Tekmili Birden Radikal Spor Servisine Sorular


Erkan Goloğlu'nun 3 Agustos tarihli Radikal'de, blogda yazdığım "Entelektüellerin Şike Soruşturmasıyla İmtihanı" başlıklı yazıya dair yanıtından sonra bir şeylere açıklık getirelim.İlk olarak yazıda sitem edilen şey entelektüellerin futbola ilgi göstermesi yazıp çizmesi değil, konu Fenerbahçe olduğunda bu kesimin hoyratlaşması,başka konularda gösterdikleri şüpheci tavrı bu konuda göstermemeleri, ve kendince zaten karanlık buldukları birilerinin mağduriyeti söz konusu olsa bile bu konuda ağızlarını açmanın kendilerinin bulunduğu hijyenik muhalefet koltuğunu tehlikeye düşüreceğini düşünerek susmaları.

Ayrıca Goloğlu'nun bahsettiği şekilde entelektüel kelimesini faşist diktatörlerin sevdiği şeklinde tabii ki kullanmıyoruz. Anti-entelektüalizm yapmadan da entelektüel denilen kitlenin bir özeleştiri yapması gerektiğini söylemek herhalde bizi Kenan Evren'le falan aynı kategoriye sokmaz. Tam tersi entelektüellere yönelik her eleştiriyi anti-entelektüalizm gibi algılamak da en az Kenan Evren kafası kadar tehlikelidir. Diğer bir tespite yanıt vereyim, entelektüel sosla yaklaşanların medyada yazıda bahsedilen bir ağırlıkları olmadığını belirtiyor Erkan Bey. Bahsedilen etkinin medyada kapladığı yer açısından bir etkiden bahsetmediğimi, daha çok okuyup, yazan, çizen dünyayı takip etmeye çalışanların , -hadi televizyoncu deyimiyle söyleyelim A-B grubunun- hakim algılarını şekillendirmede bu entelektüel soslu yaklaşımın başat etkisi olduğunu düşündüğümü ve bu vesilesiyle hacminden daha fazla etki alanı olan bir söylemin özneleri olduğunu düşünüyorum.

Erkan Bey'in yazının sonunda söylediği "Fenerbahçe'nin haksızlığa uğradığını düşünmüyorum" sözüne de gereken yanıtları bir alttaki yazıda Aethewulf epey uzun bir şekilde vermiş zaten o konuda fazla söyleyecek bir şey yok sadece buna çok şaşırdığımı söyleyemeyeceğim. Zaten Radikal'in mağduriyet algısının söz konusu Fenerbahçe olunca paralize olduğunu, vicdan terazisinin şaştığını defalarca gördük. Biraz daha genelleyerek ve Radikal'in tümüne bu durumu teşmil ederek anlatayım meseleyi.

Geçen hafta bu gazetenin 3 Temmuz bilirkişisi rolünde olan Kenan Başaran Twitter hesabında 12 Mayıs'da çıkan olayların ardından gözaltına alınıp yaklaşıp 4 ay hapis yatan iki kişinin duruşmasının olduğu gün bu çocukların Beşiktaşlı ve Galatasaraylı çıkması üzerine "umarım bir gün Beşiktaş ve Galatasaray için de hapis yatacak Fenerbahçeliler bulunur" gibi bir şey yazdı. Orada bulunmak dışında bir suçu olmayan, polislerin gerçek üstü görgü tanıklıklarıyla Toma'ya kafa attıkları iddia edilen şahısların 4 aydır suçsuz yere içeride tutulmasından zerre hicap duymadan, sanki bu adamlar kendilerini feda ederek, Fenerbahçe'yle dayanışma duygularını göstermek için gidip hapis yatmış ve Galatasaraylı ve Beşiktaşlıların diğerkamlılıklarını yansıtan birer temsilciymiş gibi Fenerbahçeli taraftarların da Galatasaray ve Beşiktaş için hapis yatmalarını temenni eden, bunlar arasında garip bir mütekabiliyet kurarak Türk futboluna nurlu ufukların böyle geleceğini düşünen bir kafayla 3 Temmuz sürecini takip eden bir gazetenin Fenerbahçe'yi bırakın mağdur bulmayı soykırım suçlusu saymadığına şükretmek gerek.

Yine Radikal Gazetesi'nin 3 Temmuz sonrası tabloid gazetelerden geri kalmayan, emniyet verilerini sorgusuz sualsiz veri kabul eden, 3-10 Temmuz arası o korkunç lince ortak olmakta en ufak bir tereddüt göstermeyen Spor Müdürü Uğur Vardan'ın 2 Ağustos'daki yazısından bir pasaj hatırlatalım.

"
Tabii bazen idealle gerçek aynı yerde buluşmuyor. Onlar ‘gizlilik’ nedeniyle karar vermekte zorlanıyor ama biz hiç de ‘gizlilik’ gözetilmeksizin basın yoluyla paylaşılan onca bilgi ve belge ışığında çoktan kendi kararlarımızı vermiştik. Peki bu durumda şu soruyu sormamız gerekmiyor mu, basına ‘Gizlilik’ yok, ama Etik Kurulu ve Federasyon’a var. Bu ‘gizli’ olmayan çelişkiyi bize kim açıklayabilir?".
Sayın Vardan ortada iddianame yokken, herhangi bir savunma yapılmamışken kendi kararını vermiş polisin sızdırdığı, halkla ilişkiler operasyonuyla algı yaratmaya çalıştığı ortamda Radikal'in Spor Müdürü kesin kanaatini vermiş ama daha ilginci söz konusu Fenerbahçe olunca bu kadar polise, savcıya inanmaya teşne ruh haline sahip Vardan'ın o sıralarda yine Galatasaray'la ilgili başlatan 2006'daki Denizli'ye teşvik davasına yaklaşımı nedense ilkinden 180 derece farklı.

"
Bildiğiniz üzere bu tür durumlarda gazetemizin ‘Nöbetçi hukukçusu Bağış Erten üzerinden, ceza hukukçularına danışıyoruz. Dün de Bağış’ın bilgilerine başvurduğu Av. Serbülent Baykan konuya ilişkin çok net konuştu: “Bu yasanın çıktığı tarihten önce hiçbir şike suçu kovuşturulamaz. Yasanın çıktığı tarihten önce ceza hukuku açısından şike suç değil. Soruşturmayı yöneten makamlar zaten bunu biliyordur. Önlerine 12 Nisan 2011 öncesinden bir belge geldiyse, bu belge deliller dosyasına konulabilir, ama suç isnadında kanıt olarak kullanılmaz.” Baykan’ın açıklaması, dünkü operasyonun ‘gaz alma’ niyeti taşıdığını doğrular nitelikte."

Aynı makamlar Fenerbahçe aleyhine bir şey yayınladı mı Etik Kurulu, mahkeme falan gözetmeden biz gazetelere yanısıyanlarla kararımızı verdik diyen Vardan aynı kaynaklar Galatasaray'ı işaret eden bir şüphe işaret ettiği zaman hukukun doğrularını hatırlayıp medyaya sızan şeylerle kanaat oluşturmuyor. Bunun bir gaz alma operasyonu olduğu teşhisini koyuyor.

Spor müdürü ve dava takip eden muhabiri bu kafada olan bir gazeteden bundan sonra da beklediğimiz bir şey yok. 3 Temmuz'dan önce de kafalarında kirli olan Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe imgesinin bir vesileyle linç edilmesi sırasında adı geçen öznelerin mağduriyeti söz konusu olsa bile onu savunmanın romantikliklerine objektifliklerine sol görüşlü kimliklerine zarar vereceğini düşünerek bu toplumsal lince ses çıkarmadan alkış tutmak objektif Radikal'liginize hakikaten çok yakışıyor.

Bu aşamada tekrar Erkan Bey'in söylediklerine geçeyim, Erkan Bey'in Fenerbahçe'nin mağdur olduğuna inanmaması kendi içinde son derece tutarlı. Çünkü bu kendine korunaklı muhalif bir konum seçen dilin sahiplerine göre Fenerbahçe'nin herhangi bir mağduriyete uğraması zaten söz konusu bile olamazdı. Fenerbahçe son maç Bursa'ya şampiyonluğu kaybettiğinde yine Radikal'de diğer 17 takımında buna sevinmesinin "kibirin yenilmesinden" dolayı olduğunu ifade edip bunun doğruluğunu selamlayan Fenerbahçeli Bağış Erten bile bu söylemin dışında değildi. Bütün yatırımını Fenerbahçe'nin zalimliği kibri, rahatsız edici büyüklüğü üzerinden yapmış buna göre konum almış bir entelektüel söylemin tutup da Fenerbahçe mağdur oldu demesini beklememek lazım. Bu entelektüel söylemin olmazsa olmazı Fenerbahçe'nin naturası gereği mağdur olamayacağı zaten.

Memlekette Galatasaray'dan AKP'ye cemaatten, Kemalistlere herkesin mağdur olma hakkı vardır ama bu korunaklı muhalifliklerini oligarşinin en büyük halkası Fenerbahçe'ye göre alanlara göre Fenerbahçe kapısına kilit vursa, Fenerbahçeliler kollarına sarı yıldız taksa bile bu Fenerbahçe mağdur olamaz. Yine Radikal'in James Gist'in kanında uyuturucu çıkması haberini manşetten nasıl verdiğini hatırlayalım. "Alma Hacettepe'nin ahını" manşetiyle Fenerbahçe'nin Taurasi olayında yaşadığı mağduriyetin de aslında mağduriyetten sayılmadığını sanki mağdur olanın Fenerbahçe değil de Hacettepe olduğunu Radikal'in kafasında Fenerbahçe ve mağduriyet sözcüklerinin asla yan yana gelemeyeceğinin bin beş yüzüncü örneğini görmüştük. Nitekim bu mağdur olamama meselesinin şahikasını da Mayıs ayında gördük. Bolivya'da olsa taraftara, tapılacak romantik nesneler muamelesi yapacakları 12 Mayıs olaylarında bile bu taraftar mağdur olamadı bu entelektüel söylem sahiplerine göre.

