Aziz Yıldırım'ın Ağar Ziyareti Üzerine
Bugün itibariyle artık bir nevi zatı şahaneleri etrafında oluşan haleyle kutsal topraklar etiketi kazanan Yenipazar Cezaevi’nde Aziz Yıldırım’ın Mehmet Ağar’ı ziyarete gittiğini öğrendik. Normalde cezaevine ziyaretçi kabul etme konusunda son derece cimri davranan Adalet Bakanlığı’nın Ağar’a bir günde yapılan 15-20 ziyarete izin vermesi kendisine cezaevi seçimi ve şartları konusunda tanınan engin hoşgörüyü de düşündüğümüz de çok şaşırtıcı değil.
Futbol dünyasının pek çok aktörü gibi Aziz Yıldırım’ın da Ağar’ı ziyaret etmesini nasıl okumak lazım? Kendisine yapılan ziyarete nezaketen yapılan bir iade-i ziyaret deyip geçiştirmek mi, yoksa daha geniş çerçeveden eleştirel yaklaşmak mı?
Öncelikle buna değinmeden önce bir rahatsızlık vurgusunu paylaşayım. Aziz Yıldırım’ın yanlış olduğu kabul edilse bile her türlü söylem ve eylemine bir kutsiyet, bir eleştirilmezlik zırhı geçiren bir Fenerbahçeli topluluğu var. “Başkan neylerse iyi eylerci” bu zihniyetin camia içinde ağırlık kazanması Fenerbahçe‘yi gücünü farklı yaşam görüşlerinin ortak tutkusundan alan bir sivil toplum örgütünden ziyade lidere tapan bir cemaate çevirir ki, bu da bizzat Fenerbahçeliler’in zulmünden rahatsız olduğu şeye dönüşümünü beraberinde getirir. Bu kitlenin sayıca artmasını son derece tehlikeli bulduğumu da belirteyim.
Fenerbahçe Başkanı mağdur olduğunda, haksızlığa uğradığında, kulüpten ayağı alicengiz oyunlarıyla kaydırılmaya çalışıldığında ortalığı ayağa kaldırmamız, başkanın şahsını kutsallaştırdığımızı onu eleştiriden azade kıldığımızı göstermez.
Aziz Yıldırım’ın cezaevi çıkışı sonrası kamuoyuna yansıyan ilk işinin Ağar’ı ziyaret olması şüphesiz ki pek çok Fenerbahçeli için hayal kırıklığı olmuştur. Kendisine süreçte destek veren taraftara seslenmeden, kendisinden helallik isteyen, cenazesine katılamadığı Lefter’in mezarına gitmeden, Ağar’ı ziyarete koşmak Aziz Yıldırım’ın öncelik listesinin trajikliğini gösterir.
Taşıdığı bu sembolik anlamın dışında “mücadelemiz zulum ve zalimledir” diyen birinin, 90’lı yılların bütün karanlıklarında köşe başında bulunmuş biriyle dost olması da kolaylıkla içe sindirilebilir bir şey değildir. Hadi Türkiye’nin günlük sorunlarıyla ilgilenmiyorsun, Ağar’ın insan hakları sicili falan umurunda değil bari sportif alana müdahalesinden doğrudan zarar görmüş bir kulüp başkanı olarak Uefa Kupası resmine girecek kadar ezeli rakibinin “kolaylaştırıcı” rolüne soyunmuş bir insana karşı biraz daha mesafeli olunur. “İade-i ziyaret işte ne kadar büyüttünüz” diyenlere Ağar’ın Radikal’deki röpörtajında başkanla çok iyi dost olduklarını vurguladığını, geçen sene Topuk Yaylası açılışına Ağar’ın başkanın davetlisi olarak katıldığını da not düşelim.
Fenerbahçe taraftarı 3 Temmuz sürecinden, kendisine sunulan verili doğrulara itiraz etmeyi, sorgulamayı, hakkını aramayı ve tekil taraftar olarak kamuoyunu etkileyebilme kabiliyeti olabileceğini öğrendi. Şimdi süreç az çok bitti diye bütün bu öğrendiklerimizi bizi güçlü kıldığını gördüğümüz, tecrübe ettiğimiz değerleri bizzat kendi içimizde de işletmekten geri kalmamamız lazım.
