Teknik iflastan şatafata - Ünal Aysal nasıl şapkadan tavşan çıkarttı?


Başlangıç: Mali Genel Kurul'dan Aysal Çıkartmak

27 Mart 2011 tarihinde Süper Lig'in 26. haftası oynanmış, Galatasaray sadece 33 puan toplayabilmiş, ligde 11. sırada bulunuyordu. 26 haftada 10 galibiyet, 3 beraberlik ve 13 mağlubiyet alan kulüp 29 gol atarken 34 gol yemişti. Başta liseliler olmak üzere bütün kulüp ayaktaydı.

27 Mart tarihli Mali Genel Kurul'a Galatasaray bu şartlarda gitti. Kongre daha önce eşi benzeri görülmemiş bir takım uygulamalara sahne oldu. İbra oylamasının kapalı yapılması için verilen önerge Divan Başkanlığı yapan Türker Aslan'ın ilginç bir uygulamasına sahne oldu. Red oyu verenler salonda kalırken, karşı olanlar salondan çıkartıldı. Salonda kalanların oyları sayıldıktan sonra bu sefer gruplar yer değiştirildi, tekrar sayım yapıldı ve nihayetinde 674 kabul oyuna karşı 871 red oyu sayıldı. Türker Aslan bu uygulamayı mali ve idari ibra oylamalarında da denemek istedi ama itirazlar karşısında bu uygulamadan vazgeçildi.

Adnan Polat'ın itirazları bastırıldı

Sonuçta Adnan Polat mali yönden ibra edildi fakat idari yönden yapılan ibra oylaması sırasında Genel Kurul Divanı yönetimin idari yönden ibra edilmediğini ilan etti. Sayı o kadar mıydı, net çoğunluk var mıydı kimse bilmiyordu. Üstelik böyle bir uygulama da o tarihe kadar görülmüş şey değildi. Mali ve idari ibra hiç ayrı ayrı yapılmamıştı. Adnan Polat itiraz etti ama ne fayda? Bazı üyeler "istifa istifa" diye tempo tutmaya başlamış, yapılan itirazlar da bu baskı altında karşılık bulmamıştı. Türker Aslan başkanlığındaki divan Adnan Polat'ın itirazlarını reddetti.

Mali Genel Kurul'daki bu karar Galatasaray Tüzüğü'nün 87,22. maddesi ile Adnan Polat yönetiminin bittiğini de ilan ediyordu. Tüzüğe göre Adnan Polat yönetimi "Genel Kurulca mali ve/veya yönetsel yönden aklanmama durumunda, en geç 30 (otuz) gün içinde Olağanüstü Seçim Genel Kurulunu toplantıya çağırmak" zorundaydı. Üstelik yine tüzüğe göre mevcut yönetimden kimse seçime giremiyordu. Hürriyet bu olayı manşetten şöyle duyurdu: "Kongre İhtilali"

Kanunda idari ibra diye bir yöntem yok

Oysa ortada çok büyük bir yanlışlık vardı. Kanuna göre "idari ibra" diye bir yol bulunmuyordu. Mali ve idari ibra oylamasının birlikte yapılması gerekirdi. Peki Galatasaray bunu bile bile neden yapmadı? Çünkü Galatasaray Yönetimi mali açıdan ibra edilmemesi halinde haklarında davalar açılacak, kulüp ve yöneticiler büyük bir hukuki sorunla karşılaşacaktı. Şapkadan tavşan çıkartma metodu işte bu yüzden bulundu. Hem mali açıdan hukuki sorumluluk yaratılmayacak hem de "idari açıdan" ibra etmeme kararı ile Adnan Polat yönetiminin fişi çekilecekti.

Atı alan Üsküdar'ı geçti

Adnan Polat kendisine karşı kurulan bu oyunu görerek konuyu yargıya taşıdı. 2 yıl süren hukuk süreci sonunda 23 Şubat 2013 tarihinde Yargıtay "idari yönden ibra" diye bir hukuk yolunun olmadığını karara bağladı. 27 Mart 2011 tarihli Genel Kurul'un kararı geçersizdi. Adnan Polat ibra edildi.[2] Divan Kurulu'na yaptığı itirazlar hem "etik" hem "hukuki"ydi ama bu arada atı alan Üsküdar'ı çoktan geçti. 2011 yılında Galatasaray olağanüstü seçimli genel kurula gitti. Yapılan seçim sonucunda Ünal Aysal kullanılan 3968 oyun 2998'ini alarak başkan seçildi. İlk konuşmasında şöyle diyordu: "Tek vaadim var. Başarı, başarı, başarı.." [3]

Gayri hukuki bir yöntem sonucunda düşürülen Adnan Polat yönetiminin arkasından zorunlu olarak gidilen Olağanüstü Seçimli Genel Kurul'da seçilen Ünal Aysal, "şapkadan çıkan ilk tavşan" oldu.

Bugün hala şu soru cevap bekliyor. Yargıtay'ın kararı ortada. Buna göre Adnan Polat "ibra" edildi. Demek ki Galatasaray Tüzüğü'nün 87,22'inci maddesi gereği gidilen olağanüstü genel kurul da geçersiz. Dolayısıyla Ünal Aysal'ın seçildiği genel kurulun da bir hukuki dayanağı yok. Adnan Polat böyle bir dava açarsa ve meşru haklarını geri isterse ne olacak?

Cevabı vereyim, Adnan Polat böyle bir dava açmayacak, çünkü şapkadan çıkan tavşanlar artık onun taşıyamayacağı kadar fazla.

İkinci Bölüm: 3 Temmuz ve "yeni imkanlar"

Ünal Aysal Başkanlığa geldiği günki şartları bir açıklamasında şöyle tarif ediyordu:

"“Göreve geldiğimizde, kulüp hasta yatağında ölmüştü. Mali açıdan eksi 245 milyon TL’deydik. Hisse sahiplerinden bir tanesi müracaat etmiş olsaydı, şirket iflas ederdi. 16 milyon dolar da aylık giderimiz vardı. Gelir yoktu ve eski yönetim de gelirleri 2014 yılına kadar kullanmıştı. Kulübün 327 milyon dolarlık borcu vardı." [4]

Yani kulüp teknik iflas halindeydi.

Üstelik devletin yaptığı büyük bir hamiyete rağmen! Neydi bu hamiyet?

31 Aralık 2010 tarihinde kulüp KAP'a yaptığı açıklama kulübün karşılaştığı en büyük mali cezayı kamuoyuna duyuruyordu:

"Eylül 2010 tarihinde şirketimiz ile birleşmesi tescil edilen Galatasaray Spor ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş.'ye tebliğ edilen raporlara dayanılarak; 2005-2009 hesap dönemleri için 29,30 milyon lira vergi aslı ve 43,95 milyon lira vergi ziyaı cezası talep edilmiştir. Söz konusu vergi inceleme raporları ile talep edilen vergi ve cezalara ilişkin olarak şirketimizce uzlaşma başvurusunda bulunulmuş olup, bu konudaki yasal prosedür devam etmektedir." [5]

Galatasaray vergi cezasını hemen ödemedi. Yasal prosedürlerin olgunlaşmasını ve vergi affının çıkmasını bekledi yakın zamanda da bu "af" kanunu hayata geçti.

