Muhafazakar Radikal


Hiç boşuna beklemeyin, Erkan Goloğlu ile papaz olmaya niyetim yok. Kendisine entelektüel diyerek büyük bir hata yaptığımıza kani oldum, özür dileyecek, bu iltifatı hak edecek hiçbir şey yapmadığına ekmek basacak hale geldim. Fatih'in müthiş yazısındaki en büyük hata kesinlikle burada, keşke entelektüellerle ilgili cümleye "erkan goloğlu hariç" diye başlayaydı da ben de şu kadar kısa ve sıkışık zamanımda hem o yazıyı okumayaydım, hem de iki arada bir derede şu yazıyı yazmak zorunda kalmayaydım.

Ancak madem böyle bir tartışma başlamış bulundu ve biz de pek de beğenmediğim o sahnenin parçası olduk, bir iki kelam etmek lazım. Neden? Çünkü eğer şu içimdekileri buraya yazmazsam, onlar içimde büyüyor, adeta fireball gibi kalelerimi sallıyor. Tek nedeni bu. Allah'a şükür, ne Aydın Doğan'ın ne de okyanus ötesi ikametgahlı organizasyonların medya uzantısı değiliz, Albayrak'ların inayetiyle, hükümetin baskısı ve teşviğiyle, Devlet Bankalarından alınan kredilerle oluşan, oluşturulan bir yapı da olmadık. Tarihimizde pijama ile karşıladığımız bir Başbakan da, "dostlarını kaybeden helak olur, giyme o zulüm hırkalarını" diye seslendimiz "eski dost" ön sıfatlı, seyrek bıyıklı asabi şahsiyetler de yok. Dilediğimiz gibi yazma, içimizden geldiği gibi konuşma hürriyetine sahibiz.

Diyeceksiniz ki, "bu insanlar bir yerde çalışmasınlar mı, insan çalıştığı yerin otomatik portakal temsilcisi, birebir aynı görüşlere, dünya bakışına sahip olan robotu mu?" Elbette değil. Elbette Doğan Medya Grubunda da, diğer medya grubu ve şebekelerinde de fikri hür, vicdanı hür insanlar var, oluyor. Sayılarının çoğalmasını umut ediyoruz. Ne yazık ki, içinde bulunduğumuz bu partizanca medya çağında, fikirlerin değil konumların, hakikatin değil siyasi yararların tartıldığı a4 kağıtlar baskın ve sayıları üçü beşi geçmese de namus timsali insanlar var. Biz de onların yüzü suyu hürmetine, insanların "konumlarını" değil de fikirlerini tartışmaya ahdediyoruz.

Misal Erkan Goloğlu... Diyor ki ben entelektüel değilim. Eyvallah. Dilimiz, elimiz, belimiz kırılaydı da demeyeydik. İronisinin bile üstünde bol durduğu bu zat-ı muhterem bu konuda o kadar şaşmaz, sekmez bir şekilde haklı ki, "neden" diye sorsalar 6 paragraf cevap yazabilirim. Bir tanesiyle yetineyim. Diyor ki, "Bolivya 2. liginde haksızlığa uğramış bir takım bulsam, inansam buna, sırtımda Papazın Çayırı'na çift kaleye taşırım. Ben Fenerbahçe'nin henüz haksızlığa uğradığı kanaatinde değilim."

Yani diyor ki, "adil yargılanma ilkesinin bütünüyle ihlal edildiği, soruşturmanın gizliliği ilkesinin lağv edildiği, "şike kamerada" manşeti, Emenike fotoğrafı kolajıyla bizim dahi haberlerini manşet manşet verdiğimiz, 3 temmuz sürecinde, yetkisi olmayan bir mahkemenin sürdürdüğü ve sonuçta örgüt bulamadığı, 1 yıllık yargılama sürecinde Fenerbahçe bir haksızlığa uğramadı!"

İnsanlar özgürlüğünden oldu, olsun, Fenerbahçe'nin adı bir yıl boyunca örgütlü bir şekilde şike yapmakla itham edildi, edilsin, insanlar adil yargılanma hakkından mahrum kaldı, kalsın, bir çok insan içeride özgürlüğünden mahrum olduğu için gerçekleri kamuoyuyla paylaşamadı, amenna, tek taraflı bir yayıncılık anlayışı ile bir kamuoyu algısı üretimi yapıldı, maşallah..

Entelektüel, tam da kelimenin kökeni gereği intellectual bir faaliyetin de konusudur. Zekice bir şey söylemesi, mümkünse bunun da bir bilgiye dayanması, "intelligence" sahibi olması, hatta bir de bunun analizi gerekir. Bir insan nihayetinde bu kadar kaba saba bir cümle kurabiliyorsa, Erkan'cım alınmasın ama ona entelektüel demek zul olur, kabalık olur, başka insanların kemikleri sızlar.

