Neden Sessizler?



Yukarıdaki küpür 1978 yılından. Herhalde 1960'ları da arasak benzer bir manşet bulabilirdik. Bu durum Fenerbahçe Başkanlarına da has değil elbette, üç büyüklerin bütünü şöyle veya böyle her dönem federasyondan mutsuz, her dönemeçte de hakemlerden rahatsız. Marduk zeval vermezse, 2020 yılına gelindiğinde de bu durum devam edecek ve foton kuşağından geçesiye olsak dahi üç büyükler bunu bir kamuoyu iletişim tekniği olarak kullanacak.

İki temel mesele var, bir takım başarılı olmak istiyorsa başarı hedefini net olarak belirlemek, bu hedefe uygun iyi bir kadro kurmak, bu kadroyla çalışabilecek yetenekli bir teknik direktör istihdam etmek, kadro ile ilişkisinde idari yetkileri vermek zorunda. Genel olarak "futbol aklı" diye üstü geçilen bu hareket tarzı, uzun vadeli hedefleri, bu hedeflere uygun bir oyuncu akvaryumunu, sürekli değerlendirmeleri, futbol hakkında özgün bir anlayış sahibi profesyonelleri de kapsıyor. Mühendisler, müteahhitler, müşavirler, avukatlar belki futbol izleyebilirler, bu konu hakkında yorum da yapabilirler, ancak futboldan futbolun profesyonelleri anlar. Teknik bir iştir, bilgi, deneyim, tecrübe istemektedir.

Bir örnek vereyim, kapital sahibi herhangi bir insan örneğin bir çivi fabrikası açabilir. Bunun için bir gayri menkul, bu gayrimenkul üzerinde fabrika kurmak, bu fabrikada üretim yapabilmek için üretim araçları satın almak ve en nihayetinde de üretimi fiilen gerçekleştirecek emek unsuruna sahip olmak gerekir. Bu kadarı da yetmez, geniş bir pazarlama planlaması, lojistik, dağıtım gibi maliyetler de planlanmalı ve mümkünse bir iş akış şeması içerisinde oturtulmalıdır. Hayatı boyunca inşaat sektöründe çalışmış bir mühendis kapital sahibi olarak böyle bir firmaya sahip olunca makinelerin bakımıyla, kullanımıyla uğraşmamalıdır, bundan zaten anlamaz, işçilerin verimliliği ölçülebilir ama işçilere nasıl çivi üretmeleri gerektiği noktasında taktik veremez, o girdi çıktıyı bilir ama bir muhasebeci de değildir, gerçek aylık maliyetleri, gelir ve gider kalemlerini, tek düzen hesabını bilmez. Bunun için profesyoneller istihdam etmesi ve katma değerini arttırmak için işletmesini denetlemesi gerekir. Basiretli tacir, her haltı kendi yapan adam değildir, ehil profesyonelleri ve nitelikli iş gücünü yatırımı için kullanan ve hedeflerine ulaşabilecek kaynaklara sahip olan kişidir.

Neden futbol kulüpleri için farklı olsun?

İlk yol benzer bir yoldur. Profesyonelleşme, kurumsallaşma filan gibi adlar altında hepimizin kast ettiği bu. Aziz Yıldırım harika bir iş adamı olabilir, bir ihalede karşımıza çıkmasını istemeyeceğimiz bir insandır, sahip olduğu kapital ile bizim yapamayacağımız bir çok işi yapabilir ve başarılı da olabilir. Ancak eğer kendisi en iyi yaptığı iş de dahi, beton dökmeye başlarsa, hem onu herhangi bir amele kadar iyi beceremez (fiziği müsait değil) hem de kendisini verimsiz kullanmış olur. Dolayısıyla futbol kulübü için gereken hedefleri belirlemek, bu hedeflere uygun bir kadro oluşturmak, yönetimi profesyonellere bırakmak ve nihayetinde denetlemekten ibarettir. Bunu ne kadar iyi yaparsa, o kadar iyi.

Bu mantık, belki kısa vadede başarısızlıkla karşılaşabilir. Ancak uzun zamanda başarılı olabilecek bir metottur. Bu metot, uzun erimli hedeflere takımı ulaştıracak, her sezon hedeflere uygun ve takım kalite ortalamasının altındaki mevkilere daha yetenekli oyuncular katılacak, en nihayetinde takım her sezon bir önceki sezona göre gelişecektir. Rakipler, profesyonellerle izlenecek, örneğin hedef 3 sezon üstüste şampiyon olmak ise, rakiplerin yaptığı transferlerin yaratabileceği güç dengesi değişimleri hesaplanacak ve buna uygun düzeltmeler de yapılacaktır.

