Dilara Gönder'le Yürek Soğutmak


Dilara Gönder’in meşum gafından bu yana sosyal medyada sessizliğe gömüldüğü ve 2 gündür de NTVSpor ekranlarında gözükmediği malumunuz. Bir süredir “acaba kovuldu mu?” soruları aldı başını yürüdü. Önümüzdeki makul iki alternatif ya hakikaten işine son verildiği ya da kamuoyunun balık hafızası dikkate alınarak mesele unutulana kadar ekranlardan uzak tutulacağı. Her iki ihtimal de çalıştığı kanalın tasarrufunda olmakla birlikte, o gaf ile incinenler için hiçbir anlam ifade etmiyor. Söz sahibini bağlar. Dilara Gönder de incittiği insanlardan özür dilediğine göre bunun ötesinde bir tasarruf beklemenin hakkaniyetli olmadığını düşünüyorum. Bence asıl ıskalanmaması gereken 3 Temmuz’dan bu yana spor medyasının önemli bir kısmı bilinçli olarak kamuoyunda Fenerbahçe’ye karşı algı yaratma çabasında iken, bütün günahı “kalabalıklara karşı müesses nizamın yanında saf tutmak” olan bir spikeri kurban ederek ellerini yıkamalarına izin vermemektir.

Dilara Gönder krizini burada uzun uzadıya analiz etmeye gerek yok, ama kısaca bakış açımı özetleyeyim. Canarino’nun yine bu blogda krizin gelişimine dair yaptığı özet gayet yerinde, bu sebeple tekrara düşmek istemem. Ancak bir noktayı açıklığa kavuşturmak lazım. Dilara Gönder’e bu sözleri söyleten, onu Fenerbahçe taraftarını şiddete meyyal serseri güruhu gibi görmeye iten şey Fenerbahçe düşmanlığı değil. Onun muzdarip olduğu şey bir çeşit “devlet babadır, sever de döver de” diyen müesses nizam seviciliği. Onun gibilerin gözünden bakınca 1 Mayıs’ta alanlara doluşanlar bir anda kaldırımları söküp, kamu malına zarar veren anarşistlere; Nevruz için meydanlarda ateş yakanlar teröristlere dönüşebilir. Kalabalıklar ile polisin karşı karşıya geldiği her olayda, orantılı ya da orantısız şiddet kullanan polisi haklı gören, şiddete maruz kalanlara da “dayak yemişlerse haketmişlerdir” gözüyle bakan bir perspektif bu. Dilara Gönder için yapılacak en ağır suçlama, polisin Fenerbahçe taraftarına ve sporcularına karşı orantısız güç kullanımına karşı dolaylı yoldan da olsa kamuoyunda rıza üretme işlevi görmesidir. Bu sebeple kendisini 3 Temmuz’dan bu yana bilinçli olarak Fenerbahçe’ye karşı kamuoyunda bir algı yaratma çabasında olanlardan ayırmak gerek.

Dahası kendisine gösterilen tepki ve bu tepki sonucunda kanalın tasarrufunda çok cinsiyetçi bir tavır var. Başta Dilara hanım olmak üzere hepimizin kabul etmesi gereken şey, kendisini bir spor kanalında kariyer yapmaya iten şeyin spora olan merakı, bilgisi ya da tecrübesi olmadığı. Google’da Dilara Gönder başlığı ile yapılan aramaların “Dilara Gönder mini”, “Dilara Gönder bacak” vs. olması onu arayanların onda aslen ne aradığını açık ediyor. Spor medyası da onların ürettiğini tüketenler de Dilara Gönder ve nicelerini birer cinsel obje, reytinge tahvil edilebilir birer meta olarak görmeye devam ettikçe daha böyle çok lastik patlar. Asıl hazin olan fazlasıyla erkek egemen olan spor medyasının, o alabildiğine eril çürük yumurtalara cömertçe müsamaha gösterir ve alan açarken, Dilara Gönder’i harcamada bir dakika bile tereddüde düşmemesi.