Her eleştiriyi hainlik, her ayrı fikri zorla yola getirmeye çalışan bir bakış açısı ne bu kulübü ne bu ülkeyi istediğimiz düzeye getirir. Birisi savunulması gereken bir mağduriyet içindeyse kimliğine, protokoldeki yerine, kişisel kin ya da sevgimize bakmadan onu savunmak, eleştirilmesi gereken bir eylem ya da tutum içindeyse yine aynı kişisel saikler gözetmeden eleştirmek en basit ahlaki yükümlülüktür.
Biz hiçbir kişiye cemaate, kuruma biat etmeden Aziz Yıldırım’ı haklı buluyorsak desteklemeye ,haksız buluyorsak eleştirmeye devam edeceğiz. “3 Temmuz’dan önce Aziz Yıldırım’ı eleştiriyordunuz şike davası süresince niye savunuyorsunuz” diye soranlarla “3 Temmuz’dan sonra Aziz Yıldırım’ ı savunuyordunuz şimdi ne oldu” diye soran ve aklınca çelişki yakaladım sanan, eleştirinin ya da savunmanın eyleme değil kişiye yapıldığını düşünen, kendi işlerine güçlerine, ya da takımlarına adadıkları zamandan çok Papazın Çayırına laf yetiştirmeye ömrünü adamış aptallara hatırlatmak lazım. Bir gün siz de mağdur olursanız “abi onlara aptal diyordunuz şimdi niye savunuyorsunuz” sorusuna muhatap olacak olsak bile sizi de savunuruz.
18 Temmuz 2012 17:58
Rahmetli Lefter'in mezarına gitmemesinin yanında, Stadyumdaki olaylar yüzünden hala tutuklu bulunan taraftarları da ziyaret etmesi çok anlamlı olurdu. Bu dünya sanırım bizim sandığımız kadar naif bir yer değil.
18 Temmuz 2012 18:04
Aptal diye hitabetmek biraz ağır kaçmış bence ama yine de yazı verdiği mesaj ile 10 numara.
18 Temmuz 2012 18:09
Ben de açıkçası Aziz Yıldırım'ın dava sürecindeki bazı çıkışlarını hayli radikal bulsam da, bir Fenerbahçeli olarak ve bir insan olarak sevinsem de, Aziz Yıldırım'a bir nevi 'solcu' ya da 'ezilenin simgesi' gibi yakıştırmaların yapılmasını ve 1 Mayısta posterinin taşınmasını yadırgamıştım.
Elbette Aziz Yıldırım bir komplo, haksızlık ve adaletsizliğe uğradı. Bununla belki olabilecek en mükemmel şekilde mücadele etti. Bu mücadelesine hepimiz omuz verdik. Fakat haksızlığa uğrasa da bir işçi bayramında holding sahibi birinin posterinin taşınması bana göre hataydı. Herneyse,
Farklı görüşlerdeki, ekonomik sınıflardaki, cinsiyetteki, yaştaki, mevkideki insanların aynı amaç doğrultusunda toplanması hiç kolay değildir. Çok az olgu bunu sağlayabilir. 3 Temmuz sonrasında Fenerbahçelileri birleştiren Aziz Yıldırım'ın kendisi değildi. Bunu sağlayan en temel değer elbette önce Fenerbahçeli olmak ve ardından 'adaletsizliği görme, haksızlığa uğrama' duygusuydu. Elbette diğer takım taraftarlarında adalet duygusunun olmadığını göstermez bu. Fakat Türkiye'de genel taraftar profilinin fanatiklik düzeyinde olması ya da genelde insanların haksızlıkla, adaletsizlikle pek ilgilenmemesi nedeniyle, bu taraftarları yanımızda göremedik. Aynı süreç, örneğin Galatasarayın başına gelseydi birçok Fenerbahçelinin, 3 Temmuz sonrası Galatasaraylılar gibi davranacağını söyleyebiliriz. Fakat, haksızlığa uğrayan Fenerbahçe olduğu için bu duyguyu derinden hisseden bizdik ve birleşebildik.
Elbette diğer takımların başına benzer bir şey gelseydi, böyle bir birliktelik sağlamayacaklarını da biliyoruz. Burada direnişimizi bu kadar farklı ve yüksek kılan şey Fenerbahçeliliğimizin gücüydü. Solcu ya da diğerlerinden daha vicdanlı olmamız değil.
