Hazin Bir Ayrılık Mektubu veya Sir Alex Ferguson nasıl Ezik, Mal ve Köle Taciri Oldu


alex ferguson

"Beşiktaşlı'yım diyen futbolcu Beşiktaşlı'dır. O'nu almak isteyen olursa kendi ezikliği vardır" diye başladı Demirören, bugün bu sıfatın ne manaya geldiği konusunda bize dersler vermeye devam ediyor. Düşünün bir yönetim kurulu bir açıklama yapıyor ama açıklamayı kimin yaptığını açıklamıyor. Yönetim Kurulu Başkanı mı, Yönetim Kurulu üyeleri mi, internet sitesinin admini mi kim yazmış belli değil. Yazının altında bir imza "Beşiktaş JK". Ey Allah'ım nasıl bir transfer yaptıysak kulüp dile geldi. Dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş şeydir, örneğin Genelkurmay Başkanlığı haftada bir açıklama yapıyor hiç birinde Türk Silahlı Kuvvetleri diye imza atılmıyor, açıklamayı yapan kimse onun adı yer alıyor. Amerikan Başkanı bir açıklama yaptığında "Amerika Birleşik Devletleri" demiyor kendi adını oraya yazıyor. Ve bizler biliyoruz ki bir Genelkurmay Başkanı açıklama yaptıysa orada zaten Türk Silahlı Kuvvetleri adına konuşmaktadır, o sebeple başkanlığı vardır ve bu başkanlık onu temsile yeterlidir. Yıldırım Bey bunu dahi bilmiyor. Bari sonuna imzanı atabilseydi de cürmünü görebilseydik. Ona bile muktedir değil. Yazının içeriği ise muhteşem.

Sen Beni Tarabya'da bir yata, Ataköy'de bir kata bir de 5 para etmez bir cep telefonuna.

Çılgın Sedat şarkısında ayrıldığı sevgilisine yukarıdaki satırlar ile sitem dolu bağırıyordu, onun kendisini benzin döküp yakacak lümpen halleri her birimizi güldürmüş aşkının acısından "çılgınlaşmış" bu garip gence hiç değilse sempati duymuştuk. Öylesine bir durumdu ki sevgilisini üstüne benzin döküp yakmakla tehdit eden genç bir sonraki satırda bağırıyordu "Ulan Yakarım ya sen bir bidon benzine değil sen benim gözümde bir bardak suya değmezsin"

Yıldırım Demirören'ki bir aşk hikayesi. Siyah beyaz Çılgın Sedat gibi biraz. Ona göre "Önce Kayserispor Başkanı ile görüşülmüş" ancak başkan Mehmet'ini veremeyeceğini Fenerbahçe'ye söz verdiğini söyleyince "Hepimiz futbolcunun kararına saygı duymalıyız" demiş.

Yani Kayserispor Mehmet'iyle Beşiktaş'ın görüşmesine izin vermemiş. Yıldırım aşık, Yıldırım'ın gönlü yangın yeri, babası vermeyince babasına bozulmuş posta koymuş bir delikanlı yüreği ile "Bu onun kararı anlıyor musun bu onun" diye isyan etmiş. Gözleri yaşlı, yüreği hicranlı sevdiği Mehmet'i aynı sevgilisini baba evinden kaçıranlar gibi kaçırmış, Antalya'ya götürmüş. Aynı otelde kalmamış. Herhalde bu da gerdekten önce beraber olmama ilkesine dayanıyor. Yıldırım temiz bir şekilde dünya evine girmek istemiş, Mehmet'iyle 15 dakika görüşüp ayrılmış. Ailevi değerlerimize ve ahlakımıza mugayir bir şey yapmaktan kaçınmış. Görüştüklerinde de ailesini de çağırmış, nişanlısıyla küçük erkek kardeşi ile beraber görüşenler gibi seviyeli bir durum yaratmak istemiş. Şöyle diyor "Yıldırım Demirören, Mehmet Topuz’a bir saatlik mesafesi olan farklı bir otelde kalmıştır. Başkanımız Demirören ve yöneticilerimiz zaman zaman futbolcu ile Antalya’da bir araya gelmişler, Mehmet Topuz’a insani bir yaklaşım sergileyip, değer vermişlerdir."

