Sene Sonu Muhasebesi


Bir Fenerbahçeli için Galatasaray’ın şampiyonluğuna uyanmak kadar sinir bozucu çok az şey var herhalde şu hayatta. Maalesef tam da böyle meşum günleri idrak ediyoruz şu aralar. Bizim için lig bitti, uzun soluklu bir Avrupa macerasının da sonu geldi, çok kimsenin umurunda olmayan bir Türkiye kupası ve ondan sembolik olarak daha önemli bir Galatasaray maçıyla bu sezona noktayı koyacağız. Sezona kulübe ve takıma dair genel bir analiz yapmak için elimizde yeterince veri var yani. Önce Türkiye’de yaygınca yapılan ve söylediklerinizden ziyade sizi kim olduğunuzla kategorize eden bakış açısına yönelik bir okumayı boşa çıkarmak için bizim kulübü bu sene tam ortasından üçe bölen bir parçanın hiçbirinden olmadığımı ifade ederek başlayayım. Yani moda tabirle “ne Alex’ci ne Aziz’ci ne Aykut’çuyum”. Alex’i ve Aykut Kocaman’ı kulübün önemli figürleri olarak severim saygı duyarım, başkanı kişisel olarak sevdiğim söylenemez, 3 Temmuz öncesi hakkında yazdıklarım da pek olumlu şeyler değil zaten. Netice itibariyle kişileri sevme ya da sevmeme gibi tamamen kişisel, duygusal değerlendirmelerin rasyonel bir analiz yapmayı pek çok Fenerbahçeli için güçleştirdiğini düşünüyorum. Bunu da anlamsız, anlaşılmaz bulduğum sanılmasın, sonuçta taraftar dediğimiz insanın rasyonellikle bağı zaten çok da sağlıklı bir bağ değil ve tam da bu nedenle bir kulübe bu kadar bağlanabiliyoruz.

Önce taraftar, teknik direktör, ve yönetime yönelik ortak bir eleştiriyle başlayalım. Eleştiri derken aslında özeleştiri demeliyim zira bunun dozajını blog olarak bizim de kaçırdığımızı düşünüyorum. 3 Temmuz’la birlikte kulübün başına gelen onca haksızlık, adaletsizliğe karşı iki senedir ses çıkarıyoruz, bu davanın mağduru olduğumuzu haklı olarak beyan ettik ama bu mağduriyeti ifade etme hali gittikçe mağduriyetten hoşlanan, mağdur olmanın konformizmine kapılan ve mağduriyeti kimliğe çeviren bir hal yarattı tüm camiada. Bu son derece tehlikeli bir hal ve bir an önce herkesin bu patolojik durumdan kurtulması lazım. Mağduriyeti geçici bir hal, üstesinden ivedilikle gelinmesi gereken bir durum olarak görmeyip kaderine razı gelerek “ne yapalım işte bizimle uğraşıyorlar” noktasında teslimiyetçi bir ruh haliyle kabul etmek bu kulübe asla yakışmıyor. Mağduriyetini yüksek sesle ifade edip bunu gidermeye çalışmayı, biz zamanla mağduriyet üzerine bir kulüp kimliği inşa etmeye götürüyoruz ki bu kulübün genlerinde olmayan bir şey. Şunu taraftarın, hocanın ve bütün camianın tekrar hatırlaması lazım. Fenerbahçe’nin 3 Temmuz sonrası ayakta kalmasının gerekçesi kulübün çok mağdur olması değil çok güçlü olmasıydı. Ayrıca zamanında örgütlü bir güç olarak hareket edebilmeyi becermiş, bu operasyonun altından kalkabilmiş bir camianın kendi mağduriyetini fetişleştirmek yerine gücünü doğru kullanmayı bilmesi gerek.

Buradan gücü doğru kullanma derken bu işi sevk ve idare etmekle görevli yönetime dair meseleye geçelim. Fenerbahçe yönetiminin pek de parlak bir yıl geçirmediği kesin. Yönetime yapılan bütün eleştirelere yönelik iki argüman var: Birincisi muhalefette bulunan kişilerin karaktersizlikleri ve niyetlerini öne sürüp ehven-i şer olarak Fenerbahçe yönetimine laf etmemek; ikincisi ise süren Yargıtay süreci nedeniyle yönetimin elinin kolunun bağlı olduğunu beyan edip dolayısıyla yönetimin eylemsizliğini meşru ve doğal kabul etmek. İlk gerekçe bizi sinizme götürür, yani CHP ülkeyi daha kötü yönetecek diye AKP’yi eleştirmemek gibi bir durum normal olur bu eleştiriye göre. Şöyle de bir durum var. Mevcut yönetimi eleştirmek ya da mevcut yönetimin gitmesini istemek Fenerbahçe’yi ele geçirmek isteyenlerin eline koz vermek olarak algılanıyor. Bizim gibi herkesin birinin adamı olduğuna inanılan, her sözün, yazının, eylemin, birinin talimatıyla yazıldığı düşünülen bir iklimde bu akıl tutulması da gayet doğal aslında. İkinci gerekçeyle ilgili de şunu sorabiliriz. Bu Yargıtay süreci sessizliği ne zamana kadar devam edecek, yani biz Yargıtay süreci bitene kadar sportif konularda, ya da kulübün hakkının yüksek sesle savunulması gerektiği durumlarda hep sessiz mi kalacağız? Yargıtay dosyayı 5 sene sonra karara bağlasa ne yapalım konu Yargıtay’da konuşamıyoruz diye her şeyi 5 sene boyunca sineye mi çekeceğiz?



Kulübün haklarının yönetim tarafından doğru düzgün savunulmadığını düşünüyorum, zaten şu an ki mevcut yönetim kurulunun böyle bir kapasitesi olduğunu da düşünmüyorum. Normal sade bir taraftarın Galatasaray şöyle korunuyor böyle korunuyor diye feryat etmesini anlıyorum da Fenerbahçe’nin haklarını savunmak için oraya seçilmiş insanların bundan yakınıp hiçbir şey yapmamasını anlamıyorum. Kardeşim sen şikayet edip bir şey yapmayacaksan niye seçildin ?, Yargı süreci var o yüzden susuyoruz diyorsanız aynı soru yine baki, yargı sürecinin devam ettiğini bile bile konuşamayacağınız yönetim kuruluna niye girdiniz ? Başkan özelinde diğer temel eleştiri zaten kronik bir sorun ve anlaşılan bitmeyecek.

