Top 16: Rüyadan Kabusa
Fenerbahçe'nin şöyle bir özelliği var: Bütün mağlubiyetleri ya da başarısızlıkları ne kadar trajik hale getirilebilecekse o kadar trajikleştiriyor. Basketbol şubesi de bu konuda futbol takımıyla yarış içerisinde. Zalgiris maçını kaybettiğimiz gün onca eksiğe, hakemlere rağmen yapılan mücadeleyi takdir etmiş ama kalan iki maçı kaybedeceğimizi düşünmüştüm. Sonuçta Olympiakos maçını 12 sayı öne geçip sonra aklımızı kaybederek, Valencia maçını da en kolay şeyleri bile yapamayarak kaybettik. 3'te 3'le rüya gibi başlayan grup 3'te 0'la kabusa dönüştü.
Dünden beri bir tecrübe masalıdır gidiyor. Fenerbahçe'nin Olympiakos'un arkasında kalması ya da Olympiakos yenilgisi tecrübe farkıyla açıklanabilir belki ama Valencia'nın geride kalmasının ya da Valencia maçını kaybetmesinin nedeni tecrübe olamaz. Valencia Fenerbahçe'den ne oyuncu ne takım bazında daha tecrübeliydi. Ama oyunda akla ihtiyaç duyulan her anda sahaya akıl koyabilen onlar oldu.
İnsanlar sene başı Vidmar'ın performansını gördükten sonra onun sakatlığı sonrası haklı olarak çok hayıflandılar, keza son üç maçta Mirsad'ın da yokluğunun önemini gördük ama bence son üç maçta en çok aradığımız şey Engin Atsür oldu. Ukiç'in birdenbire aklını kaybeden bir oyuncuya dönüşmesi, Saras'ın kelimelerle açıklanamayacak absürtlükteki oyununu görünce her zaman sakin kalmayı ve oyun aklını korumayı beceren bir oyun kurucu olan Engin'in ne büyük bir eksiklik olduğunu fark etmiş olduk.
Takımdaki tuhaflık Olympiakos maçıyla başlamadı, 1.30 dakika kala 6 sayı öndeyken kazanılmayan Zalgiris maçından önce Türkiye Kupası'nda da takım ciddi bir şekilde aklını zaman zaman kaybedeceği sinyali verdi. Banvit maçının son iki dakikasında sayı atamadık, 5 sayı öndeyken maçı son topu Banvit kullanamadığı için kazandık, Galatasaray'a karşı 21 sayı öne geçip farkın 5'e kadar inmesini izledik ki Ukiç'in farkı 7'ye çıkaran hücumunun da doğru bir hücum olduğu söylenemez ve Beşiktaş maçında da yine bitmiş maçı krize sokmayı başararak kazandık. Son oynanan Oyak Renault maçında da ligin en kapasitesiz takımına karşı 15 sayı öne geçip maçı veriyorduk neredeyse. Son bölümde Oyak 1/10 gibi acayip bir yüzdeyle serbest atış atmasa maçı kaybedecektik.
Uzun bir süredir belli bölümlerde aklını kaybeden bir takım var. 40 dakikalık bir basketbol maçında bir basketbol takımı düzenden çıkabilir, kötü hücum eder, savunması düşer, o gün işler iyi gitmez falan bunların hepsi mümkün. Bizim son bir aydır sahada yaptığımız şey tamamen başka bir şey. Yani maçın bir bölümünde resmen stop ediyoruz, Olympiakos maçında farkın yavaş yavaş inmeye başladığı bölümde Ukiç'in nasıl hücumu yönlendirdiğine bir bakalım. Topu alıp potadan 10 metre uzakta 20 saniye topu elinde tutup, şut kullanmak ya da elinde patlasın diye birine vermek. Maç sonuna kadar bunu yaptı. Zalgiris ve Valencia maçlarında Saras ikili oyunlarını savunmak için sert bir şekilde show up'ı yarı sahaya kadar çeken savunmacıları bir kez olsun cezalandırmadı. Israrla top kaybı yapmayı sürdürdü. İşin tuhaf tarafı mola alarak falan da aklı başına gelmedi takımın. Mola bütün bu maçlarda bir pansuman işlevi görmedi.
