Binary Zihinler Atlası Veya Bazen Hepimiz Kaybedebiliriz
Türkiye'de bugün 8 milletvekili, 100'den fazla gazeteci, 700'ün üzerinde öğrenci, binlerce yerel yönetici, TSK mensubu, siyasi aktivist, sivil toplum temsilcisi ve sendika üyesi terör örgütü üyesi / yöneticisi olmak suçlamasıyla tutuklu olarak yargılanıyor. Berna, Cihan, slogan atan sağır dilsiz hamal gibi davalara baktığımız zaman da bu davaların niteliği, nasıl bir hukuk mantığı ile yürütüldüğü artık kamuoyunun malumu.
2010 yılı verilerine göre, Özel Yetkili Mahkemeler'de görülen herhangi bir davada soruşturma safhası ortalama 648 gün sürüyor. Yani Özel Yetkili Bir Savcı herhangi bir şahsa ilişkin soruşturma açtıktan ancak 648 gün sonra iddianameyi hazırlayarak mahkemeye sunuyor. Bu 648 gün içerisinde ise gördüğümüz bir uygulama biçimi var. İnsanlar tutuklanıyor, soruşturma dosyasını göremiyor, bu arada soruşturmada elde edilen bulgu ve bilgiler kamuoyuna belirli medya araçları ile servis edilerek bu şahsın manevi itibarı linç ediliyor.
Peki 648 gün süren bu uygulamadan sonra ne oluyor? Özel Yetkili Savcılar tarafından yürütülen her 2 soruşturmanın ancak bir tanesinde kamu davası açılıyor. Yani 648 gün bu çileyi çeken her iki kişiden biri, hiçbir şey olmadan salınıyor. Hayatından çalınan 2 yılla başbaşa kalıyor
Kalanlara ne oluyor? Hakkında kamu davası açılan her 10 kişiden ancak 3 tanesi hakkında mahkumiyet kararı veriliyor.
Yani hakkında soruşturma başlatılanların yarısı hakkında kamu davası bile açılmıyor, kalanların da ancak üçte birinde mahkumiyet kararı alınıyor. Bu şu demek, sisteme giren 20 kişiden ancak 3 tanesi mahkumiyet kararı alıyor. Aynı oran 2011 yılı için neredeyse yüzde 50.
Mahkumiyet kararlarının yarısının da Yargıtay tarafından bozulduğunu düşünürsek, 2010 yılında yaklaşık 20 kişiden 1,5'u veya 40 kişiden ancak 3 tanesi, 2011 yılı içinse 10 kişiden 1 tanesi hakkında mahkumiyet kararı veriliyor demektir.
2002 yılında 250. madde kapsamında "özel yetkili savcı" olarak nitelendirilebilecek savcılar tarafından 8004 kişi hakkında soruşturma yürütülmüş. Aynı sayı 2011 yılına geldiğimiz zaman 68 bin 213...
Kıssadan hisse, karşımızdaki soru şudur: ne oldu kardeşim bu ülkede bir anda terörist patlaması mı yaşadık? Memleket teröristle, ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü kurup tehdit ve cebir suçlarını işleyenlerle mi doldu? Hayır. Tam tersine, Türkiye'de yargı her zamanki gibi, siyasi iktidarın hayat görüşü çerçevesinde araçsallaşarak, ideolojik ötekiler üzerinde bir baskı makinasına dönüştü. Bugün cezaevlerinde doluluk oranı %106, yani 11.000 kişi cezaevlerinde ayakta duruyor. Yeni ve daha büyük cezaevleri, yeni ve daha fazla özel yetkili mahkeme, daha fazla soruşturma, daha çok teknik takip, daha büyük emniyet imkanları, daha fazla biber gazı bileşkesinde, toplumsal hayatın her alanında, sokaktan internete kadar bütün mevzilerde sansür, baskı, yıldırma, korkutma, cebir, şiddet, dava ile hayatımızı paralize etmiş bir iktidar bloğu ile karşı karşıyayız.