Polisin Heysel faciasının provasını yaptığı 12 Mayıs'ta doruk noktasına oluşan ama ondan önceki her mitingde ya da adliye önünde de şiddete uğrayan, Avrupa şampiyonu takımını havaalanında karşılarken bile polisin sistematik şiddetine maruz kalan bir taraftarın uğradığı zulüm karşısında lal kesilen, "yahu durun bu kadar da olmaz diyemeyen" bir dilin Fenerbahçe'ye keşke biraz daha politize olsalardı diye akıl vermesi de ancak bu topraklarda yaşanabilecek bir entelektüel ataleti olarak okunabilir.

Bundan bir hafta önceki yani 25 Temmuz tarihli "Acaba Neden Politik Olamadılar? "başlıklı yazısında Erkan Goloğlu Fenerbahçelilerin yeterince politize olamadığını belirtiyordu. Kendisine soralım: Bir kulüp taraftarının takımının uğradığı haksızlığa tepki üzerinden politikleşmesi normal bir şey midir Allah aşkına? Fenerbahçe nasıl üzerinden politikleşen bir kitle hareketi olabilir? Yani insanın tesadüfen edindiği bir kimlik, babası, amcasından geçen bir alışkanlık olan takım tutma pratiği politik bir kimlik haline niye gelsin? Memlekette bin tane politize olması gereken mesele varken Fenerbahçe taraftarını Fenerbahçelilik üzerinden yeterince politize olmadınız diye eleştirmek nasıl bir saçmalıktır?

Fenerbahçe taraftarı "ya biz politize olalım" diye bir karar falan almadı sadece kulübün uğradığı lince karşı bir dayanışma gösterdi, bu sırada linci yapan kurumlar bizzat devletin ideolojik aygıtları olunca dolayısıyla düzene yönelik de bir eleştirel söylem gelişti. Bunun doğal olarak uzun süreli bir siyasal harekete dönüşmesi politize olarak diğer alanlara da sıçraması beklenemez, zira taraftar kimliği aralarında sınıfsal, dinsel, etnik, bin tane farklılık bulunan insanların politize olmaları için yeterli bir kimlik değil. Fenerbahçe taraftarının gösterdiği sadakat ve dayanışmayı yeterince politize olmadılar, derin işleri sorgulamadılar diye yargılamak hakikaten acayip bir kafanın ürünü. Ne yapacaktı Fenerbahçe taraftarı. Paris Komüni mi yapacaktı, Harp Okulu'nu ele geçirip hükümete muhtıra mı verecekti, siyasi parti kurup seçime mi girecekti?

Lince karşı koymaya çalışan kendisine açılan savaşa karşı ayakta kalmaya çabalamış yasama-yürütme-yargı-medya tarafından linçe tabii tutulmuş bir camianın tepkisini derin ilişkileri sorgulamadılar diye küçümsemek nasıl bir kafa ürünüdür. İşin ilginç tarafı şike meselesinin içinde başka meseleler olduğunu söylediğinizde yani bu meselenin derin yerlerle bağlantısını dile getirdiğinizde "ne alakası var herkes mi Fenerbahçe'ye karşı" diyen adamlar da aynı adamlar. Yani hem yeterince derin ilişkileri sorgulamadılar diye eleştireceksin, hem de kardeşim bu sorgulama yargılama şike meselesi değil falan diyince "ne alakası var" diyeceksin. Radikal tam bu kafanın yayın organı kimliğinde bir işlev gördü 3 Temmuz sonrası.

Samimi olarak merak ettiğim iki şey var Uğur Vardan 3 Temmuz sonrası ayet muamelesi yaptığı polis ve savcı mütalaaları hakkında ne şimdi ne düşünüyor, mahkemenin adil bir yargılama yaptığını düşünüyor mu, o taptığı savcının dava sonrası açıklamalarını duyunca basına sızan şeylerle verdiği kararı bir gözden geçirdi mi acaba?

İkinci soru da Radikal'in Ankara tayfasına , madem bu futbol düzeninden bu kadar şikayetcisiniz, kirli ilişkilerden bıktınız, hatta Fenerbahçe küme düşürülmedi diye Tanıl Bora gibi misak-ı milli içindeki futbola karşı yazı orucuna giriştiniz falan Allah şşkına bu düzenin 30 senedir göbeğinde bulunan İlhan Cavcav'ı kulübünüzden göndermek için ne yaptınız. Biz sadece taraftar kimliği olan bir blog olarak Aziz Yıldırım'ın yönetim üslubunu, tek adamlığını eleştiren 50 tane yazı yazarken,bu kulübün otoriter akılla değil daha çoğulcu yönetilmesini isterken siz ve Tanıl Bora -bildiğim kadarıyla Gençlerbirliği Kongre üyesi olarak- İlhan Cavcav'ın yönetim üslubunu eleştiren, kulüpteki yönetim işlevinden rahatsız olduğunuzu belirten kaç tane yazı yazdınız, Genel Kurul'da bunun için ne gibi bir çalışma yaptınız? Bir cevaplasınız da aydınlansak.






35 comments:

  1. BOSS dedi ki...

    ısrarla; "fenerbahçe şike yaptı" argümanına sığınan sözde entelektüellerin cevabını vermekten kaçındığı bir soru var; "kiminle yaptı"

    6222'de, tff 58'de çok açık; "şike suçunun oluşabilmesi için maddi veya sair bir menfaat gerekiyor"

    1- "efendim, emenike maça çıkmadı, kendisi de burada olmadığı için de dosyası ayrıldı" dolayısıyla karabük maçında şike varmış...

    1.1- şike suçunun oluşabilmesi için müsabakanın neticesine etki etmek gerekiyor. oynamayan bir adamın müsabaka neticesine nasıl bir etkisi olabilir merak ediyorum. "fenerbahçe maçı kolay kazansın diye oynamamıştır" derseniz; takımlarından kesilen bütün kaliteli futbolcuları da sorgulamanız gerekir. belki de oynamamak için form'dan düşmüşlerdir. :)
    1.2- kabul etseniz de, etmeseniz de emenike'nin sakat raporu var.
    1.3- sakat raporu olmadığı halde; "galatasaray maçında oynamak istemiyorum" diyen bir culio örneği de var.

    2- ankaragücü maçında şike varmış... uğur uçar'ın; "bize şike teklif edildi" açıklaması varmış...

    2.1- koskoca bir kulübün ve başkanının kaderinin şekillendirildiği açıklamaya bakar mısınız? anlaşma veya menfaat var mı? yok! materyal delil var mı? yok!
    2.2- 6222'ye göre, uğur uçar teklifi aldığı an bildirimde bulunmak zorunda, aksi halde kanun onun da cezalandırılmasını emrediyor. uğur anında bildirmiş mi? hayır. ceza almış mı? hayır.
    2.3- peki; "fenerbahçe maçında trabzonspor için oynayacağız" açıklaması yapan gençlerbirliği oyuncularına; "2 hafta sonra trabzonspor maçında kimin için oynadınız?" diye soracak entelektüel bir zeka var mı? yok!

    3- bir sürü itiraf ve delil olduğu halde, mahkemenin trabzonspor'u açıkça kayırmasını sorgulayacak entelektüel bir vicdan var mı? yok!

    4- her şey bir yana, bir insan evladı da çıkıp sormuyor; "yahu aziz yıldırım madem bu kadar kolay şike yapabiliyor da, bu kulüp 3 şampiyonluğu niçin son haftada kaçırmış? ve 13 yıllık başkanlığı döneminde niçin bir türkiye kupası kazanamamış?"

  2. shadowtr dedi ki...

    Yazı iyi güzel de bu radikal tayfasını neden ciddiye alıp onlara karşı bu kadar vaktinizi harcıyorsunuz. Kafalarında verdikleri peşin hükmü nasılsa hiçbir yazı, tenkit değiştiremez. Mesele futbol olduğunda bu ülkede ne entel kalır, ne tarafsız...

  3. cengo dedi ki...
    Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
  4. Unknown dedi ki...

    artik bunlara her zaman ve her yerde gecerliligi olan bir atasözü ile cevap vermenin vakti coktan geldi, hatta cok güzel bir tisört blie olur, istisnalar kaideyi bozmaz ama bir cogunun bu cevabi hak ettikleri apacik ortada
    " it ürür, kervan yürür "

    Meyve veren ağacın taşlanması gibi, iyilikte yarışan kimselerle uğraşanlar çok olur. Kıskançlık bazen insanı kudurtur. Doğru yolda olanlara çatanlar, bir yerden geçen kervana ürüyen itlere benzerler. Bu tür karşı koyma ve sataşmalar, yürüyüşü engelleyemez. Akıl ve inanç sahibi insanlar, kınayanın kınamasına rağmen hak bildikleri yolda yürümeye deavm ederler.

  5. birkan dedi ki...

