Etik Kurulu Raporu: Bir Darbenin Anatomisi (II)
58. maddenin değişmesin sayesinde ortaya çıkan eyyam alanında yazılan II. Etik Kurulu Raporu, bütün hatlarıyla incelendiği zaman, nasıl bir haksızlık olduğu daha da net olarak ortaya çıkıyor. Bu raporu bu hale getiren şartlar daha önceki yazıda yer aldığı için girmeyeceğim, sadece bu rapor ve bir önceki etik kurulu raporunu genel kaideler çerçevesinde değerlendirmek bile, zaten operasyonun hacmini gösteriyor.
Şike ve teşvik suçu 6222 sayılı kanunun 11. maddesinde düzenleniyor. madde şu şekilde,
Şike ve teşvik primi
MADDE 11 – (1) Belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar(1) hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kendisine menfaat temin edilen kişi de bu suçtan dolayı müşterek fail olarak cezalandırılır. Kazanç veya sair menfaat temini hususunda anlaşmaya varılmış olması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
(2) Şike anlaşmasının varlığını bilerek spor müsabakasının anlaşma doğrultusunda sonuçlanmasına katkıda bulunan kişiler de birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Kazanç veya sair menfaat vaat veya teklifinde bulunulması halinde, anlaşmaya varılamadığı takdirde, suçun teşebbüs aşamasında kalmış olması dolayısıyla cezaya hükmolunur.
(4) Suçun;
a) Kamu görevinin sağladığı güven veya nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle,
b) (Değişik:10/12/2011-6259/1 md.) Federasyon veya spor kulüpleri ile spor alanında faaliyet gösteren tüzel kişilerin, genel kurul ve yönetim kurulu başkan veya üyeleri, teknik veya idari yöneticiler ile kulüplerin ve sporcuların menajerleri veya temsilciliğini yapan kişiler tarafından,
c) Suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde,
ç) Bahis oyunlarının sonuçlarını etkilemek amacıyla,
işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Suçun bir müsabakada bir takımın başarılı olmasını sağlamak amacıyla teşvik primi verilmesi veya vaat edilmesi suretiyle işlenmesi halinde bu madde hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.
(6) Bu madde hükümleri;
a) Milli takımlara veya milli sporculara başarılı olmalarını sağlamak amacıyla,
b) Spor kulüpleri tarafından kendi takım oyuncularına veya teknik heyetine müsabakada başarılı olabilmelerini sağlamak amacıyla,
prim verilmesi veya vaadinde bulunulması halinde uygulanmaz.
(7) Suçun spor kulüplerinin veya sair bir tüzel kişinin yararına işlenmesi halinde, ayrıca bunlara, şike veya teşvik primi miktarı kadar idari para cezası verilir. Ancak, verilecek idari para cezasının miktarı yüzbin Türk Lirasından az olamaz.
(8) Müsabaka yapılmadan önce suçun ortaya çıkmasını sağlayan kişiye ceza verilmez.
(9) (Ek fıkra: 10/12/2011-6259/1 md.) Bu madde kapsamına giren suçlarla ilgili olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemez; verilen hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelenemez.
(10) (Ek fıkra: 10/12/2011-6259/1 md.) Bu maddede tanımlanan suçların bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi halinde, bunlardan en ağır cezayı gerektiren fiilden dolayı verilecek ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılarak tek cezaya hükmolunur.
(11) (Ek fıkra: 10/12/2011-6259/1 md.) Bu maddede tanımlanan suçlardan dolayı cezaya mahkûmiyet halinde, kişi hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesi hükümlerine göre, spor kulüplerinin, federasyonların, bünyesinde sportif faaliyetler icra edilen tüzel kişilerin yönetim ve denetim organlarında görev yapmaktan yasaklanmasına hükmolunur.
Dolayısıyla kanun koyucu şike suçunu şu şekilde ifade etmiştir.
1- İki kişi arasında bir anlaşma olacak.
2- Anlaşmanın konusu "bir müsabaka" olacak.
3- Anlaşmanın edimleri "müsabaka sonucunu değiştirmek" ve "kazanç" olacak.
