Şeytanın Aklı


Türkiye'de yaygın bir komplo teorisi kültürü var. Bütün olayları ilgili, ilgisiz, pek az bilgi ve daha da az delille birleştirip birbirine bağlayıp "her şeyi açıklayan tek bir teori" yazmak buralarda ata sporu kabilinden değer görüyor. Ancak bu işin hakikaten bu seviyelere düşmesi de insanın canını sıkıyor. Banu Avar'ların filan yazdığı komplo teorilerinin yanında bir ilkokul talebesinin afacan çalışkanlığına benzeyen yazılardan bahsediyorum.

TFF'nin 3 Temmuz sürecinde hukuk müşaviri olan ve Mehmet Ali Aydınlar'ın kendisini kandırmakla itham ettiği Sn. İlhan Helvacı'nın ağabeyi eski Galatasaray 2. Başkanı Mehmet Helvacı sağolsun Galatasaray'lıları uyarmış. Bu uyarı nedense hukuki bir konuda değil de, Fenerbahçe'nin bir holding bünyesinde bir PR şirketi ile anlaştığı, bu PR şirketinin de kadın ve çocukları kullanarak (nedense?) toplumsal her fırsatı değerlendirerek" bir takım Fenerbahçe yararına işler yapılacağı yönünde olmuş. Tabi bu durumun milli birlik ve bütünlüğümüze etkileri de ortada. Galatasaraylılar kızmakta haklı. Fenerbahçe'nin bir PR ajansı ile çalışması Türkiye için bayağı tehlikeli bir durum.

Sayın Helvacı bunu 5 Temmuz 2012 tarihinde yazmış. Malum davanın üstünden 1 yıl geçtikten sonra. Böyle bir durumun gerçekleşmesini, Fenerbahçe'nin bir PR şirketi ile anlaşmasını ve derdini daha iyi / etkin anlatmasını gerçekten çok arzulardım. En azından anons krizi, Alex'in takımdan ayrılışı ve daha bir çok olay yaşanmadan önlenir, Fenerbahçe'nin de kriz yönetimi ve medya iletişim alanında yaşadığı büyük zaafiyet biraz olsun pansuman bulurdu. Ne yazık ki yaşanan olaylar bana böyle bir ajansın varlığını değil de eksikliğini gösteriyor.

Neyse herkes kendi meşrebince bir şey buluyor tabi, ilginç olan bu "uyarı fişeğinin" çok geniş kapsamlı bir komplo teorisiyle harmanlanarak önümüze sunulması.

Şimdi 12 Numara nasıl kuruldu Mehmet bunu bir çok defa uzun uzun anlattı. 3 temmuz sürecinde atılmış bir adım, adımın nedeni de kulüp yönetiminin böyle bir oluşuma ihtiyaç duyması değil, bizzatihi Mehmet'in aklına çok da güzel bir şekile bunun gelmesi oldu. Kendisinin bu kadar tehdit edilip, hedef gösterileceğini bilseydi bu işe yine de girer miydi bilemiyorum ancak bu süreçte bir çok cesaret gösterdi, maddi manevi bir çok zorluğa göğüs gerdi ve bu işi yürüttü.

Diyelim 12numarayı Ali Koç kurdurdu -ki böyle bir şey yok ama- velev ki böyle, ne olur ki? Yani suç mudur? Ali Koç karanlık bir mafya lideri midir, Abdullah Çatlı mıdır, insanların bir araya gelmekten utanacağı bir insan mıdır, birisini haksız yere hapse mi atmıştır, insanların malına mı el koymuştur, canına mı kast etmiştir? Benzer örnek değil ama bakın Ethem Sancak ne diyor: "Star Gazetesini Erdoğan'a destek olmak için almıştık" (bkz: http://haber.sol.org.tr/medya/ethem-sancakdan-carpici-itiraf-star-gazetesini-erdogana-haberi-68059)

Papazincayiri ise bundan 5 yıl kadar önce arkadaşlarla yaptığımız sohbetler neticesinde kuruldu. Bunu uzun uzun anlatmıştım, (bkz: http://papazincayiri.blogspot.com/2009/06/ekip.html) O tarihten bu güne kadar da normalde kendi aramızda yaptığımız sohbetleri dünyanın 4 bir tarafına dağıldığımız için fiziken yapamadığımızdan burada yapmaya devam ediyoruz. Ekip de zaman içerisinde büyüdü gelişti, bir çok arkadaş katıldı.

