Ateş Seni Çağırıyor



Adını şike kanunu yaptılar. Değil. 6222 sayılı kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun. Yani sporda şiddet ve düzensizlikle mücadeleyi belirleyen kanunda değişiklik yapılıyor, öyle bir hale getirdiler ki sanki kanun kanun değil, şike yapma ve kullanma klavuzu.

Bu kanun gündeme geldi, grup başkanvekillerinin imzasıyla ilgili komisyona gönderildi, hızla geçti, TBMM Genel Kurulu'nda görüşüldü kabul edildi.

Sonra ilginç şeyler olmaya başladı. AKP'li bazı vekiller, cemaate yakın televizyon kanalları, gazeteler kanunu topa tutmaya başladılar.

Abdullah Gül'ün yasayı veto ettiği gün iddianame açıklandı.

Sanki şöyle diyordu biri "yahu böyle bir iddianame var, bu yasayı niye geçiriyorsunuz" çözümü de Abdullah Gül sunuyordu, "hadi veto ettim, bir daha karşıma getirmeyin"

Neden? Çünkü TBMM Genel Kurulu'nda da yasa "çok eleştirilmiş" nedense bunca adaletsizliğe, haksızlığa neden olan yasa Bakara suresi gibi mukaddes kabul edilmişti. Oysa kanun hangi sonucu yaratıyordu? Diyelim savcı Aziz Yıldırım için 132 yıl hapis cezası istiyor, oysa siz başka devlet aleyhine asker toplarsanız, yani başka bir devlete savaş açmak için, gidip Türkiye'den asker toplarsanız en fazla 12 yıl yatıyorsunuz. İnsan ticareti yaparsanız? Gene 12 yıl yatıyorsunuz. Yani diyelim insan kaçakçılığı yaptınız, zorla çalıştırmak, hizmet ettirmek, esaret altında tutmak için bir insanı kaçırdınız 12 yıl, şike yaptınız 132 yıl.

Mehmet Ağar bu ülkede 5 yıl ceza aldı, bir kızcağızı kör testere ile kesip parçalarını etrafa dağıtan 24 yıl, Hrant'ı sokak ortasında vuran Ogün Samast 22 yıl 10 ay ceza aldı, Abdi İpekçi'yi vuran, Papa'ya suikast düzenleyen Mehmet Ali Ağca 30 yıl yattı. Şike yapan? 132 yıl.

Bunu da vicdanına sindirebilen bir takım yaratıklar çıktı. Bunların arasında Baransu, ROK, Tayyar'ın olması da kimseyi şaşırtmadı.

Neden vicdanlarına sindirdiklerini de herkes biliyor. Çünkü eğer şikenin cezası azalırsa ve örgütlü suç kapsamından çıkarsa, bu davaya özel yetkili mahkemeler bakamayacak. Bavullar, poyrazlar, servis edilen deliller, operasyon diye bir şey kalmayacak.

Veto'dan sonra, özellikle cemaate yakın kaynaklar bir yaylım ateşi başlattılar. Fethullah Gülen "başka gömlek giyeriz" diye çizgiyi belirtirken, Hüseyin Gülerce "AKP onlarla mı yola devam edecek" diye üst perdeden konuşmaya başladı, Fehmi Koru'nun bir yazısı üzerine "sevsinler seni" diyen, Doğan medyasından bir eleştiri geldiğinde "patronlar çalışanlarının yazdıklarından sorumludur" diye çizgiler çeken sayın Başbakan da -belki hasta olduğundan- kata cevap vermeden işi yürütmeye çalıştı. AKP Grup Başkanvekiline göre imza "genel başkanın imzası"ydı ve herkes konumunu ona göre ayarlamalıydı.

Yasa Meclis'e geldi. Ne oldu?

Şamil Tayyar, herhalde korktuğundan olacak, gereken mesajı aldı. Tek realite Erdoğan diye başladı, oylamada red oyu kullanmayacağını da beyan etti. Toplumsal görevini yapmış!

Bülent Arınç efendi oy kullanmaya gitmedi. Biat etmiyordu ama alenen karşısına alacak kadar da aptal olduğunu kimse zaten düşünmüyordu.

Yasa geçerken, mahkeme son kozunu oylayıp iddianameyi kabul etti. Yani TBMM'ye mesajı çaktı "benim ciddiye alıp, değiştirmeden kabul edebileceğim yeterlilikte bir iddianame" heyhat tutmadı. Yasa kabul edildi.

AKP tarihinde böyle bir tartışma görmemişti, bunu da gördü. İran'a karşı ABD füzeleri Türkiye'ye yerleştirilirken , Irak savaşı esnasında, bedelli askerlik konusunda veya Hopa davası sebebiyle 20nin üstünde gencecik çocuk hapishanelere tıkılırken susan vicdanların tamamı şike konusunda birden hareket kazandı. Büyük itirazlar, kocaman kavgalar.

Neden?