Dolayısıyla herhangi bir maçta "şike" veya "teşvik primi" olduğunu iddia eden herkes, iki taraf arasında, bir kazanç karşılığında, müsabaka sonucunu etkilemeye yönelik bir "sözleşme" olduğunu ispat etmek zorunda.
Şimdi bu çerçevede iki etik kurulu raporunu incelemek lazım.
6 Temmuz 2011 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü "19 maçta şike ve teşvik primi" girişiminde bulunulduğunu tespit ettiklerini ifade etti. Emniyetin bu açıklaması adil yargılama hakkına aykırıdır ve suçtur.
9 Aralık 2011 tarihinde Savcılık tarafından hazırlanan iddianame mahkeme tarafından kabul edildi. İddianamede toplam 18 maç yer aldı.
1. 07 Mart 2011 tarihinde oynanan Gençlerbirliği (2) - Fenerbahçe (4) karşılaşması ( Şike iddiası)
2. 12 Şubat 2011 tarihinde oynanan Manisa (1) - Trabzonspor (2) karşılaşması ( teşvik iddiası)
3. 26 Şubat 2011 tarihinde oynanan FB (2) - Kasımpaşa (0) karşılaşması (şike iddiası)
4. 6 Mart 2011 tarihinde oynanan Bursa (1) - İBB (1) karşılaşması (şike iddiası)
5. 20 Mart 2011 tarihinde oynanan Gençlerbirliği (1) - Trabzonspor (2) karşılaşması (teşvik iddiası)
6. 9 Nisan 2011 tarihinde oynanan Eskişehir (1) - FB (3) karşılaşması (Şike iddiası)
7. 17 Nisan 2011 tarihinde oynanan Trabzonspor (1) - Bursaspor (0) karşılaşması (başarısız sonuçlanan teşvik teşebüsü iddiası)
8. 22 Nisan 2011 tarihinde oynanan Eskişehir (0) - Trabzonspor (0) karşılaşması (teşvik)
9. Bucaspor (3) - Fenerbahçe (4) (İddianamede yer verilmeyen ancak şike faaliyetinin yürütüldüğünün ileri sürüldüğü karşılaşma)
10. 1 Mayıs 2011 tarihinde oynanan F.B-İBB karşılaşması (şike iddiası)
11. 8 Mayıs 2011 tarihinde oynanan Karabük (0) - FB (1) karşılaşması (şike iddiası)
12. 11 Mayıs 2001 tarihinde oynanan BJK - İBB arasındaki Türkiye Kupası final maçı (şike iddiası)
13. 15 Mayıs 2011 tarihinde oynanan FB (6) - Ankaragücü (0) karşılaşması (Trabzonspor lehine teşvik girişiminde bulunulduğu,FB lehine şike yapıldığı iddia ediliyor)
14. 15 Mayıs 2011 tarihinde oynanan Trabzonspor - İBB maçında sonuç oluşmayınca ödenmeyen teşvik iddiası
15. 22 Mayıs 2011 tarihinde oynanan Sivasspor (3)-FB(4) karşılaşması (FB lehine şike iddiası. TS lehine teşvik girişimi iddiası)
16. 4 Nisan 2011 tarihinde oynananan Diyarbakır (0) - Giresunspor (2) karşılaşması, (şike iddiası)
17. 18 Nisan 2011 tarihinde oynanan Karşıyaka (0) - Giresunspor (1) karşılaşması (şike iddiası)
18. 30 Mayıs 2011 tarihinde oynanan Giresunspor (1) - Mersin İ. Y (2) karşılaşması (şike iddiası)
15 Ağustos 2011 tarihli Etik Kurulu Raporu
İlk etik kurulu olarak tanımlanan bu raporda 12 maç bulunmakta. Demek ki iddianameye göre 6 maç tenzilat yapılmış.
