Fenerbahçe Nefretine Kılıf Aramak



Bursa'nın şampiyonluğuna tüm Türkiye'nin coşkuyla sevinmesinin epey bir insan tarafından Fenerbahçe'ye duyulan nefret yüzünden olduğu yazıldı çizildi, Fenerbahçe'ye duyulan nefretin gerekçesi de Aziz Yıldırım ve bir kaç yöneticinin kibirle özdeşleştirilmesi olarak belirtildi. Büyük Türk mütefekkiri Hıncal Uluç Kırmızı Çizgi'de Aziz Yıldırım'ı Fenerbahçe'den Türkiye'nin nefret etmesinin baş müsebbibi olarak gösterdi.

Aziz Yıldırım Fenerbahçe'nin başından ayrılsa ve yerine Mahatma Gandhi gelse Fenerbahçe'den nefret edilmeyecek mi bu durumda merak ediyorum. Yıldırım Demirören ya da Adnan Polat Aziz Yıldırım'dan daha mı sempatik adamlar ki Beşiktaş ve Galatasaray'a duyulmayan nefret Fener'e duyuluyor? Mesele tamamen nefret söyleminin Türkiyede'ki yaygınlığıyla ilgili.

Dünyanın pek çok demokrasisinde nefret suçu diye bir suç kategorisi var. Bizde maalesef böyle bir suç olmadığı için günlük hayatta politik doğruculuğa özen gösterme konusunu zerre kadar umursamayan insanlar Kürtlere, Ermenilere, eşcinsellere karşı etnik ya da cinsel kimliklerine dayanarak normalde suç sayılması gereken nefret suçunu son derece rahatça işleyebiliyorlar. Türkiye'nin batısında bir kahvede bir saat otursanız bu hakaretlerin, kimliklere yönelik nefret söyleminin ne denli yaygın olduğunu bizzat test edebilirsiniz zaten Hürriyet Gazetesi sağolsun günlük olarak "nefret suçu" işleme ihtiyacını Yılmaz Özdil aracılığıyla karşılıyor herhangi bir yerde gözlem yapmaya gerek kalmadan.

Şimdi bu nefret suçu hedeflerinin en ilginci son zamanlarda ortaya çıkan "Fenerbahçelilik kimliği" Fenerbahçe'ye dair ne varsa aşağılama, küçük görme, camiadaki en ufak bir bireysel olayı kimlik üzerinden tanımlama çabası Türk medyasının da diğer takım taraftarlarının da artık refleksi haline geldi. Bunları yaparken şöyle de bir savunma mekanizması var "e zaten siz de kendinize Cumhuriyet diyorsunuz". Yalçın Doğan'ın Fenerbahçe'nin özgünlüğünü betimlemek için bulduğu bir metaforu sanki Fenerbahçe taraftarı gerçek hayata geçirmiş, sınırları doğuda Malatya batıda Aydın'a dayanan gerçek bir cumhuriyet kurmuş gibi gerekçe göstermek saçmalık ama Fenerbahçe nefretini meşrulaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Aziz Yıldırım'ın zaman zaman kibirli duruşundan, doğruları ifade ederken bile kullandığı yanlış üsluptan ben de Fenerbahçeli olarak rahatsızım ama diğer başkanlar söylem ve eylemleri yüzünden ilgili oldukları kulüple yaftalanmazken Aziz Yıldırım'ın bütün sözleri niye Fenerbahçeli bütün bireylere teşmil edilip itici bir Fenerbahçe taraftarı kimliği yaratılmaya çalışılıyor. 10 senede 7 şampiyonluk sözü veren, Galatasaray Türkiye'dir" diyen bir adamdan kimse nefret etmiyor ama benzer şeyleri Fenerbahçeli kimliği olan biri yapınca kibirden bahsediliyor. Tüm sene boyunca Aziz Yıldırım'ın hakemleri satın aldığını, futbol dünyasını elinde oynattığını söyleyen ve medyadaki nefret söyleminin başyazarı Hıncal Uluç, Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe'yi antipatik yaptığını söyleyebiliyor en ufak bir utanma duymadan.

