Kazanmak Güzeldir
Yine bir kasım ayı. Bundan 66 sene önce Mansion House’da Büyük Britanya’nın Başbakanı Sir Winston Churchill II. Dünya Savaşı’nın en güzel konuşmalarından birini yapıyordu: “Ben kimseye kan, gözyaşı, yorgunluk ve terden başka bir şey vaad etmedim. Ancak bugün farklı bir tecrübemiz var: Zafer. En sonunda zafer. Kesin ve göz kamaştırıcı bir zafer.” Mansion House’da bulunanlar ellerini patlatarak alkışladılar, 0 10 Kasım 1942 gününü tarihe geçirecek cümle ise daha sonra geldi: “Bu bir son değil. Hatta bu sonun başlangıcı bile değil. Ancak, bu, başlangıcın sonudur.” Bizimse bu kadar umutlu olmamak için sebeplerimiz var.
Kazanmak güzeldir. Ne olursa olsun. O bizi mutlu eder, emeklerimizin karşılığını görür, büyük bir sevinç ve gelecek için heyecan duyarız. Yeniden çalışmak, bir kere daha başlamak için motive oluruz. Galatasaray kalesine atılan bir gol ise futbolun doruk noktasıdır. Ronaldinho’nun o kıvrak çalımlarına bayılabiliriz, Messi’nin orta sahadan aldığı topla dikine kaleye doğru yaptığı bir koşu ağzımı açık bırakabilir, hepimiz Gerard sahada isyan ederken bir generali izlemenin huşusuna duymuşuzdur. Ancak Galatasaray’a atılan bir gol.. Bunun yerini hiçbir şey tutamaz. O futbolun yaratılma sebebi gibidir. Sanki futbol çubuklu formalılar parçalılara gol atsın diye var edilmiştir. O gol heyecanımızın zirvesidir, hepimizi uyuşturan somadır, nefesimizi kesen extacy, bir anlık bir mutluluk ve heyecan patlaması. Dünyanın en güzel gollerini sayalım, Fenerbahçe’nin Galatasaray’a attığı bir gol benim için hepsinden güzeldir. Diğer golleri izleyip beğenirim, sanatsallığını, zerafetini, estetik yanını ballandıra ballandıra aklımdan geçiririm, Johnson’ın Galatasaray’a attığı gol ise Austerlitz’in kendisidir. Bir estetik konusu değil, hayatla ölüm arasındaki ince ayrımda hayatta kalmak gibi bir şey.
Bu maçı izlemeden önce de bu maçı kazanacağımızdan emindim. Fenerbahçe bu kadar kötüyken Galatasaray’a kaybedemez. Herhangi bir sebeple değil, bu kadar kötü olduğu için kaybedemez. Karşıdaki bu kadar “favori” gösterildiği için kaybedemez. Fenerbahçe forması yüz senedir kaybedileceğine kesin gözüyle bakılan maçların kazanılma hikayeleriyle örülmüş gibidir, bu ister Harrington kupasında olsun, ister 3-0 yenik düşülen bir devre arası, tarih Fenerbahçe’nin boyun eğmesine izin vermez.
İşin böyle metafizik hikayesinden başka bir şey daha var, keskin bir gerçek, göz kapatılamaz bir hakikat: Kazanmaya muhtaç olanlar kazanacaklardır. Eğer takımın kazanmaktan başka şansı yoksa, aksi halde o takım bir takım olmaktan çıkıyorsa o takım kazanacaktır. Çünkü sahada her şeyini verecek olanlar o futbolculardır, rakip değil. 4 atmayabilirdik, o kadarı Galatasaray’ın suçu, ancak mutlaka yenecektik, bu kesin.
Şimdi zaferin huzur veren mutluluğuna ve uyuşturucu sevincine kendimizi kaptırdık. Her şey güzel gözüküyor. Fenerbahçe bu sene kadro olarak çok geriye düştüğü ezeli rakibini rahatça, 4-1, yenebiliyorsa, eğer bu kadar mücadeleci ve hırslı bir oyun oynayabiliyorsa, umut kurmak için de çok sebep var demektir.
Ancak bu durum bizim gerçeği görmemize engel olmamalı. Herkes biliyor ki bu sene Fenerbahçe tamamen yönetim yüzünden, tamamen yönetimin bilinçsiz politikaları ve yönetimi şahsında birleştirmiş başkanın “her şeyi bilirim, her şeyi yaparım, benim dediğim olur ve ben dediğim için doğrudur” tavrından dolayı kapasitesini aşağı çekmiştir. Bizim amacımız hiçbir zaman Galatasaray’ı yenmek olmadı ve takımın hedefleri de bununla sınırlı değildi. Yalnızca bu değil. Şampiyon olmak istiyoruz. Ancak kendisi için değil, başka bir şey için, Avrupa’nın en büyük 8 kulübünden biri olmak için. Şampiyonlar Ligi’nde her sene Çeyrek Final oynayan bir armada haline gelebilmek için. Çünkü biliyoruz ki bir takım eğer Şampiyonlar Ligi’nde her sene çeyrek final oynayabilecek finans ve kadro kapasitesine sahipse, o zaman zaten Türkiye Ligi’nde şampiyon olacaktır ve elbette Galatasaray’ı yenecektir. Halbuki Galatasaray’ı yenebilmek için daha fazla büyümeye ihtiyacımız yok. Onu Johnson ve Kemalettin’li kadroyla bile yaptık zaten.
