Muza Yenilmek: İnkarın zehirli futbol atmosferini büyütmekten başka ne faydası var?


Biri bana gelip deseydi ki, Fenerbahçe yönetimi bir gün gelecek, sahaya muz atan bir insanı yanına oturtacak ve delilleriyle birlikte esasında sahaya muz atma eyleminin ırkçılık değil de tamamen hakaret kastı ile yapıldığını anlatmaya çalışacak, yemin ediyorum inanmazdım.

İnanmamak için de çok iyi bir nedenim vardı, hangi yönetim bununla neden uğraşsın ki? Yani bir şahıs sahaya muz atıyorsa, nedeninden bağımsız olarak sahaya yabancı bir madde atmak zaten suç, bunu hakaret kastıyla yapmak başlı başına kötü, ırkçı saiklerle yaptıysa da tamamen kabul edilemez.

Bir yönetim ne yapardı? Önümüzde iki yol var. Biri ahlaki olan. Diğeri de makyevalist olan. Ahlaki olan bize diyor ki hemen bu olayı kına, arana mesafeyi koy ve bunu yapan şahısları ilgili mercilere ilet. Bu kadar basit.

İkinci stratejiye makyevalist strateji diyelim. Şöyle kurgulayalım. Kulübe saldıranlar var, yapılan eylemden bağımsız olarak kulübün bu olaydan dolayı bir zarar almaması en temel nokta. Bu halde, ne yapılabilir? İki strateji var. Birincisi olayla arana mesafe koyma, ikincisi ise olayı örtbas / inkar etme stratejisi.

Örtbas stratejisi uygulanabilir mi? Uygulanamayacağını görüyoruz. 50 kamera ile çekim yapılan, binlerce insanın olduğu bir yerde konunun gizli kalması mümkün değil. Nitekim konu da gizli kalmadı, hemen ortaya çıktı. Konunun ortaya çıkmasına neden olan resim “gerçek dışı” bir resim de olsa, nihayetinde bu şahsın yalnız olmadığını, başka insanların da sahaya muz getirdiğini ve attığını biliyoruz. Biliyoruz derken de havadan biliyor değiliz, bakın yukarıda fotoğrafı duruyor. Dolayısıyla maddeten bu konuyu örtbas etme, üstünü kapatma şansı var mı? Yok. Neden yok? Çünkü madem ki son derece makyevalist, bir savaş hukuku içerisinde hareket eden ve düşmanlarla / biz arasındaki dengeyi 0 toplamlı bir oyun olarak gören bir zihniyete sahibiz, o zaman bir rakip olduğunu da kabul etmek, bunların zarar verme kastıyla da hareket edeceğini düşünmek zorundayız. Zaten böyle düşünmüyorsak neden bu noktaya geldik? O halde, “Fenerbahçeli olmayan ve bu konuyu örtbas etmek istemeyen” insanlar da varlar, onlar da bu konuyu kaşıyacaklar, bu konuyu da ortaya çıkartacaklar. Ne yapılması lazım?

En basit ve doğru yöntem çok somut olarak önümüzde duruyor. Bir futbolcuya muz atmak hukuka aykırı mı? Aykırı. Bir futbolcuya “maymun demek” iştahı ile muz atmak daha da kabul edilemez mi? Evet edilemez. Bu edimin kendisi zaten “ırkçı” bir tandans taşıyor mu? Evet taşıyor. Irkçılık zaten “kasttan” bağımsız olarak eylemin içinde bulunuyor. Diyelim ki bu vatandaş bu eylemi sahada zerre futbolcu yokken yapmış olsun, bu halde dahi bir sorun olduğu açık mı? Açık.

O zaman sadece makyevalist güdülerle ve kendisini korumak isteyen yönetimin yapması gereken şey de somut olarak gözüküyor. Stat kamerasından gereken görüntüleri alırdı, ilgili delilleri toparlardı, yetkili merciilere bu görüntüleri verirdi. Yetmez, bu arkadaş sahaya yabancı madde attığı için kombinesini iptal ederdi, sonra da kısa bir açıklama yapardı.

“Fenerbahçe stadında ırkçı olduğu öne sürülen bu eylemlere ilişkin olarak leyhe ve aleyhe tüm deliller yönetimimiz tarafından toplanmış olup ilgilli mercilere iletilmiş ve takdiri kendilerine bırakılmıştır. Fenerbahçe kurulduğu günden bugüne kadar insani değerlerin ve ahlakın simgesi olmuş, bu değerlere gönülden inanmış, bünyesinde her zaman çok farklı milletlerden sporcuları barındırmış ve efsaneleri arasına almış bir kulüp olarak etnik, kültürel, dini hiçbir ayrımcılığın parçası olmayacağı gibi bu tip eylemlerin de her zaman karşısındadır.”

