Oynatmıyorum
Suçlu Zico'muydu yani? Şampiyon olamadık, çeyrek finale çıktık, biz buralardan "Ei, ei, ei, Zico o nosso rei" diye yazarken, onu nasıl göndereceğini düşünen profeyşınıllar yeni kumpaslar kurmayı planlıyordu çoktan. Peki suçlu Aragones mi? Yani adamı Avrupa Kupasını kaldırdıktan sonra binbir güçlük alıp getiriyorsun, sonra Xavi'li Iniesta'lı kadrodan eline veriyorsun Josico'nun türlü çeşit esprisini. Bu mahdumiyetler silsilesinde yıllar sonra kulüp takımı yönetmiş hocadan çift kupalı şampiyonluk ve nutellalı ekmek beklemek normal mi? Olacak şey mi? El hak, olmayacak duaya amin dedin mi her şey Şebnem Ferah, her yer "sil baştan başlamak lazım"
Bizim sokakta yoktu da, milli kahramanlarımızdan biri göbekli, bir boka yaramaz ama top sahibi o çocuk. Yani mahalleye giriyor bu kimsenin kendisiyle müşerref olmadığı hırbo, bütün melanetler kendisinde cisimleşmiş, çirkin tipi, uzun dişleri, koca göbeği, götünden düşen şortu ve elinde topuyla, diyor ki "hadi oynayalım." Sen topa bir vuracaksın, bir iki koşturacaksın diye heyecanlanadur, bu evlad-ı na şeref olmadık düzenlemeler yapıyor, kaleye mi geçmiyor, faul mü yapmıyor, aynı zamanda hem hakem hem futbolcu hem de midende ağrı mı olmuyor? Bini bir para. Takımın en iyisi kaleye mahkum, takımın en kötüsü forvette, böyle yanlış bir düzen. Hadi maçta yenilmiyorsun diyelim, çünkü bu tosuncuk yenilgiyi kabullenmiyor, kendi hanesine kafadan 5 gol yazıyor, yendiğinden de keyif alamıyorsun. İşin ahlakı kaçmış, arkadaşın maçtan sonra diline doluyor seni, "oğlum nasıl maraza çıkardınız" diye. (Bu maraza lafını 6 yaşındaki veledin kullanması mümkün değilse de, götlük yaptınız diye yazmaya elim varmadı kendime)
Tamam kardeşim top senin anladık, anladık anlamasına da bu işten bizim alacağımız keyif, bir mahalle maçı yapmanın mutluluğu da mı senin? Yani elbirliğiyle yekten, güzel bir çalıma hep beraber mesut olamayacaksak, top senin hanende kalsın, biz uzaktan bakıp çekirdek çitleyelim, gazoz açtıralım. Mesele o değil ki Ramiz dayı, mesele, top değil, o topla oynanan oyunda oynayacak olanlar. Mesele Ezel, o insanlar olmasa, o oyunun da topunda anlamı olmayacak olması. Mesele mutlu olmak değil kardeşş, ş'leriniz kurusun, mesele birlikte mutlu olmak. İşe anlam veren bu.
Fenerbahçe de top değil be kardeş? Yani olmamalı. Hani aldın eline, canım çektiğince oynarım, istediğime gel istediğime git derim, 55 Liradan çaktığım bileti gönlüm isterse 20'ye indiririm, bir gün tribünlerle kavga ederim öbürsü gün soyunma odasına girer azizsilinlerim ile olmuyor, olmayacak.
Güzel kardeşlerim,
Şu olmuyor olmayacağı yazdım da aklıma geldi, şurası bir miting meydanı olsa, alkış cümlelerini öyle peşpeşe dizerim ki, gayya kuyusunun karanlığı bile aydınlanır gözlerinizde. Öyle biliyorum bu telleri. Mamafih hiç bu konuşmalarda kullanılmayacak kelimeler anlatılıyor gerçekleri.
Sorunumuz şu, tek başına bir çocuk ile karşı karşıyayız ve top nasıl olduysa onun koltuk altında kendine bir yer bulmuş. Bu çocuk, belli ki duygusal, belli ki istekleri var, belli ki heyecanlı, kalbi şevki kırıldı mı, herkesi kırıyor, o anın heyecanıyla bir takım çözümler arıyor. Matematiği zayıf, türkçesi kötü, tarihten kalmış, bu işler öyle olmuyor cümlesine de bir türlü intibak etmiyor, hep bir umut deniyor dolanıyor, diyor ki halkın anlayacağı dilden "Bir de böyle deneyelim."
