Göz Göre Göre "Nefret Cinayeti"


19 yaşında bir çocuğun ardından bir şeyler yazmak gerçekten çok zor, hele böyle saçma sapan bir gerekçeyle tuttuğu takımın formasını giydiği için öldürülen birinin ardından bir şeyler söylemek bir kat daha zorlaşıyor.

Önce bu cinayetin bir adını koyalım, bu iki holigan grup arasında çıkan bir kavgada olan bir olay değil, daha önce aralarında husumet bulunan bir kişi ya da grubun arasında gelişen bir olay da değil, ayrıca stadın ya da herhangi bir taraftar topluluğunun kalabalık olarak bulunduğu bir yerde vuku bulmuş da değil. Dolayısıyla bunu basit bir holigan cinayeti olarak nitelemek bence doğru teşhisi koymamızı engeller.

Bunun adı bir “nefret cinayeti”, yani birini sırf bir dine, ırka, cinsel yönelime sahip diye öldürmekle aynı kategoride değerlendirmek gerekiyor. Kurbanla fail arasında herhangi bir kişisel geçmiş/çatışma olmadan sadece failin görünen ya da bilinen bir simge/sembol üzerinden o anda spontane olarak zarara uğratılmasının literatürdeki adı nefret suçu ve bu olay özelinde de nefret suçu cinayet olarak karşımıza çıkıyor. Görgü tanığının ifadesine göre 19 yaşındaki Burak’ın muhtemelen yüzüne bakmadan arkası dönük olarak görüp seslenince daha göz göze bile gelmeden direkt bıçaklayacak kadar kin ve nefretin bir insanda birikebilmesini anlayabilmek normal bir insan idraki için çok zor ama iki senedir yaşadığımız iklimi teneffüs edince bu durumla karşılaşmanın da sadece bir zaman meselesi olduğunu maalesef görmek zorundayız
Şunu operasyonun üzerinden bir ay geçmişken bütün o nefret atmosferi kanlı canlıyken yazmışım

Bu "adalet" kamuflajı giymiş kör nefret bu halde sürer, medya Fenerbahçe'yi bütün şer odaklarının kalesi şeklinde göstermeye devam ederse Güneşli Pazartesi yi değil göz göre göre bir cinayetin olacağı anı resmeden Gabriel Garcia Marquez'in Kırmızı Pazartesi'ni yaşarız.

Ve ne acıdır ki bu kör nefretin olası kurbanlarından Fenerbahçe forması giymiş bir gence bir şey olursa yine bu linci hazırlayan, adalet sosuyla altına odun atan bu adamlar timsah gözyaşlarıyla bizim yanımızda saf tutarlar. Umarım şu süreçte kendilerine objektif diyen herkesin ne derece objektif olduğunu tüm Fenerbahçeliler görmüştür.

İki senedir dilim döndükçe 3 Temmuz meselesinin iyice çığırından çıktığını ve gittikçe hedefin Fenerbahçe kulübünden ziyade Fenerbahçeli olan herkese doğru teşmil edildiğini anlatmaya çalışıyorum. Akıl almaz bir medya kampanyasıyla insanların zihinlerine tecavüz edilip bütün Fenerbahçelileri kriminalize edip şeytanlaştırmaya çalışan bir medya söyleminin içinden geçtik ve hala da geçiyoruz. O dönemde yine asıl rahatsızlık eksenimin kulübün küme düşüp düşmemesinden ziyade çocuklarımızın sokakta Fenerbahçe formasıyla rahatça dolaşıp dolaşamayacağına doğru kaydığını da yazmışım. Dolayısıyla iki sene önce bile çok güncel olan bir tehdidin hala kanlı canlı bir tehdit olarak bütün Fenerbahçelilerin başında dolaştığını görmüş olduk bu olay gerekçesiyle.

