3 Temmuz Algısı ve Aziz Yıldırım'ın Çiğnenen Onuru


Heinich Böll'ün "Katerina Blum'un Çiğnenen Onuru" romanı şu an bizim medyanın halini bence en iyi anlatan roman. Romanda banka soyguncusu bir teröristin sevgilisi diye gözaltına alınan genç bir kadının üç gün içinde medya tarafından nasıl linç edildiği, hayatına tecavüz edildiği, nefes alamaz hale getirildiği, topluma azılı bir terörist olarak gösterildiği ve bunun sonucunda deliren genç kadının bütün bunların müsebbibi olarak gördüğü "gazete" muhabirini nasıl öldürdüğü anlatılır.Böll romanda otoriteyle-iç içe yapılan bir gazeteciliğin nasıl büyük bir bireysel -toplumsal yıkıma yol açabileceğini anlatır. (Şüphesiz Heinrich Böll bu romanı yazdığında Mehmet Bransu yaşasaydı romanın kahramanı o olurdu)

Almanlar şüphesiz modern dünyada kitle algısının nasıl yönlendirebileceklerinin ve bunun nasıl bir büyük akıl tutulmasına dönüşebileceğinin en büyük örneği. İkinci dünya savaşında kitlelerin algısını en rafine yöntemlerle nasıl manipüle edip bütün bir halkın toplu akıl tutulmasını nasıl örgütlediklerini çok iyi biliyoruz. Propagandanın bütün bilinç- bilinçaltı öğelerini Goebbels öncülüğünde kullanarak toplumsal algı dediğimiz şeyi kendi istedikleri formata getirmelerinin bedelini bütün dünya çok ağır bir bedelle ödemek zorunda kaldı. Türkiye'de de toplumsal algıyı örgütleme konusunda medya lincini kullanma geleneği pek yeni sayılmamakla birlikte 90'larda zirveye ulaşmıştı. 28 Şubat süreci medyanın otoriteyi elinde bulunduranların elinde nasıl büyük bir rahatlıkla araçsallaşabildiğini ve işin daha kötü tarafı medyanın bizzat kendisinin bunu yapmaya ne kadar istekli olduğunu da hepimize gösterdi. Devran döndü güç dengesi değişti ama sistemin özü aynı kaldı. Medya yoluyla kamuoyu algısı yaratma geleneği aynen devam ederken kurbanların isimleri değişti sadece.

3 Temmuz süreci aslında kulüp taraftarlığı ya da sportif bir bakış açısından ziyade iktidarın ya da gücün propaganda- iletişim teknikleri kullanarak algı yaratması açısından okunursa bazı şeyler çok daha berraklaşır. Sormamız gereken şey otorite-devlet- güç neden böyle bir sistematik algı tecavüzünü seçmiştir. Neden Fenerbahçe'ye karşı Cumhuriyet tarihinin en büyük medya manipülasyonu emniyet bürokrasisi-yürütme-yargı koordinasyonuyla yapılmıştır.

Algı örgütleme ve manipülasyonu işi dünyanın neresinde yapılırsa yapılsın bu sürecin olmazsa olmazı önce bir şeytanlaştırılacak özne bulmaktı. Aziz Yıldırım 3 Temmuz sabahı gücün kontrolünde olan bu yaygın medya tarafından Fenerbahçe başkanlığından büyük bir iştahla şeytanlığa indirgendi. İlk hafta gazete manşetlerine göre ligi dantel gibi işlemiş, federasyon başkanına hakem ataması yaptırmış, yetmemiş o hakemle ofisinde görüşmüş, bütün rakipleri bağlamış, sadece kendi maçları için değil öteki maçları da kontrol etmiş, Beşiktaşlı Ferrari'yi para vererek Beşiktaş maçını, Adnan Sezgin'le görüşerek Galatasaray maçını şikeyle aldığı söylenmiş, operasyon o gün yapılmasa Kıbrıs'a kaçacağı yazılmıştı. Evet bütün bunları soruşturmanın üzerinden 10 ay geçtiktan sonra yuh artık neler söylemişler diye okuyabiliriz ancak o bir haftadaki şeytanlaştırma işlemi sırasında bütün bunlara itiraz eden bir Allahın kulu yoktu. Bu akıl almaz medya saldırısının amacı Fenerbahçe'yi herkesin gözünde kesin suçlu, Aziz Yıldırım'ı kamu vicdanında şeytan yapmaktı.