Deneme yanılma güzel ama ampirizm fizik deneyi yapıyorsan işlevsel. Milyon insanın kalbini pusula niyetine dercettiği bir takım ile böyle oynanmaz ki? Kalbimiz buğzediyor, kar bora fırtınadan göz gözü görmüyor, mesele yek ve tek, Rıdvan gerçeği çok kısa fasediyor "iyi futbol iyi futbolcularla oynanır"
Bak canım kardeşim, Cristian, Andre Santos gözünün nuru olsun, bu takımın kalitesine kalite katan arkadaşlar mı şimdi? Veya Fenerbahçe forması Bilica'ya yakışıyor belki amma Bilica bir türlü o formanın içine sığamıyor, hep düşüyor, hep üstünde bol duruyor. Takım Çarşamba pazarı gibi. Vederson, memleketimin has evladı ben elbette elini sıkarım, yanağını da mıncıklarım velakin sol bek dediğinin evrensel kıstası Hakan Tecimer değil ki? Orta sahada Emre Alkibiades'imiz olmuş var gücüyle vuruyor amma, önündeki ardındaki el belde, toptan mayın diye kaçarken bacak kasları yalnız laktik asit üretmekte, top kaleye hasret, seyirci "basan koşan pres yapan" ekibe.
Top senin yahu tamam, al oyna oynamasına da şunu izlerken, iki de biz mutlu olalım, yani Fenerbahçe'ye verecek 200 milyon dolarımız yok diye de bunca eza çektirilmez ki? Diyelim amcamızın yok o kadar parası, diyelim bir türlü kotaramadık şu ihale işlerini, Genelkurmay Başkanımız ise ancak televizyondan izlediğimiz bir sima, bu bizim suçumuz değil ki? Biz de şurada izliyor, cepten yettiğince formamızı alıyor, bu tarihin bir parçası olmaktan kendi kendine mutlu bir hayatı sürdürüp götürüyoruz işte. Bazen harçlığımızdan arttırıyor, bazen dolmuşumuzdan otobüsümüzden kesiyor, olmadı televizyon başından uzaktan izliyor ama hep bir heyecanla diyoruz ki bizim çocuklar kazansın. Bonservis bedellerini Juan Figer'e komisyonu ayırıp verdiğimizden değil, sarıyla laciverti gördük mü Kadıköy dolaylarında "bizim çocuklardan" biliyoruz hepsini. Hani Zeki Rıza'yı bizim efsane sayışımız gibi, öyle duygusal, basbayağı irrasyonel bir aidiyetler yekünü.
Şimdi tabi insan kendi çocuğunun hayrını ister. Farz-ı misal her velinin "ciğeri kan ağlar" evladı disipline gittiğine, matematikten 1'i karnesinde gördüğünde. Şimdi bizim çocuklar neden hep disiplinde bey amca? Neden bizim çocukların karnesinde kombine ataklardan 1, takım savunmasından 0, kanatlardan 1,5'dan 2 yazıyor? Okul taksidini güzel ödüyorsun da, Allah bin bereket versin, bu çocuk niye bir türlü 5'leri çakamıyor?
Bu top bu sokakta niye ortada duruyor, bizim çocuklar çekirdek çitliyor, sen mutsuz, ben mutsuz, külli ümmet bedbin sıkıntılı duruyoruz?
Yahu tamam top senin de sokak değil, okul senin ama öğrenciler değil, bu tesisler hep senin olsun ama bayrak değil.
O sebeple, beyamca, güzel kardeşim, topu artık bırakma vakti gelmedi mi? Sen uzaktan izle biz oynayalım, sen dışarıdan bak az, biz iki çalım atalım, bir kere de sen kaleye geç, top filelerle buluşsun biz de mutlu olalım.
Hani her sene şampiyonluk kesin değil ama, bir değişiklik zamanı da geldi geçiyor, biz seni güzel analım, sen de bizi güzel bil, el sıkışarak ayrılalım.
15 Mart 2010 20:06
harika bir yazı.. elinize sağlık. fenerbahçe'nin başarısızlığının ana sebebi topun sahibi olan (aslında kendini öyle zanneden-zannettirilen-) beyamcadır.
iş öyle bir raddeye geldi ki, beyamca gitsin diye şampiyon olmamamız için dua eder oldum.