Şubat 2011 tarihinde Galatasaray Sportif Sınai ve Ticari Yatırımlar A.Ş vergi konusunda Maliye Bakanlığı ile uzlaşma sağladığını duyurdu. G.Saray'ın açıklamasında uzlaşma sonucunda ödenecek vergi tutarının 2,93 milyon lira olarak belirlendiği, vergi ziyaı cezasının ise kaldırıldığı bildirildi. [6]

47 milyon dolarlık vergi affı

Böylelikle Galatasaray ödemesi gereken 73 milyon 250 bin TL (o dönemin kuruyla 48,8 milyon dolar)[7] tutarındaki borç yerine sadece 1 milyon 955 bin dolar tutarında bir para ödeyerek yaklaşık 47 milyon dolar kara geçti. Bu paranın bugünkü karşılığı 84 milyon 600 bin TL.

Yani 2011 yılı şubat ayında devlet hiç yoktan Galatasaray'ın kasasına 47 milyon dolar koymakla kalmadı, aynı zamanda bu zamana kadar vergisini ödeyen ve vergi borcu olmayanlara göre benzersiz bir avantaj sağladı. Bu tarihe kadar futbolcu transferi yapmak, takıma daha yüksek ücret vermek veya gelir arttırıcı yatırımlar yapmak yerine vergi ödeyenler, hem bu kaynaklardan oldular hem de Galatasaray'ın cebine giren 47 milyon dolar tutarında bir haksız rekabete maruz kaldılar.

Borç okyanusunda bir damla su: 47 milyon dolar

Ancak bu kadarı Galatasaray için yeterli değildi. Ortada Ünal Aysal'ın ifade ettiği gibi, gelirleri olmayan, bütün gelirleri 2014 yılına kadar kullanılmış ve aylık gideri 16 milyon dolar olan bir kulüp vardı. 327 milyon dolar borç da cabası. 47 milyon dolar bu borç okyanusunda bir damla sudan ibaretti.

Galatasaray'ın imdadına 3 Temmuz süreci yetişti.

3 Temmuz 2011 tarihinde başlayan gözaltılar ile Türk futbolu ekonomik açıdan bir deprem yaşadı. Bütün kulüplerin hisse senetleri düşüş eğilimi içerisine girdiler.

Rakipler can derdinde

Ancak konunun önemli tarafı şuydu, Galatasaray'ın rakipleri bu soruşturmanın da öznesiydi. Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın yöneticileri önce gözaltına alınıp tutuklanırken, mali kaynakları da belirsizlik ortamı nedeniyle bir dar boğaza girdi.

3 Temmuz - 10 Temmuz arasında medyaya bu kulüplerle ilgili onlarca haber servis edildi. Soruşturmanın ilk safhasında Fenerbahçe yalnız kalsa da 10 Temmuz tarihinden itibaren Beşiktaş için de şike yaptığı iddiasına ilişkin bir çok "bulgu" kamuoyuna sızdırıldı.

Kulüplerin yöneticileri tutuklanmış, finansal operasyonlarına sekte vurulmuş, transfer yapabilme kapasiteleri düşmüştü.

Ancak daha önemlisi, bu süreçte "suçlu" olarak kamuoyunun önüne atılan bu kulüpler hukuksal, finansal ve ahlaki bir lince uğrarken ve can derdindeyken, Galatasaray da bu operasyonu yürüten güçlerin hoşuna gidebilecek bir manevra yaparak, tutumunu operasyondan yana olarak yenidem konumlandırdı.

Siyasi manevralar yeni alanlar

Henüz 10 Temmuz gibi bir tarihte, yani henüz daha iddianame bile yazılmamışken, şüpheliler dahi soruşturma dosyasını göremezken, henüz savunma yapma hakları bile yokken Galatasaray Türkiye Futbol Federasyon'undan Fenerbahçe'yi küme düşürmesini talep etti. Bu ateş üfleyerek sönmez diye başlayan bildirge sonunda Galatasaray bulguların çok ciddi olduğunu ifade ediyor, savunma hakkını filan da hiç umursamadan TFF'nin "bu olayın üstünü kapatmadan" gereken cezaların verilmesini istiyordu.

Böylelikle Galatasaray operasyonu yürüten güçler açısından da benzersiz bir tavır almış oluyordu. Futbol dünyasının içerisinde olup, kendi etki alanındaki milyonlarca taraftarının rekabet güdüsüne hitap eden bu manevra ile operasyonu yürüten güçlerin çok ihtiyaç duydukları kamuoyu desteğinin oluşmasını sağlıyordu.

Bunu bir çok kez yazdık, bir kez daha yazalım, operasyonun mantığı aynı diğer davalardaki gibi basit bir hamle üzerinden yürüyordu. Operasyonun başladığı günden itibaren medya eliyle yüksek frekanslı bir iletişim ve algı yönetimi kampanyası kurmak, bu algı yönetimi ile karar verici otoriteleri baskı altına alırken kamuoyu desteği yaratmak, ortaya çıkabilecek "insani, hukuki, siyasi veya tarafgirlik" dürtüsünden kaynaklanabilecek her türlü çıkışa karşı alternatif kamplar oluşturarak kamuoyunu operasyon konusunda en azından "nötr" bir hale getirmek. Operasyonun bu ilk kanadının 3 - 10 Temmuz aralığında uygulandığını yine de beklenen desteğin gelmediğini, özellikle 10 Temmuz 2011 tarihli Fenerbahçe yürüyüşünden sonra ortaya çıkan mobilizasyonun ve "Fenerbahçe davası" algısının da operasyonu yürüten güçler tarafından "tehlikeli" bulunduğunu biliyoruz. Hiç değilse davayı yürüten savcı Mehmet Berk, iki şeyi bize söyledi:

1- Bu davanın da diğer davalar gibi bir kaç gün içerisinde unutulacağını düşünüyordu [8]
2- Operasyonun ilk haftasında (3 Temmuz - 10 Temmuz aralığında) medyaya sızan "haberlerin yüzde 90'ı yalandı." [9]

Yine de Galatasaray operasyonun bütününde bir çok açıklama, bildirge yayınlayarak TFF'den "ağır ve kati" bir ceza istediğini bildirdi.

Galatasaray operasyona kamuoyu desteği yarattı

Galatasaraylı yazarların ve vatandaşların söyledikleri kulübü bağlamayacaksa da bu bildirgelerin nihayetinde Galatasaray kamuoyunu ikna etme noktasında çok önemli olduğu su götürmez. Bu, operasyonu yapanlar için arasalar bulamayacakları bir kamuoyu iletişim fırsatı yaratıyordu. Bu sayede operasyon en azından bir süre "siyasi", "hukuki" bağlamı dışında bir alanda "tarafgirlik, taraftarlık" alanında algılanmaya başladı. Galatasaraylılar bu yönde hareket ettikçe, Fenerbahçelilerin hukuki, siyasi itirazları da bir tarafgirliğin dışa vurumu gibi algılandı ve o şekilde iletilmeye çalıştı.

Bu algı elbette sonsuza kadar devam etmedi ama en azından tartışmanın yürüdüğü zeminin sürekli bir muğlaklık içerisinde kalmasına da yardımcı oldu.