Aziz Yıldırım'ın Mehmet Ağar'ı ziyaretini, bazı yöneticilerin ilişkilerini, stadımızın ismini, bazı taraftar gruplarına hakim ideolojileri, atılan bazı sloganları beğenmemeye, eleştirmeye ben kendi adıma devam ederim. Açıkçası Fenerbahçe bunlardan bir şekilde fayda görmediği sürece, yani bunlar kulüp içindeki işlere, verilen sportif mücadeleye etki etmediği sürece ben bir 'Fenerbahçeli olarak' bundan gocunmam. Fakat ne zaman ki bu tür şeyler kişisel ilişkileri aşıp kulüp içi faaliyetlere etki eder ve belki de Fenerbahçe bundan fayda görür; işte o zaman Fenerbahçeli olarak üzülürüm. Galatasaray'ın başbakan aracılığıyla kupa alması, Türkçe olimpiyatları ve AKP kongresinin stadlarında yapılması, Mehmet Ağar'ın delege olarak TFF seçimlerine katılması, başkanlarının "20 milyon GS'li AKP'ye oy verdi" demesi gibi.
Ben açıkçası Aziz Yıldırım'ın Mehmet Ağar'ı ziyaretini değil de, Aykut Hoca'nın Yaşar Kemal'le sohbetini konuşmayı daha çok isterim.
18 Temmuz 2012 18:36
Bu arada aziz yildirim 13 temmuzda lefter'i ziyaret etmiş galiba.. Twitter'da bana cevap olarak böyle bir bilgi veren oldu.
18 Temmuz 2012 19:13
Doğru yaklaşımınızı kutlarım. Bu saatten sonra Aziz Yıldırım ilişkilerine dikkat etmeliydi. Ben kimseye hesap vermem yaklaşımı doğru değil. Arkasına takılan binlerce taraftar olmasa, şimdi diğer sorgusuz sualsiz hapise atılanlar gibi sahipsiz kalacaktı. Zaten Aziz Yıldırım gibi zengin statüsünde olan birinden halk kahramanı yapılamayacağını biliyorduk. Halk karamanı olan, Fenerbahçe taraftarıdır.
19 Temmuz 2012 14:10
yazdıkların için teşekkürler... beni de rahatsı eden durumları daha güzel anlatamazdım... eğer fenerbahçeli olmasydın çok üzülürdüm...
19 Temmuz 2012 15:59
bu ziyaretden sonra epey bir düşündüm. belkide bizler elimize kadar gelen fırsatı göremedik. zaman aslında Fenerbahçe yönetimini Fenerbahçe taraftarlarının ele geçirebileceği zamandı. seçimde iyi bir kadronun kazanması çok zor değildi, taraftarda buna destek olacak seviyedeydi. belkide çok şeyler kaçırdık.
Henüz erken, ilerde bol bol tartışırız. umarım kafamızı duvarlara vurmayız.
20 Temmuz 2012 15:26
ziyaretin insanlık tarafı hakkında kelime etmeyeceğim.orası ayrı.ancak, ikibinli yılların herşeyi bilen adamı fenerin şampiyonluklarının nasıl elden gittiğini anlatmıştır herhalde başkana.
21 Temmuz 2012 01:49
Aziz Yıldırım kahraman falan değildir, tüpün içindeki macun basınçtan zaten fışkıracaktı ve zayıf bir nokta arıyordu ve onu da bizde FB taraftarında buldu alttan gelen tazyiğe kendini bıraktı ve hatta yönlendirdi kötü de olmadı hani... Aslında Aziz Yıldırım sevelim sevmeyelim, Fenerbahçe için çok şey yapmış fakat sembolleştiğinin aksine toplumun mazlum ve mağdur tarafında değil bu olaylar olmadan önce açıkça elit zenginler sınıfından, sermaye sınıfından işine bakan birisiydi. Papazın Çayırı olarak doğru bir teşhis koyduğunuzu görüyorum. Yanına çok gittim çok konuştum ama başkanın bir de kabul etmek istemediğimiz,görmekten imtina ettiğimiz bir tarafı daha varmış keşke bu süreçte kendisine çıkış arayan dönemin baskı altında kalanlarının kafasında sembolleştirdiği gibi bir adam olsaydı... ama olsun hayali bile güzeldi, itaatsizler sisteme karşı savaşı olmasa bile bir muharebeyi kazandı.. sadece bu bile kitlenin kendi gücünün farkına varması açısından önemlidir. Aziz YILDIRIM'ı çok seviyorum insan olarakta sohbetlerimizde tanıdım sevdim 10 numara adam ama Mehmet Ağar ziyareti içime sinmedi sinmeyecek...
