Özel Yetkili Faşizm, Yanar-Döner Objektifler ve Susan Yönetim
Nefes almanın gittikçe güçleştiği bir ülkede yaşıyoruz.Artık olayları soğukkanlı yorumlamanın, insanlara itidal tavsiye etmenin falan biraz aptallık olduğunu düşünüyorum. Gözümüzün içine baka baka adı yargılama süreci olan bir çadır tiyatrosu devam ediyor. Bir tane örgütsel bağ gösteren kanıt olmadan insanları özel yetkili mahkemede yargıladıkları yetmiyormuş gibi kopyala-yapıştır tutuklama gerekçeleriyle zulme bürokratik kılıf uydurmaya devam ediyorlar.
Daha da yetmemiş gibi Trabzonspor'un davaya müdahil olma isteğini de kabul ediyor mahkeme heyeti. Sanki Trabzonspor bu davanın sanığı değilmiş gibi, bir de utanmadan müdahiliz diye başvuruyor, bir yandan içinde Trabzonluların da bulunduğu sanıklar duruşmaya gelmediği için zorla getirme yoluna giden mahkeme bir yandan o gelmeyen sanıkların müdahillik taleplerini kabul ediyor. Şimdi Trabzon'un yerinde olsam bu dava için 12 Eylül sonrası Ağah Oktay Güner'in hapishanede dediği gibi "biz yargılanıyoruz ama fikirlerimiz iktidarda" derdim. Başından beri söylüyoruz 10 Temmuz'daki taraftar yürüyüşü olmasaydı bu iddianamede ne Trabzon ne Beşiktaş olacaktı. Taraftarın gazını almak için onları da eklemek zorunda kaldılar ama bu davanın onlara dokunmayacağı zaten başından beri belli.
Kongreye kadar Başkan'ı bir şekilde içeride tutacakları belliydi, iddianame ilk açıkladığında yazmıştım bu iddianame şike operasyonunun bağlantılarını açıklamak ve kanıtlamak amacıyla değil Aziz Yıldırım'ı mümkün olduğunca içeride tutmak amacıyla yazılmıştır diye, o doğrultuda ilerliyoruz. Başkanın 3 Temmuz'dan önce pek çok eylemini sözünü eleştirdik, başkanlık tarz-ı siyasetini onaylamadığımızı söyledik ama şu süreçte bugün ve Şubat'tan beri gerek mahkemeye yaptığı savunmayı, gerek medyaya verdiği mesajları son derece tutarlı, omurgalı buluyorum. Pek çok insanın bu şartlar altında her taraftan baskı kuran, kamuoyunda kendini şeytanlaştıran bir güce karşı bu denli bir kararlılıkla meydan okuyamayacağını düşünüyorum. Başkanın şu tavrı hakikaten saygıyı hak ediyor. Keşke aynı dirayetli tutumu yönetim kurulunun dışarıdaki üyeleri de gösterebilseydi.Oraya gelmeden önce asıl devletin gözde ideolojik aygıtı olan polise değinmeden geçmek olmaz.
Bu çadır tiyatrosu yargılamanın sonunda devletin kolluk kuvveti olma vasfını artık kaybetmiş iktidarın özel koruması haline gelmiş polisin Fenerbahçe taraftarına vahşice müdahalesini gördük. Medya olayları yine polisin gözünden yansıttığı için Fenerbahçe taraftarı polise ve gazetecilere saldırdı falan diye verecektir, artık bunlara o kadar alıştık ki şaşırma ya da öfkelenme refleksini kaybettik. Şimdi samimi olarak bir şeyi merak ediyorum. Türkiye'de beğenmediğimiz bir şeyi vücut bütünlüğümüze zarar gelmeden nasıl protesto edebileceğimizi bir zahmet birileri anlatabilir mi ?