3 Temmuz’dan bu yana artık spor medyası ile kısıtlanamayacak ölçüde geniş bir medya ordusunun soruşturmayı, onun yürütülüş biçimini haklı göstermeyi, ve hatta kamuoyunda Fenerbahçe’nin suçlu olduğu algısını yaratıp mahkemenin sonucunu etkilemeyi kendine vazife edindiği aşikar. Bu blogda hiç yılmadan, üşenmeden bu isimlerin kimler olduğunu, yedikleri naneleri tek tek yazdık ki unutulmasın. Bugüne dek o isimlerin hiçbirine en ufak bir yaptırım uygulanmış değil. Bir tanesi olsun çıkıp hoyratça hırpaladığı Fenerbahçe taraftarından kuru bir özür dahi dilemedi. İşte tam da bu yüzden, spor medyasının sanki Fenerbahçe taraftarının hassasiyeti gözetiliyormuş gibi Dilara Gönder’i harcamasıyla yürek soğutup, ellerini kolayca yıkayıvermelerine müsaade etmemek lazım.


7 comments:

  1. Mania dedi ki...

    Konuyu mükemmel açıklamışsınız, kaleminize sağlık..

  2. Adsız dedi ki...

    Tebrikler bu yazı için.

    Konuya Fenerbahçe dışında medya ve cinsiyet ayrımcılığı perspektifinden bakmakta bence de fayda var. Canarino'nun yazısının altında da benzer bir yorumumu bulabilirsiniz. Medya içindeki çürükleri ayıklamakta başarısız. Bu ülkede gaf yaptı diye Hıncal'ın Erman'ın Ahmet'in işinden olması, ekrandan çektirilmesi mümkün olmadığı gibi bu şahsiyet(?)lerin gafları neredeyse onların mevcudiyet sebebi haline gelmiş, tabiri caizse "trademark" hareketleri olmuştur.

    Bugün telegol denen garabeti izleyenlerin tek kare futbol görüntüsü olmayan, 10 dakika futbol konuşulmayan programı futbolsever olarak izlemedikleri malum. Nasıl Dilara hanımı cinsel obje haline getiriyorsa medya düzeni, bazı yaşını başını almış kompleksli sığırları da gaf makinaları halinde bize sunuyor.

    Onları yaşatan bu düzeninin Dilara Gönder'i ezmeye ve cezalandırmaya hakkı ve yüzü olmamalı.

    Zaten olgun Fenerbahçe taraftarının da artık bu konuyu gündeme taşımaması gerek. Dilara gönder'in Naz'dan, Eda'dan, Kim'den, Nihan'dan daha fazla gündemde oluşu bizim de ayıbımızdır.

  3. gumgumok dedi ki...

    Olayın giriş-gelişme-sonuç örgüsü nedir desek;
    "Dilara Gönder'in devlet kavramını algılayış biçimine uygun yaptığı yorum, Fenerbahçe taraftarının diğerlerine gösteremediği kadar büyük bir tepkiyi kendisine göstermesi ve bunların sonucunda spor medyasının cinsiyetçi yaklaşımı" derdik heralde.

    Her biri için açıklayıcı bir yazı olmuş. Emeğine sağlık...

  4. Kill4u dedi ki...

    Bu dilara bizim Kivancla program yaparak baslamadi mi televizyona ?

  5. @ramon1907 dedi ki...

    haluk yürekli gibiler dururken dilara'nın harcanması trajikomik.

  6. M.O.C dedi ki...

    Hakikaten mükemmel yakalamışsınız.

    @Kill4u
    Kardeş yanılmıyorsam FB Tv'de Music Box gibi bir program yapıyordu eskiden.

  7. istanbul dedi ki...

    sporu seven bir insan şiddeti ve şiddeti kullananları sevmeyen biri art niyetinin olmadığı kanısındayım. Üzerine pek gidilmemeli

Yorum Gönder