Evrakta sahtecilik yapıp federasyonu aldattığı resmileşen, kulüp sempatik, doping yaptığı sabit kulüp kapatılma korkusuyla mazlum ama Fenerbahçe antipatik. Özneleri değiştirelim geçen sene olan bu iki olayın bir tanesinin faili Efes ya da Galatasaray değil de Fenerbahçe olsaydı neler yazılır neler söylenirdi? "İşte Fenerbahçe bunun için sevilmiyor" diye kaç tane yazı okurduk acaba? Diğer kulüplerde de Fenerbahçe'den nefret edilmesi için gerekçe gösterilen her şey fazlasıyla var, ama Fenerbahçe'ye nefrete karşı ısrarla rasyonel gerekçe bulma çabasını görüyoruz.

Aziz Yıldırım bütün bunlara karşı ne yapıyor peki? Kulübü 10 senede çağ atlattığı söylenen adam iletişim stratejisi, halkla ilişkiler konusunda kulübü nasıl bu kadar kötü yönetebiliyor? Medyanın hangi söylemden neyi çıkarıp kullanacağını bu kadar yıldır hala öğrenemedi mi Aziz Yıldırım? Pek çok Fenerbahçeli gibi ben de Galatasaray ve Beşiktaş'ın bu seneki tutumlarının, davranışlarının büyüklüklerine yakışmadığını düşünüyorum, büyük kulüp gibi davranamadıklarını ve Fenerbahçe'nin üzerinden kendilerini tanımlamanın bu kulüplerin tarihine yakışmadığını düşünüyorum. Aziz Yıldırım da eminim benim gibi düşünüyor ama bunu ifade etmeye niyetlenirken "Tek büyük var o da Fenerbahçe" ye getiriyor işi. Bunu bir taraftarın söylemesini anlarım ama rakiplerini doğru bir yerden eleştirirken birden nasıl bir üslupla tüm söylediklerinin üzerine çizgi çekecek bir söyleme teslim olunur, haklı bir konumdan tekrar kibirle özdeşleştirilebecek bir noktaya bu kadar kısa sürede geçebilmek nasıl başarılır anlamıyorum. İletişim konusunda tam bir anti-kahraman Aziz Yıldırım

Medya boyutundan sokaktaki taraftar boyutuna geçelim. Pek çok Fenerbahçeli bir hafta boyunca ilgili ilgisiz pek çok sataşmaya maruz kaldı, sporun doğasında birilerini kızdırmak, dalga geçmek elbette var ama artık Fenerbahçe'ye karşı yapılan bu tür şeyleri tetikleyen şey rekabet falan değil tamamen nefret. İşin kötü tarafı nefret bulaşıcı bir duygu ve görünürlüğü arttıkça yaygınlaşması da kaçınılmaz. Aslında sporla falan hiç alakası olmayan bir kaç kadın arkadaşımın Facebook paylaşımlarını, yorumlarını falan görüyorum, tamamen etraftaki nefret söyleminden etkilenip biz de Fenerbahçe'yle ilgili bir şeyler yazalım diye yazılmış şeyler. Herkesin evine bayrak astığını görüp tepki almayayım diye bayrak asan İzmirliler gibi hissediyorlar herhalde kendilerini.

Katı ulusalcıların muhafazakarlardan duyduğu tiksinti ya da katı İslamcıların yozlaşmış olarak gördükleri ötekine yaşam hakkı tanımayan nefret söylemine benzer bir öteki kimliği oluyor Fenerbahçelilik. Taraftarlık bir cemaate aidiyet hissinin duyulduğu ve bunun kutsallaştırıldığı bir şey ama bu diğer cemaate mensup olanlarla bir hemhal duygusu geliştirmeye engel bir şey değil. Taraftar grupları öteki taraftar gruplarının acısına ancak bir tribün lideri öldüğünde mi ortak olacak? Bir taraftar için başa gelebilecek en kötü şeyi yaşamış bir taraftar grubuna üstelik kendileri o rakibin 10 puan gerisinde kalmışken böyle hoyratça, nefretle saldırmak, kendi takımına duyduğu aidiyetten daha fazla rakibe nefret duymak taraftarlıkla falan açıklanamaz. Fenerbahçe taraftarının Bursa'da Beşiktaş'ın 2-2 berabere kaldığını duyunca sevinip sonra haberin yanlışlığına üzülmesi mi daha trajik, yoksa takımının durumu 2-2 yaptığı haberine kahrolan bir Beşiktaşlı'nın durumu mu?

