İbo'yu da Yediler
Fenerbahçe basketbol takımı teknik heyeti veya yönetimi İbo'yu istemedi. Yazacak çok şey var, küfür edecek çok adam var... Yordular beni, yazmak bile istemiyorum. Son 20 senede kulübe İbo gibi Fenerli gelmiş mi göstersinler. 3 sene öncesine kadar İbo'ya edilmedik hakaret bırakmayıp geldiği gün "O bizim sporcumuz artık destekleriz"ciler yavaş yavaş türemeye başlayacak yine, İbo'ya iki sene sonra yine hakaretler edilecek, ne de olsa artık bizim formamızı giymiyor olacak. Aşağıda okuyacağınız yazı benim değil, basketbol takımımızın menajerliğini yapmış Hakan Artış'ın... Zamanında antu'da yazmış olduğu, görev yaptığı dönemden İbo ile ilgili hatıralarını aktardığı bir yazı. Aklımıza gelenleri buraya karalamaya başladığımızdan beri başkasının yazısını alıp buraya koymamıştık, pek de güzel yapmıştık, ama bu yazı bak şu gazetede gördüm çok nefis yazmış yazısı değil, internetin yutup gittiği hatıraların bazıları çok değerli, onları kaybetmeyin yazısı. Bugün İbo'ya sırt çevirenlerin sabah ve akşam olmak üzere iki doz alması gereken bir yazı.
*****************************
İki yıl önce yazdığım “İbrahim Kutluay Gerçeği” yazımı yayınlamak bugüne nasipmiş... Fenerbahçe’de genel menajerlik görevi üstlendiğim yıllarda İbrahim’le ilgili çok hoş anılar yaşadım. İstedim ki gerçekten yaşanan bu değerli anılar bende saklı kalmasın. İstedim ki onun nasıl bir sporcu olduğu ve gerçek bir Fenerbahçeli olduğu artık bilinsin... Çalışkan, başarılı, efendi, dürüst, yakışıklı, alçakgönüllü, lider, bırakın kendi takım taraftarını, rakip takım taraftarlarının bile sevdiği, milyonlarca minik basketbolcu adayının kendisine örnek aldığı, ay yıldızlı takımın dev adamı ve Fenerbahçe’nin yaşayan efsane basketbolcusu İbrahim Kutluay.
Bir gün İbrahim odama geldi, kapıyı kilitledi ve “Hakan ağabey bir televizyon kanalından ve reklamlardan kulübe gelecek ödemelerde bir gecikme olacakmış bize yapılacak ödemeler bizler için çok önemli değil ama bu haftaki Galatasaray maçı öncesi Amerikalı oyunculara ödeme yapılmaması problem yaratabilir. Bu parayı ben sana versem ( 100.000 dolar) sende bu parayı resmi yoldan onlara ödesen, ayrıca bu olay da ikimizin arasında kalsa olur mu?” demesiyle boğazımda bir şeyler düğümlenmişti, yutkunamıyordum bile, aniden bütün benliğimi titreten bir ürperti ile sarsıldım, gözlerim dolu dolu olmuştu ki birden kendimi toparlayarak ayağa kalktım. O Fenerbahçesine 12 yaşında gelmiş, Fenerbahçe’nin gerçek Fenerbahçe’li sporcusuydu onunla gurur duydum, kucaklayarak yanaklarından öptüm ve bu işi en kısa yoldan halledeceğime dair ona söz verdim. Bende uğraşlarım başarısızlıkla sonuçlanınca yabancı oyuncuları odama çağırdım o zamanki antrenör Murat Özgül ve yardımcısı Devrim Kıvanç’la birlikte onlara takım arkadaşlarının ne düşündüklerini, ne yapmak istediklerini ve fedakarlıklarını anlattık. Onlar da gıkları bile çıkmadan kırk yıllık Fenerbahçe’li gibi maça çıkıp oynadılar. Maç sonunda da Galatasaray galibiyetini taraftarlarına armağan ettiler. O gün bugündür İbrahim’in Fenerbahçelilik ruhunu taşımayan sporculara örnek teşkil ettiğine inanırım.
