Süslü Hipokratlar Karnavalı


hipokrasi

Hipokrasi: Bir kimsenin gerçekte inanmadığı ahlaki, beşeri, insani, felsefi değerlere ve inanışlara inanıyormuş gibi davranması.

PVH'nin yazısından sonra gümbürtü koptu. Hemen hemen her tarafta ve bu blogda yazı hakkında akıl almaz yorumlar okuyoruz. O kadar çoklar ve o kadar iç sıkıcı bir şekilde aynı cümleleri kurup aynı şeyleri söylüyorlar ki, Türkiye'de herhangi bir spor dalıyla yeni ilgilenmeye başlayan bir İsveçli Türkiye'nin bu alanda kesinlikte İsveç'ten daha iyi olduğuna inanabilir. Zira bu mümtaz kalabalık her türden şiddete inanılmaz bir şekilde karşı çıkıyor, bunu kati olarak ve kesinlikle reddediyor, şiddet karşıtlığını o kadar hararetli savunuyor ki böyle bir şiddet olayı gördüklerinde "yakıştıramıyor", "içlerine sindiremiyor", "utanıyor", "iğreniyor" ve "lanetliyorlar." Bu kadar lanet ve hazım problemi en nihayetinde kendi çözümlerini de ortaya çıkartıyor. "Tribünden bu olayların hemen silinmesi için" hararetli hararetli tartışıp, bütün bu olayların faili olan Fenerbahçe'nin "tümden basketboldan yasaklanmasını", "en az bir sene ceza almasını", "Abdi İpekçi'nin sonsuza kadar kapatılmasını" öneriyor daha insaflıları ise "hiç olmazsa bir kaç ay" bütün bunların gerçekleşmesini talep ediyorlar.

Böyle bir kalabalığın sesinin yankılandığı odada PVH'ninki gibi bir çıkışın bomba etkisi yaratması kaçınılmaz. Kimse bunu beklemiyordu. Herkes "olaylar yakışmadı", "hiç olacak şey mi", "cıkcıkcık" denilmesini bekliyor, toplu halde olayları cıkcıklayıp, hiç bir zaman derinine incelemeden toptancı bir şekilde herkesi lanetleyip işin içinden sıyrılmayı umuyordu.

Esasında bu lanetleme şöleni ve pratiği bütün biçimsizliği ve etkisizliği ile öylesine derinleşmişti ki, lanetlenmezse ne olacağı konusunda da kimsenin kafasında bir şey olmadığı gözüküyor. Sirk yerinin maharetli hokkabazları gibi birbirimize göz yanılsamasından numaralar yapmaya devam ederken her şey pek güzeldi, herkes birbirine numara yapıyor, o güzel toplar havada uçuşuyor, bir anda çıkıp kaybolurken izlemek pek de keyif veriyordu.

Herkes birbirinden bu neviden bir hokkabazlık bekliyor, steril steril yazacak, olayları "asla kata şekerim, ne çirkin şeyler bunlar" derinliğinde analiz edecek, Fenerbahçeli olduğumuzu gösteren herhangi bir beyanat -hiç bir zaman objektif olmak gibi bir isteği ve bunu gösteren yazısı olmayan adamlar tarafından- "subjektif" olmakla eleştirilecek, basitten "taraflılık" çığlıkları atılacak, ulu ve güzel eleştirilemezler ile "uslu Fenerbahçeli" kontenjanından ilişkiler kurup, arada bir gelip "ne de objektif ve güzelmiş pırlanta gibi tertemiz" diyeceklerin şakşakları arasında kutlu kabul edilmişliğimizin tadını çıkartacaktık.

Tek sorun burası öyle bir yer değil. Burası oturup da makbul olmak ve genel tarafından makbul kabul edilerek bin kere söylenmiş bulunanı binbirinci defa yazmak için kurulmadı. Biz Aziz Yıldırım'ı eleştiriyorduk, uslu ve makbul çocuklar olmak için değil tam da böyle olamayacak kadar eleştirimize ve o eleştirinin parçalarna güvendiğimiz için. Biz oturup ANTU'yu eleştiriyorduk, "Peki Emre'yi neden kabul edelim" bu blogda yayınlandığında ortada herkes Emre'yi nasıl içine sindireceklerini, neden kabul etmeleri gerektiğini birbirine anlatmaya ve izah etmeye çalışıyordu. Hiç makbul ve uslu bir görüş değildi. Burada söylendi. Oturup herkesin gözleri Lugano'ya çevrilmişken ve ikinci dünya savaşı dahil neredeyse her şeyin suçu onun üstüne atılmaktayken de itiraz buradan geldi. Fenerbahçe internet sitesindeki saçmalıkları "Babanızın Malı mı o Site" diye gösteren veya Ümit Özat'a yapılan vefasızlığa isyan eden de bu blogdaki yazılardı. Bizim yazılarımız ve Fenerbahçe üzerinden söylediklerimiz, bu takıma olan inancımızı belirten bütün cümlelerimiz kendi içinde bulunduğumuz grubun normalleri ve alışılmışlarına aykırıydı. O sebeple de o cenahlardan da sanılanın, bilinenin üstünde tepki aldık. Ancak makbul ve uysal olan olmadık. İtirazımız varsa belirttik, isyanımız varsa söyledik, hak bildiğimizi ifade ettik. Şurada yazılarımızın tamamına bir bakan, şurada okuyan izleyen insanlar son kertede acımasızlık derecesinde katı bir şekilde ait olduğumuz camiayı eleştirdiğimizi görebilir. Uslu çocuk olmak pahasına kimsenin şefaatinden medet umacak veya bildiğimizi yutacak değiliz, şirin gözükmeyi de şirinleri de pek sevmiyoruz. Tam tersine söylenilen doğru ise tam da şirin olmamayı, alışılmışı yerinde hoplatmayı, uysal olanın kafasında bir zil çalmayı, makbul steril victoria dönemi kızı gibi yaşayanların püriten dünyalarında bir çatlak yaratmayı istiyoruz.