Bu blogda 3 Temmuz öncesi gerek benim gerek diğer arkadaşların temel olarak Aziz Yıldırım eleştirisinin gerekçesi kulübün kurumsallaşma ibaresi altında tam tersi bir şekilde gittikçe kişiselleştiğiydi. Aslında bunun doğru olduğunu, kulübün başkanın kişisel müdahalesi ve mesaisi olmadan idare edilemediğini de 3 Temmuz sonrası başkan hapse girince Fenerbahçe yönetiminin ne hale geldiğini görerek bizzat tecrübe etmiş olduk. Başkanın yönetim anlayışının tek adamlık tarzının özellikle hapisten çıktıktan sonra değişeceğine yönelik bir beklentim vardı, ayrıca kendisinin hapisteyken cesur ve ilkeli bir söylemi benimsemesi de geleceğe dair umut verici bir nişane olarak gözüküyordu. Ancak tahliye sonrası ne kurumsallaşma, ne yeni yönetim listesine aldığı kişilerin kalibresi, ne o felaket halkla ilişkiler düzeyi konusunda en ufak bir gelişme ve ilerleme oldu. Üstelik Alex krizini olabilecek en kötü şekilde yönetmeyi becerdi. Kulübün artık bir CEO’su var ama şubelerin profosyonelleşmesi diye bir şey hala söz konusu değil.

Fenerbahçe’nin 5 sene sonrasını planlayan ne bir futbol ne bir basketbolne bir voleybol aklı var. Başkan yine her yere kendisi yetişmeye çalışıyor. Kulübe 24 saatini veriyor o konuda kendisine haksızlık etmeyelim ama zaten mesele de bu. Bir başkan 24 saatini kulübe veriyorsa orda bir organizasyon problemi vardır, çünkü doğru bir planlamada kimse herhangi bir işe 24 saatini vermez. Bu fedakarlık cefakarlık örneği değil kötü yönetim örneğidir çünkü etrafınızda doğru düzgün bir kadro kuramadığınız anlamına gelir. Teknik direktörlerden bağımsız Fenerbahçe’nin bütün şubelerinde bir kurumsal bir akıl ve planlama eksikliği var.

Somut örnekler verelim 2008’de kulüp Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale çıkıp tarihinin en başarılı sonucunu aldığında Sevilla deplasmanında ceza, sakatlık gibi nedenlerle Selçuk oynamak zorunda kalmıştı, 2013 de kulüp tarihinin gördüğü en iyi yerlerden birinde Benfica deplasmanına yine aynı gerekçelerle yine Selçuk’la çıktık.

Bunun adı şanssızlık değil plansızlık, sene başında uzun vadeli bir hesap yapamamak, uzun vadeli stratejik bir akıl geliştirememek. Yani son beş yıl iki kez kulüp tarihinin en iyi derecesini yapıp oralara gelince alternatifsizlikten başın sıkışıyorsa o zaman şanssızlıktan değil bir öngörü eksikliğinden söz etmek gerek. Bu mesele sadece futbolla alakalı değil. Erkek basketbol takımına neredeyse 3 sene 4 numara oynayabilen adam almadık (sonunda ala ala James Gist’i aldık gerçi ) kadın voleybolda Şampiyonlar Ligi’ni kazanırken bile en zayıf halkamız olan libero mevkiine yine 3 sene oyuncu alamadık. Erkek voleybolda takımla müthiş bir uyum yakalamış hocayı gönderip bir sene sonra geri getirdik, takımın kaptanını sezon boyunca kadro dışı bırakıp kamuoyuna tek bir açıklama yapmadık bu örnekler çoğaltılabilir.

Yani Fenerbahçe’nin kronik sorunlarını giderecek her branşta uzun vadeli plan yapıp altyapıyı ona göre organize edecek, transferleri ona göre yapacak bir stratejik aklı yok. Şubeyi yöneten yöneticiler başkan bir şeyi yap demeden yapmıyor, menajerler yine doğrudan başkanın ağzına bakıyor. Artık bu devirde yetki devretmeden işin ehline değil, kendine en çok kafa sallayana verildiği bir düzenle kulüp yönetilmez. Ne demek istediğimi daha kanlı canlı görmek isteyenler mesela bir Semih Özsoy ya da Violet Duca röpörtajı dinlesinler. Sorulan soru ne olursa olsun röpörtajın tamamında 22 kez “Sayın Başkanımız Aziz Yıldırım’ın desteğiyle” diye konuşmalarının giriş, gelişme ve sonuç kısmını tamamlayan yönetici kimliğinden kurumsal aklı geliştirecek bir adım beklemek biraz fazla iyimserlik olur.

Teknik direktörün ya da sporcuların kim olduğundan ziyade üst yapıdaki bu yönetim yapısı değişmeden ve bütün şubelerde uzun vadeli planlama yapacak işinin ehli kadrolar görev ve sorumlulukları net olarak belirlenmiş şekilde göreve gelmeden çok da fazla bir şey değişmez aslında. Aziz Yıldırım kulübe çağ atlattı, kimsenin yüzüne bakmadığı amatör şubeleri adam etti, ilgi gösterdi ama artık Fenerbahçe onun 24 saatinin yetmeyeceği bir seviyede, dolayısıyla her şeyi ben yaparım edasıyla doğru düzgün bir kurumsal yapı oluşturmadan böyle yönetmeye devam edemez. Ama başkanın tarzında en ufak bir değişiklik yok, böyle doğu tipi despotizmle bakalım nereye kadar gideceğiz.


Futbol takımı ve Aykut Kocaman’a dair değerlendirmeye gelince aynı şeyleri bu sene üç dört sefer yazdım onların biraz daha toparlanmışı dışında yeni bir şey söylemek zor. Fenerbahçe’nin şampiyonluğu Galatasaray’a kaptırmasının binbir çeşit nedeni olabilir, Galatasaray lehine medya ve hakem olayları, zamanın ruhu falan bunlar bence de etkiliyor iki takım arasındaki yarışı ama meseleye Napolyon’a atfedilen bir anekdotla yaklaşmak lazım. “Savaşı neden kaybettiniz” sorusuna “mermimiz yok” yanıtından sonra “tamam tamam yeterli” diyen Napolyan’dan mülhem Fenerbahçe kadrosu Galatasaray kadrosundan daha kötü ve niteliksiz diyip diğer gerekçeleri talileştirmek mümkün.


Takımın Avrupa’da geldiği yer kadro kalitesinin üstünde bir yer ve bu seneki Avrupa başarısı eğer bu kadronun birkaç takviyeyle yeterli olduğu inancını beraberinde getirecekse bu seneyi mumla arayan bir seneyi önümüzdeki yıl yaşarız demektir. Aykut Kocaman’ın kafasındaki oyun mantalitesi Avrupa için elemeli ve dolayısıyla rakibe önlemin birinci öncelik olduğu maçlarda işe yarayabilir ama proaktif olmanın şart olduğu bizim ligde bu oyunla zirvede tutunulamaz. Hocanın kafasındaki oyun yapısı Türkiye Ligi’nin gerçekleriyle çok uyuşmuyor, bu kadar çok rakibe odaklanarak, Kadıköy’deki maçlara bile sürekli dengeli,sabırlı başlayıp tempo yapmayarak bu ligde başarılı olmak mümkün değil.