    Memleketin radikalinin hali bu işte.
    Fener eski Demir Perde ülkelerindeki devlet takımlarından bile daha zalim ve zorba bir tahakkümcüdür.Memleket futbolunun kanını emmektedir.
    Her ne hikmetse şampiyonluk sayısı olarak örneğin bir Juventus, bir Real Madrid gibi alıp başını gitmediyse de bu böyledir.Aşağıda yazanları unutmuş olabilirsiniz gerizekalılar, bugüne de geliriz, yine de sayayım:
    Başkaları üçer dörder yıl üstüste şampiyonluk yaşarken, ikinci ligden gelip şampiyonluklar yaşayanlar varken, şimdilerde tarih olmuş arılı petekli partinin net siyasi desteğini almış ve bunu saha içine yansıtmış olanlar varken, Mitçi başkanı olanlar varken, Anadolu kulüplerinin hakkını yiyip ''kupa beyi'' olanlar varken, Anadolu kulüplerinin futbolcularını bedavaya kapmaya çalışanlar varken, Fener bir Ali Şen ve bir Aziz Yıldırımla memleket futbolu üzerine kabus gibi çökmüştür.
    Hani siz Amerikan sinemasını aşalı çok olmuştu?
    Sinemasını geç, siz yalanlarına bile adaptesiniz? Sığır çobanlarını attığını vuran gözüpek silahşörler yapıp bunun üstüne tonla film çektiler, çoban oldu Clint Eastwood..
    Karadeniz sağ siyasetinin eseri bugün ''İstanbul saltanatını yıkan efsane'', ''kirli ortam''da her nasılsa üç yıl üstüste şampiyon olan takım tertemiz şampiyon, her ortamın kevaşesi olup her çeşmenin başını tutan lobi ustalarını saymıyorum bile..Fener? Ali Şen ve Aziz Yıldırım işte, yetmez mi?
    Günümüzde Hollywood halen kovboy filmleri çekiyor.İki sene evvel efsane beşinci şampiyonun filmini çektiler, hemen ertesinde başrolü değiştirip devam filmini çekecekken kötü adam Aziz Bin Ladin güzel ortamı bozdu.Neyseki kötü adam yapılan operasyonla bertaraf edildi.
    Siz gerizekalılar da Avrupa sineması izleyip hem postmodern olanı hem de efsane anlayışını bir potada eriterek mutlu mesut köşe yazılarınıza devam ettiniz.

  6. Unknown dedi ki...

    http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1096375&CategoryID=86&Rdkref=7
    erkan gologlu ve butun kimlikleri, kendisine biraz saygi duyuyorsa bu reklami gazetesinin neden haber yaptigina cevap vermeli. bize degil, biz onemli degiliz de mesela esine, ogluna...

  7. DenizEr dedi ki...

    yazinin basindaki resim cok guzel oturmus. o haberi yapan kurumdan adil olmasini nasil beklersiniz? ve ayrica, o haberi yapan kurumda calisip da disariya adalet, hak, hukuk dersleri dagitan yazardan ne hayir gelir ??? geciniz...

  8. Unknown dedi ki...

    alma mazlumun ahını KİŞİSEL BLOGGUM

  9. Adsız dedi ki...

    Dostum,

    Burayı okudugunu biliyorum, sana metrobusten sesleniyorum. 4x4 çekiyor mu bilemem, belki çekiyordur ama çok havasız. Yine de biniyoruz işte ne yapalım. Tıpkı sizi okuduğumuz gibi, başka alternatif mi var sanki?

    Yorumlardan cımbızla bir kaç kelime çekip tartışmanın külliyatını hiçe sayarak "uslup" ten yırtmaya çalışmışsın, şaşırmadan ama yine de üzülerek okudum. Usluptan yırtmak güzel hadisedir, 20li yaşların sonunda başlar, fikirlerimizin sabitleştiği, karşı fikre tahammülümüz kalmayınca sahne böyle ucuz oyunlara bırakılır. Varsın o da olsun.Üzdüysek, "ayıp ettiysek" yien de affola.

    Herşeye eyvallah anlayacağın.

    Bir şu 4 çekere takıldım sadece. Biz sokaklarda biber gazını ekmek arası yapmış tek öğün niyetine yerken sen bizi apolitik, sorumsuz, sorunlu zengin piçi yapmışsın. Üzüldüm. Öyle olsak da haklılığımız değişir miydi, o da ayrı konu. Demek ki sınıf tartışmasından ötesi sende kısa devre, varsa yoksa insanların bindikleri, ve indikleri.

    Herneyse, dediğim gibi herşeye eyvallah. Usluptan yırtmışsın, ama diğer herşeyden sınıfta kaldın be dostum. hem de bütünlemeden de çakarak. Dedim ya, şaşırmadım ama üzüldüm.

    Fenerin hakkı yenmedi dedikçe ortaya çıktı ki senin hakkını yemişiz meğer. bu kadar kaçak dövüşemez bir fikir insanı diyorduk. yanılmışız.

    Haydi sana güzel usluplu günler. Bu memleketin yargısı buysa medyası da bu olacak elbette. Uyumaya devam. Uyku tutmazsa Leonard dinle biraz. Cohen dinliyorsundur değil mi? Radikaldesin ne de olsa? Belki canlı da dinlersin. Gerçi FB arenada çıkacak diye belki gitmezsin bu sefer konsere.. Güzel sözleri var yaşlı adamın (ama 4x4 de var, haberin olsun)

    "I know you need your sleep now, I know your life's been hard.
    But many men are falling, where you promised to stand guard."

    sonumuz hayırlı olur inşallah.İyi uykular laf ebesi dostum. Sevgiler.
    Bir Tost.

  10. Unknown dedi ki...

    4x4'ümüz yok, bir hırka bi lokma yaşayıp gidiyoruz, sizin gibi starbucks köşelerinde futbol romantizmi yapan tayfanın vicdanına da ihtiyacımız yok, gölge etmeyin istiyoruz, o kadar.

    Allah aşkına ne farkınız var; Erman Toroğlun'dan, Serhat Ulueren'den Mehmet Demirkol'dan. Sadece biraz daha oturup kalkmasını bilen "yazar"larsınız o kadar.

    Olimpiyata şair göndermeye benzemez zaten hatalıyım demek, en kolayı yine cımbızla laf seçip, zaten bunlar belirli hezeyanların ürünü diye hem tribüne oynamak hem de karşındakine bazı değerleri savunamayacak roller vermek. Kaç defa dedik Fenerbahçe taraftarı tek boyutlu değil, belirli bir sosyal sınıfın ürünü değil, buraya yazı ve yorum yazanlar da düşündüğünüz gibi değil. Küfür mü edilmiş, hakaret mi edilmiş, bu blogun sahipleri var, izin vermezler. Siz geçin onları da gerçekten cevap vermeniz gerekenlere cevap verin.

    O cevap gelmez, spor basını sırtını İslam Çupi'ye, Kenan Onuk'a değil de Tanıl Bora'ya, Hıncal Uluç'a dayadığı sürece umut yok.

    "Kalemini kır ama satma" - İslam Çupi

  11. Adsız dedi ki...

    Futbol entelektüelleri olaylari sizin gibi değerlendirirse söyledikleri değerlidir. Aksi halde entelektüellikleri de sorgulanır, cesaretleri de, tıynetleri de..Üstelik bu, anti-entelektüelizmden uzak durulduğunun altı çizilerek şık bir biçimde yapılır. Oysa söz konusu kurnazlığa karşın durum anti-entelektüelizmin dik alasıdır. Bir grup entelektüelin söylediklerini hoşa gitmediği için değersizleştirmek, itibarsızlaştırmak çabasından başka birşey değildir. Birbirinden farklı bireyleri, bir konu hakkında benzer yargılara sahip diye kendi iradi seçimlerinin dışında davranmakla suçlamak çok iyi tanınan tarihsel bir hezeyanın bu konuya yansımasıdır başka birşey değildir. Kibirin ikiz kardeşidir deyip geçelim.

    Futbol entelektüelleri diye tanımlanan ve 3 Temmuz sonrası süreçte takındıkları tavır pek beğenilmeyen kimselere karşı buna benzer muhalif soslu mecralarda yükselen itiraz, kusura bakmayın ama ulaşabildiği her yeri her şeyi manipüle eden/etmeye çalışan devasa bir gücün tahammülsüzlüğünü çağrıştırıyor bana. Bu rahatsızlık da zaten yukarıda "daha çok okuyup, yazan, çizen dünyayı takip etmeye çalışanların , -hadi televizyoncu deyimiyle söyleyelim A-B grubunun- hakim algılarını şekillendirmede bu entelektüel soslu yaklaşımın başat etkisi olduğunu düşündüğümü ve bu vesilesiyle hacminden daha fazla etki alanı olan bir söylemin özneleri olduğunu düşünüyorum" sözleriyle açıkça belirtilmiş.

    Bakın davaların ÖYM'lerde ele alınış biçimi, hatta ÖYM'lerde görülmesi, usul ve esasa ilişkin çoğu aslında yapısal bir dizi aksaklıklar, medyanın süreçte Fenerbahçe camiası lehine/aleyhine sergilediği yine yapısal sorunlarla dolu performans.. Bunların hiçbiri Fenerbahçe camiasının her ne yolla gelecek başarıya karşı iflah olmaz tamahkarlığını değiştirmiyor. Ortalama Fenerbahçelilik kurgusu böyle birşey ne yazık ki. Başka türlüsü varsa da henüz pek müşerref olamadık. Malum sezonda son Sivasspor maçı öncesi ve sonrasında, 'Aziz Başkan bu kez işi şansa bırakmaz/dı' diye kasım kasım kasılan sıradan taraftarı kimse unutmadı! Onlardan aldığı ruhsatla her maçın sonucuna müdahil olmayı kendinde hak gören bayındırlık ve ziraat sevdalılarını da..Hemen her yıl şampiyonluğa oynayan Fenerbahçe'nin, yirmisekiz yıldır şampiyon olamamış futbolla yatıp kalkan bir şehrin takımına karşı gayrimeşru yollara tevessül ettiğine dair gayet net bir algı oluştu kamuoyunda.

    Bile isteye hem en güçlü, hem en çok, hem en zengin, hem en başarılı, hem en nüfuzlu, hem en kalabalık, hem en iş bitirici olacaksınız öte yandan da hem en asi, hem en isyankar, hem en muhalif, hem en mazlum olmayı kimseye bırakmayacaksınız. Bunların hepsini bir arada olmayı isterseniz öncelikle en komik olursunuz. Başka bir Fenerbahçelilik mümkün mü bilemiyorum ama öncelikle bu kadar açgözlü olmayın yeter!