Bu mantık elbette futbolun esasında sahada oynanan bir oyun olduğunu düşünenler ve kabul edenler için geçerlidir. Ben Fenerbahçe'yi masa başı oyunlarıyla, karanlık ve genel olarak adaletsiz bir takım yöntemlerle bir başarı elde etsin diye seven kimseyi bilmiyorum. Hayır Fenerbahçe sahada yenmelidir. Yalnız yenmemelidir. İyi oynayarak yenmelidir. Bu spor dalında sanat olan, gözleri ışıldatan, insanlara güzel hikayeler veren, bizim yüreklerimize güzel cümleler sokan bir aktör, bir icracı olduğu için seviyorum. Biz insanlara oturup da masa başı oyunları anlatamayız, karanlık bir takım işleri ve kişileri anlatmak, örneğin Kelebek Ali'den bahsetmek hepimizin ağzında balgam gibi durur, tüküre tüküre konuşuruz. Alex'tir bizim anlatacaklarımız, Hooijdonk'tur, elbette sağ kanattan bindiren bir Rıdvan'ın hareketi Schubert kompozisyonları gibi dilimizden dökülür. Güzel cümleler kurarız, güzel şeyler anlatırız ve ağzımızdan iyi şeyler döküldüğü için az daha iyi adamlar oluveririz. O halde Fenerbahçe yenebilecek bir kadro kurmak zorundadır. Zordur, pahalıdır, ama yapması gereken de budur. Fenerbahçe şu veya bu mazereti de kabul edemez, büyüktür, büyük olan büyüklüğünün gereğini yapar. İcraaf, fiiliyat bütün bunlardır gerçeği belirleyen, ayinesi iştir yani biraz kişinin, tezahürata bakılmaz.

Ancak bu yol görüyoruz ki kulüp başkanlarının işine gelmiyor. Kendilerini süs bitkisi gibi hissetmekten hoşlanmıyor onlar. Onlar kulübe karışmak istiyorlar, yönetmek, bütünüyle hakim olmak. Soyunma odalarında terör estirmek, antremanları izlerken fırça çekmek, teknik direktörü karşılarına alıp "Ne yapıyorsun Hoca" diye sorgulamak. Egemenlik, güç ve bunun getirdiği korkuyu hissetmedikçe sanki damarlarında akan kanı hissetmeyecekmiş gibi davranıyorlar. En nihayetinde soyunma odasına sokmayan hocalar yerli yersiz gönderiliyor, en ufak bir başarısızlık, uzun hedeflerin önüne konup hop diye bir hoca getiriliyor. Yeni hocanın, yeni nefesini bekliyor herkes, "Ne kadar dayanacak" temel meselemiz. CVleri üzerinde Fenerbahçe'den kovuldu yazan hocaları bir araya getirsek, bir dünya kupası çıkartacak kadar yetenekli hoca elimizde olur. Hiddink, Löw, Aragones, hiç değilse en yakından bildiğimiz isimler.

Dolayısıyla ne oluyor? İkinci yol insanları masa arkasına da götürüyor, karanlığa sokuyor. Uygun ve mantıklı planlanmış hedefler, konjuktürel başarıların gerisinde kaldığında, önem sıralaması uzun vadeli başarılar yerine bu sezon olduğunda, eldeki kadro planlanmış değil "Bunu da alalım" şeklinde bir mantıkla oluşturulduğunda, ortaya çıkan derme çatma yapı ya oradan ya da beri yandan baş veriyor, patlayan lastiğin çıkardığı havayı kapatmak üzere de hakemler devreye giriyor. O kadar kolay ki. Kamuoyunun önüne hakemleri salıyorsunuz, bir takım dış güçleri suçluyorsunuz, oyunlar oynanıyor, komplolar var edebiyatıyla hem kafa yapısı zaten bu lisana ayarlı kitleyle mantık köprüleri kuruyor, hem de aba altından sopa gösteriyorsunuz. Hakemler yeteri kadar korkarsa amenna, yapacakları hatalar hep size yarayacak. Hakemler korkmazsa, ona da amenna, milyonlarca taraftar hiç size kızmayacak.