PVH'nin yazısı üstüne lanet üstüne lanet mesajı, küfür ve hakaret aldık. Beşiktaşlılar ve Galatasaraylılar mal bulmuş mağribinin şevkiyle, Fenerbahçeliler ise çoğu zaman şaşkınlıkla itirazlarını ilettiler.

Bunların arasında biri oturup "papazın çayırında otlayanlar" diyip bizi işaret ederken Aziz Yıldırım'a diktatör diyen, bunu da uzun uzun izah eden adamları "başarı fetişizmi"nden muzdarip olmakla suçladı. Ona göre fenerbahçeliler başarı fetişizmden kurtulmazsa "papazların çayırlarında Aziz Yıldırım tarafından otlatılanlardan biri olacak" ve "yeri geldiğinde "Fener'i sahipsiz mi sandınız?" diyerek sağa sola tekme savuranları savunur hale gelecek"ti. Bu tip bir ortalama algıyla, her şeyi ve herkesi umduğuna, alıştığına ve istediğine benzetmeye çalışmaya yönelmiş akıl ile anlaşmak kolay mı? Temel önermesini başarı fetişizmine sahip olmamız bunu da Aziz Yıldırım tarafından otlatılan bir otlakta yapmamız üstüne kuranı anlamamak imkansız. Buna inanmak zorunda. Aziz Yıldırım'ı eleştiren, ona diktatör diyen, Emre'nin boğaz kesme hareketine o formayı kirletiyorsun diye karşılık veren, İbo gönderilince kızan, Zico'nun gidişine karşı duran ve nihayetinde Fenerbahçe Aykut olsun diye temenni de bulunan bi dil onun algı dünyasında gerçekten varolursa Fenerbahçe'ye duyduğu derin ve köklü nefreti de etkileyecektir. Bu nefrete devam etmek, bunu sürdürmek için Fenerbahçe'nin ve tüm Fenerbahçelilerin inandığı gibi olmasına ihtiyacı var. Hepimiz kötüyüz, hepimiz başarı fetişizminden muzdaribiz, makyevalistiz, ahlaksızız, hegemonuz ve eğer böyle olmadığımız gözüküyorsa da "aslında" böyleyiz, işte bu olayda bunu ispatladı. Buna inanmak zorunda.

Baş edemezler, kafaları almaz, alıştıkları uslu Fenerbahçeli cümlelerini kurmazsanız, peşin peşin onların duymayı bekledikleri gibi onlara ses çıkarmazsanız iletişim kuramazsınız. Bu tip adamlar sürekli olarak makbul ve uslu olduğunuzu ispat etmek zorunda olduğunuz adamlardır. Aziz Yıldırım'ı sabah akşam kötüleyeceksiniz ama yalnız bu kadar değil aynı zamanda Fenerbahçe'nin ahlaksız olduğunu da kabul edeceksiniz, desibellere övgüler düzüp Fenerbahçe tribünlerinin ne kadar boktan olduğundan bahsedecek, Cemil'e bir övgü cümlesi koyacaksanız her zaman Şeref'i de yad edecek, Lefter'i Metin'siz, Hakkı'sız ağzınıza bile getirmeyecek, Zeki Rıza Sporel'in vatan haini olduğunu iddia edebilecek, sarı ile laciverti bir renk havuzunda onların görmek istediklerine yaklaştırdıkça var olacaksınız. Ahlak, hakikat ile filan alakası olmayan bir şey. Bunlara benzeştikçe ahlaklısınız, uslusunuz, alkış alacaksınız.

Bu zihniyetten ikrah ediyorum. Bu zihniyet karşısında öfkeleniyorum. Diğer camiların günahları en az bizim kadarken, karikatürler tarafından yönetilip, teşvik primleriyle dolaşıp, her hafta sonu sessiz kaldıkları için görmedikleri şiddet olaylarının yanından geçip herhangi bir olayda Fenerbahçe üçüncü dünya savaşını başlatmış gibi tepki vermelerinden nefret ediyorum.

Hipokrasi inanmadığı bir şeyi inanıyormuş gibi savunmaktır. Şiddete karşılar, sindiremeyenler, utananlar her iki haftada bir stadlarda Mahmut Hocacılık mı oynuyorlar? Türkiye'nin her tarafındaki stadda şiddet eylemleri şelale gibi akarken, Türkiye'nin her yerinde her hafta kavgalar çıkarken sessiz kalanlar eskaza televizyonda bir spor müsabakası izleyip denk geldikleri için bir anda şiddeti keşfediyor, buradan cennete varacak kadar çok cümle ve kelime ile bu şiddeti yere yere havale geçiriyor, ruhları mengeneye girmiş gibi bağırıyorlar. Vay anasını. Gandhi gibi gezinip yarrak görmüş Viktorya dönemi kızı gibi çığlık atarak karşılanan olay ne? Bir basketbol maçında olaylar çıkmış.