Aralık ayında 6222 sayılı kanunun değişikliği ile ilgili teklif geldiği zaman, AKP, CHP, MHP ve BDP bu değişikliği onayladılar. O dönemde cemaat medyası bu yasa değişikliğinin Ergenekoncuların çıkmasına kadar gidecek bir süreci başlatacağını iddia etti. Kişiye özel yasa yapılmaz gibi klişeler ve "Aziz Yıldırım'ı kurtarma yasası" gibi sloganların eşliğinde yürüyen süreçte, AKP de içeriden çatırdadı ve yasaya AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar da apaçık itiraz ederek konumunu belirledi. Yasa TBMM tarafından kabul edildikten sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de "içime sinmiyor" diyerek yasayı yeniden görüşülmek üzere TBMM'ye gönderdi.

25 milyon Galatasaray taraftarının 20 milyonu

O dönemde piyasaya AKP'nin bu operasyonun siyasi bedelleri olması sebebiyle bu yasa değişikliğine gittiği ve Fenerbahçe'yi bu sebeple kurtarmak istediği yönünde bazı görüşler de sürüldü. Bu görüşlere göre Fenerbahçe'nin geniş bir kitlesi vardı, bu kitle operasyon böyle devam edersek AKP'ye oy vermeyecekti ve Başbakan Tayyip Erdoğan da bundan çekiniyordu.

27 Ocak 2012 tarihinde Ünal Aysal bu şartlar altında Mehmet Ali Birand'ın bir programına katıldı. ( Birand, Ağustos 2012 tarihinde Galatasaray Sportif A.Ş Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak atandı) [10]

Programda Ünal Aysal aynen şu açıklamayı yaptı: "Galatasaray'ın 25 milyon taraftarının hemen hemen 20 milyonunun ona (AKP'ye) oy verdiğini tahmin ediyorum. O yüzden bu noktada Başbakan'ın bizimle bir sorununun olduğunu sanmam" [11]

Bir açıdan Ünal Aysal Fenerbahçe'nin taraftarı karşısına Galatasaray taraftarını da çıkartıyor ve "oradan gidecek oy varsa buradan gelecek oy da var" diyerek bir mesaj veriyordu.

Galatasaray bilinçsiz olarak süreç içerisinde bu kadar operasyona ve onu yürüten güçlere angaje olmadı. Bu tamamen bilinçli, seçilmiş, öngörüşü olan bir politikaydı.

Bu politika sayesinde Galatasaray geniş medya imkanlarının yanı sıra hükümet veya paralel iktidar yapısı olan cemaat kontrolündeki medyada da yeni ortaklar ve ittifaklar kurma şansına sahip oldu. Mehmet Baransu, Rasim Ozan Kütahyalı ve türevlerinden, normalde Galatasaray'ın erişim / etkileme gücünün olmadığı Star, Zaman, Yeni Şafak gibi gazetelere kadar değişen bir geniş spektrumda Galatasaray doğrudan avantaj elde etti.

Beşiktaş suskun, Fenerbahçe isyanda

Fenerbahçe ve Beşiktaş dava ile uğraşırken iki farklı politika uyguladılar. Beşiktaş kendisini sessizliğe boğdu, dava ve arkasındaki siyasi / hukuki güçlerle kavga etmemeyi tercih etti.

Mehmet Ali Aydınlar'ın istifasından sonra da 27 Şubat 2012 tarihinde TFF Başkanlığına bir dizi lobi faaliyeti ve icazatten sonra Yıldırım Demirören seçildi.

Tarih apaçık gerçeği yazıyor, esasında Mehmet Ali Aydınlar ismini de ilk olarak ortaya çıkartan Ünal Aysal ile Yıldırım Demirören'di. O zamanlar "koalisyon" ortağı olan ve "Fenerbahçe'ye karşı" mücadele eden bu ikili, Aziz Yıldırım'ın desteklediği Göksel Gümüşdağ'a karşı bir aday arayışı içerisindeydi. 11 Haziran 2011 tarihinde Yıldırım Demirören'in Anadolu Hisarı'ndaki villasında Galatasaray, Trabzonspor ve Gaziantepspor kulüplerinin başkanları toplanmış ve TFF Başkan adayı olarak, Mehmet Aydınlar'ı çıkartma kararı almışlardı. [12]

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın, İstanbul Büyükşehirspor Başkanı Göksel Gümüşdağ'ı başkan adayı olarak göstermesi ve bunun için görüşmeler yapmasının ardından ortak aday konusu son bir kez masaya yatırıldı. Aziz Yıldırım'ın bu hamlesine karşılık dört kulüp, Mehmet Ali Aydınlar ismi üzerinde mutabakata vardı. Toplantıda, "Sayın Göksel Gümüşdağ değerli bir isim ancak Sayın Aziz Yıldırım'ın arkasından gitmeyeceğiz. Türk futbolunun bağımsız, tarafsız bir yapıya ihtiyaç var. Herkesin üzerinde hemfikir olacağı saygı göstereceği ve etkilemeyeceği bir isim olarak Sayın Mehmet Aydınlar en uygun aday" görüşü öne atıldı ve destek buldu.

Gün ola harman ola. Bu kutlu koalisyon bir kaç ay içerisinde çatırdayacaktı. Koalisyonun "mağlup" ve beklemediği gelişmelerle karşılaşan ortağı Yıldırım Demirören de TFF koltuğuna giderken arkasında milyonlarca dolar borcu olan, teknik direktörü ve bir yöneticisi şike davası sebebiyle tutuklanan bir kulüp bıraktı.

Fenerbahçe ise direniş stratejisini benimsemiş, davaya ve arkasındaki güçlere isyan eder bir haldeydi. Bu dönemde Fenerbahçe tam manasıyla bir "şeytan" ilan edildi. Aziz Yıldırım'ın aynı anda hem Ergenekoncu olduğu, hem Balyoz'a destek verdiği, hem ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü kurduğu iddiaları üstüste biniyor, Fenerbahçe tarihi ile "darbecilik" gibi siyasal alanda izdüşümü olan iddialar piyasaya sürülüyor, Cengiz Çandar'ın tabiriyle Fenerbahçe'ye karşı bir 28 Şubat darbesi tüm aktörleriyle icra ediliyordu. [13]

Galatasaray büyük koalisyonun futbol yüzü

Şimdi Galatasaray açısından oyundaki aktörleri tekrar değerlendirince gözüken manzara daha açık. Fenerbahçe tamamen operasyonun gücü altında mücadele ediyor, finansal olanakları zorunlu olarak kısıtlanmış, medya etkinliği yok denecek kadar az, kamu ilişkileri sorunlu ve hakikaten de eğer "arzu edilen" ceza gelirse kolay kolay toparlanamayacak bir halde.

Beşiktaş medya ve hükümetten bu derece ağır bir baskıya uğramasa da finansal olarak bir çöküş yaşıyor, kulübün morali bozuk ve etkisiz.

Trabzonspor, tamamen 3 Temmuz sürecine kanalize olmuş durumda. Neredeyse doğal müttefik. Finansal olanakları kısıtlı, taraftarının güncel beklentilerinin yerini intikam, hırs gibi hisler almış.

Bu ortamda Galatasaray'ın hem siyasi alanda yeniden ittifaklar kurma, hem medya etkinliğini arttırma hem de ekonomik gücünü maksimize edebilme şansı var. Galatasaray da bunu bilerek ve isteyerek tercih etti.

