, güzelliğe kapalı yaratıklar, alçaltmak, tahkir etmek, karartmak, kötülemek ve ancak bu yolla farklı, üstün, sofistike zevklere sahip olduğunu göstermek isteyenlerin nobran dilinin her mevsiminde dolaşıp, en sonunda bula bula ofsayta taktınız. 41.000 kadın doğru bildi, hepiniz sırf onlar doğru bildiği için bildiğinizi de unuttunuz. Bir kez daha.

Neden bu kadınlar orada?

Çünkü sevgilerine sahip çıkıyorlar. Çünkü yalanlarınızı görüyorlar. Çünkü sizin çarşaf çarşaf gazetelerden televizyonlardan yayınladığınız tüm karapropagandaya rağmen, doğru olanı biliyorlar. Gözlerinin önünde yaptınız her şeyi. Bu insanların tek tek yalanlarını ifşa edecek vakti yoksa da yalan söylediğinizi bilecek kadar hamiyeti var.

İşte oradalar. Kadınlar ve çocuklar. En sonunda karşınıza onlar çıktı. Yasakladınız, hakaret ettiniz, aşağıladınız, terör örgütleriyle bir tutup, biber gazlarına buladınız. Erkekleri zorla çektiniz bir kenara. İşte oradalar. Başörtülüler, mini etekliler, ojeliler, ojesizler, gençler, yaşlılar, çocuklular, analar, sevgililer, nişanlılar,Kayseri'den, Mersin'den, Edirne'den bu maç için geldiler. Her cenahtan, her gruptan, her şehirden. Fenerbahçelerini yalnız bırakmadılar.

Eğer bundan hiçbir şey çıkartamıyorsanız, hakkını verin. Sizlere inanmadılar. İnanmıyorlar. Yalancısınız ve yalancı olduğunuzu biliyorlar.

Taş gibi otursun midenize,

Bir afrika atasözü der ki, "eğer bir fil tuzağa basarsa, artık tuzak yoktur"

Artık tuzak yok. Ne mal olduğunuzu çırılçıplak görüyoruz, her gün de fas etmeye devam ediyoruz.

Daha bitmedi. Daha bitmedi.

Bir şey daha eklendi. Bunca güzelliğe rağmen, binlerce kadının önünde, ofsayt olmayan bir pozisyonda ofsayt kararı verip golümüzü yiyenin de haksızlığı eklendi bilançoya.

Onu da çıkartacağız.

Bu halkın bu kadar büyük sevdasına konu olmuş bir hareketle, iftira ve yalanla mücadele edilip edilemeyeceğini göreceğiz hep birlikte.

Mutlaka kazanacağız.


8 comments:

  1. voltran dedi ki...

    ilk tweetlerimden biriydi fenerin yeni simgesinin fil olması gerektiği. o da fillerin asla unutmamasının simgesi olacaktı. unutmayacaktık bunları yapanları ve intikamı soğuk servis edecektik. hala bu umudumu koruyorum. sarı zemin üzerine lacivert bir fil benim bütün duygularımı yansıtıyor.

  2. emre dedi ki...

    aethewulf nedir kardesim senin meslegin, nereden gelir bu kelimelerle oynama maharetin? Her satirini okudukca "ulan bunu kopyalayip koymaliyim facebook profilime" diyorum ama bir sonra ki ya da bir once ki cumleyi kesmeye kiyamiyorum. Benim icim de hissedip de soyleyemediklerimi benden iyi nasil soyleyebiliyorsun?

  3. birsela dedi ki...

    @emre bey, ben formulu buldum papazin cayiri'nin tamami burada ve her bir satir okumaya deger. Oyle cumle secmek bir diger cumleye haksizlik oluyor :) Her yorum(!) yapma istegim bu sitede dumura ugrasa da (yorumlanacak bir sey yok hepsi benim icimde yasananlar)burada oldugumu, okudugumu, tesekkur ettigimi gostermek, soylemek istiyorum. Tekrara dusmek hatta bilincli olarak tekrara dusmek ve hatta caresizce tekrara dusmek bu olsa gerek.
    Siz yazin yeter. Seviyoruz hepinizi :)

  4. tofi dedi ki...

    eline sağlık usta, fener sevgisi sınır tanımaz, herkese kapak olsun, güzel günleri elbet göreceğiz.

  5. laktat dedi ki...

    biz de bu adamı övmekten yorulmayacağız. kuramadığımız cümleleri kurduğu, elimizden gelenin daha fazlasını yapmamız gerektiğini nakış gibi bize işlediği için.

    ne zaman aethewulf 'un şairane bir yazısını okusam aklıma 1995 yılında rahmetli babamla gittiğimiz sezon açılışı gelir. o sezon ali şen yönetimi stada yeni koltuklar yaptırmıştı. bu adam ne zaman böyle yazsa babamın yeni koltuklar zarar görmesin diye çırpınışını anımsarım. kişisel geçmişine dair hafızası çok kuvvetli biri değilimdir. ancak babamın epey fanatik bir kitleyi hangi dürtüyle ısrarla uyarmış olabileceği yıllardır aklımda dönüp durmuştur. iyi bir insan olmasının yanında gözü kara birisiydi babam. o toyluğumla yaptığının işe yaramayacağını anlatmaya çalışır cümleler kurmuştum. ama o, inatla sevgisinin merkezi olan yere olan bağlılığını bu yolla gösteriyordu. hiçbir eşyasına öylesine ehemmiyet göstermeyen adam yeni koltukları o gün anlayamadığım bir inançla korumuştu. aethewulf bu yazılarıyla bana babamı harekete geçiren o güdünün nedenlerini her defasında defaatle açıklıyor.

    son olarak; çok eleştirdiği için hoşlanmayabilir ancak yazılarındaki vuruculuğu nihat genç’le epey örtüşmeye başladığını da söylemek isterim. kendine has üslubunun hakkını vererek bunu belirtmek gerek. eleştirmek istediği yazarı okuya okuya ona benzemeye başlamış. ;)

    şaka şaka dur vurma hemen :)

  6. samael dedi ki...

    Yine değişik ve güzel yaklaşmışsın aethewulf.

    Emeğine sağlık.

  7. gumgumok dedi ki...

    Yani neredeyse savcıya teşekkür edeceğim -ironi was here-.

    Hemen hergün fenerbahçelilerin evreni birbirine yaklaşarak büyüyor da büyüyor. Daha fazla nasıl gurur duyabiliriz diyorum, manisa maçı çıkıyor karşıma. Neredeyse her videoyu izleyip, her fotoğraf karesine bakıp "olmaz böyle şey" diyorum. Dünya üzerinde başka bir takımda bu olmaz. Ben de kelime ustalarından değilim, o yüzden bir şarkı sözüne sığınıp bitireyim:

    "kırılsa da kanadımız,
    asiye çıksa adımız,
    duyan duysun, bilen bilsin gülüm.
    böyledir bizim sevdamız."

  8. cromvemitra dedi ki...

    aethewulf, emeğine ve kalemine sağlık kardeşim. Senden ricam, odur ki; daha evvel yaptığın gibi şike soruşturması ile ilgili son 1 ayda yaşananları analiz etmen. Ve tüm yaşananlar sonucunda senin tahminin ne yönde paylaşır mısın? kardeşim. Saygılar...

Yorum Gönder