Sağlı sollu ataklar - 4
PVH kardeşimiz (ki kendisi Berlin'in göbeğinde Prusya döneminden bir sarayın replikasının 500 milyon avro para harcanarak yeniden inşa edileceğini duyduğunda, 'ulan o kadar parayı harcayana kadar, başkentin takımı küme düşüyor ona baksanıza' diyerek yüzeysel futbolseverlik konusunda çığır açmıştır) memleketteki adalet dağıtımı hakkında kafasına takılanları yazmıştı geçen hafta. Ben de bunun üzerine üşenmedim, bu konunun uzmanı ve aynı zamanda benim dayım olan Banaz Postası gazetesinin köşe yazarlarından Salim Sarp'a meseleyi danıştım. Gazetecilik kariyerine başlamadan önce uzun yıllar arzuhalcilik yapan Salim Ağabey sağolsun, yazıyı okuduktan sonra engin tecrübelerinin imbiğinden süzülüp gelmiş olan şu mesajı gönderdi bana:
(Bu arada hukuk çok sıkıcı bir konu olduğu için terazi resmi yerine soyadı hukuk anlamına gelen Jude Law'un resmini koymayı uygun gördüm. Hem bizim Lugano'ya da benziyor. Yalnız çok nobran, çok somurtkan bir çocuk bu Jude, eşi dostu temel fıkrası anlatsın, yılmaz özdil yazısı falan okusun buna ara sıra, canımı sıkıyor benim.)
"Sevgili Rehavet,
PVH adlı arkadaşınız yazısında güzel konulara değinmiş. Ancak belli ki hukuk formasyonu olmayan bir arkadaş. Eğer olsaydı memleketimizin hukukî süreçlerinde yazılı olanlar kadar yazısız kuralların da hükmü olduğunu bilirdi. Örneğin:
- Futbol sahalarında ırkçılığa ceza verilmez, zira bizde ırkçılık olmaz.
- Derbi maçlar ve şampiyonluk maçları seyircisiz oynanmaz.
- Aynı sezonda iki takım birden küme düşürülmez.
- Diyarbakırspor'a karşı yapılanlar, milli ve manevî hassasiyetlerden ötürü, Diyarbakırspor'un buna mukabil yaptıkları bölgesel dengeler ve hassasiyetlerden ötürü, Yılmaz Vural'ın yaptıkları ise kendisi çok sempatik bir insan olduğu için görmezden gelinir.
- Üç büyük takımın maçlarında gerçekleşen saha olayları ne kadar şiddetli olursa olsun, bu yüzden maç tatil edilmez.
Futbol sahaları dışında da geçerli olan, fenafillah bir maddemiz de var:
- Nüvesinde milli ve manevi hassasiyetlerin izi bulunan şiddet eylemleri meşrudur, kitabına uydurabildiğiniz sürece vurun yiğitler!
Velhasıl yeğenim, vaziyet bu minvaldedir. Gözlerinden öper, zihin açıklığı dilerim.
Salim Dayın
NOT: Simav'dan çok güzel kuru fasulye geldi, şeker gibi. Manfred'le iki tas gönderiyorum, afiyetle yiyin."
Elçiye zeval olmaz Pvh, durum böyle imiş.
Kurumsallaşıyorum kurumsallaşıyorum popom yine kuru kalıyor
Şimdi bizim Fenerbahçe kurumsallaştı ya (kurumsallaşma, empati ve sinerji kelimelerini aynı cümle içinde kullananlara Ömer Üründül plaket veriyormuş), her şeyimiz yerli yerinde, oramız buramıza denk, öbür tarafımız da trompet çalıyor. Nasıl bir kurumsallaşmaksa bu gözünü sevdiğim, son günlerde kulübümüzün en haşarı ve uçarı kurumlarından biri olan resmî internet sitesinden öyle enfes kurumsallaşma numunelerine tanık oldum ki, Yiğit Yılmaz ve Canarino sağolsun. Size de anlatayım.
Birincisinde tribüne Kocaeli'den iştirak eden Yiğit Yılmaz ve arkadaşları üşenmiyor, son derece soylu bir davranış örneği sergileyerek Galatasaray'ın gerçek centilmen başkanı Özhan Canaydın'la ilgili bir pankart hazırlıyor. Hikâyenin ayrıntılarına girmeyeyim, bizim kurumsal internet sitesinin editörleri de Manisaspor maçında açılan bu pankartın fotoğrafını resmî siteye koymaya karar veriyor. Ama sonundaki GFB yazısını fotoşop marifetiyle silerek. Ciddiyete gel bey abi, kurumsallaşmaya gel...
İkinci olayımız ise Canarino'nun tesadüfen fark ettiği bir başka şahane kurumsallaşma örneği. Temel işlevi günlük gazeteleri tarayıp haber yalanlamak olan resmî sitemizin kurumsal editörleri, 9 Şubat 2007 tarihinde de yalanlayacak bir haber buluyorlar neyse ki. Efendim Vatan ve Takvim'de çıkan haberlere göre Aziz Yıldırım, Zico'yu kulüp binasına çağırmışmış da, kulağını çekip uyarmışmış da falan filan. Oysa Aziz Başkan hiç öyle şey yapar mı, mümkün mü? Neyse, resmî site bu haberi yalanlayacak ama kullanılan başlık şu: "Başkanımız görüşmedi ki." Fazla şımartılmış toraman bir veledin lüfer gibi açtığı ağzıyla, "acımadı ki acımadı ki" deyişini gözünüzün önüne getirin. Bir fark var mı arada?