Çünkü adil yargılanma hakkının varlığı, tam da medeni bir toplumun neden kurulduğu ile ilgili felsefi bir sorundur. Binlerce yıl süren deneyimler sonucunda, insanoğlu, çok temel bir gerçeğin şaşmaz, sekmez bir şekilde hayatını düzenlemesi gerektiğini öğrendi, bütün insanlar hakları bakımından eşittir. Kan, soy, ırk gibi ayrımlar sebebiyle, bir grup insanın egemenlik gücünün yekününe sahip olup diğer insanlar üzerinde bu gücünü sürekli bir halde icra ettiği toplumlar da aynı çağı yaşasak da medeni damgası yemezler. Niye? Çünkü böyle toplumlarda ezenle - ezilen, güçlü olanla güçsüz olan arasında, hakkaniyete, insaniyete, beşeriyete sığmayacak bir ayrım bulunur. Medeni toplum, güçlünün haklı olduğu barbar toplumu, haklının güçlü olduğu bir toplum düzenine olan aşkıyla aşmış, onu geçmiştir. Yani kardeşim, adil yargılanma hakkının ihlali normal bir toplumda insanların isyan etmesine neden olur.

Normal bir toplumda, insanlar sabaha karşı evlerinden apar topar alınmaz, polis onların montajlanmış görüntülerini medyaya servis etmez, emniyet müdürleri "19 maçta şike ve teşvik primi suçu tespit ettik" gibi "suç hakkında karar veren" açıklamalarda bulunmaz, emniyet mensupları eşkal fotoğraflarını, teknik takip kayıtlarını, ifade tutanaklarını internete upload etmez. İnsanlar yargılanmadan suçlu olarak kamuoyunun önüne atılmaz, onların da hakları "masumiyet karinesi" gereği korunur. Medeni bir toplumda delil üretilmez, savcılar delil üretmekle değil, varolan delillerin değerlendirilmesi ile uğraşır. İnsanlar peşin peşin cezalarını çeksin diye tutuklu yargılanmaz, yetkisi olmayan mahkemeler davayı gasp ederek bu işi yürütmez. Neden?

Çünkü adil yargılanma hakkı diye bir şey var. Çünkü mahkemeler siyasi iktidarın veya örgütlü grupların hesaplaşma alanları değil, insanların haklarının korunduğu, bir zarar varsa bunun bulunduğu, suçun cezalandırıldığı ve masumların ayrıldığı, tarafsız, bağımsız, muhakeme organlarıdır. Böyle olmak zorundadır. Eğer tersi olursa, Erkan Goloğlu veya Radikal tayfasının hak ve hürriyetlerini kim koruyacak? Bir zarara uğrasalar veya bir haklarını kullansalar, sonu gelmeyecek kovuşturmalarda, yıllarca tutuklu kalarak yargılanmalarının önündeki engel ne? İnsan eşitliği ve özgürlüğünü korumanın yolu, işte bu garanti mekanizmasını kurmaktır ve buna ister demokratik hukuk devleti diyin, ister açık toplum, insan onuruna layik bir şekilde yaşamak istiyorsanız buna ihtiyacınız var.

Böyle mi? O zaman tutarlılık lazım.

Şimdi Radikal tayfası ile sorun ne? Sorun şu, zaten partizanca, herkesin konumunu temel alarak yazısını yazdığı ve siyasal faydaların hakikatin önüne çıktığı bir atmosferde, "radikal" duruş, doğruyu, inandığını, vicdanen kabul ettiğin değerlerle tutarlı bir şekilde söyleme cesaretini göstermektir. Mevcudu, konumu, arkadaşların arasındaki statünü, dar ve kapalı alanlarda yer bulan isminin ağırlığını değil, hakikati korumaya biraz olsun meyledersen bu radikal duruşu gösterme gücüne, şevkine sahip olacaksın. Gösterdiler mi? Hayır, hala "şike kamerada" manşetinin gösterdiği alanda hayatlarını sürdürmeye devam ediyorlar.

Soruyorum, kardeşim iki insanın yaptığı telefon konuşmasının bilinçli bir şekilde sızdırılması mı haberdir, yoksa o konuşmanın içeriği mi? Bir gazeteci, adalete, özgürlüğe, demokrasiye inanmış bir insan neye bakar? Bu insan oturup da iki adam kendi aralarında konuşurken bir kadın hakkında edepsiz bir sohbet yaptılar diye "kadını aşağılayan konuşmalar!!!"ı öne çıkartıyorsa, zorba, zalim ve haksız bir iktidarın o konuşmayı piyasaya sürme nedenine conformist bir şekilde uyum sağlıyor, onun değirmenine kap kap su taşıyor demektir. Niye? Ulan çünkü o konuşma "iletişimin gizliliği" ilkesi çerçevesinde korunuyor, üç kişiye ihtilat etmediği için hakaret bile sayılmıyor. Neden? Çünkü orada objektif bir zarar yok. Zarar oluşmaya müsait değil. Ama sen bu konuşmayı sızdırırsan artık bir zarar var. Niye? Çünkü hem 3'den fazla kişiye ulaşıyor, yani o konuşma alenileşiyor, insanlar o konuşmada konu olan şahsı ve dili görüyor, hem de özel hayatın, iletişim gizliliği ilkesinin ruhuna fatiha okunuyor, üstüne bir de devlet yetkisini kullanarak yapılan teknik takibin gene bu yetkiyi kullanan makamlar tarafından sızdırılması meşrulaşıyor. Azıcık akıllı adam, bu kadar büyük bir zarar yekünü karşısında, "kim sızdırıyor kardeşim bu konuşmaları, ne hakla" diye sorar, bizim basın "ne konuşmuşlar" televole eşiğini aşamıyor.

