Spor Medyasındaki Nefret Söylemi



Aslında Hıncal Uluç hakkında ve genel olarak Türk spor medyasının ikiyüzlülüğü hakkında yazmaktan bıktım ama yine de insan dayanamıyor. Hafta sonundaki Fenerbahçeli çocuklara saldırı olayının ardından Galatasaray yönetimini kınayan aklı selim sahibi gazeteci rolü oynayan adam iki gün sonra daimi nefret söylemi üreticisi rolüne geri dönmüş. Trabzonspor’u uyarıp “Fenerbahçe Trabzon’u şampiyon yapmayacak buyurmuş”, üç tane aleyhine penaltı verilirse Trabzon diye bir takım kalmazmış “bunları da tezgahlayacak kişi Uluç’a göre tabii ki Aziz Yıldırım.

İki gün sonra Fenerbahçeli birileri Trabzon’un hakem hatasıyla kaybettiği bir maçtan sonra dövülse yine en büyük kınayıcı bu nefret söylemini yayan adam olacak, gayet iyi biliyoruz. Hem nefreti yayıp Fenerbahçe’yi bütün şer odaklarının simgesi sayacaksın, hem de senin oluşturduğun büyük söylemi içselleştirmiş adamların Fenerlilere saldırısını kınayacaksın.

Bu ülkede sporda şiddet yasayla falan önlenmez. Fenerbahçe’ye karşı çok ciddi bir nefret söylemi var, Aziz Yıldırım bahane edilip öyle bir Fenerbahçeli kimliği yaratıldı ki bu taraftarın mağdur olabileceği kimsenin aklına gelmiyor. Daha geçen hafta Bağış Erten Lefter’e övgüler düzdüğü yazıda "başkalarının da Fenerbahçe’yi sevmesinin yegane gerekçesi" diye selamlamış Lefter’i. Yegane vurgusuna dikkat ederek okuyalım isterseniz metni. Fenerbahçe o kadar nefret edilen ve nefret edilmesi meşru olan bir takım ki ancak Türk futbol tarihinin en büyük efsanelerinin birinin hasta yatağında olması Fenerbahçe’yi biraz sevdirebilir diye de anlamak lazım bu yazıyı.

Türk spor medyasında kimse Galatasaraylılığını Beşiktaşlılığını saklamak zorunda değil ama saygın bir yer edinmek istiyorsan Fenerliliğini gizleyeceksin. Galatasaray Lisesi’nin içinde Fenerliliğini söylemekten çekinmeyen Mehmet Demirkol şimdi Fenerbahçeli geçmişini bile anlatamıyor. Aynı şey Bağış Erten için de geçerli. Yani saygın, aklı selim sahibi bir gazeteci kimliği edinmek istediğin de asimile olmuş bir Fenerli olman gerekiyor. İbrahim Altınsay Beşiktaşlılıktan asimile olmadan da saygın futbol mütefekkiri, Banu Hanım Galatasaraylılıktan çıkmadan da ekranların düzeyli yüzü olabilir ama Fenerli oldun mu saygın gazeteci olunmaz. Selçuk Yula – Ercan Saatçi rolüne indirgenmemek için Fenerbahçelilik unutulabilir, vazgeçilebilir bir kimlik parçası.

Geçmiş Fenerliliklerini utanılacak bir yük olarak gören adamların makbul olduğu bir sektörde de Fenerbahçeli kimliğinin tukaka edilmesi son derece normal. Ntvspor gibi hem nefret söyleminin bir numaralı taşıyıcısını yıllardır kanalından eksik etmeyip hem de Fenerlilere saldırınca da “aa çok ayıp olmasın böyle şeyler” tadında habercilik yapan kanallar oldukça bin tane yasa çıkar hiçbir şey değişmez.

