Çaylar Şirketten
Bu konu muhtemelen tartışıldı ve bitti ama geçen hafta yoğunluktan dolayı vakit bulup bir şeyler karalayamamıştım. Aslında şimdi yazacaklarımı daha önce de yazmak istemiş fakat sonradan vazgeçmiştim, bunun nedenlerini daha sonra anlatacağım. Geçen hafta yönetim tarafından Trabzonspor taraftarına Kadıköy'de gösterilen tavrın neden bazıları için rahatsızlık verici olduğunu anlatmaya çalışacağım.
Trabzon deplasmanına 2005-2006 sezonunda gittim. Yaşadıklarım korkunç bir deneyimdi, daha önce de bunları yazmak istemiştim fakat Trabzon'a sadece bir kere gitmiş ve diğer insanların orada tecrübe ettiklerinin onda birini bile yaşamamış birisi olarak onlarla aynı şeyleri yaşamışım gibi algılanmaktan çekindim. Böyle bir çekincem oldu çünkü orada yaşadıklarım ömrümde yaşadığım en korkunç şeylerdi ve buna rağmen benden tecrübeli tribüncülerin yaşadıkları yanında devede kulak kalırdı, abartıyormuş gibi algılanmak istememiştim. Bir kere o sezon karayolu ile gelenler şehre sokulmadı, İstanbul'dan çıkıp yüzlerce kilometre yol tepen insanlar yolda polis tarafından durduruldu ve Trabzon'a yaklaşmalarına izin verilmedi. O gün uçakla Trabzon'a giden yaklaşık 100-150 kişiden biriydim. Daha önceki yıllarda otobüsle gidip tüm yolu camsız gelen ve il çıkışına kadar saldırıya maruz kalan insanları düşününce uçakla gidip gelmek çok daha kolay oluyor sanırım.
Uçaktan indikten sonra şehirde fakat sanırım merkezine uzakta bir dinlenme tesisine gittik. Öğle yemeğini yedik, daha çok zaman vardı maça, arada bir arabalarla birileri gelip tesisin çevresinde korna çalıyor, tur atıp gidiyorlardı. O sırada tribünde söz sahibi olan abiler sürekli insanları sakin olmaları konusunda uyarıyordu. Orada uzunca zaman bekledikten sonra küçük minibüslere bindirilip stada doğru yola koyulduk. Beni nelerin beklediğini kimse anlatmamıştı, o yüzden pek fikrim yoktu. Maça az bir vakit kala yola çıktık, sanırım bütün manyaklar o sırada maça girmiş olduğundan minibüslere 3-5 taş atan çocuk dışında saldıran olmadı, stada gidişe kadar sakindi ortam. Stada ulaştıktan sonra başımıza gelecekleri anladım. Girişte beklerken Trabzon kapalı tribününden geldiğimizi öğrendiler. Tribünlerin betonu kolayca sökülebiliyor, sanırım saldırı amaçlı özel tasarlamışlar tribünlerini. Tribünün tepesine doluşmuşlar ele sığabilecek en büyük betonları söküp bizim olduğumuz tarafa atıyorlardı. Bu tribünü parçalayıp rakibe atma eyleminin Heysel faciasını başlatan eylem olduğunu hatırlatayım bu noktada.