Peki bu arkadaşlar ne yaptı? Elbette muhafazakarlıkla en uyumlu hareketi. Sızdıran hakim otoriteden hiç bahsetmeden, iki tane tutuklu adam hakkında dedikodu yaptılar. Güçlü olana karşı sessiz, güçsüz olana karşı zorba olmak, ahlakın gözle görüldüğü bir alan değildir.

Bir başka örnek, alınmasın, Kenan Başaran üç gündür aynı minvalde gidip geliyor, Aziz Yıldırım Mehmet Ağar'ı ziyaret etmiş, bir de hükümete teşekkür etmiş.

Şimdi baştan başlayalım, Mehmet Ağar ziyareti, insani bir davranıştır. Adam üç kere ziyaret etmiş, Aziz Yıldırım da bir kere onu ziyaret etmiş. Ödenmesi gereken bir borç gibi. Ancak Aziz Yıldırım'ın o insanla bir araya gelmesi, mazlum ve zalimlerle arasına koyduğu o büyük uçurumu da daraltır. Kendisine neticede yakışmaz. Hoş olmayan, kötü, basbayağı yanlış bir harekettir. Amma velakin be kardeşim, burada tam üç noktada bu olayı bu kadar büyüme hakkı elinizden alınmıştır. Mehmet Ağar Galatasaray delegesi olarak TFF Genel Kurulu'na katılırken sesiniz ne kadar çıktı? Tıs. Mehmet Ağar'ı eski Galatasaray Başkanı, Kaptanı ve şu anki Teknik Direktörü ziyaret etti, ne dediniz? Tıs. Üçüncüsü de, ne yazık ki ücretinizi ödeyenler Mehmet Ağar'dan çok daha temiz insanlar da değiller. Kürt sorunundan Türkiye demokratikleşmesini baltayanlara kadar bir çok sorunda onların da izi, emeği, çalışması var. Elinde bulundurduğu medya gücünü, hükümetlerle kurduğu çok boyutlu ilişkilerle, ihale almak ve finansal durumunu güçlendirmek için kullanan bir zihniyetin yaptıkları da, attığı / attırdığı manşetler de hepimizin hafızalarına kazınmış durumda. Şurada kulüple hiçbir ilgisi olmayan, bir gün kulübünden maaş almaması, armaya duyduğu sevgiden başka bir şeyi olmayan insanlara Aziz Yıldırım'ın davranışları üzerinden onbin gömlek biçiliyor, siz içinde bulunduğunuz cehennemden bu seslere bu kadar har vermeye nasıl kalkışıyorsunuz?

İlk anladığınızın aksine daha temel, daha basit bir düzeyden bahsediyorum. Mehmet Ağar'ın, bütün ağarlığı ile bu ülkenin üstünde yarattığı karabulutlar hepimizin malumu. Bu karabulutların sahibine karşı tepki duymak, onun kamuoyu önünde meşrulaştırılmasına karşı çıkmak herkesin en temel hakkıdır. Ancak bu hakkı neden seçimlik olarak kullanıyorsunuz? Bu noktada neden "radikal" bir tutum sergileyip eşitlikçi, adil bir bakış açısıyla, aynı davranış biçimini gösteren herkese hüküm vermiyorsunuz da, Aziz Yıldırım'ı parmakla çekip büyütüyorsunuz? Çünkü bu kolay. Çünkü bunun karşılığında bir bedel yok. Aydın Doğan, Tayyip Erdoğan'ın önünde iki büklüm olurken "patron yakışmadı" diyebilmek, gerçekten bir bedel ödemeyi gerektirir. Ödemeniz gereken bütün bedellerden kaçıp, size bedel ödetemeyecek insanlara karşı haşin, pervasız olmak, doğru, adil, akılcı bir tutum mu? Kabul edelim, Aziz Yıldırım, Fenerbahçe Yönetim Kurulu veya Taraftarı size bir şey yapamaz. Bu cümleleri kolaylıkla edersiniz, bir kısmında da haklısınız, ama içinde bulunduğumuz durum bununla ölçülmez. Güçlü haksızlara karşı tutumunuzla ölçülür ve hepiniz sınıfta kaldınız.

Dahası, yazı gönderdiğiniz gazeteyi bile okumuyor, takip etmiyorsunuz. Türk spor basını gerçekten çok üzücü, acınası, insanın içini sıkan bir halde.

Radikal Yazarlarından Yetvart Danzikyan, İki Otorite Arasında Türkiye başlıklı yazısında, "Şike yasasında revizyona gidilmesi AKP ile "diğer aktör" arasındaki çatlağı su yüzüne çıkardı" diyor.