3 Temmuz sürecine kadar da Aziz Yıldırım ve yönetime karşı bir çok eleştiride bulunduk, bunlar da bu blogda hala duruyorlar. Aziz Yıldırım diye kısa bir arama bu konudaki şecereyi ortaya döker. (bkz: http://papazincayiri.blogspot.com/search?q=aziz+y%C4%B1ld%C4%B1r%C4%B1m)

3 Temmuz elbette bu durumu biraz değiştirdi. Neden? Çünkü bu kadar büyük bir haksızlıkta hala oturup da kurumsallaşma, oyuncu transferi, takım stratejisi gibi alanlarda eleştiride bulunmanın haksız ve aptalca olduğuna inandık. Bu inancımızda da haklı çıktık.

Davada ilk günden beri savunduğumuz her şey bugün hemen hemen geniş bir kamuoyu tarafından da kabul ediliyor. Daha geniş olarak özel yetkili mahkemelerin tamamında görülen hukuk ihlalleri de en sonunda Başbakan tarafından da kabul edildi, bu sebeple de özel yetkili mahkemelerin kaldırılması için kanun çıkartıldı.

Neydi o hukuk ihlalleri?

1- Masumiyet karinesi ihlal edildi. Daha insanlar gözaltına alınır alınmaz önce suçlu ilan edildiler sonra da haklarında ceza verilmesi talep edildi.

2- Sanıkların adil yargılanma hakkı yok edildi. Dava sırasında polis fezlekelerini sanıklar göremezken bu fezlekeler medyadaki belirli gruplara sızdırıldı ve haklarında kamuoyunda bir kanaat oluşturuldu.

3- Dava mahkemeden çok medyada götürüldü. Avukatlar müvekkillerini mahkemeden çok TV'lerde, gazete sayfalarında savunmak zorunda kaldılar.

4- Dava sırasında itham edilen suçu ispatlayacak temel delillerin hepsinde eksiklik vardı. Teknik takip dökümanlarının bir yorumu dışında, maddi, somut hiçbir delil ortaya konulamadı. MASAK Fenerbahçe'yi inceledi ve bir kuruş usulsüzlük bulamadı, hiçbir futbolcuya veya kulüp başkanına verilmiş tek bir liranın izi dahi bulunamadı.

5- Dava genel olarak bir Fenerbahçe davası olarak kaldı. Davada yargılanan diğerleri hakkınadki iddialar değerlendirilmedi, savunmanın bütün söyledikleri medya blokajıyla yok edildi.

Bunlar elbette Fenerbahçe davasına özel şeyler değil. Ergenekon, Balyoz, Oda TV, Devrimci Karargah, KCK, tutuklu öğrencilerin davalarında da gördüğümüz şeyler.

Bu davada da aynı İlker Başbuğ veya MİT Müsteşarı Hakan Fidan davasında olduğu gibi Özel Yetkili Mahkeme yetki aşımı yaptı, esasında kanunen bakmaya yetkili olmadığı, 6222 sayılı kanun çerçevesinde Asliye Ceza Mahkemesi'nin bakması gereken bir davaya "ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü kurarak, tehdit, cebir, şantajla temin etmek" gibi bir iddia ortaya atarak davayı görmeye devam etti.

Bir başka ilginç nokta da bu davanın paralel iktidar bloğu arasındaki çatlamanın da gün ortasına çıkmasına bir vesile olması oldu. Aralık ayında 6222 sayılı yasa değişirken cemaate yakın olduğu bilinenler "Aziz Yıldırım'ı kurtarma yasası" ve "bu yasa çıkarsa ergenekoncular da dışarı çıkar" gibi iddialarda bulunurken, en sonunda AKP Grup Başkanvekili "benim imzam Başbakan'ın imzasıdır" diyerek, hasta durumda olan Başbakan'dan aldığı destekle kanunu bir kere daha TBMM'ye getirdi, sonuçta da Aziz Yıldırım tahliye edilmedi ama haksız yere tutuklu bir şekilde yargılanan bazı insanlar tahliye edildi.