Tribüne maçın başlamasına az bir süre kala girdik. Bir süre çok çıldırdılar ve garip sesler çıkarıp bağırıp çağırdılar, bu sırada her şey sakindi aslında. Daha sonra maç boyu devam edecek taş yağmuru başladı. Deplasman tribününün sol tarafındaki gruptan ve tribünün arkasındaki binanın damından sürekli çeşitli büyüklükte taş atıldı maç boyu. Bu kadar ağır bir taş yağmuruna daha önce tanık olmadığım için ne yapacağımı tam bilmiyordum aslında ama hemen orada koltuk kırıp kafasını koltukla koruyanları görünce ben de aynısını yaptım. Kafamda tuttuğum koltuğa maçın ikinci yarısında 8-9 cm boyunda bir mermer isabet edecekti. Maç boyu kafasından vurulan 10 kadar kişi oldu sanırım, daha sonra televizyonda gördüğüm görüntülerde kafasında kanla sedyede ambulansa konulan insanlara bile saldırmaya çalışanlar vardı. Maçı Semih sonradan girip iki gol atarak çevirmişti, 3-2 kazandık. Maç sırasında yanımızdaki emniyet amirine solda taş atan insanları çok rahat gördüklerini ve neden müdahale etmediklerini sorduğumuzda "onlara dokunsam yarın sürülürüm" yanıtı aldık. Maçı koltukları raket yapıp taşlarla tenis oynayarak geçirdik. Bütün bunlara rağmen tribündeki abilerimiz sürekli taşları geri atmamamız ve sakin olmamız konusunda uyarıyordu.
Geçen haftaya geri dönelim bu noktada. Trabzonspor maçtan sonra taraftarının yanına gitmiş. Bu 3-2'lik maçta, biz taş yağmuru altındayken gol atan oyuncularımızın bırakın tribüne gelmeyi, dönüp selam bile vermemesi çok acıydı, beni o gün her şeyden çok üzen şey bu olmuştu. Trabzon'a attığı frikik golünden sonra taraftara koşan ve maçtan sonra "onlar bunca zahmetle buraya geliyorlar, biz onlar için kazandık" diyen Pierre geldi hep aklıma.
Maçın bitimine 5 dakika kala dışarı çıkmamız söylendi. Bu Trabzonlu polisler tarafından daha önce planlanmış bir hamle miydi bilmiyorum, fakat bizi maçtan çıkan kalabalığın ortasına atmak için yapılabilecek en iyi şeydi ve bunu yaptılar. 2 tane belediye otobüsüne havalimanına götürülmek üzere bindik fakat 5 dakika sonra maç bitti ve çevremiz binlerce insan tarafından sarıldı. Maçtakinden çok daha yoğun bir taş saldırısı başladı. Bu sefer otobüsün içinde sıkışıp kaldığımız için kendimizi koruma şansımızda yoktu. Herkes koridorda eğilmiş, bütün camlar parçalanmıştı. Birçok taş bir taraftan girip diğerinden çıkıyordu fakat içeri düşenleri kafamıza değil sırtımıza veya bacağımıza yemek için en azından kafamızı koruyorduk. Otobüs milim milim ilerliyordu. Çevrede yüzlerce polis olayları film gibi izlemekle yetiniyordu. Sanırım bu saldırı yarım saat devam etti. Hayatımda görmediğim büyük bir nefreti orada görmüş, yaşadığım en zor dakikaları orada yaşıyordum. Orada olan şey tribün kavgasından çok daha büyüktü, 100 kişiyi linç etmeye çalışan binlerce insan ve bunu izleyen polisler... Yarım saat milim milim ilerleyen otobüs emniyet müdürlüğüne ulaştığında saldırıdan korunacak yer bulmuştuk sonunda. Birkaç saat emniyette de bekledikten sonra polis araçlarıyla havalimanına götürüldük. Uçağa bindiğimizde insanların saçından hâlâ cam parçaları çıkıyordu.