İşin daha kötü tarafı bu kadar büyük bir algı tecavüzüne açık, nefret duyguları bütün akli melekelerini askıya almasına yol açmış gönüllü bir kitle bulmakta hiç zorlanmadılar. Adaletin Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe'ye çok büyük cezalar verilerek sağlanabileceğini, Türk futbolunun bu habislerden kurtulması gerektiğini bizzat bu operasyonu yapan irade vaaz etti. En korkuncu da şu oldu. Fenerbahçe'yi linç etmek için tetikte bekleyen, 3 Temmuz öğleden sonra Fenerbahçe küme düşsün diyenler bu algı tecavüzü yüzünden aslında birer linç sevici değil bir adalet bekçisi olduklarını sandılar. Bugün Federasyon Fenerbahçe'ye ceza vermedi diye yürüyenlerin gerçek derdinin adalet duygusu falan olmadığı gayet açık. Bize ilk günlerde yaşattığınız Fenerbahçe'yi linç etme hazzını niye elimizden aldınız duygusunun asabiyetini yaşıyorlar. Yapılan operasyonu temiz futbol operasyonu , algı tecavüzünü kamuyounun haber alma hakkı, medya ve toplumsal linci adalet diye yutturan güç odakları George Orwell'ın 1984' de resmettiği bir düalizm yarattılar.

Planlı olarak üretilen ve ilk etapta şeytanlaştırma süreciyle paralel giden diğer şey de Fenerbahçe'nin hangi cezayı alacağıydı. Fenerbahçe'nin suçlu olup olmadığını yüksek sesle tartışmak neredeyse yasaklandı. 3 Temmuz öğleden sonrasından bugüne dek bu yaygın tecavüz medyası Fenerbahçe'nin suçlu mu suçsuz mu olduğunu tartışmadı, Fenerbahçe'ye ne ceza verileceğinin polemiğini yaptı. Normal bir ülkede suçun varlığı ya da yokluğu tartışılması gerekirken bizde verilecek cezanın ne olduğuna kafa yoruldu. Bunun için madde değiştirilip Fenerbahçe'ye taviz verildiği propagandası bile yapıldı. Gücü elden tutanların kurbanın suçundan emin olduğunu ama istedikleri formata girerse kurbana düşük bir ceza vererek bu işi kapatabilecekleri mesajını veren bir söylemdi bu.Böylece operasyonun meşruiyeti hiç tartışılmayacak, ölümü gösterdikleri için kurban zaten sıtmaya razı olacaktı. Operasyonun pek çok şifresi bugün Fenerbahçe taraftarının olağanüstü dirayeti sonucu kırıldı. Şu an nerde durduğumuzu yeni güç dengesinin nereye geldiğini bilmiyoruz.