Hemen hemen biz de bunları yazmış, çizmiştik.

Şimdi buralardan gelinen nokta hakikaten akıl almaz bir nokta. Bu iddiaya göre biz "Aziz Yıldırım'ın adamıyız", "kulüpten maddi menfaat alıyoruz" zaten localarda gezmemiz de bunun ispatı.

O olayı anlatmıştım (bkz: http://papazincayiri.blogspot.com/2012/11/aziz-yldrm-bulusmas.html) ama bir daha anlatayım, Fenerbahçe Başkanı bizim de dahil olduğumuz bir grup insanla bir araya gelmek ve sohbet etmek için bizi yemekli toplantıya davet etti, biz de toplantıya iştirak ettik, daha sonra da maç izlemeye gittik, maç izlerken de bizi locaya davet ettiler, misafir olarak gösterilen yere oturduk, maçı izledik..

Burada herhalde hukuka, ahlaka, insanlığa sığmayacak bir durum yok? Bir Fenerbahçeliyim, Fenerbahçe başkanı da beni bir yere davet ederse ben de iştirak ederim. Zaten gizli saklı işler çeviren adamların oturup da 10.000 kişinin önünde maça gidip orada birlikte oturması kadar da aptalca bir şey olamaz. Ancak buna rağmen sanki çok gizli bir ayin varmış da ayinin orta yerinde yakalanmışız gibi bu durumun gündeme getirilmesi de karşımızdaki akıl kısıtını gösteriyor.

Orada yazarlar, çizerler, blog sahibi olan insanlar vardı. Elbette birbirimizi tanıyoruz, arkadaşız, fikir alış verişinde bulunuyoruz, konuşuyoruz. Mason locası gibi gizli değiliz, bir hizmet hareketi değiliz, kapalı, bilinmez, kuralları belirsiz bir illuminati de değiliz.

Aynı olayı Galatasaray ve Beşiktaş başkanına da tavsiye ederim. Bugün modern dünyada böyle büyük kulüp yöneticilerinin sosyal medyada veya klasik medyada yer alan insanlarla bir araya gelmesi, onlarla sohbet etmesi çok normal, makul ve doğru bir hareket. Bunu Obama da yapıyor, Cumhurbaşkanı da, herkes de yapıyor, yapacak. (bkz: Sosyal Medya Çankaya sofrasında - http://www.tccb.gov.tr/haberler/170/85025/sosyal-medya-cankaya-sofrasinda.html) Konuşmada da gelişmeleri değerlendirdik, Aziz Yıldırım ile görüş farklılığımız olan yerler de oldu, orada da medeni insanlar olarak konuştuk, sohbet ettik. (Bir de dünyayı nasıl ele geçireceğimiz hakkında kapsamlı bir rapor çıkardık, sanıyorum o raporu birileri kaybetti ve kimse de not almadığı için bugün bunu gerçekleştiremiyoruz.)

Fatih Terim de nitekim Talip Doğan Karlıbel ve Mehmet Baransu gibi basınımızın mümtaz simaları ile bir araya geldi, şampiyonluk kutladı fikir alış verişinde bulundular.

Bu duruma bu kadar büyük anlamlar yüklemek, insanlara birer bankamatik veya "paralı asker" benzetmesi yapmak da hakaret olmanın ötesinde büyük bir haksızlık. Elbette bunu anlıyorum, hem taraftar gruplarının kendi yönetimleri ile gerçekten de akçeli ilişkiler içerisinde olduğunu biliyoruz hem de sportif rekabet, siyasal izdüşümleri ile birlikte bugün toplumda insanları birbirinden uzaklaştıran, ayıran, insanların ötekileşmesine neden olan bir noktaya geldi. Birilerinin Fenerbahçe hakkında iyi bir şeyler yazmasına bile tahammülü olmayan, bunu dahi kabul edemeyecek zihinler de aramızda dolaşıyor. O zaman da bu insanlar diyor ki "yahu bu adam bunları yazıyorsa mutlaka çok büyük bir maddi menfaat temin ediyor"

Sözün özü elbette böyle insanlar kendi meşreplerine göre bu öfkelerini bir yere kanalize ediyorlar. Yine de insan bunun en azından daha gelişkin bir yöntemle yapılmasını istiyor.

