Tükenmişlik sendromu


Yazıya 3 Temmuz ile başlamak pek istediğim bir şey değil ama malum kendimizi, düşüncelerimizi anlatmak için referans tarih 3 Temmuz. Öncesi sonrası ne olduğumuzu, neden ve nasıl davrandığımızı anlatmadan söylediklerimizin hepsi ön yargı ve sabit fikirler ile yaftalanıp, herkesçe farklı bir kalıba oturtuluyor.

3 Temmuz öncesi Aziz Yıldırım ve yönetimi hakkındaki düşüncelerim okyanus kıyıları gibi gel-git'ler ile doluydu. 80'lerin tamamını çocuk, 90'ların tamamını genç olarak geçirmiş bir insan olarak Fenerbahçe Spor Kulübü'nün nasıl çağ atladığına bizzat şahit oluyor, tesisleşme, stad, kurumsal yapı (buraya gülücük gelecek), dünya yıldızlarının getirilmesi, taraftar kartlar, grupsuz kavgasız kongreler derken bir yandan minnet duyduğum Aziz Yıldırım'ın, bir yandan kulübün kendi kendine geliştirdiği değer yargılarına, taraftarı müşteriye çevirmesine, etrafında kimsenin yükselmesine izin vermemesine, gidenlerin hep hain, hep kötü, hep suçlu olmalarına, kurumsallaştırmaya çalıştığı kulübün bütün krizlerini kendi çıkarıp yönetememesine ve iki dudağının arasında en önemli kararların şıp diye alınmasına içerliyor, kızıyordum.

3 Temmuz'a geldik, yeni evli başkanın, tüm Fenerbahçe camiası 5'de 5'i kutlarken, Aziz Yıldırım'ın yüzme yarışlarına gitmek için evden çıkacağı sırada sivil polisler tarafından götürüldüğünü gördük. İlk şokun ardından hemen toparlandık, bilhassa Aykut Kocaman'ın yaptığı 3 basın toplantısı ile kendimize geldik. Bu işin içinde başka bir iş vardı, durum Aziz Yıldırım değil Fenerbahçe idi, her şeyimizi bıraktık, girdik mücadeleye. Bugün başkan muhalifi olan, alexbahçeliyim diyen, Aykut Kocaman'ı istemeyen, sağcı solcu, genç yaşlı ayırmadan hepimiz Çağlayan'da biber gazı yedik. Başkanı Bırakın diye bağırdık. İddianame okuduk, argümanlar ürettik, iddia çürüttük.

Aziz Yıldırım da hapiste olmasına rağmen dayanak gücümüz oldu, yalan değil. Nazım Hikmet şiirleri, biber gazından ölen çocuğa baş sağlığı, iktidara, paralel iktidara kafa tutma, 12 Mayıs olaylarında tutuklanan taraftarlara sahip çıkma, bize bunu yapanlardan hesap sorma sözleri.....

Tam 1 yıl sonra, 4 Temmuz'a geldik, Bu süre içerisinde bizi ayakta tutan en önemli figür, bu kirli ve çirkef futbol ortamında güneş gibi parlayan Aykut Kocaman'ın nefesine nefes olacak, hesap soracak, ortalığı yakıp yıkacak dediğimiz Aziz Yıldırım, Mehmet Ağar ziyareti ile başlayan, Başbakanla aramızı bozmaya çalışıyorlar ile devam eden, Alex'i 3 dakikada gönderip Doğru mu Samet diye bağlayan, maç esnasında taraftara anons çeken, yönetimi Talat Yılmaz'lar ile dolduran, devre arası pahalı, kasada para yokmuş diye iyi futbolcu alamayan, muzcu arkadaşlarla basın toplantısı yapan ve en sonunda münferiten başlayan ve tüm stada yayılan 'Hükümet İstifa' sloganlarının marjinal kişiler tarafından yapıldığını söyleyerek, iktidara ve başbakana teslim bayrağını çekerek sezonu bitird.

Ve şimdi "benimle geldi benimle gidecek" dediğin, "Kocaman bir adam gördüm tek suçu kendine kattığı değerler yüzünden konuşamamak, cevap verememek olan" dediğin Aykut Kocaman'ı sebebini hala bilmediğimiz ama şimdiden onlarca senaryo, onlarca komplo teorisi üretilen ve Aykut Kocaman'ın konuşmayacağını çok iyi bildiğimiz için bütün suçun gidip gelip yine onun üstüne yıkıldığı günler göreceğiz.

Çalışmalar çoktan başlamış bile; Tükenmişlik sendromu, yorgunluk, transfer meselesi, Kiğılı komplosu, dış güçlerin oyunu... Sıkça kullandığım "Yav He He" cümlesine süper asistler gibi birer birer geliyor...

Mesele artık Aykut Kocaman'ın gitmesi, gönderilmesi meselesini aştı. Mesele artık Fenerbahçe'nin 3 Temmuz süreci ile yeniden inşa edilen birlik beraberliği, her beraber hesap sorma dirayeti, kurumsal yapısı, diyet ödemek yerine ceza kesenler değil antrenörü konuşturup federasyona, medyaya, kurullara ve hatta futbolcularına sessiz kalarak varlığı yokluğu belli olmayan iktidar ve cemaat torpillisi yöneticilerin doldurduğu koltuklar ve onları bir odaya doldurup yönetemeyen Aziz Yıldırım meselesidir.