Yine bu rapor hazırlandığı zaman, henüz iddianame kabul edilmemiş, hiç kimsedensavunma alınmamış, üstelik raporun bina edildiği bulgular da savcı tarafından seçimlik olarak TFF'ye gönderilmiş. TFF'de bir "kozmik oda" kurulmuş, buraya savcının hangi belgeyi nasıl seçerek gönderdiği de hala belli değil.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa savunma hakkının kutsallığına atıfta bulunur, TFF disiplin talimatının 75. maddesi ise aynen şu ifadeye sahip
"MADDE 75 – SAVUNMA
(1) Savunma alınmadan ceza verilmez"
Bugün Ahmet Altan "ilke ve gücü" karşılaştırarak, Başbakan'ın sürece müdahale ettiğini, ikinci raporun bu müdahale ile değiştiğini, böylelikle Başbakanın "şikecilerin yanında" saf tuttuğunu, "gücü" ilkeye tercih ettiğini yazdı.
Bu cümleler akıl almaz bir çirkinliğin kelimelere dökülmüş hali. Bu adamlar 2 Temmuz 2011 tarihinde yargı mensuplarının neden Başbakan'dan izin aldığını sormadılar, neden soruşturmanın gizliliğinin ihlal edildiğini sormadılar, basın ahlakı açısından son derece sorunlu olan devam eden bir soruşturmada insanları suçlu göstermek konusunda en ufak bir tereddüt yaşamadılar. Baransulaşmış vicdanları ve Rasim Ozanlaşmış manşetleri ile emniyet tarafından servis edilen bulguları gazetelerinin tepesine basıp, bu iddialarla insanların itibarlarını linç etmekten utanmadılar.
Elde ettikleri iktidar gücü ve desteği ile masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı, basın ahlakı gibi her değerin üstünde tepinip sonra da millete ilke dersi vermeye çalışmak şizofrenik bir zihinden başka bir şey göstermiyor. Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı atasözü gibi bir hayatı yaşamış, "çok bedeller ödüyorum" diye Yıldıray Oğur gibi Pınar Selek'lerin üstüne çullanmış, kendi siyasal düşüncelerini bir sol / özgürlükçülük kompleksine çevirmiş, muktedir dilinin haşmetiyle gözü dönerek Berktaylaşan, Murat Belge'nin, Sevan Nişanyan'ın değil, her gün daha fazla Baransu'nun çizgisini belirlediği bir gazetenin oturup ilkeden bahsetmesi hepimiz için bir karın ağrısı.
Ahmet Altan, masumiyet karinesine inanıyor mu? Basın ahlakı hakkında hiç düşündü mü? İlkesel olarak demokratik bir toplumda emniyet görevlilerinin soruşturma safhasındaki bir davada "suç tespit" ettiklerini açıklamaları, montaj görüntüleri kamuoyuna servis etmeleri, bulgularını belli medya mensupları ile paylaşmaları mümkün mü? Evrensel standartlarda yönetilen hangi ülkede, Özel Yetkili Mahkeme garabetine benzer bir garabet var? Hangi ülkede böyle bir dava açılmadan önce yürütme organından izin alınır?
Savunma bile alınmadan, eksik bilgilerle yazılmış bir rapora "hakikat" izafe etmek, işkence altında alınan ifadelere "gerçeklik" atfetmek kadar engizisyon mantığıdır. Biz bu mantıkların üstüne çok bastık, daha da basacağız. Biz bu riyakar, iki yüzlü, gerçeği bölüp parçalayıp yarısını kırıp dökerek hayatımızın üzerine çullanan çirkin ruhların üstünden çok geçtik daha da geçeceğiz.
İlk Etik kurulu raporu savcının bulguları sebebiyle tenzilata gidip 12 maçı incelemiş. Bu 12 maçta çeşitli seviyelerde "şike", "teşvik primi" ve teşebbüs bulmuş.
Örneğin 7 Mart 2011 tarihli Gençlerbirliği - Fenerbahçe maçında rapor Aziz Yıldırım'ın şike yaptığını iddia ediyor ancak sonra şu cümleyi kuruyor:
"İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın soruşturmanın gizliliğine ilişkin kararı nedeniyle sadece dosyadaki bilgi ve belgelerle sınırlı inceleme yapılabildiğinden"
Yine 24 Nisan 2011 Bucaspor - Fenerbahçe maçıyla ilgil igörüşte, bir çok ismin şike teşebbüsünde bulunduğu ifade edilirken, şu cümle kurulmuş,
"İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın soruşturmanın gizliliğine ilişkin kararı nedeniyle sadece dosyadaki bilgi ve belgelerle sınırlı inceleme yapılabildiğinden"
Şimdi sınırlı inceleme yapan, bütün bulgulara ulaşamamış, savunma almamış, olayı etraflıca araştırmamış bir grup insanın daha iddianameden bile önce hazırladığı rapor karşımıza gerçeğin aynası olarak çıkıyor! Bu adamlara göre, Ağustos 2011 tarihinde üretilen bu etik kurulu raporu doğru, ama iddianame kabul edildikten, hem mahkemede hem de TFF önünde savunmalar yapıldıktan sonra hazırlanan rapor yanlış.