Pek çok kimse kadroda şu an Emre ve Meireles olduğu için unutuyor ama Galatasaray’ın Hamit-Melo-Selçuk’la başladığı bir lige biz Selçuk-Christian-Topal üçlüsüyle başladık. Sow dışında üst düzey forvetimiz yokken Galatasaray’ın 5 tane forveti var, Galatasaray’da hiç süre alamayan Elmander bize gelse direkt 11 oynar,yani sene başında rakipten bu kadar zayıf bir kadro kurup ondan sonra niye şampiyon olamadık diye ah vah etmek çok anlamsız. Aykut Kocaman’a benim yaptığım en büyük eleştiri saha içinde bunun yerine şu oynar mı, şunu niye oynattın dan ziyade geçen seneki felaket kadro planlamasıydı. Dolayısıyla bu sezon en çok eleştirilmesi gereken şey teknik direktör Aykut Kocaman’dan ziyade sportif direktör olan Aykut Kocaman diye düşünüyorum. Aykut Kocaman kendisinin belirttiği gibi ligi 28 puan alınan ilk yarıdaki teknik direktör performansıyla değil Temmuz-Ağustos’da sportif direktör olarak takımı planlama performansıyla kaybetti. Bu kadronun en az 7-8 oyuncuya ihtiyacı var, Ziegler, Yobo, Christian, Caner’in ilk 11 de ki yerlerine direkt oynayacak dört tane üst düzey oyuncu ve kadro alternatifinin artması içinde 3-4 tane takviyeye ihtiyaç var. Fenerbahçe’nin kadro kalitesi ve önümüzdeki yıl için veri alınacak şey 6 tane elemeli Avrupa maçı değil neredeyse 5 tane doğru düzgün oynadığımız maç sayamayacağımız Türkiye Ligi olmalı.

Bir de takımın Avrupa Ligi’ndeki aldığı sonuç sonrası herkesin tuhaf bir şekilde doğru diye düşündüğü yaygın bir yanlış kanaat var. Herkes Fenerbahçe iyi savunma takımı diye tutturmuş, ligde en kötü yanı savunması olarak gösterilen Galatasaray’dan üç gol fazla yemişiz, oynadığımız maçların yarısından fazlasında ilk golü yiyen biz olmuşuz, üstelik iyi sonuçlar aldığımız Avrupa liginde görece daha iyi savunma yaptığımız maçlarda bile rakibe maçı döndürebilecek şansları fazlasıyla vermişiz (Marsilya deplasmanı, Lazio deplasmanı, Apoel deplasmanı Benfica deplasmanı)kişisel hata yapmaya çok yatkın sakar bir defans kadromuz var.(Bursa, Beşiktaş Galatasaray maçlarında kendi kalemize gol atmışız)

Bütün bunları yan yana koyduktan sonra iyi bir savunma takımı mıyız diye yeniden bir düşünmek lazım. Ayrıca rakibi hücumda tehdit etmedikten sonra ne kadar iyi savunmanız olursa olsun bir yerden sonra zaten mesele gol yemekten ziyade golü ne zaman yiyeceğiniz meselesi oluyor. Savunma yaparken kronik olarak kontra yapamadığımız için zaten bizim savunma futbolu dediğimiz şey mahkumiyete dönüyor.

Hasılı kelam önümüzde pek iç açıcı bir manzara yok. Transfer hamlelerinin bir an önce yapılması gerek ama ben hiç öyle olacağını düşünmüyorum. Zaten Aykut Kocaman’ın kadroda öyle radikal bir değişim/dönüşüm yapacağını da zannetmiyorum. Bir kez daha söyleyeyim bu oyun mantalitesi değişmez ve kadro kalitesi radikal bir şekilde artırılmazsa önümüzdeki yıl Galatasaray dördüncü yıldızı takarken biz yine bütün camia olarak mağdurluğumuzun üçüncü sene-i devriyesinde ah vah çekeriz




20 comments:

  1. Chemedya dedi ki...

    Yazıyı okumayı şurada kestim. Bu sorunun yanıtını alınca okumaya devam edeceğim. "Biz" ve "eleştirmek" kelimeleri bir cümle içerisinde geçiyor...Soru 1 : Siz kimsiniz? Papazınçayırı mı? Fenerbahçe taraftarı mı? Soru 2: Taraftarın görevi eleştirmek midir? Yoksa sevdiği bir takımı sonuna kadar desteklemek midir? İkisi birden yanıtını alacağımı tahmin ederek soruyorum...Peki sizin (kim olduğunuzu bilmiyorum) eleştirmenizi kim engelliyor? Son sorum işe şu: Birileri eleştiriyor, birileri destekliyor...Peki siz Fenerbahçe taraftarıysanız destekleyenler kimler? Destekleyenler satılmış kişiler mi? Azizbahçelililer mi? Aşağılamalı mıyız onları? Bu soruyla da devam edeyim...Sadece merakımı gidermek adına soruyorum.

  2. Unknown dedi ki...

    yazdıklarına soylediklerine ve özellikle ligle ilgili oynadığımız futbol kısmına sonuna kadar katılıyorum.ama seneye birşeyin yine değişmeyeceğini de biliyorum.halimiz cidden sıkıntılı

  3. aethewulf dedi ki...

    Ahmet biraz fazla alıngan bir soru olmamış mı?

    Ben cevaplayayım izninle

    1- papazınçayırı: nitekim özeleştiri ile başlayalım da denmiş yazıda.

    2- taraftarın görevi olur mu abi? taraftar, adı üstünde bir şeye taraftır, o taraflığını da nasıl uygun buluyorsa o şekilde yaşar. profesyonel taraftarlık diye bir şey olabilir mi ki "görevli" olsun, o görev kısıtında hareket etmek mecburiyeti ve mahkumiyeti olsun? taraftarın kulübü "desteklemesi" beklenir, o desteğin içeriğinin nasıl olacağına da yine taraf olmuş bulunanın kendisi karar verir, o şekilde hareket eder. bu desteğin içinde memnuniyetsizlik ve eleştiri de yer alabilir. çok geniş bir destekleme kümesi içerisinde tek bir eylemi tercih etmek zorunda da değil kimse.