Bize başkanın köpeği dediler, Aziz yıldırım'ın paralı askerleri dediler. Derdimizi anlatırız, projelerini dinleriz, belki bir ucundan tutar Fenerbahçe'yi yükseltmek için tuz atarız çorbaya diye gittiğimiz yemeği ve maç izlemeyi gizli gibi göstererek bizi karaladılar, yaftaladılar, locacı ilan ettiler. Sustuk, sesimizi çıkarmadık. İnsan önce kendini bilecek çünkü, sonra karşındakini zaten tanıyorsun.

Şimdi onlara anlatmadığımızı sana anlatıyorum, çünkü biliyorum sesimizi duyuyorsun;

Bir Fenerbahçe başkanını kongre seçer ve yine kongre gönderir. Ben sana ağzım sulanarak git deme haddine sahip değilim belki ama senin evladın yaşındaki bir taraftar olarak sesleniyorum, hani her şeyin en iyisine layık dediğin Büyük Fenerbahçe taraftarı olarak, Fenerbahçe'yi hayatının odak noktasına koymuş, sıradan biri olarak...

Şimdi hemen git başkan... Sen de biz de daha fazla üzülmeyelim...

Gözün de sakın arkada kalmasın, kimseye yedirmeyiz bu kulübü....

Çünkü burası Fenerbahçe, bizden çok adam çıkar...


6 comments:

  1. Zamane Delisi dedi ki...

    Ellerin dert görmesin, fevkalade olmuş. Aşağı yukarı Volkan Ballı H. Bilal Kutlulp ve Zico gönderildiginden beri düşüncelerim bu minvaldeydi, sen somutlaştırmış; yazıya döküp ete kemiğe bürümüşsün. Aykut Hoca'yı ölümüne eleştirdim. Ta ki ilk Möndchengladbach maçına kadar. Sonra haksız olduğunu anlayıp yediğim haltı anladım. Aykut Kocaman, un ufak olmuş, dağılma (psikolojik anlamda) sürecine girmiş camiaya harç oldu. Bununla kalmadı gelecek için bir projeksiyon çizdi ve alttan alta titizlikle bunun için çalıştı. Ama yapılana bak!? Artık gerçekten yeter! Devlet yönetiminde 'tek adam' sevdiğin takımda 'tek adam' sabrımız kalmadı, manyak olduk.

  2. gumgumok dedi ki...

    Başkanın sorunu doğru ya da yanlış kararlar vermesi değil. Karar alma mekanizması. Aslında öyle bir mekanizma da yok.

    Alex olayında olduğu gibi ya da eğer yazılanlar doğruysa Aykut Hoca olayında olduğu gibi belli ki karar alması şöyle oluyor:
    Başkan bir şey söylüyor. Karşıdaki bir şey söylüyor. Eğer bunlar birbirine uymuyorsa, başkan üsteliyor. Diğeri eğer "tamam" demezse, başkanın canı sıkılıyor, sinirleniyor ve "kisme Fenerbahçe'den büyük değil" deyip, o kişiyi bitirme kararı alıyor.

    Şimdi bu kararı alırken ne karşısındakini, ne yönetimdekileri, ne taraftarı ne de Fenerbahçe'yi düşünerek alıyor. "Yahu bunu yapıyorum; ama Fenerbahçe için iyisi bu mu hatta Fenerbahçe buna ne der?" diye sormuyor. Kendi karar veriyor ve karşısındakini bitiriyor. Fenerbahçe'nin başkanı olmayı, Fenerbahçe konusunda kafasındaki her kararı almaya ve uygulamaya yeterli bir argüman olarak görüyor.

    Ceo'nun gelmesiymiş, Aykut Hoca'nın arkasında istikrar namına durmasıymış falan hikaye. "Bu ülkeye komunizm gelecekse, onu da biz getiririz" diyen muktedir devlet zihniyetinin aynısı.

    Bu zihniyet değişir mi? Mümkün değil.
    Şimdiye kadar başkanın istifa etmesini, Fenerbahçe üzerinde planları olanların başarısı olarak göreceğim için istemiyordum. Ama artık bu tavırlarla, Fenerbahçe hem geçmişini hem de geleceğini kaybetmeye başladı. Bunun sonu gelmeli. Başkan bırakmalı.

  3. Sosyal_FB dedi ki...

    Onur, kardeşim, yazının sonunun ilk versiyonu mu geçiyor kalbinden ağırlıkla, son versiyonu mu?

  4. portasophia-perennis immortalis dedi ki...

    Benim artık başkandan tek istirhamım var (hayır istifa etmesi değil)

    Lütfen artık kendi Fatih Terim'imizi bulacağız kompleksiyle efsane 88-89 şampiyonluk kadrosuna dokunmasın. Oyuncu yetiştiremeyen kulüp antrenör hiç yetiştiremiyor.

    Rıdvan, Oğuz, Aykut. Artık yetsin

  5. onurktk_ dedi ki...

    son versiyonu geçtiği için yazının sonunu değiştirdim... artık tek versiyon var...

  6. Sosyal_FB dedi ki...

    Eyvallah... Ben vehmetmişim demek, sonradan haricen fikrinin değişmiş olabileceğini. Özür dilerim.

Yorum Gönder