  12. aethewulf dedi ki...

    "Fenerbahçe camiasının her ne yolla gelecek başarıya karşı iflah olmaz tamahkarlığını değiştirmiyor. "

    Demek ki "Fenerbahçeli" diye ayrı bir insan grubu var, bu insan grubu her nedense, diğer insan gruplarından ayrı, bambaşka davranış kalıplarına sahip. Diğer bütün insanlar "her ne yolla gelecek olursa olsun başarıya karşı tamahkar" olmazken "Fenerbahçeliler" insaniyetin geri kalanından ayrılıp "tamahkar" olabiliyorlar. Bu aksi örneği de pek gözükmemiş bir yapısal durum.

    Yani insanlar "homo sapiens" ve "fenerbahçeliler" diye ikiye ayrılıyor, beşeriyetin geri kalanı ahlaki davranışlar sergilerken fenerbahçeliler "bilinmez bir nedenle" bu davranışı sergileyemiyorlar.

    Ancak bu Fenerbahçeliler niyeyse hayatın geri kalanında akp'li, chp'li, mhp'li, bdp'li, kadın, erkek, işçi, işveren, öğrenci, öğretmen, sanatçı "görünümünede" geziyorlar. Bu rolleri ile yaptıkları davranış kalıpları "altlarındaki bu her ne yolla gelirse gelsin başarıya tamah eden" insan ahlakını gizlese de "gerçek apaçık ortada"

    Bunun bir adım ilerisinde de toplumumuzu saran fenerbahçelilik olgusunu yok etmemiz gerektiğini düşünebiliriz. Fenerbahçelilik bireyden bireye göre değişebilen kültürel bir fenomen değil de bir varoluş biçimi ise mutlaktır (nitekim aksi örneği olmaması da bundan) mutlak ise değişemez. Böyle ahlaki bozukluğa sahip insanlarla bir arada nasıl yaşayacağız? Herhalde bu mutlakiyeti bir "final solution" ile yok etmemizi önerecekler.

  13. aethewulf dedi ki...

    Şu cümleleri yazarken bir Eichmann gibi konuştuklarını hiç göremiyorlar mı acaba? "Yahudiler toplumun içerisinde yaşayan, alman toplumuna uyum sağlamış ancak içsel dürtüleri nedeniyle "tefeci" olan, ahlaki davranışlar sergileyemeyecek bir alt türdür" cümlesinden şu cümlelerin en büyük farkı, bir etnik grup üzerinde değil basbayağı takım tutma gibi son derece gelişigüzel bir durumdan bahsedebiliyor olmaları.

    Sonra bu nazi bakış açısıyla dünyayı yorumlayınca, elbette Fenerbahçe'nin uğradığı tüm haksızlıklar "sineye çekilmesi gereken", pek de bahis edilmeyecek, edilecekse de "ayrıca tartışılacak" konular oluyor. Fenerbahçelilerin uğradığı haksızlıktan önce, "normal insan" olmadıkları için "Fenerbahçelilik üzerine düşünmemiz lazım". Yani yahudiler de haksızlığa uğramış olabilirler ama yüzyıllarca tefecilikle toplumun kaynaklarnı üretmeden sömüren bir ırktan da bahsetmeden geçmek olmaz değil mi? Dr. Goebels'in çok seveceği bu paradigma değişiminden sonra, haksızlığa uğramış bir grubun, bu haksızlıktan da bahsetmesi beklediği insanlara karşı sitemi "her şeyi ele geçirmeye çalışan gücün tahammülsüzlüğü" oluyor.

    Neyse o güç? Fenerbahçe'nin böyle bir gücü olmadığı yaşadığı bu durum karşısında belli. "Dünyayı yöneten yahudi" komplo teorilerine benzer bir "türk sporunu yöneten fenerbahçe" teorisi ile birleştirilmiş "fenerbahçe - fenerbahçeli" ilişkisinin sonucu da "ayrı bir inasn tipi" yaratmaya kadar gidiyor.

    Sonu da şöyle bitiyor: "aç gözlü olmayın yeter" aynı nazilerin yahudilerin aç gözlüğünden, dünyayı nasıl yönettiklerinden esasında nasıl farklı bir insan tipi olduklarından bahsederken yaşadıkları şehvet ile "eğer böyle olmazsanız başınıza bunlar gelmez" haddi de bildiriliyor.

    Faşizm, sadece politik bir olay değildir. Hayata bakış açısıdır. Herhangi bir fanatik, kolaylıkla faşizan bir bakış açısıyla değerlendirmede bulunabilir.

    Mapuche'ye örneği yüzünden teşekkür edecek halimiz yok da, düştüğü açmazdaki haline belki reva olur diye şunu sormak lazım, "belki de her şey senin düşündüğün gibi değildir? Belki de yıllarca üretilmiş, hiçbir gerçekliğe dayanmayan bir efsaneye inanıyorsundur? Belki de fenerbahçeliler her ne şart altında olursa olsun başarıya tamah edecek insanlar değildir? Belki de gayri ahlaki yöntemlerle elde edilen başarılara bu insanlar karşıdır, sadece senin varolduğunu varsaydığın "gayri ahlaki" yöntemin varolmadığına inanıyorlardır? Belki de fenerbahçe 10 senedir ligi yönetmiyordur, şike yapmıyordur, federasyon ve medya eliyle yaptığı şikeleri gizlemiyordur. Belki fenerli bir medya yoktur, fenerli bir federasyon da yoktur? Belki de sen yanlış düşünüyorsundur?"

    Ama bu soru biliyorum ki ağır gelecek "dünyayı yöneten fenerbahçe kompleksi"nin rahat yatağında uyumak çok daha kolay.

  14. yakoul dedi ki...

    @Mapuche 2. dünya savaşı ve Alman rahip örneğini okumanı şiddetle ama şiddetle tavsiye ederim diyeceğim ama muhtemelen bu olaylar sadece senin kafandaki gibi hastalıklı fikirler olmaktan çıkıp toplum düzeyine inse bir sistematiğe otursa sen içeri alınan, ezilen, ya da "final solution" a uğrayanlardan değilde. O son kalanları almaya gelen Nazi özentilerinden olursun. yazar da kusuruma bakmasın ama mapuche gibi insanlarla aynı havayı soluduğum için üzülüyorum bu bir nefret çağrısı değil, bu arkadaşda somutlaşan yarım kalmış bir kişilik stereotype'ı için duyulan bir üzüntünün dışa vurumudur... no racism...

  15. gumgumok dedi ki...

    @mapuche,

    "Bakın davaların ÖYM'lerde ele alınış biçimi, hatta ÖYM'lerde görülmesi, usul ve esasa ilişkin çoğu aslında yapısal bir dizi aksaklıklar, medyanın süreçte Fenerbahçe camiası lehine/aleyhine sergilediği yine yapısal sorunlarla dolu performans.. Bunların hiçbiri Fenerbahçe camiasının her ne yolla gelecek başarıya karşı iflah olmaz tamahkarlığını değiştirmiyor. Ortalama Fenerbahçelilik kurgusu böyle birşey ne yazık ki"

    Velev ki Fenerbahçelilik kurgusu böyle. Velev ki Fenerbahçeliler en suçlu ve en güçlü. Buna güzel bir cevap verilmiş zaten, bundan bahsetmeyeceğim.

    Siz, yine de buna karşı işlenen hukuki faciaları, basın destekli manipülasyonları sadece 'bir dizi aksaklık' şeklinde değerlendirirseniz, 'ama bu Fenerbahçenin suçlu olduğu gerçeğini değiştirmiyor' derseniz; bize hangi yüzle, hangi haklılıkla, hangi ilkeyle gerçekten mazlum, suçsuz, güçsüz olduğunu düşündüklerinizi savunacaksınız?

    Poşu taktı diye bir genci, çakmak topladı diye bir hastayı, kitap yazdı diye bir gazeteciyi, pankart açtı diye bir öğrenciyi, taş attı diye bir çocuğu hapse tıkmakta beis görmeyen bir sistem, elbetteki bunların tümü gerçekten 'suçlu' olarak algılıyor ve hukukun çiğnenmesi pahasına cezalarını veriyor. Suçlular ceza alacaksa, hukuk gerektiği yerde çiğnenebilir diyor.

    Bazen gerçekten değerlendiriyor musunuz, 'birinin suçlu olduğuna karar verme mekanizmam nasıl işliyor? Bu konuda mevcut sistemden farkım nedir?" diye. Suçlu olduğuna karar verdikten sonra 'suçluysa, artık hukuka gerek yok, önemli olan cezanın verilmesidir' diyen makyavelistlerden farkınızın ne olduğuna dair düşündünüz mü?

  16. Adsız dedi ki...

    Cevaben yazılanları okuyunca insan hayretler içinde kalıyor. Tamamıyla taraftarlık kurgusu ve Fenerbahçelilik motivasyonu üzerine bir şeyler söylemeye çalışırken bunu Nazi-Yahudi analojisine boğup buradan ırkçılık ne kötü bir şeye vardırmak nasıl bir izana dayanıyor doğrusu merak ediyorum. Bu anlayış Mandela'yı siyahlara düşman olmadığını savunmak pozisyonuna sokabilir. Tabii burada “benim Fenerbahçeli arkadaşlarım da var” diyerek bu komedyaya katkı sunmak gibi bir niyetim yok.