Nokta. Bitti. Kimsenin diyecek bir lafı olmazdı.

Ne yapıldı? En mantıksız olan. Bir üçüncü dünya ülkesi kompleksi içerisinde inkarcı bir tutum sergilenerek eylemin esasında ırkçı bir saik gütmediği anlatılmaya ve eylem “masumlaştırılmaya” çalışıldı. Halbuki eylemin hukuki niteliğini ölçecek makam mı yönetim? Eylem yönetimin emri ve komutasıyla mı yapıldı? Fenerbahçe çalışanları mı icra etti? Profesyoneller ellerine muz alıp saha kenarında potasyum ölçümü mü yaptı? Fenerbahçe Yönetimine ne? Yönetim adı üstünde sevk ve idare eden bir kuruldan ibarettir, mahkeme olmadığı gibi hukuki somut gerçekliğe ulaşması gereken bir başka organ da değildir. Yönetim icra eder, bu icrası sırasında da koordine eder, üçüncü şahısların yaptıkları da kendisini bağlamaz. Sahaya muz atan taraftar muz atmak yerine sahaya girip fiili saldırıya kalkışsa yönetim “esasında tam da vurmak istememiş olabilir, erkenden yakaladık, belki biraz hava almaya ihtiyacı vardı” diye açıklama mı yapıyor? Hayır. Delilleri topluyor, gönderiyor. Taraftar meşale yakmaya kalksa yönetim ne yapıyor? O meşale yakanları tespit ediyor, kombinelerini iptal ediyor. Hangi saikle yakıldıysa yakılsın. Velhasıl, taraftar ile yönetim arasında bir fark var, o yüzden birinin “temsil” kabiliyeti var birinin de yok. Biri bir eylem yapınca da yönetim eskiden beri bu eylemin somut hukuki niteliğini tespit yerine, kendisinin görevini yerine getiriyor.

Fenerbahçe camiası ırkçı olamayacak kadar büyük bir camia. Şimdi yönetim neden muz atma eyleminin “hukuki” niteliğini, şahsın kastını, bu konudaki taammüdü tartışıyor? Bize ne? Bu eylem diyelim ki ırkçı bir eylem değil, bu eylemi yapıp sahaya muz atma parlak fikrini gösteren şahıs gitsin bunu anlatsın. Açmıydı, neydi, canı meyva salatası mı çekti, Eboue’nin vitamin eksikliğini keşfettiği için mi bu yola girdi, esasında zenci arkadaşları olan çok kral bir hümanist mi bize ne? Bir yönetimin uğraşacağı işler listesinde, bütün taraftarların yaptıkları eylemleri tek tek izah etmek ve gerçeği bulacak bir mahkeme gibi davranmak olabilir mi? “Hükümet istifa” gibi son derece meşru ve demokratik bir hakkın kullanımında birden bire bu eylemi yapanları “marjinalize” edecek bir söylemi internet sitesine basacak yönetim de herhalde bunun böyle olmadığını biliyordur.

Sonuçta bu inkar ve örtbas stratejisinin hem yönetimin görevi olmadığı hem de yapılacak işler listesinde bulunmadığı ortada. Evet Galatasaray camiası içerisinde birileri bu olayı Fenerbahçe adına yanlış bir algı üretmek için kullanıyor, buradan bir saldırı noktası yakalayarak gündemi değiştirmek istiyor olabilir, birileri de son derece halis duygularla ırkçılığa karşı bayrak açıyor olabilir. Rakibin tutumu da bu konuda bizi ilgilendirmiyor. Rakibin konumuna göre değil, kendi ahlak kurallarımıza göre davranmamız gereken bir alan bu. Sorun şurada, evet rakip bunu kullanabilir, bu konuda obsesif olan ve Galatasaray’ı Filistinlilerin İsrail’i gördüğü gibi görmeye başlamış olanlar da bunun hakkını vermek zorundadır. Eğer gerçekten algıladıkları dünya böyle ise o zaman o dünyaya uygun davranmak, bu konunun üstünün kapatılamayacağını fark etmek, kulübü bağlamayan bu davranışın bedellerini kulübün ödememesi için de gereken asgari hareketi ifa etmek zorundalar. O da işte yukarıda anlattığımız, çok basit bir eylem dizesi. Delilleri paylaş, kararı ilgili merciye bırak, Fenerbahçe’nin ırkçılık ile alakası olamayacağını belirt. Bitti.