15 Mart 2010 20:26
herşeye razıym keni adıma...edebimle büker boynumu beklerim de bey amcayı ha bugün ha yarın sıkılır diye..ama bey amca çok kıvırıyo çokkk!! artık kanıma dokunuyo dün ak dediğine bugün bok diyen başkan...yetsin gari.
15 Mart 2010 21:03
Bakalım "Tamam, eleştiri olsun ama Fenerbahçe başkanı hakkında böyle yazmak..." ile başlayan ilk cümle ne zaman gelecek?
15 Mart 2010 21:18
bi git çay koyu uzatmışsın aethewulf:) Ellerine sağlık nefis olmuş. aslında fenerin böyle olması senin yazılar için daha bi ilham verici. Takım düzelse sitede bu tadda yazı okuyamayız gibime geliyor:)
15 Mart 2010 21:31
2003 senesinde elde avuçta yalnız 6-0 varken, eleştiriler bügünkünden beter iken (ki suyun karşı yakası ligde - Avrupa'da almış yürümüştü) çıkıp şöyle bir tehdit savurdu:
- Bu kulübün devasa borçları var, ödeyebilecek babayiğit gelsin başkanlığa otursun.
2 sene sonra, üstteki sözü söylediğinde yönetici olan Saadettin Saran dedi ki:
- Ben varım, parası neyse veririm.
Ne yaptı Aziz Başkan? Saran'ı Fizan'a sürdü.
İsimleri boşverin, olaya odaklanın.
Bizim hafızamız en fazla 3 senelik olduğundan 2006 istifasını ve geri dönüşünü hatırlıyoruz.
Halbuki sözünden dönüş ve koltuk sevdası bu kadar yeni değil aslında.
Bu yıl şampiyonluk geldiğinde zirvede bıraksa ben herşeye rağmen kendisini iyi anarım.
Hatta bana kalsa stada ismi verilmeli ve onursal başkan olmalı.Abarttığımı düşünüyorsanız başka türlü o koltuğu bırakmayacağını hatırlayın, bana hak verirsiniz.
15 Mart 2010 21:41
başkan yıllar sonra löw'ü yollamak en büyük hatamdı dedi, kabuldur. zaten deneyim böyle bir şey hatalardan ders çıkarmak; ama başkan zico'yu da yok kardeşi soyunma odasında bana bağırdı, yok antrenmanda samet topa vurdu çok laçka bir ortam var takımda, yok zico avrupa şampiyonasına gidip izleyeceği yerde yazı torunlarıyla geçirecek gibi anlamsız sebeplerden gönderiyorsan.. hiç üzülmem hiç üzülmem şu duruma ve haline.
15 Mart 2010 22:00
@senkhranikos, onlar iyi oynasın sen merak etme ben kelimelerden bahar getiririm.
15 Mart 2010 22:39
Birazdan AzizYıldırımspor ekibi burayı basacaktır, lakin nasıl eleştirebilirsiniz!
16 Mart 2010 00:37
Dönüp dolaşıp Aziz Yıldırım'ı yazıyoruz. Ama değişen bir şey olmuyor. Mutsuz azınlık olarak kendimiz çalıyoruz, kendimiz oynuyoruz gibi geliyor. Sokağa çıkıyorum, bakkala giriyorum, orada bakkal herkese sayıyor sövüyor ama topun sahibini es geçiyor. Okula gidiyorum, öğretmenler odasında da vaziyet aynı. Arada birkaç kişi var tabii topun sahibine sallayan, kızan ama ekseriyetle topçuya, teknik adama ve hakemlere sallıyor millet. Topun sahibini görebilen kişileri de böyle bloglarda falan okuyorum işte. Başka yerde de dediğim gibi rastlamak zor. Anlaşılan topun sahibi, mutsuz azınlığın mutsuzluklarına yenilerini eklemeye devam edecek. Onun sayesinde edebiyatımız da gelişti. Sağolsun. Yazdıkça yazıyoruz işte.