Son iki senedir, futbol maçlarına gitmeyen toplu taraftar ortamlarında nadiren bulunmuş birisi olarak ben bile iki kez Fenerbahçeli olduğu(m) için bizzat taciz ve darpa maruz kalınan vakalara şahitlik ettim. İlkinde havaalanında polisin gözü önünde iki Galatasaraylı orta yaşlı adam üzerimdeki Fenerbahçe formasını görüp “hala utanmadan nasıl giyiyorsun çıkar o formayı” diye gayet tacizkar bir tonda laf attılar, ikincisi de geçen yıl Fenerbahçe-Galatasaray erkek voleybol maçından sonra Ankara’da metro duragında kapılar açılınca dışarıda bekleyen 10-15 Galatasaraylı içeriye girip Fenerbahçe formalı birisini bulup, dışarı çıkarıp, tekme tokat vurmaya başladılar. Metro kapıları kapanıp metro ordan ayrılsa muhtemelen çocuğun sonu çok daha kötü olabilirdi, metrodan inen 5-10 kişi çocuğu ellerinden zor aldılar.

3 Temmuz’dan sonra Fenerbahçe’ye dair olan her şeyi şeytanlaştırma girişiminin sokakta bir yankı bulmaması imkansızdı. Zaten Türkiye’de herhangi gruba ya da kişiye karşı işlenilen nefret cinayetlerinin arkasında mutlaka bir medya manipülasyonu olduğunu görürüz. Önce resmi bir kurum o kişi ya da grubu örtülü olarak hedef olan bir şey yapar, sonra medya bu söylemi sahiplenip ileri götürür ve sonunda da sokaktan birisi durumdan vazife çıkarıp bu nefret cinayeti ya da cürümünü işler. Sonra bu cinayete ortam hazırlayan herkes timsah gözyaşlarıyla sanki kendileri hiç sorumlu değilmiş gibi gereken yapılacak falan derler. Türkiye’deki yakın dönemdeki nefret cinayetlerinin şematik yapısı aşağı yukarı böyle işler. Hrant Dink’in katlini düşünelim, önce başta Hürriyet olmak üzere medyanın hedef göstermesi ardından ilkokul 3 öğrencisinin anlayacağı bir metni bilirkişi raporuna rağmen ısrarla yanlış anlayan Yargıtay kararı,ve bu ikisinin sonunda 17 yaşında bir çocuğun tetiği çekmesi.

Rahip Santoro cinayetine bakalım, yetkili makamlarca %99 u Müslüman olan bir ülkede misyonerlik büyük tehdit diye duyuru yapılması, muhafazakar-islami basının üstüne vazife edinip bütün din adamlarını olağan şüpheli gibi göstermesi ve yine 17 yaşında birinin çıkıp bir papazı öldürmesi. Mesele bu cinayetlerin daha derin bir yapı tarafından tasarlanıp tasarlanmaması değil, mesele bu iklimde bu işlere girebilecek bir potansiyeli resmi -yarı resmi kurumlar ve medya eliyle bu ülkede yaratabilmenin her daim mümkün olması.

Fenerbahçe meselesinde de Fenerbahçe’ye resmi otorite ve medyanın reva gördüğü muameleyi bir hatırlayalım. Şikeyi savunduğumuz, Aziz Yıldırım’ın köpeği olduğumuz, Ergenekoncu olduğumuz, yeni Türkiye’de yerimiz olmadığı, terörist olduğumuz. (bizzat Başbakan’ca). Bunların ötesinde 6222 sayılı yasa değiştirilirken yasadan Fenerbahçeliler yararlanacak diye yaratılan havayı bir hatırlayın çok ciddi söylüyorum Öcalan’a af getiren bir tasarı olsa Türkiye’de o kadar tepki toplamazdı.

Şimdi bütün bu söylemleri her gün televizyonda gören işiten sıradan bir başka kulüp taraftarının kafasında Fenerbahçeli imgesi ne hale gelir hiç düşündünüz mü.Yani Öcalan’dan daha tehlikeli olarak addedilen binlerce yıl hapiste kalması istenilen bir adamı Fenerbahçeli biri başkanı olarak sahipleniyorsa,bizzat başbakanca terörist oldukları söyleniyorsa, Ergenekon kalıntısı olarak nitelendirilip yeni Türkiye'de bunlara yer yok deniyorsa doğal olarak medya tarafından zihni tecavüze uğramış birisi Fenerbahçe'yle ilgili/irtibatlı herkesi düşman kategorisine sokar.