Yetmiyor, Özgür Mumcu "AKP ve Cemaat Çatlağı" başlıklı yazısında, AKP ile Cemaat arasında yaşanan gerilimi, ayrılığı, ÖYM politikası temelli olayları uzun uzun anlatıyor.

Yetmiyor, Ahmet Şık "hükümetin cevaz verdiği alanda faaliyet gösteren bir çete"den bahsediyor. Yetmiyor, Şamil Tayyar'ın açıklamaları, 6222 sayılı yasa değişirken yaşananlar, ÖYM'lerle ilgili yasada yaşananlar bütün Türkiye'nin manşetlerinde.

ve Kenan Başaran'ın cemaat ile hükümet arasında bir ayrım, bir çatışma olduğundan haberi yok! Bol ünlemli tweetlerinde "böyle bir ayrılık mı varmış!" diye sorabiliyor.

Şimdi Radikal gibi bir gazetede yaşayan bir insanın kendi ülke gündemine ve gerçeklerine bu kadar bigane kalması hepimizin midesini ağrıtacak kadar travmatik bir durum. Sorun öymlerin gerçekten değişip değişmedi değil, sorun tam da o değişikliği mümkün kılan durumlar ile o değişikliğin o seviyede kalmasına gerekçe olan siyasi faktörlerin analizinin yapılamaması. Hükümet, cemaatin elindeki alanı kendine bırakırken, kendi belediyelerini, kendi yandaşlarını koruyabileceği ve kendisine bağlı hizmet edebilecek bir neoöym süreci yarattı, bu stratejik bir manevraydı, çünkü bugün öymlerde süren davalarda yargılanan insanların aniden dışarı çıkması hükümetin de faydasına, menfaatine olabilecek bir durum değil. Aynı ÖYM - Emniyet merkezlerinde konsolide olan gücün rakipsiz, kontrolsüz, tek başına kalarak AKP ve AKP politikalarının da üstüne çullanmasının istenmediği gibi. Şimdi şu analizi yapabilecek biri yok mu? Aç en azından Cengiz Çandar'a bir sor. O da yok. Bu kadar veriye ulaşabilecek bir noktada durup, bu kadar habersiz kalmak insanı öfkelendiriyor.

Bir nokta daha var, bu da çok temel bir nokta,

Türkiye'de yaşayan biri ya adil bir tutum alacak ya da almayacak. Karar vermek zorunda. Bu siyasi iktidar ile sahip olduğu statü, güç, mutluluk, zenginlik ve diğer herhangi bir sebeple ÖYM'lerde süren veya sürmekte olan davalara karşı bir destek veren herkesi anlıyorum. Hepsini. Bugün Türkiye'de buralarda görülen davalara peşin peşin destek veren sadece üç grup insan kaldı, cemaatçiler, fanatik Galatasaray ve Trabzonsporlular. Hepsinin de bu davalara ilişkin bir ideolojik okuması, bekledikleri bir fayda, vermek istedikleri bir zarar var.

Ancak tutarlı, ahlaklı, kendisini bu değerlerle konumlandıran bir insan bu kepazeliğin hiçbir boyutuna destek veremez. Vermemeli.

Basılmamış bir kitabın toplatıldığı Radikal gazetesi yazarları, uyuyor musunuz kardeşim? Başınıza bu geldi. Bunu yapabilecek, örgütlü, imkanlı, belli bir sistemi, stratejisi olan bir güç var. Kar mı yağdı Radikal binasın? Doğa olayı mı bu? Biri planladı, uygulama kararı aldı ve bunu yapabilecek gücü olduğunu gösterdi. Size bunu yapan gücün başka davalarda başka şeyler de yapabileceğini, tam da bu güce sahip olduğu için yapacağını göremiyor musunuz?

KCK davasında MİT Müsteşarını terör örgütüne yardım ve yataklık etmek, örgüt üyesi olmasa da örgüt amaçları doğrultusunda faaliyet göstermekten, Büşra Hocayı verdiği dersten, Zarakoğlu gibi insanları akla hayale gelmeyecek garip bağlantılarla örgüt üyeliğinden suçlayıp, tutuklamaya kalkan bir irade var ortada. Bu irade, Ahmet Şık'ı, başka bir bilgisayara yerleştirilmiş delille, yüzlerce subayı sahte cdlerle suçluyor. 52 yaşında bakire bir kadının fuhuş yaptığını iddia edip örgütlü casusluk davası açıyor, sonra örgüt bulamadığı halde insanları cezalandırıyor. McAfee programının "devletin gizli belgesi" olduğunun iddia edildiği, Hanefi Avcının Marksist Leninist Terörist, Nedim Şener'in ergenekoncu olduğunu öğrendiğimiz yepyeni bir operasyon stratejisi, Cihan'ı taktığı poşiden, Berna'yı yeleğinden, TRT canlı yayınında denizaltıda olan adamı da darbe belgesi üretmekten içeri atıyor.