3 Temmuz 2011'den beri Erdoğan Bayraktar'ların, Hakan Şükür'lerin, Şamil Tayyar'ların müdahalelerinden "siyaset" çıkartamayan, Ekrem Dumanlı'nın, yazılarından bir şey anlamayanlar da bir anda burada "gücü tercih eden bir siyaset anlayışı" görüp "panik" düğmesine basıyorlar.
Hayır kardeşim Başbakan Fenerbahçe'nin yanında değil, bütün bu açıklamaları yapanlar onun partisine mensup, 2 Temmuz tarihinde bu operasyona izin veren bizzat kendisi, 19 maçta şike ve teşvik primi tespit ettik açıklaması yapanlara karşı soruşturma yapmayan, taraftara orantısız bir güçle saldıran polise "bir dakika" demeyen, özel yetkili mahkemenin gasp ettiği bir dava varken "yahu HSYK ne iş yapıyor" diye sormayan da bizzat Recep Tayyip Erdoğan. Evet, Erdoğan gücü, ilkeye tercih eder, evet Erdoğan bu rejimin güçlülerinin yanındadır, evet Erdoğan Van'da dayak yiyen depremzedeye provokatör demiş, coplayan polisi de alkışlamıştır. Tam da bu sebeple sizin, sizlerin yanınızda ve sizler de onun yanındasınız.
Nisan 2012 tarihli Etik Kurulu Raporu
Bu etik kurulu raporu iddianame mahkemece kabul edilip, savunmalar alındıktan sonra hazırlanmıştır. Dolayısıyla daha bütüncüldür.
12 maç incelenmiş, bu 12 maçın beşinde şike ve teşvik primi teşebbüsü olduğu yönünde görüş oluşturulmuştur. Bu maçların dördü Fenerbahçe'li bir yöneticiyi kapsamaktadır.
7 Mart 2011 - Gençlerbirliği - Fenerbahçe (2-4)
Şüpheliler: İlhan Ekşioğlu, Serdar Kulbilge, Doğan Ercan
22 Nisan 2011 - Eskişehirspor - Trabzonspor(0-0)
Şüpheliler: İlhan Ekşioğlu, Şekip Mosturoğlu, Ümit Karan, Ali Kıratlı, Zafer Tüzün
01 Mayıs 2011 - Fenerbahçe - İBB (2-0)
Şüpheliler: Ahmet Çelebi, Yusuf Turanlı, İbrahim Akın, İlhan Ekşioğlu, Serkan Acar,
15 Mayıs 2011 - Trabzonspor - İBB (3-1)
Şüpheliler: Yusuf Turanlı, İbrahim Akın
15 Mayıs 2011 - Fenerbahçe - Ankaragücü (6-0)
Şüpheliler: İlhan Ekşioğlu, Cemil Turhan, Yavuz Ağırgöl, Mehmet Yenice, Yadigar Boğa, Yusuf Turanlı
Bu manzaradan çıkacak basit sonuçlar;
1- 6 Temmuz 2011 tarihli Emniyet açıklaması iftiradır. Adil yargılanma ilkesini çiğnemesi bakımından suç olduğu gibi, kişileri zan altında bıraktığı ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs manasına geleceği için de ayrıca suçtur.
