Tahkim Kurulu Kararı: Eyyam ve Tren
Önce her şeyi bir temize çekmek lazım. Ortada bir tahkim kurulu kararı var. Anayasanın ilgili hükmü gereği bu kararın daha üst bir temyiz mercii yok. Yani karar kesin. Kararı veren otorite, futbol konusunda "uzman" sıfatına sahip. Bu sıfatın hakkını verip vermediği bir yana, bizzatihi "otorite" olması sebebiyle bundan sonra mahkeme sürecini de doğrudan etkileyecek. Nitekim 16. Ağır ceza mahkemesi'nde görülen davanın hali hazırda başka bir bilirkişisi de bulunmuyor. En başından beri söylediğimiz gibi, TFF'nin spor yargılamasında vereceği hüküm ceza yargılamasını da etkileme gücüne sahip. (bkz: hukuku filan boşverelim peki ya sonra?)
Dolayısıyla bugün Tahkim kurulunun verdiği kararla kesinleşen karar, nihayetinde 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın da sonucunu belirleyecek.
Bu kapsamda bakarsak, karar diyor ki:
İlhan Yüksel Ekşioğlu, Şekip Mosturoğlu, Cemil Turhan Gençlerbirliği - Fenerbahçe, Eskişehirspor - Trabzonspor ve Fenerbahçe - Ankaragücü maçlarında müsabaka sonucunu etkilemeye teşebbüs etmiştir. Yine aynı karara göre kendilerine 1 yıl ile 3 yıl arasında değişen sürelerde hak mahrumiyeti cezası verilmekte.
Bu ne anlama geliyor?
1- Tahkim kuruluna göre şike ve teşvik primi suçu teşebbüs aşamasında kalmış. Dolayısıyla hayata geçmemiş. Yani şike ve teşvik primi suçu işlenmemiş.
Bunu nasıl izah edecekler bilemiyorum ama, bu suçun "teşebbüs" aşamasında kalması için müsabaka sonucunu etkilemeye yönelik bir teklif olması ve bu teklifin semeresiz kalması yani kabul edilmemesi gerekiyor. Merakla tahkim kurulunun "teklif" olarak neyi sunacağını bekliyoruz. Müsabaka sonucunu etkilemeye yönelik "girişim" nedir ve bu neden "teşebbüs" aşamasında kalmıştır bunları gerekçeli kararda ortaya koymak zorundalar.
2- Aziz Yıldırım bütünüyle temiz.
Tahkim Kurulu raporuna göre Aziz Yıldırım suçsuz. Şike ve teşvik primi suçu işlemediği gibi, bu suça teşebbüs dahi etmemiş.
3- Fenerbahçe temiz, Küme düşme, puan silme, kulüp binasını yakma yok
Raporda Fenerbahçe Spor Kulübünü bağlayacak bir isnad veya bir ceza yok. Yani bu kararı esas alırsak, Fenerbahçe'nin temiz olduğunu, yukarıda yer verilen yöneticilerin münferit olarak müsabaka sonucunu etkilemek için girişimde bulunduğunu kabul etmek zorundayız. Zira eğer Aziz Yıldırım bu teşebbüsün emrini veriyor olsaydı onun ve elbette Fenerbahçe'nin de ceza alması gerekirdi. Kararda böyle tek bir ifade yok.
4- 2010 - 2011 Sezonu Şampiyonu Fenerbahçe
Sadri Şener "kupamı verin" demekte haklı, zira 3 yöneticisi "müsabaka sonucunu etkilemeye münferit olarak teşebbüs eden" Fenerbahçe "temiz" olduğu ve herhangi bir ceza almadığı için 2010 - 2011 sezonunun resmi şampiyonu da Fenerbahçe.
Şimdi bu karara bakarak bir zafer heyecanı ile gözleri dolan fanatik Galatasaraylı ve Trabzonsporlu arkadaşları toptan kutlamak gerekiyor. Karara göre şike yok, teşvik primi yok, teşebbüsler münferit, olay sahaya yansımamış, Fenerbahçe hala süper ligde ve 2010- 2011 sezonu lig şampiyonu. Artık sevinçten kendilerini kaybedip zafer turuna çıkabilirler.
5- Tahkim Kurulu Kararına göre Savcı'nın iddialarının altı boş
Kararın savcı açısından da çok ciddi sorunları var.
Nasıl? Çok basit, 6 Temmuz 2011 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü 19 maçta şike ve teşvik primi suçu tespit ettiklerini açıkladı. Tahkim kurulu diyor ki hiçbir maçta şike ve teşvik primi yok, 3 maçta münferit yöneticilerin teşebbüsü var.
İddianameye göre Aziz Yıldırım şike ve teşvik primi yoluyla müsabaka sonucunu etkileyerek ekonomik çıkar sağlamak amacında bir örgüt kurmuştu, örgüt yöneticileri ve üyeleri eliyle de 13 maçta şike ve teşvik primi suçunu işlemişti. Bugün tahkim kuruluna göre örgüt yok, fiiller münferit ve zaten suç da yok, münferit teşebbüsler var.