Yönetimin de medya ve kamuoyundaki nefret söylemine karşı birşeyler yapması lazım. Son on haftada Fenerbahçe'ye karşı yapılmadık itham, edilmedik laf kalmadı, kulüp olarak büyüksen bunlara karşı hukuki hakkını sonuna kadar kullanacaksın, çok ağır tazminat davaları açacaksın hukukla sonuç alınamıyorsa anladıkları dilden yanıt vereceksin. Gerekirse taraftarı o gazeteyi almamaya davet edeceksin. Fenerbahçe taraftarı kulübün mağduriyetine inanıyor ve yönetimin tepkisini meşru buluyorsa her türlü sivil itaatsizlik eylemini yapabilir. Geçen sene Efes Pilsen'in doping olayından sonra pek çok insan Efes ürünleri konusunda bireysel olarak bir tepki koyup ürünleri boykot etti belli bir süre. Diğer taraftan, yönetim basın açıklaması yayınladığı ve suçladığı Efes'le üç kuruş için sponsorluk sözleşmesi imzaladı. Bu ülkede Hıncal Uluç Fenerbahçe'ye karşı bir kuruş bile tazminat ödemeden 40 yıldır yazarlık yapıyorsa Fenerbahçe o kadar da büyük değil demek ki. Sezon sonu yaplan basın toplantıları hiç bir işe yaramıyor, önemli olan sezon içerisinde anında bu iddialara karşı topla tüfekle savaşmak olmalı. Fenerbahçe'ye karşı nefret kusmayı bu kadar kolay hale getirirseniz bu iddiaların sonu gelmeyecek. Aziz Yıldırım Fenerbahçe'ye karşı oluşan nefretin tek başına müsebbibi falan değil. Nefret söylemini meşrulaştırmak için zaman zaman nefret sahiplerine koz veren ve onların suçluluk duygularını biraz rahatlatan bir özne sadece.

Aziz Yıldırım'ı eleştirmek ve başkanlıktan ayrılmasını talep etmek herkesin hakkı ama Aziz Yıldırım üzerinden nefreti meşrulaştırma tuzağına aklı selim sahibi bir kaç Fenerbahçeli yazardan Bağış Erten'in bile düştüğünü görmek üzücü. Bursa'nın şampiyonluğuna kibirin yenildiği için Anadolu takımlarının sevinmesini anlarım da Çarşamba günkü yazısında diğerlerinin içine Beşiktaş ve Galatasaray taraftarını da dahil edip, onlarında kibir yenildiği için Bursa'nın şampiyonluğuna sevindiklerini söylemek Yıldırım Demirören ve Adnan Polat yönetimlerini kibirden azade görmektir ki Allah adamı çarpar bu söze karşı Bağış Bey :)


15 comments:

  1. TribunselSevda dedi ki...

    Fenerbahçe anti patik diyen adamlar acaba merak ediyorum Aziz Yıldırım'dan önce Fenerbahçe'yi çok mu seviyorlardı...

    Hani bir söz vardır ya minibüsçüler kullanır genellikle " duanla yaşamadım ki bedduanla öleyim " heh bu söz size gelsin...

    Fenerbahçe sizin gibilerin sevgisiyle yücelmez , sizin nefretinizle bitmez.