"Maçın ilk çeyreğinde Galatasaraylı seyircilerin, Fenerbahçe benchine attığı votka şişesi sahada patladı. Şans eseri kimsenin yaralanmadığı olay sonrası Şeref Tribünü’nde kavga çıktı. Galatasaray Basketbol Şube Sorumlusu Ahmet Dedehayır, Fenerbahçeli yönetici Semih Özsoy’un üzerine yürürken, bir seyircinin de Şeref Tribünü’ne atlamasıyla tartışma yumruklaşmaya dönüştü."
http://www.milliyet.com.tr/.....HaberDetay&ArticleID=1016704

"İlk devre boyunca tribündeki 150 kadar Galatasaray Cafe Crown taraftarı ile ev sahibi ekibin taraftarları arasında tartışma yaşandı. Devre arasında bu tartışmalar kavgaya dönüştü. Taraftarlar tribünde birbirine girdi. Yumruk ve tekmelerin konuştuğu kavgaya polis müdahale etti."
http://www.radikal.com.tr/....20.11.2008&CategoryID=84

"Basketbol Federasyonu'ndan yapılan açıklamaya göre, 27.11.2004 tarihinde BJK Akatlar Kültür ve Spor Kompleksi'nde yapılan maç sırasında, tribündeki taraftarların taşkın davranışlarda bulunması, küfürlü tezahürat yapılması ve sahaya yabancı madde atılması, maçın son periyodunda bir Beşiktaşlı taraftarın sahaya atlayarak hakem Halil Baldemir'i yumruklamasından dolayı federasyon Disiplin Kurulu, Beşiktaş'a 1 maç kendi salonunda oynamama cezası verirken, 750 milyon lira da para cezasına çarptırdı."
http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=154939

Vay anasını! Şiddet ne kadar da yaygınmış! Şurada oturup da şiddeti kınadığını, kınamaktan mide ağrısı geçirdiğini, titreme nöbetlerinde kaybolduğunu yazanların hangisi bu tip bir olayın kendi takımı, kendi taraftarı ve kendi kulübü nezdinde de gerçekleşmeyeceğini söyleyebilir? Ama daha önemlisi şu, hangisi böyle bir olayı istemiyor? Herhangi bir Fenerbahçeli basketbolcu Beşiktaş maçında Beşiktaş taraftarına kol hareketi yapsa, dilini çıkarsa, Bogdan her maçtan sonra Beşiktaş'a hakaret etse, aynı pozisyonu yaptığında Solomon'un başı okşanırken Cevher'e faul verilse, Fenerbahçe eğer Beşiktaş kupayı alırsa takımı ligden çekeceğini söyleyip alenen tehdit etse, 2-0 dan sonraki maç bütün basketbol camiası tarafından kötü şöhret ile bilinen bir hakem devreye girip bütün maçı katletse Beşiktaş taraftarı maç sonunda alkış tutup, "gelin çiçek derelim annemize verelim" türküsü eşliğinde salondan ayrılacak mıydı? Bugün burada oturup da "şiddet çok pis çirkin bir şey bir kere" diyenlerin hangi biri o salonda o şartlarda olsa "lütfen arkadaşlar hakaret etmeyelim, şiddete tevessül etmeyelim, efendi gibi maçımızı izleyip alkış tutalım" diyecekti?

Aksine. Göreceğimiz kesif bir sessizlik olacaktı. Muhtemelen Kaka'nın aylık maaşı filan hesaplanacak, Ronaldo'nun Paris Hilton'a nasıl bindiği yazılacak, bir kaç Fenerbahçeli olur da itiraz ederse o zaman o sesler de "fanatik olmakla", "bu şeylerin hep olduğuyla", "önce dönüp de Lugano'ya bakmamız gerektiği" ile filan cevaplandırılacak, her cümlenin sonunda "camiaya mal etmeyelim" mesajları çıkacaktı.

PVH'nin yazısı bu süt muhallebesi kıvamındaki ortamdaki bombadır. İlk kez beyne kan gitti. Tansiyon yükseldi. Bunu hemen şiddetin faili olmakla hatta gelecekteki şiddet eylemlerinin de sorumlusu olmakla karşıladılar. Onlara göre böyle bir yazı şiddetin faili olmak ile eşdeğerdi. Aynı şekilde sistematik hakaret, ezik büzük muhabbetleri, sürekli devam eden aşağılama ve tahkir şiddetin görünüm şekilleri ve şiddeti besleyen damarlar değil mi? Bu dili kullanıp devam ettirerek şiddeti lanetlemek AK-47 ile ateş açarken barış dilemek gibi. Dün Fenerbahçe Aykut olsun diye yazı yazan biri böyle bir cümle ediyorsa düşünülmesi gereken şey bir basitleştirme, sığlaştırma veya niteliksizleştirme olmamalı, bunu mümkün ve var eden her şey de bir masaya yatırılmalı. Bütün bu olayların sorumluluğu tek kişiye bırakılamayacak kadar ağırdır, bu olayın bütün paydaşları hesaplarını verdi, bütün yapılan kötülükler de sahaya giren bir tane kırmızı tshirtlü amcanın varlığı ile temize mi çekildi? İnsanların sahaya girip gözü dönmüş gibi Kaya'ya saldıracak kadar isyan içerisinde olmasının sebebi anlaşılmaz mı?