Dolayısıyla TFF Tahkim kurulunun tam bağımsız, hukuki bir otorite olduğuna inanan kişinin aynı anda savcının da "sanat eseri bir soruşturma" sonucunda şike ve teşvik primi suçlarını açığa çıkarttığını söylemesi mümkün değil. Birinden biri aynı anda makul olamaz.
Diğer yandan, şunu söyleyebiliriz, bugün 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada, bilirkişi yok. Ortada uzman görüşü olabilecek tek somut karar da örgütlü bir suç işlenmediğini ve Aziz Yıldırım'ın temiz olduğunu söylüyor. Dolayısıyla 6222 sayılı kanun anlamında, davaya bakmaya yetkili olmayan yine de davaya bakmakta ısrar eden mahkeme en azından bu kararı dikkate almak zorunda. Bunun iki sonucu var, savcının o iddianamesinin altı büsbütün boş, Aziz Yıldırım'ın beraat etmesi gerekir, Şekip Mosturoğlu ile İlhan Ekşioğlu için ise "suç teşebbüste" kaldığı için savcının "suç işlendiği" yönündeki iddiaların reddi ile teşebbüs bakımından ceza verilmesi icap eder. O cezalar da muhtemelen infaz hükümleri gereği bu zamana kadar tutuklu geçen süreye eşit olacağı için onlar da 25 Haziran'da başlayacak duruşmalar sonucunda tahliye edilecektir.
Üstelik, bu yöneticiler 1 veya 3 yıl arasında hak mahrumiyeti cezası aldıkları ve geçen sene fiilen yöneticilik yapamadıkları için UEFA açısından da Fenerbahçe'yi bağlayacak bir şey yok. İddia edilen suç bir önceki seneye ait olduğu ve bütünüyle yerel düzeyde kaldığı için UEFA, Şampiyonlar Ligi tüzüğünün 2.05 maddesinde belirtilen idari tedbiri uygulamama hakkına da sahip. Yani? Bitti gitti. Hukukun parlaklığı önünde artık eğilip, zafer turunuza bir katmer daha verebilirsiniz.
Fenerbahçeliler neden sevinmiyor?
Verebilirsiniz de Fenerbahçeliler mutsuz. Mutsuz çünkü bu karar hukuki değil, siyasi. Bu karar bir eyyam kararı. Fenerbahçe normalde tamamen temizdir, bütünüyle beraat etmeli. Buna karşın bugün Fenerbahçe teşebbüs aşamasında dahi olsa bir şike kararının acısını yaşıyor.
58. maddenin değişmesi TFF'nin bir eyyam kararı vermesinin de temel zemini oldu. Nedir bu zemin? Eldeki delillerde 6222 sayılı kanun manasında bir suçu ispatlayacak mesnete sahip tek bir delil bile yok. İki kişinin aralarında yaptıkları ezoterik konuşmalar şike ve teşvik primi suçunun veya bu suça teşebbüsün delili ise, farz-ı misal Sivas'a demir ve balık gönderen Trabzonspor'un da ceza alması gerekirdi. Halbuki böyle bir ceza yok.
Daha net ifade edersem, hukukun genellik ve eşitlik ilkeleri bu karar ile çiğnenmiş durumda. Aynı durumda, emsal fiilleri yapan iki kişiye farklı ceza verilmekte. Biri beraat etmekte diğeriyse cezalandırılmakta. Dolayısıyla karar hukuki değil.
Peki bu kararı TFF Tahkim Kurulu nasıl verdi? Çok net bir şekilde üzerindeki üçlü baskı mekanizması ile verdi. Belli kulüpler sürecin başından beri "suçun işlenip işlenmediğini" değil "Fenerbahçe'nin hangi cezayı alacağını" tartışıyor. Yani bu kulüpler için yargı sürecinin ilk aşaması daha 3 Temmuz günü bitti. Suç vardı, kesindi, tartışılmazdı. Dolayısıyla suçun unsurları, suçun gerçekten olup olmadığı aşamasına bir türlü geçemedik. Bu aşamaya geçemediğimiz için de muhataplarla adil yargılanma, masumiyet karinesi gibi ilkeler üzerinden ortak bir tartışma zemini geliştiremedik. Bu adamlar başından beri sadece cezanın miktarı üzerinde tartıştılar. TFF kendi üstünde kurulan bu baskıyı 58. madde değişikliğinin yarattığı alanda bir şekilde def etti. Hem onları güya "tatmin" edecek bir şekilde Fenerbahçe'nin "suç işlediği" imasını taşıyan bir karar verdi, ama "ceza" vermedi. Neden?
