Linç Kültürü ve Beyaz Atlet
''Şu anda çok sıkıntılı durumumuz var. Pazar günü Fenerbahçe maçı oynayacağız. Demeçlere, ağızdan çıkan her cümleye, federasyon başkanı da bizler de herkesin dikkat etmesi gerekir. Ben azami gayret sarf ediyorum, yoksa halk gerilmeye hazır. Bir demeçle hoş olmayan şeyler olur. Nisan'da Fenerbahçe yine buraya gelecek, biz de oraya gideceğiz. Galatasaray, Beşiktaş maçları da öyle. Kritik bir dönem. Biraz dikkatli olmamız lazım, başta da federasyon başkanı olmalı'' (1)
Yukarıdaki satırlar - özellikle “Bir demeçle herşey olur” kısmı - bana Yüksel Aksu’nun “Dondurmam Gaymak” filminin unutulmaz karakteri Ali Usta’yı hatırlattı. Hani film boyunca küresel kapitalizmin simgesel metalarından biri olan çubuklu dondurmaya karşı süt, salep ve şekerin kutsal karışımı olan kaymak dondurmasıyla açtığı savaşta ne zaman yılgınlığa uğrasa “bir cinnet herşeyi halleder!” deyip duran Ali Usta’yı. Ancak arada can yakan bir fark var. Ali Usta sarı motoruyla kaymak dondurma satan, cinnetten anladığı tarım ilacıyla başarısız bir intihar girişimi olan Milas’lı bir dondurmacıyken, yukarıdaki satırların sahibi linç girişimleriyle meşhur bir şehrin futbol kulübünün başkanı olan Sadri Şener. İşte bu fark hem can sıkıyor hem de bu Pazar akşamı oynayacağımız maç öncesinde bizleri çok düşündürüyor.
Beterin beteri var lafı boşa değilmiş. Biz geçen sezon Sadri Bey’in soğuk şakalarından, Trabzon’un şampiyonluğu için başvurduğu kesirli sayı problemlerinin ciddiyetsizliğinden yaka silkmişken Sadri Bey ciddi şeylerden bahsetmeye başlarsa başımıza neler geleceğinden haberdar değildik elbette. Dilimiz eşşek arıları soksaymış.
Baştan söyleyelim, elbette Trabzon’u monolitik bir anlayışla topyekün linçe kurulmuş bir şehir olarak görüyor değiliz. Orada da birazdan hatırlatacaklarımızı esefle anımsayan ve yanlış bulan, kınayan çok Trabzonlu vardır. Sözümüz onlara değil elbet. Ancak 2005 yılında Trabzon’da F tipi cezaevlerini protesto etmek için bildiri dağıtan grubu linç etmeye çalışanların uzaydan gelmediklerini ve bu şehrin yerlisi olduklarını biliriz.
7 Nisan 2005 tarihli Radikal gazetesi olayı aynen böyle aktarıyor : “Sol görüşlü 'Ekmek ve Adalet' dergisinin Trabzon temsilcisi Zeynep Erduğrul ile arkadaşları Nurgül Acar, Emre Batur ve İhsan Özdil dün öğle saatlerinde Kunduracılar Caddesi'nde Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği (TAYAD) adına hazırlanan 'Tecritte ölüm var' başlıklı bildiriyi dağıtmaya başladı. Olay yerindeki bir trafik polisi, izinsiz olduğu gerekçesiyle bildiri dağıtımına engel olmak istedi. Ancak bildiri dağıtanlar polisle tartışınca, çevredekiler müdahale etti. Dört kişiyi dövmeye başlayan kalabalık gittikçe büyüdü. Saldıranların sayısı bir anda artınca bildiri dağıtan grup kaçmaya başladı. Ancak kalabalık, dört kişiyi 600 metre uzaklıktaki Uzunsokak Caddesi üzerindeki Eba Çarşısı önünde yakaladı. Polisler Zeynep Erduğrul ve arkadaşlarını işhanına sokarak korumaya aldı. Bu sırada bazı polisler de yaralandı.” (2)
Evet, sadece 4 kişi – yazıyla dört- F Tipi cezaevlerindeki tecriti protesto etmek isterken bir trafik polisi ile tartışıyor. Lütfen bir an için bu olayın Berlin’de, Oslo’da, Cenevre’de ya da Londra’da yaşandığını tahayyül edin. Yani varsayın ki oralarda da F tipi tecriti gibi bir garabet var, ve oralarda da bir trafik polisi üstüne vazife edinip, yetkisini aşarak bildiri dağıtanlara engel olabiliyor. Modern ve ileri demokrasilerde bunların olabileceğini bir an için varsayalım, peki o şehrin insanları, o sırada oradan geçenler ne yapar? PVH buralarda olsa çok güzel anlatırdı ama onun yokluğunda ben söyleyeyim; çok büyük ihtimalle bildirisini alır, yürür gider.