İlginç bir hikaye biz emniyet müdürlüğündeyken maraton programında anlatıcının "son yılların en centilmence geçen Trabzonspor-Fenerbahçe maçı oldu bu" demesiydi. Ertesi gün Hürriyet, kafasında koltuk tutan insanların fotoğrafının altına "yağmurdan korunmak için ilginç bir yöntem geliştiren taraftarlar" yazmıştı. Karayolunda polis tarafından tutulan araçlarda bulunan kesici aletler gazete ve televizyonlarda sergileniyor ve insanların bundan dolayı şehre sokulmadığı iddia ediliyordu. İçindeki herkesi tanıdığım minibüste bulunan motor yağının uyuşturucu madde olduğu Erman Toroğlu tarafından ima edilmiş ve bundan dolayı asla özür dilenmemişti. Yönetimimiz bu maçtan sonra Trabzonspor'a teşekkür ediyordu. Bazı Fenerbahçeli taraftarlar internette araçlarda bulunan kesici maddelerden dolayı utandıklarını beyan ediyordu. O otobüslerin içinde yarım saat boyunca taş yiyen insanların sağ salim evlerine dönmesinin bir mucize olduğundan kimsenin haberi yoktu. Polisin sizi korumadığı bir yerde tek korumanın o "kesici aletler" olduğundan da kimsenin haberi yoktu. O koltuklar da zaten yağmurdan korunmak için kafalara konmuştu. Sahi o gün yağmur mu vardı?
Daha önce söyledim, bu yaşadıklarım daha önce onlarca otobüsle Trabzon'a giden insanların yaşadıklarının yanında romatik komedi Oscar'ı alır, yine de benim yaşadığım en korkunç olay olduğu gerçeği değişmiyor. Otobüsteki yarım saatte oradan yaralı olarak çıkarsam aileme ne diyeceğimi düşündüm, bir şey bulamadım. Elime balta alıp odun bile kırmadım bugüne kadar fakat bir daha Trabzon'a gidersem samuray kılıcı varsa onu alıp o otobüsten inip savunmasız insanlara saldıranların kafasını koparmayı can-ı gönülden isterim. Daha önce de zaten Trabzon'dan sağ salim çıkanları polis değil kendileri koruyordu. Ulaşım sadece uçağa indirgenince bu koruma da oraya giden insanların elinden alınmış oluyordu. Bütün bunlara rağmen Trabzonspor'a teşekkür ediliyor, kendine Fenerbahçeliyim diyenler "kesici aletler"den utanç duyduklarını söylüyor.
Geçen hafta ne oldu peki? Senelerdir "sadece" Fenerbahçeli oldukları için insanlara "ölümüne" saldıran bir taraftar kitlesine hiçbir taraftara yapılmayan uygulamalar yapıldı. Daha sonra bu uygulama gururla web sitesinden duyuruldu. Daha önce Trabzonspor'a edilen teşekkür şimdi taraftarına edilmiş oldu. Bir dahaki teşekkür mesajı "Trabzonspor taraftarına başarılar diliyor, Trabzon'da bizim yapamadığımızı yapıp onlarca insanı yaralamalarını ve hastanelik etmelerini temenni ediyoruz, teşekkür kardeş kulüp Trabzon" mu olacak? Sırada bu mu var?
1 Şubat 2009 13:16
Fena koymuş Aykut Kocaman..
1 Şubat 2009 16:45
sonra derler ki trabzon futbol şehridir,sıcak şehirdir..hadi oradan derler adama, bir eziklik psikolojisi altında ezilmiş bir yığın insanın yaptığı eylemler işte..96'nın acısıdır bunlar pek tabi kocaman kocaman...
1 Şubat 2009 18:57
Maalesef o var. Ha, belki aleni olmaz da "yahu elinize saglik, ben senelerdir, bindirilmis kitalar atadim, vs. yaptim ama tabii bir yere kadar alenen yapabiliyorsunuz bu isleri. Boylesi daha hayirli oldu" seklinde ifade edilir. Ama "men dakka dukka" demisler. Bu kadar ahin duracagi bir yer, cekecegi bir musibet gelir elbet.
1 Şubat 2009 23:02
96'dan oncesi de var. Bir ara Alp abinin kitabindan alinti yapalim. Hep boyle bunlar. Ezel, ebed, na edep.
8 Şubat 2009 10:50
maçtan önce trabzon formalı insanların salına salına kızıltoprakta gezmesi çok acaip geldi bana ....
değil maç günü normal bir günde bile Trabzon uzun sokakta fener forması ile gezemezsiniz...