"Türk futbolunun en temiz takımı", "adaletin bekçisi" sloganları ile yükseltilen Galatasaray itibarı, aynı anda başka hiçbir zaman diliminde ulaşamayacağı bir koalisyon ağının da göbeğine yerleşti. Galatasaray bu operasyonu yapan güçlerin futbol zeminindeki temsilcisi olarak konumlanırken, bu konumdan kaynaklanan yükümlülüklerini üstlendi ve o konumun sağlayacağı ayrıcalıklardan yararlandı.

Hükümet ile Cemaat arasında kavga

Beklemedikleri tek şey, Şubat ayında cemaatin yaptığı bir hareket oldu. KCK davası kapsamında Başbakan'ın "sır küpüm" dediği MİT Müsteşarı Hakan Fidan için açılan soruşturma cemaat ile hükümet arasındaki bağları tamir edilemez bir şekilde bozdu. (Bu bağların ne derece bozulduğunu Ahmet Turan Alkan'ın henüz bugün yayınlanmış -Başkanlık sistemi getiren bir anayasaya ben oy vermem- yazısında da görebiliyoruz) [14]

Bu dönemde kendilerini zorlu manevralar bekliyor, operasyona destek verirken hükümeti de incitmemeye çalışıyorlardı. Bu işte ne kadar mahir olduklarını ise aynı anda hem AKP İstanbul İl Kongresi'nin hem de Cemaatin marka organizasyonu olan Türkçe Olimpiyatları'nın TT Arena'da yapılması ile herkese göstereceklerdi.

Bu arada şike davası da sürüyor, futbol dünyası da bir krizden çıkıp diğer bir krize giriyordu. TFF Başkanının değişmesinden sonra, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Platini'nin de Türkiye'de olduğu bir dönemde "kişilerle kurumları ayırmak lazım" tartışmasını açtı. 58. madde değişikliği gündeme geldi. Fenerbahçe 58. maddenin değiştirilmesine tamamen karşı çıkıyordu. Bu hakikaten de Fenerbahçe'nin aleyhineydi. Bu yolla esasında Fenerbahçe'ye ceza verme şansı artıyordu. Dava hukuki bir dava olmadığı için siyasi mülahazalarla davaya bakılıyor, siyaset açısından en elverişli çözüm olan "ne şiş yansın ne kebap" stratejisinin gerçekleşebileceği bereketli bir zemin yaratılıyordu. Yani aynı anda hem Aziz Yıldırım'a ceza vermek, hem de Fenerbahçe'ye bir ceza vermemek, hem Galatasaray, Trabzonspor ve Cemaati tatmin edip hem de hiçbir oy kaybına uğramamak mümkün hale geliyordu. Siyaset karışmasa hukuki bir karar vermek zorunda olan yapı da böylelikle "biz yanlış bir karar verirsek Yargıtay nasılsa bozar" diyebilecek alana sahip çıkıyordu.

Galatasaray bu dönemde biraz da risk alarak 58. madde değişikliğine karşı çıktı ve cemaate yakın yazarların da talep ettiği yörüngede kaldı.

Siyasal kapitali finansal kapitale çevirmek, her külfetin bir nimeti var

Bu siyasi manevralar ve yoğun gündem ise Galatasaray'ın beklemediği bir fırsat aralığı yarattı. Ekonomik durumunu düzeltmek.

Futbol ve hukuk dünyasında yer yerinden oynarken, manevraları sayesinde siyasi kapital sahibi olan Galatasaray, etkin bir oyuncu olarak bu kapitali ve etki alanının yarattığı perdelemeyi finansal kapitalini arttırmak için kullandı. Neticede her külfetin bir de nimeti var.

Şimdi tekrar 3 Temmuz'un başına dönüyoruz. 10 Temmuz tarihli "bu ateş üfleyerek sönmez" açıklamasından sadece bir gün önce Galatasaray olağanüstü mali genel kurul yaptı.

Ünal Aysal Genel Kurul'da, 149.6 milyon doları banka kredileri olmak üzere, 328 milyon dolar toplam borç, 73,6 milyon dolar da ödeme zamanı geçmiş borç olduğunun altını çizerek, çözüm için yetki istedi. [15]

Galatasaray o döneme kadar tüm transfer sözleşmelerini Euro üzerinden yaptığı için kurlardaki hızlı artış sonucu büyük bir zararla da karşı karşıya kaldı. Transfer sezonunun başlamasından o güne kadar yüzde 16 yükselerek 2.5 TL’ye çıkan Euro’nun kulübe getirdiği kur farkı yükü 21.2 milyon TL’ye ulaştı. G. Saray sadece o yaz yapılan transferlerde bonservis ve garanti paralar olmak üzere toplam 70.6 milyon Euro’luk borcun altına imza atmıştı.

Yani mevcut borçların yanı sıra kur farkı nedeniyle ortaya çıkan fazladan yükler de Galatasaray'ın elini zorluyordu.

Hisse senedi reposu diye yetki alıp, hisse senedi satışı yapıldı

O zaman Ünal Aysal Genel Kurul'dan yetki istedi ve dedi ki "Talebimiz, hisselerin bankalara rehini veya hisse senedi reposu. Bu kesinlikle satış değil. Bankaya bir takım hisseyi vade sonunda aynı fiyatla geri almak suretiyle satıyoruz ve vade sonunda geri alıyoruz şeklindedir. Teknik olarak bir alış-satış muamelesi yapılıyor. Ancak bunu gerçekleştirmek için hisse satış yetkisi almamız lazım"

Yani hisse senedi reposu alacağını beyan ederek hisse satış yetkisi aldı. Ünal Aysal yine şöyle açıklıyor:

"Mali kurulda da bize yüzde 49’a kadar hisse senedi satma yetkisi verdi. Ve 600 milyona çıkacak şekilde karar alındı. Gizli bir durum yoktu. Bunlar ilan edildi zaten. İlan edilmeden bunlar yapılamaz. Bugün itibariyle 600’e kadar sermayeyi artırabiliriz. Bu izin var. Bu sır falan değil, herkes de biliyor."

Daha sonra Ağustos ayında (Ünal Aysal'a göre teknik sebeplerle repo yapılamadığı için) hisse senedi satışları gündeme geldi.

Galatasaray da 4 aylık bir süre içerisinde agresif bir şekilde hisse satışı yaparak yaklaşık 70 milyon dolarlık bir gelir elde etti.

Bunda ne var? Bunda şu var,

Birincisi, hisse senetlerini esasında hisse senedi reposu yapmak için almıştı yani Genel Kurul'u ve bu arada yatırımcıyı / vatandaşı / hukuki hak sahiplerini yanılttı. (Bu da hem ahlaka hem de SPK mevzuatına açıkça aykırı)

Bakın Mehmet Helvacı 1 Kasım 2011 tarihinde ne diyor:

"Aslında Ünal Aysal ve yönetimini de şikayet etmem gerekiyor ancak bunu yapmayacağım. Ancak şikayet etme durumum bu sebeplerden dolayı değil. GS'yi yönetenler doğru konuşmak zorunda... Son Mali Genel Kurul'da hisseler ile ilgili bir yetki istendi ve bu hisselerin satılmayacağı söylendi. Tutanaklarda da bu var. Ancak şimdi ne yapıyorlar, hisseleri satmaya başladılar. Ben, Aysal ve yönetimini bundan dolayı şikayet etmem gerekir, ancak etmeyeceğim." [16]

İkincisi, Galatasaray önce stad ile ilgili gelirlerini Stad A.Ş'ye sonra Futbol A.Ş'ye aktardı, daha sonra da Sportif A.Ş ile ile Futbol A.Ş 2010 yılında birleştirildi ve Futbol A.Ş'nin gelirlerinin de Sportif A.Ş'ye geçtiği beyan edildi.