Hırvat takımıyla deplasmanda şampiyonlar ligi maçı oynuyorduk ki maçın tam 5. dakikasında İbo kaşının üstüne aldığı dirsek darbesiyle sırt üstü yere devrildi, bir anda İbonun çevresi kan gölüne dönüşmüştü . Doktor ve ben onu soyunma odasına götürdüğümüzde odanın zemini kandan kurban bayramı görüntülerini aratmıyordu, sadece İbrahim’in “Haydi doktor elini çabuk tut dik artık şurayı, haydi Hakan ağabey çabuk olun arkadaşlarımın bana ihtiyaçları var hemen sahaya dönmek zorundayım” feryatları odada yankılanırken ben onun bacaklarını sıkı sıkıya tutarken, o da eline geçirdiği havlu parçasını ağzına sokarak dişleri ile havluyu sıkıştırıp bir nebze olsun acıdan kurtulurken, benim o günkü tabirimle doktor onu canlı canlı dikti. İbo kafası sargılı tek gözünün yarısı kapanmış, şişmiş ve morarmış bir şekilde adına destanlar yazılmış büyük Türk kahramanı Ulubatlı Hasan edasıyla oyuna girerken bile formasındaki kan lekelerini bana gösterip “Hakan ağabey sarı formama kırmızı karıştı kızmazsın değil mi ?” Esprisini, maçın bitiş düdüğü ile birlikte attığı 43 sayısını, taşıdığı o kutsal formanın renk aşkı ve gururuyla arkadaşlarının omuzlarında soyunma odasına uğurlanışındaki mahcup ama gururlu başı dik binlerce Yugoslav taraftarın bile dakikalarca ayakta alkışladığı anını hiç ama hiç unutamam...Fenerbahçelilik ruhu bu olsa gerek diye düşünürüm, ama KARAR sizin!!
İbrahim’in özellikleri, yetenekleri, yaptıklarını anlatmak için sayfalar yetmez ama birkaç küçük hatırlatmanın da yararlı olacağını düşünüyorum. Fenerbahçe’de yıldız oyuncu olduktan sonra bile hiçbir zaman şımarmadı, aksine alçak gönüllüğü ve yardım severliği hiç mi hiç bırakmadı. Takımın genç oyuncularına maddi manevi destek olur, cep telefonu olmayana cep telefonu hediye eder, Anadolu’dan basketbol oynamaya Fenerbahçe’ye gelmiş bir çok genç sporcuya gıda, giyecek ve eğitim konularında destek verir. Ezeli rakiplerle olan maçlar öncesi takım arkadaşları için moral yemekleri verir, onları motive etmek için kendi bütçesinden özel primler verir. Kazanılan maçlar sonrası ise kesinlikle takıma kutlama yemekleri düzenler. Ayrıca da takımın her zaman lideridir, takım içindeki birçok sorun menajere ve yönetime gitmeden İbo tarafından çözülür. Takım deplasmana giderken tüm oyuncular otobüsteki veya uçaktaki koltuğunun çevresinde toplanır. Çünkü şarkıları, bilgi yarışmaları, bilmece ve bulmacaları, ezeli rakiplere bestelediği tezahüratları, esprileriyle her seyahatte eğlence, renk ve moralle takıma neşe ve motivasyon sağlar.