Sen bütün futbol dünyasının Aziz Yıldırım tarafından yönetildiğini, Fenerbahçe’nin bütün tezgahaların altından çıkan kirli güç olduğunu bangır bangır ilan et, sonra da Fenerli çocuklara birileri saldırınca hiçbir sorumluluğun yokmuş gibi timsah gözyaşları dök. Bu ülkede zaten yıllarca nefret söyleminin öznesi olmuş bir çok etnik ya da ideolojijk grup oldu, kah sokakta arkasından vurularak, kah bir otel odasında ölümü bekleyerek bunun bedelini ödediler. İşin sonu da oraya gidecek, üstlerinde sarı- lacivert forma var diye birilerinin ölmesi mi lazım artık bir şeyler yapılması için?

Yeter artık birileri Hıncal Uluç’a hesap sorsun, birileri tarafsız bir gazeteci ama Fenerbahçeli olduğunu ilan edebilsin statüsünün düşmeyeceğinden emin olarak. Ve siz Fenerbahçeli gömleğinizi saygın görünme uğruna, mesleki ikbal adına çıkaran gazeteciler, o formayı hayatları boyunca çıkarmayacaklarının da can güvenliğini tehlikeye atacak büyük söylemin içinde olmayın bari.


13 comments:

  1. Unknown dedi ki...

    şaka gibi bir durum. Ne diyeceğimi bilmiyorum.

  2. nurhan okur dedi ki...

    Herkes artık bu adamın duayen filan olmadığını anlamalı...Elinize sağlık...

  3. linguisticsfc dedi ki...

    bu aziz yıldırım'ın gücü o kadar şiddetli pompalanıyor ki geçen sene attığımız her golde senaryolar havada uçuşuyordu. rapajc ivesayı satın aldı, murat kornerden gelen topa uçmadı. ve bu iftiraları atan adamlar hala kanallarındaki koltuklarında oturuyorlar. geçen sene trabzon maçı ilk yarı 1-1 bittiğinde, aziz yıldırım ikinci yarıyı satın alır yeaaaaa diyen adamlar bu pompaya maruz kalanlardı işte.

  4. Cahit Binici dedi ki...

    yazinin her satırına imza atmak isterim... medyadaki nefret söylemi pek çok sorunun bu ülkede bir irine ve hatta kangrene dönüşmesine yol açtı. bu bariz sorun konusulmadan barışı da savaşı da özgürlüğü de tutsaklığı da konuşamıyoruz.

    bir fenerbahçeli olarak "ali şen ve silah kaçakçılığı yapan baskanları olan kulübün taraftarı olma onursuzluğu"nu nedense anlımda bir kara leke gibi hep taşımak zorunda bırıkılıyorum. onca beter olaya rağmen fenerbahçeliliğimi her övdüğümde "kaptanını döven taraftar" onursuzluğunu hep anlımda taşımak zorunda bırakıldım.

    karşıt binlerce olaya rağmen nefret edilenin fenerbahçe olmasına her itiraz ettiğimde holigan, taş kafalı bir zorba olmakla suçlanırken, üçkağıt düzeninin muktedirlerine tek kelime edilmiyorsa büyük bir sorun var ortada. nefes almamıza engel olan çok büyük bir sorun... bu eksende konuşulması gerek artık sorunlarımızın...

  5. wesnley dedi ki...

    Medyanın yazılı olmayan kuralıdır özetlediğiniz. Hıncal ve hıncalcıkların şu ana kadar uğraştığı şey buydu. Fenerbahçeli kimliğiyle kimse ekmek kazanamaz bu işten. Bir de "Fenerli medya" yalanı var ki yüzyılın en büyük yalanları arasında başa oynar.

  6. aydın dedi ki...