Bu sistem, dinliyor, ayırıyor, servis ediyor, medya gücüyle kamuoyu algısı yaratıyor, mahkemelerde verilen hızlı tutukluluk kararları ile insanları ailelerinden, çocuklarından ediyor. Hepiniz de görüyorsunuz. Şimdi bunu yapan güç, bir anda Fenerbahçe davasında Oslo mahkemesi mi oldu, Stockholm yargısı, Kopenhag Emniyet Güçleri mi davayı yürüttü? Hayır. Aynı şeyler, farklı yoğunlukta bu davada da yaşandı, yaşanıyor ve siz tam da diğer muhafazakarlar gibi, muhatabın adı ağız tadınıza uymadığı için zulmün karşısında sessiz kaldınız.

Ağzınızdaki tek cümleyi İbrahim Seten veya Mehmet Baransu bile söylüyor: "ama şike yaptılar"

Ama şike suçunun cezası, montaj görüntülerin servis edilmesi, özel yetkili mahkemede 1 yıl yargılanmak, ifade tutanaklarının, eşkal görüntülerinin medyaya el altından verilmesi, hakkında hüküm verilmemiş davada aylarca "şikeci" diye insanları suçlu göstermek, hasta insanları uzun tutukluluk şartlarına mahkum etmek değil. Şike suçunun cezası, adil bir yargılanma sonucunda verilecek mahkumiyet kararı ile belli olur. Adil olmayan, bağımsızlığını, tarafsızlığını kaybetmiş, hukukun değil siyasi mülahazaların egemen olduğu, adaletsiz uygulamaların sebil gibi aktığı bir yargılama sürecine bir insan gözünü kapatamaz. "Vicdani kanaatim bu" diyen insanın "vicdanen sahip olduğu somut değerler"i korumak için de hareket etmesi gerekir.

Ama fenerbahçe şike yaptı, 12 mayısta yaşananların özrü olamaz. Orantısız bir polis şiddeti ile, 5 yaşındaki çocuklara TOMA'dan tazyikli su sıkıp, bütün bir stada ve dışına biber gazı atıp, sokak aralarına, apartman boşluklarına kadar gidip, buralarda biber gazı ile insan avlamak "şike suçunun" doğal reaksiyonu değildir. Siz vicdanen insanların şike yaptığına inanabilirsiniz, delillere bakar bir muhakeme edersiniz, tartışırız, ancak insanlara uygulanan mezalime karşı sessiz kalırsanız ve bunun gerekçesi olarak da bu kadar konuyla alakasız bir şeyi sunarsanız, ahlaki bir şey söyleme hakkını kaybedersiniz.

Yani Aziz Yıldırım'dan hiçbir batımda daha temiz değilsiniz, Fenerbahçe'den daha üstün, daha ahlaklı kurumlarda hayatınızı sürdürmüyor, Fenerbahçe taraftarından daha temiz, daha ahlaklı bir konumsal üstünlükte de bulunmuyorsunuz. Neticede meslek örgütlenmesi bile olmayan, sendikalaşamamış, geleceği bir patronun iki dudağı arasında sıkışmış kalmış gazeteciler olarak, hükümetle çok boyutlu ilişkileri sebebiyle özgürlüğünüzü kısıtlayan patronların boyunduruğu altında, bu sistemin bir çarkı olarak hareket ediyor, zorbalara karşı sessiz, zulüm görenlere karşı da ahlak bekçisi olma iki yüzlülüğünü gösteriyor, inandığınız değerleri bile herkese eşit bir şekilde ifade edemiyor, istediğiniz dünya ile varolan dünya arasında sıkışıp kalıyor, bu şizoid pozisyonunuza tekmili birden tüm memlekete akıl vererek çözmeye çalışıyor ve bu mesleği hakkıyla yapan insanların yazılarını bile okuyamıyor, anlayamıyor, kendi gazetenizi bile takip edemiyorsunuz. Spor basının hali bu.

Sizi suçlayacak değilim, prangalarınızı, kelepçelerinizi görüyor, yazmak zorunda olduklarınızı anlıyorum. Sadece, aynı gazetede sizinle birlikte yazan bazı insanlar kadar cesur olabilirsiniz.

Siz de şu veya bu takımın fanatiklerinin öfkesi pahasına, kardeşim bu ne biçim bir yargılama süreci diyebilirsiniz. Bize "keşke Trabzonu suçlamasaydı, mantıken haklılık vermiş oldu" filan gibi garabetler üretmek yerine, Köksal Bayraktar gibi bir abideye güvenir, hukuki tanjantı ölçer sonra temel alanda "bağımsız, tarafsız olma özelliğini kaybetmiş öymlerde görülecek bir davanın, bu davayı buraya taşıyan iradeden bağımsız bir karar alma şansı da yoktur, şike varsa da yoksa da böyle ortaya çıkmayacak" diyebilirsiniz.

şike suçunun işlendiğine kalben inanan bir taneniz, bu suç işlenmişse de işlenmemişse de öym'de verilecek kararın kamu vicdanında hiçbir anlam ifade etmeyeceğini, bu kurumun güvenilirlilğini kaybettiğini, dolayısıyla hakikatin ortaya çıkamayacağını ifade etmek cesaretine sahip olmalıydı. Şike suçuna inanıyorsanız bu kararın adil bir mahkemeye bırakılmasının sizin de elinizi güçlendireceğini, insanların bunu sindirmesini ve kabul etmesini de kolaylaştıracağını görebilmeliydi.