Öğlen Spor Bakanı'nı protesto etmek isteyen gençlere yapılan muameleyi gördük, sadece parasız eğitim istediklerini sesli söyledikleri için saçından sürüklenen genç kızları görüp kılını kıpırdatmayan bir bakan bu ülkenin Gençlik Bakanı olarak orada oturmaya devam ediyor. Üç kişi bir araya gelip egemen gücün aleyhine bir şeyler söyleyen herkesi şeytanlaştıran bir düzene nasıl demokrasi diyeceğiz. KCK'yı protesto etsen PKK'lı, Balyoz Davasını protesto etsen Ergenekoncu, parasız eğitim istiyoruz desen bölücü, Fenerbahçe'ye karşı yapılanı protesto etsen Aziz Yıldırım'ın paralı uşağı gören bir emniyet zihniyetiyle bu ülkede demokrasi vardır diyebilir miyiz.
Temmuz'un 10'unda Fenerbahçe taraftarının yürüyüşü sırasında mermi kullanabilirsiniz diyen amirin ileri görüşlülüğünü de tebrik etmek lazım. Sonunda Fenerbahçe taraftarına artık alıştığı biber gazının yanında plastik mermi de kullanıldı. Çağlayan civarından çok öteleri bile etkileyen biber gazı yine çoluk çocuk, yaşlı, hamile demeden hedef gözetmeden Fenerbahçe taraftarına karşı kullanıldı.
3 Temmuz'dan beri görmediğimiz zulüm kalmadı, emniyet tarihinde ilk kez şike soruşturması sırasında kamuoyu desteği isteyen İstanbul Emniyet Müdürlüğü gelen destekten oldukça memnun kalmış olacak ki artık Fenerbahçe formalı insanları iç düşman kategorisine soktu neredeyse. Yarın polis medyasının servis ettiği haberlerde polisin saldırdığı değil, polise saldıran olarak tanımlanacak Fenerbahçeli taraftarlar için kamuoyunda bu algıyı üretmek de hiç de zor olmayacak.
Bunu yazmaktan da bıktım ama şu kendini romantik solcu görüp polis zulmüne uğrayan Fenerbahçeli olunca ortadan yok olan adamların vicdanlarını da merak ediyorum. Livorno taraftarını polis dövse İtalyan Büyükelçiliği'ni basacak romantiklikte, AEK taraftarı gözaltına alınınca Yunanistan'ın faşist sosyo-ekonomisini dile dolayacak adamların söz konusu Fenerbahçe olunca alışılagelen suskunluğunu da büyük bir ibretle izliyoruz.
Hadi örnek de vereyim geçen Fenerbahçe-Galatasaray kadın basketbol maçından sonra Fenerbahçeli taraftarlar saçma sapan bir nedenle sırf şampiyonluk töreninde takımı alkışladılar diye geceyi gözaltında geçirdiklerinde Twitter'da Dağhan Irak'a mesaj atmıştım. Yani suçlayan falan bir mesaj da değil yazdığım şuydu "
Suçu basketbol maçı izlemek olan Fener seyircisi geceyi gözaltında geçirdi umarım haberiniz vardır",benim yazdığım bu, gelen cevaba bakın. "
Derdinizi anlatırken niyet okuyuculuğuna soyunmazsanız daha rahat sonuç alırsınız,ben yasa çıkarken defalarca ve sonrasında Fener taraftarına destek verdim yaptığınız terbiyesizlik,sizin gibilere rağmen olmaya devam edeceğim,siz önce kendi körelmiş vicdanınızla hesaplaşın selametle". Özel mesaj falan olmadığı için burda da yazıyorum bunu, derdim Dağhan Bey'in kendisiyle de değil zaten onun da içinde bulunduğunu ve en seçkin örneklerinden biri olduğunu düşündüğümü bir zihniyeti anlatmak.