    3- kimse engellemiyor da biz kendi kendimizi otosansüre tabi tutmuş, öz denetim uygulamış, eleştirebileceğimiz bir şeyleri eleştirmemiş, bir nedenle eleştirmemeyi daha doğru bulmuş olabiliriz.

    4- destekleyenler de fenerbahçe taraftarı? yani neden böyle bir çizgi var onu da anlamıyorum zaten. belirli bir metot ile destekleyenler ile tümden karşı çıkanlar arasında da bir çok renk, alan var. desteklemenin de bir çok şekli var. sadece "katıldığın" bir destekleme biçimi olabilir veya olmayabilir, illa ki birinin diğerine düşman olması, ötekisi olması mı gerekiyor? diyelim bundan 4 yıl önce aragones'in fenerbahçesini de destekleyenler ve eleştirenler vardı, bu tartışma da herhalde kim daha fenerbahçeli tartışmasının bir yönü değildi, herhalde bugün de herkesin fenerbahçeli olduğunu kabul ederek daha sağlıklı bir tartışma yaparız. doğrudan birinin diğerini dışlaması da gerekmez. yani biri artık desteklemekten her ne anlıyorsa o metot ile destekliyorsa fenerbahçeli atıyorum desteklemeyen de sivassporlu değil ya, hepsi fenerbahçeli, biraz bu konuda işi kimlik tartışmasından çıkartmak gerekmiyor mu? daha takdire şayan olmaz mı?

  4. fatih dedi ki...

    biz ve eleştirmek kelimeleri aynı cümlede niye geçemiyor onu anlamadım, yazıyı kimin yazdığı altta yazıyor fenerbahçe taraftarının tümünü tabii ki temsil etmiyorum,kendi görüşümü yazıyorum kime satılmış aşağılık falan demişiz bu yazıda bir zahmet onu da bir söyleyin, türkiye'de kimi savunsan birinin adamı olmakla suçlanıyorsunuz diye yazıda bir tespit yapıyoruz galiba orayı yanlış anlamışsınız

  5. Chemedya dedi ki...

    Yok yanlış anlamışsınız...Alınganlık yapmadım. Sadece ayrışmaya dikkat çektim. Söylemek istediğim "biz" kelimesinin tehlikesi...Katılmadığım fikirleri okumaktan haz duyarım. Sakın alınganlık olarak görmeyin. Samimi bir şekilde anlamak için sordum. Biz, onlar, şunlar, bunlar gibi kelimeleri çok sevmiyorum. Ama kullananları da kınamıyorum. Ancak biz denildiği zaman kimden bahsedildiğini de anlamak için sormam doğal. Biz (Alexçiler), biz (Aziz Yıldırımcılar), biz( Aykut Kocamancılar), biz( tarafsızlar), biz ( sadece Fenerbahçeliler) gibi ayrışmalar oluşmuş durumda. Bu biz kelimesinin hangi biz olduğunu merak ettim. Çünkü biz denildiği zaman birilerini temsilen yazılmış olması gerekir. Ben demek daha doğru olurdu Fatih kardeşimin bana yazdığı yanıta bakınca.

  6. Signature dedi ki...

    Yazılarınızın pekçoğundan belli olduğu sürece Türkiye'deki düşünen azınlıktan olduğunuz açık şekilde görülüyor.Ama her kötü sonuçtan sonra aynısını yapıyorsunuz.Takımı küçümseme,bir şeylerden şikayet etme...

    Tamam zaten her şey mükemmel olmuş olsa her kulvarda hedeflere ulaşılmış olurdu.Mutlaka yanlışlıklar var.Fakat en başta şunu söyleyeyim ki orta sahamız küçümsenecek bir durumda değil.Pek çok yazınızda ısrarla Mehmet Topal'ın zayıf bir halka olduğunu söylüyorsunuz genel olarak.Fakat ne kadar önemli olduğunu deplasmandaki Benfica maçında gördük.Meireles ile ikili olarak da aynı şeyleri söyleyebiliriz.Bu ikili çok üst düzey bir ikili ki bu seneki Avrupa başarısının çoğunu omurgadaki bu sağlam adamlara borçluyuz.Genellikle önlerinde oynayan Baroni ısrarla eleştirdiğiniz bir diğer isim.Tamam Baroni istikrarlı bir şekilde her maç aynı verimi vermiyor,ama zaten sorunu bu.Yoksa teknik olarak bence yeterliliği yüksek bir oyuncu ki istikrar sorunu olmasa acaba bugün burda Fenerbahçe'de izliyor olur muyduk orası da muamma.

    Kadro derinliği konusuna katılıyorum.Selçuk'a kesinlikle haksızlık yapmamak gerekir,normal maçlar için-mesela deplasmanda oynadığımız Plzen maçı- çok ideal bir ön libero.Çünkü normal olarak tabir ettiğim maçlarda rakip Fenerbahçe'ye agresif pres uygulamıyor,genellikle takım savunmasıyla alan daraltıyor bu da Selçuk'a her hamlesinde düşünme payı bırakıyor.Ama Benfica maçı veya Türkiye'de Galatasaray derbisi gibi maçlarda yüksek tempo olduğu ve rakip üstünüzde baskı kurmak üzere oynadığı için,pozisyonlara karşı refleksleri maç temposuna erişemiyor ve temponun altında eziliyor.Dolayısıyla üst düzey bir ön libero yedek kulübede bulunmalıydı belki.Bunu derken şunu da göz ardı etmemek gerekir.Biz -Galatasaray'ı da Fenerbahçe'si de- kendimizi olduğumuzdan yükseklerde görüyoruz ancak bizim ayarımızda takımların Meireles gibi bir oyuncusu varsa,o alternatifsizdir.Sow gibi bir oyuncusu varsa alternatifsizdir.Zaten bu adamları güç bela getiriyoruz,bir de aynılarının yedek kulübede oturmayı kabul edenleri için herhalde kulübün anahtarlarını teslim etmek gerekir.Dolayısıyla onların alternatifi olacak oyuncuların ya altyapıdan ya da Salih gibi iyi scoutingle gelen futbolcular olması gerekir.Bu konuda da yönetim suçlanabilir gerek kulüp bazında gerek ülke bazında.

    Bir diğer eleştirim savunma futbolu konusunda.Şunu söyleyeyim,biz savunma futbolu oynamıyoruz.Rakibe göre oynuyoruz.Aykut Kocaman ve ekibi şu anda rakip analizi konusunda en iyi ekip olabilir Türkiye'de.Bu sene özellikle Avrupa'da her maç değişik karakterde bir takım gördük.En basitinden Plzen deplasmanında düşük tempoda top çeviren,çok çok sabırlı oynayan,rakibe hızlı hücum yapabileceği alanları vermeyen,top bendeyse gol yemem mantığıyla top çeviren bir takım varken;Benfica maçında çok çok yüksek tempoyla oynayan,ilerde agresif şekilde pres yapan,rakibe iki pas üst üste yaptırmayan tamamen ofansif bir Fenerbahçe vardı.