2- Medyada Fenerbahçe'nin Sivasspor, Karabük, Bucaspor, gibi sayısız maçıyla ilgili bir çok şaibe yer almıştır. Basın organları önlerine konan bilgi ve bulguları hiçbir filtreden geçirmeden aynen yayınlamış, bu yayınlar sebebiyle Fenerbahçe'nin tüzel kişiliği ve yargılanan kişilerin itibarları zedelenmiştir. Bunun yarattığı zararlar mutlaka tazmin edilmelidir. Yine bu maçlarla ilgili olarak Korcan aylarca tutuklu kalmış, Emenike gözaltına alınmış, hakkında tek bir teşebbüs iddiası dahi bulunmayan Tamer Yelkovan 10 aylık bir tutsaklık yaşamıştır. Bu insanların da itibarları kirletilmiş, ağır maddi ve manevi zarara uğramıştır. Hepsinin de dava açması gerekir.
3- Etik Kurulu Raporu bu maçların ikisinde "itirafa dayalı" bir kanıt bulunduğunu söylemiştir. Halbuki İbrahim Akın bahsi geçen itirafı avukatının yanlış yönlendirmesi ve savcının baskısı altında verdiğini itiraf etmiş, açıkça TV'ye çıkıp yalan söylediğini söylemiştir.
4- 7 Mart 2011 tarihinde yapılan Gençlerbirlii - Fenerbahçe müsabakasında "şike teşebüsü olduğu" yönündek görüş bütünüyle şahıslar arasındaki teknik takip dökümanlarına dayanmaktadır. Şikenin objektif ölçütleri olan, "müsabaka sonucunu etkilemek için iki şahıs arasında bir kazanç sağlayıcı anlaşma"nın tek bir delili bile yoktur. Bu telefon görüşmeleri üzerinden bir teşebbüs şüphesi ihdas edilirken, örneğin Nevzat Şakar'ın Fenerbahçe - Sivasspor maçıyla ilgili yaptığı görüşmelerin "teşebbüs" için yeterli sayılmaması etik kurulu açısından açık bir çelişkidir. Sivasa gönderilecek demirler varken, Mehmet Yıldız'ın bu teklifi aldığına yönelik Sivasspor Başkanı tarafından yapılan açıklamalar varken, bütün bunları ciddiye almayan bir mantık, bu maçta nedense "teşebbüs" bulmuş, çifte standartın dik alasını yapmıştır.
5- Diğer maçlarla ilgili şüphe uyandıracak bulgular da bütünüyle aynı takıma mensup şahıslarla, maçla alakası olmayan, maç sonucunu belirleme gücü de bulunmayan üçüncü şahısların görüşmeleri olarak gösterilmektedir. Böyle görüşmelerin varlığının teşebbüse yettiğini söylemek hukuk açısından garabettir. Başka hiçbir maddi delile dayanmayan telefon konuşmaları üzerinden, bir anlaşma olduğu çıkarımında bulunmak, paranoid, komplocu bir zihnin "tasavvurudur" ancak objektif gerçekle bağdaşmamaktadır.
6- Şekip Mosturoğlu, Cemil Turhan, İlhan Ekşioğlu gibi Fenerbahçe yöneticilerinin şike teşebbüsünde bulunduğunu söyleyip buna rağmen Fenerbahçe'nin şike teşebbüsünde bulunmadığını söylemek de hukuka tecavüz etmek demektir. Fenerbahçe kurumsal kimliğini temsil kabiliyeti bulunan kişilerin eylemleri elbette tüzel kişiliği bağlar. Etik Kurulu, bu ayrımı bir tecavüzle ortadan kaldırdığı için, kamuoyunda adı çokça geçen daha kolay hedeflere ceza keserek, üstündeki baskıyı bertaraf etmeye çalışmıştır.
7- Aziz Yıldırım'ın bütün maçlarda temiz olduğunu rapor söylemektedir. Bu halde savcının iddiası bütünüyle yersiz ve boştur. Aziz Yıldırım bütünüyle temizse, 10 ayı aşan süredir tutukl u yargılanması tutsaklıktır. Yine yetkisi olmadığı halde davaya el koymuş olan Özel Yetkili Mahkeme ile savcının anlayışı da bu tutsaklığı devam ettirmektedir. Ortada bir mahkeme filan yoktur, adil yargılama yoktur, ortada "hukuk copuyla bir hak tecavüzü"nden başka bir şey bulunmamaktadır.