  2. Metonet dedi ki...

    bir nefret varsa sebebi fener'in rakiplerine saygı duymadığındandır bence. aziz yıldırım'dan önceye dayanıyordur bence. ömer çavuşoğlu'yla uğraştı bir ara medya durmadan hatırlarsanız. gs bayrağı'na hareket yaptırmışlardı.
    aziz yıldırım meşhur 'tesadüf' kelimesiyle girmiştir devreye ve son toplantı da dediği 'tek büyük fenerbahçe' söylemi de saygısızlıktır.
    bu ülkede 20m fenerli varsa en az 20m gsli ve 10m bjkli vardır. futbolla ilgilensin ilgilenmesin onları hiçe sayamazsınız. Ama farklı kelimeler kullanılsa belki bu kadar tepki çekmez. Yalnız bu konuda fenerbahçe yöneticileri ya kasten, ya da bilmediklerinden yanlış kelimeleri seçiyor.
    hareketlerde bir o kadar antipatik. volkan'ın yaptığı hareket anlamsızdı. christian'a gelince, kaç günlük fenerlisinde ağlama hareketi yapıyorsun. alex niye yapmıyor, van hooijdonk neden yapmadı?
    ayrıca aziz yıldırım kendi taraftarına da saygı duymamaktadır. 13 senede gs 6, fb 4, bjk 2 ve bursa 1 kez şampiyon olmuştur. 2sini fb hediye etmiştir rakiplerine. sonuçta başarısızdır. diğer branşlarda istediği kadar kupa alsın fenerbahçe basket-voleybolda avrupa'da kupa bile alsa, yine futbola bakılacaktır. avrupa'da 1.spor futboldur. amerika gibi 4-5 tane 1.spor yoktur. biz de avrupa mentalitesi ile yaşıyoruz sonuçta. yedekteki bekir'in adını herkes bilirken, basket takımında ukic'in adını çok az insan bilir. voleybolda avrupa 2.si olan takımdan birini sorsanız, bilmiyorum cevabı alırsınız.
    gs ve bjklilerin bu kadar düşmesine ben de anlam veremedim. evde maçı izlerken arayan herkes 1-1'de böyle bitsin derken, ben fener atsın en azından şampiyonluğu bir büyük kulübe kaptıralım derdindeydim. ama nedense hiç kimseye anlatamadım. seneye cl'de bir 8-0 daha yaşarsak belki anlamış olurlar.
    ama taraftarlar ne yapsın, başkanınız küçük bir takımı destekliyorsa, takipçileri de onu destekler tabi.
    tabi bu arada herkes federasyona fenerasyon derken 2 senedir sivas ve bursa lehine yapılan hatalar hep pas geçiliyor. adam gibi adam ertuğrul maç sonunda 'rakip, kaleciler konusunda şanslıydı' diyerek ne kadar adam olduğunu gösteriyor.
    yalnız duruma bir de şuradan bakmak gerekiyor. eğer fenerin yerinde gs olsa, fenerliler ne kadar sevinecekti? ben aynı tepkiyi fenerlilerin de göstereceğini tahmin ediyorum. çünkü yaşadığımız ülke de başarı takdir edileceğine, başarısızlık büyük bir çoğunluğu mest ediyor her konuda.
    bir de avrupa'ya bakarsak, reallilerin interi ve lazioluların da interi desteklediğini düşünürsek, bu kadar paranın köpeği olan futbol camiasında biz daha çok konuşuruz. dünya ekonomisinin %2si futbol olmuşsa ruh, saygı aranılacak erdemler değildir.

  3. barbobey dedi ki...

    Öncelikle Fatih arkadaşın eline sağlık güzel bir yazı olmuş.
    Son dönemde Türk basınında Aziz Yıldırım takıntısı konusunda 2 figür ön plana çıkmış bulunmakta.Bir tanesi Erman Toroğlu öteki Hıncal Uluç.Son dönemlerde bunlara Reha Muhtar,Ahmet Çakar gibi isimlerde eklenip listeyi uzatmak mümkünsede mostralık olanlar bunlardır.

    Bu şahsiyetlerden Erman Toroğlu Lig Tv den kovulduktan sonra rüyasında dahi Aziz Yıldırım sayıklıyordur muhtemelen..Hürriyetteki son yazısında (21 Mayıs 2010)üşenmedim saydım 35 kez Aziz Yıldırım lafı geçiyor.Artık bu halin rahatsızlık boyutunda olduğu aşikar.Son dönemde Erman Toroğlu Aziz Yıldırım dan başka bir bir şey yazmaz oldu.Eskiden arada bir kabzımallık mesleği icabı hormonlu domates ,hıyar gibi zerzavattan bahsederdi.