Onu bile göremediniz..

Dolayısıyla sitemimiz büyük, bizim size verdiğimiz değer fazla çıktı. Entelektüel olmadığınızı kabul ettik. Şimdi sizin kendinize verdiğiniz değeri bir öğrenmemiz gerekiyor, gerçekten de o cümleleri yazabilecek, yazma gücüne, dirayetine sahip misiniz?



15 comments:

  1. alonzoeb dedi ki...

    muhteşem bir yazı.tesbitlerin harika ama onların seni okurken kafalarına birşeylerin dank edeceğini hiç sanmıyorum zaten burunlarına kadar içinde bulundukları pisliğin farkındalar ve bu koku gelmiyor artık kendilerine alışmışlar..

  2. gumgumok dedi ki...

    eline sağlık hocam.
    Tabi sözkonusu kişiler eminim bazı cümleleri umursamaz bir gülücükle karşılayacaktır. İnsan, çoğu kez bildiği fakat kendisinin bile kabul etmemesi için hayali duvarlarla üzerini kapladığı gerçekleri ya da günahları birilerinin görüp de yüzüne vurduğu anlarda gülümser. O gerçekleri tekrar hatırlamanın verdiği bir ağırlık ve şaşkınlık dudaklara yansır. Eminim okurken gülümsemişlerdir.

  3. aradasirada dedi ki...

    Eline sağlık. Radikal tayfasının bu yazıyı anlayabileceğinden şüpheliyim. Fenerbahçe düşmanlığı, bu adamlardaki anlama yetisini iyice köreltmiş.

  4. correios dedi ki...

    Elinize saglik, cok guzel yazi olmus yine... Fakat bir sorun var; bu yazilanlari Erkan gologlu kismen anlar, ancak qbasaran'in algida sikinti yasayacagini dusunuyorum...

  5. BOSS dedi ki...

    Yazınızdan bir satır;
    "Bu sistem, dinliyor, ayırıyor, servis ediyor, medya gücüyle kamuoyu algısı yaratıyor"

    İstanbul emniyet müdürü'nün açıklaması geldi aklıma; "19 maç'ta şikeyi delillendirdik, kamuoyu'nun yardımına ihtiyacımız var" demişti.

    1- Daha önce örneği görülmemiş böyle bir açıklama niye yapılır?
    2- 19 maç'ta suç işlendiği kesinse; kamuoyu'nun yardımına niye ihtiyaç duyulur?

    Doğrusu medyamız, emniyet müdürü'nün bu çağrısına fazlasıyla destek vererek, görevini aksatmadan ifa etmenin dayanılmaz mutluluğunu yaşıyor.
    Uzun bir süredir ÖYM eliyle adalete'e tecavüz edilirken, medya'da mağdurun kollarını ve bacaklarını tutarak yardımcı oluyor. Bu davranıştan özel ve vahşi bir zevk aldıkları da kalemlerine damlayan salyalardan rahatlıkla anlaşılıyor.

    Bir de bu tecavüzü görmezden gelerek, tecavüzün çoğalarak devamına "hizmet" eden sözde entelektüellerimiz var. Utanmadan, sıkılmadan ve korkuyla yaşamaya da devam ediyorlar.

    Evet, pek saygıdeğer(!) entelektüellerimiz;
    korkuyla yaşadığınızı biliyoruz! Bu devirde, statü veya maaş kaybetmek göze alınabilecek bir şey değildir.

    İnsanlık onuru mu?
    Amaaan, boşverin gitsin, kimin umurunda.

    Zaten, insanlık onuru'nu en fazla ayaklar altına alan kişiler bugün medyada en üst noktalarda değiller mi?

  6. videoEditor dedi ki...

    Kendini Fenerbahçe taraftarının politikleşmediğini ispata adamış şahıs.. politikleşmenin ne olduğundan bihaber, sokağa çıkanların, 12 mayısta polisle çatışanların aslında kaybettikleri iktidarın peşinde olduğunu iddia edecek kadar aptallaşmış kripto maymun. Endüstriyel futbol karşıtlığını muhafazakar, intikamcı formasına maske yapan, kompleksli zavallı bir şahıs.
    Cemaatin ve hükümetin tüm organları, savcısıyla, gazetecisiyle, yayın organlarıyla, siyasetçisiyle Fenerbahçe taraftarındaki politikleşmeyi açıkça ya da örtülü kabul ederken, bu adamın hayır aslında öyle değil demesinin altındaki motivasyon ötekileştirileni itibarsızlaştırma çapsızlığı.

  7. ersoy dedi ki...

    Bolivyada bir stadın parkındaki çiçeklere basılsa çok üzülürüm, peşine düşerim.
    Amozon ormanlarında kelebek uçsa bende uçarım. özgürlüğü anlatır bana.
    hiç görmediğim fok neslinin tükenmesi konusunda çok endişeliyim.
    vs. vs.