Ancak yapılan ne? Tam da zurnanın zırt diyeceği bir kötü iletişim stratejisi. Şunu görebiliyoruz, Fenerbahçe’ye yönelik aşırı bir sevgi ve Fenerbahçe’ye her an zarar vermeye odaklanmış düşmanlar olduğuna iman ile oluşan bir algı var. Bu algı da çok sağlıksız değil. Gerçekten de böyle bir sevgi ve gerçekten de Fenerbahçe düşmanları var. Gerçekten de birileri Fenerbahçe’ye zarar vermeye çalışıyor ve her koşulu da bunu hayata geçirmek için kullanıyor. Dolayısıyla bazıları için içerisinde hakikatin mahpus olduğu bir savaş düzlemindeyiz, bu savaş düzleminde de Türkiye’nin hallerine çok benzeyen bir şekilde doğruların bir önemi yok, yerine fayda ve zarar var. Fayda ve zararı da çok basit olarak “düşmana yarıyorsa zarar, düşmana zarar veriyorsa yarar” üzerinden algılayıp, hakikati buraya gömebiliyoruz.

Bu durum bir yerde Türkiye’nin hallerine de çok benziyor. Siyasi ortam zaten böyle. Ancak olgularla iletişimimiz de tam olarak bu reflekslerle biçimleniyor. Yani bu ülkede insanların öğrendiği temel yöntem bu. Bize ait ise reddet, karşıya ait ise üstüne git stratejisi. Örneğin AKP Uludere olayında çok başka bir iletişim stratejisi uygulayabilirdi. Nedense bunun öteki kabul ettiği muhalefete “fayda” sağlayacağına inandı ve başka bir strateji seçti. Bu strateji de neredeyse dnamıza işlemiş bir basit yöntemden ibaret. "Olayı önemsizleştir, geçiştir, geçişmiyorsa normalleştir, normalleşmiyorsa inkar et." Ne oldu? “Her kürtaj bir uludere’dir” eşiğine geldi.

Halbuki ne oldu? Bu inkar stratejisi konuyu bitirmedi, bitirme gücü olmadığını da sayısız olayda görüyoruz. Bu tarihe kadar inkar stratejisi sadece konunun büyümesine, uzamasına ve inkar edenlerin de konudan sorumlu olmasına neden oldu, olacak. Halbuki kabul etmek ve gerekeni yapmak, yapıcı ve proaktif bir iletişim kurgulamak konunun büyümesini engellediği gibi moral olarak da insanın doğru alanda kalmasına neden oluyor.

Yani ne yapılabilirdi, bizim beklediğimiz tabi moral bir davranış sergilemekti. Yani bu arkadaşın durumundan bağımsız olarak, sahaya insanların da muz attığını biliyorsak, o zaman bu olayı kınamak, bu olayın sorumlularını da ilgili mercilere vermek yeterliydi. Bitti gitti. Ne oldu? Olay uzadıkça uzadı, inkar edildi, saçma sapan bir basın toplantısı yapıldı, olay sahiplenilmiş oldu ve buradan da bir zarara uğranılmayacağı hesaplandı. Ancak zarara uğrandı.

Bakın biz bir taraftar bloğuyuz ve taraftarız, buradan da söylüyorum, elde ırkçılık kastıyla yapıldığı çok belli olan bir eylem var. Bu eylemi yapan şahıslar da Fenerbahçe ailesini temsil etmiyor. Tam tersine Fenerbahçe’nin bizim anladığımız manada temsil ettiği her değerin karşısında yer alıyor. Bir insan afrika kökenli bir oyuncuya muz atıyorsa ve burada amacı “ırkçı” bir kastta bulunmak değil de karşıdakini tahrik etmek, sinirlendirmek, onu öfkelendirmek veya düz hakaret etmek bile olsa nihayetinde yaptığı bir insanın etnik kökeni sebebiyle onu aşağılamaktır ve ırkçı bir eylemdir. Irkçılık insanlık suçudur. Bu insan oturup bu eylemi ırkçı bulmayabilir, “orospu çocuğu mu deseydim” diyerek eylemi ile sövgüyü eşitleyebilir ancak doğrudan karşıdakinin ten rengi veya etnik grubu nedeniyle bir hakarette bulunuyorsa artık o dakikadan sonra yaptığı objektif olarak ırkçıdır ve zaten ırkçılığın tanımı budur. Bu arkadaş, Sow’a bayılabilir, Webo’nun hastası olabilir yani “ideolojik olarak” bir ırkçılığı da olmayabilir ancak somut eylemi ırkçıdır. Bizim açımızdan da bu kabul edilemez, bu arkadaşın da “cinlik” zannederek yaptığı bu aptalca eylem nedeniyle mutlaka cezalandırılması gerekir.