    Türk basınında uzun yıllardır Fenerbahçe tiraj yükseltir mevzusu vardır.90 lı yıllardan sonra Tv lerin çoğalması ile meşhur rating durumu ortaya çıktı.Yani bir başka deyişle Fenerbahçe izlettirir.
    Tabii zamanla taraftara yönelik olan bu sattırma ve izlettirme rekabetle birlikte rakip taraftarlarıda içine alınca işin rengi değişti.Yani hem Fenerliye izlettir hem de rakip taraftara.Fenerli kızsın rakip sevinsin veya tam tersi...Nefrete teşviğin şifreleri burada olabilirmi acep diye düşünmekteyim.
    Bu durumun televizyondaki en bariz örneği Serhat Ulueren dir.
    Dikkatle izlediğinizde konuya tamamen ''fransızmış'' gibi davranıp ''salağa yatma'' halleri vardır.Programa katılan ''kaşarlara'' sorduğu sorular ilkokul 4. sınıf düzeyindedir.
    Bütün bunlar saf izleyicinin maalesef farkedemediği önceden hesaplı kitaplı işlerdir aslında.

    Hıncal Uluç ise benim bildiğim 25 senedir Fenerbahçe üzerinden öyle ya da böyle kendini okutturan izlettiren bir figür.

    Maalesef ülkemizde hukuk guguk olduğu için bu yönde bir yaptırım belki seneler sonra AB düzeyinde !gerçekleşebilir.
    Ama kulüp bu konular ile ilgili iletişim,halkla ilişkiler hatta psikolojik boyutta uzman kişilerden yararlanıp stratejiler geliştirip uygulasa bunlarda bu haltları bu kadar kolay yiyemezlermi acaba?

  4. ALİ VW dedi ki...

    oncelikle cok guzel bir yazi olmus tebrik ederim.

    antipatiklik konusunda adnan polat yada yildirim demiroren aziz yildirim'dan asagi kalir degil. lakin aziz yildirim'in fenerbahce nefretindeki rolunu bir katalizor olarak goruyorum. takimi tamamen disaridan soyutlamak onemli bir etken bence. urfa'daki kupa finalinde takimi adeta sehirden kacirmasi, zaman spor odulleri gecesine futbolculari goturmemesi vs.liste uzar gider. fenerbahce'nin ciddi bir "PR" calismasina ihtiyaci var. bu kacan sampiyonluk bazi seyleri sorgulamamiza vesile olmalidir diye dusunuyorum.

    bu takim neden 10 senede altyapidan bir oyuncu cikarmaz birinci soru olmali. uzay takimi barca'nin kadrosunda 8-9 tane altyapidan adam var. sonrasinda sampiyonlugun son haftaya kalmasi ayri bir handikap bence. mac secen futbolculardan ciddi manada biktim ben. takim dususe gectiginde futbolcular 60'dan sonra tukeniyorlardi. neden acaba?

    ben fb baskaninin bu noktada saga sola satasmasini dogru bulmuyorum. biz kendi isimize bakalim lutfen. azicik sorgulayalim nerede yanlis yaptik diye. bu takim neden final maclarini oynayamaz. neden avrupa'da ikinci kalite takimlara elenir gibi.

    dedigim gibi ciddi manada bir profesyonel destege ihtiyaci var takimin. mesele hincal meselesi degil bence. bugun marca gazetesi her turlu barca'yi elestirir. lakin barca cikar sahada verir cevabi. hincal'da bu saatten sonra saibe muhabbetine girmez herhalde!

    bagis erten yazmisti galiba, fenerbahce taraftari hep intikam pesindedir diye istihzali bir bicimde. evet onumuzdeki senede intikam pesinde olacagiz. oyuncalarimiz cikacak catir catir top oynayip fenerbahce dusmanlarini yenecek. akabinde hincal ne yazmis, tupcu ne aciklama yapmis onemi kalmayacak.

  5. methaldar dedi ki...

    Güzel bir yazı olmuş. Ben de birkaç gün evvel bu konu üstüne bir şeyler yazmıştım.

    http://karalamalik.blogspot.com/2010/05/kupann-cok-oldugu-durumlar.html

    Sorun Aziz Yıldırım'ın davranışları olmadığı zaten belliydi. Keza diğer takımların yöneticileriyle karşılaştırıldığında Aziz Yıldırım çok daha kötü bir figür değil. Mesele, hataların göze batma hadisesi. Adnan Polat'ın, Yıldırım Demirören'in vs. yanlışları ertesi gün unutulurken, özne Aziz Yıldırım olunca dillere pelesenk oluyor nedense. Basın da yanlış haberlerle bu işi körüklüyor. Bir örnek, 60 yaşında kalp ameliyatı geçirmiş adam, anonsçuyu tekme tokat dövmüşmüş.