Mehmet Berk'in açıklamaları bu bakımdan birer itiraf gibi. Açıkça diyor ki cemaat isteseydi zaten Ali Koç ile Murat Özaydınlı'yı da alırdık. Gestapo bile bu kadar pervasız konuşmaz. Hukuka aykırı en azından kılıfına uydurabileceğiniz bir şey olsa alacağınızı cemil cümle alem biliyor. Bir kızın giydiği yelekten "örgüt üyesi olmadan örgüt amaçları doğrultusunda hareket edildiğini gösteren örgütsel malzeme" çıkartan bir yargı zihninin bağlantı / gerekçe kurmakta zorlanacağına ihtimal vermiyoruz.
Buraya bir parantez daha sokayım, muktedir savcı efendinin neden "Nihat Özdemir, Cihan Kamer" gibi isimleri değil de "Ali Koç ve Murat Özaydınlı" isimlerini andığını da takdire bırakıyorum. Lapsus mudur, dili mi varmadı da Fenerbahçe yönetiminden ayrılan bu dört kişiden belli iki tanesinin adını anmadı?
Parantezi kapa, yeni hayatımıza doğru açılalım. Mehmet Berk Balyoz davasında da malum ve matuf bir şahsiyet. Özellikle belirli delilleri adli sicile saklaması ile meşhur. Diyor ki, "bu da 3 ayda diğer davalar gibi unutulur sandık ama olmadı"
Allah Muhammed aşkına, böyle bir yargı pratiği olabilir mi? 3 ay içerisinde her türlü bilgi ve bulguyu sızdırarak bir medya bombardımanı altında kamuoyu algısına adeta tecavüz edip, sonra kamu vicdanında bir "hüküm" kurdurtup, onun arkasından da davanın unutulmasına bel bağlayıp, işimizi görürüz gibi bir noktaya gelen böyle bir cümleyi eden bir iktidar erkinin mantığına, adaletine, hasbiliğine güvenilebilir mi?
Sivas maçını kazanmasaydılar dava açmayacaktı diyen, 5 maçın sonucunu biliyorduk açıklamasını yalanlamak için 50 gün bekleyen, çok sağlam deliller var diye sağa sola haber veren, iddianameyi açıklayınca yer yerinden oynayacak diye verilen gazlarla zaman kazanan, en sonunda davadan koşarak kaçan muktedirin, bu duruma düşmesindeki temel neden, her zaman ezberledikleri oyunu Fenerbahçe taraftarının ısrarlı, sürekli ve devamlı takibatı altında oynamayacak hale gelmeleridir.
Gerçekten de Fenerbahçe taraftarı unutmadı, bırakmadı, sessiz kalmadı, teslim olmadı, pes etmedi ve direndi. Bu yoğun baskı da, tarih boyunca görmediği kadar geniş bir iklimden destek almasına rağmen özel yetkili oyun kurgusunu bozdu.
Halbuki bozulmayabilirdi, adil, sağlam delillere dayanan, ciddi bir şekilde yürütülen, insan hak ve hürriyetlerini koruyan, masumiyet karinesine, adil yargılanma ilkesine halel getirmeyen, amacı bazı insanları infaz etmek değil de maddi gerçeğin ortaya çıkmasını sağlamak olan, eşit, kapsayıcı bir yargılama süreci yaşasaydık, kimsenin baskısı, etkisi, tepkisi, direnişi veya gözyaşı bu süreci etkilemeyecek, tersine kamu vicdanında yer bulacaktı. Haklı olmanın gücü karşısında hiçbir şey duramaz, hiçbir güç de haksızlığı saklayamaz.
Karşımızdaki gerçek budur, basiretsiz bir şekilde, operasyon mantığı ile yürütülen, siyasi müdahalelerle şekillenen, siyasetin izin ve müsaadesiyle başlayan, belli medya organlarının linç psikozu ile şekillenen, maddi ve somut delillere değil, infaz isteğine dayanan bir yargılama süreci bitti...