O halde bu maçın üstüne açık bir şekilde doğruyu söylemek lazım. Bu takım hedefinden uzaklaşmıştır. Fenerbahçe Türkiye Ligi Şampiyonluğu dar vizyonuna mahkum bir takım değildir. Ne ki Galatasaray’ı yenmekle tatmin olalım. Fenerbahçe bundan büyüktür. Kadrosu da büyüklüğüne yaraşır olmalıdır. Bu kadronun kurulması eğer yeniden modernleşme ve profesyonelleşme hamlesiyle mümkünse, ki öyledir, o halde doğru finans kaynaklarını üretebilecek, bu kaynakları işletebilecek ve doğru yatırım planlamasını (transfer politikasını) oluşturabilecek bir yönetim aklına ihtiyacımız var demektir. Vaad Avrupa’nın en büyük 8’inden biri olmaksa, gerçeklik de ona uygun olmalıdır. 3. Dünya Ülkesi aklıyla süper güç yaratılmaz.
Önümüzdeki en büyük sınav Ocak ayındaki transfer dönemi olacak. Ali Koç’un beyan ettiği gibi geçmişteki hatalardan ders alınıp alınmadığını orada göreceğiz. Eğer takımın ihtiyaç duyduğu mevkilere (kanatlar, ön libero) doğru transferler yapılırsa (yerli + yabancı) ve bu transferler Aragones’e danışılarak, onun koordinasyonunda gerçekleştirilirse o zaman diyeceğiz ki bir şeyler değişiyor. Yoksa, Aziz Başkan Galatasaray galibiyetlerine lanetlenmiş demektir, ne bundan fazlasını istiyordur ne de ötesini. Onun için 90 dakika bir tarihe bedeldir. Oysa tarih bir 90 dakika değildir, 90 dakikaların toplamından oluşan silsiledir. Biz onun tamamını istiyoruz. En son noktasını. Avrupa'nın tepesinde olmayı. Galatasaray'la yaptığımız one night stand güzeldi, şimdi önümüze bakalım, gerçek bir sevda istiyoruz.
13 Kasım 2008 20:00
Resmi siteden hemen cevep gelmis :)
---------------------------------
Bugün tarihli bazı gazetelerde kulübümüzün gerek yabancı gerekse bazı Türk futbolcularla temas halinde olduğu ve söz konusu bu oyuncuları renklerimize katmak istediğimiz yazılmaktadır.
Bu haberler doğru değildir. Kulübümüz şu anda hiçbir futbolcu ile görüşmemekte‚ hiçbir futbolcunun transferini düşünmemektedir.
Spor kamuoyunun bilgisine sunulur.
FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ
13 Kasım 2008 20:20
"Sanki futbol çubuklu formalılar parçalılara gol atsın diye var edilmiştir."
Nasıl bir sözdür bu ya..
Müthiş bir yazı
14 Kasım 2008 00:25
Tebrikler mükemmel bir yazı.
15 Kasım 2008 00:33
hocam bize ön libero lazım değil selçuk-deniz o işi görür yanlarına marco gibi appıah gibi tamamlayıcı orta saha lazım.
zico zamanında bir ara deniz-appiah oynuyordu sorun olmuyordu. yine bir defansif ön libero alırsak yanlış yapmış oluruz.
16 Kasım 2008 18:56
"Bizim amacımız hiçbir zaman Galatasaray’ı yenmek olmadı" yazının en inandırıcı olmayan cümlesi.. koca sezonda hedef 2 maç fb için.. ama fbli kabul etmez. kabul etse fbli olmaz. her takımın itici derecede fanatik taraftarları vardır.. ama sadece fbliler "kesin fenerli" dedirtir, özeldir.. benim için 3 büyüklerin üçü de temiz değildir..
bjk en çok hakkı yenendir en az kirli olandır. ama çok ahlaklı olduğundan değil, her şeyiyle üçüncü sırada kalmaya mahkum olduğundan.. iyi niyetli olduğundan değil bi işler çevirmeye ve bunları becermeye gücü olmadığından..
gs işine geldi mi en düzgün en dost gelmedi mi herkese en büyük kazığı atmaya çekinmeyecek, kurtlar vadisi terminolojisiyle konuşursam baronların takımıdır. her yerde her pis işi çevirebilir bizim haberimiz olur veya olmaz.. juve tarzı şaibe.
fb de aynı şekilde güçlü ve kirlidir. farkı bunları hiç çekinmeden yapması ortaya çıktığında bile inanılmaz yüzsüz davranabilmesi, ayan beyan ortada olan gerçekleri bile kabullenmemesi at gözlüğüyle bakmasıdır. bu cidden büyük bir beceridir bu kadar arsız olmak.. (kablo bile kestiler ya) blogda "hep bu fenerliler" başlıklı bi yazı vardı. katıldığım bir yazıydı o ayrı.. ama ordaki eleştiriden bağımsız söylemek istediğim tüm takım tarafarları içinde cidden en çok "hep bu x" dedirten fenerliler.. pes.
17 Kasım 2008 01:06
@adsız
fenerbahçe tek amacı galatasaray'ı yenmek olan bir takım için fazla büyük ama bazı galatasaraylılar fenerbahçe'nin tek amacının bu olduğunu düşünecek kadar küçükler ne yazık ki.