Taraftar Tribüne Küfür Edip Rahatlamaya Gidiyor
Türkiye'de sürekli dillendirilen "taraftar tribüne rahatlamaya gidiyor" sözü üzerine biraz düşününce ve tartışınca anlatacak şeyler çıktı. Ne zamandır yazmak istiyordum, bugün sonunda fırsatını buldum. Önce bir ayrım yapalım. Bu söz masum bir anlamda kullanılmıyor. İnsanlar sinemaya, konsere, pikniğe de rahatlamaya gidiyor. Futbol için kullanılınca ise "şiddet kullanıp, küfür edip rahatlıyor, günlük hayatında hoş karşılanmayan eylemleri yapmaya oraya gidiyorlar" anlamı taşıyor. Bu o kadar yaygın bir kanı ki, artık cümle arasında kullanılınca üzerine düşünmeden onaylayıp geçer olduk. Peki var mı bu kanının bir kaynağı, araştırması, incelemesi? Tribünde bazı maçlarda toplu küfür duyuyor olmamız insanların o maça küfür etmeye gittiğini kanıtlamaya yetiyor mu?
En baştan belirteyim "futbolun baskıcı, milliyetçi, dışlayıcı, cinsiyetçi dili üretimde kullanılmadığını" iddia etmiyorum. "Adam tribüne rahatlamak için gidiyor, sosyal sıkıntılarını orada yansıtıyor, küfür ediyor, rahatlıyor", Türk spor basınında klişeleşmiş bir kalıptır. O Türk spor basını futbolu kullanıp milliyetçi, cinsiyetçi, ayrımcı dili üreten bir numaralı organken bu kalıpla suçu taraftara ihale etmektedir. Herkesi çok şaşırtacak bir cevap vereyim "insanlar oraya futbol izlemeye gidiyor". Salt amaç "toplulukla birlikte küfür ederek rahatlamak" olsaydı milyonlarca adam tutup televizyon başında maç izlemezdi. Politikacı görünce de küfür eden insanlar küfür etmeye başka bir araç bulmazdı. "Her maç 90 dakika küfür edilen" tribünler de buna paralel başka bir tespittir. O daha da yanlıştır. Ne her maç, ne 90 dakika küfür falan edilmiyor. Zaten sadece Türkiye baz alındığında bile küfür ve şiddet gittikçe azalmaktadır.
Can Kozanoğlu'nun deplasman anılarının, Tanıl Bora'nın, Nick Hornby'nin, Football Against the Enemy'nin, Simon Kuper'in yeni kitabı Soccernomics'in, BBC'nin Futbol Tarihi belgeselinin de ortak fikri "futbol sadece futbol değildir". Evet değildir. Böyle tek başına yazınca öcü gibi duruyor, ama hepsinden aklımda kalanlar güzellikler. Football Against the Enemy'de Mandela'dan alıntılanan "futbol bizi birleştiren şeylerin en güçlüsüydü" alıntısı bunların aklımda kalan özeti.
Futbol, birçok açıdan müziğe benziyor, endüstrisi de müzik endüstrisine. Milyonlarca insanın sabah akşam dinlediği müzik de bir amaca hizmet etmiyor, popüler olmuş bir eğlence aracı. Onu da cinsiyetçi, ayrımcı dil için, milli kimlik yaratmak için kullananı var. Örovizyon diye bir yarışma yapıp sonra komşularımıza kusabiliyorlar. Müziği de isyan için, haksızlıkla mücadele için kullanan var. 1970'lerde İngiltere'deki punk hareketini işsizliğe, polis baskısına karşı isyan olarak gören değerlendirmeler gördüm ama "müzik kitlelerin afyonudur" diyeni görmedim mesela. O çocuklar da her konserde kavga edip birbirlerini yaralıyor, şarkılarında sağa sola sövüyorlardı. Futbol endüstrileşiyor elbette, Dünya Kupasında önce ve sonra bolca konuştuk ve yazdık buralarda o organizasyonun zaten fakirleşmiş halkı daha da fakirleştirdiğini. Evet futbolu zaten yerleşmiş olan adaletsizliği yaymak için kullananlar var da bununla mücadele ederken kimi ve neyi hedef alacağız?