Doğası gereği zihin kategorize ederek çalışan bir mekanizma olduğu için zaten ortalama eğitimi spor sayfası düzeyinde, algılama yeteneği sikmek-sokmak dan mütevellit bir zihinsel tümdengelimle bütün Fenerbahçelileri aşağılık, yok edilmesi gereken özneler olarak zihninde kurgulaması çok da zor olmaz. Yani Fenerbahçeli olan herkes bu linç medyası söylemini içselleştirmiş ve kendi ortalamalarına göre kategorize etmiş bir zihinde doğası gereği kötü-zararlıdır. Muhtemelen bu büyük söyleme maruz kaldığı için bu nefret cinayetini bu kadar kolay işleyip Burak'ı aramızdan alan kişi de tıpkı Ermenileri, ya da Hristiyan din adamlarını öldürmenin niye bu kadar ses getirdiğini anlamayan,doğası gereği kötü olan bir şeyi yok ettiğini düşündüğü için yaratılan gürültüyü garipseyen, hatta takdir beklerken gördüğü muameleye şaşıran zanlılar gibi bir tavır takınacaktır.

Dün geceden beri bir taraftan da şunu düşünüyorum. Bu linç atmosferi yaratılan, Fenerbahçe nefreti kusulan iki senede şampiyon Galatasaray değil de Fenerbahçe olsaydı bu şiddet nereye evrilecekti çok merak ediyorum. Yani bu yoğun nefret ve ötekini yok etme düşüncesi bir de başarısızlıkla ve düşman gördüğünün başarısıyla bir arada olsaydı o zaman nerelere varacaktı bu işin sonu. İki sene şampiyon olmasına rağmen hala kendi başarısıyla değil rakibin yok edilmesiyle mutlu olan bir zihniyet o zaman kimbilir nelere kalkışacaktı.

Şunu bir kez daha belirtmekte yarar var, 3 Temmuz sonrası oluşturulan ve sıradan Fenerbahçeli taraftarı bile kriminalize eden, şeytanlaştıran bu söylem karşısında "aman şikecileri savunuyorum" diye düşünülmesin diye tek laf etmeyen, “ya bu iş başka bir yere gidiyor” diyemeyen sözde romantik/objektif geçinenlerin şimdi söyleyecekleri tek sözü bile samimi bulmuyorum.

Hiçbir galibiyet hiçbir şampiyonluk 19 yaşındaki Burak’ı geri getirmeyecek,böyle saçma sapan bir ölüm gerekçesiyle oğlunu kaybeden bir anne/babanın ömrü boyunca nasıl bir acıyla yaşamak zorunda kalacağını düşündükçe insanın içi yanıyor. Türk medyasına bir önerim var, şimdi dangalak dangalak fair play nutuklarıyla timsah gözyaşları dökeceğinize iki senedir ne yaptığınıza bir bakın, her gece linç korosunun nöbetçi sözcüsü görevi yapan, Çakar, Baransu, Rok, Hıncal, gibi meslektaşlarınıza yeterince ses çıkaramadığınız için birazcık utanmayı deneyin.


11 comments:

  1. gumgumok dedi ki...

    hepsine eyvallah @fatih.

    ben de olayı ilk duyduğumda benzer bir tepki ve öfke gösterdim. rok'ların, ermanların kustuğu cümleler, aysalın arıboğanların düşmanca tavırları, polislerin, başbakanın, bakanların yaptıkları, terimin çirkefliği falan filan. bunların hepsi zaten var olan nefreti katlayan ve en nihayetinde bir yerde patlamasına yol açan damlalar.