İbrahim hiçbir zaman konuşmadı, o karalandığı gibi kimseyi karalamadı, terbiyesizlikle ve beceriksizlikle suçlamadı. “Hedefleri büyük olan takımda oynamak istiyorum” demeciyle gizli isyan rüzgarları estirip taraftara küçük uyarılar da bulunmaya çalıştı, fakat o da aleyhine kullanıldı. İbo sadece Fenerbahçe’nin Fenerbahçe’ye yakışmayacağı bir takım kurduğunu, Fenerbahçe’nin hedefi olmadığını lig sonunda ki dokuzunculuğunu önceden taraftara yansıtmak istiyordu, haber veriyordu sanki, ama alıştığı sevgiyi, ilgiyi, dostluğu, desteği, yakınında da ona sahip çıkacak ve kucak açacak birilerini yanında bulamayınca da açık bırakılan pencereden üzgün ve sessizce kalbi ve kanadı kırık uçtu gitti gurbete yavru kanaryamız. Bazen düşünürüm keşke o yıllar futbolcu Baliç’e sunulan sevginin, ilginin ve değerin küçücük bir parçasından yoksun bırakılmasaydı diye!!! Onun suçu Fenerbahçe’nin öz be öz çocuğumu olmasıydı ?
O şimdi yıllarca savaştığımız halkın kahramanı ilan edildi, Fenerbahçe forması giymiş Yunanlı taraftarların desteğinde AEK takımına Yunanistan’ın en büyük kupasını kazandırıyor, Yunanistan dış işleri bakanı Papandreu’nun elinden barış elçisi ödülünü alıyor. Abdi ipekçi dostluk ve barış ödülüne layık görülüyor. Ardından Yunanistan’ın en ünlü takımı Panathinaikos’a transfer oluyor. (İki gün önce de, Avrupa’nın en büyük kupasını İtalya’nın ünlü takımı Kinder potasına attığı 22 sayı ile Yunanistan’ın Panathinaikos takımına kazandırdı.) Ama o hala bana telefonda büyük keyif ve zevkle 15 bin kişilik salonda Yunanlı taraftarların coşkuyla salladıkları sarı lacivert bayraklardan ve giydikleri Fenerbahçe formasından, Galatasaray’la bir ölçüde şampiyonluğu belirleyecek lig maçında Saraçoğlu mabedinde takımının yanında olacağından bahsediyor. Bizim alt yapımızdan yetiştirdiğimiz değerimize başkaları daha fazla değer veriyor. Çünkü bizler kendi değerlerimize sahip çıkmıyoruz. İbrahim Kutluay gibi Fenerbahçe ruhu taşıyan ve onunla yaşayan değerler kolay yetişmiyor.
25 milyon taraftarı ve dünyanın en büyük kulüplerinden biri olan Fenerbahçemizin yöneticilerine son kez sesleniyorum “Özlüyorum onun Fenerbahçelilik ruhunu, Fenerbahçe sevgisini, her sayıdan sonra yumruklarını sıkıp tribünlerin önüne gelişini, sevincini, coşkusunu, zafer naralarını, taraflarla kucaklaşmasını, ama o yok artık...”
Onun gibi Fenerbahçe ruhu taşıyan, renklerine aşık, kulübü için her türlü fedakarlığı yapan, Fenerbahçe’nin alt yapısından yetişmiş, Milli takımımızın gururu, Türk basketbolunun yıldızı, Avrupa sayı kralı oyuncumuzla aynı formayı kuşanmanın ve aynı renkler altında onun menajerliğini yapmış olmanın gururunu taşıyorum. Onunla ilgili yazacak daha çok şey var ama şimdilik gerçekler için birkaç küçük anının sizler için aydınlatıcı olduğuna inanıyorum... Ama yine de karar sizin!!!
Her duyduğunuza inanmayın, gerçekler anıların içinde saklıdır.
Hakan Artış
23 Ağustos 2008 17:47
İbo'nun Fenerbahçe'ye dönmesi için;Tanjevic'in gitmesi gerekiyorsa,gitmeli.Zaten birkaç yıl içinde gidecek ve belki de bir daha İstanbul'a bile gelmeyecek;işi gerektirmezse.Oysa ki;İbo hayatı boyunca Fenerbahçe'nin içinde olacak.Belki taraftar,belki menejer,belki hoca,belki yönetici,belki de başkan.Ama bunlardan önce hala oyuncu olarak bulunabilecekken,neden böyle oluyor!