16 Mart 2010 06:17
benim de canim sikkin mi sikkin. fenerbahce hep bildigimiz turden omur torpuluyor, uzun soluklu sevgilim tekmeyi kicima basti basacak, su nalet okul bir turlu sonlanmiyor.. geciyorum hafta sonu bilgisayar basina, diyorum bari burda iki kadeh gulelim, yok, olmuyor. vederson'un sol kanattan deptirdigi topu acaba mehmet topuz diger tac cizgisinde yakalar mi diye dusunmeye basliyor insan.. sonra sariyorum ligtv'nin premier ligden mulhem yorumcu/spiker modelini kurcalamaya. o da egreti duruyor, nalet olsun, yorumcu/spikerlik andy gray'siz, melih gumusbicak gibi capsizlarla olmuyor iste. son bir umut ridvan'a sariliyorum, artik o da bana macta kriz gecirten dusuncelerimi ardi ardina bana geri satmaya baslayinca alacagim iki kurusluk zevkten de mahrum oluyorum, korkunc bir doksan dakikanin altmis dakikaya sigdirilmis, ve haliyle daha yogun bir bicimini tekrar yasiyorum.
lakin yukarda yazanlarin bir kismina da katilmiyorum. topu kolunun altina sikistirmis mizmiz afacan benzetmesi harika, eyvallah, ama gercekten bu kadar basit mi hersey? medyada sene basindan beri skorlara paralel servis edilen yorumlar ardi ardina islenmis - ornegin andre santos cristian ikilisinin kalitesizligi (ya da takim kalitesini artirmamasi, nasil istersen), ya da yine yeni yeniden juan figer muhabbeti.. zira andre santos cristian ikilisine gelene kadar bu takimda cok daha derin problemler var, ve isin trajik yani kolayca tek bir yonetim hamlesiyle giderilemeyecek sorunlar bunlar. misal koy bu ikisini galatasaray'in sol bekine ve defansin onune, cuk diye de oturuverirler, biz de hayran hayran seyrederiz. geldiginde brezilya milli takimi ilk 11'inde sol bek oynayan bir adam ilk senesinde beklenen katkiyi yapamadigi icin bu kadar fazla elestiri almasi bana garip geliyor. savundugumdan filan da degil, ama koca gotlu deivid hikayesi anlik nefret-sevinclerin ne denli aldatici oldugunu hepimize gostermisti henuz bir iki sene evvel - karanliktan aydinliga cikan yol hos tekrar karanliga gomuluverdi, ama bir sebep daha tek sezonluk performansi baz almamak icin. juan figer meselesi de bir bucuk sene evvel kapandi, bu sene lugano transferinde de normal komisyonu neyse onu aldi. artik bu adam araciligiyla transfer yapilmiyor bildigim kadariyla.
bir de bu mahalle cocugunun yaptigi olumlu isleri de gozardi ediyoruz kanimca. evet, kolunun altinda lastik top etrafindakileri istedigi gibi oynatiyor, ama bu adamin yonetimi degil mi bizim mahalleye voleybol, basketbol, kurek gibi anlamsiz spor dallarini getiren? bu adam degil mi fenerbahcenin basina su anda kim gelirse gelsin klubun ekonomik sikinti yasamayacagini mumkun kilan. klubu kendisine milyonlarca dolar borclandirip gercek mahalle kabadayiligina soyunan yildirim demiroren'in aksine karsimizda kendi kuyusunu kazan bir aziz yildirim yok mu?
futbol bazen garip sonuclar dogurabiliyor - burda elestiri getirenlerin, ben de dahil olmak uzere, kacimiz sene basinda bu takimin degil bursaspor'dan (takimlari besiktas'tan cok daha iyi), ama besiktas'tan bile geri kalacagini dusunuyordu? gercek hayat gibi iste, hersey iyi giderken bir iki talihsiz mac, sakatlik, kart, ve ardindan artik hizi kesilemeyen bir dusus.
sozun ozu, hatalar var elbette, inkar edecek degilim. ama hersey siyah-beyaz degil, unutmamak lazim.
16 Mart 2010 10:39
eline saglik hocam
cok guzel ifade etmişsin ortak duygularımızı
16 Mart 2010 12:33
Yazı çok güzel olmuş tebrikler. Ben Aziz Yıldırım düşmanı değilim hele bu kadar mesaisinden verdiklerinden sonra başarılı olmasını hep iyi anılmasını isterim. Ancak bugüne kadar yaptığı tutarsızlıkları alt alta yazıp kendisi okursa kendi kendini istifaya davet eder eminim.
16 Mart 2010 19:23
Muhteşem. Ama bu sanal ortamlarda artan sesler içimizde... Tribüne, sokağa dökülüp çoğunluğa ermedikçe nice bloglar dolar taşar bunlarla, duran durur durduğu yerde. Hatta bugün yalanladığı kongre haberlerini zırt diye Nisan ayında doğrulayıverir, kongrebirliğiyle alkışlar altında güven oyu alıp bu seneyi "saylanmaz" statüsüyle kaldırıp kenara 3 yıl söylemine reset atar. Yapar mı, yapar...