22 Temmuz 2012 23:48
Trabzonsporluyum. 1 yıldır kızdığım ya da şoke olduğum tek şey "farklı sosyo-ekonomik gruplardan müteşekkül ve Türkiyenin en fazla taraftarına sahip takımının entellektüelitesinin nasıl bu denli düşük olabileceği" idi. işçi, işveren, sanatçı, asker,kadın,erkek, köylü, çiftçi, bankacı,siyasetçi vb. insanlar nasıl olur da belirli bir konuda bu kadar renksiz, tekdüze, homojen olabiliyorlar.
23 Temmuz 2012 10:31
@Jean Marie Pfaff,
'Belirli bir konuda bu kadar renksiz, tekdüze, homojen'. Tabi her konuda, kalabalıklar içinde farklı görüşler olmasını beklersiniz, bu bir zenginliktir. Fakat önce bahsettiğimiz şey bir 'konu' mu, yoksa bir 'kimlik' mi ona karar verelim. Biz bir kimlik olduğunu düşünüyoruz. Tıpkı yorumunuzda saydığınız kadın, işçi, köylü, sanatçı gibi.
Kadına şiddet her geçen gün arttığında, giyim kuşamlarına karışıldığında kadınların tekdüze ve homojen şekilde buna karşı durmasını beklersiniz; aralarında farklı görüşler olması, örneğin 'ne olacak ki şiddet uygulanmışsa' ya da 'kadına şiddet artmamıştır, kıyafetime de karışabilirler' demesi pek sağlıklı sayılmaz. Kadınlardan bankacı olanlar da, köylü olanlar da, işveren olanlar da bu 'tekdüze'liğe katılmalıdır.
İşçilerin grev hakları, kıdem tazminatları ellerinden alındığında işçilerden renkli tepkiler değil; renksiz (bu sizin tabiriniz olduğu için söylüyorum, yoksa gayet renklidir), tekdüze bir karşıduruş beklemelisiniz. Kadın ya da erkek olmaları bir şeyi değiştirmez.
Sanatçıların sanatlarını icra edebilecekleri yerler birer birer kapatıldığında, sanata yaşam alanı bırakılmadığında sanatçıların bir bütün olarak buna karşı birleşmesini beklersiniz. Eğer aralarından bazıları bu birliğe katılmıyorsa; bunda iktidara yakın durma ya da kişisel bir çıkar elde etme ya da sanatçı kimliğini önemsememe duygusu ararsınız.
Biz de Fenerbahçeliliği sanatçı olmak, kadın olmak, işçi olmak gibi bir kimlik olarak görüyoruz. Buna karşı apaçık gerçekleşen bir saldırı karşısında, hele hele savaşın bile bir hukuku varken, hukukun zerre önemsenmediği bir saldırı karşısında eğer biz homojen durduysak, bu kimliğimizin gereğidir.
Entelektüel seviyeyle ilgili herhangi bir şey yazmıyorum. Bahsettiğimiz konunun entelektüel seviyeyle ne ilgisi var, biraz açarsanız; belki 1-2 söz söyleyebiliriz. Olanları anlayabilme seviyesinden mi söz ediyorsunuz, tartışma üslubumuzdan mı, ÖYM'ye laf söylerken Dreyfus davasından bahsetsek örneğin entelektüel olur muyuz?
24 Temmuz 2012 17:40
türkiye tarihine adı işkenceci ve karanlık cinayetlerin sorumlusu olarak geçmiş ve susurluk gibi hala karanlıkta kalan bir olayın elebaşıolan birini ziyerete gitmesi,fenerbahçe başkanının güzel günler görecegiz güneşli günler söylemiyle hiç mi uyuşmamaktadır.ben işte fenerbahçe özgürlük ve insan hakları konusundada sivil toplum örgütü olma görevini yerin getiriyor derken bu saçma sapan ziyaret vermek istediği mesaja uygun düşmedi.vermek istediği mesaj da herhalde ben cezaevine düşen eski gs yönetim kurulu üyesini ziyaret edebiliyorum mudur nedir.