Çünkü siyasi otorite de Fenerbahçe'nin ceza alması sonucunda Fenerbahçe kitlesinin kendisine yönelteceği faturaları ödemek istemiyor. Siyasi otorite aynı zamanda Fenerbahçe'nin bütünüyle aklanarak GS, TS ve diğer başka taraftar gruplarından kaynaklanacak herhangi bir siyasi maliyeti de göğüslemek istemiyor. Kısaca söylersek, siyasi otorite yani hükümet bu dava yüzünden 1 tane oy kaybetmek, karşısında da toplumsal bir muhalefet görmek istemiyor. Dolayısıyla siyasi otorite için en uygun çözüm herkesin öyle veya böyle susacağı, kimsenin aktive olmayacağı, Fenerbahçe'nin suçlandığı ancak ceza almadığı bir ara formül. Bu formül hayata geçsin diye 58. madde değiştirildi, "kişilerin işledikleri suçlar kulüpleri bağlamaz" gibi hukuk garabeti bir mantık kuruldu, TFF yönetimine gelsin diye Yıldırım Demirören desteklendi ve sonuç ortaya çıktı.
Cemaat ile hükümet arasındaki ayrım da buradan kaynaklanıyor. Cemaat sürecin en başından beri aktif. 6222 Sayılı Kanun değişirken de bunu açıkça ortaya koydular. Ne diyorlardı? Bu kanunda değişiklik yapılması cemaat tarafından önemsenen başka bazı davaları da etkiler, lafıyla Ergenekon ve Balyoz davalarına da sirayet eder. Ne olacak? Bu davaya dokunulmaması lazım. Hatta muhatap ağır bir ceza almalı ki, diğer davalar için de emsal oluştursun. Yani cemaat şu gücü göstermek istedi, toplumsal muhalefet ne kadar büyük olursa olsun, muhatap cezayla karşılaşır. Neden? Çünkü cemaatin egemenlik merkezinin (yargı - emniyet) otoritesi ve operasyon kabiliyeti bununla sınırlı. Meşruiyet kılıfındaki cebri şiddet eliyle gazetecilerden öğrencilere kadar geniş bir toplumsal muhalefet alanı baskı altına alınırken, Fenerbahçe'nin yarattığı ters dalga ile bu dalgayı kırması, diğer herkesi de motive edecek, toplumsal kanalları açacaktı. Tersi de doğru, Fenerbahçe'yi bile ötekileştirerek yok edebilecek bir güç merkezi, herkesin pasifize olmasına da neden olabilir. İş uzayınca ve siyasi maliyet artınca, bu bedeli ödeyecek olan siyasi otorite masadan farklı bir biçimde kalkmak istedi. Çatışma burada yaşandı, MİT davasında devam etti, şimdilik geleceği de belirsiz.
Bu üç baskı grubu altında kalan TFF'ye dördüncü bir baskı da Fenerbahçe camiasından geldi. Fenerbahçe'ye yüksek bir ceza verip Trabzonspor ve Beşiktaş'a hiçbir ceza vermemek de malum hayvana su kaçırmak olacağı için, öncelikli olarak "diğer bütün kulüpler", Göksel Gümüşdağ'ın veciz -ama unutulan- ifadesiyle kurtarıldı, siyasi otoriteyi tatmin edecek bir "karar" alındı, Mehmet Baransu'nun küplere binmesinden anladığımız kadarıyla da bu karar cemaati tatmin etmedi.
Yani, ortada son derece siyasi bir dava var. Bu davaya bakanlar bağımsız, tarafsız otoriteler değiller ve öncelikleri de hukuk değil. Dolayısıyla çıkan sonuç da hukuki olmuyor, hukuki olmadığı için de adil olmuyor, adil olmadığı için haklı olmuyor, haklı olmadığından da Fenerbahçe'ye yapılan zulüm oluyor. Bu yüzden mutsuzuz.
Peki ileride ne olacak?
TFF kararı iktidar bloğunun tamamını tatmin etmediği için, 25 Haziran'da başlayacak duruşmada esas sorunu göreceğiz.
Mahkemeye katılan avukatlardan gelen bilgilere ve basına yansıyan açıklamalara göre mahkeme heyeti "hızlı" bir karar verip bu davayı adli tatilden önce bitirmek istiyor. Bu yüzden büyük ihtimalle soruşturmanın derinleştirilmesine yönelik talepleri reddedecek. Yine mahkeme, muhtemelen Aziz Yıldırım, İlhan Ekşioğlu, Şekip Mosturoğlu ve Cemil Turhan'a bazı cezalar verecek. Aziz Yıldırım'ın cezası infaz hükümlerine göre ayarlanıp, yattığı süreye sayılabilir. Dolayısıyla bir dahaki duruşmada Aziz Yıldırım çıkabilir veya çok az bir süre daha yatarak infazını tamamlayıp tahliye edilebilir.
Neden?
1- Hukuki hiçbir sebebi yok. Hukuken eldeki deliller herhangi bir ceza vermeye müsait değil. Hala 6222 sayılı kanun anlamında objektif olarak suçun unsurlarını kanıtlayan hiçbir fiziki, maddi delil yok. Tek bir anlaşma konuşması yok. Tek bir teklif ve kabul yok. Hiçbir şey yok. Ama bu dava hukuki değil siyasi.. Dolayısıyla siyasi sebeplerle bu karar verilmek zorunda.