Sürekli bir vicdan şampiyonu olduğunu iddia eden duruş var ortada, Türkiye dışında herhangi bir olay olduğu zaman o devreye giriyor, romantiklik, devrimcilik falan havada uçuşuyor ama aynı şeyi Türkiye'de Fenerbahçe'nin mağduru olduğu bir olayda görünce bu konuda kendisine haber veren bir yoruma bile katlanılamıyor. En kolay şey de şu siz tarafınızı belli ettiğiniz için yani Fenerbahçeli olduğunuzu açık açık söyleyerek bir pozisyon aldığınız için sizi niyet okumakla itham eden adam niyetinizi okuyup "vicdanı körelmiş" diyor size. Emre olayında da aynı şey oldu mesela, haklı olarak bu konudan rahatsızlığını dile getirenler bir hafta önce aynı ırkçılık Trabzon'da yapıldığında yine solculuklarını falan unutup lal olmuşlardı. Fail Fenerli olduğunda herşeye çemkiren , mağdur Fenerli olunca susuyor. Spor medyasının bu yeni kuşak "ben şöyle solcuyum, böyle vicdanlıyım, acayip bilgiliyim, temiz futbol için canımı veririmci" tayfadan kurtulması lazım. 3 Temmuz'dan bu yana taraftarın maruz kaldığı polis şiddetine , medya lincine, soruşturmadaki türlü çeşitli abukluklara dair tek kelime etmeyip "off ben acayip vicdanlıyım" numaraları mide bulandırıcı.
Gelelim Fenerbahçe yönetimine. Yine ve yeniden taraftarla-polis karşı karşıya geldiğinde ortadan kayboldular. Fenerium cirosu açıklamaya geldiğinde taraftarı yere göğe koyamayanlar taraftara yapılan polis zulmüne karşı yine lal kesildiler. Cas davasının çekilmesinden sonra artık bir hukuk meselesinden ziyade bir pazarlık meselesi olduğu ayyuka çıkmış şike davasında herhalde bir şeylerin teminatını falan aldılar diye düşünmüştük. Pazarlık yapılabilecek bir konu varsa puan ya da etik kurulu raporu falan değil içeride 10 aydır saçma sapan nedenlerle yatan insanların tutuksuz yargılanması olabilirdi. Ancak bunun pazarlığı meşru kabul edilebilirdi benim açımdan Gördük ki Fenerbahçe yönetimi baltayı taşa vurmuş. Sanki 3 Temmuz'un siyasi sorumlusu şu an Başbakan olan kişi değil de Uganda başbakanıymış gibi Başbakan'ın sözüne güvenip Cas davasını çekmek siyaseten intihar etmek demektir. Bunun hesabını da başta Nihat Özdemir olmak üzere bütün Fenerbahçe yönetimi Fenerbahçe taraftarına vermek zorundadır.
Ülke menfati öyle gerektirdi diye suya sabuna dokunmayan bir açıklamayla Fenerbahçe'nin menfaatlerinden vazgeçilemez. Ne yani ülke menfaatleri öyle gerektiriyor sizi değil bu sene de Trabzon'u göndereceğiz Şampiyonlar Ligi'ne falan derlerse emredersiniz diyip başım gözümüz üstüne mi diyeceğiz. Ülke menfaati gibi müphem bir gerekçeyle Fenerbahçe'nin sigortası niteliğinde olan, kazanacağı kesin bir davanın herhangi bir kazanım elde edilmeden çekilmesinin vebalini taşıyamazsınız. 19 Mayıs'ta kongre var, şu an yönetimde bulunan, aman başıma bir şey gelmesin diye polise, hükümete ağzını açamayan, taraftarın gaz yemesini, mermi yarası almasını afiyetle içine sindiren yönetim kurulu üyeleri bir zahmet aday falan olmasınlar. Fenerbahçe'yi gölgesinden korkan adamlar yönetmesin. Yeni yönetime de kesinlikle iş adamı falan değil hükümetle bağı olmayan elini eteğini iş dünyasından çekmiş insanlar girsinler. Siz oraya ülke menfaatlerini koruyun diye seçilmediniz, size Fenerbahçe kongre üyeleri 2020 Avrupa Şampiyonası evsahipliğini niye alamadınız diye sormayacak, kulübün haklarını niye korumadınız diye soracak. Gerekirse ülkeyi yönetenlere karşı da Fenerbahçe menfaatlerini savunamayacaksanız kapatın kulübü o zaman.
5 Mayıs 2012 01:41
Hak kuvvetten üstündür. (Atatürk)
Bir gün hesabı sorulur elbet.