Sonuç
1- İlk etik kurulu raporu
savunma almadan,
iddianame mahkeme tarafından kabul edilmeden ve kovuşturma safhası başlamadan,
henüz soruşturma safhasındayken, yani deliller bile netleşmemişken,
yazılmıştır ve adil yargılanma hakkının açık ihlali olduğu gibi, hakikati bulabilme becerisi de yoktur. Bu rapor, eksik verilerle, tek taraflı bir anlayışla yazılmış olup, objektif gerçekliği gösterebilme becerisinden yoksundur.
2- İkinci etik kurulu raporunun suç isnad eden "bulguları"nın hiçbiri 6222 manasında bir şike veya teşvik suçu göstermemektedir. Kurulan mantık çelişkilidir ve diğer takımlara karşı uygulanmamıştır üstelik yalan olduğu beyan edilen zorla alınmış itiraflar üzerine kurulan "şüphe" iddiaları da bulunmaktadır. Rapor bütünüyle hukuki bir garabettir.
3- Bu rapora karşı acilen tahkim yoluna gidilmeli ve bu rapor hukuk tarihinde ait olduğu yeri almalıdır.
4- Fenerbahçe temizdir. Fenerbahçeli yöneticiler masumdur.
10 Mayıs 2012 15:34
3- Bu rapora karşı acilen tahkim yoluna gidilmeli ve bu rapor hukuk tarihinde ait olduğu yeri almalıdır.
Bizim yönetim mi yapacak? :)))))
10 Mayıs 2012 15:46
Elinize sağlık. Çok güzel yazı olmuş. Gazeteciler, askerler usülsüz bir şekilde tutuklanıp, hapislerde çürütülürken itiraz edip, mesele Fenerbahçe olduğunda yargıya çok güvenenlere kapak olsun
10 Mayıs 2012 22:03
Suskunluğum asaletimdendir
Her lafa verecek cevabım var
Ama bir lafa bakarım laf mı diye
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye…
Baransu 3 temmuz sonrası borazanlığı kimseye kaptırmamıştı… şimdi de ikinci etik kurulu raporu ile birinci etik kurulu raporu üzerinden kamuoyunu zehirleme görevini layıkıyla yapıyor… Baransuculara yukarıdaki sözü ithaf ediyorum…
Bu kişilerin gerçeği ve yaşananları eğmeden, bükmeden anlatma imkanları yoktur… Onların gerçekle bir ilgisi de yoktur… Birinci etik kurulu hukuk adına bir cinayettir… Bugün evrensel olarak adına en azından hukuk diyebileceğimiz hiçbir hukuk ülkesinde ister özerk bir kurum olsun, isterse kamu kurumu olsun savunma alınmadan, karar vermeyi etkileyecek hiçbir rapor hazırlanamaz… Birinci etik kurulu bu davanın şike davası olmadığını ve işin bir tezgah olduğunu ispat etmektedir… TFF içerisindeki figüranlar, operasyonu hazırlayan ve bu işin sonucundan en fazla yararlanacak olan tarafın isteği doğrultusunda bu raporu hazırlanmasını sağladılar… İşin daha vahimi, soruşturmanın gizliliği ilkesi anayasa tarafından teminat altındayken, ülkenin savcısının, gizlilik kararı kalkmadan dosyaya ait bir takım dokümanları tff ile paylaşmasıdır… Anayasada bu konuda bu kuralın istisnai durumlarda uygulanmaya bileceğine dönük bir madde var mıdır ??? Yoksa, savcılık nasıl anayasayı dahi çiğneyerek bu klasörleri tff’ye vermiştir ??? Hsyk’nın görevi, anayasayı çiğneyen savcılar için gerekli soruşturmayı yürütmek değil midir ??? Bu husus, davanın şike olmadığını hiçbir itiraza mahal bırakmadan, kabak gibi ortaya net koyan diğer bir gerçekliktir… Etik kurulunun ilk raporunun değişmesini ahlaksızlık olarak gören ahlaksızlıklardan, ahlak öğrenecek değiliz…
10 Mayıs 2012 23:43
iki raporu da kabul etmiyorum. ikisinde de aklananlar talimatla aklanmis, suclananlar talimatla suclanmis..