Karşımızdaki en büyük sorun ise hayatı binary gören zihinlerin yarattığı kaybolmuşluk atlası.
Fanatik Galatasaraylı ve Trabzonsporlular, öfkeniz, nefretiniz çok büyük, gözünüzü kararttı. Gördüğünüzü göremiyor, okuduğunuzu anlamıyor, şikeden başka bir cümle, yaşadığımız bu ülke, bu cehennem hakkında tek bir tumturaklı paragraf yazamayacak hale geliyorsunuz.
Fenerbahçe'nin kaybetmesi ile kendisinin kazanacağını vehmeden bir zihni iklim, kendi mezarını keyifle kazan bir adamın çaresizliğine benziyor. Bu özel yetkili mahkemeler düzeninin dışında değilsiniz, bugün sessizce alkış tutup, uygulamalarına omuz verdiğiniz, Baransu gibi özel yetkili gazeteciler, Talip Doğan Karlıbel gibi sahtekarlar veya iktidar erkinin medya ağızları ile hemhal olduğunuz bu yatak nihayetinde sizin de ömrünüzü kısaltacak bir idam ipinden başka bir şey değil.
Adil yargılanma ilkesinin yok olması, masumiyet karinesinin korunmaması, soruşturmanın gizliliğinin sanık aleyhine işlemesi, teknik takip dökümanlarının çarşaf çarşaf yayınlanması, araçsallaşmış bir yargı erki ile ötekiler üzerinde operasyon yapılması sizin de hayatınıza yönelebilecek sıradan bir uygulama biçimi.
Ortalama 3 yıl süren davalarda masum olduğunuz halde savunma yapamadan aylarca beklemek, insanların günde 4 kez birer saat akan kahverengi bir suyla ellerini yıkadığı daracık, rutubetli koğuşlarda yaşamak, sevdiklerinizden uzakta yıllar geçirmek sizin de en az diğerleri kadar kaderi ve geleceği olabilir.
Aziz Yıldırım nefreti veya Fenerbahçe düşmanlığı ile omuz verilen bu canavar, Türkiye'deki bütün sosyal / sivil aktörlerin üzerindeki cerberus gibi dikiliyor. Onun dişleri ile belediye başkanları hapishanelere gidiyor, üretilen yalanlarla parti yetkilileri siyasi kariyerlerinden oluyor, servis edilen videolar seçim meydanlarında seçim sistemini, dinleme kayıtları kariyerleri mahfediyor. Montaj deliller, bitmek bilmeyen sızdırmalar, hızlı ve matbu tutukluluk kararları ile hayatı kahrolanlar arasında Türkan Saylan da Büşra Hoca gibi bir yer kaplıyor. Küçücük çocukların nöbetleşe uyuduğu koğuşlar sıcaktan patlarken, KCK soruşturması kapsamında MHP'liler bile PKK'lı olmakla içeri alınıyor, ODA TV davasında basılmamış kitaplar dahi suç delili sayılıyor.
0 toplamlı bir oyun çerçevesinde düşünen 1 değilse mutlaka 0'a inanmış, insan vicdan ve haysiyetine saldırıyı kendisine bir eğlence vesilesi bilmiş, troll olma şan ve şerefiyle övünen yaratıkların dahi anlayabileceği basit gerçek, bunların hepsinin kötü olduğudur. Bunlar kötüdür, çünkü insanlık onur ve haysiyetine yönelir, bunlar kötüdür çünkü adil değildir, bunlar kötüdür çünkü başka insanların hayatlarını mahfetmektedir.
Böyle bir manzara, gözü olan insanlara bir görev de yükler. Susma. Susmayın kardeşim? 8 ÖYM 30 ÖYM olurken, bu usuller genelleşerek toplumun bütününe yansırken, insanlar terörist suçlamasıyla hayatlarından olurken, gazetelere sızdırılan bilgi ve belgelerle ruhumuz teslim alınırken susmayın.