2- Siyasi olarak bu karar verilmek zorunda çünkü, 8 aylık "sanat eseri bir soruşturma" yürüten, iktidarın güç çekirdeği emniyet güçlerinin bütünüyle delilsiz, bulgusuz insanları tutukladığı mahkemenin beraat kararı ile apaçık ortaya çıkar. Güç çekirdeğinin meşruiyeti ciddi darbe alır. Buna izin veremezler.
3- Böyle bir karar verilmek zorunda çünkü, 3 Temmuz'dan bugüne kadar geçen 11 ay süresince savcılar, her tür delile ve ortaya konan somut bulguya rağmen iddianame ilk açıklandığında ne talep ettilerse onu talep etmeye devam ettiler. Sadece ceza süresi 6222 sayılı kanundaki değişiklik sebebiyle yeniden hesaplandı. Yani savcılar için bu dava bir onur meselesi. Hakim otoritenin beraat kararı, savcıların tamamen bomboş, hiçbir delile dayanmayan bir davayla 11 ay boyunca, Türkiye'nin en çok izlenen davasını yürütüp sonra da başarısız olduklarını cümle aleme gösterir. Yanisi? güç çekirdeğinin dinamosu olan savcıların bu şekilde perişan olmasına hakim otorite izin veremez.
4- Siyasi otorite açısından bu karar verilmek zorunda çünkü Aziz Yıldırım 11 aylık savunma süresi boyunca siyasi otoritenin kurduğu hakim dilin tamamen karşısında, alternatif bir dille cevap verdi. Cumhuriyet değerlerinden, biber gazı yiyen öğrencilere kadar giden, özel yetkili mahkemelerdeki davaların siyasi olduğunu ortaya koyan, davanın hukuki değil de siyasi bir süreçte yürüdüğünü gösteren bu alternatif dil, hakim siyasi otoritenin siyasi söylem hakimiyetini de kırdı. Aziz Yıldırım alenen bu otoritenin ideolojisiyle mücadele etti. Hiçbir yara bere almadan salıverilerek kazanmasını, yani kendilerinin kaybetmesini yine pratik siyasi sebeplerle istemezler.
O halde, bütün Fenerbahçe'liler 25 hazıranda başlayacak duruşmalar sonunda gelecek karara hazır olsunlar. Tünelin sonuna geldik ve karşımızdaki ışık tünelin sonundaki ışık değil, üstümüze gelmekte olan yük treninin farları.
Yine bu okumayla UEFA açısından ne beklemek gerekir?
Tek bir şey, UEFA temelde TFF tarafından bilgilendiriliyor. TFF ve UEFA'ya bilgi veren lobiler hangi bilgileri vermiş ise o bilgiler ışığında bir karar çıkacak. Bir başka deyişle, UEFA'nın "TFF'nin siyasal bir karar aldığı, esasında alması gereken kararları almadığı, özerk yapısını kaybettiği bu sebeple 5 sene cezalandırılacağı" senaryosu gerçekçi değil. Platini'nin doğrudan siyasi otoriteyi karşısına almayacağını, her halükarda siyasi otoriteyle çatışma içerisine girmemek isteyeceğini biliyoruz. Hep böyle oldu. Dolayısıyla Türkiye'ye ceza meza gelmeyecek. Galatasaray açısından müjde varsa burada, Galatasaray Şampiyonlar Ligi'ne katılma hakkını Türkiye'ye verilecek bir ceza nedeniyle kaybetmeyecek. Finansal durumları açısından yaşadıkları sorunlar nedeniyle bir men cezası gelirse, onu da kendileri halletmek zorunda.
Trabzonspor ve Beşiktaş'a şike girişimleri sebebiyle bir ceza verilmeyecek. Tahkim kurulu o işi temizledi. Beşiktaş'ın şu an tek sorunu finansal sorunları.
Fenerbahçe ise, çok büyük ihtimalle 2.05 çerçevesinde bir idari tedbir cezası alacak. Cezanın gerekçesi de bazı yöneticilerin müsabaka sonucunu etkileme fiilerine teşebbüs etmesi olacak. Bu yöneticiler en aşağı 1 yıl hak mahrumiyeti cezası aldığı için Fenerbahçe gelecek sene Şampiyonlar Ligi'ne katılacak. Disiplin soruşturması yönündense büyük ihtimalle gene, geçene sene Şampiyonlar Ligi'ne katılmadığı için UEFA'nın yalan beyana dayalı bir disiplin soruşturması ihtimali bulunmuyor.