    Bu site bu yazıdan sonra ''kapatıyoruz'' dese hakkıdır.
    Bakın bugün Fenerbahçeliler bile bunu unutmuş, üstelik 2006 yılında olan bir olay, Hıncal Uluç’un Vestel Manisa maçı öncesinde ''Ersun Yanal maçı Fener'e verecek'' şeklindeki kampanyasını.Bugün bloglarda çiziktiren bilmiş gençlerin ağzından Ercan Saatçi - Selçuk Yula düşmez ama..
    Evvelden vurgulamaya çalıştım, bunlar aslında bilinçli söylemlerdir, başarı için ruhunu satacak mertebede, ''başarılı olalım da nasıl olursa olsun'', ''biz başarılı olamıyorsak onların olmaasını engelleyelim'' şeklindeki düşüncelere haiz hastalıklı bir toplum yapısında Hıncal Uluç ''duayen'' kabul edilecektir.
    Hıncal Uluç neye binaen duayen kabul ediliyor?
    Pulitzer ödülü almışlığı falan var da ben mi bilmiyorum? Eee ne de olsa dürüst, gerçekleri açıklayan gazetecilerini işkenceye hapse yollayan, öldürülmelerine göz yuman, sürüm sürüm süründüren bir ülkede köşe yazılarında reklam yapanlar, Avrupa'da gördüğü üç beş düzgün uygulamayı cahil bir ülkede bilgelik olarak satanlar duayen olacaktır.Böyle başa böyle tarak.

  7. emir.z dedi ki...

    İsabetli bir yazı. Okumak kadar, cümle futbol meftununa da okutmak lazım.
    Bu konuyla ilgili pek fazla yazı hatırlamıyorum. Ama üstünde çok konuşulmaması, yazılıp çizilmemesi de galiba yazıdaki tezi el'an doğruluyor.
    Komplo teorileri üretmeyi sevmem, paranoyak bir yapım da yok ama Fenerbahçe yıllardır yarı bilinçli bir mistifikasyon zinciriyle kuşatılmış durumda, bu çok aşikâr. Fenerbahçelilik kimliği yalnızlaştırılıyor, zayıflatılıyor. Başarıları hep haksızlıkla elde edilmiş, herkesi satın alan, hak bilmez, tanrı tanımaz, bütün kirlerin kaynağı bir Fenerbahçe algısı zihinlerimize tedricen zerkedildi, ediliyor.
    Mevzuyu daha iyi anlamak için daha eskilere dönmek gerekir.
    Fenerbahçe'nin diğer kulüpler tarafından hiç kabullenilmek istenmeyen tarihsel cesametini anlamak için 1959’dan önce Türkiye için ne anlama geldiğine bakmalıyız. Yoksa hâlihazırdaki durumu pek anlayamayız.
    Tarihsel kayıtlar hesaba katılacak olsa Fenerbahçe'yle denk bir Türk takımı bulmak zordur. En basitinden kupa sayısı olarak… Fenerbahçe ‘çelik çomak oynasa stadı doldurur’ tabiri bu yıllardan yadigârdır.
    Fenerbahçe’nin Türkiye’deki toplumsal etkisi de buna paraleldir. Halkın takımı olmak, tek büyük olmak gibi yakıştırmaları ancak o dönemi incelersek daha iyi anlayabiliriz. Yani bunlar Aziz Yıldırım’ın kişisel terminolojisinden doğan şeyler değil, halkın kendi şaşmaz hakkaniyet duygusuyla armaya yakıştırdığı değerlerdir.