"Locaya gittiler, demek ki Aziz Yıldırım'ın askerleri, milyonları götürdüler" noktası hani komik demeyeyim ama o kadar düz ve basit ki insanın bu histerik cümle karşısında şevki de kırılıyor. Keşke hayat o kadar basit olsaydı. Keşke hayat iki tane blog yazısı ve birazcık tweetle insanların milyonları kırabildiği bir bilgisayar oyunu estetiğinde geçseydi. Öyle olmadığını da hepimiz biliyoruz.

Bu noktada bir ufak es vereyim mi? Mesela bu iddialar çeşit çeşit herkes için ortaya atılıyor. Demek ki Türkiye'de böyle bir zihin hastalığı var. O zihin hastalığı da şu, bu ülkede bazı insanlar kendilerinin "öteki" olarak gördüğü grupların "yararına / faydasına" olacağına vehmettiği şeyler söyleyen, yapan insanların o gruplardan büyük maddi menfaat temin ettiğine de inanıyorlar. Bunu doğrulayan örnekler de var. Ancak bunun aksine bayağı büyük bir örnek grubu da var. Mesela Hrant'ın Avrupalı vakıflardan milyon dolarlar götürdüğü söyleniyordu, adamcağız vefat ettiğinde ayakkabısının altının delik olduğunu gördük, Mesela Kuddusi Okkır'ın Ergenekon'un kasası olduğu söyleniyordu, milyonlara hükmeden bu insan vefat edince cenazesini belediye kaldırdı. Bu ucuz itham ve argümanın herhalde çok büyük bir gerçekliği olmadığını da görüyoruz.

Şimdi parantezi kapatayım, bu iddia burada da kalmamış, sözlükteki bir arkadaş da benim hukukçu, eşimin de pr sektöründe çalışmasından hareketle benim esasında bütün bunları kulüpten maddi menfaat kazanmak için kurguladığımı yazmış.

Bilemiyorum siz bunları okuyunca nasıl hissediyorsunuz ama bu haksızlık beni biraz kırıyor, üzüyor. Şöyle üzüyor, biz kendi işlerini yapan, bu işlerde de kendi emeğiyle geçimini sağlayan insanlarız. Bir insanın eşini hem de böyle bir olayda dile dolamak çok makul, insani bir tutum mu? Bu şekilde bir saldırı içerisine girmek gözü dönmüşlük değil de nedir? Siz herhangi bir şekilde bunu ahlakla, ahlaki bir davranışla birbirine ilintilendirebiliyor musunuz? Bir insanın ailesine, hayatına bu kadar hunharca saldırmak nasıl bir kalbin eseridir? Üstelik bunu adeta hedef gösterir bir üslupla yapmak insani bir şekilde anlamlanabilir mi?

Şahıs buna delil olarak ne sunuyor? Bir arkadaş grubuna yazdığım maili. Orada arkadaşlara attığım bu mail, daha sonra biri tarafından Ali Koç'a gönderilmişti, onu da bir cevval gazeteci arkadaş fotoğraflamıştı.

Esasında gizli saklı değil, onun çok uzun versiyonunu da burada yazmıştım. (Yönetime açık mektup: bazı öneriler - http://papazincayiri.blogspot.com/2011/08/yonetime-ack-mektup-baz-oneriler.html)

Bu önerilerin hemen hemen hiçbirinin yapılmamasının ve böyle tarihi bir vesika olarak kalması dışında da yazının uygulamaya geçen bir bölümüne rast gelmedim.

Ancak şu kadarını da ifade etmeme izin verin, bu Galatasaraylı arkadaş en azından şu kadarını bilsin, bu yazıda ve bahsi geçen mailde bir tek kelime bile Galatasaray'ın adı geçmiyor. Çünkü bütün bunlardan Galatasaray'ın sorumlu olduğunu düşünmüyorum. Galatasaray ne muhatap, ne düşman, ne de başka bir şey. Canını acıtmak istiyorum söyleminden de muhatabın Galatasaray olduğunu vehmetmesi çok basit bir görüş.