    3 temmuzdan beri linç varmış medyada, ben görmedim. masumiyet karinesi ne yaw şike yapmışsın işte. 12 mayıs günü küçücük çocukların olduğu tribünlere gaz bombaları atılmış, ne işi var çocukların orada.

    bana inananın, bende insanım. tutarlı yanlarım var, herkes gibi yer içerim, nefes alırım, sıçarım.

  8. Adsız dedi ki...

    Sıfatlar ve etiketler bu ülkede kolaylıkla kazanıla biliniyor… Kendisini entelektüel olarak niteleyenler yada sosyolog olarak görenler acaba bu niteliği hak edecek icraat olarak ne yapmışlar… inceleseniz hiçbir şey yapmamışlar…

    Spor programlarında ahkam kesen kenan başaran, yaptığı yorumlarda ahlaktan, haktan, adaletten dem vuruyor… Ancak ne hikmetse programda aziz yıldırım yada Fenerbahçe lehine olabilecek her durumu, aziz yıldırımın ve fenerbahçenin bir başka konuda yada aynı konuda yaptığı açıklamalarla yada aldığı kararlar ve tavırlarla çürütmeye kalkıyor… Çelişkilere dikkat çekiyor… Tamam yaptığın güzel… Ama bu dava süresince davanın yürütülüşü ile ilgili, trabzonsporla ilgili, tff ile ilgili, galatasarayla ilgili bunların hiçbirini yapmaman, iyi niyetli olmadığını gösterir…

    erkan gologlunun yazısını radikalden okudum… Bolivya kelimesinin geçtiği cümleden sonra kendisini hayırla yad ederek ( !!! ) sayfayı kapattım… 3 Temmuzdan bugüne kadar aziz yıldırımın ve fenerbahçenin haksızlığa uğramadığını söylemek için İNSAFTAN VE VİCDANDAN zerre nasibin olmaması gerekir…

    Yeni türkiye ve ileri demokrasi yolunda bu davaların bir mihenk taşı olduğunu iddia edenler ve davaları topluma bu şekilde lanse edenlere sormak lazım… Türkiye cumhuriyeti ileri demokrasiye, yargıda yaşanan her türlü yanlışlık ve hukuksuzluklarla ve modern toplumların şiarı olan hukuk ilkelerini çiğneyerek, yok sayarak mı ulaşacak ??? Amaca giden yolda herşey mübah düşüncesi ile modern ve insan hakları noktasında gelişmiş bir ülke mi olacağız ?? İnsan haklarını hiç gözetmeksizin çiğneyerek nasıl adil bir ülke olacağız ??? Ama şike var kılıfıyla, ( şike yapılmış dahi olsa ) insanların en temel haklarını görmezlikten gelerek, yapılan hukuksuzluklara karşı çıkmamak için entellektüel olmaya gerek yok… Önce insan olmak lazım…

  9. Adsız dedi ki...

    Erkan gologlu: "Bolivya 2. liginde haksızlığa uğramış bir takım bulsam, inansam buna, sırtımda Papazın Çayırı'na çift kaleye taşırım. Ben Fenerbahçe'nin henüz haksızlığa uğradığı kanaatinde değilim."

    Hıncal uluç: Ben, o sene bu durumu 6 yaşındaki aklımda spor ahlakına sığdıramayarak Fenerbahçeli olmayı bıraktım… ( 6 yaşında gördüklerinden, okuduklarından, duyduklarından rahatsız olup takım değiştirebilecek ahlaki ( !!! ) tavrı gösterebildin ama koskoca adam iken, yaşını başını aldığın zamanlarda gördüklerinden, duyduklarından, ahlaki bir tavır gösteremedin .. )

    Ahmet çakar: Aynı hain güç, -eğer o kimse- bugün Fenerbahçe deklerasyonunda Özhan Canaydın'ı özlüyoruz dedi. Be kardeşim; Özhan Canaydın 1 milyon doların kaybolduğu Denizli maçının oynandığı gün Galatasaray'da odacı mıydı?"

    Buyurun üç tavrı inceleyin, yada düşünün… Bu kişilerin bu tavırları ile millet adına televizyonlarda, gazetelerde söz sahibi olmaları ne kadar acı ve absürt bir durum... Tam bir tirajikomik durum... Bu kişilerin bu tavırlarla dürüstlükten, adaletten ve şikeden bahsetmeleri çelişikiler ve tutarsızlıkların en büyüğüdür... Aziz yıldırımın yada fenerbahçenin bu süreçte söylediği veya dile getirdiği şeylerin içeriğine, esasına hiç kafa yormadan nasıl söylenenlerin içini boşaltırız ahlaksızlığının ete kemiğe büründüğü cümlelerdir bunlar…

  10. Adsız dedi ki...

    Bu üçüncü yorum olacak, çok yer işgal ettiğim için şimdiden özür dilerim.. Ama tıpkı aethewulf kardeşimin yazılanlardan, çizilenlerden ve yaşanılanlara rağmen gösterilen tepkilerden dolayı nasıl ( eğer şu içimdekileri buraya yazmazsam, onlar içimde büyüyor, adeta fireball gibi kalelerimi sallıyor ) içi doluyorsa ben de bu süreçte insanların gösterdiği yada gösteremediği tavırdan dolayı doluyum… Bu nedenle bende içimden geçirdiğim şeyleri haykırmak istiyorum… Bir soru sormak istiyorum… Amaç uğruna haksızlıkları araç yapmak, ahlak açısından ne anlam ifade eder ? Amaca giden yolda, ahlaksızlık yapmak, insan olmanın onuruyla bağdaşır mı ? Başka sorum yok hakim bey !!!