5 Mayıs 2012 02:17
Bu ulkede aleviler, kurtler ve gayri muslimlerden sonra Fenerbahce'liler de azinlik konumuna getirilip bilinen senaryolar isleme konulmustur
5 Mayıs 2012 04:34
Nihat Özdemir Eylül başında, istifa kararı aldığında ve özellikle Fenerbahce taraftarına Digiturk uyeliklerini iptal ettirmemelerini söylediğinde yönetimin zayıf halkası ve uzlaşmacısı olduğunu belli etmişti. Keşke istifasını geri almasaydı.
5 Mayıs 2012 09:07
Daghan Irak'in kustahligindan yeni haberim oldu, en basindan beri boyle terbiyesizler yapan bir insan. Kor fanatiklerden daha tehlike, daha pazarlikci adamlar bunlar.
5 Mayıs 2012 11:19
Yazın için teşekkürler. Son paragrafta kısaca değinmişsin ama kanımca en önemli kısmı "Yeni yönetime de kesinlikle iş adamı falan değil hükümetle bağı olmayan elini eteğini iş dünyasından çekmiş insanlar girsinler." Başından beri bu yüzden bu sorundan çıkamıyoruz bence. Her an hükümet ve yanlıları tarafından bir tehdit ile testisleri kıstırılabilme potansiyeli olan iş adamlarının yönetimde olmaması lazım. Ali Koç'a bile Koç Grubu kullanılarak aba altından sopa gösterilmiş/gösteriliyor olabilir. Diğerlerinin inşaat firmaları var, devlet ihalelerinden uzak tutulmaları, ticaretle uğraşanların keza benzeri şekillerle para kapılarının kapatılması yolu tehdit unsuru olarak kullanıldığı için belki de bu güne kadar bir türlü sonuca gidemiyoruz. Dediğin gibi, iş dünyasından elini çekmiş, hükumete uzak, karnı ve gözü tok birileri yapmalı bu işleri ama Yıldırım'ın başına gelenleri gören de kolay kolay soyunmaz sanırım böyle bir işe.
5 Mayıs 2012 16:16
"kaybedeceği çok şey olan adamlar" bunlardan uzak durmak lazım bu süreçte.sonuçta bir şekilde elleri kolları bağlı olabiliyor.
5 Mayıs 2012 16:20
bu ülke menfaatleri olayına fena halde takıldım. bu ülkenin menfaatlerinin Fenerbahçemiz ile ne gibi alası olabilir? Fenerbahçemizin menfaatleri ile ülkemiz menfaatleri ne için çelişir. biz başka ülkenin takımıyızda haberimiz mi yok. neden bu hale geldi bu işler? bu amına koyduğum ülkesi bi bok kotaracak diye koca Fenerbahçemizin birşeylerden feragat etmesi mi gerekli? beynim duruyor artık, mantıklı şeyler düşünemiyorum.
başkanı yine salmamışlar, alın turşusunu kurun. bende bi kaç analiz yapayım.
1 mayıs işçi ve emekçi bayramı, bir sene önce bana Fenerbahçeliler taksime kitlesek olarak çıkacak deseler, "olabilir, wamos, sol açık falan" diye açıklama yapmaya çalışırdım. ama geçen yıl 1 mayısda Aziz Yıldırım posteri açılacak deselerdi, kahkahalarla gülerdim. bu kadar adaletsizliğin olduğu yerde bu da oldu. 1 mayısda para babası, kapitaller sahibi, sermayenin önde gidenlerinden biri olan Aziz Yıldırım posteri açıldı. şunu anladım artık, bu topraklar geçti sınıf ayrımını, sosyo ekonomik sorunları düşünmüyor, sadece ve sadece adam arıyor. Hapishanede esir tutulduğu süre içinde gösterdiği duruş nedeni ile artık sosyalist Fenerbahçeliler de Aziz başkanın çevresinde toplanıyor. ki bu adamlar yıllardır uyguladığı ekonomik politikalar nedeni ile Aziz başkanı hiç sevmeyen insanlardı. İzmirdeydim, kortejde Fenerbahçelileri gördüm. İzmirde de Aziz Yıldırım vardı. bundan sonra kaybetmez, kaybedemez Aziz başkan. haa kurduğunuz mahkemelerde ceza verebilirsiniz o na. şunu hemen söyleyeyim, sizin Aziz başkan için vereceğiniz her karar benim için yok hükmündedir. siz o na ceza veremezsiniz, ortada dolaşan binlerce soru işareti içinde o na vereceğiniz her ceza bu taraftar kalbinde yok hükmündedir.