    Öncelikle şunu ifade edelim. Evet Fenerbahçeliler bu toplumun geri kalanından gerek davranış kalıpları gerek moral kodları açısından anlamlı bir farklılık arz etmezler. Etmeleri de beklenemez. Zira Fenerbahçelilik diye bu anlamda bir kategori yok. Yani burada konu edilen, insanların Fenerbahçeli olması değil, hangi motivasyonlarla Fenerbahçeli oldukları yani nasıl Fenerbahçeli oldukları daha çok. Bir özel alan olarak futboldaki egemenlik ilişkilerini nasıl kavradıkları, bunun neresinde durdukları..

    Bir coğrafyada futbolda güç ve nüfuz birkaç noktada temerküz ettiyse ve bunlar birçoğu için küçük yaşlarda taraftarlık motivasyonunun temel belirleyeni haline gelmişse, bu oligarşik yapının ürünü taraftarlık anlayışının futbolla ilişkisi de güce, başarıya, ihtişama endeksli olur. Dolayısıyla bazıları emeğe, alınterine, özveriye dayanmayan bir başarıya paye vermezken bazılarının aklı sonunda başarı gelen her yola yatar. Bunun sebebi futbolla kurduğu ilişkidedir. Konu futbol olduğu için Fenerbahçelilerin oyunla kurduğu ilişkiden yola çıkarak söylendi bunlar. Yoksa Fenerbahçeliler sırf Fenerbahçeli oldukları için hayatın her alanında işte böyledir, tamahkardır demek ipe sapa gelir bir kelam değildir. Ha başka konularda da sonuca ulaşmayı yani mutlak başarıyı mubah sayan bir motivasyonla hareket ediyorlarsa oralarda da akılları her yöne yatar. Ama bunun Fenerbahçelisi, Trabzonsporlusu, Galatasaraylısı olmaz.

    Nasıl böyle anlaşılıyor bilemiyorum ama yine ekleyelim. Tüm Fenerbahçeliler bila istisna benzer motivasyonlarla hareket eder, hepsinin futbolla kurduğu ilişki böyledir gibi bir toptancılık da hakkaniyetli ve sağlıklı değil tabii ki. Bu bağlamda önceki yazıda “başka türlüsü varsa da henüz pek müşerref olamadık” denilen Fenerbahçelilikten kastedilenin çevremizdeki tekil istisnalar değil kamuoyuna sesini duyuran ortalama olduğu açıktır.

    Fenerbahçeliler bu güzel oyunla ilişkilerini insan benliğinin karanlık, vahşi yanı ile değil de sol yanı, zavallı yanı üzerinden kurmayı denerlerse ortadaki sevimsizlik de azalır. Evet insanlar homo sapiens ve Fenerbahçeliler diye ikiye ayrılmaz ama Fenerbahçe Cumhuriyeti ve diğerleri diye de ayrılmaz!

    @yakoul
    Nefret çağrısı yapmadan yani yansıtmadan nefret edebilen oksijen kıskancı arkadaş. Sana da bol oksijenli ve proteinli günler dilerim.

  17. Adsız dedi ki...

    @gumgumok
    Sanırım fena halde yanlış anlaşılmaya devam ediyorum. Ya da belki de ısrarla yanlış anlatmaya..Ben ceza hukuku açısından hiçbir şey söylemedim. Bu konuda bir uzmanlığım da, ahkam kesme heveskarlığım da yok. İşaret etmeye çalıştığım şey bu kulvardaki aksaklıkları, yanlışlıkları, haksızlıkları -artık her ne derseniz- bahane ederek ortamı spor ahlakına, hakkaniyete mugayir hiçbir şey yokmuşçasına manipüle etmeye çalışmak ve buradan kof bir magdur edebiyatına (sportif anlamda olduğunu yineliyorum) sığınarak gerçekten mazlum olanların sesini duyulmaz hale getirmek.3 Temmuz sonrası süreci Fenerbahçe cenahından dinleyen biri, Fenerbahçe'yi kırmızı başlıklı kız, Trabzonspor'u da sekiz kollu ahtapot sanır.Trabzonspor nasılsa elindeki imkanlarla her sene şampiyonluğa oynar, Fenerbahçe bu fırsatı bir daha nereden bulacaktı, ondan oldu bu kadar telaş..

  18. solo dedi ki...
    Bu yorum yazar tarafından silindi.
  19. birkan dedi ki...

    Anlaşıldı, daha basit anlatmak lazım.
    Bir ortamda bir hırsızlık oldu.Bu hırsızlık anlaşıldığı anda sesler yükselmeye, insanlar etrafa bakmaya başladı.Tam bu anda birisi canhıraş bir şekilde hiç de şüpheli davranışlar sergilemeyen birini işaret ederek ''işte hırsız'' diye bağırdı.
    Herkes işaret edilen şahsa yöneldi, üzeri arandı, bir şey bulunamadı.Ardından etrafa bakıldığında suçlamayı yapan şahsın artık orada olmadığı görüldü.
    Postun altındaki ilk yorumumda 3 adet kulübün mevcut ortamda istediğini alabildiği halde bu 3 kulübün bütün olumsuz özellikleri ve dahi kendilerindeki olumsuz özellikleri Fenerbahçe'ye isnat ettiğini anlatmaya çalıştım.
    İş artık öyle bir noktaya geldi ki hangi kişi veya kurumu kendi taraflarına çekmek istiyorlarsa onu ''Fenerlilikle'' itham edip o şahsın veya kurumun ithamdan kurtulmak için Fenerbahçe'ye cephe almasını sağlıyorlar.
    Yani bildiğimiz ters manyel.
    Son boyutu da bu postun altındaki aynı ezber ve sığ şablona sahip şahsın yorumlarında gördüm: Fenerbahçe çoğunlukmuş, hükmediciymiş.Hala bunu söyleyebiliyorlar, biz de laf anlatmaya çalışıyoruz.
    Yahudilerin dünyayı yönettiği sanrısı 19. yüzyıla dayanıyor.Kalabalık bir nüfus veya güçlü bir ordu desteği olmadan borsada inanılmaz manipülasyonlar sayesinde büyük paralar kazanabildikleri ve sonra da en ufak bir yaptırımla karşılaşmadan ellerini kollarını sallayarak dolaştıkları iddia ediliyor.Oysa asıl suçlu hep iz bırakır, görmesini bilene.
    Onlara kim lordluk ünvanı verdi? Soruyu daha da genişletelim, Yahudiler kimin parasını işletiyordu? Biraz daha öteye gidelim, 300 yıl boyunca bir sömürge imparatorluğu yönetenlerin bu sömürüden elde ettiği bütün o sömürge birkimine ne oldu? Ağır bir savaş mı kaybettiler? Tazminat mı ödediler? Brikimlerini devlete mi bağışladılar?
    Eğitim sisteminde İngiliz Kraliyet ailesinin sembolük olduğu anlatılır.Yani bildiğin tiyatro oynuyorlarmış, hiçbir fonksiyonları yokmuş.
    Bu şekilde sembolik diye anlatılan bir de Vatikan vardır, her ne hikmetse bankaları ve devasa gayrimenkulleri olan Vatikan.Ne tesadüf, Vatikan bankalarını da Yahudiler işletir.
    Bütün dünya Kraliyeti ve Papalığı pasif ve işlevsiz diye bilirken, çocuklarına da aynen bu şekilde öğretirken, Yahudiler bir avuç nüfusla her ne hikmetse her şeye kadir, muktedir, sömürücü ve paragöz olarak bilinir.
    Ne diyorlardı o meşhur filmde?
    ''Şeytanın en büyük başarısı, insanları kendisinin var olmadığına inandırmaktır''

  20. gumgumok dedi ki...

    @mapuche,
    "İşaret etmeye çalıştığım şey bu kulvardaki aksaklıkları, yanlışlıkları, haksızlıkları -artık her ne derseniz- bahane ederek ortamı spor ahlakına, hakkaniyete mugayir hiçbir şey yokmuşçasına manipüle etmeye çalışmak"

    Aslında yazdığınız bu cümle, sizi yanlış anlamadığımı gösteriyor. Örneğin Ergenekon davası bu ülkenin iç temizliği için bir umuttu ve belki da hala böyle. Fakat basın ve emniyet yoluyla açıkça kamuoyunda oluşturulmaya çalışan suçluluk algısına, bilirkişi raporlarıyla ıspatlanmış olan 'delil yaratma'lara, kitap yazmanın ya da röportaj yapmanın bile terör örgütü lehine bir faaliyet olduğuna dair verilen kararlara rağmen, hala bu davada verilen kararlara güvenmek ve hapse atılan ya da ceza yiyen herkesi kesin kanaatle suçlu kabul etmek bence ya saflıktır ya da peşin yargılı davranmaktır.

    Radikal, Ergenekon davası boyunca yaşanan bu tür sorunlardan söz etti (hatta Ertuğrul Mavioğlu olayında direk maruz kaldı); fakat spor servisi şike davasında tam tersi bir tutum sergiledi. Önceliğini suçlu olduğuna henüz karar verilmemiş kişilerin ceza almasına ve bu sayede futbolun temizleneceği umuduna verdi.

    Evet, bugün Ergenekon'dan içerde olup gerçekten suç işleyenler bile davadaki bu hukuksuzlukları kullanarak kamuoyunda suçsuzmuş algısı yaratmaya çalışıyor ve başarabiliyor. Anlaşıldığı üzere siz de çoğu Fenerbahçeliyi bu kesimle benzer davranmakla, yani suçluyken davadaki problemleri kullanarak suçsuzmuş gibi davranmakla itham ediyorsunuz.

    Temelden ayrıldığımız bir nokta var. Siz suçun olduğuna kanaat getirmişsiniz, bizse yaratıldığına ya da varmış gibi gösterildiğine. Bu kadar bağırıp çağırmamız da suç yokmuş gibi davranarak bunu empoze etmek değil, haksızlığı uğradığımıza dair kanaatimizden. Suçun var olup olmadığına karar verilme sürecinin nasıl olacağı, evrensel hukuk ilkeleriyle bellidir (normalde kolluk güçleri-savcı-mahkeme zincirinde gerçekleşen, fakat Türkiye'de basının da eklendiği süreç).