Gerçi bu konuda, TFF'nin bazı girişimlerde bulunması, nasılsa o yöneticilerin 2011 - 2012 sezonunda fiilen yöneticilik yapmadığı, yine 2011 - 2012 sezonuyla ilgili herhangi bir iddia bulunmadığı, Fenerbahçe'nin bir önceki sezon Şampiyonlar Ligi'ne katılmayarak zaten gerekeni yaptığı, dolayısıyla bu sezon katılması önünde bir engel olmadığına yönelik bir bilgilendirmede bulunduğu ihtimali de var. O ihtimal doğruysa, UEFA Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne katılmasına onay verebilir.
Peki şimdi ne oldu?
Şimdi olan şu,
sürecin bütünüyle hukuk kuralları içerisinde yürüdüğü, cemaat ve siyasetin müdahale ettiği senaryolarının komplo teorisi olduğunu ifade edip, bunu da Mehmet Baransu, Ekrem Dumanlı, Türkçe olimpiyatları esnasında yapılan açıklamalar çerçevesinde izah edenler, bu kararı bir izah etmek zorundalar. Eğer 2 temmuz 2011 günü Başbakan'ın müsaadesiyle başlayan, "sivasspor maçını kazanmasalardı operasyona başlamayacaktık" diyen savcılar eliyle yürütülen, emniyette alınan ifade tutanaklarının bile belli medya merkezlerine sızdırıldığı, bu sızdırmalara karşı ne İçişleri Bakanlığı'nın ne Adalet Bakanlığı'nın 11 ay boyunca kılını kıpırdatmadığı, 6222 sayılı yasanın siyaset açısından en elverişli şekilde değiştirildiği, bu değişim sırasında belli merkezlere bağlı medya organlarında o zamana kadar eşi benzeri görülmemiş bir muhalefetin yapıldığı, davaya bakma yetkisi olmayan bir mahkeme tarafından görülen bir dava siyasi değilse, bu karar ne? Bu tahkim kurulu kararını nasıl yorumluyorlar? İstedikleri oldu mu? Mutlular mı? Hukukun zaferi karşısında ceketlerini iliklediler mi?
Bir başka açıdan, eğer bu dava siyasi ise ve gerçekten eldeki verilerden Fenerbahçe'nin şike yaptığına inanıyorlarsa, Fenerbahçe'nin hiçbir ceza almamasını içine sindirebiliyorlar mı? Doğrudan Trabzonsporlulara sormak istiyorum, bu işin üstü kapatıldı, rahat mısınız?
Şayet bu karar ve devamında gelecek olan kararlar hukuki değil de siyasi ise, siyasi amaçlarla başlayan, gene siyasi egemen güçler tarafından yürütülen, adil yargılanma hakkının sistematik bir şekilde ihlal edildi, bağımsızlığı ve tarafsızlığı kuşku altındaki ÖYM'ler ve TFF organları tarafından yürütülen bu davada "şike" nerede be kardeşim? Bundan büyük şike mi olur? Siyasetin yaptığı şikeye karşı bu kadar suskun olmayı nasıl izah edeceğiz? Veya başka bir açıdan sorayım, "bu adamler kesin şike yapmıştır"dan daha ciddi bir delil olmadan insanların özgürlüğünden mahrum kalmasına seyirci kalmak ahlakın neresiyle bağdaşıyor?
1984'te güzel bir hikaye var. Winston Smith, proleter bölgeye gittiği zaman, iki yüz üç yüz kadının tava, tencere almak için toplandığını görür,
"hepsi de eğri büğrü eften püften şeylerdi, ama tencere tava gibi şeyleri bulmak hiç de kolay değildi. Tavalar göz açıp kapayıncaya kadar satılmış, tek bir tava bile kalmamıştı. Birer tava kapmayı başaran kadınlar ötekilerin itip kakmaları arasında kendilerine yol açmaya çabalarken, bir sürü kadın da tezgahın çevresine toplanmış, satıcıyı öbürlerini kayırmakla, tavaların bir bölümünü saklamakla suçluyordu. O sırada yeni bir cayırtı kopmmuştu. İki kızgın kadın, birinin saçları darmadağın aynı tavaya yapışmış, birbirinden çekip almaya çalışıyordu. Bir süre çekiştirip durmuşlar, sonunda tavanın sapı birinin elinde kalmıştı. Winston iğrenerek bakmıştı onlara.. Oysa çok kısa bi süre önce yalnızca birkaç yüz gırtlaktan yükselen çığlıkta yüreklere korku salan bir güç yatıyordu! Neden gerçekten önemli sorunlar söz konusu olduğunda böyle haykırmıyorlardı ki?"
karaborsada bir tencere satıcısının yaptığı bu belli belirsiz haksızlığa karşı bireysel olarak bu kadar öfke kusanlar, kendilerini tencerelerden mahrum bırakan, hiçbir zaman yeterli tencereye vermeyen, özgürlüklerini alan, çocuklarının ölmesine neden olan sisteme karşı neden bu kadar suskunlar? Bir araya gelseler..