5 Mayıs 2012 16:47
Önelikle Fatihin yazısı çok güzel...
Twitter a yeni saran biri olarak verdiği örnekte çok doğru. Stadın ismine takıp, Şükrü Saraçoğlunun faşistliğinden dem vuranlar ile konu Fenerbahçe taraftarına yapılan eziyet olunca sessiz kalanlar genelde aynı kesim. 4 mayısta parmaklarına kramp girenler 6 mayısta sular seller gibi tweetleyeceklerdir.
Aziz Yıldırımın tutukluluğunun saçma sapan uzamasının sebebi dün alenen belli oldu, amaç bu adamın aday olup seçilmesini önlemek, güç dengelerini kendi lehlerine çevirmek. Bunu bu saaten sonra başarabilirlermi bilmiyorum ama Ankaraspor ve Ankaragücünü bozuk para gibi harcayan klik, Yönetime kendilerinden birini getirmek için var gücüyle asılacaktır. Yeni yönetim nasıl olur veya olası Aziz Yıldırımsız bir yönetim nasıl olmalı sorusuna yanıt; "Oligarşi" içinden, sistem kendi dümen suyunda gittiği ve "kişiler" sesini çıkarmaya korktuğu sürece, kim gelirse gelsin nazarımca fark etmeyeceğidir. İstisnalar haricinde (mesela Ali Koç) bu konjektürde Aziz Yıldırım misali sözünü pek sakınmadan söyleyebilecek birini bulmak zor.
5 Mayıs 2012 17:27
Taraftar olarak da görevlerimizin olduğunu düşünüyorum.
Sosyal medya, özellikle twitter çok etkili.
Burada, bazen bizim bazen de rakiplerimizin hazırladığı etiketlerle geyik yapmak yerine, enerjimizi 3 temmuz'dan beri mücadele ettiğimiz şer güçlere karşı kanalize etmeliyiz.
Fenerbahçe, büyük bir kitle ile sosyal medyada hem hükümeti hem de cemaati tedirgin edecek etiketlerle hergün TT olmalıdır.
Can alıcı ve her kesimden demokratik insanların katılabileceği sloganlar hazırlanmalı, hergün ayrı bir sloganla, iktidar baskı altına alınmalıdır.
Sizin gücünüz buna yeter papazınçayırı, 12 numara ile böyle bir hamle başlatabilirsiniz.
Saygılarımla, Sevgilerimle...