    ama şu anda sadece bunlara yönelmek neyi ne kadar çözebilir? kabul edelim ki giden bu gencecik ömrün hesabını sadece bunlardan sormaya çalışmak hiçbir şeyi çözmeyeceği gibi, işi daha kördüğüm hale getirecek.

    söylemesi ve yapması ilk defa bu olayda çok anlamlı olacak bir şeye yönelmek lazım. "kendimizden başlamak". yazdığın her satırda haklısın. ama şu günde yazacağımız, söyleyeceğimiz hiçbir şey; göstereceğimiz hiçbir karşı tepki bizi paklamaz ya da bu yaraya tek dirhem merhem olmaz.

    bu seferlik medyasına, başkanına, taraftarına, savcısına tek bir söz söylemeden; Burak'ın öldürülmesi üzerine yapmamız gereken tek bir şey var. kendimizi sorgulayıp cezalandırmak. başka türlüsü inan boşa kürek sallamak olur. varsın onlara sonra sıra gelsin. önce kendimize dönelim.

    kendi taraftarımızın tezahüratlarına, Burak'ın taktığı atkıya, başkana, fenerbahçeli bazı yazarlara, bazı futbolculara falan dönelim ve kendimizi bir yargılayalım.

    yoksa bu işin sonu hakikaten yok kardeşim. bunu yapabilirsek, mahkemenin katili cezalandırmasından öte bir adaleti işletiriz.

  2. Signature dedi ki...

    Tribünde siyahi oyuncuya muz gösteren adam,sokakta gencecik birini bıçaklayarak öldüren adam,sahaya rakı şişesi fırlatan adam spor müsabakalarından ömür boyu men yemedikçe,onun yanında çeşitli adli cezalara çarptırılmadıkça bu şiddet hiç bitmeyecek.

    Nefret medyası yok olmadıkça,dün olan olaylardan sonra sadece "Volkan çok kaka,öğ" yazanlar spordan uzaklaşmadıkça,senelerdir süren anti-Fenerbahçe,zıt kutuplar yaratma propagandaları sona ermedikçe bu şiddet hiç bitmeyecek.

    Bugün Burak ölmüş,yarın benzer bir maçtan sonra sadece evime gitmek için Taksim'den,Mecidiyeköy'den geçerken benim evime varabileceğimin garantisi var mı artık peki?Yazıklar olsun,nefret ediyorum bu ülkenin her şeyinden.

  3. alihoca dedi ki...

    Hoş görün ama anlayamadım;

    Neden paklanma ihtiyacı duyuyoruz?
    Ölen bizken, Yaralı bizken merhemi de biz, hem de bizde arıyoruz?
    Tek kelime savunma hakkı verilmeden Sorgulanıp cezalandırılan bizken neden kendimizi sorgulama ihtiyacı duyuyoruz?

    Daha dün Mersinidmanyurdu yenilgisi sonrası;

    'Gizli bir iş var Gizli bir Gündem var'
    Diye stat dışında toplantı yapan Hocası;

    -'belli odakların tasarladığı planlı ve organize bir hareketin mahsulü ..'
    -''çok yakın bir geçmişte kapalı kapılar ardında ve masa başında bugüne kadar birçok organizasyon yapılmış, bunu uygulamak üzere belli isimler görevlendirilmiş ve bu gayretler birçok kez de maalesef başarıya ulaşmıştır.''

    Diyen Başkanları ve bil cümle Liseli Medyası;

    Fenerbahçe puan kaybetmeyip Şampiyonluğu Kadıköy'e bırakmış olsaydı?

    Bir kez olsun;
    Kendilerini sorgulayacaklar mıydı?
    Kendilerinde paklanma ihtiyacı hissedecekler miydi?

    Galatasaray'ın şampiyonluğu garanti olunca;
    ''Gizli gündemler, Gizli İşler, Provokasyonlar, Planlı organize işler''
    Ne oldu?

    Neden bir savcı çıkıp?
    Kimmiş bu gizli iş çevirenler, gizli gündem peşinde olanlar?

    Neden malum bakan ve politikacılar çıkıp;
    Kimmiş planlı organize işler çevirenler, provokasyon yapanlar?

