“Biz seni kupaların için sevmedik ki”


foto

Daha maçın onuncu dakikası ve televizyonu geç açtığım için kadroları bilmiyorum. Hemen ilk iş sağ üst köşede skora baktım: Fenerbahçe:1 – Galatasaray:1.
10 dakikada iki gol olmustu ve ben ikisini de görememiştim ama aklıma takılan ilk golu kimin attığıydı. Bizim olmamızı umdum, zira derbilerde geriden gelip maçı almak o kadar kolay değildi. Ben bunları düşünürken 12. dakikada sağdan açılan ortaya Ilhan Parlak kafasını nefis uzattı, Aykut’un çaresiz bakışını hatırlıyorum. Farka gideceğiz dedim içimden, neden İlhan’ın derbide ilk onbirde oynadığını aklıma bile getirmeden.

Kaldı ki kahvaltı için uyandırmasalar eminim farka gidecektik. Derbilerde rüyayı gerçekten farksız kılacak ezici bir üstünlüğümüz vardı çünkü, neden yine 6 atmayalım ki.

Rüyayı bir işaret sayıp ilk yazımı yazayım dedim, diğer yazar dostlarımı daha fazla gücendirmeden. Aslında Papazınçayırı’nı kuran 5 arkadaşın dostluğu dünyayı kurtarmayı düşündükleri ilk-gençlik hezeyanlarına kadar uzanır. En büyük ortak paydaları futbol değildir, maalesef Fenerbahçe de değildir. Kıçımızı kaldırıp diğer ortak paydalarımız üzerine de bloglar açana kadar şimdilik Fenerbahçe konuşacağız. Bu ülkede, daha da ileri gidelim koca dünyada kötü giden onca şey varken iyiye giden nadir şeylerden biri üzerine konuşmanın konformizmine kaptırmışızdır kendimizi belki de. Yine de futbol yazmanın gereksizliğinde ısrarcı olanları Tanıl Bora’ya havale edeceğiz. O dünyayı kurtarmaya bizden daha yakındır, anlaşılır bir açıklama yapabilir.

Bizler yaşları itibariyle en şanslı Fenerbahçeliler sayılabiliriz. Bizim kişisel Fenerbahçe tarihimiz tam da Fenerbahçe’nin dibe vurmuşken tekrar yükselişine denk gelmiştir. Daha çocuk yaşta hezimetlerle test edildiğimiz için Fenerbahçe’ye olan sevgimizin basit bir kupa ya da şampiyonluk sevgisi olmadığı aşikardır. Sigma Olomuc’tan 7 tane yerken ne kadar Fenerliysek, Sevilla’yı elerken de o kadar Fenerliydik. Her geçen yıl daha iyisini bekledik takımımızdan her taraftar gibi ancak işin güzel tarafı aldık da. Her sene daha büyük bir dunya yıldızı ister olduk. Mesele ezeli rakibimizi yenmek değildi artık, kaç tane atacağımızdı. Sadece futbol da değildi mesele her branşta başarıya alıştık. Daha önemlisi sadece başarı da değildi mesele, kupa aritmetiğinin çok ötesinde bir altyapı hamlesi, tesisleşme, televizyonuyla Fenerium’uyla dünya markası olmanın hazzıydı bu. Ancak Galatasaray’ın UEFA şampiyonluğuyla gözleri kamaşıp cimbomlu olan kardeşlerimiz aksine her sene daha kötüsü olmasın diye dua etmişlerdir. Hatta daha ileri gidip o yıl Galatasaraylı olanlar kendilerini lanetli, uğursuz addedebilir. Ancak Galatasaray’ın kazandığı şampiyonluklara rağmen her sene daha da kötüye gitmesinin açıklaması bu mistik, batıl referanslarla yapılamayacak kadar somut ve bizim yapmamızı gerektirmeyecek kadar bizden uzak ve ilgisiz.

Yine de bazen neler hissettiklerini merak ettiğim de oluyor. 2005-2006 sezonunun kapanış maçını bu blogun yazarı olan Fatih’le birlikte izledik. O olaylı Denizli maçını. Denizli taraftarının attığı konfetiler sebebiyle maç iptal edilecek kadar gecikmişti hani. Bu sayede Galatasaray taraftarları kendi maçlarını bitirip bizim maçı izlemeye geldiler. O maçın ardından neler hissettiler, bunu merak ederim işte. Benim için o 15 dakika hayatımın en tatsız anlarından biridir. Maçtan sonra Fatih’le maçtan aklımızda kalan ve hep kalacak olan yegane enstantanenin Appiah’ın direkte patlayan kafası olduğunda hemfikirdik. Şampiyonluğun gidip geldiği andı.