Eski SPK Başkanı Ali İhsan Karacan bu birleşme için şöyle diyordu:

"Çıkış yolu olarak Galatasaray Kulübünün bir başka kapalı şirketi ile İMKB’ye kote bu şirketi birleştirmekte bulundu. SPK’nın koyduğu çağrı yükümlülüğü uzun sürede sürüncemede bırakıldı. SPK da bu sürüncemede bırakmayı seyretti ve gerekli mekanizmaları harekete geçirmedi. (Jet Fadıl adıyla anılan Fadıl Akgündüz’ün milletvekilliğini düşüren mahkûmiyetin çağrı yükümüne uymamak olduğunu da bu arada hatırlatayım). Sonunda Galatasaray sermaye piyasası sisteminin özüne ve ruhu ile ilkelerine aykırı bir şekilde bu iki şirketi birleştirmeyi başardı. Ne de olsa o futbol kulübü. O ne ister de olmaz ki? Bu yanlış ve yapılmaması gereken birleşme sonunda bugünkü zararlı bir şirket yapısı ortaya çıktı. " [17]

Galatasaray yatırımcılara Sportif A.Ş'nin Stad ile ilgili bir gelir sahibi olduğunu, bu gelirleri alacağını söyledi. Bu açıklamanın ardından hisse başına 400 liralarda dolaşan hisse senetleri satışı yapıldı, Galatasaray Kulübü de elindeki hisseleri bu değerden satarak payını yüzde 83'lerden yüzde 55'lere düşürdü.

Yani Galatasaray ne yaptı? Hiç olmayan bir şirket kurdu, bu şirkete belirli giderleri yükledi ve sonra da bu şirkete kendisinin sahip olduğu gelirleri koydu. Bu gelirler sebebiyle de hisse senetleri değer kazandı. Galatasaray da -normalde bunu yapmayacağını söylemesine rağmen- hisse senetlerini yüksek fiyattan satmaya başladı, hisse senedi sattıkça da hisse senetlerinin değeri düştü. Galatasaray da bu yolla 70 milyon dolar kadar gelir elde.

Meliha Okur bu durumu şöyle tarif ediyor [18] :

"Futbol endüstrisinin gelirleri limitli, borçları kısa vadeli. Oynanmayan maçlar dahil tüm gelirleri bankalara temlikli. Kulüpleri, sırtlarındaki devasa borçlar yoruyor.

Parti tutar gibi takım tutanlar da hem çok, hem boş konuştular. Sorunu anlatamadılar. Oysa cimbomda yönetim kilitlendi. İki ayrı gruba ayrıldı. Galatasaray'daki "finans cinliği" sıradan değil. Malum, Galatasaray'da sorun halka açılma modelinin yanlışlığıyla başladı. Finans yönetimini bilmeyen, sportif başarılarını paraya çeviremeyen kulüp, bankalardan bol bol kredi aldı, borçlandıkça sıkıştı. Yöneticiler çaresiz, önce stadın bitmesini beklediler. Sonra banka borçlarını yeniden yapılandırdılar. UEFA kriterlerine uygunluk belgesi bile alındı. Sonra da Sportif AŞ ile Futbol AŞ'yi birleştirdiler Sportif AŞ'de Galatasaray'ın payı yüzde 83'e çıktı.

İşte ne olduysa bu arada oldu! Sahip olduğunuz şirketin yüzde 99 hissesini satın, sattığınız hisse A Grubu olmadığı sürece sorun yok, kulübü yönetirsiniz! Buna güvenen Aysal yönetimi, 2011 Eylül'ünden itibaren hisse satmaya başladı. Hisse 400 liradan 150 liraya indi. Yüzde 28 hisse İMKB'de eridi. Galatasaray Derneği'nin payı Sportif AŞ'de yüzde 55'e düştü. Birileri bir günde 200 bin hisse aldı. Kim bunlar? Parayı nereden buldular? Kimin adına işlem yaptılar? Belli değil. Görünen köy kılavuz istemez. Ortalığa yayılan pis manipülasyon kokusu yetti.

SPK bir an evvel 2011 Ağustos- Aralık dönemindeki işlemleri incelemeli, perdenin arkasındaki banka trafiğini araştırmalı.
MASAK olaya el atmalı! Cimbom'u MASAK'lık edenler de bir an önce ortaya çıkmalı"

Sonra ne yaptı? 11 Ocak 2012 tarihinde Galatasaray KAP'a bir açıklama yaparak özetle şunu dedi:

"Galatasaray Sportif A.Ş borsaya yeni bir açıklama yaparak “Ey yatırımcı kusura bakmayın. Birleştiğimiz Futbol A.Ş meğerse Galatasaray Kulübü ile 2 yıl önce bir mutabakat yapmış. Buna göre kombine bilet satışları ve VİP koltuk ve locaların satışından elde edilecek gelir Galatasaray Kulübü’ne aitmiş. Hukuken birleşme alacak ve borçlar ile bütün hukuki ilişkilerin bir kul halinde devralan şirkete geçmesine yol açar. Biz de bu şirketi devraldığımıza göre stat gelirleri bize değil, derneğe gidecekmiş. Yapacak bir şey yok!”" . [19]

Böylece yüksek fiyattan hisse senedi alanların hisse senetlerinin değeri düştü, yatırımcı alenen yanıltıldı ve zarara sokuldu ve stat gelirleri de Galatasaray Derneği'nde kaldı.

Bir başka ifadeyle, Galatasaray önce bir şirket kurdu, sonra o şirkete kendi gelirlerini verdi, böylelikle o şirkete değer kazandırdı, sonra bu değer üzerinden hisselerini sattı, hisse sattıkça hisse başına düşen bedel aşağıya indi yani küçük yatırımcı zarar etti ve sonra da dedi ki "meğerse bir mutabakat varmış, dolayısıyıla meğerse bu gelirler yokmuş"

Sonra ne yapıldı? Galatasaray Kulübü loca ve gişe gelirlerini bir kez daha Sportif A.Ş'ye sattı! [20]

Bu kadarı Galatasaray'a yetti mi? Hayır yetmedi. (Ara toplam 47 milyon dolar vergi indirimi + 70 milyon dolar hisse senedi operasyonu üzerinden elde edilen gelir = 117 milyon dolar)

8 Şubat 2012 tarihinde Ünal Aysal şu açıklamayı yaptı:

"2010 yılı hesaplarına bakıldığında bu miktar 156 milyon liraydı. Yani meşhur teknik iflas denilen olay zaten mevcuttu. 2011′de de arttı, şimdi daha da yüksek. Aradaki fark futbolcu değerlemelerinden gelmektedir. 108 milyon liralık bir fark vardır ve bu fark harcamalardan değildir. Değerleme çalışmasında yapılan tashihten kaynaklanmıştır”

Yani Galatasaray bütün bu operasyonlara rağmen hala "teknik iflas" halindeydi.

Galatasaray bu açıklamadan sonra locaların pazarlanması için Denizbank ile kendisini mali yönden teftiş etmesi için de Deniz Yatırım ile anlaştı. Yani kendisini denetleyecek olanları da aynı zamanda kendisinin ticari ortağı yaptı.