    Elinizde ki bilgi, belgeleri getirin bakalım demedi diye de bir düşünmek lazım..

    Fenerbahçe'nin şampiyon olduğu son sene yapılanları düşününce;

    Bu yıl bu mücadeleden Fenerbahçe Şampiyonluğu söküp alsaydı daha şampiyonluğun tehlikeye düşmesiyle bile ağzı salyalarla bağıranların; atabilecekleri iftiraları, söyleyecekleri yalanları, iş birlikçileri ile çevirecekleri dolapları hala öğrenemedik mi?

    1215 Magna Carta ile Krala karşı kazanılan ilk demokratik haklardan olan Yargılanma ve savunma hakkını bile Fenerbahçe'ye çok görüp Pierre Cornu'ya suçlu diyen adamı Ceo yapan camia; bugün çıkıp Fenerbahçe Şampiyonu alkışlasın diyebiliyor ve işin garip tarafı alkışlamayan Fenerbahçe'nin suçlu olarak algılanmasını ve Fenerbahçeyi kendini savunmak zorunda bırakabiliyor..

    Düşünebiliyor musunuz?
    Aynı maç sonucu toplantısında; Fenerbahçe'li Rıdvan DİLMEN milyonların önünde suçlanıp hedef tahtasına oturtuluyor?

    Üstelik söylemediği bir suç yüzünden kendini savunmak zorunda bırakılıyor?

    Şimdi desem ki, o programı izleyen kaç kişi Rıdvan DİLMEN'in Terimin söylediğini iddia ettiği sözün ertesi gün yalan olduğunu takip edip öğrendi?

    İşin garip yanı Sn Rıdvan DİLMEN ertesi gün ekranlarda 'O sözü söyleyen de söylemeyip söyledi diyende şerefsizdir' diyebildi mi sizce??

    Dedim ya,
    Siz bu işleri bir türlü anlayamayan şu fakirhocayı hoş görün..

  4. Sistemcinin Gunlugu dedi ki...

    Futbol şiddettir futbol holiganlıktır,FUTBOL ADAM BIÇAKLAMAKTIR!!!
    Bu tezahürat Saracoğlunda her maç söylenir değil mi?
    Yanlış anlaşılmasın FENERBAHÇE'liyim...

  5. Arkhe dedi ki...

    Güzel, doğru şeyler ama bence bir ufak eksik var.

    Bu nefrette bizim de FB olarak katkımız fazla, her şey 3 Temmuz'da başlamadı. İşi Ali Şen'lere falan götürmeyeceğim ama en azından 2006'da sahaya sokulan hindiden ya da 2010'da şampiyonluğu bir kemik olarak gören köpeğin Beşiktaş logosu taşıdığı balonlara gidebilirim.

    Nefret bizi hep bir arada tuttu, başkalarının bizden nefret etmesinden zevk aldık, güç bulduk. Ve yıllardır hem taraftar hem de yönetici olarak bizden nefret edilmesine katkımız medya vs. kadar olmasa da var.

  6. Adsız dedi ki...

    @gumgumok a katılıyorum.

    işin Fener'in Bahçe'si dışında kalan sıçan ve yılanlarını bir kenara koyuyorum. Evimizin önünü süpürme günü.

    Fenerbahçe futbol takımında Meireles, Caner, Emre ve Volkan sorunlu oyuncular. Ekibin bu arkadaşlardan öyle veya böyle arınması lazım.

    Emre reloaded eskisi kadar kötü değil, ama hem saha içi performansı düşen hem de saha dışında daha sorunlu bir profil haline gelen Volkanın Fenerbahçe takımının mihenk taşı olması bana artık acı veriyor. Mert ve Ertuğrul gibi isimlerin bu kaleyi teslim almaları planlanıyorsa önümüzdeki sezon bu işin tam zamanıdır.

    Meirelesin de Fenerbahçede kalmak istediğini düşünmüyorum.

    Bu işin saha içi boyutu.