Çünkü suskunluğunuz bu zemine meşruiyet, alkışlarınız da tescil sağlıyor. Sizin nefretinizden kaynaklanan zımni veya açık kabulleriniz ile bu cerberus yaşamaya devam ediyor.
Ne yazık ki bu oyunun sonunda kazanamayacaksınız. Kazanma şansınızın olmadığı bir canavarla yatağa girip, beni ısırmadığı sürece bin yaşasın yorumuyla düşünürken, bir bakacaksınız sizin de sevdiklerinize dokunmuş, yiyor. O zaman imdat çığlığınız karanlık odalarda kaybolacak, sesinizi duyamayacak kardeşiniz, el oğlu da kulağını kapatacak.
Bugün, şimdi, güçlü bir itiraz talebi en az Robinho transferi kadar önemli. Formanın kısa vadeli zaferlerinden daha önemi şeyler de var hayatta, insanın başını dik tutan adalet ve onur gibi.
6 Temmuz 2012 13:39
Eline Sağlık awthewulf. Yine Muhteşem bir yazı, Muhteşem Analiz. Teşekkürler.
6 Temmuz 2012 14:32
yazı için teşekkürler her zaman ki gibi açık ve net ama beni tedirgin eden etrafımızda ki gs li bjk li ve de diğer takımları destekleyip aynı zamanda ergenekon,balyoz,kck gibi davalardan dolayı aşırı tepki verebilen ve bu yüzden iktidarı ve cemaati sert eleştiren insanlar sıra şike ve Aziz başkan olayına gelince acayip bi şekilde değişime uğrayıp aha mahkemede onayladı nah avrupa yürü bankasya moduna geçiveriyorlar.Yani bu nefret mi fanatizim mi ya da psikolojide başka bir tarifi var mı?bilmiyorum ama yaman bir çelişki...özelliklede yaşça biraz daha genç olan kesimlerden siyasi anlamlandırma beklemiyorum tabiki ama bizim yaş grubu ve bazı şeylerin farkında olan insanların tavrı inanılmaz.önceki yazıda ki @hücumfutbol gibiler yanlış yanlış deyip amalı cümleye geliyorlar malesef.bu savcıyı daha fazla konuşturmak gerek her defasında daha faydalı itiraflarda bulunuyor lütfen bir röportaj ayarlayın :)
6 Temmuz 2012 18:18
Harika bir yazı, tüylerim diken diken okumaya devam ederken bir anda Türkan Saylan ın adının geçtiğini gördüğüm anda, işte o zaman koptum. 42 yaşındayım, Türkan Saylan'ı 7 yaşından beri yakından tanırım ( hastasıydım ) Öyle iyi bir insandıki anlatılmaz.... Bu melek gibi kadını bile terörist yaptılar, Hakkında hazırlanan iddiaları okuyunca kahrolmuştum.Çok şükürki ALLAH, Türkan Saylanı bunlların eline düşürmedi. Hazırladıkları iftiraları pis ellerinde öylece kala kaldı......
6 Temmuz 2012 20:00
merhaba, ben alan daraltma blog yazarı Ali Rıza.
face de paylaşmışsınız. topuk yaylası'na gidişle ilgili bir şeyler.
rica etsem bu organizasyonla ilgili bana biraz bilgi verebilir misiniz?
alirizaalcinkaya@gmail.com
teşekkürler.