    Ezcümle, Fenerbahçe'nin bu tarihsel cesameti ve onun kendisine yüklediği misyonu reddetmesi, kendi vizyonunu buna uygun şekilde çizmemesi mümkün değildir. Unutulmasın, ‘Fenerbahçe cumhuriyeti’ ibaresi çok esaslı bir Galatasaraylı olan Ergun Hiçyılmaz’a aittir. Halk büyüklüğü Fenerbahçe’ye yakıştırmış, Fenerbahçeliler’de bunu, büyüklere yakışır bir tevazu ile üzerlerinde taşımışlardır.
    Gelelim bu sürecin kırılma noktasına…
    Ne yazık ki son otuz-kırk yılda bu büyüklüğe iki numara küçük gelen yöneticiler ‘Fenerbahçe Cumhuriyeti’ neonlarının parlak lambalarını patlattılar. Bol paralı, futboldan bîhaber başkanlar ‘Fener’in toplumsal imgesini bozdular, çürüttüler. Bu yöneticilerin kimileri bir büyüğe yakışmayacak çiğlikler içinde olmuşlardır ki, bunlar somut gerçeklerdir.
    Diğerlerini bir kenara bırakalım, ama mesela son iki başkanın, Ali Şen'in ve ardından da Aziz Yıldırım'ın benliklerini önde tutan, sevgi noksanlığı içeren söylemlerini nereye koyacağız? Bunlar bize yönelik halk sempatisine nasıl da darbe vurdular.. Kendi başkanlarımız halkın takımı olgusunu bilerek ya da bilmeyerek kendi egoları’na paspas yaptılar.
    Her şeyden kötüsü de kimi başarılarına rağmen bu başkanlar rakip kulüpleri neredeyse kendi elleriyle bize karşı müttefik hâle getirdiler.
    Özetleyecek olursam, bir Fenerbahçeli olarak bize karşı başlatılan bu negatif mistifikasyon sürecinin ateşleyicisi olarak Fenerbahçe’ye yakışmayan yöneticileri görüyorum ilk olarak.
    (Yine de Aziz Yıldırım'ın son dönemde daha olgun davrandığı gözlemimi dipnot olarak düşeyim, sanki yeni yeni bir Fenerbahçe başkanının nasıl olması gerektiğini fark etmiş gibi, wait and see…)
    Rakip müttefiklerse öncelikle bu sebepten dolayı korkunç bir hınç duygusuyla Aziz Yıldırım'la birlikte tüm Fenerbahçelilik kimliğini karaladılar, karalıyorlar. Anadolu’nun buna eklemlenen hıncıysa başlı başına bir sosyo/psikolojik vaka.
    Ancak muhakkak ki tek sebep bu anlattığım değil. Bir de rakiplerin bu işin cılkını nasıl çıkardıkları ve Fenerbahçe’ye karşı tarihsel olarak duydukları –ve Alfred Adler’e tedavi ettirilmesi gereken– tuhaf duygular var ki, bunlar başka bir yazının konusu.
    Birinin taraftarı Fenerbahçe kompleksinden stadını yakar. Diğeri önce Fenerbahçe’nin ıskartaya çıkardığı topçuları toplayarak sonra da büyük transferler yaparak Fenerbahçe olmaya çalışır.
    Yani Fenerbahçe’ye karşı bu yarı bilinçli ve sınırlayıcı/yıkıcı mistifikasyon sürecinin bir de rakip takımlar zâviyesinden açıklanması gereken kısımları var.
    Sanıyorum örnek birer psikanaliz vakası olarak bir de bunların ele alınması gerekiyor…