"İnsanlar oraya küfür ederek rahatlamak için gidiyor" söyleminin, tersine, futbol endüstrisine ve nefret diline katkısı olduğunu düşünüyorum. Bu süreç Türkiye'de gözümüzün önünde işleyen bir süreç. Futbol taraftarları için "cahil, kavgacı, bulaşılmaması gereken pis adam" imajı oluşmuş durumda. Bu imajın oluşmasına büyük faydası oldu bu söylemin. Zararları ne: 1) Elit ve temiz bir futbol taraftarı oluşturmak adına bilet fiyatları sürekli arttırılıyor, izlemek isteyen insanların elinden bu hakkı alıyorlar. 2) Taraftara karşı polis şiddeti meşrulaştırılıyor. Bu şiddet o kadar meşrudur ki, Türkiye'de polis şiddetinin en yaygın hali olmasına rağmen kimsenin haberi yoktur. Mağduru bile sesini çıkarmaz durumdadır artık. Her hafta, ististasız her hafta, maçlara giden onlarca insan haksız yere polis dayağı yer, gözaltına alınır. Basında bunlar yer almadığından kimsenin de haberi olmaz. Çevredeki insanlar bile ölçüsüz, insafsız şiddete "yapmayın" demezler. Onlar için dayağı yiyen sırf kendi eğlencesi için küfür etmeye giden pis ve zararlı adamdır.
İngiltere'de futboldaki ırkçılık yıllardır sürekli azalıyor, ırkçılığa büyük tepki veriliyor. İngiliz taraftarlar hakemin kafasına bozuk para atan adamı orada kınıyor, ceza almasını alkışlıyor. Sene içinde oynanan binlerce maçtan belki ikisinde olay çıkıyor. Bunlar bir gelişmeyken neden "bizde herkes küfür etmeye gidiyor, rahatlamaya gidiyor abi" diye kestirip atıyoruz. Evet, hayatın her alanında olduğu gibi düzgün olmayan şeyler var, adaletsizlik, haksızlık var ama mücadele etmeyelim de suçu insan psikolojisine ve oyunun doğasına yükleyip sıyrılalım mı? 18. yy. sonunda erkek gücünü temsil eden bir oyun olarak ortaya çıktı diye öyle mi kalmak zorunda? Kuzey Amerika'da kadınlar futbolu en az erkekler kadar seviyor, en az futbol oynayan erkek kadar futbol oynayan kadın da var. Üstelik bunu tamamen amatör olarak yapıyorlar. Bunlara da "tamamen beyni yıkanmış, erkek kudretine özenen kadınlar" mı diyelim? Futbol da kültürün yansıma araçlarından, toplumla birlikte değişen, yaşayan bir popüler kültür nesnesi. Toplumda ne oluyorsa tribünde de o oluyor. İnsanlar oraya "küfür etmeye" değil, futbol izlemeye gidiyor.
24 Kasım 2010 08:27
Reklamlar: http://ntvspor.net/yazar/baris-gerceker/341/tribunun-halleri
:)
24 Kasım 2010 09:11
güzel bir yazı ancak kafama takılan soru işaretleri de yok değil. elbette ki o kadar bilet parası verip stada giren insan maç izlemeye gidiyor ama ülkemizde birçok stadda küfür eden ya da sahaya birşeyler atan "karakter"ler omzundan tutup ne yapıyorsun arkadaş diyebileceğiniz adamlar değil. ki alakasız adamları cop yağmuruna tutan polislerin bile yaklaşamadığı adamlardan bahsediyorum. Türkiye'nin yalnızca stadlarda değil toplumsal ve sosyal hayatın içinde de en büyük sorunu maalesef asayiş sorunudur. bu ülkenin güvenliği ve adaleti sağlayacak olan güçleri güvenliği ve adaleti sadece diş geçirebileceklerine tecelli ettirebiliyorlar. bundandır ki copu kafasına yiyen her zaman maçı çoluk çocuğuyla izlemeye gelen aile babaları yiyor kafasına. herhangi bir tribün olayında polisin kim olduğunu adı gibi bildiği elebaşlarını tutup stadın dışına attığını söyleyebilir misiniz?
24 Kasım 2010 14:06
Dünya genelinde izleyici kitlesi deşarj olmak ihtiyacı hisseden bir spor olmasından mütevellit küfür tamamen silinemeyecek bir olgu.
Beceremediği halde defalarca uzaktan şut deneyip tribünlere gönderen oyuncuya söylenecek en hafif söz ''Allah belanı versin, kıran giresice'' oluyor.
Bu sebepten ''gelir düzeyi yüksek taraftar küfür etmez'' önermesine çoğunlukla katılıyorum.
Tamamen değil de çoğunlukla katılıyorum dememin sebebi de Türkiye.
Cumhuriyet'in kurulduğu zamanlar dahil olmak üzere her iktidar kendi zenginlerini ve rantçılarını yarattığı için Türkiye'de zengin veya paralı olmak, elit olmak şöyle dursun hırtlıkla özdeşleşen bir durum.