6 Temmuz 2012 20:36
Ben ÖYM davalarıyla ilgili birkaç örnek vermek istiyorum:
1- Halamın eğitim sendikasından bir arkadaşı kronik bronşit hastası. Telefonda, evine gelecek olan bir arkadaşına 'eczaneye uğrayıp benim ilacımdan alır mısın?' diyor. Kendisi aylardır tutuklu, davası sürüyor. Savcının iddianamesinde kendisiyle ilgili gösterilen 2 delil var. Biri, eğitim sendikasının bir basın açıklamasındayken görülen bir fotoğrafı, diğer ise bu telefon konuşması. Savcıya göre basın açıklamasında ayrıca bulunan ve kck sorumlusu olarak gösterilen biriyle (ki o da tutuklu, yani kck sorumlusu olduğuna bile henüz hükmedilmemiş) ilişkisi olduğunu bu fotoğraf kanıtlıyor. Örgüt adına faaliyet gösterdiğiniyse telefon konuşması kanıtlıyor. Savcıya göre eczane dediği örgütün kullandığı bir ev. İlaç ise bir örgüt dokümanı.
Bu durumda savcıdan bu konuşmayı neden bu şekilde yorumladığına dair başka veriler, kanıtlar bekliyorsunuz değil mi? Ama hayır, savcının delilleri sadece fotoğraf ve telefon konuşması. Şimdi telefon konuşmalarının neden somut delillerle desteklenmesi gerektiğini anlıyoruz değil mi? Benzer telefon konuşmalarının nasıl şikeye yorulduğu da hepimizin malumu (hepimiz dediğim biz saf fenerlilerin tabi, diğerleri için tape dedin mi akan sular duruyor).
Bu olayda dikkatinizi çekerim, kişi hala tutuklu ve belki de ceza alacak. Halbuki kronik bronşit olduğunu da ıspatlamış! Bize Azizsporlu diyenler, Aziz Yıldırım'ın hastanedeki bir muayenden çıktından sonraki 'çok yoruldum' konuşmasını 'şike faaliyetinden dolayı yorgun düştüğünü belirtiyor' diyen savcıya biat edip, Aziz Yıldırım mahkemede o güne ait muayene raporlarını sunduğunda bile 'Aziz Yıldırım güçlü bir adam, hapiste olsa bile o güne ait düzmece bir rapor düzenleyebilir' diyecek kadar Antifener mikrobuna yakalanmış durumdalar.
2- Oda TV davasında 500 küsür gündür içerde olan Barış Terkoğlu benim İTÜ'den arkadaşımdı. Hayatımda belki de gördüğüm entelektüel düzeyi en yüksek olan kişiydi. Bu tabi ki suç işleyemeyeceği anlamına gelmez. Ama gelin görün ki, Oda TV Haber Müdürü olan Barış Terkoğlu, yine telefon dinlemelerine dayalı bir suçlamayla içerde. İddianamede savcının suç delili olarak gösterdiği bütün telefon konuşmalarında; Barış'ın Soner Yalçın, Yalçın Küçük ve başka kişilerle yaptığı haber girme, haber beğenme ve beğenmeme, haber önerme, röportaj yapma gibi gazetecilik faaliyetleri dışında hiçbir şey yok. Fakat savcının Yalçın Küçük'ü Ergenekon terör örgütü liderlerinden biri, Soner Yalçın'ı örgüt üyelerinden biri olarak görmesi, Barış'ın bunlarla yaptığı telefon konuşmalarının delil olarak gösterilmesine yetiyor. İşte iddianamede Barış'a istan edilen suçun özeti: "Yukarıda ayrıntılarıyla sunulan bütün bilgi ve belgelerdeki delillere göre şüpheli Barış Terkoğlu’nun; -Ergenekon Silahlı Terör Örgütü üyesi olduğu, şüpheliler Yalçın Küçük ve Soner Yalçın’dan almış olduğu örgütsel talimatlarla örgütün amaç ve stratejileri doğrultusunda faaliyet yürüttüğü, medya imkanlarıyla kara propaganda ve toplumu yanlış bilgilendirme faaliyetlerini icra ettiği, -Kaos ortamı oluşturmak amacıyla halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği anlaşıldığından…".