    Saha dışında ilk durak Aykut Kocaman.

    Bu sözleri söyleyebileceğimi düşünmezdim ama Aykut hoca'nın 2 hafta evvel "bir konuşsam var ya...aman neyse susayim" teriming hali kanima dokundu. Bu güzel adama bu ucuz polemik uslubunu yakıştıramadım. Hep siylendiği gibi - ya net konuş ya hiç konuşma. Ortasi olmuyor. Yine de Futbolcu-Teknik Ekip-Yönetim üçgeninde en masum olan Aykut Kocamandır..

    Aziz Yıldırım'a gelirsek.. Açık konuşmak gerekirse ölenin kem gözlü olduğu ülkemizde dahi Aziz Yıldırım'ın vefatının onu sempatik kılmaya yetmeyeceğini görüyorum.

    Ben başkanı seven, 3 temmuz sürecinde kendisini destekleyen, ehvenişer kontenjanından da kulubun başında devam etmesini isteyen bir taraftarım. Bütün bu temennilerime rağmen güneş balçıkla sıvanmıyor. Arabasının camından taraftara seslenen, Alex olayında iletişimsizliğin doruklarına çıkan, mali kongre ve benzeri Fenerbahçe platformlarını tamamen rakiplere çakmak adına kullanan Yıldırımın bu tutumunun dostluk ve barışı desteklemediğini söylemek yalan olmaz.

    Yıldırımın kesinlikle basın önüne çıkmaması lazım. Sadece Abdullah Kiğılı değil, gerekirse profesyonel bir bayan basın sözcüsüyle medya ilişkilerinin yürütülmesi, Yildirimin her zaman için "sessiz ve güçlü" başkan olarak kalmasında Fenerbahçe, Türk Futbolu ve ülke huzuru açısından yarar var. Konuşan saçmalıyor zaten bu yönetici tayfasında, ne kadar çok kelime, o kadar çok hata. En büyük örnek Aysal.

    Hepinizin bildiklerini yazdım, orijinal değil, biliyorum. Ancak farklı olan bir nokta illa ki ararsanız bu yazının tamamen Fenerbahce odakli olduğu gerçeğini görün lütfen.

    Gün aynaya bakma günü. Hepimiz öldürülen o çocukla katil zanlısının formalarının renklerinin değişebileceği gerçeğinin bize ne kadar yakın olduğunu bal gibi biliyoruz.

    Buna uygun, samimi ve dürüst hareket etmemizde fayda var. Nefret üstümüze forma giyerek çözebileceğimiz bir mesele değil.

  7. Unknown dedi ki...

    Olayın iç yüzüne hakim olmadan Türkiye'de 3 Temmuz'dan evvel olduğu takdirde hiç de şok olmayacağımız bir cinayet olayını 3 Temmuz senaryolarına bağlamak olayı çözmez; aksine, daha da derinleştirir. Türkiye'deki mevcut medya yapılaşması, maddi kazanç, tiraj ve reklam beklentisiyle azdırılan Fenerbahce-Galatasaray rekabeti, ülkenin geneline hakim olmuş nefret kültürü bu cinayetin asli sebebi. Televizyon görüntülerinden Burak'ın Galatasaray formalı zanlının peşinden gittiği ve muhtemelen bir kavgayı başlatma amacında olduğu görülüyor--muhtemelen metroda, veya başka bir yerde başlamış bir tartışmanın sonucunda son bıçak darbesi vuku buluyor. Yani anlaşılan Fenerbahceli maktul de Galatasaraylı olan diğer şahsa--ölümcül ya da değil--pekala ciddi ölçüde zarar vermeyi kafasına koymuş.

    Öznenin kim ya da hangi gruba mensub olduğundansa bir taraftarın cebinde bıçak taşımasına yol açan yozlaşmış nefret kültürüne yoğunlaşmak gerekiyor. En azından bu olay kanımca Fenerbahce'nin üzerine inşa edilen nefret algısı kaynaklı değil, futbolu ve sporu hakimiyeti altına alan nefret ve kin ortamının doğal bir sonucu. Başlıca sorumlusu futbol ve spor üzerine yazan, çizen, ve yönetenler.