  6. Adsız dedi ki...

    yazı çok güzel. ben de bu hazır algılarla yazarlık yapmanın dert olduğunu düşünüyorum. yani klişeler üzerinden gidiliyor. buna değin bir yazı yazmıştım ben de. ama başka bir örnek üzerinden.

    http://alandaraltma.blogspot.com/2010/05/onyargsal-bagmllk.html

  7. Mitya dedi ki...

    Hafta basindan beri beni rahatsız eden aslında bu yazının temelinde olan sorunsaldı: Aziz Yıldırım herkes için aslında farklı şeyler ifade ediyor, ve ne onun üzerine yapılacak bir eleştiri, ne de hakkında yapılan övgüler aynı düzlemde değerlendirilmemeli, değerlendirilemez. Örneğin Trabzon maçından bu yana pvh'nin ve diğer bir iki yazarın bahsettikleri Aziz Yıldırım fatih'in kaleme aldığı Aziz Yıldırım'dan farklı bir karakter, farklı bir Aziz Yıldırım. Şahsen beni Aziz Yıldırım'ı savunmaya iten de tam da bu kopukluk - elbette Fenerbahce'nin şu anda futbol takımı dahilinde yaşadığı sorunların temelinde de Aziz Yıldırım'ın bir takım hataları yatıyor, orta sınıf bir taraftar profili yaratılmasının mimarı da kendisi, kulübü kendi oyuncağıymış gibi yöneten de Aziz Yıldırım. Ancak toplumun geneline sirayet etmis bir Aziz Yıldırım eleştirisi ve nefreti bunlarla açıklanamayacak kadar çetrefilli. Zira Pazar akşamı karşımda hop heyecandan hop oturup hop kalkan Galatasaraylı arkadaşlarımın Fenerbahçe nefretlerini meşrulaştırmak için yarattıkları Aziz Yıldırım portresi - her ne kadar farkında olmasalar ve şiddetle reddetseler de - Serhat Ulueren, Hıncal Uluç, Erman Toroğlu süzgeçlerinden geçirilmiş bir Aziz Yıldırım. Medyanın her köşesinde sürekli pompalanan antipatik bir Aziz Yıldırım var karşımızda, bunun sebepleri de karmakarışık ve içiçe geçmiş meselelere dayanıyor. Fenerbahçe'nin 90'ların sonundan itibaren reel olarak atılıma geçmesi, ekonomik gücü, günlük medyadan farklı alternatif bir medya kurma çabası bu nefreti hem oluşturuyor, hem de ardından bir güzel körüklüyor.

    Misal, Aziz Yıldırım özelinde şöyle bir anlatı da pekala mümkündü: Türkiye'de amatör branşların sevilmesine ön ayak bir Aziz Yıldırım, Türkiye takım sporlarının Avrupa'da zirveye oynamalarını sağlayan bir Aziz Yıldırım, Türkiye'de voleybol gibi bir köşede unutulmuş bir sporun medyada yer bulmasını sağlamış bir Aziz Yıldırım, Türkiye futbol ekonomisinin büyümesinde ciddi rolü olan bir Aziz Yıldırım, Erman Toroğlu gibi çapsız zavallıları ekrandan uzaklaştırmaya çalışan bir Aziz Yıldırım, her dakika kulüp-federasyon-hakem-medya dörtlüsü ilişkilerinin yeniden ve doğru biçimde yapılandırılması gerektiğini savunan bir Aziz Yıldırım, Türkiye'de stadyumların gözden geçirilmesi gerektiğini kanıtlamış bir Aziz Yıldırım, bu kadar nefret edilmesine rağmen kulüpler birliği başkanı olarak kalmasında ısrar edilen bir Aziz Yıldırım, vs., vs., vs...

  8. Mitya dedi ki...

    Bu anlatı da eğer insanların işine gelseydi bir güzel her gün servis edilebilir, Aziz Yıldırım halkın gözünde melek mertebesine erişebilirdi. Ancak hem işin doğası gereği diğer kulüp başkanlarının buna ket vurması, hem de Türkiye'de sporun ve futbolun evrilişinin elbette bir takım içsel sancıları da beraberinde getiriyor olması bunu mümkün kılmıyor, ki bunda da aslında gariplik yok.