3- Benim de daha önce duyduğum ve Ezgi Başaran'ın geçen sene köşesine taşıdığı şu olaya bakın: http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1069765&Yazar=EZGI-BASARAN&CategoryID=98
2.5 yıldır cezaevinde kck'dan tutuklu bulunan biri hakkında, tutuklu olduğu süre içerisinde bir kültür merkezinde yapılan bir etkinlikte bulunarak terör örgütü propagandasıyla soruşturma açılıyor. Allah'tan kendisi içerde olduğunu ıspatlayabiliyor da içerinin de içerisine girmekten kurtuluyor. ÖY savcısının yetkileri o kadar sınırsız ki, hapisteki birinin de istediği sınırı aşabileceğini sanıyor.
6 Temmuz 2012 20:56
“ne oldu kardeşim bu ülkede bir anda terörist patlaması mı yaşadık?”
Yazınızdaki bu soru dahi TÜRKİYEDE son zamanlarda yapılan yargılamaları tek başına PARAMPARÇA etmeye yeterde artar bile… Ayrıca benim en çok merak ettiğim, ancak cevabını da bildiğim bir şey var… Memlekette bu kadar terörist içerisinde hiç mi akp veya cemaate yakın kişi olmaz ?? Menfaat sağlama suçlamasıyla karşı karşıya kalacak hiç mi bu kişilerin düşüncesinden adam olmaz ??? Şimdi kimse kalkıp ta, türkiye de suç işleyenler hep belli ideolojik düşünceye sahip kişilerdir demesinler…
İzmir belediyesinde ihale yolsuzlukları, kanuni usulsüzlükler veya resmi boyutta sıkıntı var da, ankara belediyesinde yada konya belediyesinde yok mu ??Deniz feneri davası ile ilgili yaşanılan süreç göstermiştir ki, yazınızda belirttiğiniz üzere araçsallaşan yargı kabak gibi ortaya çıkmış ve adeta suçüstü yakalanmıştır… Belli insanlara Ergenekon terör örgütü yaftası yapıştırılarak adeta pkk’nın günahları veya geçmiş dönemlerdeki siyasi ve ordu yöneticilerinin hataları yüklenmek ve bir taşla iki kuş vurmak istemişlerdir… Türkiye deki hukuksuzluk ve yanlışlar o kadar çoktur ki…
Özel yetkili mahkemelerin kaldırılması ile ilgili görüşmelerin yapıldığı günlerde samanyolu tv saatlerce haber yaparak, konu ile ilgili elinden geleni yapmıştır… Peki bu dini değerlerin savunucusu olan arkadaşlar neden diğer yaşanılan toplumsal sorunlarda bu duyarlılığı göstermiyorlar ??? Bir dönem sempati ile baktığım cemaatten, artık o kadar tiksiniyorum ki anlatamam… Benim çok tuttuğum bir görüşüm var… Adamlık, insanlık, dürüstlük, doğruluk adillik gibi değerler ancak kendimizden olmayan, bizden çok farklı olan kimselerle olan ilişkilerimiz de ortaya çıkar… Maalesef ülkemiz bu konuda sınıfta kalıyor.. Kendimiz için istediğimizi, başkaları içinde istemediğimiz sürece asla ne adam, ne insan, ne de Müslüman olabiliriz… Ahlakın temel prensibi, evrensel prensibi, kendin için istediğini başkası içinde istemektir…
6 Temmuz 2012 23:31
SAVCI Berk, şunları söyledi:
- Bu dava hayatımızı allak bullak etti. Ben Balyoz davasında da çalıştım. Şike davasını açtığımız zaman, bunun da Balyoz gibi 3-4 ay konuşulup biteceğini sandık. Ama yanılmışız. Bunun böyle bir noktaya geleceğini hiç tahmin etmedik.