İsyan bir dildir ve bir iletişim biçimidir. Gözü önündeki ahlaksızlığa, adaletsizliğe, haksızlığa karşı insan isyan eder. İsyanın karşısındakine zarar vermekten çok ona bir mesaj verme, onu belirli bir harekete ve ahlak dairesine döndürme isteği vardır. Beşiktaş taraftarı polis üstlerine yürüyüp İnönü'de biber gazı sıkarken isyan ediyordur, oturup da gerizekalı gibi "Polise hiç bir şekilde el kalkmaz taş oluruz", "işte kargalar ehi ehi" diye yazı yazmayız. O isyanı anlar ve hatta hak veririz. Yürüyüş yapmak isteyen insanların üstüne polis timi gönderip, su sıkıp sonra da biber gazı sıkarsanız o insanlar bu adaletsizliğe ve izansızlığa karşı tepki koyacaklardır, ellerinden bu hariç her şey alınmıştır ve artık dil bu seviyeye inmiştir. İlla kafamızı biber gazı atılmasını beklememiz gerekmiyor. İsyanı var edecek koşullar bu kadar dar değil. Elinizden hakkınız olan çalınıyorsa itiraz edersiniz ve bunun biçimleri vardır, Tribünler koro halinde küfürlerle isyan ederler, bağırarak isyan ederler, hareketlenerek, susarak, arkalarını dönerek ve hücum ederek.

O halde tribünlerde şiddeti engelleyecek olan şey steril ve varımsız bir "Ay şiddet ne ayıp lanetliyorum. Şimdi görevimi yaptım. Paris Hilton'u siken Ronaldo fotoğrafını postlamaya devam edeyim" mantığı da olamaz. Şiddeti mümkün ve var eden koşulların ortadan kalkması gerekir. Bu tribünlerin güvenlik görevlileri yok mu? Dağ başı mı orası? Böylesine stress yükü yüksek bir maçta polisin orada olması gerekmiyor mu? Bu pratik bir de moral alt yapı var. Bir Federasyon tehdit edilebilir mi? Bir kulüp Şampiyon olmazsa ligden çekileceğini söyleyebilir mi? Tetikçi bir hakem alenen maça göz göre göre gönderilebilir mi? Şiddeti durduracak olan şey şaşı şehla şiddeti kınama, ortayolcu şiddet ne iğrenç pis beyanatları, lanetlemeler, utanmalar, yakınmalar ve sindirim sistemi bozuklulukları beyanatları değil pratik, uygulanabilir, güçlü ve etkin önlemlerdir. Şiddeti adaletle durdurursunuz. Şiddeti oyunun kurallarına saygı göstererek durdurursunuz. Şiddeti insanların güvenliğini sağlayarak durdurursunuz ve eğer bunlar sağlanmazsa elbet sahaya inecek insanlar her zaman olur. Ne dün bunların eksikliğini çekiyorduk ne de yarın çekeceğiz.

İnsanları tek tek uyararak, aman şiddet olmasın diyerek, bir taraftan da buna içi geçerek, istediklerine susup istediklerini lanetleyerek, istediğine kör istediğine teleskop, şiddeti esasında hiç reddetmeden Fenerbahçe yapınca sureti haktan gözükmek için reddederek, uslu uslu baş eğip, bağıra çağıra küfrederek çözemezsiniz. Şiddetten mide ağrısı olan şiddetin sebepleri ve onu mümkün hale getiren koşullarla uğraşmalıdır, üç beş tane adamın sahaya girmesi ile filan değil.

Bunun adı süslü hipokrasi karnavalıdır. Birbirimize hokkabazlık yapıp, hoşumuza gideceğini düşündüğümüz cümleleri, hoşa gitsin istenilen paragraflarda altalta getirip, toplu halde lanetleyip toplu halde alkışlayıp, hep aynı yerde hep beklenileni yapıp, görevimi yaptım adamcığı gibi sorunun ne olduğuna bile bakmadan yanından teğet geçip, sonra da kendisiyle aynı cümleyi kurmayan birini görünce kalp krizi geçirip birbirmizi eğlendirmek sirk nahiyesinde bile anlamsız bir devir daim olur.

Biz buradayız ve bu blog karnavalın bir parçası değil. Bizim içimizden geçenle söylediğimiz bir. Ne sureti haktan gözüküyoruz ne de rahle-i tedrisattan geçip bir örnek olmayı içimize sindiriyoruz.

Biz buradayız ve sizi daha çok deli edeceğiz. Ta ki hipokrasinin iğrenç olduğunu anlayana, ta ki gerçekten hiç bir şeyi tartışmadan tartışmış gibi yapmaya, ta ki sorunları irdelemeden çözümler kastırmaya, ta ki istediğine bakıp istediğine bakmayan seçimlik ahlaka son verilene kadar.


