Futbol Siyasetten Daha İyisini Yapmalı
Bundan 53 sene önce bugün bu topraklarda yaşananların kirini üstümüzden atmak için tarih kendini sunmuş, güzel ve alımlı bir kadın gibi takvimlerden gülümsüyor. İstiyor ki vahşet için kalkan ellerin sahiplerinin torunları bugün el sıkışsın, istiyor ki öldürmek için, tecavüz etmek için, en şedit duygularla yürüyenlerin çocukları şimdi kardeşlik için, dostluk için yanyana yemyeşil çimenlerin üstünde top oynasın. Tarih bize işveli işveli bakıyor. Torunlar birbirini kucaklasın diye bakıyor.
55 sene önce bugün Türkiye sarsıldı. Bir söylenti kulaktan kulağa ışık hızıyla yayıldı. “Atatürk’ün evi bombalanmıştı.” Galeyana gelen halk bir infialle kendi kristal gecesini yarattı. Mahkeme zabıtlarına göre, 4 bin 214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5 bin 317 mekân saldırıya uğradı. Tahrip edilen işyerlerinin sadece yüzde 59'u Rumlara aitken, kalan yüzde 17'nin Ermenilere, yüzde 12'si Yahudilere aittir, hatta dönmelere ve müslüman olmuş Beyaz Ruslara ait mekânlar bile saldırıya uğramıştır."
Ancak mahkeme raporları gerçeği yansıtmaz. Zira polis genel bir emir ve kanı olduğu gerekçesi ile olaylara müdahale etmemiş, karakollarından çıkmamıştır. Sayısız tecavüz ve adam öldürme vakası bu sıralarda yaşanır. Öğreniliyor ki saldırganlar yalnızca bilinçsiz bir infialle saldıran “vatandaşlar” değildir, ellerinde gayri müslimlerin yani Ermenilerin, Rumların ve Yahudilerin mülklerine ait listeler vardır. Galeyana uğramış kitle bilinçli, hesaplı ve taammüden bu adreslere yönlendirilir. Bir şahit şöyle anlatıyor: “Üç parti olarak geliyorlardı. ilk parti bağırıyor çağırıyor, ikinci parti rum dükkânlarını kırıyordu. kepenkler kolay açılmıyordu. Hazırlıklıydılar. Ellerinde demir sopalar, kepenkleri deldiler, açtılar, neler varsa hepsi yere döküldü. Üçüncü parti hırsızlık için geliyordu. Ve çanlar çalıyordu, kiliselere girdiler, çanları çalıyorlardı. 12'ye kadar yani... nasıl yaşadık, tarif edemem.”
Olaya müdahale eden Türkler de vardır. Bir vakada kendi apartmanında oturan Ermenileri kurtaran bir kapıcı sonra büyük bir hınçla diğer apartmanda oturan Ermenileri saldırganlara ihbar eder, evlerine girer, yağmalar.
Bir tasavvur edin. Güvenle ailenizle evinizde oturuyorsunuz. Her şey normal. Yarın sabah işe nasıl gideceğinizi, okulunuza yetişmeyi veya nasıl bir piknik yapacağınızı düşünüyorsunuz. Birden apartmanınıza giriyorlar, aniden üstünüze saldırıyorlar, dünkü komşularınız ellerinde sopalar karınızın, kızınızın, kardeşinizin üstüne yürüyorlar. Bütün mallarınız camdan aşağı atılıyor, sevdiklerinize saldırılıyor. Hayat boyu inandığınız her şeyi, güvenliğinizi, mallarınızı, ailenizi, onurunuzu bir gecede kaybettiniz. Kırıldınız. Öldürüldünüz ve tecavüze uğradınız. Suçunuz? Suçunuz bir etnik kimlikle doğmuş olmanız.
Yıkımlardan sonra Ankara konuyu ele aldı. Mecliste yapılan oturumda Demokrat Parti vekilleri suçluyu buldular: Kommünistler! Bunu yapanlar Kıbrıs Davasına zarar vermek istiyorlardı, gayri milli unsurlardı, olsa olsa komünistler böyle bir şey yapardı.
Gerçeği yıllar sonra öğrendik. Dönemin Özel Harp Dairesi Başkanı Emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu bir röportajda şöyle söylüyordu:
“Bak ben sana bir örnek daha vereyim. 1974’deki Kıbrıs Harekâtı. Eğer Özel Harp Dairesi olmasaydı, o harekât, yani iki harekât da o kadar başarılı olabilir miydi?