Öyle olmuyor... Bu tencere tava işinde haksızlık yapıldı iddiası üzerinden heyecanla nutuklar atmak, o kadının elindeki tavanın gittiğini görmek, o tavaya sahip olmak daha kolay, daha acil, daha tatmin edici.
O kadar ki, ceza infaz kurumundaki Aziz Yıldırım'ın TFF kararlarını belirlediğini, Fenerbahçe taraftarının toptan manyak olduğunu, Fenerbahçe Cumhuriyeti ceza almasın diye her şeyi yapmaya hazır olduğunu, siyasi otoritenin bundan korktuğunu, zaten Tayyip Erdoğan'ın da Fenerbahçeli olduğunu, bütün dünyanın ve evrendeki herkesin suçlu Fenerbahçe'yi kurtarmak için elinden geleni yaptığını, medyanın da buna göz yumduğunu, ancak Allah'a şükür UEFA diye bir kurum olduğunu, Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe'nin uşağı olmuş bu düzene karşı gereken tokadın Cenevre'den geleceğini düşünmek, bu komplo teorisine inanmak bile daha kolay. Tava bir kere eline geçerse, artık eve götürecek bir tavan var demektir.
Bazen kendimi, Airstrip 1, Londra'da gibi hissediyorum. Sene 1984 ve şubat ayındayız....
5 Haziran 2012 00:28
3 temmuz sürecinin, üç temel amacı vardı. 1) 2010-2011 şampiyonluk kupasını trabzon'a vermek. 2) Fenerbahçe'yi küme düşürmek. 3) Aziz başkanı, Fenerbahçe başkanlığından koparmak. İlk iki, bu tahkim kararları ile gerçekleşme olasılığı sıfır olur. Üçüncü hedefi gerçekleştirip, gerçekletiremeyecekleri de ay sonunda ortaya çıkacak. Bu da benim fikrim. Yazı her zamanki gibi muhteşem olmuş. Keşke tahkim kararları yazın gibi muhteşem olsaydı. Halbuki Fenerbahçe'ye hüzün kaldı. İnşallah her şerden bir hayırlı durum çıkar kuralı işler. Tekrar kalemine ve yüreğine sağlık kardeşim.
5 Haziran 2012 00:46
Süper bi yazı.3 Temmuz'da olanları duyduğumda yaşadığım şoku,genç yaşıma rağmen tansiyonumda nasıl dramatik değişmeler olduğunu bi ben bilirim.Sonra madalyonun arka yüzünde ne olduğunu öğrenmeye başladım.Aziz Yıldırım'ın söyledikleri,burada yazılanlar,hakaniyetli bir iki yazarın yazdıkları...Bizim için bu davada tek çıkar yol var,bu pisliği yaratan otorite yalaya yalaya temizleyecekti bunu.Ama maalesef onların dünyasında işler bizim dünyamızda olduğu gibi yürümüyor.Onların dünyasında şiş de kebap da yanmıyor.Filler tepinirken de olan biz masum taraftarlara oluyor.2 oy için milyonlarca aşığın hayatını zehir edenlerin g*tüne girsin bu kararlar.Bu olanlara göz yuman,halkın takımının müteahhit yöneticilerine de yazıklar olsun.Önümüzdeki sezon maddi imkanlar elverdiği sürece muhtemelen ömrümün sonuna kadar yenileteceğim kombine kartımı ilk kez elime alacağım,ama her hafta kalbim sızlayarak gideceğim o stada.FENERBAHÇEmi bu hale getirenlere yazıklar olsun.
5 Haziran 2012 02:24
Mükemmel bir yazi....sapka cikariyorum.
5 Haziran 2012 12:56
Kendimi bildim bileli yoğun bir şekilde Fener'liyim. Ama 'hasta fener'li' olmam 3 Temmuz'dan sonraki bir hikaye oldu.Hep sağcı partilere oy vermiş, bu alemden beslenmiş biri olarak; dostun düşmanın karıştığı, at izinin it izine karıştığı bir dönem yaşadım 3 Temmuz'dan beri. Şimdi gelinen noktada bir an bile durulmuyor. Kekremsi kelimesi bu his için icat edilmiş. Pis bir tat var ağzımda. nefret suçu işlemek istiyorum bazen, bazen bir daha futbol topu görmemek. Ama hastalık işte, malum. Yobo, Ziegler, Bekir gibi harika adamların kahraman olduğu, onlara benzemeyen insanların Fenerbahçe'yi yönettiği nice seneler boyunca devam edecek bu tatsızlık. Ya da Kuyt Trabzon'da 3 tane atar unuturum. Ne biliyim ya. Yazı için elinize sağlık.
5 Haziran 2012 13:20
Bu yerinde değerlendirmeler için teşekkürler.
- Tahkimin kararı Fenerbahçe'nin şike girişimlerinde bulunduğunu söylüyor. Yazıda bahsedildiği gibi gerekçeli karar yine eyyam kokacaksa bile önemli. Özellikle İbrahim Akın'ın şike yaptığını onaylayıp, yöneticiler açısından bunun nasıl teşebbüste kaldığını açıklayacakları cümleler ilginç olacak.