Ben böyle bir insanla yan yana duramam. Sadece sinsilik, tahrik etme güdüsü ve hakaret kastıyla bir insanın etnik grubunu ve hassasiyetlerini hedef seçerek oradan saldırmayı içine sindirebilecek ve bunun sonuçlarını dahi hesap edemeyen bir ahlaksız aptallığın yanında durmak öncelikle insaniyet adına bildiğimiz her türlü değerin de ayaklar altına alınması demektir.

İkincisi, Yönetimler yönetmekle mesuller ve bizim yönetimin de en az yaptığı şey herhangi bir süreci yönetmek. Derbi maçından bu zamana kadar Burak'ın öldüğünü, sahada saçma sapan olayların olduğunu öğrendik. Bu noktada bu tip olayları kınamak, bunların hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu ifade etmek çok mu zor?

Ünal Aysal bir mektup yazdı. İçeriği nedeniyle ben teşekkür ederim. Sadece güzel değil basbayağı doğru da bir mektup. Samimiyetini hep birlikte tartışabiliriz. Ancak bugün Ünal Aysal elimize en azından arkasında durmak zorunda olacağı ve hatırlatacağımız bir söz verdi. Kamuya açık bir şekilde böyle bir söz söylemek o sözün sorumluluğunu da almayı gerektirir. Yani bu taahhüt ve sorumluluk ile kendisini bağladı. Bir kerteriz noktası verdi. Dolayısıyla hepimizin bu yüzden de teşekkür etmesi gerekir. Yarın Galatasaray Yönetim Kurulu’nun davranışları o sözlerin ışığında yargılanacak.

Biz bunun Fenerbahçe yönetim kurulu tarafından da yapılmasını isterdik. Biz isterdik ki Fenerbahçe Yönetim Kurulu da bir mektup yayınlasın, Burak’ı kaybetmekten duyduğu acıyı ifade etsin, sahada yaşanan olayların kabul edilemez olduğunu, Türkiye’nin sporda bu düşmanlık ve nefret ortamından kurtulması gerektiğini, yöneticilere ve sporculara çok büyük görev düştüğünü, rakibi incitebilecek, tahrik edecek veya suçlayacak yorumlardan / davranışlardan kaçınılması gerektiğini söylesin. İsterdik ki evimizde, kendi soyunma odamızda “al al al” yazarak el hareketi çizen bir anlayışın da maç bitince saha ortasında kutlama yapma görüntüsü altında taraftarı tahrik etmeye çalışan anlayışın da sporda yeri olmadığını, bu davranışların övgüyle, kibirle karşılanmasının da futboldaki hastalıkları arttırdığını, herkesin bu davranışlardan bundan sonra uzak olması gerektiğini, Fenerbahçe’nin de benzer tahrik ve centilmenlik dışı hareketlerde bulunan sporcularına karşı yaptırım uygulayacağını ifade etsin. İsterdik ki Volkan takım kaptanı olarak sinirlerine hakim olamadığı ve Sabri’nin üstüne yürüdüğü için nazikçe özür dilesin, bizim saha içindeki bu hareketlerimiz sonra saha dışında kavgalara, başka insanların büyük acılar çekmesine neden oluyor desin, isterdik ki Meireles çıksın ve Sabri’nin davranışı üzerine yaptıklarının kendisine yakışmadığını, tahrik altında dahi olsa bu eylemde bulunmaması gerektiğini beyan etsin. O zaman Galatasaraylı oyuncuların ve yöneticilerin de buna benzer ahlaki tavırlar takınması gerektiğini yazar, çizer, söylerdik. O zaman bizim futbolcularımızla gurur duyar ve Galatasaraylıları eleştirebilirdik. Ancak evimiz bu haldeyken, önce evimize bakmak, önce kendimizi check etmek zorundayız.

19 yaşında bir genç öldü. Tencere dibin kara seninki benden kara tartışmasının hiçbir faydalı sonuca nail olamadığını görmek için daha kaç genç ölmesi gerekiyor? Evet Galatasaray’ın tarihinde de bir çok utanılacak, kabul edilemez olay var. Bunlar bizim de aynı şeyleri yapmamız için bir neden olmamalı. Fenerbahçe daha hafiflerini de yapmış olabilir ancak üretilen bu futbol atmosferinde bedelleri başkaları canlarıyla ödüyorsa daha sorumlu, daha ahlaki davranmak da gerekiyor. Evet Galatasaray’ın da suçları var, ancak bu tek başına bizim her yaptığımızı da meşru hale getirmiyor. Tam tersine Galatasaraylılar da bu sefer bize dönüp yaptıklarımızı sayıyor ve sonu gelmeyecek bir karşılıklı suçlama ortamında, nefreti büyütüyor, düşmanlığı güçlendiriyor, atmosferi zehirliyor ve kavga ediyoruz.