Galatasaray yönetimi bu olaylardan istifade etmek, kendisine bir avantaj sağlamak ve bu olayı kendi üstüne alınarak hareket etmek istemişse de böyle tanımlanamaz.

Burada Fenerbahçe'nin karşısında hukuk içine yerleşmiş, kamu otoritesi ve medyada bağlantıları olan, kendi elindeki gücü de kendi kısıtlı programı için kullanan bir grup insan vardı. Bu insanlara hangi ismi koyarsanız koyun bugün bu grup insan kabak gibi ortada gözüküyor.

Ve evet, herkesin de elindeki bütün imkan ve güçlerle bu hukuksuzluğun sahiplerine karşı mücadele etmesi gerektiğine inanıyorum. Ben de elimde hangi imkan varsa bu mücadeleye kendi meşrebimce devam edeceğim. Aksi düşünülebilir mi?

Bizler hukukun bu kadar hoyratça çiğnendiği, insanların leblebi gibi tutuklanabildiği, sırf tutuklananların isimleri, hayatları veya tipleri bizim hoşumuza gitmediği için bu mezalime sessiz kaldığımız bir ülkede yaşamaya mahkum da mahdum da değiliz. Bunu değiştirmemiz lazım. Birbirimize etnik, dini, kültürel ve hatta sportif ayrımlarla yumruk sıktığımız zamanlar, kaybedenin yine biz, bu yumruğu sıkanlar olduğunu göremiyor muyuz? Bugün sportif alanda nefret ettiğimiz rakip ve onun başkanı eza çekerken mutlu oluyoruz ama kimliğimizin başka bir boyutunun da etnik, siyasi veya dini inanışımız nedeniyle bu tuzakta vurulduğunu göremiyor muyuz?

Bütün bunları söylemek için birilerinden para almaya, birilerinin adamı olmaya ihtiyacımız yok, doğruyu, hayatta yaşadığını söyleme cesaretimiz olsun yeter.

Diyelim bu ülke bu seslerin çıkartılamayacağı kadar karanlık bir atmosfere düştü, o zaman da en azından gönlümüzle reddeder, itirazımızı da suskunlukla yaparız.

Nasılsa geçer bu günler, gelir yeni bir gün, aynı dünün geçtiği ve dünde kalan her şeyin de dünle yok olduğu gibi..


9 comments:

  1. MUSTAFA UĞUR KARAYILMAZ dedi ki...

    İnsanları karalamanın bu kadar ucuz olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Sizleri az da olsa bilen insanlar sizlerin paralı askerler olmadığınızı ve olmayacağınızı da biliyor. Sizler doğru bildiğiniz yolda yürümeye devam edin. Bu yolda aklı selim insanlar her daim sizin yanınızda olacaktır.

  2. asturias dedi ki...

    Muhteşem bir yazı. Yazdıklarınızı anlayanlar dünyaya böyle bakmıyor zaten. Dünyayı böyle görenler de anlamayacaklar maalesef, hatta okumayacaklar bile. Ne yazık ki bu ikinci grup çok daha kalabalık.

  3. Unknown dedi ki...

    Karşı koyuşu alkışlamalarını mı bekliyordunuz ki size ve eşinize yönelik saldırılara kırıldığınızı söylüyorsunuz ?

    İçimdeki rövanş yangını sönmez , mümkün değil sönmeyecek.

  4. BOSS dedi ki...

    "ölüyü diriltmekten daha zor ne olabilir?" demişler hz. isa'ya
    "anlamayana anlatmak" demiş.

    sabrınıza hayranım!
    ölüyü diriltmekten bile daha zor olanı tercih etmişsiniz...

  5. Unknown dedi ki...

    yazı, oluşumun şeffaflığı açısından çok anlamlı.
    fenerbahçe destekçisi olarak çoğumuzun bu bakış açısında olması lazım.
    yapılan eleştirilere çok vakıf değilim ama tahmin etmem zor değil.
    eleştirilerin çoğunun son dönem fenerbahçe yönetimine tüm gücüyle abanan "genç"lerden geldiği muhakkak.
    aziz yıldırım, aykut kocaman ve halen aktif olan bir çok kişi eleştirilebilir, eleştiriliyor da.
    ama bunu fırsat bilip yaptığımız eleştirileri de kullanarak mevcut yönetimi "tasviye" etmek isteyen malum çevrelere kapımız tamemen kapalıdır.