Bu arada güç devam edecek. Güç ve korku. Adnan Polat bu oyunları iyi bilen bir adam, bu oyunu da o sebeple iyi oynuyor. Düşman yaratmakta hiç zorlanmıyor ve geçmiş düşmanlarını objektif gözükmek adına yanına da topluyor. Aziz Yıldırım "Hakemler hata yapmıyor herkes işine baksın" diyebilir miydi geçen sene? Şampiyonluğa giden Demirören, bir panikle, bir şeyler geveledi ama, o da bir sezon önce bu işleri yapan biri olarak çok uzun süre sadık kalamadı sözlerine. Sorun ne? Sorun, bu yöntemi uygulayan, kimliği ve kişiliği ile de kendini bu yöntemi uygulamaya mahkum eden biri başka bir oyuncuyu gene bu yöntemi uyguluyor diye eleştiremez. Satranç oynarken, veziri aldı diye rakibinize bir şey söyleme hakkınız yoktur, kendi hatanıza yanarsınız ancak.

Tabi bu sorundan çıkış belli, belli olduğu için aynı minvalde bin adet yazı yazdık, hepsi de internetin karanlığında kayboldu gitti. Dileklerimiz gerçekleşmeyecek kısa vadede, bunu da görüyoruz ama ben kendi adıma kendime bir hatırlatma yapayım istedim, ben Fenerbahçe'yi başka sebeplerle sevdim ve bugün sevme nedenlerimin Fenerbahçe'siyle aramda tek bir şey duruyor, benim yönetimim. Biraz yana kayın be babam, manzaranın içine ettiniz.




3 comments:

  1. gattuso dedi ki...

    Guzel bir yazi, ama bence isin gercegini biraz iskalayan bir yazi olmus bence. Nedenlerim:

    1) Hakemlerin bu duzendeki rolunu iskalamissiniz. Aziz Yildirim'in derdi "kamuoyunun onune hakemleri salmak" olsa 3 yildir hakemler hakkinda en az konusan baskan olmazdi. Kaldi ki cikip konustugunda bile "hakemler lehimize de hata yapmasin aleyhimize de, yenileceksek yenilelim" diyen bir adamdan bahsediyoruz. Derdi hakemlerin arkasina siginmak olsa daha cok konusurdur hakemlerden.

    2) Evet, Aziz Yildirim temelinde bir futbol profesyoneli degildir. Ama bu herkesin bayila bayila kullandigi "betondan anlar" sifati da baymaya basladi. Ama Aziz Yildirim 10 yil inatla beton karsa, o 10 kusur yilin sonunda bir amele kadar iyi beton karacaktir. Sonucta dunyada tamamiyle farkli bir meslekten gelip bir baska meslekte basarili olan insanlari cokca goruyoruz. Aziz Yildirim da 10 senedir bu kulubun baskani, 10 senedir bu isin icinde. Belki futbol oynamamis olabilir ama ona da artik futbol profesyoneli niye diyemeyelim? Ki bence civi fabrikasi ornegi de Aziz Yildirim icin gecerli degil, cunku Aziz Yildirim bile farketmesek de guclerini delege ediyor. Sirf Aykut Kocaman'i getirmesi bile buna bir ornek, Aziz Yildirim zaman zaman herseye karismak zorunda kaliyor olabilir, ama her zaman herseye karisma niyetinde oldugunu da dusunmuyorum. Oyle olsa bugun cok farkli bir yerde olurduk.

  2. gattuso dedi ki...

    Sonuc olarak sunu belirteyim. Ben Aziz Yildirim meraklilarindan degilim, her olayda ilk hedefim onu savunmak degildir. Yaptigi buyuk hatalar oldugunu dusunuyorum bunlari da dillendirmekten kacinmiyorum. Ama dunki macta Koray Gencerler'in art niyetini Aziz Yildirim uzerinden aciklamak mumkun degil. Kulupler Birliginden istifa etmemesine baglayabiliriz belki, o kadar.

    Yillardir Fener maclarini izliyorum, son 4 sezondur da kombinem var statta cok az mac kacirdim. Koray Gencerler'in art niyetini Saracoglu'na gelen cok az hakemde gordum. Art niyet performansi olarak zirveye oynar yani, art niyetiyle hatirlanacaklar arasinda ilk 3'e girer son birkac sezon icin.

    Normalde uyusuklasmis olan taraftarimiz bile bu hakem yuzunden ayaga kalkti. Papazin Cayirindan da ayni olmasa da benzer bir tepkiyi beklerdim. Cunku bu blogu da duzenli olarak takip ediyorum ve bu tur olaylarda gereken tepkiyi hep koymustunuz. Burada biraz eksik kaldi bence.