    Bir de unutmayalım ki hocanın belki de en güvendiği isimler Stoch ve Krasic'ten hiç verim alınamadı.Onlar hocanın aklındaki sistemin çok çok önemli parçaları.Onların formsuzluğu sebebiyle Sow kanat forveti olarak oynatılıyor mesela.Ama potansiyel olarak baktığınızda Stoch ve Krasic kadar çabuk dikine oynayabilen oyunculardan yararlanamamak sezonu etkileyen durumlardan.Ki burda hocaya pek suç bulmuyorum ben,çünkü Bekir'inden Caner'ine Baroni'den Salih'e ne kadar gelişim gösterdikleri ortada.Futbolcuda bitiyor iş bazen işte.

  7. correios dedi ki...

    düzeltilmesi gereken pek çok şey var, katılıyorum... ancak eleştiri yapan kişinin bence biraz empati kurmayı da bilmesi gerekiyor. yazarımız Fatih in yazılarının en eksik tarafı da bu bence... Mağdur edebiyatı ile başarısızlığı örtmeye çalışmak ne kadar yanlışsa sezon başı/öncesi/ bir önceki sezon, yaratılan/yaşatılan krizleri gözönünde bulundurmak gerekmiyor mu?

    gs nin nasıl bir balla CL de çeyrek finale çıktığını, masa başı oyunlarını, en ufak bir başarısızlıkta duvara çarpacaklarını bilmiyor muyuz?

    bu klüp, dipteydi 1,5 yıl önce!

  8. Unknown dedi ki...

    Tespitlerin tamamına katılıyorum.Avrupa kupasında şansımız yardım etti.Biz iyi bir savunma takımı değiliz kesinlikle.Rakip topu aldığı zaman direkt olarak bizim 18 civarına geliyor.Herhangi bir baskı yok.Rakibi rahatsız etmek yok.Bizim futbolcular refakatçı.Benfica dan yediğimiz gollere bakanı.Hatta bütün yediğimiz gollere bakın çoğunda hep rakipten fazlayız.Ama golü yiyoruz.Çünkü hamle eksikliğimiz var.Hücüm zaten evlere şenlik.Hesapta 3 fovet (Kuyt,Sow,Webo) ile oynuyoruz ama gol pozisyonuna giremiyoruz. Bir yerde bir yanlışlık var.İstatistik tutanlar bunların cevaplarını versinler.Ziegler in Hasan Ali den ne fazlası var.Madem Hasan Ali çok maç oynadı, Özgür Çek i satmasaydın bazı maçlarda dinlendirseydin.Emin olun Özgür çek de Ziegler kadar oynardı.Emre yi geri alacaktın neden gönderdin.Bir de handikaplı aldın.Avrupa kupası maçlarında oynatamadın.Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.Ben hiç bir zaman Alex in gönderilmesine karşı çıkmadım.Ama bir hoca takımın başına gelince Alex siz oynamaya alışmalıyız dermi.Messi varken messisiz oynamaya alışmalıyız demeye benziyor bu iş.Saçma.Alex i göndereceksen , dersin ki benim sistemime uymuyor.Sezon başında gönderirsin,Yerine transfer yaparsın. Kaç sezondur transferi son günde yapıyoruz hatırlıyormusunuz.Devre arasında 4 futbolcu alacağız kampa yetişecek dendi.Yetişmedi.Aldıkları da söylenenler değildi.Transferi kim nasıl yapar bu kulüpte bilen var mı.Rakibin en güclü olduğu hattına Drogba ve sneijder alıp daha da güçlendirirken biz zayıf yanlarımızı bile güçlendiremedik.Avrupa kupasında Selçuk un ayağına mahkum kaldık.Daha saymakla bitmez. Daum 3 sene çalıştırmış takımı.(ilk geldiği zamandan bahsediyorum) takım 2 şampiyonluk bir de son maçta (onun da ne oyunlarla kaçtığını biliyoruz) kaçan şampiyonluk var.Ve sen Daumu başarısız diyerek gönderiyorsun.Peki Daum başarısız sa Aykut Kocaman nasıl başarılı? Teneke dediğimiz Türkiye kupasını aldığı için mi? (o kupayı da kimin katkısıyla aldığımızı hatırlayın).Diyeceksiniz ki yarı final.Peki Zico nun suçu neydi o zaman.Yarı finale de nasıl çıktığımızı hatırlayın.Kahır çeke çeke.Adamlar kaçırdıklarını atsa ilk turda giderdik.Peki Şampiyonlar liginde çeyrek finale çıktığımızda kimleri nasıl yendiğimizi bir düşünün.İnter, CSKA Moskova,PSV,Sevilla,Chelsea.Hepsini yendik.Bir çoğunu eze eze yendik.Daha niceleri işte.Hadi geçen yıl 3 temmuz süreci vardı.Bu yıl ne vardı.Yeter çektiğimiz kahır.

  9. gio12 dedi ki...

    Sevgili Chemedya kırk yılda bir papazınçayırı eleştiri yapmış, ona da bir kılıf uydurup alınganlık yapıp laf çakmışsın. Senin yaptığın goygoya biz birşey diyor muyuz?
    (bir Alexçi, anti-Aziz ve anti-Aykutçu)

  10. fatih dedi ki...

    @signature
    her kötü sonuçtan şikayet dediğiniz şey her kötü sonucun temelinin aynı şeye çıkması nedeniyle oluyor, fenerbahçe kadrosu yetersiz ve hocanın kafasındaki mantalite de özellikle türkiye'de dominant bir takım yaratmak için uygun değil. kötü gidişle alakalı değil daha sezon başı süper kupa finali sonrası da bunu yazmıştım

  11. Arkhe dedi ki...

    Bu "Avrupa'da iş yapar ama Türkiye ligine olmaz" denen şey hocanın oyun anlayışı mıdır yoksa kadro yapısının getirisi mi? Bence ikincisi. "Ama kadroyu da Aykut Kocaman kurdu" dersen de istediklerinin ne kadarının yapıldığını bilemediğimiz için orada dur derim. Hoca Krasiç'te büyük patladı ama kadronun kurulma aşamasında bu yönetim ile yapılabilecekleri yaptı.

