Sandıktan Çıkan Efsaneler
aethewulf'un Rıdvan yazısına genelde güzel tepkiler aldık. Rıdvan anılarını anlatanlar da vardı fakat dün ve bugün maxxdump'ın koyduğu fotoğraflar sanırız en güzel tepkiler oldu. Daha önce internette hiç görmediğim fotoğraflardı, galiba ilk kez halka açılıyordu. Özellikle Rıdvan fotoğrafında çoğumuzu etkileyen şey ortak olmalı. maxxdump'ın söylediğine göre fotoğraf 1989'danmış. Birçoğumuz o yıllarda fotoğraftaki çocuğun yaşındaydık. Siyah beyaz fotoğraflarımı açıp bakıyorum, içi beyaz mont, düğmeli kazak, mavili ayakkabılar, bir de hazır ol duruşu. Muhtemelen birçoğunuz albümleri çıkarıp çocukluk fotoğraflarınıza baksanız o mahçup ama biraz haylaz ifade ve düz, alna inen uzun saçları da göreceksiniz. Bir de yanında Rıdvan olunca kendinizi orada gibi hissediyorsunuz. aethewulf'a yazısı için, maxxdump'a bu fotoğrafları sandıktan çıkardığı için teşekkür etmemiz gerek, bunları okuyup, görmek gerçekten çok değerli. Hâlâ efsaneliğe anlam biçip o anlama başkalarının efsanelerini sığdıramayanlar için de Don Kişot yel değirmenlerine karşı kavga eden bir şövalye özentisi, öyle olmadığını anlatacak değiliz, fotoğrafı aşağıda duruyor işte.
8 Mart 2010 10:21
maxxdump'ın fotoğrafları görünce ben de çok duygulandım, commentlerin arasında kaynayıp gidecekti iyi yapmışsın :) rıdvan sakatlanıp dururken ve babam oğuz için "bak, zeki adam, kafasını kaldırıp bakıyor sonra orta yapıyor" derken ben 5 yaşındaydım ve izmir'deydim. o yıllarda istanbul'da olmanın kıymetini bilin valla :)
8 Mart 2010 10:27
Istanbul'da olanlar bilsin :(
8 Mart 2010 13:19
Muazzam resimler. Ulan şu yaşta eskiyi özler olduk, ne kadermiş arkadaş...
8 Mart 2010 15:08
1989 yılı Fenerbahçemiz için unutulmaz bir yıldı kuşkusuz, 103 golle gelen şampiyonluk , 4-3'lük Galatasaray galibiyeti , rüya gibi bir kadro ve oynanan güzel oyun. Tabiki her Fenerbahçeli için unutulmaz bir sezondu 88-89 sezonu ,ama bu fotoğraflardaki'nin ben olmam sanırım benim için 1989'a sizin gözünüzden daha ayrı ve özel bir gözle bakmamı sağlıyor. Amcam o zamanlar Kıbrıs'ta spor muhabiriydi kendisi de hasta Fenerbahçelidir. Bu kareleri ona borçluyum :)
''Muhtemelen birçoğunuz albümleri çıkarıp çocukluk fotoğraflarınıza baksanız o mahçup ama biraz haylaz ifade ve düz, alna inen uzun saçları da göreceksiniz. Bir de yanında Rıdvan olunca kendinizi orada gibi hissediyorsunuz.''
Hepimizi birleştiren ve bir arada tutan da içimizdeki bu saf bitmek bilmeyen vazgeçilmez olan Fenerbahçe sevgisi değil mi ? Ne önemi var ki fotoğraftakinin ben yada başkası olmasının.
Diğer 2 kareyide paylaşmak istiyorum izninizle...
http://i48.tinypic.com/2me67bp.jpg
http://i46.tinypic.com/juu6oj.jpg
8 Mart 2010 16:37
Fotoğraftaki o günün çocuğu, bugünün büyüğünü kıskanmak...
8 Mart 2010 17:36
Şahane.
Bende o dönemler gizli gizli tesislere girip antrenmanları izleyenlerden biriydim. Görünce bende çok duygulandım. O günleri hatırladım.