  3. Donnie Brasco dedi ki...

    şöyle örneklemek isterim. Alex'in nasıl bir oyuncu olduğu bir kaç post önce örneklerle açıklanmıştı. Neydi Alexin en önemli özelliklerinden birisi. Birkaç hamle sonrasında neler olabileceğini görebilmesi. İş bu yüzden Aziz Yıldırım veya/ve yönetimi eleştiriyorum.
    Birincisi bu fikstür Aralık veya Ocak ayında çekilmedi. Yani ikinci yarı Kadıköy avantajımız teee sezon başından belliydi ve ortada bir de 3 yıl üstüste şampiyonluk sözü var. Bu sözü gerçekleştirmek de 1. yıldan başlar. İlk sene olamayıp ama bakın ikide ve üçte olacağız derseniz insanlar amiyane tabirle yemez artık. Bu bağlamda stadın zeminine çözüm aranabilirdi. Kulüpte bu kadar Mühendis var (meslektaşızdır ayıptır söylemesi ve betondan da anlarım futboldan da, birinci sınıfın yanılmıyorsam ikinci döneminde ders olarak verilmişti futbol ve ilerde kulüp yönetecekler için verilir) konuyu dağıtmayayım bir Kurbağalıdere efsanesi vardı malumunuz. İşte orda dere olduğu için zemin düzeltilemiyormuş. Ama elin ecnebileri/gevurları/yabancıları geldi Uefa finali için stadın zeminini düzeltiverdiler gittiler. Hıı dedik demek ki dere değilmiş sorun.Yönetimin uyanması ise 8 ay sürdü malesef. Devre arasını baya bir geçtikten sonra zemini iyileştirmeye başladılar ve doğal olarak yetmedi de. E yağmur yağdı kar yağdı ondan oldu diyenler çıkar mı bilmem ama kabahati tabiat ana ya da Mikail'e mi yıkalım yani, başarısızlığı başkalarına yıkmayı şiar edinenler gibi. Ya da Denizli Bursa Diyarbakır maçları başka sahalarda oynanamaz mıydı?
    Ya da biletler makul bir fiyata çekilemez miydi. Yönetimin açıklamasında yapılan zammın bir yıllık getirisinin bir Selçuğun bir Ali Bilginin vs maaşı kadar olduğunu gördük. Buna rağmen taraftarı takımdan uzak tutmak doğru mu? (amaç ekonomik kazanç değil, taraftar profili değişimi belli ki)(ha şunu bileydin Donnie)
    İkinci olarak da yönetim ofansif özellikli kanat oyuncusu almadı malum. Doğrudur yanlıştır ki doğru olduğunu savunan bir yazıyı da yine bu blogda görebiliriz. Katılırım da. Ancak yine de şu an bakınca Uğur sezonu kapattı Özer sakatlandı(şükür ki önemli birşeyi yok) Mehmet Topuz kart cezalısı Deivid sakat Onur kiralandı. Kaldı ki sene başından beri futbolcularımıza dağıtılan 3er 5er maç cezaları da gördüğümüz halde birşey olmaz mantığıyla transfer yapmamayı sorgulayasım geldi. Takım dengeleri, transfer yapmamak için transfer vs elbette doğru ancak yine de kiralanabilir miydi bir oyuncu diye düşünüyorum. Ve Allah korusun Volkan sezonu kapatsa Volkan Babacan veya Mert'e kaleyi emanet etmek ne derece doğru ve güvenilir olacak.
    Ben taraftarım ve her taraftar gibi septistim valla. Sorgular dururum. İşler kötü gidince tabi. İki olumsuz başlık buldum hemen salladım. İşler iyi gitse çok az kişi soru sorar. Yönetimin görevi de her olumsuz şartı düşünüp B C D E F planları geliştirmek değil midir. Ve korkuyorum da her Fener taraftarı gibi. Tarihimizin belki de en iyi kadrosu Denbizliden çıkartılamamıştı. Galatasaraylı arkadaşlar federasyon başkan vekilinin açıklamalarını Ali İpeğin bavul hikayelerini, Papermoonları, Sergenleri Cordobaları vs vs ye bakmadan şampiyon olduklarını kutlar ama haklıdırlardır zira onlar da taraftar ve sonuca bakar. Şunu demek istiyorum son olarak. Olabildiğince puan alıp farkı hakemlerin veya başka nedenlerin kapatamayacağı kadar açmamız gerek. Hakem veya başka şeylerin müdahelesinde de yönetim çıkacak konuşacak eylemler yapacak. Orada yöneticilik gösterilecek, orada hakkımızı arayacak savunacak vs Biz yönetime en çok orada ihtiyaç duyuyoruz.

    Alex Fenere başkan olsun !!!!

Yorum Gönder