İşin bu kısmında Spahia'ya da değinmek lazım. Spahija kimya sağlama konusunda elit bir koç yani sezon başı planlamayla takım kimyası yaratma konusunda son derece mahir olduğunu Valencia'da Rytas'ta ve bizde de gösterdi. Bu konuda diyecek bir şey yok ama maça müdahale konusunda yeterince etkin olmadığı kesin. Dün Pesiç'in mola dönüşleri Valencia'nın kaptırdığı momentumu hemen geri aldığını gördük. Aynı şey bizim mola dönüşleri sonunda bir türlü olmadı, Spahija'nın molaları ne rakibin momentumunu kırıcı bir etki gördü ne de kendi hücum akışkanlığımızı geri getirici.
Mola dönüşü takımın ne yaptığı bence bir koçun takım ve oyun üzerindeki hakimiyetinin en iyi göstergesidir. Bu konuda David Blatt'ın üzerine kimse yok zaten. Rus milli takımı ya da Maccabi'nin bir Davit Blatt molası sonrasında yüzde 90 olasılıkla hücumdaysa sayı bulduğunu savunmadaysa sayı yemediğini görürsünüz. Pesiç de o tarz bir koç ve açıkcası grup sıralaması biraz da gruptaki coaching sıralamasını yansıtıyor.
Top 16'da çok küçük değişkenler bizim lehimize olsa gruptan çıkmıştık, Zalgiris maçında hakemler biraz adam gibi maç yönetse, Zalgiris 39 yerine 35 serbest atış atsa, dün özellikle ilk yarı kaçırdığımız bomboş atışlar ya da sokamadığımız serbest atışlardan bir kaçı girse, son üç maç Saras yerine Erbil oynasa falan gibi bin tane şeyden bir tanesi olsa Top 8'e girmiştik. Bir diğer üzücü tarafsa Final 8'de gelebilecek en iyi rakiple oynayacak olmaktı. 8 takım içinde belki de en sorunlusu, en kırılganıyla oynayacaktık. Bütün bunları bir çırıpıda unutup geleceğe bakalım demek zor. Bu senenin acısı epey bir içimizi sızlatmaya devam edecek.
Peki seneye ne olur? Seneye soru işareti olan bir sürü belirsizlik var. En önemlisi sakatların tam kapasiteyle dönüp dönmeyeceği, Engin'in iki sezon öncede sezonu kapattığı bir sakatlığı oldu dolayısıyla sakatlık riski çok fazla. Vidmar'ın bu ameliyattan sonra 2.12'lik birisi olarak kolay kolay eski ritminde olmayacağı ve Mirsad'ın da 35 yaşında olduğunu düşünürsek gelecek sene planlamasının da çok sağlam ayaklar üstünde olmayacağını görmek lazım. Bence yapılması gereken şeyler Saras'la Mayıs sonu itibariyle vedalaştıktan sonra delici (ama deli olmayan) Ukiç ve Engin'in arkasında kalmayı dert etmeyecek bir guard bulmak ki böyle bir guardı dışarıda aramaktansa Erbil'i üçüncü guard olarak kadroda tutmak gerektiğini düşünüyorum. İkinci olarak May'i ipadiyle birlikte yolcu edip orta mesafe istikrarlı şutu olan ribauntçu bir dört numara getirmek (mesela Fotsis gibi), Chuck Eidson'la ilgilendiğimiz haberleri zaten çıktı onla daha da ilgimizi artırmak, ve Oğuz'dan umudu kesip Furkan'ı ne pahasına olursa olsun almak. Ömer Onan'ın yaşını da göz önünde bulundurup Türkiye'de onun yapabildiği etkiyi yapmaya en yakın aday olan Sinan Güler'i de Efesten koparmayı deneyebiliriz belki ekstradan.
Seneye yeni salonda mümkünse nicelik olarak aynı ama nitelik olarak artan bir basketbol seyircisiyle Euroleague yolculuğu muhtemelen Beckett'in izinden giderek tekrar deneyip tekrar yenilip daha iyi yenilerek devam edecek. Biz de daha iyi yenilgilerin hikayesini anlatmaya devam edeceğiz.
4 Mart 2011 20:14
Son 1 ayda boyle olmadik aslinda. Sezonun ilk maci, Efes macina bakmak lazim, nasil kaybedildigini hatirliyorsundur. Butun maci 15 sayi onde goturup vermistik.
5 Mart 2011 12:19
ncaa'de doğuşun okulu bitiyo fenere döneceğini düşünüyorum eğer dönerse ukiçin arkasında engin ve doğuş gibi iki tane ısıran sağlam sauvunmacı olur.
5 Mart 2011 20:43
Önümüzdeki yıl için yaptığınız önerilere tamamen katılıyorum.