    Öte yandan Aziz Yıldırım hakikaten konuşmayı bilmiyor, feci bir üslubu var, vurgulamak istediği şeyleri vurgulayamıyor, haklı olduğu yerde suratını kaplayan hiddet sözlerinin içeriğini maskeliyor, ve zaten karşısında olan insanların eline yüklü bir malzeme daha veriyor. Örneğin yıllardır hakemlik müessesini eleştiren Aziz Yıldırım bunu yaparken bas bas Fenerbahçe lehine konuşmamaya özen gösterse de bu önemli detay kaale alınmıyor, geçen gün Rüştü konusunda demek istedikleri gayet açıkken sırf bu meseleyi gündeme taşımakla aslında genel hatlarıyla makul bir açıklamanın değeri kalmıyor, "Aziz Yıldırım Rüştü'nün şaibeli bir maç oynadığını savunuyor"a getiriliyor, aklı başında çoğu futbol seyircisinin tiksindiği Erman Toroğlu'nun ligtv'den uzaklaştırılmasına ön ayak olması "Fenerbahçe düşmanlarına" karşı girişilen bir mücadelenin parçası olarak yorumlanıyor, falan fistan.

    Başkanlığından evvel türlü hakemlerle havlu "ticareti" yapan Adnan Polat gibi şahsiyetler ise ön planda değil. Yıldırım Demirören sırf iktidar yoksulu olduğu için trajikomik bir karaktere dönüşmüş durumda. Oysa Aziz Yıldırım'ın yaptığı çoğu hamle haklı olarak Galatasaray ve Beşiktaş cephesinde endişe yaratıyor, çünkü hem uzun vadede, hem de kısa vadede bu kulüplerin ekonomik ve yönetimsel kapasitelerini zorluyor, sorumluluklarını artırıyor, başarısızlık olasılığını katmerliyor. Finansal bunalım geçiren Galatasaray mecburen amatör branşlara yatırım yapmak zorunda kalıyor, 2013 yılına kadarki stadyum gelirleri bir iki senede tüketiliyor, ve tüm bunlara rağmen Fenerbahçe'nin şampiyonluğa bir hafta evvelki kadar yakın olması haklı olarak Adnan Polat'ın rengini attırıyor.

    İnanın bana, asıl düşünmesi gereken her hafta ligin rengini "siyahla beyaz" kadar farklı yorumlayabilmeyi beceren diğer kulüp başkanları, medya yöneticileri, devlet bakanları. Aziz Yıldırım eleştirisini her daim yapabiliriz, yerine daha usturuplu bir başkan ve yönetim zihniyetinin gelmesi için uğraşabiliriz, ancak bunları yaparken yukarda fatih'in yazdıklarını unutmamalıyız.

  9. Cengizhan TÜRKİŞ dedi ki...

    bu yenilsende yensende programı sunucularında anti fener tutumu git gide gün yüzüne çıkıyor. herhalde oraya gelen bursalı arkadaş gaza getiriyor bunları :)

  10. Unknown dedi ki...

    Fenerbahçe nefreti Türkiyede şuan en popüler ve en desteklenen söylem, şampiyonluğu kaçırdığımızdan beri düşünüyorum bu Fenerbahçe insanlara ne yapmış olabilir; sebep olarak gösterilenlere bakıyorum tatmin olmuyorum
    Aziz Yldırım deniyo yok yok bana mantıklı gelmiyo Yıldırım Demirören ve Adnan Polata bakınca ayrıca neden bu kadar antipatik bi adamı hala kulüpler birliğinin başında tutuyolar?
    Fenerbahçe rakipleri küçümsüyor deniyo Fenerbahçe rakipleri hakkında Türkiyede en az konuşan kulüp buda olmuyo;
    şike şaibe diyorlar ee bu beşiktaş demiyomuydu şerefli ikincilikler falan şerefli ikincilikler aldıklarını iddaa ettikleri sezonlar yani şampiyonluklarının çalındığını iddaa ettikleri seneler kim çaldı şampiyonluklarını(ayrıca ben Beşiktaşın tarihsel sürecini "şerefli ikinciliklerden ŞEREFSİZ dördüncülüklere"olarak niteliyorum )
    Volkan kıçıyıla topu tuttu diyolar Lincoln e baksınlar diyorum
    Emre Belezoğlu diyolar yıllarca Galatasarayda ustalarıyla ( Bülent Korkmaz, Hagi, Hasan Şaş, Vedat, Emre Aşık....)oynarken sorun yoktu diyorum.
    Bilica diyolar John Carew diyorum
    Hakemler diyolar el insaf diyorum.....