Ancak bu değerler bilinmiş mi sorarım? Yüreğinde aşkın acısıyla kıvranan genç Demirören'in insani hisleri değer bulmuş mu? Asla. Baba nemrut, baba dediğim dedik. Mehmet'ini Yıldırım'a vermiyor. Demirören şöyle ifade ediyor "Beşiktaş Kulübü, Mehmet Topuz’a insani bir yaklaşım gösterdiği için asla pişman değildir" Çılgın Sedat şöyle diyor: "Ben bir sevgi kurbanıyım bu alemde / Taşırım omzumda aşkımı ömrümce"

Sevmek Suç mu? Kader Bu mu?

Asil yürekli Yıldırım 1 hafta boyunca bir saatlik mesafede bir otelde kalmasına rağmen özgür bıraktığı, ailesini yanında tuttuğu Mehmet'ine yaptığı iyiliklerin hesabını soracak değildir elbet. Sevmiş, aşık olmuş delikanlı gibi davranmıştır. İnsaniyetinden, doğruluk ve dürüstlük adına onu özgür bırakmıştır. Oysa neler neler yapabilirdi? "Bonservis ücreti olmadığı halde, kulübünün rızası ile transferi bitirme yolu izlemiş ve olayı sürece bırakmış"tır. Yani bonservissiz kendisini alabilirdi ama almamıştır. Gözlerimiz yaşlı bu Romeo hikayesini dinliyoruz. Juliet'in babası kızı Romeo'ya vermeyecektir. Gizlice evlenirler. Ancak sonuçta ne olur? Yıldırım işte bir Shakespeare figürü gibi bağırmaktadır "Seni alırdım ama rızasını istedim" yani bak yavrum ben de kötü olmasını bilirim.

Yıldırım Demirören bundan sonra marjını arttırır ve babaya öfke kusar. Mehmet'i bir mal gibi satmaya çalışmıştır! Bu zihniyet hangi çağda var, başlık parasına karşı çıkan bir anadolu yiğidi, örfi kurallara başkaldıran bir ilericinin aşk dolu yüreği vardır onda. Oysa baba geçmişte kalmıştır.

Hele Şu Mehmet'in Vardığına Bir Bakın

Buradan sonra Yıldırım Demirören öfkesine artık iyice hakim olamaz. Sevdiği, biriciği, göz nuru kendisinden zorla alınmıştır. Alan ise kimdir? Fenerbahçe! Halbuki Yıldırım Şampiyonluklar kazanmış kupalar sahibi olmuştur. Fenerbahçe'den o kupaların feriştahı vardır, belki üç katıdır ama o zenginliği ile baş gösteren ağanın oğludur işte! Oysa Yıldırım öyle midir? Yıldırım'ın bir diğer sevgilisi Tümer de Fenere neler neler demesine rağmen sonra ona gitmiştir. Ağa'nın oğlu onu da koynuna almıştır. Yıldırım kavruk teni ve yangın yüreği ile bu sevgilisinin de gitmesinin acısını yaşamıştır. Ders verir "transferlerle bir ilk olmaz, pisbok, bok bok bok bok"

O tüm ülkenin "tertemiz", helal olsun", "yakıştı" dediği kupaların sahibidir. Tüm ülke bilaistisna kendi arasında "yakıştı", "helal olsun", "tertemiz", "cillop" diye konuşan delikanlılardan oluşmaktadır. Ülkemiz kupalar için bu ifadeleri kullanmaktadır. "Yakıştı", "Üstünde iyi durdu", "Seni açtı", "Rengi de pek güzelmiş" bütün bunların hepsini de Yıldırım için demiştir. O artık Mehmet'i çoktan unutmuştur, onun sevgisi artık kalbinde yoktur, Çılgın Sedat "Hala parmağımda bir yüzüğünü taşıyorsam / Bu seni sevdiğim anlamına gelmez" der "Benim param pulum olmasa da aslan gibi delikanlı gibi / Yüreğim var" şarkısını finalize eder.

Yıldırım Demirören sahneden çekilir. Nemrut aile yüzünden ağanın oğluna mal gibi verilen aşkının acısı yüreğindeyken o çoktan tertemiz bir delikanlı olarak herkeslerin yakıştı dediği kupasıyla çoşkulanmış ve bunları arkasında bırakmıştır.