Çok sebebi olabilir. Eklektik bir söylemle, bir rol dağılımıyla bu konuda hassasiyeti olanların da hassasiyetini tutmak, onları alenen karşıya oturtmamak için olabilir, samanyolu gazetesinde veya Zaman'da çeşitli yazarların yazdığı gibi bu davanın Balyoz, Ergenekon, Oda TV gibi davalarda birer emsal olup, orada tutuklu bulunanların salıverilmesinden korkulduğu için olabilir, içişleri bakanlığındaki erdoğancı - gülenci çatışmasının yansımaları olabilir,

bilemiyoruz, spekülasyon.

Ama şu soruyu sormak hakkımız, neden?

Neden yasa çıktıktan hemen sonra 8 kişi tahliye edildi? Bu insanların bu zamana kadar tutuklu kalmasına gerek var mıydı? Bu insanların çalınan özgürlüğünün bedelini kim ödeyecek?

Bu zamana kadar bu insanları peşinen suçlu olarak yansıtan insanlar şimdi ne yapacak?

Sanat eseri soruşturma sonucunda, iddianame kabul edilir edilmez, şike yaptığı iddia edilen, para aldığı ifade edilen insanlar tahliye ediliyorsa bu soruşturmanın bir ciddiyeti kalacak mı? Kaldı mı? Hiç var mıydı?

İçeride olanlar neden içeride? 3 Temmuz'dan beri her tarafında hata olduğunu gördüğünüz, her iddiası yalan çıkan bir soruşturma sürecine neden güvenelim? Siyasetin, cemaatin bu kadar içine ve hatta birbirine girdiği bir süreci yaşadıktan sonra bu sürecin her tür siyasal kaygıdan uzak, ekonomik açıklamalardan münezzeh, safiyane bir soruşturma sürecine olduğuna inanacak kadar salak birileri bu coğrafyada var mı?

Bütün soruların cevaplarını biliyorsunuz.

Biz iddianameyi okumaya daha yeni başlıyoruz.

Mücadele de yeni başlıyor.

Artık herkesin konumu belli, herkes söyleyeceğini söyledi, karşımızda kim var kim yok hepsini biliyoruz.

Onlara da sadece şunu söylüyoruz

Ateş seni çağırıyor, çünkü her şey daha yeni başlıyor.


2 comments:

  1. (Süper)Cem dedi ki...

    Fener'le kimse başa çıkamaz! diye boş yere boğazımızı patlatmadık aylardır her maçta, her golden sonra... Bu yapılanların bedelleri ödenecek, biliyorum bunu.

    Siyaset çok kirli. Hep kirliydi, şimdi daha kirli. İnsanların inançlarını sömüren bir sistem var artık; insanların duygularını suistimal eden, onları kullanan bir siyaset var.. Bu mecliste kopan kargaşa ak partinin siyasi bir manevrası mı, cemaat içinde başlayan huzursuzlukların göstergesi mi, yoksa başkanı daha fazla içeride tutmak için bahane mi, anlamak güç. O kadar kirliler ki, her zaman bel altı çalıştıkları için ne yapacaklarını, ne düşündüklerini kestirmek çok güç. Her zaman A, B, C planları var.

    Ama onların inançları güce ve paraya endeksli. Gücü kaybetmeye başladıkları anda renklerini değiştirebileceklerini biliyoruz; siyaset bu neticede, kirli ve ahlaksız.

    Ama bizim sevgimizin bir bedeli yok. Biz hiçbir şey düşünmeden, hiçbir şey beklemeden seviyoruz bu renkleri. Bu yüzden güçlüyüz, bu yüzden inançlıyız, bu yüzden yenilmeyiz. Yenilmeyeceğiz.

    Fenerbahçe tek yumruk olmayı Aziz Yıldırım zamanında öğrendi. Artık yumruğumuz çok daha büyük. Umuyorum ki tam yerinde, tam zamanında, tam yerine vuracaktır o yumruğu bu camia. Nasıl ki bu sürecin başlama zamanı da özenle seçilmiş ve tasarlanmışsa, bizim de zamanımız gelecek. Çatlağı başlattık, ilk kopuş getirecek güneşi buz dağının üstüne...

  2. gumgumok dedi ki...

    Ben, Fenerbahçe men edildikten hemen sonra Sadri Şener'in yurtdışı yasağı kalktığından beri derin bir ümitsizlik içindeyim. Çünkü o kararla, işin arkadasında farklı kesim ya da hesapların olduğu bir nevi kesinleşmişti.
    Veto yanlıları ile yasayı geçirenler arasında bir hesaplaşma olduğu belli. Ama maalesef her iki tarafın hesabı da ya Aziz Yıldırım, ya Fenerbahçe, ya da futbol üzerinden tasarlanmış ve harekete geçirilmiş. Ne kadar güçlüyüz bilmiyorum, ama bize de bıkkınlık geldiği bir gerçek. Ortada şike suçu olabilir de tabi. Fakat böyle bir suçun olup olmadığına takılıp kalırsak, arkadaki büyük hesabın bir kurbanı olabiliriz.
    Soruşturma sürecinde yapılan organizasyonlara benzer bir taraftar organizasyonunun tekrar yapılması ve davanın sadece ve sadece adil yürümesine dair güçlü bir isteğin belirtilmesi; bence şu sıralar çok yerinde olur.

Yorum Gönder