    Ben aslında bu nefretin bi pazarlama ürünü olduğunu düşünüyorum, yıllarca Fenerbahçe haberlerinden ; transferlerinden ekmek yiyenler şimdi bu nefretten ekmek yemek istiyor
    Medya Trabzon maçından sonra sevinen taraftarı küçümserken orgazm oluyor ama kimse iletişim çağında Fenerbahçe taraftarına lig tv nin 5 dakika (ömrümüzden bir yıl gitti)boyunca yaptığı işkenceden bahsetmiyor.

    Aslında sorunu herkes biliyo çözümü konuşalım Fenerbahçe düşmanlığını körükleyen basını boykot edelim almayalım gazetelerini iptal edelim lig tvleri Fenerbahçemizi böyle kaliteli bloglardan takip edelim nefretten nemalananlara gerçek nefreti gösterelim...

  11. MAİL dedi ki...

    fb den nefret etmek , doğa nın kanunudur bu yazı yorum doğru ama bakış açısı yanlış ,bizden niye nefret ediyorlar aslında etmemeliler mantığı üzerine kurulmuş , oysa bizden ; ispanya da real den dünyada amerika dan niye nefret ediyorlarsa o yüzden nefret ediyorlar biz en güçlü camiyayız , onları korkutuyoruz , bu korkuyu bağıırıp çağırarak ,çamur ,atarak, birleşerek ve elbette tavizsiz bir biçimde nefret ederek yapacaklar ,tekrar ediyorum bu doğa nın kanunu ,burda bizim asıl sorgulamamız gereken şu biz eğer şampiyon olsaydık bu insanlar sevinmek yerine kahrolacaktı , kinlerini nefretlerini bize değil içlerine kusacaklardı ,onlar bizi değil biz onları yakacaktık , ama yapamadık ,beceremedik ,niye ? cevabın basitliğide kahredici , aziz yıldırım ın guiza yı çok iyi futbocu sanması yüzünden , eğer fb doğru düzgün 1 santrafor transfer edebilseydi ,bu gün bir baroş fb de olsaydı fb şampiyondu , bence bu nefreti körükleyen beceriksiz başkanımız aziz y. dan başkası değildir ,unutmayalım biz güçlü oldukça nefretlerini içlerine ,biz kaybetdikçe bize kusacaklar , bu kadar düşmanın karşısına ağlayan guiza ile çıkmanın bir bedeli olmalıdır , nefret edilmek .

  12. solo dedi ki...

    mail bi çay koyar mısın?

  13. omer sisman dedi ki...

    bir not: ''politik doğruculuğa özen gösterme konusunu zerre kadar umursamayan insanlar'' ifadenizden ''politik doğruculuk'' kavramını olumladınığız izlenimi oluşuyor. halbuki politik doğruculuk, bir tür kılıf uydurma sanatıdır, etik bakımdan 10 kusurlu hareketin en sinsi olanıdır.

  14. fatih dedi ki...

    @ömer şişman
    günlük yaşamda niyet okumak pek mümkün olmadığından sadece o anki fikirlerine yada o günkü ruh halleriyle karşılaştığımız insanlar için günlük hayatı oluşturan söylemin politik doğruculuk içermesi içermemesinden daha iyidir. tabii ki politik doğruculuğu gerçek niyetlerini söylemin arkasına gizleyen adam sinsi bir politik doğrucu oluyor ama kimseye de bu siyahlara afro-amerikan diyor toplum içinde ama kesin kendi kendine aslında zenci diyordur diyemeyiz

  15. Unknown dedi ki...

    Hitler Almanyası'nda Propaganda Bakanı vardır. Basındaki furyanın bundan farkı yok. Bunların hepsi bir süre sonra çok tekrarlandığı için üzerinde düşünülmeden "doğru" sanılan şeyler. Dönüp eskilere sormayı kimsenin akıl etmediği yalanlar. O kadar çok duyuyorsunuz ki, sorgulamıyorsunuz, doğru mu, gerçek mi diye.

Yorum Gönder