Final Four Şarkısı : Olmasaydı Sonumuz Böyle



Nati'nin elinde kupayı görmeye gittiğimiz İstanbul'dan Gözde'nin elinde kupayı görerek döndük kürkçü dükkanına. Cuma günü İstiklal'de kahvaltı, öğleden sonra sinema ve kitapçılarda dolaşmayla başlayan İstanbul seyahatimiz akşamki derbi galibiyetiyle taçlandırılmış oldu. Maç sonrası kuytu masalarda hüzünle bira içen Galatasaraylı formalara inat büyük bir keyifle Taksim'de güzel müzik dinleyip keyif yaptık. Mütebessim bir başlangıç sonrası Cumartesi Burhan Felek'in yolunu tuttum. İlk yarı final maçından bir saat önce salona girdim, Rabıta-Pesaro maçını izledikten sonra bizim maçı kazananın kupayı kolaylıkla alacağı tahmin edilebilirdi zaten. Hooker'sız gücünün yarısını kaybetmiş Pesaro'yu çok da fazla zorlanmadan yendi Rabıta Bakü. Maça dair en dikkat çekici şey maç sonrası çalan Rabıta Bakü şarkısıydı.

"Rabıta rabıta voleybol kamandası, hem de en güzellerin yuvası" gibi acayip ilginç bir şarkıları vardı. Bizim maçın başlamasına yakın salonun doluluk oranı arttı. Ama bir türlü o istenilen ortam oluşmadı, salondaki dj'in saçma sapan gaza getirme çalışmaları işe yaramadı, oyuncular tek tek tribüne bile çağrılmadı. Alex'in sahada gözükmesi ve tirbünden inip oyunculara başarı dilemesi biraz canlandırsa da seyirci maçın içine 5. sete kadar giremedi.

Maça iyi başladık Gözde'ye attığımız servisler Vakıfbank'ın düzenini bozdu ve ilk set beklenilenden daha kolay geçti. İkinci setten itibaren Vakıfbank o bildiğimiz arka alan savunmasını yoluna koydu, hücumda top öldürememeye başladık, Fafoa'nın kısa olmasını çok iyi değerlendiren Özge, Glinka'yı oradan hücum ettirerek çok kolay sayılar buldu ve ikinci set sonrasında eşitlik sağlandı. Üçüncü sette bir dönem iyi oynasak da setin sonlarına doğru Vakıfbank'ın basit hatalarının artması işimizi kolaylaştırdı bir kez daha öne geçtik. Dördüncü sette Vakıfbank yine geri dönmeyi başardı. Final setinde seyircinin taraftar olduğunu ilk kez hatırlaması ve arka arkaya bloklarla 7-2'yi bulduk. Nati'nin smaçında galiba Nikoliç'in bloğuyla skor 7-3 oldu. Eğer Nati o topu öldürse saha değişimine 8-2 girip Vakıfbank'ı moral olarak çökertebilecektik belki de. Arka arkaya sayı vermeye başlayıp 6-0'lık seri yedik. 11-11'de son kez yakaladık ama basireti bağlanan takım bir 4-0 seri daha yiyip maçı verdi.

Kötümser ve tedbirli bir Fenerbahçeli olsam da maçın bitimiyle beraber mağlubiyete hiç hazırlıklı olmadığımı fark ettim. Sevinen ve üzülen oyuncuları görmeye bile içim el vermedi ve derhal salonu terkettim. Hayalkırıklığı yaşamaya alışkın bir camia olmamıza rağmen bizzat olay yerinde buna şahit olmak insanın canını daha çok acıtıyormuş tecrübeyle görmüş olduk.

Vakıfbank bizden daha iyi takım dün de öyleydi bugün de böyle yarın da öyle olacak. Biz Vakıfbank'ı eleseydik onlardan daha iyi bir takım olduğumuz için değil o gün oyuncuların daha iyi gününde olmasıyla yenebilirdik. Mesele de bu zaten, geçen yıl tüm sene sadece bir kez yenilen bir takımın güya daha güçlü ve homojen yapılandığını iddia edip nasıl olup da Vakıfbank ve Eczacı'dan daha kötü takım olabildiği.

Bir kere daha işler iyi giderken antrenör değişikliğinin lanetini ödedik. Futbolda Zico'nun basketbolda Aydın Örs'ün gönderilmesi sonrası nasıl belimizi uzun süre doğrultamadıysak Jan de Brant'in ahı da tutmuş oldu. Yerli oyuncular üzerine inşa edilip kaliteli yabancıların eklemlendiği bir kadrodan bütün yabancıları doldurup Türk oyuncuları figüranlaştıran bir anlayışa geçilmesi bu başarısızlığın en önemli nedeni. Vakıfbank'la bizim aramızdaki farkı da bu yarattı.

