Taraftarın Halleri ve Siena Maçı Üzerine
Biz Fenerliler ömrümüzünden on yıl götüren uğursuz günleri çokça yaşamış olmaktan mıdır bilinmez, hayata biraz karamsar bakarız. Bir mağlubiyet hayatımızı karartır, her şeyden umudu kesip geçmişle ilişkimizi koparıp siyahları kuşanırız. İki hafta önce Moskova'daki Dinamo Moskova karşısında 3-0 kaybedince birden herkes bu takımla finalin hayal olduğu, Gamova'sız takımın bir hiç olduğunu falan söyleyip karamsarlığı kuşanmıştı. Aynı takım bir hafta bile geçmeden Dinamo'yu İstanbul'da dağıtıp kara bulutları bir sonraki mağlubiyete kadar dağıtırken Perşembe gecesi Siena maçından sonra yine sarı lacivert gözleri siyah gözlükler örttü. Bu sefer de erkek basketbol takımından bir şey olmayacağı, Barcelona'yı herkesin yendiği, bu takımla büyük hedeflerin hayal olduğu falan konuşuldu.
Başarı bizim spor geleneğimizde bir kültür değil bir kült. Dolayısıyla başarıyı sistemli bir çabadan çok mucizeler destanlar üzerinden tanımladığımız için kıymetini de bilmiyoruz. Doğru tanımlamadığımız için bir anda beklenti müthiş yükseliyor sonra destanın mucizenin olmadığı bir günde de o beklenti aksi yönde bir yoksaymaya, bunlardan bir şey olmaza dönüşüyor. Geçen sene kadın voleybol takımının oynadığı Şampiyonlar Ligi finali sonrası bu yıl herkes aynı yere ulaşmaya kesin gözüyle baktığı için ilk mağlubiyette yer yerinden oynadı. Aynı şekilde Barcelona ve Siena galibiyetleri sonrası beklenti birden yükselip herkes Final Four konuşmaya başladığı için yine son derece doğal iki mağlubiyet sonrası takımdan bir halt olmaz noktasına gelindi.
Siena maçı özelinde Ukiç'siz ve Engin'in de olmadığı bir rotasyonla zaten bu maçı almamız imkansızdı. Sadece bizim değil Siena'yı herhangi bir Euroleague takımının sahasında yenmesi şu aşamada mümkün değil. Takımda bir düşüş olması çok doğal, sezon başındaki o dönemi zaten tüm seneye yaysak gidip Mayıs sonunda Lakers'le NBA finalini oynardık. Top 16 için yeni bir transfer yapılmayacağını Spahija açıkladığına göre takım içinde bir takım şeylere çözüm bulmaya çalışacağız şu bir aylık süre içerisinde. Herkesin de bildiği üzere sene başından beri takımın seviyesi çok yüksekteyken bile formsuzlukları dikkat çeken Emir ve Lavrinoviç'in düzelmesi için bir şeyler yapmak lazım. Greer sene başında olumlu gözüküyordu ama dün daha birinci dakikada avantajlı olduğu bir topta yere atlamayıp Mc Calebb'in topunu çalmasını seyretmesi ve o ilk beş dakikadaki "benim burda ne işim var hali" Spahija'yı çıldırtmış olmalı. Maç sonrası Spahija'nın bazı oyuncularla tekrar konuşup durumlarını gözden geçireceğiz demecindeki bazılarına muhtemelen Greer de giriyor olmalı.
Açıkcası Lavrinoviç yanında sert bir uzun olmadan çekilmesi zor bir oyuncu, hücumdaki katkısı üst düzey bir oyuncu olduğu için savunmadaki defolarını tolere edilebiliriz diye düşünüyordum ama hücumda da o bildiğimiz Lavrinoviç potansiyelinin yarısını bile sergileyemiyor. Rakibin el bile kaldıramadığı bomboş üçlükleri bile atamıyor. Kariyerinin hiç bir döneminde bu kadar kötü bir üçlük yüzdesi olduğunu tahmin etmiyorum. Emir konusunda da artık ümitvar cümleler kurmak pek mümkün değil. Bodiroga kumaşı gördüğümüz, all-around çocuk bu sene bambaşka birine dönüştü. Siena maçında top bile süremeyen hali, Barcelona maçındaki potaya değmeyen turnikelerini falan gördükçe hüzünleniyor insan. Daha 6 ay önce final serisinde en kritik anlarda bizi kurtarsın diye eline top verilen bir adamdan bu hale evrilmesi çok can sıkıcı.
Bardağın dolu yanını görürsek Cholet'i yenip ikinci torbadan Top 16'ya girmek de ciddi bir başarı aslında. Kurada üçüncü torbadan gelebilecek en güçlü takım Barcelona'yla eşleşmeyecek olmamız da ciddi bir avantaj. Eğer üç ya da dördüncü torbadan gelecek Caja Laboral'den de kurada kurtulursak fena bir grupta yer almamış oluruz. Top 16 öncesi sakatların iyileşmesi, yeni sakatların olmaması ve Engin'in bir an önce takıma dönmesi için de dua edelim. Top 16'da çok ufak detaylar belirleyecek kazananı kaybedeni, o yüzden Ukiç'in yokluğu bu aşamada tolere edilebilir ama Top 16'daki bir sakatlığın telafisi yok.
Bizde taraftar olarak şu ifratla tefrit arasında gidip gelen ruh halimizden biraz olsun sıyrılıp başarı odaklı takım desteklemeyi bırakıp renk odaklı desteğe devam etsek her şey daha güzel olacak. Taraftarlık başarılar üzerinden kibirlenip onu bunu küçük görmekle değil, başarıların emek karşılığında geldiğini bilip sahaya elinden geleni koyan sarı lacivert formanın yanında yer tutmaktır.
17 Aralık 2010 21:47
imzayı nereye atıyorduk?
17 Aralık 2010 23:02
Genelde her zaman çok güzel yazıyorsun. Ama bazen öyle yazıyosun ki, 3 kuruşluk blog yazma keyfimiz var, onuda bırakıcağız. Sen böyle yazdıkça bize okumak düşer. Çok teşekkürler.
18 Aralık 2010 10:03
Euroleague'in karakterini bilmeyenler açısından Barcelona ve Siena galibiyetleri sonrasında final four çantada keklikti.
Oysa, bu takımın final four öncesinde katetmesi gereken çok uzun bir yol var. Final four için bizden önce kafadan 5-6 takım var aday olarak. Ama bu sezon yapılan işler çok mühim.
Yıllardır yapılamayan yapılıyor,, takım kendisinden güçlü takımlara diş geçirmeye başladı. her kafadan bir ses çıkıp, hocanın insiyatifi dışında transferler yapılmıyor. Şube işin ehli insanların elinde.
Aydın Örs ve Spahija, takımın tüm maçlara aynı ciddiyetle çıkması için azami çaba sarfediyor. Mirsad dahi hakemlere itiraz edecekken durup kenara bakıyor sonra vazgeçiyor. öyle ki, Cibona maçı öncesi biz kenarda Cibona zayıf takım diye lay laylom yaparken Aydın hoca takımın direnciasıl bu maçlarda belli olur diye bize bile inceden fırça attı.
Taraftarı bile işin ciddiyetine çağıran basketbol adamlarıyla ilerlediğimiz sürece bu yolun sonunda ışık var. Siena mağlubiyeti kimseyi yanıltmasın ama aynı şekilde barcelona ve siena galibiyetleri de şaşırtmamalıydı.