Kısacası, kurumsal kulübümüzün kurum bağlamış resmî internet sitesinin vaziyeti bir Umut Sarıkaya karikatüründen hallice. Hadi şimdi hep beraber kurumsallaşalım, tesisleşelim. Kaleci Hayrettin'in çok kötü oynadığı bir Barcelona maçının ardından kendisine tutulan mikrofonlara söylediği gibi: "Tesisler süper..."
O zaman yükselerek arşa değer belki başım
Bir önceki yazıda Andriy Arşavin'in web sitesindeki şahane soru-cevap teşekkülünden söz etmiştim. Rus Rıdvanı aynı hız, adanmışlık, kibarlık ve mizah duygusuyla devam ediyor hayranlarından gelen soruları cevaplamaya. (Bu arada bir rivayete göre, web sitesinin yapım ve bakımını Rusya'da maddi durumu iyi olmayan bir arkadaşına bırakmış Arşavin ve bu yüzden hiç üşenmeyip, tek tek gelen soruları cevaplıyormuş, arkadaşına kıyak olsun diye. Eğer öyleyse iki kat sevdim seni Arşavin, hakkaten yükselerek arşa değecektir belki başın.) Birkaç Arşavin numunesi aktaralım, gelecek kuşaklara kalsın:
SORU: Andriy, "Lost"u seyrettin mi?
CEVAP: Hayır.
SORU: Piercing hakkında ne düşünüyorsun?
CEVAP: Onaylamıyorum.
SORU: İdeolojik anarşizm hakkındaki düşüncelerin neler?
CEVAP: Size kapsamlı bir cevap verebilmem için, bu konuyu etraflıca incelemem gerekiyor. Şu an için bir şey söyleyemem.
SORU: Adım Olga, 13 yaşımdayım. Futbol oynuyorum ve senin en büyük hayranınım. Ama babam futbol oynamama izin vermiyor. Andriy, söyle bana ne yapayım?
CEVAP: Babanı dinle.
Hertha takibi
Bu blogun yazarlarından Medgallis'le Hertha Berlin'e ne kadar uğursuz geldiğimize dair bir pehlivan tefrikası hazırlıyorum, onu başka yazıya bırakayım ama şunu da söylemeden geçmeyeyim. Papazın Çayırı'nda Hertha takibine iki hafta önce başladım, bizim yavrukurtlar o hafta içeride Nürnberg'e son dakika golüyle yenildi, Curva'daki apaçiler sahaya daldı, moraller dibe vurdu, Zeman dönemi Fenerbahçesi'ni bile aratır hale geldi camia. Sonra geçen hafta değinmedim Hertha'ya, bizimkiler gidip deplasmanda Wolsburg'a beş çekti. Uğursuzluğum bununla bitse iyi. Geçen hafta Sivas'ın janti hocası Muhsin Ertuğrul'dan söz edecek oldum sitayişle, adamcağız 3-4 gün sonra gözyaşları içinde istifa etti. Tüm bunlar şunu getiriyor aklıma. Yıllar önce bir başka Fenerli arkadaşla farklı ülkelerdeyiz, düzenli yazışıyoruz ve Fenerbahçe'nin vaziyeti de temel konularımızdan biri. O arkadaş bir emayilinde aynen şunları yazmıştı:
"Bende bir evliyalik bas gosterdi, bu satirlarda Tuncay in elma yanaklarindan bahsettim o hafta elmacik kemigini kirdi, besiktas taraftarindan bahsettim, maca 15 bin kisi anca geldi, bu hafta luceskunun gotunden bahsediyim de siksinler ipneyi… ekiekikikiki…"
Derbi
Şiddet aleyhtarı bir insanım, bütün samimiyetimle kardeşçe bir maç olmasını, Mehmet Demirkol'un değindiği üzere Özhan Canaydın anısına yapılacak olan saygı duruşuna iki takım oyuncularının kol kola çıkmasını istiyorum. Hakemi farklı bir gözle seyretmek istemiyor, sahada iyi top oynayan takımın kazanacağına inanmak istiyorum. Müjdat Yetkiner ruhuna bürünsün istiyorum çubuklu formalılar, farklı bir galibiyet arzu ediyorum. Uğursuzluk buraya da sirayet etmesin, artık susuyorum ve mikrofonu Ömer Üründül'e bırakıyorum.
Fenerbahçe-Manisa maçında durum 2-0'ken spiker Manisaspor'un ne yapması gerektiğini soruyor. Ömer Üründül cevap veriyor:
"Gol atmaları lazım."
25 Mart 2010 17:54
İnanılmaz güldüm. :)
25 Mart 2010 19:44
hakikaten gol lazım mı ömer abi deseydi ya dili şişesice spiker.
25 Mart 2010 20:59
aslında o curva' lı apaçiler bize dalacak nedir hertha' mızın sizden çektiği diye ama vaktiyle galatasaray maçında yeşermiş bir tribün dostluğumuz var. öyle ki biraz moralli olsalar her maçın otuz dördüncü dakikasında 'fener!.. fener!..' diye yıkacaklar avrupanın orta yerini..
25 Mart 2010 22:26
Salim Dayi ile hemem tanismam gerek. Ogrenecegim cok sey var, bir de arada kuru fasulye kaparim gibi geliyor bana.
26 Mart 2010 11:15
arşavin'in numaraları bitmek bilmiyor sevgili erfurtlular:
http://www.youtube.com/watch?v=WKklu8CgqS4&feature=related