Yazıyı barış mesajıyla bitirmeyeceğim. Buna inanmıyorum. Her alanda bu kadar fanatikleşmiş, kutuplaşmış, düşmanlaşmış ve polarize olmuş bir toplumun spor alanında da barışın gerçekleşmesi mümkün değil. Birbirinden siyasi görüşü, etnik kökeni, dini inanışı, tuttuğu takım nedeniyle nefret eden ve ötekini düşman gören insanların çoğunlukta olduğu bir ülkede toplumsal kodlar da sporda barışı imkansız hale getiriyor. Ancak doğru davranabiliriz. Doğru davranmaya gayret edebiliriz. Bu gayret ve çaba sonucunda da en azından doğru bir şey yapmıştık diyebiliriz. Bu da bu atmosferde başımıza gelebilecek en büyük ödül, en azından birilerini eleştirme hakkını bizlere verir, hiçbir şey yoksa bile bu da çok değerli.


13 comments:

  1. gumgumok dedi ki...

    Burak'ın öldürülmesi hadisesiyle ilgili bu blogtaki yazıya da benzer yorumu yazmıştım.

    Bu işin seni beni yok. Muz olayından sonra çıkıp Balili'yle ilgili gslilerin yaptığı tezahüratları dökmenin bir anlamı yok.

    Herkes kendisini yargılayıp cezalandıracak; bu kadar net bir ilk adım olmalı.

    Bu olayda da yönetimin tamamen çuvallaması beni şaşırtmıyor. Koskoca kulüpte, camianın etik değerlerinin farkında olan, sosyal mecralarda Fenerbahçe'yle ilgili neler söylendiğini, neler paylaşıldığını takip eden, buna göre bir aksiyon geliştiren vs. bir tane adam yok. Bir tane adam da şu sizin yazınızda belirttiğiniz gibi, bu olayı çağdaş seviyede (ve aslında en basit şekilde) düşünüp, bir mekanizma işletemiyor.

    Irkçı hareketi Fenerbahçelilikle, bıçaklamayı Galatasaraylılıkla ilişkilendiren 'aptalların' ne söylediği pek önemli değil. Çünkü bu tür olaylara net mesafe koyduğunuz anda biterler. Ama çıkıp da bugünkü gibi bir basın toplantısı yaparsanız; işte o zaman çıkmaz sokağa girmiş demeksiniz.

    Acınacak halde bir yönetim var. Bakıyorsunuz, bu basın toplantısındaki kişilerin yönettikleri şirketleri falan var. Maaş verip mesaisini buna harcayacak bir 'personel' getirememişler.

  2. BOSS dedi ki...

    sağ yanağınıza vuran birine, sol yanağınızı çevirin diyorsunuz yani,

    yönetim kınama yapsa, karşı taraf; "fenerbahçe taraftarının ırkçı olduğu kendi yönetimi tarafından tescil edildi" argümanıyla yeni bir saldırıya daha geçecek.

    siz, ya galatasaray camiasının sınır tanımaz ahlaksız tezgahları hakkında bilgi sahibi değilsiniz, ya da herkesi kendiniz gibi görebilecek kadar yüksek bir hümanizmin tekamülüne ermişsiniz.

    galatasaray kulübü'nün, 3 temmuz 2011'de yaktığı ateşin farkında olmadığınız, ateşi söndürmek için gösterdiğiniz küçük çabalardan anlaşılıyor.

    halbuki, bizzat ünal aysal ta o zamandan açıklamıştı; "bu ateş üfleyerek sönmez"




  3. baltawux dedi ki...

    altına imzamı atarım. eline sağlık.

  4. Fatih dedi ki...

    Harika olmuş.. Her harfine imzamı atarım.. Asıl Fenerbahçelilik duruşunu ve olması gerekeni hala gösterebilen birilerinin olması güzel..

  5. Unknown dedi ki...

    Beşiktaşlıyım.. Ne zaman böyle bir gündem olsa açıp Papazın Çayırı ne demiş diye bakarım. Söylediklerinizle, duruşunuzla yine yanıltmadınız. İnkar etmek yerine çürük elmaları ayıklamak, insanları bilinçlendirmek gerek.. Üç beş zibidinin salladığı muzlar Fenerbahçe taraftarını ırkçı yapmaz asıl vurgu bu olmalı.Tıpkı Burak Yıldırım'ı Galatasaraylı birinin öldürmesinin tüm Galatasaraylıları katil yapmayacağı gibi.
    I
    rkçılığa kılıf uydurmak, bir şekilde örtbas etmek renklere armaya sadece leke düşürür.
    Irkçılığın akıl hastalığı olduğunu, dünyanın en aşağılık bakış açısı olduğunu kabul etmek ve başta tribünler olmak üzere her platformda bununla mücadele etmek gerek. Bu mücadele aklıselim Fenerbahçeliler olmadan yapılamaz.