    Bu arada kadro darlığı için örnek Benfica maçında Selçuk'un oynaması olmamalı. Belki de en geniş rotasyonun olduğu yer orası ama hem Topal hem de Meireles'in olmayacağını düşünerek aynı kalitede 2-3 adamı alternafi tutmak imkansız. Bu Galatasaray'da bile yok.

    Bu arada ben yıllardır koşan, saldıran, tempolu oynayan bir Fenerbahçe görmedim. Belki Daum'lu 1-2 sene hariç ki o da çok sayılmaz. Parreira'dan beri bu böyle. Her kulübün karakteri olan bir oyun anlayışı var, bizim anlayışımız olarak da bu futbol yapışmış.

    Ve aslında bence hoca bunu değiştirecek bir kadro kurmaya çalışıyor ama bir anda olmuyor.

    Hep "Alex gittikten sonra sıçtık, Hagi sonrası GS'den beter olabiliriz" dedik. Bu sene o sene oldu, hem de olabilecek en kötü şekilde oldu ama en azından o kadar da çökmedik. Olabildiğince yürüdük.

    Bu sezon çok şey oldu, çok şey yaşandı. Alex, diğer tribüne saldıran taraftarlar, istifalar, Caner-Lan, Meireles, GS lehine olanlar, 5 maç ceza ile başlama ve 60 maç. Bazen hepsinin bu sezonda olduğuna inanamıyorum.

    Saha dışına takılmayı zaten çok sevmem, artık iyice bıktım ama saha içini, saha dışından bağımsız değerlendirilmiyor.

    Neticede işler istediğimiz gibi gitmedi ve sezon iyi bitmedi. Bir gol, 1-2 ufak detay bize çok başka bir son yaşatabilirdi ama olmadı. İşte bu yüzden gemileri yakmamak, doğru tespit ve nokta takviyelerle yola devam etmek lazım. Eksikler var ama bu takımın iyi bir çekirdeği oluşuyor. O çekirdeği güçlendirecek 2-3 hamle ve etrafına yapılacak ufak dokunuşlar ile seneye her şey daha iyi olacaktır.

    Ama tabi burada işin içine yönetim de giriyor. İşte o konuda ben bir çıkmazın içindeyim..



  12. miracsaral dedi ki...

    @chemedya: Yunan felsefesinin savunduğu bir şey var. Gerçek diye bir şey yoktur, gerçek bizim görmek istediğimiz şeylerin yanılsamasıdır. ben fenerbahçe'de alexçi veya aykutçu diye bir ayrım olduğuna inanmıyorum. çok seslilik diye bir şey var ve çok seslilik diye bir şey sizin saygı duyduğunuz eleştiriler getirmek değil. saygı duyduğunuz düşüncelere zaten tarafsınızdır da...demokrat ve çok sesli olmak sizin SAYGI duymadığınız düşüncelere dinlenme imkanı sağlamaktır.

    gerçekler matematikseldir. gerçek matematiktir. önümüzdeki 2 haftayı da katarsak tam 50 haftadır galatasaray'ın sıralama olarak gerisindeyiz. fenerbahçe 50 haftadır lider olamıyor. 3 temmuz'da bahanemiz varken liderden 9 puan geride kalmışız, nispeten bahanesiz yılda 10 puan fark yemişiz. Bu rezalettir ya, başka bir şey değil. son 6 yılda 1 tane şampiyonluk alabildik. bu trabzon için başarıdır, beşiktaş için normaldir fenerbahçe için rezalettir.

  13. alonzoeb dedi ki...

    işin sadece sportif tarafına değinmek istiyorum izninizle.aykut kocaman A sınıfı bir adam olabilir ama B sınıfı bir teknik adamdır.(tıpkı fatih terimin C sınıfı bir adam olmasına rağmen A sınıfı bir teknik adam olması gibi)3 yıldır teknik direktör olarak,2 yılda sportif direktör olarak başımızda Kocaman.çoktan bir transfer sistemi oturtulmuş ve eksikler nokta atışlarla kapatılmış altyapı sistemi verimli hale getirilmiş olmalıydı.hala transferin son gününde geri çağırılan adamlar şeklinde bir transfer politikamız var.mersin'e karşı da acelesiz baskısız 4-2-3-1,benfica ya karşı da.sow dan sol açık,christian dan alex verimi alma çabası..ama illa 4-2-3-1.nasrettin hocanın ''doğru teli buldum,diğerleri boşuna dolanıyo'' dediği gibi.süper kupa finaline çıkıyorsun,takım yenik gs 10 kişi kalmış hala tek forvet,gs oyuncu değiştiriyor forvetin birini alıp öbürünü sokuyor kuyruğu dik tutmak ve defansımızı ileri çıkartmamak için 2 forvetle devam ediyor ,yenik olan sen tek forvet.geçen sene gs yi yensen şampiyonsun tek forvet ,takımın gol ve assist kralı yedek.elmander sakatlanıyor,hiç verim alamadığı barosu sokuyor yerine.aykut olsa hemen selçuk şahini sokar mesela.bu oyun tarzı istanbula beraberlik için gelen anadolu takımı tarzı. fb ye yakışmıyor taraftar hazmedemiyor bu oyunu ve mutlu değiliz.skor anlamında ezilmesek bile son 7-8 gs maçı hep mahkum geçti ve buna da alışamıyoruz.''şimdi onlar düşünsün'' diyen saldırgan bir ''gazman'' t.direktör lazım.

  14. Unknown dedi ki...

    Ahmet Bey (chemedya), bu kadar düzeyli ve yol gösterici mahiyette kurgulanmış bir eleştiri yazısında takılacak “biz” detayını mı buldunuz? Hele ki bana göre çok uzun zamandır yazmaya ara verip bizlere bir nebze ayıp eden bu dolu dolu içerikli blog’da nihayet yeniden bir kıpırtı gördüğümüz şu günde… Kusura bakmayın, siz ne kadar yanlış anladınız deseniz de bir okuyucu olarak sizin yorumunuzdan benim de ilk hissettiğim samimi bir soru değil oldukça haksız ve sert bir sitem, ya da serzeniş idi… Ben de bu blog’da karalanan kelamları çok kendine yakın bulan ve ufuk açıcı gören naçizane bir okuyucu olarak yazıda belirtilen düşüncelere tamamen iştirak ettiğimi, hatta burada söylenenlere ek olarak daha pek çok noktada eleştiri yapılması gerektiğini düşünüyorum. Şu 3 Temmuz sonrası mağduriyet ve birlik olmalıyız psikozundan kurtulalım artık lütfen. Evet, gerçekten mağdur olduk. Ama bunu güçlü olduğumuz için atlattık. Korkmayın, yapılması gereken ve yol gösterici eleştirilerle bölünmeyiz. Bırakın doğru ya da yanlış, herkes düşündüklerini söylesin. Samimiyetle ve gizli ajanda olmadan… Aksine, tek seslilik ve atalet bizi malum kesimlerin istediği kıvama getirecektir.