- Tahkim'in mahkeme açısından bilirkişi olacağı görüşüne katılmıyorum. Daha doğrusu mahkemenin bu kararları baz alması bana saçma geliyor. Nihayetinde tahkim, telefon görüşmelerini ve verilen ifadeleri değerlendirdikten sonra her şeyin 'saha dışında' olup bittiğini söylüyor. Dolayısıyla mahkemenin kendisinin en uzman olduğu -tape ve ifade değerlendirme- konuda yine hukukçuların olduğu bir kurulu uzman kabul etmesi doğru değil.
- Uefa açısından ise tahkim kararları bir hayli bağlayıcıdır. Eyyam, siyaset, basının ve kamunun baskısı gibi şeylere bakılmayacak. Gerekçeli kararları saçma bulurlarsa kendi disiplin soruşturmasını başlatabilir. Ama Fenerbahçe zaten 1 yıl ceza çekti, bu sene men edilmez görüşünun gerçekleşmesi de yarı yarıya bir ihtimal dahilinde. Zira Uefa 1 yıldan fazla ceza verme yetkisine de sahip.
- Bu karar en nihayetinde öyle bir karar ki, Fenerbahçe'ye aklanma imkanı tanımadığı gibi sahada şikeyle kazandığı görüşüne de destek vermiyor. İşte eyyam tam da böyle bir şey.
- Açıkçası bu kadar komplo, eyyam, siyasi ve medyatik baskı gün gibi ortada olmasına rağmen, yöneticisi ve belki de başkanı mahkemece cezalandıran bir Fenerbahçe için taraftar olarak ne yapabiliriz bilmiyorum. Aziz Yıldırım ceza alıp tahliye olması durumunda eğer başkanlık görevini sürdürme şansı bırakılırsa, geniş bir basın toplantısıyla 3 temmuz sonrası yaşadıklarını, bu komployu net bir dille anlatıp istifa edebilir. Çünkü başkanlık yapmasının bir anlamı kalmaz.
5 Haziran 2012 18:20
@Aethewulf
Bu süreci eleştirirken Fenerbahçe yönetimini pas geçmek doğru mu peki? Cas davasını ne uğruna çekmiş olduk biz şimdi? Yargının bağımsız olmadığı bir ülkede adalet için bazen taviz vermek gerekebileceğini yazmıştınız burada. Tavizi verdik; adalet nerede? Yok. Demek ki bu işler öyle yürümüyormuş.
Yukarda anlatılanlara katılmamak mümkün değil, yalnız yönetimdeki saftiriklerin çözüm için bu çakal sürüsüyle "savaşmak" yerine "uzlaşmak" yolunu tercih etmiş olmasını bugün yerin dibine sokmazsak bu ne ilk 3 Temmuz olur ne de son.
5 Haziran 2012 22:24
Artık yönetimin karar verme günü gelmiştir. Bu eyyam kararlarına karşı, gündemi transferle veya başka bir şeyle meşgul etme yolunu seçmemelidir.
Akıl, onur ve mantık ekseninde bakınca tek bir seçenek kalmıştır önlerinde : Bildikleri ne varsa, kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar her ne ise kamuoyuna açıklamak ve önümüzdeki sene 1.Ligde mücadeleyi talep etmek.
Ya "yönetici arkadaşlarımız suçsuzdur, Fenerbahçe suçsuzdur" diyerek, yaşananlara tepki olarak küme düşmeyi talep etmeliler,
Ya da "Arkadaşlarımız suçlu, maalesef şike/teşvik suçlarına bulaşmışlar, bunun cezası küme düşmektir, eyyamı kabul etmiyoruz" diyerek küme düşmeyi talep etmeliler.
Aksine alınacak her karar bu eyyama ortak olma, taraftarı oyalama anlamı taşır.
5 Haziran 2012 22:54
özel yetkili hukuk garabeti zaten olayın ne olduğunu net gösteriyor.. şike suçunu yargılama yatkisi bulunmayan ÖYM resmen hukuk katledilerek şikeyi yargılıyor.. Özel hayatın gizliliği ANAYASA kuralı ortadayken açık açık ihlal ediliyor.. İnsanların sadece konuşması, suç için yeterli görülüyor.. Şike davası ile benzerliği olmasa da şöyle bir örnek vermek istiyorum.. Örneğin bir kaç kişi kendi arasında hırsızlık yapma konuşması yapıyor.. Ancak hırsızlık yapmanın yanından uzağından geçmiyorlar.. ÖYM denen hukuk katliamı ile bu konuşulanları hırsızlık yapılmış gibi muameleye tabii tutuyoruz.. İnsanların konuşmaları nedeniyle yargılanmaları DÜŞÜNCENİN susturulmasıdır.. insan düşündüğünü konuşmadan nasıl ifade edebilecektir.. Tabiki gerek şike davasında olsun, gerekse diğer davalarda konuşmalar iddia edildiği gibi suçu gösterecek nitelikte de değil.. Fazıl Sayın başına gelenlerin yarın birgün iktidarı, cemaati sesli olarak eleştirecek kişilerinde başına gelmeyeceğini kim garanti edebilir ??