11 comments:

  1. rddk dedi ki...

    Aethewulf, PVH'nin yazısına tepki gösteren fenerbahçelilerden biri de benim.

    Yazının içeriğine gizlenen blogların objektif olmaması fikrine de sonuna kadar katılıyorum. Amma velakin herkesin beyaz dediği bir olaya siyah diyerek dikkat çekme üslübü ne yazık ki medyada polemik yaratmak isteyen Hıncal Uluç ve türevlerinin görevidir.

    PVH'nin diğer yazılarına takip edenler, bu işlerle uğraşmayacağını kısa sürede idrak edebilirler. PVH maç atmosferi ve ortamın gazına gelerek belki de id'ini kontrol etmeden, aklına gelenleri yazdı.

    Benim her zaman savunduğum, ekranın başında ne isen, klavyenin başında da o olacaksın görüşüne uygun davrandı. Belki sadece bu yüzden takdir edilebilir.

    Bunun ötesinde ise savunduklarını oturtamadığı sağlam temeller yüzünden asla ve katiyyen destek vermiyorum PVH'ye. Ali Sami Yen'de su şişeleriyle maçlar yaptık, İnönü'de futbol dışında her şeyle mücadele ettik ama Kadıköy'de bunları minumuma indirmeye çalıştık. Kadıköy, sütten çıkmış ak kaşıktır demiyorum ama sağduyulu insan sayısının en fazla olduğu yerdir.

    Tam böyle bir imaja ters bir şekilde kırmızı tişörtlü biri çıkıp da ''sahaya girmesi'' bana ''mangal yüreklilikle'' değil, ''cahil cesareti'' ile izah edilebilir.

    Tahrik unsurları, biriken duygular veya her ne olursa olsun hiçbiri sahaya girmeyi ve şampiyon takımı pataklamayı mantık çerçevesinde izah edemez. Bu meseleyi burada kapatmak istiyorum. Zira hiçbir fikrin beni bu konuda ikna edemeyeceği çok açık...

    Gelelim blogların tepkilerine. 6 maçlığına Efes Pilsen taraftarı olup finalleri izleyen kesimin gürültülerini ciddiye almaya gerek yok. Fenerbahçe taraftarını eleştirebilmeleri için kendi stadyumlarındaki veya salonlarındaki olaylar için de ''eş'' gürültüde ses çıkartıp, her şart ve koşulda tepkilerini koymaları lazım. Yarın bir gün ben İnönü veya Ali Samiyen'deki olaylara ''siz de insan değilsiniz'' dediğimde buna kimse ses çıkaramaz çünkü ben kendi taraftar grubumu bile çekinmeden eleştiriyorum. Oysa bu zavallılar, işlerine gelince ezilenin, işlerine gelince anarşist olduğunu zanneden cahillerin yanında oluyorlar.

    Her yanda olduğu gibi yine bilgilerini göstermeden, fikirleri ile hareket ediyorlar.

    Bu uzun yorumdan sonra papazın çayırlarında üslubu ile yazılan ve başka blogların ismini zikretmeden hakaret eden zavallıları da üsluplarını düzeltmeye çağırıyorum. Akıl oyunlarını yazılarına aktarıp, daha somut fikirler üretmelerini isterim.

    Saygılar...

  2. sampi dedi ki...

    Taraftar dedigin cogu erkek, icini maclarda kalabaligin psikolojisinden etkilenerek kufur ederek doken, bagiran, fareli kofte ekmek yiyen, tuvaletinin zemininde 2 cm sidik olan, genel olarak sinirli bir guruh. Bunlari kabul ediyoruz zaten, siddetin disavurumu da surpriz degil. Yorum yapanlarin da melek olduklarini iddia ettiklerini sanmiyorum.

    Insanlar kendinden 30 cm uzun basketciye dalma falan diyorsa bunu muhallebi cocuklugu, sevgi kelebekliginden cok deli misin otur oturdugun yerde anlaminda algilamak lazim.

    Burda ustunde durmak istedigim birkac konu var:
    1) Kavgaya karsi degilim, sadece degsin yaptigina. Bu kadar hir gur, ne sonuc degisti ne Ergin Ataman'in agzi burnu kirildi. Ustune bir de ceza alma potansiyelin var. O zaman bu boku niye yedik fikrasina bir referans daha...
    2) Blog olayinin ozunde subjektiflik ve bireysellik var. "Tarafsiz ol biraz" yorumlari absurd. Elbette ki taraftar gozuyle bakacagiz olaylara. Cevap bile vermene gerek yoktu bence.
    3) Bence yorum yazanlar genel olarak "bu bir tek FB maclarinda oluyor, bizde olmaz" demiyor. Sutten cikmis ak kasik degil hic bir taraftar grubu.
    4) Blog ortamininin sut muhallebisi ortamindan sikayetci olup beyne kan gitmesini istiyorsan Ercan Saatci, Ilker Ates falan onerebilirim.
    5) Paris Hilton'un filmi daha iyiydi.

  3. aethewulf dedi ki...

    @ACK: Sağolasın. Her zaman gördüğümüz ve takdir ettiğimiz duruşunu aynı şekilde göstermişsin. Çok teşekkür ederim.