    çocukluğumda aşık oldum ben bu takıma. her geçen gün bu aşk artarak devam ediyor.
    bu yüzden bu takıma zarar verebilecek her türlü şey bir çok kişi gibi beni de kızdırıyor.

    bu "genç" tayfa artık düşsün fenerbahçe'nin yakasından.
    taraftarlar birliğinden çıkmışlardı, tribünden de çıksınlar.
    gitsinler kendileri için şu an en ideal görünen kasımpaşa futbol takımını desteklesinler.

  6. Fikrim Firari dedi ki...

    Satırlarınız kalkan oldu 3 Temmuz sürecinde düşmana.. Yolumuzu aydınlatan fener oldunuz.. Kafamız karışıktı, sizinle önümüzü görür olduk.. Umutsuzduk, umut oldunuz.. Çaresizdik, çare sundunuz.. Bir camiaya bu kadar tesir eden bu kitlenin önde gelen neferlerinden olmanız hasabiyle bu tarz iftiralara maruz kalmanıza şaşırmadım. Bildiğiniz yoldan şaşmayın, gördüğünüzü yazmaya devam edin. Siyasetin de, sporunda sizin gibi insanlara şiddetle ihtiyacı var. Nesliniz günden güne azalıyor zira..

  7. kurtulan dedi ki...

    yazı muhteşem
    yorumlarda bir okadar anlamlı
    ama sinan yagcı beyin son cümlesi
    tüm düşündüklerimin yedi kelime ile ifadesi. tşk

  8. alihoca dedi ki...

    Yazmak;

    Bir iddia, Meydan okuma, Başkaldırı ve İsyandır.

    Bunların olduğu yerde tepki vardır. Yergi, tehdit ve saldırı da...

    Ama bunlardan şikayet etmek yoktur.

    Olsada bezginlik ve bıkkınlık anlamında yapılmamalı, tepki, yergi, tehdit ve saldırının hakılılığı yada haksızlığı boyutunda kullanılmalıdır.

    Aksi halde yazmaya karar verdiğimiz en başta yeterli bir bilinç ve kararlılık olmadığı gibi bir izlenim oluşur.

    Bu açıdan baktığımda; Papazınçayırı Anlayışını(İlk başta kararlaştırılmış olan Anlayış Birliğini) hayata geçiren yazın ekibinin karşılaştıkları tepki, yergi, tehdit ve saldırıların bilinçle seçilen yolda başarılı olduklarını da gösterir diye düşünüyorum.

    Ama öyle bir anlayış birliği filan yoktu demeyin de ne derseniz deyin.

    Çünkü artık bu yolda yalnız yürümüyorsunuz...


    Saygılarımla


  9. gumgumok dedi ki...

    Hocam, hem bu ülkedeki zihinsel hastalığın farkındasınız; hem de böyle ithamlar olduğunda ciddiye alıp, üzülüp, cevap veriyorsunuz.

    Gerçi sizi bir yerde anlayabiliyorum. Çünkü "ağız ishali olanlar"ın ortaya attıkları saçmalıklar, "zihin vidanjörü"nden muzdarip kişiler tarafından kolaylıkla kabullenebiliyor ve siz mecburen en azından sizin değer verdiğiniz kişilerin düştükleri bu yanılgıyı düzeltmeye çalışıyorsunuz.

    Ama emin olun bunun sonu yok. Fenerbahçe'nin yaşadığı mesnetsiz iddiaların, verdiği mücadelenin haklılığının gizlenmesinin prototipini Fenerbahçeliler de yaşıyor; siz de yaşıyorsunuz.

    Size içten bir şekilde kolay gelsin diyorum. Ama nacizane tavsiyem, değer verdiğiniz kişilerin dışında konuşanlara gülüp geçmeye çalışmanız...

Yorum Gönder