  15. Signature dedi ki...

    Plansızlık konusunda haklısınız,Türkiye'de hiçbir şeyde olmadığı gibi futbolda da plandan söz edemiyoruz.Sebebi ise yönetimin maalesef gelişmiş ülkelerdeki gibi çalışmaması.Günlük hesaplar çok daha önemli.Bu ülkede pek çok insan daha fazla maaş almak için sigortasını iptal ettirip oraya yatacak primi de maaş olarak kullanıyor.Bizde milletçe geleceği planlamak diye bir şey yok.

    Futbol konusunda ise Aykut Kocaman'ın oynattığı futbol belli bir şey değil.Tamam pas futbolu oynatıyor ama bunun ne kadar agresif olacağı rakip analiziyle alakalı.Rakibin karakterine göre her maç takıma ayar çekiliyor ki Kuyt'ın ağzından taktik hazırlıkları duyduk.Dolayısıyla o anlayış ligi domine edemez demek çok doğru gelmiyor bana.Takım organizasyonu bir makine haline geldiği zaman bu anlayış en iyisi.Biraz Alman kafası mesela bu.Dortmund'un Münih'in neler yaptığını gördük.Topla en fazla oynayan takımlardan olan Münih Barcelona'ya karşı topa daha az sahipken öyle bir savunma yaptı ki hem kazandığı her topta tehlikeli oldu,hem pozisyon vermedi.İşte oyununuzun yüzde 50'sinin karakteristik yüzde 50'sinin rakibe bağlı olmasının yararı budur bence.He eğer ki bizim bir ekolümüz olsun,hücum futboluyla herkesi boğalım diyorsak,o zaman şimdiden başlayarak seneler seneler sürecek bir yapılanmaya gitmemiz lazım.Ancak lütfen Daum'a,Zico'ya yaptığımızı Kocaman'a da yapmayalım.Takımı belli bir seviyeye çıkardığı aşikar bu adamlara vitesi yükseltme şansı vermek gerekir.

  16. gökmen dedi ki...

    Uzunca yazmaya üşendim kısaca değinmek gerekirse yerli ve yabancı oyuncularımızın kalitesi yeterli değil. Hasan Ali (Takım savunmacısı ancak hücuma katkı hiç yok ve de ağır), Bekir(iyi niyetli ama yetersiz), Orhan Şam(Gökhan'a alternatif olamadı), Selçuk, Caner(rakiple ve hakemle çok uğraşıyor), Baroni(senede 3-5 maç sahne alıyor), Krasiç bu sene Stoch takıma katkı vermekten çok uzaktaydılar. Yazıyı uzatmak mümkün kısacası kadro kalitemizin yeterli olduğunu düşünmüyorum.

  17. gumgumok dedi ki...

    Savunma oyununu iyi oynayamadığımız dışındaki tüm eleştirilere katılıyorum ve mutlaka giderilmesi gereken eksiklerden söz etmişsiniz. Ama keşke Aykut Hoca'yı bir masa başında birlikte dinleyebilseydik. O zaman, bu eksiklerin nereden kaynaklandığını, neden zamanında müdahale edilemediğini bizi ikna edecek şekilde anlatabiliyor olacaktı, eminim. Özellikle son 2 senedir işi hiç kolay değil hocanın.

    Öncelikle savunma oyunuyla ilgili görüşümü söyleyeyim. Savunma oyununu kötü oynamak başka bir şey, savunmadaki oyuncunların yetersiz olması başka bir şey. Biz bu sene özellikle Avrupa'da birkaç maçta muhteşem bir savunma oyunu oynadık. Defansif oynadık anlamında söylemiyorum. Fakat Avrupa ligi için konuşursam, top rakipteyken en iyi oynayan Fenerbahçe oldu.

    Ben yıllardır, Fenerbahçe'nin Avrupa'daki rakip kadar koştuğu, alan kapattığı, yardımlaştığı böyle bir oyun görmedim. Pozisyon bilgisinin ne olduğunu anlamış ve bunu çok iyi uygulayan 10 oyuncu gördüm sahada.

    Fakat defanstaki oyuncu kalitesinin eksik olduğu doğru (Selçuk konusuna katılmıyorum, yazıda büyük haksızlık yapılmış). Bekir, Yobo, Egemen ve Serdar'dan hiçbiri 1. sınıf bir defans oyunucusu değil. Topla çıkmayı beceremezler. Egemen dışındakiler maç içinde kopmalar yaşar. Derin ve hareketli gelen toplarda paylaşım yapamazlar. Zaten Marsilya ve Limasol deplasmanlarındaki pozisyonlara baktığımızda da hep bireysel hatalar görürüz. Benfica deplasmanı

    Her neyse. Galatasaray'ın bizden az gol yemesinin sebebinin daha kötü savunma yaptığımız gerçeği olduğunu söylemek bana çok basit bir açıklama gibi geldi. Umarım savunma oyunumuzla ilgili olumlu fikrimin nedenini anlatabilmişimdir.

    Sene başındaki planlamanın eksik olduğu doğru. Fakat bunun geçen seneden kaynaklandığını söylemen asla ve asla mağduru oynamak değildir. Kulübün her şeyiyle ilgilendiğini söylediğimiz başkanın temmuzda tahliye olduğu bir yaz döneminden bahsediyoruz. Böyle bir dönemde planlama yapılmadı değil, yapılamadı diyebiliriz. Çok geç gelen Meireles transferiyle ilgili hocanın "istediğimiz daha farklıydı, ama Meireles de 2 ceza yayı arasında köprü kurabilen bir oyuncu" yorumunu hatırlayalım.

    Kesinlikle baştan savma bir transfer dönemi geçirdik. Krasic transferi de bunun en önemli göstergesi. Krasic, hocanın 2 sene boyunca çok istediği ama bu sezon başında kesinlikle istemediği bir oyuncuyken, yöneticiler tarafından transfer edildi. Yönetim konusundaki zaafiyetleri eleştirmek elbette doğru. Ama bunu "biz hep 3 temmuzdan bahsedeceğiz" diyerek eleştirmek yanlış. Geçen sene olanların, 100 küsür yıllık kulübün temelinde patlatılan bir dinamit olduğunu buradaki blog yazarlarına söylemem zaten gereksiz. Yönetim kanadını etkileyen şey, tek başına yargıtay süreci de olamaz zaten. 2 sene önceki ağır topların bir bir ayrılıp, yerlerine futbol ortamımız için çok tecrübesiz kişilerin geldiğini ve bunun da başkan etkisiyle olmadığını düşünmemiz lazım.