  11. hgokceli dedi ki...

    benim bu olaylara bakışım oldukça basit: iktidar kavgası... Aziz Yıldırım'ı sahneden alıp Fenerbahçe'yi frenlemek ve başkalarını öne çıkarmak ki onların kimler olduğu süreç içinde kimin ne yaptığına bakılarak anlaşılabilir. Yorumumda yanılıyor olabilirim tabi. Temiz futbol, temiz lig amacıyla yapılmayan ve niyeti ve uygulama şekli itibariyle kendisi temiz olmayan bir operasyonda adalet, ahlak, etik vs. kavramları üzerinden yorumlar yapan güya objektif spor yazarlarını okuduk hep.Üstelik bunu, süreci ve geçmişi sorgulayıp temizi kirliyi ayırt etmek yerine gücün kirli diye işaret ettiğini peşinen kirli sayarak yaptılar. İstanbul'un çok uzağında küçükük bir anadolu ilçesinde yaşayan, hayatında bir kere bile statta maç izlememiş biriyim, buna rağmen büyük paraların döndüğü futbol dünyasında - paranın olduğu her yerde olduğu gibi - kirli ilişkilerin olduğunu düşündüm. Fakat işi futbol olan, sabah akşam bu dünyanın içerisindeki spor yazarlarının ortalığa saçılan birtakım kirli ilişkiler karşısında şaşkınlık yaşıyor olmalarını, güya tepki adına futbol yazmayıp havadan sudan yazılar kaleme almalarını zerre kadar samimi bulmadım. Benim açımdan burada da durum net: Herkes biliyor bunun bir iktidar kavgası olduğunu ve Aziz Yıldırım'ın kaleminin kırıldığı düşüncesiyle bu kavgada kimse ''gücün'' söylemlerini ve iddialarını sorgulamaya cesaret edemedi bunun yerine adalet, ahlak, etik gibi süslü kavramların arkasına sığınıp göz boyadılar...

  12. cromvemitra dedi ki...

    Üstat, zeka seviyesi çok üst noktada bir yazı olduğu için muhattapların kesinlikle anlayıp, algılayamayacaklar...! Artık "Türk toplumunun yüzde 60'ına göre" yaz ki sorduklarına cevap verebilsinler. Şu anda onlar haklı, cevap vermemekte. Çünkü çok haklı nedenleri var: "Valla bişey anlamadık oluum" gibi...! Tüm yazdıkların için önce teşekkür ediyorum, sonra da emeğine ve kalemine sağlık diyorum...

  13. Adsız dedi ki...

    sorun başlı başına bu arkadaşlara verilen değerdi zaten. gazeteci eş dost arkadaşı olanlar bilir, bu iş pis iştir. kolunda armasını dövme yaptırmış cocuk okul koridorunda baska konusur, universitede başka konuşur, sigara da pabuç da pahalanmıştır. Çıkar, idealleri uğruna radikale, zaman'a bir yere girer. başka konusur. bakar ki beklediği gibi değil, radikalden sabaha, zamandan star a geçer. başka konuşur. kira artmıştır, tapılan putlar kırılmış, arkasının boş olduğu gözükmüştür. pabuç iyice pahalıdır artık..

    işin özü bu cocuklar bu adamlar kafası karısık adamlardır. kalkıp fenerin hakkı yense dese ne yazacak? 10 adam alkışlayacak, 90 adam için için hırslanacak. Kalkıp siyaset yazması gerekecek. Kalkıp neyin ne oldugunu öğrenmesi sorması, neyi yazabilip neyi yazamıyacağının limitini görmesi gerekecek.

    kim uğraşacak bunlarla...

    dedim ya, sigara pahalı, kira yüksek...

    asmalımescitte bir gece belki itiraf eder kulağına. ulan der iyi yedik sizi, o resmi nasıl bastık ama, o orospu cocugu sohret budalası troll u nasıl manşete taşıdık... güler sizle, bir iki kadeh daha içer..

    sonra tekrar aynı terane..

    yazık bu cocuklara. bırakın entellektuelliklerini..yazık bu cocuklara..

  14. Kill4u dedi ki...

    hala bu şeyleri okuyan Fenerbahceli var mı ki ?

    adlarına gazete demeleri , kendilerini gazeteci zannetmeleri ne komik...

  15. alonzoeb dedi ki...

    bugünkü yazısında eleştirilere hiç cevap vermeden sadece hakaret içerikli yorumlardan şikayet etmeleri verecek bir cevaplarının olmadığının kanıtıdır ve içerisinde bulundukları durum kendi kabulleriyle sabitleşmiştir.

Yorum Gönder