Kulüp çok geç bir açıklama yaparak bence tribünlere oynuyor.. FENERBAHÇE bu oyuna karşı çok daha önce yapması gereken açıklamaları yaparak ve yapılan zulümü bertarf edebilmek için gerekirse YENİDEN KURULUŞU başlatmak için kurtuluş savaşına girmeliydi.. Bu dakikadan sonra kulübün tüm bu yaşanan rezaletlerden sonra çekilmesi asla zamanında yapılacak çekilmenin vereceği etkiyi vermez..
Bu taraftarın verdiği mücadeleyi ya iyi anlamamışlar yada anlamak istemediler.. Birilerinin isteği uğruna FENERBAHÇEYE yapışacak küçük kirlere razı oldular.. şimdi taraftara şirin gözükmek uğruna uyduruktan bir açıklamayla ağzımıza bir parmak bal çalmaya kalkıyorlar.. Ortadaki açık İFTİRALARIN zerresine razı olacak değilizzz.. Böyle EYYAM kararlarla yapılanları unutacak fenerlinin ALLAH belasını versin.. Böyle kıvırmalarla kimse yaptığını bize unutturamaz.. Açık hukuksuzluklara seyirci kalan HSYK ve adalet bakanlığı ve içişleri bakanlığı ve gazeteciler cemiyetini ve bunarın sorumlularını ASLAAAA AFFETMEYECEĞİZZZ...
6 Haziran 2012 11:02
Cok guzel bir yazi, tesekkurler. Fakat son kisimda UEFA ile ilgili soyledikleriniz konusunda kuskuluyum. Yonetimin bugunku aciklamasini nasil degerlendiriyorsunuz? Bence bu 'eyyam' UEFA'dan donecek, UEFA bize ceza verecek demek istediler. Malum cevrelerin ve camialarin UEFA nezdinde 58. Madde UEFA statulerine aykiridir seklinde lobi yaptiklarini ve UEFA'nin bu konuda Tahkim'e uyarida bulunabilecegini dusunenlerdenim. Eger ki yoneticilerin yaptiklari takimi baglar derlerse bu yil da Avrupa kupalarina gidemeyebiliriz.
Platini sonucta secilmek istiyordur ve bu konuda birtakim pazarliklar yapmistir. Fakat bu pazarliklarda ne konusuldu, ve Platini'nin disiplin kurulu uzerinde ne derece otoritesi var o da bilinmeyenler arasinda. Fakat eger kulubun aciklamasi dogru ise bir miktar ceza gelecek gibi gorunuyor. Gonul isterdi ki bu isten tamamen aklanalim, fakat o olmayacagina gore gonul ister ki Avrupa'da yolumuza devam edebilelim.
6 Haziran 2012 13:56
arkadaşlar .yorumlar mükemmelde bu haksız ve hukuksuz davranışların nasıl altınan kalkacağız. bunu anlatmamışsınız..bu aşamada klübümüz ne yapmalıdır sizce.. yorum bekliyoruz...
7 Haziran 2012 14:14
Peki İlhan Ekşioğlu ve Şekip Mosturoğlu ve de herkim böyle girişimlerde bulunmuşsa ve fenerbahçeyi bu işlere bulaştırmışsa Allah belasını versin mi yoksa onlar için de yürüyüş yapmak gerekir mi? Bi de hakikaten yalnızlar mıydı yani Aziz Yıldırım'a Nihat Özdemir'e falan kimseye bişey çaktırmadılar mı?
7 Haziran 2012 19:26
@al lee
Eger sadri sener diger klup yoneticilerinin itiraf ettigi tesvikleri, trabzon asilli karabuklu futbolcunun emenike ile ilgili tapesini, nevzat sakarin halki galeyana getiririm konusmasini, ortulu odenekten trabzona aktarilan paralari, devlet bakaninin ts'nin sampiyonlugu icin ince ince calisiyoruz demesini, baliklari vesaire vesaire yi aciklayabiliyorsa o sordugun sorularin hepsi aciklanir...
Bu saydiklarimin yarisi fenerbahceyle ilgili olsaydi birak trabzon gibi bu davada 2. Planda olmayi coktan carmiha gerilmisti. O yuzden adalet ariyorsak oncelikle herkese karsi adil davranalim... Sekip mosturoglu, ilhan eksioglu siyasetin dibine kadar nufus ettigi bir kurum tarafindan mahkum edildi, digerleri aklandi diye bu blogda cahil cuhela yorumlar yapmayalim ltfen. Kaldi ki derdin tape tupe, tarla insaat iscisiyse acar okursun savunmalari, internette hala duruyor... Ek klasorleri savci gibi fozden kacirma ama...