Gözde'nin, Özge'nin, Güldeniz'in, Nilay'ın sene başındaki peroformanslarıyla şu anki performansları arasında inanılmaz bir fark var. Bizim Türk oyunculardan ise geçen seneye göre daha iyi performans veren bir oyuncu yok. Eda ne ortadan ne iki numaradan kayarak top öldürebiliyor, Seda bu takımın en önemli oyuncusuyken, yüzüne bakılmayan yedeğe dönüştü. Naz da Türk voleybolunun altın yeteneğinden 40 yaşındaki pasörün arkasında bekleyen oyuncuya evrildi. Dünyanın en iyi voleybolcusu diye aldığımız Şaşkova'nın hali içler acısıydı. Sahadaki 12 oyuncunun en kötüsüydü. Glinka'nın, Nikoliç'in etkisini geçtim, Gözde'nin yaptığı katkının bile yarısını yapamadı. Üstelik bu kadar berbat oynamasına rağmen bir dakika bile kenara gelmedi. Guidetti üçüncü sette bir ara oyundan düşen Glinka'yı kenara alıp nefes almasını sağlayıp nasıl dördüncü sete daha etkin hazırladıysa aynı şeyi Ze Roberto da yapabilirdi ama o Skowranska ve Şaşkova'nın döküldüğü anları kenardan seyretmekle yetindi.

Guidetti'yi şu açıdan tebrik etmek lazım. Türk kadın voleybolcuların en büyük problemi zor durumda kolay pes etmek, hatanın diğer hataları tetiklemesi ve buna bağlı olarak mental direncin zayıf olmasıdır. Gözde'nin birinci set manşette göçtükten sonra tekrar ayağa kalkması, Glinka'nın 3. set çok kötü oynarken 4. sette mütiş bir geri dönüş yapması, Özge'nin özgüveni, Güldeniz'in, Bahar'ın, Gizem'in hata sonrası ayakta kalmaları takdire şayan. Alman Milli Takımında da bu şekildeydi ama biz koçun etkisinden ziyade Almanların iç disipliniyle açıklıyorduk bu durumu. Takımın her biriminden katkı aldığın ve her birini değerli hissettirdiğin zaman oyuncular da performanslarını ikiye katlayabiliyor.

Kimyayı tutturmuş bir takım da kimyası bozuk bir takımı kolaylıkla yenebiliyor. Bundan sonra ne olur nasıl bir yapılanmaya gidilir bilmiyorum ama Türk oyuncuların figüran olduğu bir takımdan bir şey beklememek gerek. Bir karar vermemiz lazım Naz iyi midir kötü müdür diye? Bu kararı verdikten sonra da oynatmak ya da göndermek lazım, iki senedir Dricx'in ve Fafao'nun arkasında beklemek Naz'a hiç bir şey katmadı, Fafao'nun kısa kaldığını bir kez bile blokta topa temas etmediğini göre göre Naz'ı hiç oynatmamanın , Skowranska dökülürken Seda'yı oynatmamanın nedenini ben anlamadım. Taraftar da üçüncülük maçı sonrası isimler anons edilirken en çok Seda'yı alkışlayıp gereken mesajı verdi Ze Roberto'ya.

Gözde-Özge meselesine gelelim,verdikleri demeçlerde çok abartılı bir şey bulmadım, bilmiyorum belki benim gözümden kaçan başka sözleri olmuştur ama doğal olarak Fenerbahçe'yi yenince sevineceklerdir. Kendilerine göre küçümsendiklerini düşünüyorlarsa bizi küçümsediler ama biz onların evinde final oynuyoruz demeleri de doğal. Tribünlere maç içinde anlık tepki verdi diye her rakip oyuncuyu çarmıha gereceksek ülkede oyuncu kalmaz. Gözde'yle Özge'ye sarmak yerine kendimize odaklanıp niye böyle oldu diye sormak çok daha anlamlı olur. Vakıfbank sonuna kadar hak ederek kazandı. 12'de 12 yaparak Avrupa Şampiyonu olmak kolay iş değil. Tebrik etmek lazım.

Gerçek hayatta takım kurmakla voleyball manager takımı kurmak arasında bir fark olduğunu da Mehmet Ali Aydınlar anlamıştır umarım.


1 comments:

  1. fatih dedi ki...

    http://www.youtube.com/watch?v=Ysn0qqCu1_c
    rabıta bakü nün efsane şarkısı da bu.

Yorum Gönder