Bakalım Kaç Desibel Olacak? (v.2)



Bir derbiyi daha geride bıraktık. Şimdi arkanıza yaslanın. Fenerbahçeli iseniz keyifle, değilseniz kederle okumaya başlayın...

Kötü haber alma aşamalarını biliyorsunuzdur. Önce inkar yaşanır. Ardına öfke gelir. Pazarlıkla devam eder. Depresyonla derinleşir ve kabullenme ile aşamalar tamamlanır. Bize tekrar tekrar bu aşamaları gözlemleme şansı veren milyonlarca Galatasaray kulübü sevdalısına teşekkür ederiz. Önce filmi başa saralım. Maçın önemini vurgulayalım.

Ali Sami Yen stadyumundaki son derbi Fenerbahçe'nin galibiyeti ile noktalanırken, İstanbul Metin Oktay Spor Tesisleri Özhan Canaydın Etkinlik Alanı Ali Samiyen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena Stadyum'undaki ilk derbi nasıl sonuçlanacaktı? Şunun şurasında 1-2 ay öncesinde "Biz bu stadı istemiyoruz, verin Sami Yen'i alın Arena'yı" diyen onurlu! Galatasaray taraftarı, bir anda geçmişe sünger çekip desibel rekoru denemesi ile stadyumu bağrına basmaya başladılar.

Stadyumlarına birbiri ardına övücü sıfatlar dizilirken, özür dileyen başkan, kamerayla tespit edilen ıslıkçılar, dil sürtçmeleri, stadyum açılışındaki hakaretler unutulmuş ve 50.000 kişi ile müthiş bir atmosfere doğru yelken açılmıştı bile. Tarih bu itibarsızlıkları not ederken, yeni itibarlar kazanmak için bu anlamlı günde toplaşıldı.

Hakkını yemeyelim bir kaç taraftar maçın cuma gününe alınmasını "diyet ödetiyorlar" diye nitelendirse de Fenerbahçe'nin kadın voleybol Final Four'u ve nevruz etkinliğini bu diyetisyen arkadaşlara hatırlatmak gerekli. İster cuma ister pazar fark etmiyor. Cuma oynanmasının Fenerbahçe'ye getireceği avantajları sıralayanları son 10 yıllık derbideki takvimi bilmediklerine yormak gerekli. Başka mantıklı açıklaması yok zira!

Yeni alınan ayakkabının hangi parayla, kim tarafından ve neler feda edilerek alındığını unutan bir camia bir yana, o yeni ayakkabının üstüne basarak onu hayırlamaya çalışan camia bir yana. Neresinden tutsanız büyük maç. İsterse biri on birinci, öteki de lider olsun. 11 çubuklu ve 11 parçalı dizilince gerisi teferruat kalıyor.


Geleneksel bahar aylarında takım değiştirme modasına erken giren taraftarlar bu sene Trabzonspor'u kendilerine uygun görmüşler ve 4'te 3'lük çoğunluğu işaret eden nüktedan ve sempatik liderlerinin arkasında toplanmışlardı. Buna rağmen her sene Fenerbahçe'li olmayı seçen 4'te 1'lik azınlık yine çubuklu sevdası peşinde hayatlarına devam ediyorlardı.

Fenerbahçe'nin, adı ezeli ama kendisi sıradan olan son 10 yıllık serüvende sürekli kazanmasını önce Şükrü saraçoğlu tribün şiddetine bağladılar. 19 Mayıs 2007'de gösterdikleri şiddetle bu işin olmayacağını anladılar. Ardına 50.000 kişinin etkisine ve atmosferine bağladılar. Bugün de o atmosferin çürütüldüğüne tanıklık ettik. Şimdi hem tribün şiddeti hem de 50.000 kişi fayda etmeyince Arda Turan olayın Allah'lık olduğunu iddia ediyor. Ali Şen'in de referansı ile;

"Fenerbahçe'nin Pendikspor'a yenilmesi bir şanstır ama Galatasaray'ın Fenerbahçe'ye yenilmesi bir kaderdir." diyerek bu makus talihi noktalayalım.

Her maç öncesinde olduğu gibi Galatasaray'lı dostlarla konuşmak keyif vermiyor artık. Öğrenilen çaresizlik yanında yeni stadyumun bünyelerde yaptığı etki hemen göze çarpıyor. "Tamam kabul, yenersiniz, biz zaten hep yeniliyoruz ama bu sefer içimden bir ses..." Yılları devirirken hala içteki polyanna seslere güvenen bu arkadaşları önce teknik anlamda sonra psikolojik anlamda bir tedaviye davet ediyorum. "ama bir yenersek var ya" imaları ile yıllarınızı harcadınız. Görünen köyün kılavuza da ihtiyacı yokken ne gerek var böyle sahte çıkışlara! Gerçi 10 yılın sonunda gelen Kadıköy beraberliğine göbek atan sempatizanları (üstelik grupça ve Florya'da düzenlenen törenle) gördükten sonra, yeni stadyumda seri derbi galibiyetlerine başlayacaklarını düşünen aklıevvelleri de ayırt etmek zor değildi.

TT Arena'nın açılışından beri Galatasaray'ın hep kazanmasını istedim. Kadıköy galibiyetlerinin tadını artık herkes biliyor. Sami Yen'de kazanılan derbiler, liderliği devralışlar, atılan şampiyonluk turları, son maç galibiyeti derken hesaplaşma günü tam da istediğim gibi oldu.

Maçın teknik analizi en sevmediğim iştir. Onu yapan, yapıyor zaten. Onu çıkarsaydı bunu alsaydı, o ikili geriye dönseydi kısmı bana hitap etmez hiçbir zaman. Hakem muhabbeti zaten komik. Son 25 derbide 2 mağlubiyet alan kulübün başarısını hakemlere odaklamak tam anlamıyla dangalaklık.