  6. alihoca dedi ki...

    Sn Aethewulf;
    Yazdıklarınıza itiraz edebilmek mümkün değil.

    Doğru, güzel, olması gerekenleri yazmışsınız. Eline, emeğine ve paylaşan yüreğine sağlık.

    Ayrıca bilerek-bilinçli yâda kumandalı-tavsiyeli veya hiiç bilmeden o muzu stada sokanları emniyete vermeden önce münasip taraflarına yüksek cereyan da verebiliriz hatta.

    Buraya kadar iyi hoş da;
    Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında stadından kamera görüntüleri ile tespit ettiği suçlu taraftarını emniyete veren yegâne kulüp Fenerbahçe değil midir?

    Sizin ''Ünal Aysal bir mektup yazdı.'' diyerek (ve olması gerektiği gibi)teşekkür ettiğiniz o zatın kulübünün söylemleri ile eylemleri bir defacık da olsa örtüşmüş müdür acaba?

    2011 Yılı Arena Stadı Eskişehir maçında 10 Yaşındaki Batuhan SAĞIR'ın kafasına şişe atıp çocuğun tedavi sonrası bile kasklı gezmesine yol açan Galatasaray taraftarının görüntülerini emniyete verdik diye açıklamaları var.

    Ama haber nedense Basın tarafından emniyette doğrulanamıyor?

    Kısa süre sonra Eskişehir Kulüp yetkilileri kimi(!) açıklamalar sonrası hiç boşuna bize iftira atmayın, bizim taraftan atmadığı tarafımızdan tespitlidir diye açıklama yapmak mecburiyetinde kalıyorlar.

    Şubatta gerçekleşen olay sonrası 30 Haziran 2011 Fanatik Serdar Dinçbaylı ''Kısa bir hatırlatma; talihsiz kazanın oluşmasına neden olan o şişeyi atanın kimliği hala belirlenemedi. Teknolojinin geldiği yere bakarsak ihmalkarlıktan çok öte şeyler akıllara geliyor.'' diye haber yapıyor.

    Eylül 2011'de dava görüşülmeye başlandığı zaman suçlu ortaya çıkarılamadığını not edelim.

    11 Kamera ile yayın diye övünen LİGTV'den de tok çıkmamış nedense..

    Yani diyeceğim, bu adamlar özü-sözü bir adamlar mıdır ki?

    Sn BOSS'un söylediği gibi yanağımızı çevirelim?
    Hayır, vurulmadık yanak kalsa moda olduğu üzre feda diyecem de,

    Bırakın tokadı öpülmedik bi kulağımız arkası kalınca;
    İster istemez kulak arkasını bakire zarı gibi her güzel söz söyleyene sunmakta tereddüt ediyor insan haliylen..

    Velhasıl ''Doğrucu Davut'' olmak her Fenerbahçelinin alın yazısıdır doğuşunda diye korkmaya başladım diyeceğim izninizle.

    Tabii ki Siz güzel yüreğinizle katılmayabilirsiniz ama naçizane bu camianın yönetici-yönlendirici pozisyonunda olanlarının; Fenerbahçe ile ilgili söyledikleri her kelimenin TDK anlamı için kullanılmadığını, doğru ve güzel niyetler için söylenmediğini;
    Fenerbahçe'ye ucundan kıyısından, azıcık yâda büyük oranda zarar için söylendiğini düşündüğümü söylemeliyim.

    Saygı ile

  7. Klio'nun Şarkısı dedi ki...

    Çok güzel bir yazı olmuş. Tamamen katılıyorum.

  8. ubs17 dedi ki...

    baştan söyliyim galatasaray'lıyım.
    Daha dün kendi facebook sayfamdan türkiye'de her türlü etnik ırkçılık varken insanların sadece siyahilere yapılan hakaretin rkçılık olarak algılaması ve bunu yadırgamasının mantıksız oldugunu, bunuda (bir insanın ölümüyle aynı kefeye tabi ki konulmaz)tıpkı burak yıldırım olay'ında olması gerektiği gibi taraftar gözüyle değil maalesef sosyolojik bir gerçek gözüyle baklıp toplmca karşı durularak eğitimle ve zamanla çözülebileceğini, kulüplern yapması gerekeninse bu resmedilmiş adamları tespit edip başta Saraçoğlundan ömr boyu men cezası verip gerekiyorsa hukuki işlem başlatması gerektiğiydi ki bence yapılan (bu gün ki olay için) siyahi oyunculardan önce fenerbahçe'ye bir hakarettir. İnanın bu gece fenerbahçe tarafından yapılan "resmi" basın açıklamasını görünce internetin başında ben kızardım. fenerbahçe'li arkadaşım 100 yıl şampiyon olmasadık da şunu görmeseydim dedi. adam bir de çıkıp benim zenci arkadaşım var demez mi? biz faşizme giriş olarak ntelendiririz "benim de x aradaşım var" cümlesini.