    Ergenekon, kck ve şike davalarını karıştırarak söylüyorum; kamuoyu algısı yaratmak için özel montaj yapan, suça karar verme yetkisi olmadığı halde bu kararını internet sitesinde yayımlayan, fiziksel takip olarak yüzü poşuyla kapatılmış bir eylemcinin görüntüsünden başka bir şey veremeyen bir emniyet; emniyetin yarattığı bir delili iddianamesine koyan, tek delili emniyetin bile olmadığını söylediği bir gizli tanığın ifadeleri olan, "şampiyon olmasaydınız soruşturma başlatmayacaktım" diyebilen, tape dışında fiziksel bir delili olmayan savcılar; iddia edilen suçun tanımı henüz yasalarda yer almamışken bile zorlama kararla başka yasa maddesine bağlanarak telefon dinlemesine izin veren, iddianamede işlendiği söylenen suçun mahiyeti yetkisi kapmasında değilken bile davaya bakabilen hakimler... (daha niceleriyle ilgili bu blogtaki birçok yazıya bakabilirsiniz, diğer davalarla ilgili de internette birçok kaynak mevcut). İşte bu zincirde gerçekleşen hemen her şey hukuka aykırıyken, bu zincir sonucunda verilen suç kararını bizim de paylaşmamız gerektiğini söylüyorsunuz. İnsaf demekten başka ne diyebiliriz.

  21. Unknown dedi ki...

    :D

  22. fatih dedi ki...

    @mapuche
    şu cumhuriyet metaforu üzerinden fenerbahçe ötekileşiyor gibi saçma sapan bir öneriyi bıraksanız artık. barcelona kendini ayrı bir ülke gibi tanımlarken methiyeler düzüp sanki anadan babadan katalan gibi övgüler düzeceksin sadece metaforik anlamı olan fenerbahçe cumhuriyeti lafına ise kafayı takıp biz sizi bu yüzden sevmiyoruza gerekçe yapacaksın. arkadaş gören de fenerbahçe sürgünde bir fenerbahçe parlementosu kurmuş kuzeyde istanbul güneyde muğla çizgisinde toprak talep eden bir cumhuriyet kurmuş sanacak. nefret ediyoruz demekten utanıp nefrete rasyonel gerekçeler yaratmaya çalışmayın nefret ediyoruz diyin çok daha samimi olursunuz.

  23. solo dedi ki...

    "Fenerbahçeliler bu güzel oyunla ilişkilerini insan benliğinin karanlık, vahşi yanı ile değil de sol yanı, zavallı yanı üzerinden kurmayı denerlerse ortadaki sevimsizlik de azalır."

    şaka heralde...

  24. Adsız dedi ki...

    mapucheye göre “başka türlüsü varsa da henüz pek müşerref olamadık” denilen Fenerbahçelilikten (Bunların hiçbiri Fenerbahçe camiasının her ne yolla gelecek başarıya karşı iflah olmaz tamahkarlığını değiştirmiyor. Ortalama Fenerbahçelilik kurgusu böyle birşey ne yazık ki. ) kastedilenin çevremizdeki tekil istisnalar değil kamuoyuna sesini duyuran ortalama olduğu açıktır. Görüşünü okuduk…

    aslında bu yorumlarına bir cevap yazılması gerekmiyor… Çünkü kulüplerin tarihine ve taraftarlarının eylemlerine bu şekilde baktığımızda ortada konuşacak hiçbir kulüp ve taraftar olamaz… Örneğin melonun tekrar galatasaraya dönmesi için gösterilen taraftar reaksiyonundan hareketle, Galatasaraylılar sportmenlikten nasip almamış insanları baş tacı eder dersek, doğru bir yorum ve tespit mi yapmış oluruz ??

    Ayrıca yazısında kendi kendisiyle çelişiyor… Kamuoyuna sesini duyuran ortalamayı kastettim diyor, ancak ilk yorumunda sivas maçındaki taraftarın kasım kasım kasılmasını kendi yargısına örnek olarak verebiliyor… mapucheye tersinden soralım o zaman, FENERBAHÇELİLERİN kamuoyuna sesini duyurduğu başarıya karşı iflah olmaz tamahkarlık örnekleriniz hangileridir… Buyurun paylaşın da bizde öğrenelim…

    Gs tribünlerinde her maçta yinelenen haydi cimbom haydi cimbom bizim için koy tezahüratlarından hareketle gs seyircisi şudur demek insafsızlığı ile başarıya karşı iflah olmaz tamahkarlık insafsızlığı arasında hiçbir fark yoktur… fenerbahçeyi kötüleyerek, niteleyerek öfke ve kininizi kusmanıza gerek yok… kulüp taraftarlığı üzerinden sosyolojik ve psikolojik analizlerle doğru tespitlere ulaşılmaz… çünkü taraftarlar içerisinde her türden, her kaliteden insan vardır… onun içinde spor taraftarlığı üzerinden ahkam kesmek işin kolaycılığına kaçarak kendi keyfince yorum yapmaktan ve kendi kendine tatmin olmaktan başka bir şey değildir…

  25. birkan dedi ki...

    Herife Trabzonspor'un tarihini anlatıyorsun, bugünü zaten malum emrine devlet işletmeleri veriliyor, Wikileaks'te bile adı geçiyor, saha içi zaten rezaletin daniskası, resmen ilkokul müsameresi bir senaryo yazılmış, hani Bursa'nın şampiyon yapıldığı sezonki senaryo en azından atraksiyonluydu, herif hala kalkıp ''garip Trabzonspor, çilekeş Trabzonspor'' diyor.İçme suyuna bir şeyler karıştırılıyor abi, başka açıklaması yok.

  26. Adsız dedi ki...

    @mapuche

    Hem "kof bir magdur edebiyatına" ihtiyacı olmayan yarım aydın deklarasyonu, hem de Trabzonspordan bahsederken "yirmisekiz yıldır şampiyon olamamış futbolla yatıp kalkan bir şehrin takımı" gibi banal, klişe kalıplar...Hala aynı ucuz hayal peşinde, yüzleri kömür ocağından kararmış proleter futbol emek-çi-lecisi fetişini kaşıma iç güdüsü. Hiç olmamış. bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Özellikle de HESin ince ayarcısına Trabzonspor ve Trabzon şehri incelendiğinde, 2 kere, hiç olmamış.

    Sözler sizi ele veriyor. Kafanızda hep aynı dar kalıplar. Tıpkı bu 4x4 hadisesi gibi, sınıflardan, demode kof mağdur edebiyatından öteye gidemediğiniz şu dünyada elbette "Fenerbahçelilik" ve ,Fenerbahçe Cumhuriyeti" de sizin anlayamayacağınız kavramlar olarak kalacak.

    İşin doğrusu bütün yazılanlarda tek sorunun "en asi, en isyankar, en muhalif, en mazlum" olarak kalmak, bu payeyi kimseye yedirmemek olduğunu görüyorum. 4x4e binmemek, stad yapmamak, taraftarı müşteriye çevirmemek ve her ne pahasına olursa olsun en muhalif kalmak. Standart yarım aydın zihnidir Türkiyemde, bu yüzden icraat hep "ötekilerin" ama mağduriyet hep sizlerindir! Bu sefer dengeler bozuldu ve siz de buna bozuldunuz!

    Şike davası denen garabete ses yükseltememeniz de bu sebepten, zira burada hukuk yok deseniz bizi, yani "en güçlü" gördüğünüz, sonradan görme küçük burjuvaziyi hiç istemediğiniz şekilde "en mazlum" yapacaktınız. Küçük yürekleriniz ve kategorileme sevdalısı küçük zihinleriniz bunu kaldıramadı.

    Dolayısıyla bugüne geldik, siz inanmadığınız bir düzenin futbol ayağını sadece en güçlüyü en mazlum yapmamak adına, bu olgu beyin filitrelerinizi tıkadığı için savunur hale geldiniz. Olay benim gözümde bundan ibaret.

    Kendinizi aşıp gelin, sizinle sonra tartışalım.

  27. solo dedi ki...

    Ulan Fenerbahçesini geçtim Korcan cezası onanırsa hapis yatacak, asıl o zaman görürsün mazlumun sesinin nasıl duyulmaz hale geldiğini, zaten hiçbir suçu yokken içeride yattı bu adam, nefret bu kadar mı köreltmiş vicdanınızı?

  28. Adsız dedi ki...

    Bakın Yahudi analojisinde bu kadar ısrar edeceksek buna daha çok uygun olan çoğunluk Fenerbahçeliler gözündeki Trabzonspor imajıdır. Fenerbahçe için bu benzetmeyi yapmak gerçekten çok zorlama ve bir o kadar da komik. Fenerbahçe muhtemelen en fazla taraftara -bilemiyorum belki Galatasaray'la at başıdır-, en geniş maddi imkanlara, en etkili medya desteğine, memleketteki güç ve çoğunlukçuluk kültürü göz önüne alındığında en derin siyasi nüfuz ve manipülasyon alanına sahip kulüptür. Tabii bu sonuncusu konusunda hayatın her alanında bu geçerlidir ama futbol bundan bağımsız bir alandır diyecek kadar saf ya da kör tarafgir değilsek. Fenerbahçe bu düzenin ağababasıdır, ağasıdır. Sizlerin bakış açısına göre bir mağduriyet devşirilecekse hakkı yenen bir ağa olabilir en çok. Trabzonspor ise henüz büyükşehir sıfatını dahi haiz olmayan, endüstrisi bir adet çimento fabrikası ile limandan ibaret bir sahil şehrinin takımı. Maddi olanakları İstanbullu rakipleri ile kıyas kabul etmeyecek derecede sınırlı, taraftar sayısı keza çok daha az, medya, siyaset, yetkili kurullar üzerindeki gücü de (hani bazı kulüpler özellikle bu konulara çok önem verirler ya) bunlara paralel. İşte bu takım tüm bunlara karşın kolları ahtapot gibi her yere uzanan, gücünün çok çok üzerinde bir etki ve nüfuz alanına sahip?! Öyle ki, 1.lige çıkmasının akabinde Trabzon mahallelerinin karması diye nitelendirebileceğimiz bir ekiple ulaştığı başarılar serisi dahi şablonu geniş şahıslarca bugün kocaman kocaman irdelenebiliyor. Sahi kimdi Yahudi?