    Nasıl zamanında Galatasaraylı taraftarlar Leeds United maçı öncesi iki İngilizi öldürdüklerinde bu Galatasaraylı olmanın değil, Türkiye'de yaşamanın bir sonucuydu, şimdiki cinayette de Fenerbahçeli özneye reva görülmüş ayrıcalıklı bir şiddet değil, futbol kültürünün her an herkese yöneltebileceği sınırsız bir kin ve şiddet altyapısı yatıyor.

    Fenerbahceliyim, konunun bununla alakası yok.

  8. Unknown dedi ki...

    işte suçu hep başka yerde aradığınız için bu olaylar son bulmayacak ertesi gün bir gsli sonra fbli sonra bjk li sonra fb li öldürülecek hep başkası suçlu bu kadar salakça birşey olabilirmi ya bütün medyası başta aziz yıldırım olmak üzere bütün yöneticiler hepsi suçlu bunu kabullendiğimiz vakit temizleniriz ve bu olaylar olmaz

  9. alihoca dedi ki...

    Son on dört yılı hatırladığımızda;

    Fenerbahçe Futbol Takımının ya birinci olarak şampiyon yâda puan kaybı ile ikinci olduğu bir lig tablosunu görürüz.

    Şimdi soru şu;
    Şampiyonluğa oynayan her takım mutlaka ama mutlaka karşısında Fenerbahçe'yi bulduğu bir ortamda;

    Trabzonlu, Bursa'lı, Sivas'li, Gaziantepli olup da takımını seven kim Fenerbahçe'yi sever?

    Bayern Münih borçlarını ödeyemediği bir ortamda borç nedeni ile ligden düşürülmesin diye bugünün rakibi Borussia Dortmund'a borç vermiş ve rakibini düşmekten kurtarmıştır.

    Peki Almanya lig Şampiyonluğunun haftalar önce belli olduğu ligin son hafta maçında; yönetici-hoca arasındaki kellik-saç ekimin atışmasından tutunda, maç anında hocalar futbolcular arasındaki ağız dalaşını, tribünlerin Bayern'e verdiği tepki bir zamanlar borç aldığı rakibine sevgi sözcükleri miydi?

    İspanya'da Real Madrid diğer takım taraftarlarınca sevgi ile mi anılır sanıyoruz yoksa? Her takım kolayca Real Madrid'e yatıverir mi? demeye çalışıyoruz anlamadım..

    Daha üç dört yıl önce Sn Sadri ŞEN lig yayın gelirlerinin artırılması veya vergi borçlarının affı veya da bir ticaret erbabı olarak özel işlerinin halli gibi konularda Fenerbahçe Başkanının yanında ayrılmazken ve bu yardımları medya önünde defaaten açıklamışken; bir Fenerbahçeli olarak onaltı maçı da kazanmasa idik mi diyoruz yoksa?

    Sadri-Şenol Beylerin dokuz puan farkın kapanmasında kendilerini bir kez suçladığını duyan gören oldu da biz mi bilmiyoruz yoksa?

    Şampiyon olduktan sonra dahi, biz bu camiaya ‘Gizli işler, gizli gündem belirleyenler var’ ‘Provokasyon ve organize işler çeviriyorlar’ diyen hocası-başkanı ayıp ettik dediler de haberimiz mi olmadı?

    Neden kendinde suç arayan Hep Fenerbahçeli olmak zorunda?


  10. alihoca dedi ki...

    Özveri ise;

    Bugün Anadolu Kulüplerinin yayın gelirlerinin bu seviyelere gelmesi; paylaşımdan en büyük payı alan üç büyük kulüp başkanı içinde bizzat Fenerbahçe Başkanının kendi takımının yayın gelirlerinden feragat etmesi ile gerçekleşmiştir.

    Var mı bu gerçeğe itirazı olan?