3 boyutlu ilk kez yenildiğinizde bile hala "Şansla maç alıyorlar" diyenler çıkıyor ya hala aramızdan, bunlar hakkaten aramızda mı? Yoksal son 10 yıldır derin bir uykudalar da öpücükle uyandırılmayı mı bekliyorlar? Şimdi siz Platini alıntıları seversiniz. Gerçi o meşhur alıntınız bu maça hitap etmiyor ya size şöyle bir benzer alıntı vereyim idare edin; Sadece futboldan anlayan, ne yazık ki futboldan da anlamıyor.

Canım güzel stadyumda, en modern stadyumda Fenerbahçe atkısı açtı diye kovulan işçiyi yad edercesine 2500 Fenerbahçeli atkılarıyla polikarbonat katkılı maddenin arkasındaki yerlerini almışlardı. Yıllardır Fenerbahçe'nin hazırladığı karoegrafik şovları sadece izlemekle yetinen Galatasaray'lılara devlet el uzatıp da stadyum yapınca "Bizim neyimiz eksik" diye bir şov hazırlamışlar. İmalı bir şekilde Fenerbahçe tribünlerinin önünde 20:45 saati var iken maç sonunda "Adnan Polat saaat kaaç?" cırbanlığı, esprilerin gırla türediği sosyal medyada en az karşımıza çıkan türüydü.

Polikarbonat katkılı, cam görünümlü! ürün sayesinde Fenerbahçeli'lerin stadyumda yabancı madde atması engellendi. Peki ya sahaya atılan, tecrübeli Galatasaray'lıların yanlarında getirdiği efkar giderici rakı şişelerine ne çözüm bulmamız gerekli? Kafası yarılan genç çocuk için deplasman taraftarı yaptı diye inlettiniz ortalığı bir iki hafta evvel. Peki ya şimdi? O ıslıkçıları yakalayan kameralarınız Volkan'ı öldürmeye teşebbüs eden şerefizleri yakalayamayacak mı? Stadyuma gelen seyircinin profilini ortalama bilet parasını 200 TL'ye yükseltip önüne geçmeyi planladığınız tribün terörü, locadan gelen rakı şişeleri ile bir taraflarınızda patlamadı mı? Başbakana yalakalık yaparken kameraları ve teknolojiyi kullanıp, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde adam öldürmeye teşebbüs eden bu beyinsizlerin tespitinde o kameraları kullanmayacak mısınız? Spor medyası bu rakı olayını mizah malzemesi dışında, adam öldürme niyetiyle ne zaman değerlendirecek merakla bekliyorum.

Spor medyası demişken yaratıcı başlıklar bekliyorduk bugün hepsinden. Lakin kendileri de durumun farkında ki "Bizde başlık kalmadı, siz yazın duvara asın" diye noktalamışlar.


Yeni stadyumda Sami Yen yöresinden Pınar Başı türküsü ile ünlenen 2500 kişilik çubuklu orkestrası aynı keyifli atmosferi yeni stadyumda da yaşamış ve yaşatmıştı.

Maçı kaybetsek 2-3 günlük sevinç sonrası gerçek durumu ve içinde bulundukları hali daha iyi idrak edecek olan Galatasaray'lıların bu kötü durumdan kurtulmalarını hiç de dilemeyerek yazının sonlarına yaklaşıyorum. Bu maçla birlikte Galatasaray ile puan farkımız 27'ye çıkarken kalan 8 hafta ile matematiksel olarak da şampiyon olma şanslarını kaybettiler!

Sona Colin Kazım'ı sakladım. Bugün bir Fenerbahçe mağlubiyeti yaşayarak gerçek anlamda Galatasaray'lı olan disiplini sayesinde ligin zirvesindeki bir takımdan orta sıralardaki bir takıma transfer olan bu futbolcuda anadolu kulüplerine geçip de "Siz benim kadir kıymetimi bilmediniz" hırsıyla oynadığına hepimiz tanıklık ettik. Boğa heykelini yıkıp, Alex heykeli dikmek isteyenler için bir olumlu katkı yine Alex'ten geldi;

“Ben böyle davranmazdım. Ama ben Alex'im, o ise Kazım."

Aykut Kocaman'a yaptıkları yenilir yutulur cinsten olmasa da Aykut Kocaman kendisine yiyip yutup üstüne de su içmesi için şahane bir kaç laf hazırlamış;

"Yapması gerekeni yaptı, ayrıldığı takıma gol attı. Mutlu olması gerekirken insanın gelip de tacize başvurması kendi çapında bir şey. Çok fazla konuşmaya gerek yok."


Olayı klasikleşen Galatasaray futbolcusu çirkefliği, "zaten yakıştığı takım buydu" mantığı ile değerlendirmek istemiyorum. Emre Belözoğlu'na yapılan aynı çıkarımdaki eleştiriler ne derece kulüp ile ilişkisiz ise, Colin Kazım üzerinden Galatasaray'a yapılan ithamlar da o derece yakışıksızdır. Fenerbahçe'de ne kadar çirkef ise aynı oranda Galatasaray'da da çirkeftir. Tpkı Emre Belözoğlu örneğindeki gibi. Maç öncesi yanağından makas alınacak sempatikliğini kaybetmiş, Fenerbahçe'de oynamış ve başarılı olamamış sıradan yüzlerce futbolcudan biri olduğu gerçeği yanında gönderilişinin de ne derece haklı olduğunu ispatladı.

Gerçek demişken;

"Siz gidin gerçekleriniz gelsin onları da yenelim..."


1 comments:

  1. Adsız dedi ki...

    neredeyse her yazının olduğu gibi, bunun da altına imzamı atarım. süpersin, devam...

Yorum Gönder