Sonra da yüzde 9 bin 900 (evet 9.900) oranında bedelli sermaye arttırımı için SPK'ya başvurdu.

Rekor sermaye arttırımı

15 Şubat 2012 tarihinde haber basında şöyle yer aldı:

"Galatasaray rekor sermaye artırımına gidiyor. Kulüp 2.7 milyon lira olan sermayesini tam 9 bin 900 kat artırarak 2.7 milyon liradan 278 milyon liraya çıkarıyor. Kulübün küçük hissedarlarının cebinden bu işlem için 124 milyon lira çıkacak. İşin sırrı ise Arena'da bulunan VİP ve localar!" [21]

Halbuki Arena'da bulunan VIP ve Localar zaten Sportif A.Ş için gelir olarak gösterilmiş sonra derneğe geri verilmiş sonra da Sportif A.Ş'ye satılmıştı. Yani Sportif A.Ş zaten kendisine ait olan VİP ve locaları kullanmak için Galatasaray Kulübüne faiz ve belirli bir bedel ödemekteydi. Bir başka deyişle ev sahibi olan Sportif A.Ş önce kiracı oldu sonra da 16 yıllık kirayı Galatasaray'a peşinen ödedi. Bu da yetmedi, buradan elde edeceği gelirleri göstererek bedelli sermaye arttırımına gitti.

Bakın haber bu olayı ne kadar güzel anlatıyor:

"Galatasaray bu operasyonu yapmak için Türk Telekom Arena'daki loca ve VİP koltuk gelirlerini 2030 yılına kadar Sportif AŞ'ye devretti. Bunun karşılığını da 216 milyon lira (125 milyon dolar) olarak açıkladı. Şimdi sermaye artırımı yaparak 18 yıllık gelirleri hemen yatırımcıdan alacak. Operasyon sonucunda eğer yatırımcılar paylarına denk gelen rüçhan haklarını kullanırsa artık içinde VİP ve loca gelirlerinin de olduğu bir şirketin sahibi olacak ancak bunun karşılığında ödediği para Sportif AŞ kanalıyla zor durumda olan Galatasaray Spor Kulübü Derneği'ne gidecek. Böylece finansal olarak zor durumda olan, banka kredilerine yüksek faiz ödemek zorunda kalan kulüp, bu parayla bankalara 218 milyon liranın faizini 18 yıl boyunca ödemek zorunda kalmayacak. "

SPK müdahalesi

21 Şubat 2012 tarihinde SPK Başkanı Başkanı Vedat Akgiray, “Medyadaki bütün iddialar incelenir. Galatasaray hakkındaki iddialar da inceleniyor" dedi. [21] 7 Mart 2012 tarihinde de Galatasaray KAP'a bir açıklama yaparak yüzde 9900 oranında bedelli sermaye attırımının ertelendiğini ifade etti. [22]

Daha sonra SPK'nın olur vermesiyle Galatasaray Mayıs ayında yüzde 400 oranında bedelli arttırımını gerçekleştirdi.

Ancak bu neresinden bakarsanız bakın kabul edilemez bir durumdu. Neden?

Futbol A.Ş ile Sportif A.Ş usule aykırı bir şekilde birleştirildi.

Sonra hisse senedi reposu yapacağım diye hisse senedi satış yetkisi alınıp hisse senedi satışı yapıldı.

Sonra bu hisselerin temeli olan, şirketin gelirlerinin esasında kulüpte olduğu ortaya çıktı. Yani yatırımcı yanıltıldı.

Sonra Adnan Polat zamanında değeri 1.1 milyar TL'yi bulan ve hisse başına 400 TL değerindeki hisseler değer kaybına uğradı, hissedarlara da şu dendi "ya bana hisse başına 100 lira daha ver, ya da o hisseyi unut!"

Mayıs operasyonları

Aynen şöyle, Mayıs ayında Galatasaray'ın 1 hissesinin değeri 217 liraydı. Elinde bir hisse olan yatırımcıdan da 100 TL istendi. Yatırımcı 100 lira daha vererek payını korudu. Ancak artık elinde 1 değil 5 hisse vardı. Yani eskiden 217 TL değerinde 1 hissesi olanın şimdi toplamı 317 TL değerinde 5 hissesi oldu. Böylece yatırımcı hem cebinden 100 TL verdi hem de her hissenin değeri 217 liradan 63.4 liraya indi.

Ne karşılığında? Galatasaray Spor Kulübünün bütün maddi külfetlerini karşılayacak ancak hiçbir geliri olmayan, gelir elde etme araçlarını da satın almış ve bunun için bedel ödeyen bir şirket hissesi karşılığında.

Bu arada Galatasaray Kulübü Derneği kasasından da bedelli hisse arttırımı sırasında 1 kuruş çıkmadı. Oysa küçük yatırımcı hisse başına 100 TL para koymak zorunda kaldı.

Peki yatırımcı satın almak istemezse? O zaman da tek seçenek var zamanında 430 liradan aldığı hisseyi de güncel fiyatın yarısından satmak!

Bu hokus pokus yöntemi sayesinde Galatasaray ne kadar gelir elde etti? 280 milyon TL. O günkü kurdan 155 milyon dolar! [23]

Ara toplam:

47 milyon dolar devlet kıyağı + 70 milyon dolar satılmaması gereken hisse satışı + 155 milyon dolar bedelli operasyonu = 272 milyon dolar. Yani bugünkü parayla 489 milyon 600 bin TL.. Şapkadan çıkan tavşan!

Peki bu 489 milyon 600 bin TL'yi kim ödedi? Önce devlet vergiyi almadığı için, o verginin külfetini bütün Türkiye ödedi. İşin bu kısmı "yasal ama etik değil" Sonra çağrı külfetine uyulmadan yapılan hisse satışları ve orantısız bedelli arttırımı ile yine vatandaşlar ödedi.

Yani Galatasaray'ın yıllarca biriktirdiği borçları, kötü yönetiminin faturasını, yanlış transferlerin yarattığı açmazları, onlarca yönetimin yanlış kararıyla oluşan faturayı Türkiye ödedi.

Yetti mi? Yetmedi..

Eylül 2012 tarihinde yani ilk bedelli sermaye arttırımının tamamlanmasından sadece 2 ay sonra, Galatasaray yeni bir bedelli arttırıımına daha gideceğini açıkladı. Bu sefer hedef yüzde 300'dü.

Bakın haberde ne yazıyor:

"Galatasaray Sportif ödenmiş sermayesini, yüzde 300 bedelli artışla 55.76 milyon liraya çıkarma kararı aldı. Rüçhan hakları nominal değeri 1 TL olan beher hisse için 10 TL karşılığında primli olarak kullandırılacak” diyor. Bunun anlamı ise her bir hisse için 10 TL’nin üç katıyla sermaye artırımına katılınacağı. Böylece GS yatırımcısının elinde bu kez 20 hisse olacak. GS Sportif’in dünkü hisse fiyatı olan 48 liradan bedelli sermaye artırımı yapılacağını baz alırsak bedelli artırımdan sonra hisse fiyatı (bedelli parası da eklendiğinde) 17 lira civarında olacak. Yani elinde 20 hisse oluşacak olan yatırımcının elindeki hisselerin toplam değeri 340 lira olacak. Galatasaray Sportif yatırımcısı şirketteki aynı oranda payını korumak için 250 lira ek para koymak zorunda kalmış olacak. Sermaye artırımı kararından önce elinde bulunan hisse değeriyle (217 lira) birlikte yatırımcının GS hisselerinin değeri 467 lira olması gerekiyor. Yani 1 hissenin değerinin 23.35 lira olması yatırımcının zarar etmemesini sağlayacak. Ancak böyle olmayacak. Çünkü hissenin 48 lira olan dünkü değerinden yola çıkıp yüzde 300 sermaye artırımı yapıldığında hisse fiyatı 17 lira civarında oluşacak. Aradaki yüzde 27’lik fark da yatırımcının zararı olacak."