Ama Trabzon halkı o gamsız Avrupalılara benzemez. Hatta bir kısmı en hassas duygunun insanıdır. İcap ederse sadece bildiri dağıtanları değil, onları linçten koruyan polisleri de pataklar. Malum söz konusu vatan olunca, linçe teşne vatandaşlar da teferruattır. Ancak linç meselesi şakaya gelmez, takipçilik ister. Öyle 4 tanesini linç ettim, kalanı akıllı olsun demekle olmaz. Linçini takip edeceksin. Bugün 4 yarın 14. Nitekim hassasiyetinin takipçisi bir kısım Trabzonlu bu olaydan bir hafta sonra bu linç girişimini protesto etmek için kente gelen 50 kişilik Eğitim-Sen, KESK ve İHD üyeleri basın açıklaması yapmak üzereyken, “Ey Trabzon halkı, bunlar dinsizdir!” diyen duyarlı bir hemşehrisinin yakarışı üzerine, takipçiliğini konuşturarak bu 50 kişilik grubu da linç etmeye kalkmıştır.
Bu satırları okurken aranızdan nerede bu devletin polisi diye haykıran, feryat eden duyarlı dostlarım vardır muhakkak. 11 Nisan 2005 tarihli Bianet haberine bakılırsa polis olaya geç müdahale ediyor. Bir önceki linç girişiminde olduğu gibi arada kaynamaktan korktuklarını düşünen naif okuyucunun gözlerinden öperim, zira o tarihte Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek. Hani Hrant Dink cinayetine giden yolda Trabzon’nun bağrından kopup gelen katilin Trabzon’nun bağrından kopma sürecinde Emniyet Müdürü olan ve bu bağırdan kopuş hikayesinin her merhalesinden haberdar olduğu iddia edilen Emniyet Müdürü.
Peki onca insan polisin geç müdahalesine rağmen linçten nasıl kurtuldu? Linç etmek isteyenler insafa gelmiş olabilir mi? Ya da polis geç olsun ama gün olmasın diyerek olaya el koymuş, bir binaya sığınan gözlemcileri binadan tahliye edip güvenli bir yere nakletmiş olabilir mi? Orada olmadığımız için haberi verenin yalancısıyız. Aynı Bianet haberine geri dönelim: “Akşam saatlerine kadar müdahale edilmeden bekleyen grup saat 19.00'da Trabzonspor'un maçı başlayınca kendiliğinden dağıldı.”. (3) İçinizden “Ya Trabzon’nun maçı olmasaydı” diyen çıkar mı bilemem de benim aklım Sadri Şener’in kesirli problemleri gibi kümeli problemler takıldı. Yekten sorayım: şehrine gelen misafir gözlemcileri linç etmeye çalışan güruh ile Avni Aker’de maç izlemeye giden güruhun kesişim kümesi nedir? Bırakalım bu soruyu geçen sene kesirli problemlerden çakan Sadri Bey cevap versin, bir nevi telafi sınavı kabul etsin lütfen.
Ancak hassasiyetleri ile meşhur Trabzonspor taraftarının son duyarlı hareketi bu değil elbet. Hiç azımsanmayacak, hafife alınamayacak ve eğer bu ülkenin bir toplumsal hafızası varsa asla unutmayacak bir grup 28 Ocak 2007 tarihinde Avni Aker’de oynanan Trabzonspor-Kayserispor maçında, bu toprakların en güzel, en civan evlatlarından birini kalleşçe arkasından vurduğu için tutuklanan hemşehrileri Ogün Samast’ı anmayı ihmal etmediler. Bakın 30.01.2007 tarihli Radikal gazetesi olayı nasıl aktarıyor: “Bu arada, tezahürat sırasında megafonla, 'Ayağa kalkmayan Ermeni olsun' anonsu yapıldı. Pek çok genç stada Ogün Samast gibi beyaz bere giyerek gitmişti. CNNTürk'ün mikrofon uzattığı gençlerden biri şunları söyleyebiliyordu: ‘Şehit cenazelerinde kimse sokağa dökülmüyorken bir Trabzonlunun bir Ermeni'yi öldürmesine bu kadar tepki gösterilmesini kınıyorum.’ ” (4)
Sadri Bey yazının başında alıntıladığımız basın açıklamasında bu akşam oynanacak maç için en hassas duygunun insanı olduğunu yukarıdaki satırlarda kafi derecede ispat imkanı bulduğumuz Trabzon taraftarının özel bir eylem hazırlığında olduğunu muştuladı. Bu habere göre maçın 34. dakikasında alınteri ve emeği ifade ettiğini düşündükleri için beyaz atletlerini sahaya fırlatacaklarmış. Sadri bey diyor ki keşke atlet değil de beyaz mendil atsalar. Ne kadar estetik bir bakış açısı. 19 Ocak 2007 yılından bu yana yüreğinin sol yanı sızım sızım sızlayan Fenerbahçe taraftarı olarak hassas Trabzonsporlu kardeşlerimize bir teklifimiz var: illa beyaz birşey atmayı düşünüyorsanız sahaya 28 Ocak 2007 tarihinde giydiğiniz beyaz bereleri atın, hem sizin vicdanınız biraz hafifler hem de Dink ailesi başta olmak üzere Hrant Dink’in dostları ve sevenleri biraz huzur bulur. Yüce ve bir o kadar hassas Trabzonspor taraftarına arz ederim.
