Lacivert, süet ayakkabılar



Şimdilerde saçımın rengi kumral, biraz da uzamaya bırakınca kıvrılıyor. Küçükken böyle değildi ama. Sapsarı ve düz saçlarım vardı. 70'li yıllardaki uzun saç modasını valid’anım bana uygun görmüştü görmesine ama otobüste, sokakta insanların ‘’maşallah ne güzel kız’‘ demeleri acaip sinirimi bozuyordu.

Belki de bu yüzden Fenerbahçeli oldum.

Ayakkabıcı dükkanına annemle girdiğimizde gözüme ilk ilişen bir çift kırmızı süet ayakkabı olmuştu. Onları beğendiğimi söyledim ama herhalde annemle dükkan sahibi kaş ve göz ile anlaşarak beni o kırmızı ayakkabılardan vazgeçirme uğraşısı içine girdiler. Türk toplumu, sarı saç ve kırmızı süet ayakkabılara 80'lere girmeye az kala dahi hazır değildi.

Bir sürü eften püften gerekçeler sürüldü önüme. Aynı model ayakkabının lacivert olanını bana kabul ettirme uğraşıydı bu. Herhalde yarım saat falan dil döktüler ikisi beraber. En sonunda dükkan sahibi beni teslim aldı.

‘’Lacivert olanlar çok daha şık. Hem bu Fenerbahçenin de rengi...’‘

Fenerbahçe’nin yalnızca adını biliyordum, renginden falan haberim yoktu. 5 saniye kadar düşündüm zannedersem. ‘’Tamam, peki’‘ dedim. Ayakkabıları aldık ve dükkandan çıktık. 4 veya 5 yaşındaydım.

30 yılı devirmişim şimdi Fenerbahçeli olarak. Bazı şeyler kılpayı gerçekleşip, hayata tamamen farklı bir yön verebiliyor demek ki.

Futbol din mi afyon mu bilmiyorum. Belki de her ikisi. Sosyologlar insanın her zaman bir yere, bir topluluğa ait olma ihtiyacı hissettiğini söylüyorlar. Milliyetçiliğin kökünün kazınamamasının en masum sebebi bu olsa gerek.

Topluluk psikolojisinden, kollektivizmden ayrı tutmaya çalıştım kendimi hep. Ama yalnızca bir rastlantı neticesi Fenerbahçeli oluşumu yıllarca en fanatik şekliyle yaşadım, kalabalıklar içinde.

Futbolu sevmek hiç kolay değil. Yemek saatini, iş gezilerini, evine misafir edeceğin insanları, hatta seks yapacağın zamanı fikstüre göre ayarlıyorsun. Yok, abartı değil, cidden maç saatine göre yaşantını düzenliyorsun.

İddialı bir takımı tutmak daha da harap edici. Koyu bir Beşiktaş taraftarı olan ortağımla sıkıntılı bir maç sonrası bakıştık. ‘’Şimdi böyle güzel de, 70 yaşına geldiğimizde de bu stresi, siniri aynen yaşayacak mıyız?’‘

Birbirimize birşey demedik ama evet, herhalde yaşayacağız...

Papazın Çayırı'nda bu ilk yazım. Bunun şerefine bir de henüz basına sızdırılmamış bir transfer haberini vereyim. Kaynağım çok sağlam. Ama sonra asparagas çıkar, bilemem.

Cumartesi günü, Nihat Özdemir’in işlettiği Sabiha Gökçen’e özel bir uçak indi diyor. İçindeki yolcusu da Samuel Eto’o dan başkası değil. 4 saatliğine Türkiye’ye geldi yanında bir kadınla. Eşi mi kız arkadaşı mı bilmiyorum.

İsterseniz ‘’geçti borun pazarı...’‘ deyin, isterseniz heyecenlanın. Yalnız bu haber tutarsa da iyi bir atlatma yapmış olacak Papazın Çayırı.


3 comments:

  1. Burçe dedi ki...

    son paragraf son dakka golü olmuş hehehe ama ben kırmızı vs. lacivert süet ayakkabı hikayesinin bana hatırlattığı kendi çocukluğumdan bir kırmızı vs. lacivert anısı anlatacağım:

    4-5 yaşlarında evin önündeki kılıçreis parkında babamın nasıl manşet vurmamı göstermesiyle başlayan voleybol hayatım, ilkokul ortaokul ve lise boyunca sürdü, ama benim kaderim rıdvan gibiydi (bunu söyleyince babam hep üzülerek gülüyor hehehe) özetle, eklemler yerinde durmadığı için özellikle omzum sürekli çıkıyordu, 2 maç oynayıp 2 maç kolum askıda dişlerimi sıkarak oturuyordum. en sonunda (yaş 17) zaten sağ omzumun geri dönülmez çıkışıyla da deü'den beş doktor karşıma dizilip "voleybolu bırakman lazım." dedi.

    neyse, 12-13 yaşlarındayken yine parkta takılıyorduk, çok normal hızda gelen bir topu manşetle aldım ve sonrasında nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde yere oturdum. dizim bir yerde bacağımın kalanı bir yerdeydi. artık özel bir ortopedistimiz vardı ve dizimi yerine taktıktan sonra kırık vs. olmadığını ancak MR sonuçlarına göre diz bağlarımın kopmaktan son anda kurtulduğunu, bu nedenle tüm bacağı alçıya almak gerektiğini söyledi. "endişelenme, artık hafif alçılar var, o beyaz ağır alçılardan yapmayacağız sana, hafif alçı yapacağız, hem de kırmızı :)))" diye de ekledi sdfsdf ve ben "laciverti yok mu?" diye sordum dr. orhan beyamcama. annem de kırmızısı daha güzel olmaz mı iknasına girişti aynı fenasi'nin süet ayakkabılarındaki gibi bir kaş gözleşme süreci yaşandı. ben inatla laciverti isteyince ve acı çeken tarafta olduğum için sağ bacağım ayak bileğimden üst bacağımın yarısına kadar lacivert alçıya alındı. eve gider gitmez sinsi planımı uygulamaya koyup sarı taytımı giydim eheheheh tam tahmin ettiğim gibi olmuştu ve böylece 1 ay filan tek bacağım sarı lacivert dolaştım, bir kaç gün sonra lacivert alçımın üzerine sarı pastelle FB de yazdırdım. Alçının bacağımdan çıkmasına yakın Fenerbahçe Juventus maçı oynandı, gerisini biliyorsunuz, elektrikler kesildi, star ekranlarından izleyebildiğim şükrü saraçoğlunu tribünler aydınlatıyordu, sonrasını biliyorsunuz :)

  2. Onur Değerli dedi ki...

    aynı eto'yu bugün de ankara gücü başkanı ile görüştü dediler. hatta eto "çok isterim ama para gibi bir konuda sıkıntı çıkar" demiş. komik geldi.

  3. Ortega dedi ki...

    Eto'o değil de 5 Posta iyi transfer. Ben bunu bilirim, bunu söylerim.

Yorum Gönder