Yani Galatasaray SPK bu yola göz yumunca küçük yatırımcıdan daha da fazla para çekmek için oluşturduğu bu yola bir kez daha başvurdu. Kuruluşu yanlış olan, kurallara aykırı beyanatlar ve hamlelerle şişirilen bir şirketin hisselerini aynı kişiye tekrar tekrar satarken, Galatasaray Kulübü Derneği de 5 kuruş koymadan gelir aktarımı yoluyla zenginliğine zenginlik kattı.

İşte işin bu tarafı "yasal ama" denmeyecek kadar şaibeli.

Bir çok hisse sahibi sermaye arttırımının durdurulması için yargı yoluna gitti.

SPK Müdahalesi

SPK da 1 Şubat 2013 tarihinde bu işe bir dur dedi. [24]

Yetmedi 13 Şubat 2013'de bir açıklama yaparak "yasal mı etik mi, tavşan mı şapka mı" tartışmasına güzel bir izahat getirdi:

"Borsada işlem gören ortaklıklar tarafından yapılacak nakit sermaye artırımlarında, sermaye artırımından elde edilecek fonun ortaklığın mevcut sermayesini aşması ve Kurul'un Seri:IV, No:41 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu'na Tabi Olan Anonim Ortaklıkların Uyacakları Esaslar Hakkında Tebliğ'inde tanımlanan ilişkili taraflara olan ve ortaklığa nakit dışındaki varlık devirlerinden kaynaklanan borçların ödenmesinde kullanılacak olması durumunda sermaye artırımı, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu'nun (SPKn) 23'üncü maddesi çerçevesinde önemli nitelikteki işlemler arasında sayılacağı belirtilerek, ''Bu durumda söz konusu sermaye artırımı sebebiyle Kurul'a yapılacak başvuru öncesinde, SPK'nun 24'üncü maddesi gereğince ortaklara ayrılma hakkı verilmesi gerekir. Ayrılma hakkı verilmesine ilişkin işlemler tamamlanmadan yapılacak sermaye artırım başvuruları Kurulca değerlendirmeye alınmaz'' denildi." [25]

Yani SPK dedi ki hem ayrılma hakkı vereceksin hem de ortaya nakit para koymak zorundasın.

Ünal Aysal da bunun üzerine 130 milyon dolar değerinde nakit para koymak zorunda olduğu için Riva arazisini ipotek ettirme kararı aldı. Halbuki Galatasaray Tüzüğünün 147. maddesi böyle bir operasyona da engel oluyordu. Hatta son Divan Kurulu'nda bazı üyeler yönetimi hiçbir yetki olmadan hareket etmekle suçladılar ve mahkemeye gideceklerini de ifade ettiler. [26]

Tam bunlar olurken 13 Şubat 2013 tarihinde SPK Galatasaray'a bir ceza verdi:

"SPK bültenine göre, futbolcu sözleşmelerine ilişkin fesih bedellerinin UMS/UFRS hükümlerine aykırı olarak hazırlanıp kamuya açıklanması ve finansal tablolara hatalı olarak yansıtılan değer artış fonunun aktif toplamının önemli bir kısmını oluşturması (yüzde 42-44) nedeniyle şirkete 369 bin 834 lira tutarında idari para cezası tesis edilmesine karar verildi.

Kurul ayrıca, Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin Esaslar tebliğlerinde yer alan düzenlemelere aykırı olarak, zamanında veya hiç açıklanmayan veya eksik olarak açıklanan toplam dokuz farklı özel duruma ilişkin olarak da şirkete 343 bin 392 lira tutarında idari para cezası uygulanmasına karar verdi.

Kurul, GS Sportif AŞ'ye toplamda 713 bin 226 lira idari para cezası tesis edilmesine karar verdi.

Bültende GS Sportif AŞ'nin, GS Futbol AŞ ile birleşmesine ilişkin 28.07.2010 tarih ve 2010/164 sayılı yönetim kurulu kararında imzaları bulunan yönetim kurulu üyeleri Adnan Polat, Mehmet Yiğit Şardan, Mahir Haldun Üstünel, Murat Yalçındağ, Ali Haşhaş, Mümtaz Tahincioğlu ve Selim Sayılgan hakkında, aykırılığın gerçekleştiği 2010 yılı için belirlenen azami idari para cezası tutarı esas alınarak ayrı ayrı 114 bin 464'er lira tutarında idari para cezası uygulanmasının da karara bağlandığı duyuruldu."

Yani SPK, bütün operasyonların temeli olan Futbol A.Ş ile Sportif A.Ş birleşmesinde usulsüzlük yapıldığını da karara bağladı.

Şimdi durum şu:

Galatasaray 2010 yılında usulsüz bir şekilde Futbol A.Ş ve Sportif A.Ş'yi birleştirdi.

2011 yılında Galatasaray önce vergi uzlaşması ile vergi borçlarından kurtuldu, arkasından mali genel kurulda Adnan Polat yerine Ünal Aysal göreve getirildi.

Ünal Aysal kendisi göreve geldiği tarihte değeri 1.1 milyar TL olan Sportif A.Ş'nin hisse senetlerini satmayacağını ancak hisse senedi reposu yapmak için satış yetkisi alması gerektiğini ifade ederek Genel Kurul'dan yetki aldı. Bu yetkiyle hisse satışı yaptı. Burada Sportif A.Ş'nin esasında varolmayan gelirleri sebebiyle değeri yüksek olan hisse senetlerinin satışından Galatasaray gelir elde etti, bu arada küçük yatırımcı "silkelendi" Arkasından da stad gelirleri esasında kendisinde olması gereken Sportif A.Ş'ye satıldı, bu gelirler gerekçe gösterilerek yüzde 400 bedelli sermaye arttırımı hayata geçirildi, buradan milyonlarca dolar daha piyasadan toplandı, Galatasaray hisseleri düşüş yaşadı, küçük yatırımcı mağdur oldu. Galatasaray bu işin tadını aldığından bir kez daha bedelli sermaye arttırımına gitmek istedi ama SPK "nakit koymazsan bu işe giremezsin" dedi. O arada bütün operasyonu başlatan sürecin de esasında usulsüz olduğuna hükmetti.

Şimdi ne olacak?

SPK'nın konuya ciddi bir şekilde eğilip, bütün bu olayları araştırması ve usulsüzlükleri ortaya çıkartması gerekiyor.

Eğer bu yol açılırsa, bunu bütün kulüpler tekrar tekrar yapabilir. Fenerbahçe veya Beşiktaş'ın 2040 - 2080 gelirlerini gerekçe göstererek yüzde 198200 oranında bedelli sermaye arttırımı yapmalarının önünde hiçbir engel yok.