  9. Johnny Thunder dedi ki...

    Öncelikle dün akşamüstü ortaya çıkan yeni görüntülerin ardından kendine Fenerbahçeliyim diyen herkesin bu yönetimin kalkıştığı ucuz aklanma çabasından utanması gerektiği açıktır. Şahsen ben o ana dek eldeki tek verinin elinde muz varken bağıran bir taraftar olmasından ötürü basın toplantısında yapılan açıklamayı makul bulmuştum ancak vaziyetin öyle olmadığı; aksine o muzların büyük ihtimalle bu amaç için oraya sokulduğu çok bariz bir şekilde ortaya konmuştur benim için.

    Yalnız bu olayı "ırkçılık" üst başlığı altında inceleyip; maçtan önce "ölecek ölecek öleceksiniz", maç esnasında "futbol holiganlıktır, futbol adam bıçaklamaktır" diye yapılan tezahuratlardan, maç sonunda bıçaklanarak hayatını kaybeden Burak Yıldırımdan, ellerinde öldürücü bir alet olsa muhtemelen birbirlerinin canına kast edecek Volkan ve Sabriden, maç sonu sadece taraftarı provoke etme sebebiyle yapılan sevinç gösterisinden ve bütün bunların temsil ettiği nefretten ayırmanın yanlış olduğu kanaatindeyim. Türkiye'de siyahi insanlara karşı bir önyargı ya da ırkçı stereotiplerin oluşturulmasını sağlayacak ne siyasi ne de ideolojik bir altyapı var. Ancak onun yerine konabilecek bir nefret var. O muzun kendi takımında forma giyen üç siyahi oyuncuya değil de rakibin siyahi oyuncularına sallanmasının sebebi de ancak bu şekilde açıklanabilir bu yüzden.

    Peki bu sorun nasıl çözülebilir? Bu nefretin ortadan kalkmasını o nefret tohumlarını eken ve amacı her daim üzüm yemekten çok bağcıyı dövmek olmuş yönetimlerden bunu beklemek imkansız. Dünkü basın toplantısı saçmalığının düzenlenmesinde zamanında Galatasaray'ın Fenerbahçe'nin düştüğü durumdan nemalanmak adına yaptığı ince hesapların da katkısı olduğunu yadsımamak gerekir. Aynı şekilde bu nefreti ortadan kaldıracak olan birbirleri ile sidik yarışına giren taraftarlar da değildir. Pazar günü Saraçoğlu'nda yaşanan olayların bir benzeri İnönü'de de, Ali Sami Yen'de de yaşanmış ve (biz bütün bu hareketleri "ilk siz yaptınız" düzleminde tartışmaya devam ettiğimiz halde) yaşanmaya devam edecektir. O yüzden Türk futbolundan semptomlarını ırkçılık halinde vermeye başlayan bu nefreti bir an önce sökme atma işini sadece ve sadece futbol seven insanlar yapabilir.

    Futbol, sadece futboldur. Futbolun futboldan fazlası olduğunu iddia eden herkes o muzun bir ucundan tutmuş, Burak Yıldırım'ın ölümünden sorumlu olmuştur.

  10. kupabizim.blogspot dedi ki...

    Adamın kombinesini iptal edip bu olay kulübe mal edilemez demek bu kadar zor mu? Siz bu yönetime artık ciddi ciddi muhalefet etmezseniz sizleri daha kötü olaylar bekliyor. Bu kadar acemi davranılmaz.