Savaş halen devam ediyor ama bu savaş artık bizzat savaşı başlatanlar tarafından sürdürülebilirliğini kaybetmeye başladı. Ana aktörlerin perdeden yavaş yavaş çıkması ve yerlerini taşeronlara tamamen terk etmesi de kısa vadede olacak gibi gözüküyor.Ünal Aysal'ın çıkışlarını da biraz bu gözle okumak lazım. Kendisine bazı sözler fısıldayan büyüklerinin etrafından çekilme riskinin asabiyetini yanısıtıyor Ünal Bey. Süreç ne olursa olsun ateşkes de ilan edilse Fenerbahçe muktedirlerin gözdesi haline de gelse ş unu tekrar belirtmekte yarar var, bugün aradan 15 yıl geçtikten sonra kudretli generallerden emir alarak manşet yapanlar, kurmaca haber yaratanlar, arkadaşlarını işten çıkaranlar nasıl anılıyorsa bundan 15 sene sonra da 4 Temmuz tarihli gazetelerdeki manşetleri emirle atanlar, tek elden çıkma manipülasyonlarla alçakça yalan söyleyenler öyle anılacak. Güç neredeyse oraya yamanan, ve sahibinin medyası olmaktan utanmayan günümüz Türkiye medyasının büyük bölümü bir sınavdan daha çakmanın utancını yaşayabilirler. "Fenerbahçe'nin çiğnenen onurunun" da sadece romanı yazılmayacak elbet hesabı da bir gün sorulacak.


3 comments:

  1. erimoc dedi ki...

    Şanlı Urfa ÜÇKONAK İÖO da ki Fenerbahçeli olmak ne güzel bir şey diyen çocuklarında katkısı burada olacak herhalde bunların hesabını soracaklar ve sonra kendi çocuklarına gururla aktaracaklar...

  2. BOSS dedi ki...

    Kuran-ı Kerim'den bazı ayetlerle desteklemek istiyorum yazınızı.
    Haksız ve adil olmayan eylemlerle insanlar arasına nifak sokmak, kavga çıkarmak ve bu uğurda yalanlara ve iftiralara başvurmak "bozgunculuk"tur.

    Hani Rabbin, Meleklere; "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da; "Biz Seni şükrünle yüceltir ve takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak va kan akıtacakları mı var edeceksin? dediler. (Allah); "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi. BAKARA/30

    Elbette Allah, Kitabında onları ikaz etti.
    Onlara; "Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın" denildiği zaman; "Biz yalnızca düzeltenleriz" derler. BAKARA/11

    Hani o, iktidarı elinde tuttuğu halde, derinlemesine araştırılmadan operasyon emrini veren ve dindar olduklarını iddia edenleri de uyarmıştır Allah.
    "Ey iman edenler! Size bir fâsık haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın. HUCURAT/6

    Koca başbakan...Hadi baştan sizi kandırdılar diyelim. Medya yoluyla alçakça yapılan yargısız infazlara niçin izin verdiniz?
    "Allah seni affetsin! Doğru söyleyen kimler, gerçekten yalancılar kimlerdir. Bunların iyice belli olmasını beklemeden niçin onlara izin verdin?" TEVBE/43

    Futbolcularımızı, ŞL hakkımızı kaybettik. İtibarımız zedelendi. Haksız operasyonunuz, taraftarlar arasında kargaşaya ve husumete yol açtı. Halbuki, bu konuda da uyarmıştı Allah.
    "İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın" ŞUARA/183

    Kurduğunuz tuzak bir işe yaramayacak. Bu kirli oyun size çok pahalıya mal olacak.
    "Onlar bu tuzağı tasarlıyorken, Allah'da karşılığını kuruyordu. Allah, tuzaklara karşılık verenlerin hayırlısıdır" ENFAL/30

    Ve biz, elbette olgun ve asil direnişimizle bize vaat edileni bekliyoruz.
    "Allah, bize yollarımız dosdoğru göstermişken, biz niye O'na tevekkül etmeyelim. Bize yaptığınız eziyetlere elbette katlanacağız" İBRAHİM/12

    Son olarak Hz. Ali'nin bir sözü ile tamamlamak istiyorum.
    "Mazlumun intikamını aldığı gün, zalimin zulmettiği günden daha korkunçtur."

  3. everestmylord dedi ki...

    ikinci paragrafa 'almanlar' diye değil de, 'nasyonel sosyalistler' diye başlamak daha yerinde olurdu sanki.

Yorum Gönder