    Bugün medyanın yanlış bir tespiti ile; Bu senenin lig Puan tablosu ve sıralamasının Üç Büyüklerin kötü performansı ile açıklayanlar bilmelidir ki; En az puanla Şampiyon olunan ligde takımlar arasındaki puan farklarının bu denli az olmasının nedeni;

    Fenerbahçe Başkanının bizzat önderliği ve Gelir Feragati ile Anadolu Kulüplerinin yayın gelirleri artışları, Anadolu Takımlarının futbol oyuncu-oyun kalitelerinin artmalarına yol açarak üç büyükler ve Anadolu takımları arasında ki oyun kalitesindeki dengeyi sağladığı anlaşılmalıdır.

    Küfür ile en çok mücadele eden Başkanın Sn Aziz YILDIRIM olduğunu, tribün olaylarında kameraları kullanarak taraftarını emniyet güçlerine veren takım olduğumuzu unutanlar hatırlamalıdır.

    Gassaray'ın Borsada taraftarı ve yatırım yapan küçük yatırımcı kitlesini haksız sermaye artırımları ile yalan-eksik beyanlarla yatırımcıyı kandırarak borçlarını kapatırken Fenerbahçe bunu yapmadığı için mi kendinde suç aramalıdır?

    İşte 3 Temmuz tutanakları inceleyin; Kulüp Başkanının yemin ederek söylediği 'Ticari borçlarım için Fenerbahçe Başkanı Aziz YILDIRIM'dan borç aldım.' sözleri de mi yalan?

    Peki aynı kulübün taraftarları bunu bilmez mi?

    Ali ŞEN'İN Galatasaray'ın Avrupa Başarısı için Hakem Ayartma girişimlerinde ne kadar başarılı olduğunun bugünlerde rahatça söylenebilir olduğu bir ortamda Fenerbahçe aynı kulüp tarafından Uefa Müfettişine savunması bile alınmadan 'SUÇLU' diye jurnalleniyor ise bu bizim suçumuz mu oluyor?

    Ligden düşecek Gassaray’ı son maçta yenip ikinci lige şutlamadığımız için mi kendimizde suç arıyoruz?

    Sadece on dört yılı değil yüz yıllık tarihini okuyup; Göztepe Eskişehir vb bütün takımların şampiyonluk yollarında kiminle mücadele edip kaybettiklerini bilen bir Fenerbahçeli kendisine camiasına duyulan öfkeyi birazcık anlayabilmesi gerekmez mi?

    Efendim, Galatasaray'da bizim kadar şampiyonluk kazanmıştır diyenlerin hatırlaması gereken o şampiyonlukların yüzde doksan dokuzunda onlarında karşısında Fenerbahçe olduğunu bilmelidir.

    Bizim şampiyonluklarımız incelendiğinde ise karşımızda sadece 6S, Beşiktaş Trabzon olmadığı Şampiyonluk mücadelesi veren tüm takımlar olduğunu tespit etmek sanıldığı kadar zor değildir.

    İşte bu ahval içinde, naçizane iddiam şudur;

    Dünya Futbol tarihinde kuruluşundan bugüne kadar daima (% 90 bir oran ile) lig şampiyonluğu(ilk iki) içinde yer alan bir başka takım daha yoktur.

    Ülkede tek egemen bir Hükümete, Savcı hakim ve yargı sistemine, eli coplu gazlı güvenlik güçlerine, okyanus ötesi kumandalı yazar çizerlere, rakibin örgütlü medya gücüne karşı 3 Temmuz direnişini ayakta dimdik atlatabilen bir başka camia yeryüzünde yoktur.

    Fenerbahçe En Büyüktür.

    Ve bir Fenerbahçeli bilmelidir ki; En Büyük Fenerbahçe daima kıskanılacak, öfke ile anılacak, düşmanlıkla karşılanacak, ele geçirilmek-sindirilme-sahip olunmak istenecektir.

    Saygılarımla

  11. Ahmet Suat Yayla dedi ki...

    göz altı morlukları kaleciler yapıyo ya

Yorum Gönder