  11. Unknown dedi ki...

    belli ki fenerbahçe yönetiminden bu refleksi beklemiş bazıları ve savunma amaçlı yapılan basın toplantısı nerdeyse biter bitmez diğer fotoğraflar sürüldü piyasaya. bu dahice uyanıklığın prim yapacağı besbelliyken yapılan o saçma toplantının amacına ulaşacağını kim düşündü acaba?
    sürülen fotoğraflardan birinde "muz diyeti" yapan arkadaşın yalan söylediği açıkça görülmekte.

    yine bir fenerbahçe maçı. fenerbahçe'nin kazandığı maçlar üzerinden şikeyi futboldan uzaklaştırmaya çalışanlar yine fenerbahçe'nin kazandığı maçtan sonra türk futbolundaki şiddeti kökten yok etme misyonuna fenerbahçe'yi de yerden yere vurarak başladılar. saha içerisinde organize bir iğrençlikle sevinmeye başlayan ve açıkça olay çıkması için rakip seyirciyi baskı altına alan aptallara aynı aptallıkla karşılık vermediğimiz için mi bu kadar suçluyuz? sırf maç sonunda fenerbahçe seyircisinin küfürlerinden bahsedebilmek için tribüne mazak sallayıp kışkırtan sözde teknik kadroyu eleştirdiğimiz için mi çığırtkanlık yapıyoruz? gencecik bir çocuğun ölümünü rakip takımı eleştirmek adına ağzımıza sakız etmediğimiz için mi suçluyuz (ki bu konuda üslubunu koruduğu için tüm camiayı tebrik etmek gerek)? fenerbahçeli olduğu halde açıkça ırkçılık yapan birine taraftar olarak sahip çıkmayarak saha içinde birbirinden rezil aldatmaları, tahrikleri yapan drogba ve ebuoe'nin söylediklerini ister istemez yutup ortamı germediğimiz için mi suçluyuz?

    akil(!) spor yazarları saldırıyor. bu platormdaki taraftar bakış açısını şiddetin kaynağı olarak gösteriyorlar. demirkol açıkça "taraftar kültürü" adı altında "soft holiganizm romantizması" (ne demek olduğunu lütfen sormayın ben de tam bilmiyorum, dedi işte) yapıldığını ve şimdi dikkatli dinleyin, "futbol teröründen kurtulmak için bu kültürü yaratanlarla farklı saflarda olmak zorunda olduklarını" deklare etti.
    suç bloglarda yazarak bir taraftar kültürü olanlarda. onlar (bizler) fişekliyoruz tribüne bütün masumiyetiyle gelmeye hazır insanları. yaratılmaya çalışılan "taraftar kültürü" öyle defolu ki sağlam zihinlerde bile şiddet eğilimi yaratıyor. insan bunları duydukça mide bulantısını bastırmakta zorlanıyor ama işte akil bir adam ve futbolun kurtulması için "ilk" önerisi...

    bu kültürdür ki taraftarlığı hangi yoğunlukta olursa olsun, muz atılma dangalaklığıyla arasına ilk mesafe koyanları barındırır. hem de her tür takımdan hem de anında, beklemeden, daha muz kabuğu atıldığı yerde kurumamışken.
    bu taraftar kültürü kendi eleştirisini yapabilecek kadar sporseverdir. içindeki ayrık otlarını temizleyebilecek kadar ahlaklıdır.
    türk futbolu federasyonundan hakemine, yayıncı kuruluşundan kulüp yöneticilerinin yaptıkları icraatlara kadar özellikle incelenip yekrardan yapılandırma ihtiyacına açken işe taraftardan hatta özallikle de yazan çizen taraftardan başlanmasının önerilimesi -hadi moda tabirle söyleyeyim abartarak- bildiğin ırkçılıktır.


  12. Adsız dedi ki...

    Fenerbahçe Spor Kulubü "SICTIK & SIVADIK" PR şirketiyle olan anlaşmasını ARTIK fesh etmelidir! Bu PR şirketiyle çalışmanın koca camiaya zarar verdiğini göremeyen yöneticilerini de emekli etmelidir.

    Gerçek bir PR şirketi bulmalıdır. Bu kadar çuvallamayı bilerek isteyerek yapsalar beceremezlerdi.

    Dürüst olalım, o muz bütün klubun bi tarafına kaçmıştır. Bu kadar basiretsizlik olamaz. Hele o dallama "midemden rahatsızım" dediği anda hissettiğim utancı yıllardır yaşamamıştım. Bu kadarına da Pes artık..!

  13. BOSS dedi ki...

    trabzonspor maçında tt arena'da, fenerbahçe'yi kast ile; "hapçı" pankartı açıldı,
    hani şu başkan'ın ağzından kaçan; "tribünlerde uyuşturucu var" sözüne atfen,

    adamlar, bırakın fukara fonu'nu hortumlayıp, vergi kaçırmasını, tüm ülkenin gözünün içine baka baka borsa'da dolandırıcılık yaptılar da, 1(bir) tane galatasaray tandanslı blog'da ufacıkta olsa bir eleştiri görmedim.

    ne kadar çabalasan da beyhude papaz,
    ayıdan post, alçaktan dost olmaz!

Yorum Gönder