1. http://www.sabah.com.tr/SabahSpor/Futbol/2012/03/30/gerekirse-uefaya-gideriz
2. http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=148874
3. http://bianet.org/bianet/toplum/58677-trabzonda-linc-hassasiyeti-suruyor
4. http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=211534
1 Nisan 2012 01:10
bugün mecidiyeköy metrosundan çıkmak üzereyken turnikelere doğru gs lılar geldi. tezahürat ede ede ellerinde sigara ve alkol şişeleriyle 200 kişi falan geldiler. sonra turnikelerin üzerinden akbil falan basmadan atlamaya başladılar. oradaki 2 güvenlik görevlisinden biri napıyorsunuz demeye gelir gelmez hemen araya aldılar ve adama vurmaya başladılar. adam kafasını korumaya aldı ve gelen yumruklara yapacağı birşey olmadığını anlayarak öylece bekledi. işte gs taraftarının yüce kültürlülüğü bu düzeyde, ts taraftarınınki ise zaten yukarıda anlatılmış.
1 Nisan 2012 02:09
Ben 3 senedir öğrenci olarak trabzonda yaşıyorum rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki yukarıda yazılanlar Trabzon'daki anlayışın ve yaşanan olayların anca yuzde 10'u.
Şunu rahatlıkla ve hiç çekinmeden söyleyebilirim trabzon insanı kör cahildir,anlayışsızdır,kabadır,dibine kadar faşisttir abi,burda gerçekten başka bir ülke var bununla da herzaman gurur duyarlar.
Mesela trabzonda uzun sokakta fenerbahçe forması giysen çeker vururlar anında şaka değil hiç düşünmez sorgulamaz çeker vurur adam seni.
Yani yolunuz bir gün trabzona düşerse sahil yolundan basın gidin hiç durmayın...
1 Nisan 2012 14:46
linç kültüründen bir örnek: http://www.youtube.com/watch?v=V05XOyrSN1U
Bildiri okuyanlar TAYADlı, PKKlı değil. Velev ki PKKlı. Bunu yapanlar, videonun altında yorum yapanlar, nasıl bir kafada yaşıyorlar anlamadım. Siyasiler, bakanlar, başbakanlar bile bunlara yaranmak için neler yapıyorlar.
1 Nisan 2012 15:10
Karadeniz Teknik Universitesinin Sosyal Arastirmalar Kulubunun gecen sene kendi bulunduklari sehre iliskin yaptigi tespit aynen sudur:
"Şehrin kültürüne işlemiş olan fanatizm ve linç kültürü gibi olguların burada yaşayan farklı kimlikler üzerinde olumsuz etkilerini görüyoruz... haklıyken haksız duruma düşmeyelim, ölçüyü kaçırmayalım" gibi sözlerle aslında linç kültürünün normalleştirilmeye çalışıldığını anlıyoruz... Kamuoyunda güç duruma düşmemek kaygısıyla, "ölçüsünü kaçırmadan" yapılırsa sorun olmaz diyen bir anlayışta kısmi müdahalelerin yapılabildiği, kimi zaman devletin de kontrolünden çıkmasının kaçınılmaz olduğu bir kültür bu."
Kendi sehrinin ismini borclu oldugu insanlarin (ki bunun farkinda olanlarin yuzdesinin ne kadar vahim durumlarda oldugunu tahmin edebiliyorum) dini gorevlilerinden rahip Andrea Santoro'nin cinayeti temelinde de yine bu linc kulturunun yesermesini saglayan "kendisinden olmayana duyulan tahammulsuzluk" yatiyor.
Ipe dizer gibi ornek siralayarark olaylari canli tutmaya calismanin varolan gerilimi artirdiginin farkindayim, ancak saglikli bir analizin yapilabilmesi varolan verilerin tumuyle toplanmasini gerektirir.
Gerilimin en az oldugunu sandigimiz bir gunde bile; meydanda sirf FENERBAHÇEmizin formasini giydigi icin kucuk bir "kiza" delikanlica tekme tokatla saldiranlarin ve bu yaptiklariyla ovunenlerin oldugu bir sehirde insallah bir supriz olur ve bu aksam olay cikmaz...
1 Nisan 2012 16:23
Olgu eline saglik, guzel bi yazi olmus. Ama bi futbol maci oncesi, Avni Aker'de tam senesini hatirlamiyom, GSli sol bek Semih'in FB'de oynadigi yillarda, seyirci sahaya inmis, FBli futbolculari dovmustu, onla alakali bi yazi olsaydi daha sik olurdu diye dusunuyom. Insanlarin fikirlerini soylemelerinin karsiligi kaba kuvvet degil tabi, hele hele rakip takimin taraftari olup formasini giymek. Su anda yurtdisindan bakiyom, ama univ. yillarinda Ozgur Gundem diye bi gazte cikiyodu Ist'da ve " PKK militanlarina sehit oldu, askerimize de olduruldu " diye yazi yaziyolardi. Bu hic bi bati ulkesinde olamaz. Sonuc olarak birileri gider gazeteyi kundaklardi.