5 Mayıs 2012 17:45
Bu konu artık bir spor hukuku meselesi olmaktan çoktan çıkmış tam bir psikolojik savaş (Gri Propaganda) malzemesi haline gelmiştir. Psikolojik savaşın birinci ve en önemli taktiksel hamlesi Liderlerin bertaraf edilmesidir. Bunu nasıl mı yapmaktadırlar. Yalan ve iftiralarla kişiye atfedilen suç ve/veya suç teşkil edecek uydurmalarla liderin toplum karşısında küçük düşürülmesi, itibarının zayıflatılması ve sonrasında da tamamen ortadan kaldırılmasını kapsamaktadır. Yalan asit gibidir bir kez girdi mi bünyeye bir daha çıkartamazsınız. Önemli bir tahribata neden olur bünyede ve doğruluğunu ispat edemezsiniz. Yalanın doğruluğu ispatlanamaz. Psikolojik savaş tüm baskıcı rejimlerin toplum üzerindeki tahakkümünü sağlaması ve sürdürmesi için kullanılan en önemli silah ve biz toplumu oluşturan bireylerde gayet ağız tadıyla yiyoruz bu silahtan çıkan mermileri. Farkında olmadan, istemeden de olsa zihnimizde lider ile ilgili tahribata yol açılmaktadır. Durumun farkında olan kitle bunun bir aldatmaca olduğunu yalan ve iftiralarla dolu bir deli saçmasına inanılmaması gerektiğini anlatmaya çalışmakta topluma; ancak ve malesef ki zihinler çoktan ele geçirilmiştir toplumun büyük bir kısmında. Etrafında toplanılan düşünce ve ideolojinin sahipleri ve savunucuları dahi tahribata uğramaktadır bu süreçte kaldı ki bu düşünce ve ideolojinin dışındaki kitlenin halini varın sizler düşünün. Mücadele bu zeminde ilerlerken biz stratejik konuları bir kenara bırakıp bu konunun hala bir spor meselesi olduğunu söylersek topluma (ki bizden bunun söylenmesi istenmektedir) hem kendimize hem de topluma ihanet etmiş oluruz. Bu bir spor meselesi değil bu toplumsal ve çok genel sebepleri ve sonuçları olan stratejik bir sorundur. Bizler de bu noktada mevzilenmeli ve buna göre taktikler geliştirmeliyiz. Bu noktadan hareketle elimizdeki güç teşkil eden ve koz olarak kullanabileceğimiz bir davayı (CAS) altın tepsi de geri iade ettik erk sahibine. Al biz yiyemedik sen ye diyerek. Hiçbirimizi tatmin etmedi özgür olduğunu düşündüğümüz kalan sağlarımızdan gelen açıklamalar. Neye karşı vazgeçtiniz bu davadan elimizin en güçlü olduğu turda oyundan neden çekildik rest diyebilecekken. Ben hala bunun cevabını tam olarak alamadım mesela. Taktiksel büyük bir hata. Esir edilmiş liderlerimizi neden alamadık yeniden saflarımıza saflarımız o kadar güçlü mü ki biz özgürleştirebileceğimiz liderlerimizi kurtarmaktan vazgeçtik. Şimdi erk sahibi ne zaman isterse satranç tahtasında o zaman yapacak hamlesini ve biz bu hamleye karşı hiçbir hamle düşünemeyecek durumdayız. Tek yapabileceğimiz şah çekmek her defasında toplumun gözüne inmiş perdeyi aralamak ve gerçekleri görmelerini sağlamak için. Her gereksiz şah hamlesi satrançta karşılığında bir taşının gitmesi demektir bunu da bilerek. Toplumun gözündeki perdeye, kandırılmışlığa, aymazlığa saldırmalıyız şimdi o perdeyi yırttık mı işte o zaman yırttık abicim. Hepimize kolay gele.
5 Mayıs 2012 19:02
Kafamı, süreç boyunca kurcalayan sorulardan en önemlisi; "Neden, Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe'den uzaklaştırılması isteniyor?"
Herkes bir şeyler söyledi.
Daha önce işaret eden oldu mu? Bilmiyorum.
FBTV, oldukça yüksek bir rating'e sahip. Fenerbahçe, hemen hemen her branşta ve alt liglerde ya şampiyon oluyor, ya da en azından final oynuyor.
Özellikle final maçlarında, maçın atmosferine kendini kaptırmış izleyiciye, hele hele şampiyonluğu garantileyecek bir skor da elde edilmişse; her türlü siyasi mesajı cümle aralarında çaktırmadan verebilirsiniz.
Klasik bir pozitif algı enjeksiyonu...
FBTV'de program yapanlara bakıyorum. (isimlerini tek tek yazmama gerek yok herhalde)İktidar tarafından kullanılması imkansız insanlar.
AKP'nin yerinde olsam; "böyle başarılı bir kulübün tv'sine kendi adamlarımı yerleştirirdim" diyorum.
Aziz Bey varken böyle bir operasyon mümkün görünmüyor olabilir.
Ne bileyim işte...
Aklıma geldi paylaştım.
Belki de sürecin