Bu sezonun düğümünün çözüldüğü Galatasaray derbisinden sonra aklımızda kalacak, yıllar geçse de hatırlanacak enstantane Volkan’nın Edu’nun sırtına abanıp topu tokatlamaya çalıştığı andır. Şampiyonluğu tam da orada kaybettik. Ne eksik ne de fazla. Bakmayın Galatasaraylı oyuncuların “biz daha çok istedik” diye zırvalamasına. Her iki takımda da kimse o maçı daha az isteyemez . Dahası kimse şampiyonluğu daha az isteyemez. Herkesin üzerine düşeni yaptığı maçlar bol gollü maçlar değildir, aksine berabere bitmeye yazgılıdır. O yazgıyı da çoğu kez basit bir hata bozar, biz de futbolu bu yüzden çok severiz, yenilen tarafta olsak bile. Koca bir sezonun gelip düğümlendiği maçın tek golü de Volkan’ın hatasıyla geldi. Lakin biz 2 sene önce üzüldüğümüz kadar üzülmedik. Galatasaraylılar da belki bunu merak eder.

Fenerbahçe tarihinin belki de en keyifli sezonuydu. Fenerbahçe hiç bu kadar güçlü bir takım olmamıştı. Avrupa arenasında hiç bu kadar kişilikli oyun oynamamıştı. Çıtayı hiç bu kadar yükseltmemişti. Lakin bu kadar başarılı bir sezonu hiç kupa almadan tamamladı. Buna rağmen mutluyuz, keyifliyiz. Bunu bir Galatasaraylının neden anlayamayacağının ipucunu mt isimli yorumcu aethewulf’un yazısına yaptığı yorumda vermiş zaten "islam çupi şiirleri eksik kalmış bu arada. "fener çok büyük, bize rakip olamüyürler :((" falan hoş olurdu. onu yapın bi ara.". Onun gibilerin futbola bakışı, yorumlayışı, takım tutma meselesi basit bir kupa aritmetiğinden ibaret o vakit. O yüzden İslam Cupi onlarda yankı bulmuyor ve basit bir espri malzemesi olabiliyor. Biz ise ona hürmetle, iyi günümüzde de kötü günümüzde de tekrarladığımız sözünü buraya, tam da bu yazının tepesine yazıyoruz: “Biz seni kupaların için sevmedik ki”.

Oysa bu sezonun şampiyonundan geriye Avrupa’nın 2. sınıf takımından 5 yenerek veda edilen UEFA macerası, sezonun hatırı sayılır bir kısmında nezle olduğu için takımın başında olamayan ve oyuncuların isyanıyla şekilsiz biçimde gönderilen bir antrenör, borca battık nidaları arasında bilmem kaç paraya Alex’i katlar diye getirilip oynatılamayan bir Dunya yıldızı(?), şampiyonluk şerefine Boca Juniors’tan aynen apartılıp, bestelettik diye yutturulan bir marş ve seyircinin ilgisiyle depresyona giren kafesteki aslan kaldı. Madem İslam Cupi’leri yok, onların da Nihal Atsız’ı olsun: “Bizim takımda yabancı yok, hepimiz çiftetelli oynüyürüz..”



1 comments:

  1. Adsız dedi ki...

    Kupaları için sevmediğimiz aşikar zaten.

    Kupa için seviyor olmuş olsak da, (buradan kupa derken başarı dendiğini anlamak istiyorum) CL'de çeyrek finalden gayri kupa var mı Türkiye tarihinde? (Bilinçli olarak gs'ın çeyrek finalini de katıyorum, hatırlamak istemezler ama belki hatırlarlar, hani statüler değişikti falan, hatırlamak isteyene hatırlatılır...)

    Türk futbolu tarihinin şampiyonlar liginde en başarılı takımını görelim bir zahmet. Önceden de dediğim gibi, bundan büyük kupa yok. Üzgünüm ama yok..

    Yazınız için teşekkürler. Nihal Atsız - İslam Çupi göndermesi harika olmuş.

Yorum Gönder