Eğer SPK bedelli sermaye arttırımı yapılırken tüzel kişiliğin nakit olarak katılmak zorunda olduğunu ortaya koyuyorsa bu gerçekleşmeden yapılan operasyonlar hakkında da inceleme başlatmalı.

Açılan davalar acilen sonlandırılmalı.

Çünkü bu durum sadece sporda haksız rekabet yaratmıyor, Türkiye açısından çok önemli olan menkul kıymetler borsasında işlem gören şirketleri ve onlara yatırım yapan ulusal ve uluslararası yatırımcıları da etkiliyor. Borsanın güvenilirliliği bahis konusu.

Türkiye bütün bunların mümkün olduğu bir ülke olmamalı.

Türkiye vergisini ödeyen ve usulü dairesinde, akıl ve mantığa uygun olarak, basiretli bir şekilde davranan insanların kazandığı bir ülke olmalı.

Herkes de bu sorumluluğu yerine getirmek görevine ve zorunluluğuna sahip.

Birinci Bölüm
[1] http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/17382981.asp
[2] http://sporaktif.dha.com.tr/adnan-polat-ibra-edildi_431725.html
[3] http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/17784125.asp

İkinci Bölüm
[4] http://t24.com.tr/haber/aysal-yatirimcilarin-bir-kismi-ya-kumarbaz-ya-da-kararlari-okumuyor/215695
[5] http://www.ntvmsnbc.com/id/25166416/
[6] http://www.internethaber.com/iki-kulube-163-milyonluk-torba-affi-325265h.htm
[7] http://www.tcmb.gov.tr/kurlar/201102/02022011.html
[8] http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20926576.asp
[9] http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1091078&CategoryID=77
[10] http://www.cnnturk.com/2012/spor/futbol/03/07/m.ali.birand.galatasaray.yonetiminde/652067.0/index.html
[11] http://www.cnnturk.com/2012/spor/01/27/unal.aysal.20.milyon.gsli.ak.partiye.oy.verdi/646619.0/index.html
[12] http://papazincayiri.blogspot.com/2011/08/mehmet-ali-aydnlar-nasl-secildi.html
[13] http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1086901&CategoryID=98
[14] http://www.zaman.com.tr/ahmet-turan-alkan/eger-kiymet-i-harbiyesi-varsa-buyrunuz-destek_2058607.html
[15] http://www.futbolekonomi.com/index.php?option=com_content&view=article&id=1836:galatasaray-neden-hisse-satyor&catid=110:tugrul-aksar&Itemid=60
[16] http://www.turkspor.net/detay.asp?id=70131
[17] http://www.thelira.com/yazar/26/ali_ihsan_karacan/1828
[18] http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/okur/2012/10/18/cimbomu-masaklik-edecekler
[19] http://www.gazeteport.com.tr/yazar/2/yavuz_semerci/2014
[20] http://www.haberturk.com/yazarlar/yavuz-semerci/819570-taraftar-mutlu-yatirimci-mutsuz
[21] http://borsayorumum.com/spkden-galatasarayin-yuzde-9-900-bedelli-sermaye-artirimina-inceleme.html
[22] http://ekonomi.haberturk.com/para/haber/716133-kucuk-ortagina-vip-bedel-odetecek
[23] http://www.hisseonerileri.net/sirket-haberleri/gsray-galatasaray-as-de-sermaye-artirimi-simdilik-ertelendi.htm
[24] http://ekonomi.haberturk.com/is-yasam/haber/776594-gs-yatirimcisinin-kaybi--27yi-bulur
[25] http://spor.internethaber.com/spor/diger-haberler/galatasaray-istedi-spk-reddetti-150768.html
[26] http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1302781-spk-halka-arz-kurallarinda-degisiklige-gitti
[27] http://spor.bugun.com.tr/gsaray-riva-yi-ipotek-ettiriyor-haberi/222787/


7 comments:

  1. Ertuğ Kaya dedi ki...

    Bu yazıyı her Fenerbahçeli'nin çerçeveletip duvarına asması gerekir.

  2. Parrhesiastes dedi ki...

    upuzun yazmışsın ama ortada manipülasyon olduğuna dair herhangi somut birşey koyamamışsın. şirket birleşmesindeki açıklama eksikliğine spk ceza kesti ama bu işle sermaye arttırımı işlemi arasında herhangi bir bağ kurulması imkanı sıfır. ikisi de apayrı mevzular.kaldı ki spk'nın nakit koyma şartı saçmalıktan başka birşey değil.

  3. Arrow Cave dedi ki...

    gel de bunu bir galatasarylıya anlat,inanmak bile istemiyorlar..

  4. Signature dedi ki...

    Yazının tamamını henüz okumadım,uzun bir yazı malum fakat genel hatlarıyla hakkaniyetli herkesin düşündüğü şeyleri yazmışsın.Peki bunları Galatasaraylılara söylesen nelerle karşılaşıyorsun:

    1-Geçen sene şampiyon olduk bir dünya para aldık.
    2-Ekieki Aykut sağolsun sizin para da bizim kasaya girdi borsa manipülasyonu değil o Aykut'un hediyesi ekieki.

    Yani 1 senelik şampiyonluk ve 1 yıllık şampiyonlar ligi geliriyle vergi batağından kulübün düze çıktığına inanıyor bu adamlar ki geçen sene havuzdan 100 milyon lira civarında para kazanmalarına rağmen giderlere baktığında 20 milyon lira civarında zararları vardı.

    Bu sene bakıyorsunuz,Türkiye'de hiç ama hiçbir kulübün vermeye hakkının olmadığı paralarla futbolcular getirdiler.Hakkı yok derken,omurganda dany-semih ikilisi oynuyorken bu lüksün ötesi bir şey.Neye güvenerek yapıldı bu?ŞL'de başarı??Aysal'ın cebi ve devletin kasası?Cidden Galatasaraylılar Ünal Aysal'ın kulübe cebinden para aktarmadığını mı düşünüyorlar?

    Bir şey daha:25 yaşında alınan Sow için vizyon dediğimizde Sow'u Sow olmadan bulabiliyo musun,odur vizyon diye gezinen adamlar,yazarlar,35 yaşındaki Drogba'yı hangi yüzle "Ünal Aysal'ın ufuksuz vizyonu" olarak lanse ediyorlar.Aa pardon,Fenerbahçe medyasıydı değil mi?Fenerbahçe medyası bile Aysal'ı övüyor üff kahroldum.

  5. Adsız dedi ki...

    Eeee her desteğin bir de geri ödemesi oluyor… 3 Temmuzda kamuoyu olarak belli bir kesimin operasyona destek vermesini sağlayan gs kulübü karşılık olarak spk vurgununa göz yumulmasıyla verdiklerinin kat beee kat fazlasını aldılar… Bilgi sakladığı yani manipülasyonun kralını yaptı diye, dostlar alışverişte görsün hesabıyla dahi olsa gs kulübüne ceza veriliyor, bazı balık akıllılarda hala somutluktan bahsetme nasipsizliği içerisinde nefes tüketip boşa yaşıyorlar… Böylelerinin varlıkları bu dünyaya zarar dışında bir şey katmıyor…

  6. trexy dedi ki...

    camdan evde yaşıyorsan komşuna taş atmayacaksın.

  7. cromvemitra dedi ki...

    Emeğine ve kalemine sağlık kardeşim.

Yorum Gönder