Harekât başlamadan önce Özel harp dairesi devredeydi. Adaya, bankacı, gazeteci, memur görüntüsü altında Özel Harp Dairesi elemanları gönderildi ve bu arkadaşlarımız, adadaki sivil direnişi örgütlediler, halkı bilinçlendirdiler. Silahları 10 tonluk küçük teknelerle adaya soktular.
Sonra 6-7 eylül olaylarını ele al.
-Pardon paşam anlamadım. 6-7 eylül olayları mı?
-Tabii. 6-7 eylül de, bir Özel Harp işiydi, ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı...(paşam bunları söylerken benden de soğuk terler boşanıyordu). Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?
-E, evet paşam!”
Öğrendik ki devletimiz bilerek, isteyerek, taammüden kendi vatandaşlarına karşı bir polgram içerisine girmiş, kendi vatandaşları arasında din esasına göre bir ayrılık yaratarak gayri müslim unsurları yalnızca gayri müslim oldukları için ayrıştırarak onlar üzerine sistematik, bilinçli bir tecavüze yönelmitşri. Bu insanların devlet için insan hakları yoktur, bu insanların kendi devletlerinden güvenlik ve huzur bekleme hakları yoktur. Yalnızca farklı bir dini kimliğe mensup oldukları için, gerçekte hiçbir suç işlememelerine rağmen potansiyel tehdit olarak kabul edilebilirler ve bu insanlar her tür hak ihlaline, fiziksel şiddete, mal ve bedenlerine yönelik tecavüze uğrayabilirler. Bu faşist bir akıldır. Bu güpegündüz, yüzyıl ortasında yaşanan faşizmdir, fecaattır, devlet terörüdür.
Bundan 53 sene önce Türkiye bunu yaşadı. Potansiyel tehditler, karanlık senaryolar, büyük paranoyalarla örülmüş güvenlik psikozuyla yapılan onlarca hak ihlalinden biri ve mihenk taşıdır. 6-7 eylül o insanlara adalet gelmediği için bugün adaletten mahrum kalanların, o gün tehdit olanlara karşı yapılanları alkışlayan ancak bugün tehdit durumuna düşen alevilerin, kürtlerin, müslümanların, rumların, 80’de ülkücülerin ve solcuların yaşadıklarının screensaver tadındaki özetidir. Adalet için, kardeşlik için, insanlık için ayağa kalkmayanların gelecekte üstüne çöken karanlık perdedir.
53 sene sonra, şimdi Erivan’da insanlık için, kardeşlik için, adalet için, torunlarımız dedelerinin yaşadıklarını yaşamasınlar ve bizler kendi devletimizin zulmune uğramayalım diye, bir jest yapalım, “Sizi Seviyoruz” pankartı ile sahaya çıkalım. Bir kere olsun etnik kimlikleri, dini inanışları aşalım, insanlık ortak paydasında, geçmişin günahlarını çekmemesi gereken, bugün hiçbirimize karşı bir suç işlememiş ve tarihin yükü omuzlarında yükselen Ermenilere, kendi dedelerimizin günahlarını omzumuzdan atara el uzatalım. Allah bile babalarının günahlarından çocukları yargılamazken, biz çocukları sonsuz bir nefret ve kin ile sahte, kara ve kötü bir düşmanlık hapishanesinde mahküm bırakmayalım.
İsterdim.
Oysa gelen tek ses, “Savaşa” gidiyoruz diyenlerin çığlıklarına verilen “Bu savaş değil futbol” cevabı. Halbuki futbol yalnızca futbol değildir ya hani, bazen günahlarımızın üstüne çıkabilir ve hepimizden iyi bir şey başarabilir. Bazen futbol mucizeler yaratır. Futbol bazen Eto’o’nun ırkçılığa yükselen sesidir, bazen Zidane’ın çocuklarımız anlatacağımız Dünya Kupası. Siyahlarla beyazların, müslümanlarla hristiyanların ortak bir amaç için koşturabildiği futbol bazen siyasetten daha iyisini yapabilir ve yapmalı. Bırakalım siyasetin korkunç markajından kurtulsun futbol, yeşil saha önümüze geçsin ve hızlı bir deparla katedelim yılların yorgunluğunu. Bu sefer biz yapışalım tarih adlı kadının dudaklarına. Bir sefer de biz yapışalım.
Seviyoruz be, özledik kardeşlerimizin ellerini tutmayı.
*1- http://www.radikal.com.tr/...380&tarih=06/09/2005
*2- http://www.radikal.com.tr/...490&tarih=07/09/2005
*3- http://www.radikal.com.tr/...591&tarih=08/09/2005
8 Eylül 2008 05:16
ayşe hür de konu hakkında bir yazı yazmış. kaynaklara ek: http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?id=12