  8. PVH dedi ki...

    Bunun taraftar-internet dunyasi baglantisini kuran aygit da tribundergi ve "tarafsiz bloglar." Butun tribun dunyasina konusma hakki veren, tarafsiz site olarak tanitilan tribundergi arada bir animasyonlarla falan futbol pek guzel, birbirinize kavga etmeden guzelce oynayin mesaji verir. Herkes bilir ki sitede sesi gur cikan Fenerbahceli barindirmazlar. Fenerbahce web sitesini bizden daha iyi takip edip nokta, virgul hatalarina kadar elestirirler. Aziz Yildirim sitede ilginc bir figur olmus durumdadir zaten, Lucifer gibidir. Fenerbahce ile ilgili mac basliklarinda bile nefret yayilir. U17 macindaki saldirganlarin (en az birisinin oldugu ortaya cikmis) tribundergici olmasi tesaduf degil. Tam olarak o zihniyeti temsil eden bir mecra, kendisine uygun ortam buldugundan cabucak benimsemistir. Aferinleri de kapmistir.

  9. Cahit Binici dedi ki...

    yillar once bu tribün dergi ilk acildiğinda ultraslan da kuruluyordu. bir yandan antu, fenerlist, ünifeb gibi fenerbahçe oluşumları serilip serpilirken tribün dergi de gaaassarayin halkla iliskileri icin calisiyordu adeta. forumlarinda ultraslanin ultras kültürüyle alakasizliğini tartisiyorum diye yazdiklarimi silerek kovdular siteden. adminleri yazismalarinda alenen burada "gaassarayi korurum feneri değil" diye yaziyordu hatta hiç çekinmeden.
    holigan kafali ultraslan timlerinin modere ettiği bir sirk orasi.

  10. Unknown dedi ki...

    adamlar fransız değillerse de türkiye'ye fransızlar. şurdaki duyguduruma baksanıza:

    http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/12/basketbol-liginde-lider-yenilmez-armada.html

    utanmasa "proleteryanın takımı, emekçinin onuru cimbom" diyecek. allahın lumpeni.

    ama bir şeyi bir kez daha teyit etmemi sağladı bu yazıyı okumak. ben de gs galibiyetlerini tam da bu nedenle seviyorum. bu boktansızlıkçı tipler üzüldüğü için. mağribiyiz hocam biz, dünyanın en güzel arabistanıyız, koltukaltlarımız kaşınır, acıkır sıçarız, insan olmaktan, boktanlıktan münezzeh değiliz. tüm kirimiz pasımızla sizin salon adamı havalarınızı alaşağı etmeyi severiz ama. bunu da çok görmeyin. kafanız çok bozulursa barcelona felsefesinin distribütörlüğünü alın, birbirinize anlatın durun. efruz bey'siniz siz; sosyalizm sizde, insaniyetperverlik sizde, her halt sizde... biz halkın bitli çocuklarıyız, anlayamazsınız.

  11. shadowturk dedi ki...

    on puanlık yazı olmuş.tüm fenerli olanların düşüncelerini güzel yazmışsın.

  12. Adsız dedi ki...

    o kadar güzel yazmışsın ki. teşekkürler.
    bu arada o ntvspor'un, son fb-gs,fb-bjk derbileri için hazırladığı klipleri hatırlıyorum da...
    ntvspor'un gözümden düşmesi için var olan sebeplerden biriydi bu klipler. hatılarlayan varsa bana katılır mı bilmem...

  13. Unknown dedi ki...

    fenerbahçe trabzon maçından sonra gökmen özdenak bünyamin gezer fenerbahçe asbaşkanıyla aynı uçakta geldi falan gibi laflar ediyodu kanalları gezerken denk geldim aklıma bu yazı geldi sahi nedir bu gereksiz nefret söyleminin nedeni gazetelerde televizyonlarda fenerbahçeye bu kadar yüklenilmesini bir türlü anlayabilmiş değilim fatih altaylı,gökmen özdenak,hıncal uluç gibi adamların yüzlerinin bile kızarmadan hala bu ülkede gazetecilik televizyonculuk yapabilmelerini anlamıyorum.ortada bir gerçek vardır fenerbahçe büyük takımdır ve bu büyüklüğü hak eden bir takımdır.bu ülkede birden fazla şampiyonluğu olan takımların üç sene üstüste dört sene üstüste şampiyonlukları vardır ama fenerbahçe'nin yoktur çünkü fenerbahçe ortalamaya döküldüğünde her iki senede bir şampiyon olan bir takımdır yani ki diğer takımlar iyi bir kadro kurup arkasına bir rüzgar alır ve üç sene dört sene üstüste şampiyon olur ama fenerbahçe arkasına rüzgarı almadan da bu ülkenin en büyük şampiyonluk adayıdır,her neyse konudan saptım böyle bir takımın bu denli çok sayıdaki taraftarına karşı bile insan suçluluk duygusu hissetmez mi?resmen sen o takıma değer veriyorsun ama o takım sahtekarlıklarla başarılı oluyor gibisinden şeyler söylüyor bu insanlar bunun böyle olmadığını bu taraftar biliyor bu değere küfretmek yakışıyor mu gazetecilere diyeceğim bunlara gazeteci demek de biraz mesleğe hakaret etmek gibi oluyor susuyorum.

Yorum Gönder