  29. Adsız dedi ki...

    @berkmert,
    Söylediklerin genel olarak haksız değil. Kendimle çeliştiğimi ifade etmene yol açan şeyler de biraz yazının imkanları zaman kısıtı ile birleşince iletişimi zorlaştırıyor diyelim ondan kaynaklı. Yine de kestirmeden şöyle yanıtlamaya çalışayım. Etrafımdaki Fenerbahçelilerin tavırlarını kendi gözlemimce oldukça yaygın olduğunu düşündüğüm ve kamuoyuna yansıyan genel eğilimle örtüştüğü için verdim. Bunların çok daha kabul edilemez, ahlakla bağdaştırılamaz olanları da var ama işte özelden genele teşmil edilebilir diye düşündüğümüz şeylerin haksız yargılara varması da kaçınılmaz olabiliyor ipin ucunu kaçırırsak. Biraz daha açarsam bu süreçte kamoyuna yansıyan Fenerbahçeli tavrı; başkan ve yöneticilerinin maruz kaldığı -yapısal sorunların ürettiği- yargı pratiklerini önceleyerek, savunmasını-direnişini tamamıyla bu siyasi hatta oturtup sportif alanda kanaat oluşturmaya yetecek mebzul miktarda kanıta rağmen bu noktada kılını kıpırdatmaması. Pozisyonunu tamamıyla yargılanan yöneticilerin siyasi savunmalarına göre belirleyen edilgen tavrı. Ceza yargısı tarafında ayrı bir tavır, spor etiği tarafında bundan tamamıyla bağımsız bir tavır geliştirmek gibi bir seçenek yok muydu? Bir de söz konusu, yapısal diye nitelediğimiz, yargı pratiklerinin onyıllardır asıl muhatabı ve mağduru olmuş taraflarının uğradığı süregiden haksızlıkların birdenbire keşfedilerek kendi siyasi savunmalarına payanda yapılmaları gibi gayriahlaki bir tutum var ki buna hiç girmiyorum. Bunları oldum olası dert edinmiş sıradan Fenerbahçe taraftarları için söylemiyorum bunu. Bunlara dair hiçbir duyarlılığı olmamış kimselerin kampanyasının merkezinde her nasılda yer bulabilmesinden söz ediyorum. Umarım bu duyarlılık hep devam eder.

    Biraz daha açıklayıcı olmak ve bir umut duygudaşlık yakalamak adına özeleştiri de yapalım. Ben bir Trabzonsporluyum. Bu süreçte Trabzonsporluların uluslararası adalet ve denetim mekanizmalarına olan sarsılmaz inancı da gözlerimi yaşarttı. Bizim Trabzonlulardan da son birkaç onyılda kamuoyuna yansıyan yaygın siyasi eğilim malumunuz pek öyle Uluslar arası Adalet Divanlarına, AİHM'lere, Uluslar arası gözlemcilere, insan haklarına dair duyarlılıkları önceleyen siyasi yaptırımlara pek öyle paye veren bir eğilim değildi. Ben yine yakın çevremden genele doğru, bu eğilimleri taşıyan hemşerilerimin UEFA'dan, FIFA'dan gelecek adalete, Uluslar arası etik standartlara verdikleri ani gelişen öneme tanıklık ettim. Umarım onların da bu duyarlılıkları devam eder.

    Tribünlerimizdeki beyaz berelilerin utancı var örneğin. Ben bu utancı üzerime alırım. Onlar bazı Trabzonlulardı, bunu genele mal etmek büyük haksızlık, art niyetlilik demem. Çünkü biliyoruz ki bu öyle pek münferitle, bizden değildirle geçiştirilecek çapta bir sorun değil. Genel taraftar eğilimi içinde hatırı sayılır bir belirleyiciliğe sahip. Ne zaman o utancı silmek değil ama belki hafifletecek bir şey yapmayı keşfeder o tribünler, bizim de başımız biraz yerden kalkar bu konuda.

    Bakın HES sahibi de oluyor Trabzonspor. Bizim taraftarlık kurgumuzun içinde pek çok motivasyon vardı ama HES sahibi olmak yoktu. Uzungöl vardı, yeryüzü cenneti Solaklı Vadisinin vahşi yeşilliği vardı ama şantiye grisi yoktu. Ama bizim neyse ki mesafeyi sürekli ayarlayabildiğimiz bir ilişkimiz var Trabzonsporla. Allah o mesafeyi kaybettirmesin. Futbol adına, taraftarlık adına biricik sermayemizdir.

  30. Adsız dedi ki...

    @gumgumok,
    Yukarıda biraz daha açıklayıcı olmuştur belki yazdıklarım. Ayrıca bir şey eklemeye gerek duymuyorum ama iletişime olanak veren daha geniş bir zeminde sanki daha iyi anlarız karşılıklı meramımızı diye hissediyorum.

    @birkan,
    bu “herif”çioğlu ile bu vesileyle de olsa muhatap olmayı zul addediyorum.

    @papazın çayırına,
    Genel olarak 3 Temmuz sonrası sürece dair genel yaklaşımınızın ve Erkan Goloğlu'dan (Fenerbahçeli), Tanıl Bora'ya, Bağış Erten'den (Fenerbahçeli), Uğur Meleke'ye, Banu Yelkovan'a futbol entelektüelleri dediğiniz birbirinden farklı hikayeleri, kendindelikleri ve en önemlisi iradeleri olan insanların hepsinin birden aynı anda yanılmış, koşullanmış olduğu şeklindeki algınızın oldukça problemli olduğunu düşünüyorum. Ancak şunu da teslim etmem gerekir. Belli bir düzey kaygısı olsa da sonuçta Fenerbahçelilerin oluşturduğu bir platforma bir Trabzonsporlu geliyor ve hiç de hoşa gitmeyecek şeyler söylüyor. Söylediklerim sizlere mantıklı gelmiştir, gelmemiştir bilemiyorum ama pek de sevimli gelmediğini tahmin edebiliyorum. Buna rağmen olumsuz birkaç örnek dışında söylediklerime aynı üslup düzeyiyle mukabele ediliyor. Minder dışına taşmadan, bel altına inmeden bir tartışma yürütülebiliyor. Bunlar şüphesiz olması gerekenler ama mevcut ortamı düşündüğümüzde bunun ziyadesiyle kıymet verilmesi gereken, önemsenmesi gereken bir durum olduğuna tüm kalbimle inanıyorum. Bir başka Fenerbahçelilik adına şimdilik pek umutlu olmasam da bu platformdaki kısa süreli misafirliğim adına çok olumlu duygular içinde olduğumu söyleyebilirim.

  31. ersoy dedi ki...

    @mapuche

    yağudi konusunda yazdığın yorumda en fazla medya desteği Fenerbahçede demişsin. benim yüzümde acı bir tebessüm oluştu o an. sende diğerleri gibi yıllardır yapılan kara propagandaya inanmışsın. bu operasyonda amiral gemisi görevini layığıyla yapan hıncal uluç a inanıp fenerli medya yalanına kanmışsın.

    Trabzonun siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel taraflarını bilmem fakat o malum sene Trabzonsporun proje takımı olduğunu çok iyi bilirim. ondan bir sene önceki Bursaspor gibi. Fenerbahçe dediğiniz gibi büyük taraftar gücü olan bir takımdır fakat diğerleride çok güçlüdür. son 10 yıldır ligin Fenerbahçe ve diğerleri diye 2ye bölünmüş olduğunu görmediğinizi söylemeyin sakın. Fenerbahçe seveni çok olduğu gibi nefret edenide çok olan bir camiadır. bu nefret bakanlık açıklamaları düzeyindedir. herşeyi üst üsete koyunca biz Fenerbahçelilerin kurduğu "diğerleri" tezi çok sağlam temellidir. bizimle kim yarışırsa yarışsın bu "diğerleri" nin tüm siyasi, medya ve lobi gücünü otomatikman kazanmaktadır. Fenerbahçe aslında en güçlü olan değil, yarış içinde olduğu her sene (yani hemen her sene) en çok yıpranan camiadır.

  32. nohut dedi ki...

    Biri Fenerbahçelileri gerektiği kadar politikleşmemek ile itham eder biri gelir bir başka fenerbahçelilik mümkün ey fenerliler silkinin diye akıl verir. Nedir bu bir kalıba sokma , ambalajlama saplantısı ? Aslında hepimiz özünde iyi çocuğuz da çevremiz mi kötü ? Bir kalite yönetim sistemi talimatnamesi misali fenerbahçelilik standardı tanımlandı da bize yol mu gösteriliyor uyum sağlamamız için. Bir başka fenerbahçelilik nedir arkadaş ?

  33. Adsız dedi ki...

    Yukarıda atladığım birkaç yoruma da kısaca yanıt vermek istiyorum.

