Fenerbahçe: Çubuklu Giyen Sisyphos
Fenerbahçe ile ilgili pek çok teşbih pek çok metafor kullanılabilir, galiba ama bu kulübün genlerinde bulunan tekrar ayağa kalkabilme maharetini ancak Sisyphos efsanesiyle açıklayabiliriz. Sisyphos mitolojide tanrılar tarafından cezalandırıldığı için zirveye taş taşımak zorunda olan ama tam zirvenin arefesinde tekrar en dibe vurup her seferinde tekrar en tepeye çıkmaya çalışan bir figür. Fenerbahçe tanrılar tarafından cezalandırıldı mı bilmiyorum ama bütün dibe vuruşlarından sonra, artık bu travmayı atlatamazlar denilen yerde inatla ayağa kalkmanın adresi. 87-88 sezonunda acıların takımıyken bir sonraki sezon rekor puan ve rekor golle diriliş, Pendik faciasından bir yıl sonra Uefa Kupası almış ligi domine eden kadronun elinden alınan şampiyonluk, Denizli’de Appiah’ın gözyaşlarından bir yıl sonra İzmir’de Tuncay’ın taşıdığı bayrak, geçen yıl Kadıköy’deki trajediden sonra bu sezonki epik ikinci yarı performansı.
Her seferinde ayağa kalkmış, darbe aldıkça daha palazlanmış ,öldürmeyen her darbede Nietzsche vari bir şekilde güçlenmiş bir kulüpten söz ediyoruz.
Uçurumun kenarında yürümemize rağmen gül dökülen yollarda yarışmış takımın hala Fenerbahçe hakkında atıp tutması, iki sene Kore’de kaldı diye doğu felsefesini yemiş yutmuş sayılan Şenol Güneş’in “paraya karşı emeğin yarışı” diyerek iki yüz yıldır tartışılan emek-sermaye çelişkisine noktayı koyuşu Fenerbahçe’nin küllerinden doğabilme maharetine gölge düşüremez.
Nedense Türkiye’de Fenerbahçe şampiyon olduğunda açılan bir gönüllerin şampiyonu kategorisi var, Türkiye’de en çok ikinci olan takım biziz ama bize hiç gönüllerin şampiyonu denildiğini duymadım, geçen sene Fenerbahçe son maç şampiyonluk kaybettiğinde kimsenin aklına son haftaya kadar yarışan Fenerbahçe gelmemişti, ya da 2006’da 81 puanla ikinci olduğunda bir Allahın kulu bu yılın iki şampiyonu var dememişti. İkinciyken de birinciyken de yalnızlıktır Fenerbahçeli olmanın kaderi, başkalarının trajedilerini en büyük mutluluk kaynağı görmeden, kendi mutluluklarını da kendi mutsuzluklarını da kendi renklerinde aramanın güzelliğidir.
Biz Türkiye’nin en büyük azınlığı olmaktan memnunuz, “yalnız ve güzel takım” taraftarı olmayı seviyoruz,bu aralar biraz sarhoşuz Alex’in 20 saniyelik eşiyle sarılma sahnesini tüm Nuri Bilge Ceylan filmografisine değişecek kadar kendimizden geçmiş haldeyiz, Paşalı Birol’un buram buram samimi taraftar kokan o güzelim pankartını analım bir kez daha:
“ Şampiyonluk güzel şey be kardeşim”
23 Mayıs 2011 15:39
Güzel yazı :) Fenerbahçeli olmak çok farklı :)
24 Mayıs 2011 00:15
biz kullerinden dogan zumrud-u anka'yiz.