    Altını çizmek istediğim nokta yine de şu, ben bu olayların öyle münferit bir şekilde ve insanların hür iradesi ile olduğuna inanmıyorum. O fotoğraftaki adama bakıyorum, bu adamın normal şartlar altında belki bir aile babası olarak böyle bir şeye kalkışması cahil cesareti veya mangal yüreklilikten de fazla bir sebeple mümkün olur gibi geliyor. Çünkü insanlar dışarıdan ve etkilerden izole bir şekilde yaşamıyor, orada nefes alıp verirken örneğin bilgisayar başındaki herhangi biri gibi soğukkanlı olamıyor. Televizyondan maçı izleyenlerin bile nasıl bir öfke içerisinde olduğu düşünülürse şunu görmemiz gerekir çevre koşulları insan davranışlarını etkiliyor. Bu olayda insanı delirten şey her şeyin, bütün sorumluluğun oradaki üç beş tane adamın omzuna yıkılması. Böyle şiddet çözülür mü? Şiddeti var eden ve mümkün kılan sebepler ortadan kaldırılmazsa herhangi bir spordaki herhangi bir şiddet eylemi ortadan kalkar mı? O gün o salonda bu şiddeti engelleyecek hiç bi rşey yok ve kimse bunu tartışmıyor. Hep beraber şiddeti kınayalım fenerlilere ne ayıp diyelim e bundan bir süre önce Fenerbahçe benchine votka şişesi atıldı, Galatasaraylılar salonu bastı, Beşiktaşlılar soyunma odalarına kadar girdiler bunlar öyle havarilikten, ne olduğu bilinmeyen bir şiddet güdüsünden kaynaklanmıyor ki, bu olayların olmasını tamamen engelleyecek hiç bir şey yapılmıyor.

    Blogcular aynı tuzağa düştüler. Fenerbahçe'ye söv say bunun kolaylığı karşısında kendilerinden geçmiş gibiler. Üç tane adamın üstüne suçları yükle, kısa yolundan Fenerbahçe'ye laf sokmak için olayı bir vesile addet bir tane analiz, bir tane "Yahu bu olaylar oldu ama bu olayların olması nasıl engellenir" diye soran yazı yok. Lanetleyince bu olaylar siliniyor mu? Bütün varlık süresi bir üstteki post veya gazetedeki bir küçük köşe kadar olan bir fikir ile şiddetle mücadele edilebilir mi?

    Şiddeti ortaya çıkartan sebepler şiddetin sorumlusudur. O sebepleri çözmeden aynı kafayla bugün Fenerbahçe yarın Galatasaray devrisi gün Beşiktaş maçlarında bu olaylarla karşılaşacağız. Yeteri kadar emniyet görevlisi olmazsa, insanların gözünün içine baka baka bir kulüp federasyonu tehdit ederse, bir federasyon bu tehdit karşısında biçare hakkında spekülasyonların dağları aştığı hakemleri gönderirse, bu hakemler bütün maçı katlederse şiddetin oluşması için bütün koşullar hazır demektir. Motivasyon var. Haksızlık var. Engelleyecek hiç bir bariyer yok. Olacağı belli.

    Şiddete gerçekten karşı çıkan adam bunu böyle bir takıma gene şiddet diliyle, ona laf sokmaktan başka bir saiki olmadan bir vesile addederek ifade etmez. Şiddetin sebepleri ile mücadele eder. İşte hipokrasi budur. Şiddeti sureti haktan gözükmek için lanetlerken gelecekte de bugünde olabilecek bütün şiddet olaylarını var eden koşullara gözünü kapatırsan şiddete değil, o şiddeti uygulayan tarafa karşı çıkıyorsun demektir. Yarın yaşayıp göreceğiz, Beşiktaş veya Galatasaray taraftarı sahaya girdiğinde aynı adamların ne diyeceğini, hep beraber izleyeceğiz.

    Dolayısıyla PVH ile uzun konuşmamızdan da çıkardığım ve benim savunduğum duruş bundan ibarettir, "şiddete karşı çıkıyoruz fenerbahçe taraftarı ezik ehi ehi" den ibaret fikir beyanatlarının sahipleri şiddete filan karşı değildir, fenerbahçe'ye karşıdır ve bu olay bir vesile olmuştur. bu adamlar tek düze bir şekilde ana akımı oluşturmakta fenerbahçe'yi lanetleyerek şiddeti ortadan kaldırabileceklerini zannetmekte, herkesin de buna biat etmesini beklemektedir. Gerçekte ise şiddet bir sonuçtur ve çevre koşulları tarafından üretilir, onu mümkün kılan şartlar analiz edilmeden ve onlarla mücadele edilmeden şiddet ortadan kalkmaz. Daha fazla emniyet memuru, daha adil bir yönetim ve oyunun kurallarına sadakat şiddeti önler, öyle temiz çocuk keşkeleri değil.

    dolayısıyla herkesin ak dediğine siyah demiyoruz, herkesden başka bir açıdan bir şey diyoruz. Umarım derdimi iyi ifade edebilmişimdir, anlaşmamızdan ziyade senin anladığını bilmek önemli.

    Sevgiler,

  4. aethewulf dedi ki...