Müzik araya girer "Şimdi gel de gör beni bambaşka biri. Topladım dağılan kalbimin her köşesini. Ardından ağlayan o zavallı kız nerede şimdi. Gel gör beni. Sevenlere vereceğim kalbimi" oooooo "her şeyimi"

Bir Sene Önce Uzak bir Yerde

Sir Alex Ferguson çok kızgındır. Real Madrid sözleşmeli futbolcusu Ronaldo'yu istemekte, Ronaldo'da Real Madrid'e gitmek istediğini söylemektedir. Ferguson Real Madrid'in futbolcusunu ayartmasına o kadar öfkelidir ki "onlara bir virüs bile vermem" der. Transfer kilitlenir. Aynı günlerde Blatter bir açıklama yapar, "futbolcular modern zamanların kölelidir" der "futbolcu alım satımları bunu çağrıştırıyor" Gündem bir anda değişir, Ronaldo Blatter'in sözlerine katıldığını söyleyince İngilizler dalga geçmeye başlarlar "Haftada 120.000 pound kazananan köle" ve "o zaman futbolcularla sözleşme yapmanın ne anlamı var" diye manşetler çıkar.

Ferguson tartışmaya dahil olur. "Kölelik kaldırılalı çok oldu. Futbolcular senede 5 - 6 milyon pound kazanıyorlar. Bu sözlere daha fazla cevap vererek onurlandırmak istemem ancak köleliğin tarihini düşünürseniz bu çok talihsiz bir demeçtir"[1]

Ronaldo 1 sene Manchester United'da kalır. Sonra da Real Madrid önce Manchester United ile görüşür, kulübü ikna eder ondan sonra kulüpten aldıkları izin ile futbolcu ile anlaşıp takımlarına katarlar. Bir mal gibi. Real Madrid'de oynamak isteyen bir topçuyu oynatan Ezik Ferguson, köle taciri olarak mal gibi oyuncusunu satmıştır. Halbuki sözleşmeli topçusunun sırtını sıvazlamalı ve "Hadi canım güle güle" demelidir, sözleşme diye bir şey yoktur, kural diye bir şey yoktur, futbolcuların senede milyonlarca euro kazanmasının önemi yoktur. Dünyada milyonlarca aile çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak için hayvanlar gibi üç kuruşa çalışırken, binlerce insan açlık sınırı altında yaşarken, insanlar iş bulamaz veya işten atılacağım korkusuyla hayatlarını harap ederken, Demirören'in şirketindeki işçiler 600- 700 milyon liraya bir ay boyunca ailelerini geçindirmek için deliler gibi çalışıp bir krizde kapı önüne konulurken senede 1,5 milyon YTL kazanan bir futbolcu "mal" yerine konulmuştur çünkü senede 4 milyon YTL kazanabileceği -istediği kulübe- gitmesine engel olunmuştur.

Yıldırım Demirören budur. Yıldırım Demirören için ekonomi diye bir şey yoktur, hukuk diye bir şey yoktur ama adalet diye de bir şey yoktur. Kendi işçileri, Türkiye'deki binlerce insan bu şartlar altında yaşarken bu durumu "mal yerine konmak" diye tarif edebilir ve altına da Beşiktaş JK diye imza atabilir, onun için eziklik Alex Ferguson'un ve bütün dünyanın yaptığıdır, mallık bütün futbolcuların sözünde durmaları ve kulüplerin kendi seçimleri doğrultusunda hareket etmesidir. Kalan hiç bir şey değil. Ve böyle bir dünyanın ortasında milyonlarca euroyu tek başına kazanan bir adama da "mal" diyebilir.

Halbuki mal ona denmez, başka şeye denir, onu da en iyi Yıldırım Demirören bilir..

[1]http://news.bbc.co.uk/sport2/hi/football/teams/m/man_utd/7528145.stm



6 comments:

  1. Adsız dedi ki...

    Ya bu adam Del Bosque'ye ödeyeceği tazminat içinde Türkiye'nin meselesi olduğunu söylemiş herkesin yardım etmesi gerektiğini söylemiş muhteşem birisi.
    Ayrıca Nobre için stadlarında tezahürat yapanlar kimdi sonra adını MERT koyup kaptan yapmadılar mı?
    Hakikaten şaşıyorum ve acıyorum.

  2. tamchee dedi ki...

    Süper, süperş, süper...!
    Ellerine sağlık..!!

  3. Adsız dedi ki...

    şahane bir yazı!

  4. fufb dedi ki...

    aethewulf sen futbolu değil azılı (altını çiziyorum) azılı rekabeti seviyorsun. sen futbolcuyu değil, küçükken oynadığın çelik çomak arkadaşlarını seviyorsun. sen fenerbahçeli değil beşiktaşlı bile olamazsın.

  5. alkan dedi ki...

    (bkz: elmalarla armutlar nasıl karıştırılır)

  6. Son Silahsor dedi ki...

    Parayla alınan, satılan şey maldır (eşyadır). Sonuçta oyuncu kulübünün malıdır.

Yorum Gönder