8 Mart 2010 21:02
2 Fotoğraf ve Düşündürdükleri
Madem mevzuya Rıdvan’la başladık, dünden bir anı bir anekdot ve bugünlere gelişle ilgili bir tespit de benden. 1986-87 sezonu devre arası. Muhtemelen 87 Ocak başları. Rıdvan Sarıyer'de oynuyor. Ama gazetelerde Ergun Gürsoy'la anlaştığı ve Galatasaray'a gideceğine dair haberler çıkmakta. Sarıyer'in iyi zamanları. Devre arası kampında Manavgat'ta kamptalar. Kadroda Rıdvan'dan başka Sercan, Çelebiç ve Cem Pamiroğlu gibi çok önemli oyuncular var. Bizim Manavgat amatör takımlarından biri (Hisar ya da Şelale) ile hazırlık maçları var, bizim lisenin(Manavgat Lisesi) hemen yanı başındaki toprak sahada. Öğlenciyiz ama astık tabi dersleri. Dizildik arkadaşlarla tribünsüz toprak sahanın kenar çizgisinin yanına. hemen önümden belki 10 belki 20 defa rüzgar gibi geçip gitti o efsane, Çelo(Çelebiç)'nun enfes paslarının ardından. Bir Fenerbahçeli olarak imrenerek, kıskanarak izledim ve yandım da yandım böyle bir adam nasıl Galatasaray'a kaptırılır diye.Galatasaraylı arkadaşlarım maç sonunda imza aldılar ondan büyük mutlulukla. İmza dahi almaya elvermedi içim. Öyle ya, gs'ye giden birisinin imzasını niye alaydım ki.
8 Mart 2010 21:02
6 ay kadar sonrası idi. 28 Haziran 1987. ÖYS sınavı için İstanbul’a gelmiştim ve o gün Fenerbahçemin sezon açılışı vardı. İTÜ İşletme Fakültesinde sıvana girip çıktıktan sonra hemen Kadıköy'ün yolunu tuttum. Saat 16'daydı sezon açılışı. Beni oraya çeken en önemli şey ise 6 ay önce en büyük rakibimize gideceğinden için için kızdığım Rıdvan Dilmen'di. Belki dualarım kabul olmuş belki başka şey ama bu gözlerin gördüğü en büyük futbolcu FB'li olmuştu ve o gün çubukluyu ilk defa geçiriyordu sırtına. Fenerbahçeli Rıdvan olmuştu o. Ama Kadıköy’de gündem her zaman olduğu gibi bambaşkaydı. Selçuk Yula Fenerbahçe ile sözleşme imzalamak istiyor yönetim ise yeni bir yapılanma içinde olduğundan yanaşmıyordu bu isteğe. İşte böyle bir ortamda giydi Rıdvan çubukluyu ilk defa. Ama Fener seyircisi “Selçuk bizimdir bizim kalacak” “Yönetim istifa” diye inletiyor ortalığı ve sahayı bozuk paraya boğuyordu. Yanımda duran tanımadığım orta yaşlı bir adam seyirciye sitem ediyordu şu sözlerle " taraftara bak, Rıdvan gelmiş tadını çıkarmıyor, ahı gitmiş vahı kalmış Selçuk'un peşinden ağıt yakıyor. Bu çocuk Türkiye’nin en büyük futbolcusu olacak". Belli ki o da bilmiyordu Fenerbahçe’de gündemin hep yanlış mecrada seyrettiğini. Ama ben o gün öğrenmiştim 24 yıldır değişmeyen bu durumu…
8 Mart 2010 21:02
14 Şubat 2010 sevgililer günü. Sevgilimiz Manisa'ya ayağımıza gelmiş. hemen Otel Anemon'a koşuyoruz. 24 yıl önce imza almadığımız fotoğraf çektirmediğimiz ve bugün hayıflandığımız durumu 11 yaşındaki oğlumuza yaşatmamak adına. Özel izinlerle fotoğraf da çekiliyor forma da imzalanıyor ama sadece bir kaç çocuk için geçerli bu durum. Üzeri sarı lacivert formalarla donanmış onlarca çocuk için ise otel kapısı duvar. Saatlerce bekledi o çocuklar orda bir kare fotoğraf bir imza için. Ama otelde olağan üstü hal mi desem sıkı yönetim mi desem garip bir gerginlik var. Başkanın, kendisi de Fb kongre üyesi olan ilin en büyük yöneticisinin telefonuna çıkmadığına dair söylentiler var. O an anlıyorum, stres en tepeden başlıyor ve aşağıya doğru dalga dalga sirayet ediyor bu takımda. Kriz yönetemiyor bu yönetimin başı, tıpkı 2006'da olduğu gibi. Bırakın kriz yönetmeyi bizatihi krize yol açıyor, ciddiyet ile "panik havası"nı birbirine karıştırarak. Ve o an anlıyorum ki, bu takımdaki şampiyonluklara mal olan en büyük eksiklik, Tuncay'ı da Aurello'yu da kaçırtan eksiklik, sevgisizlik de sevgisizlik...