    @sampi:

    3) yorum yazanlar "bu olaylar sadece fenerbahçe olayında oluyor bizde olmaz" diyorlar demedim. bu olaylar zaten sürekli oluyor, bu olayları mümkün kılan koşullar da hep var olduğundan oluyor ama bütün bunları teğet geçiyorlar dedim. hatta "Şiddet ne kadar da yaygınmış! Şurada oturup da şiddeti kınadığını, kınamaktan mide ağrısı geçirdiğini, titreme nöbetlerinde kaybolduğunu yazanların hangisi bu tip bir olayın kendi takımı, kendi taraftarı ve kendi kulübü nezdinde de gerçekleşmeyeceğini söyleyebilir?" diye de sordum. söylenemez. ama söylenemezlik bir şey değil, net bir şey söylüyorum şiddete kaşrı olan bunun sebepleri ile ilgilenir, bu olayın bütününü fenerbahçe'ye yıkmak, bu şiddet eylemini yaptınız eziksiniz ehi ehi diye yazmak ve türevleri nihayetinde şiddete değil fenerbahçe'ye karşıdır. sureti haktan gözüküp şiddete karşıymış gibi hipokratça davranarak esasında fenere nefretlerini kusuyorlardır. ben de diyorum ki şiddete karşılık bu seviyede olmaz, şiddet karşıtlığı şiddeti mümkün kılan koşullarla mücadele ederek olur. yoksa bu şiddet tekrarlanır. o koşullara bir bakmak lazım.

    4) süt muhallebesi kıvamı da bu işte. aynı şeyi 5000 kişi yazmış, alışılmış, basmakalıp, ana akım tarafından belirlenen yazılar tekrar tekrar yazılmış. ercan saatçi de ilker ateş de bunu yapıyorlar, yapmaya da devam edecekler. beyne kan götüren düşündüren, bir fikir oluşturulmasına imkan sağlayan, tetikleyici fikirdir, ercan saatçinin kendisinin bile okurken kalp krizi geçireceği kadar sıkıcı beylik orta yolcu beyanatları değil.

    5) kim kardashian'ı öneririm.

  5. sampi dedi ki...

    @aethewulf:

    #3 icin ayni seyleri dusunuyoruz. Siddet ortaminin yumusamasi icin ne yapmak gerekir bilmiyorum. Onerim pozitif ayrimcilikla maclarda minimum %20 bayan olmasi, bunun icin bayanlara daha dusuk ucretten bilet satilmasindan tut amator bayan sporculara bedava bilet dagiltilmasina kadar turlu ayricaliklar taninabilir. Metrekare basina testis/kuku orani 10'u gecince kavga cikmasi farz oluyor.

    #4 ercan saatci/ilker ates kani beynime sicratmak suretiyle beynime kan goturuyor. sinirlenmemek icin okumuyorum zaten. yanlis anlasilma oldu galiba. sen basmakalip yorumlardan bahsediyormussun, ben tepki cekmek olarak anlamistim beyne kan gitmesini. basmakalip yorumlara karsiyim, uykusuz dergi'deki anti-klise timini oneriyorum bu durumlar icin.

    #5 su an hala santiyedeyim, eve gidince tekrar degerlendirebilirim blog camiasinin hayrina. ama aklimda kaldigi kadariyla haklisin, kardashian sampiyon, birinci kim bilmiyorum.

  6. Adsız dedi ki...

    Cok yerinde bir yazi olmus, tamamina katiliyorum. Memleketteki biz sporseverler arasinda ikiyuzluluk zirve yapmis durumda. Bu ikiyuzluluk de adalet kavraminin icini tamamiyle bosaltiyor. Fener ile Efes arasinda yasanan bir hadise hakkinda Galatasaray ve Besiktaslilarin o olayin direk muhattabiymis gibi ikiyuzlu tepkiler gostermeleri olayin icini direk bosaltiyor mesela. Yani alinacak dersler, saptanacak suclular bu Galatasarayli ve Besiktaslilarin sozde tepkileri nedeniyle gume gidiyor.

    Yanliz yorumlarda sunu okudum: "Amma velakin herkesin beyaz dedigi bir olaya siyah diyerek dikkat cekme uslubu ne yazik ki medyada polemik yaratmak isteyen Hincal Uluc ve turevlerinin gorevidir". Burada sanirim icimizdeki mahalle kulturu konusuyor. Herkesin soylediginin aksi bir lafin mi var? O zaman kesin dikkat cekmeye calisiyorsun. Yani deniyor ki, birseyin aksini iddia edeceksen bunun bir limiti var, oyle kafana gore aksini iddia edemezsin. Eger bunu yaparsan defans mekanizmamizdaki "ilgi cekmeye calisma" savunmasiyla karsilik veririz. PVH'nin yazisinin ilgi cekmeye calismakla yakindan uzaktan alakasi olduguna inanmiyorum. Bu yaziya bu tarz elestirilerin getirildigini gordukce de ne kadar yavan bir seviyede tartistigimizi gorup bayiyorum.