    @fatih,
    Şurada yazdıklarım içinde Katalan kelimesi tek bir kez geçmezken, söz ettiğiniz konuda kafanızdakiler her ne ise benimle nasıl ilişkilendirdiniz anlayamadım. Hiçbir camia kendisini cumhuriyet metaforu ile ifade etmezken, Fenerbahçeliler arasında bu genel kabul görüyorsa; türlü saiklere dayanarak kendisini farklılaştırdığı, yücelttiği ve buna paralel olarak yalnızlaştırdığını yadsıyamayız. Bu saikleri dışarıdan göründüğü kadarıyla ben şöyle açıklarım, siz de içeriden hayır şöyle değil aslında daha çok böyle diyebilirsiniz. Ama bu haliyle ilgiyi, izahı hak eder bir konudur. Getirilen izahı beğenmezsiniz, katılmazsınız ama buna yelteneni vay bizi ötekileştiriyor bu ne saçmalık deyip Eichmann’dan girip Vatikan’dan çıkmazsınız.

    @ernesta,
    Ülkede açık ara en fazla taraftarı olan iki kulüp var. Editörlerin, spor servislerinde çalışanların hangi takımları desteklediğini bırakın, sırf ticari kaygıları nedeniyle ulusal gazetelerin bu iki camiadan birine sırtını dönmesi mümkün mü? Bunları kayırmadığını, önceliklerinin her zaman bu iki camianın taraftarını hoşnut etmek olmadığını söylemek mümkün mü? Hele ki goygoycu spor basının genelde spor, özelde futbol ile olan ilişkisini, gazeteciliğin hal-i pür melalinin resmi içinde düşününce. Ha burada dersiniz ki Fenerbahçe’nin etkinliği olduğundan çok abartılıyor, Galatasaray aslında daha etkili onu bilemem, Hıncal Uluç’la tartışırsınız.
    Yalnız yeri gelmişken şunu söylemekten kendimi alamıyorum. Fenerbahçeliler (dışarıdan Fenerbahçeli algısını oluşturan bileşim içerisinde hatırı sayılır ağırlığı olan eğilimi kastettiğimizi belirtelim yine) kategorize edilmekten hiç hoşlanmazken, kafaları Galatasaraylılar hakkında şeytani imgelerle dolu. Benzer sosyolojinin, taraftarlık kurgularının ürünü olan ezeli rakiplerinin kulüp yönetiminde, medyada, siyasette, yetkili kurullarda mevki işgal eden neredeyse bütün üyeleri-yandaşları tilki gibi kurnaz, sabah akşam rakibine karşı tertip düzenlemekle meşgul, her türlü ayak oyunu beklenecek kimselerken; bir madalyonun iki yüzü gibi olan kendi tarafındakiler ise her nasılsa hep basiretli, akl-ı selim, takımının başarısına odaklı, ahlaki sınırlara titizlikle riayet eden kimseler. Biz Trabzonlular, Bursalılar ise arada bir haddimizi aştığımızda mutlaka bir projenin ürünüyüz, düşünme, analiz etme yeteneğimiz olmadığı için hep kandırılmışız, güdümlü piyonlar olma vasfının ötesi zaten çok bize..Nasıl bir zihin dünyası bu farkında mısınız?

    Bir de son on yıldır ligin siz ve diğerleri diye ikiye bölündüğünü söylemişsiniz, bu yanılsamanın sebebi söz konusu dönemdeki tartışılmaz sportif üstünlüğünüz olmasın? Kim şampiyonluk yarışında olsa rakibi hep Fenerbahçe değil miydi?

    @nohut,
    Fenerbahçelilik, ülkenin en büyük toplumsak kimliklerinden biri iken, hariçten gazel okunması yasak kapalı devre bir dostlar kulübü mü kafanızda? Elbetteki Fenerbahçelilik şöyle olacak, Fenerbahçeliliği biz tarif ederiz, standartlarını biz belirleriz diyecek ruh hastaları değiliz. Başka başka Fenerbahçelilikler, bir başka Fenerbahçelilik zaten var orada, burada veya bir yerlerde. Milyonlarca insandan söz ediyoruz sonuçta. Herkes tuttuğu yolu doğru beller ya, dil dökmekten muradımız en alttakilere her zaman bir imkan tanıyan bu güzel oyunla ilişkisini sporun amatör yüzünden ilham alan, daha naif motivasyonlarla kuran ve bazı Trabzonsporlulardan daha çok bize benzeyen Fenerbahçelilerin sesinin duyulur olması. Bu ses duyulur oldukça futbol düzenine biraz olsun adalet gelir. Bu ortam, Fenerbahçelilik değişirse değişir. Ha ortamdan memnunsanız buyurun devam edin.

  34. birkan dedi ki...

    Cumhuriyet benzetmesinin patenti Fenerbahçe'ye ait değildir.Boca Juniors taraftarları tarafından da kıullanılır.Bu benzetme üzerinden olumsuz çıkarımlar yapmak da ruh sağlığı düzgün olmayan ülkelerde sıklıkla görülür.
    Birileri haddi olmadığı halde kendilerini aristokratlara, tarihini de ta 500 yıl öncesine dayandırırken çıt yok.Aristokrat benzetmesi iyi, Cumhuriyet benzetmesi kötü.Buradan bilinçaltına yönelik güzel çıkarımlar yapılır da o sulara girmeyelim.
    Memleket adeta ötekileştirmenin laboratuarı olmuşken, linç kültürü toplumun bir numaralı tanımlama ögesine dönüşmüşken bizim Eichmann ve Vatikan örnekleri batmış nedense.
    En çok güldüğüm de ''rakipleri neden sinsi görüyorsunuz?''.Ahahaha.Ulan ''anti Fener'' diye bir kavramı ben mi uydurdum? Başka takımı desteklediği halde gün aşırı Antu forumlarını dolaşan, Fb Tv izleyen, Fenerbahçe resmi sitesine bakan babam mı? Ha şunu bilecektiniz, memlekette kendi takımından başka takımı eline almayan tek taraftar grubu Fenerbahçe'dedir.
    He kardeş, Bursa ve Trabzon muhteşem takımlardı.
    Bir senede inanılmaz çıkış yaptılar, gerçi ertesi sezon sürünse de olsun, o bir sene her şeye kadir.Yalnız bunu yapabiliyorlardı da niye bugüne kadar beklediler orasını anlamadım.
    Hani Vestel Manisa için neler neler diyorlardı, Manisa'nın şampiyon olması Tanzanya'nın uzaya roket yollamasından daha zordu.Sivas iki sezon üst üste şampiyonluğa oynadı, herifler neredeyse bunu yaptıklarına pişman edildi.Bunların şampiyonluğa oynadıkları sezonlar şampiyonluk için başka birilerine rezervasyon mu ayırmışlardı...derken yine aynı noktaya geldik, benim içim fesat.Türk futbolunun çeşitliliğini hazmedemiyorum.
    Medya Feneri seviyor olabilir, en çok malzemeyi Fener sağladığı için olmasın? Medya Fenerbahçe için ateşleyici güç, destek aldığı payanda mıdır? Buyur işte, sıkıysa başkaları hakkında olumsuzluk içeren haber yapsınlar.
    Orta yere pisleyip sonra da kokudan şikayet edenleri mızmızlıkla suçlamayı bırakın.
    Şu hale bak ya, meğer şikayet ettiğimiz her şey bizim kendi evhamlarımızmış.Birader böyle düşünüyorsan bırak gitsin, şuraya yorum döşenip durma.Biz manyağız, sanrılar içerisindeyiz çünkü.Ya arkadaş sen uzayda mı yaşıyordun yoksa bütün bunları kasıtlı mı yapıyorsun?

  35. ersoy dedi ki...

    @mapuche

    blog yöneticilerinin affına sığınarak cevap yazmak isterim. zira buraya yazmamızın ana amacı olan yazıdan sapmış olsamda kusura bakmayın.

    ülkdeki medyanın ticari kaygılar nedeni ile 2 taraftarı fazla olan kulübe sırtını dönmesi imkansız diyorsunuz. ticari kaygı konu işine girecek olursa ülkemiz hakim medyasının güce sırtını dönmesini nasıl beklersiniz? belirli bir projenin ürünü olan 3 temmuz operasyonu boyunca ben başka medyamı gördüm? hala Fenerbahçeli dediğiniz medyaya burada, antuda, 12 numara da ( fenerbahçeliler nereyi bulduysa artık ) isyan edildi. hala karşımıza geçip fenerlimedya diyebiliyorsanız sorun ezberinizdedir. yılların bilinç altına işlediği tabuları yıkmanızı bir anda beklemiyoruz ama bi kere "insaf" deyin artık.

    son 10 yıl konusunda;
    ne yapalım kardeşim, iyi takımımız var. her sene şampiyonluğa oynuyoruz. bizi şaşırtan hemen her sene rakibimiz değişsede hakim medyada rakiplerin aynı kalması. ve bunların sürekli bel altı çalışması.

    Şenol Güneş'in geçen yıl haklı bir isyanı vardı. lig sonu basın toplantısı yapmış ve gerekli ilgiyi görmemiş, ana akım medyanın, gazetelerin hatta isimlerini söyleyerek protesto etmişti. lig bitmişti artık, maalesef Trabzonla işleri kalmamıştı. destek lig bitene kadardı, Fenerbahçenin rakibi değişince o büyük güçte safını otomatik olarak değiştirmişti. burada başka bir Fenerbahçelilik diyene kadar gelin hep beraber başka bir medya diyelim. inanın çok daha yararlı olur. hem en büyük taraftar desteği dediğiniz Fenerbahçeliler buna hazır, yakında sizler istemesenizde harekete geçebilirler.

    proje takımı derken rakiplerimizin mücadelesini küçümsemek için dememiştim. ama bu ligin canı var, istemesenizde var. şampiyonluk adayları belirlendikten sonra proje yapanlar var. 3/4 gücü arkasına almak için uğraşanlar olduğu gibi istemese bile bu 3/4 ün gücünü yelkenlerine dolduranlar var.

Yorum Gönder