    Son olarak şunu söylemek isterim. Galatasaray'ın son 2 seneki şampiyonlukları, birçok taraftarımız gibi buradaki yazarları da baya etkilemiş ve sabırsızlığa sevketmiş görünüyor ve önce biraz şaşırmakla birlikte, sonra Sırrı Süreyya Önder'in eleştirisinin haklılığına yordum.

    Maalesef bu futbol ikliminde ne yaşanırsa yaşansın 34 maç sonra ipi gs göğüslerse ya da 90 dakika sonra derbiyi gs kazanırsa dünyamızın normal seyri değişiyor. Bana göre asıl sağlıksız olan, henüz etkileri hiç ama hiç geçmemiş bir süreçten bahsetmek değil, bu algıdır.

  18. alihoca dedi ki...

    Sn Chemedya;

    Fenerbahçe ve 3 Temmuz süreci hakkında Papazınçayırı'nın bir ekip olarak verdiği mücadeleyi yakından izleyen biri olarak;

    Benim de merakımı gidermek adına bir sorum olacak,

    Fenerbahçe'nin yaşadığı 3 Temmuz süreci boyunca ne yaptınız?

    Saygılarımla

  19. Adsız dedi ki...

    uzun anlamlı bir yazı yerine kısa kısa yorumlarla sene sonu analizi yapmak istiyorum, mazur görün.

    * Fenerbahçe yönetiminin - bana göre - göreve başladığı günden bu yana maliyet-fayda konusunda geçirdiği en kötü tecrübe bu sezonki Fener Basket takımıdır. Futbolla bu kadar meşgul bir camia olmasa bu basket takımı yönetimin yarısını götürürdü.

    * "Bu fenerden adam olmaz"cıların Mayıs ayına girilirken hala 3 kulvarda şansını yaşatan Aykut hoca karşısında eğilip bükülmemek için şekilden şekile girdikleri bir sezon oldu. Fatih'i az da olsa tenzih etmekle beraber twitterda, bloglarda aklına fikrine güvendiğim bir çok şahsın aylar geçtikçe ister istemez militanlaştığını, gereksiz inat ve gurur içerisinde bu yıl ki başarılardan haz alamadıklarını gözlemledim. Anladım ki bazılarının futbol egosu ve gurur gerçek hayattaki ego ve gururların da yüksekmiş!

    * gfb denen garabetin takımı uefadan men etme pahasına başkana bilendiğini gördüğümüz bir sezon oldu. Artık tribünlerimizde tamamen menfaatler üzerine bağıran, gözünü karartmış militan bir grup var, Allah bu camianın yardımcısı olsun.

    * "bekir top kullanabiliyor" diye bir şehir efsanesi oluştu, ligtvnin yaratıcı spikerleri sayesinde. Buna ek fenerbahcenin sağlam savunma falan da yaptığı konuşuldu. Halbuki bana göre korkunç bir savunma hattımız var. HAK ve Ziegler 10 üzerinden notlanan dönemlerimizde pelesenk olmuş "5ten şaşma 6yı aşma"nın en güzel örneği. bizim oğlan esmer isa, reto sarı musa. al birini vur ötekine. Bekir felaket vaziyette, tamamen fizik gücüyle oynuyor. Serdar futboldan soğumuş. Yobonun en kötü sezonu, zaten niye alındı bilemiyorum. Bekirden de kötü. Bir tek devamlılık gösteren, profesyonelce faul yapmasını bilen Egemen var, onun da yetenekleri kısıtlı. gsda semih-dany ikilisi averaj bir ikili ama bizim bütün defans kombinasyonlarından daha iyiler. iddia ediyorum bu sezon YOBO yerine SIVOK olsaydı Fenerbahçe şampiyon olurdu.. Çok acil bu takıma 2 tane net, PAS YAPABILEN stoper lazım. Stoperi topu dürtemiyor, ama biz pas oyunu oynamaya çalışıyoruz. Olacak iş değil.

    * Krasic?

    * Stoch konusu Aykut Kocamanın yanına YABANCI LISAN bilen, futbolcuların özel hayatlarıyla ilgilenebilecek bir yardımcı ya da gerçek anlamda bir sportif direktör almasının en mühim gerekçesidir. Bu kadar yüksek potansiyelli bir oyuncudan verim alınamıyorsa klup kendini sorgulamalıdır, sadece futbolcu kendini sorgulasın demekle olmaz.

    * Serdar, Semih, Bienvenue, Krasic, Stoch, Orhan, Yobo, Sezer, Ziegler - en az 7sinin gönderilmesi gerek. Sadece yetersizler diye değil, yeni gelenlere yer açmaları gerektiği için..

    * Topuzun efsanevi kontratı futbolcunun bugünkü hal ve kalitesini yansıtacak şekilde yenilenmeli. Bunu sadece takım içi dengeler için değil, Topuzun kendisi için de yapmalılar! bu adam belki daha rahat kafayla oynarsa bir nebze futbola geri döner!

    * Takımın boyunun uzaması lazım. Duran top organizasyonumuzun tek kahramanı Gokhan Gonul. Frikikten kornerden net tek vuruş golleri izlemeyeli 2 sezon oluyor.

    * Transfer hayallerim; 2 Stoper (en az 1i bek de oynayabilecek) 1 yaratıcı orta saha, 1 sağ açık, 1 forvet. Christianın transferi halinde yerine hava toplarına hakim bir ortasaha daha ek.

    * Gelecek sezon hayallerim;

    1 - gfb'ye bilinç ve vefa nakli.
    2 - Aykut kocaman gerçeğini sevemeyenlerin de en azından saygı göstermesi.
    3 - alexin gönderilmesinde yaşanan iletişimsizlik ve hoyratlıkların giderilmesi.
    4 - daha da sessiz bir Aziz Yıldırım
    5 - Volkanın yerine geçecek ismin belirginleşmesi. Bu noktada Mert kadar Ertuğrul'un da düşünülmesi.
    6 - 15 metre pas atabilecek hızlı stoperler.
    7 - Sezon başı uyurgezerliğinden kurtulunması ve CL ye gidilmesi.
    8 - Doğru düzgün bir basket takımı izleyebilmek.

    Saygılar.

  20. gurkan dedi ki...

    erkek basket takimi maliyet/fayda analizi yapildigi zaman herhalde dunyada bu sene tum sporlarda faaliyet gosteren takimlar arasinda en sonlarda yaralir. ama her zamanki gibi yoneticiler koltuklarinda oturmaya devam eder

Yorum Gönder