    Ya herseyi gectim, herkesin soylediginin aksini iddia eden birine "dikkat cekmeye calisiyorsun" demenin gecerliligi nedir? Diyelim biri tamamiyle alakasiz bir konuda hakikaten de icten bir karsit gorus belirtmis, kimsenin soylemedigini dogru olduguna inanarak soylemis. Bu insana benim kalkip "dikkat cekmeye calisiyorsun" dememi engelleyen nedir? Herkes herkese her gorusu icin "dikkat cekmeye calisiyorsun" diyebilir. E bu durumda ne gecerliligi kalir bu iddianin?

  7. Redman dedi ki...

    @aethewulf

    Kendi adima elestirdigim sey taraftarin sahaya atlayip olay cikarmasindan cok, dogru duzgun okuyup yazabilen, bu anlamda dengim kabul edecegim insanlarin bu olaya sahip cikmalari, "elinize saglik, seneye yine yapin" demeleri.

    "Birkac kendini bilmez" edebiyati yapmayacagim. Ancak sonucta orada sahaya atlayan adamin kalitesi ve hayata bakis acisi belli. 10 gun boyunca cesitli dolduruslarla o noktaya gelmis, belki gercekten gozu karardigi icin, belki de icraat yapip tribunde meshur olmak icin atlamis sahaya. Herhangi bir sekilde ona buradan laf anlatmamiz mumkun degil. Sorunun baslangici da degil zaten o adam, zurnanin son deligi sadece. Ayrica o sahaya atlayan adam seni temsil etmiyor, Fenerbahce'li bayan basketbolculari tartaklayanlarin beni temsil etmedigi gibi. O yuzden de buradan "siddete karsi cikiyoruz fenerbahce taraftari ezik ehi ehi" gibi bir cikarim yapilmasi son derece sacma. Sana katiliyorum.

    Ancak benim anlamadigim, daha dogrusu anlayip da yadirgadigim, macin uzerinden 12 saat gectikten, olayin o anlik atesi sondukten sonra dahi bu olayi -sakin kafayla- savunan, sahaya atlayanlari da kahraman ilan eden insanlar olmasi. Iste onlar icin ayni seyi soyleyemecegim.

    Problemin kokune inmek ve cozum onermek gerektiginden bahsetmissin. Kesinlikle katiliyorum. Peki bunun ilk adimi oncelikle yasananlarin yanlis oldugunu kabul etmek degil midir? Sizin arkadaslariniz da bunu yapmazsa nasil bir cozumden bahsedebiliriz ki?

    Acikcasi olaylardan sonra Papazin Cayiri'ni actigimda seninkisi gibi bir yazi bekliyordum. Konuyla ilgili sinirini de anlayabiliyorum. Besiktas icin benzer seyleri okusam ben de buna yakin bir tepki verirdim herhalde. Zaten konu tribun teroru gibi meselelere geldiginde camia kimliginden cok millet kimliginden soz etmek gerektigini dusunurum hep. Is kavga cikarmaya geldiginide Besiktasli ile Fenerbahceli arasinda pek bir fark yoktur, tipki Liverpoollu ile Unitedli arasinda bir fark olmadigi gibi.

    Neyse cok uzadi... "Taraftarlik" tuttugumuz takimin her yanlisini sahiplenip, rakibin her dogrusunu kucuk gormek oldugu surece bir yere varilacagina inanmiyorum. Hak, hukuk renklere bagli kavramlar olmamali bence. Sabri'ye kufredip Rasim'i alkislarsak, ya da Metin Tekin'i yuceltip Aykut Kocaman'i yerersek yanan atese odun atmis oluruz o kadar.

    Saygilar...

  8. Sekhranikos dedi ki...

    Genel eleştirilerden anlamadığım bir nokta var. Blog objektif mi olmalıdır? Bu kural da neyin nesidir? PVH kimse neyi seviyorsa, neden hazediyorsa odur ve ona göre yazmalıdır. Yok ben objektif yazılar okuyacağım diyorsam giderim ajansların geçtiği yorumsuz haberleri okurum! delimiyim her gün onlarca blog okuyorum? Blog okumanın güzelliği burdadır zaten!

  9. tosun dedi ki...

    Su objektiflik muhabbetini cikaran benimle bir iletisime gecsin arkadas ya, cidden konusmak istiyorum bu konuyu kendisiyle.
    Hangi bayraga selam durdugunu bilememenin adi, karnindan konusmanin adi objektiflik oldu...
    Olmayin kardesim, objektif falan olmayin objektiflik buysa.

  10. Adsız dedi ki...

    Hangi örneklerde maç oynanırken başı yada sonu önemli değil sahaya girip rakip oyuncuya ve teknik ekibine fiili saldırı var ?

    Basketbol Fenerasyonu gereken ödülü verdi seneye Ayhan Şahenkte yada Akatlarda cıkacak olayların cezası şimdi den belli 5 maç seyircisiz kafa izni oyunculara ;)

  11. PVH dedi ki...

    @Adsiz

    http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/191884.jpg

    Hmm pardon tribunden sopayla vurmak fiili saldiri degildir sanirim. Bu mac icin verilen cezanin sadece 2 mac olmasi da onemli degildir. Bu mac ne maci ondan bile haberiniz yoktur gerci. Fener'e laf edecek alan birakmiyorsa ne onemi var ayrica bu olaylarin dimi? Samimiyetsiz, yalanci cakallar sizi...

Yorum Gönder