Bir dava hukuk gerçekleri üzerine inşa edilirse bunların hiçbirine gerek yoktur… Ama hukukiliği su götürür olan davalarda, işin içine medya organları giriyor ve amaçları haberciliğin ötesine geçiyorsa, artık ortada hukuki bir dava kalmamış demektir… Savcımız Ertuğrul özkök’e içini dökmüş… Belli ki kendisi aleyhinde yazılan ve çizilinden rahatsız olmuş… Peki sayın savcım sen yaptığın işle ilgili aldın bu eleştirileri… Ya bir de hakkında yalan haberler yapılsaydı ne olacaktı ??? Her gün yeni bir yalan okusaydın, dinleseydin ne olacaktı ??? Tv programlarında ima yoluyla her türlü hakareti işitseydin ne olacaktı ??? Hakkımı birileri korumalı, bu ülke de hukuk yok mu, masumiyet karinesi niye dikkate alınmıyor, adil yargılanma bu kadar aymazca çiğnenebilir mi diye isyan edecektin… Tıpkı soruşturduğun davalarda canı yanan insanlar gibi canın yanacak ve kanun adamlarından medet umacaktın… Yok mu hiç vicdanlı savcı, yok mu hiç bu yapılanlara dur diyecek bir kanun adamı diyecektin… Bu yanlışlara, bu hukuksuzluklara, bu kan emiciliklere dur diyecek yetkisi olan Mehmet berk şu açıklamaları yaparak günah çıkartmaya kalkıyor… Kusurunu itiraf etmek gibi bir şey… Bu yazıyı yalanlamadığın ve Ertuğrul Özkök hakkında dava açıpta kazanmadığın sürece bu yazılanları doğru kabul edeceğiz… ve seni tarih önünde yargılayacağız… Davalardaki tanıkların ve biz vatandaşın yaşanılanlardan rahatsızlık duyup dövünmesini anlarımda sizin gibi yetkili kişilerin dövünmesini hiç anlamam…
- Bu dava bana Zekeriya Öz’den geldi. Zekeriya Bey Galatasaraylıydı. Fenerbahçe ile ilgili bir davanın kendisinde olmasının yanlış olacağını söyledi.
Bir hukuk adamı bir davadan sırf galatasaraylı olması nedeniyle el çekiyorsa, o davanın içeriği, esası, zemini çürük demektir… Davasının sağlamlığına güvenen bir kişi vaz geçer mi ?? Zekeriya öz tartışmasız bir biçimde şikeyi ortaya koysa idi, bizi böyle şikecilerden (!!!) kurtardığı için ayakta alkışlardık… Şu söz bile bu davanın somut gerçeklere ve güçlü delillere dayanmadığını ve hukuki zeminin olmadığını gösterir…
- Dava önüme geldiğinde iki şey dikkatimi çekti. Gelen iddialar, sıradan bir dolandırıcılık çerçevesinde ele alınabilirdi. Bu durumda, bu kişileri çağırıp, ifadelerini alıp bırakmaya karar vermiştim. Ancak 10 gün sonra hiç beklemediğimiz bir gelişme oldu. TBMM şikeyle ilgili o kanunu geçirdi. Kanun, elimizdeki davayı hiç beklemediğimiz bir biçimde etkiliyordu. Artık yapabileceğimiz bir şey yoktu.
Yapma sayın savcım, göz baka baka yalan söyleme… Ya çık de ki ben böyle demedim, Ertuğrul çarpıtmış, eklemiş, abartmış de… Yada derhal görevi bırak… 6222 sayılı kanun mu insanları olmayan suç örgütünden tutuklat diyor ??
- Önüme gelen ilk dosyada sadece Fenerbahçe ile ilgili şike iddialarını içeren olaylar vardı. Bunu sadece Fenerbahçe davası olarak ele almak doğru olmaz. Öteki takımlara da bakmak gerekir diye düşündüm.
Düşündün de o tape konuşmalarında mahmut özgenerle konuşan diğerlerini niye dinlemeye almadınız ??? Serdar adalının dinlenmesine nasıl başladınız ??? Bu dinlemeler sırasında başka şüpheli hiç mi konuşması olan takılmadı teknik takibe ??? Ayrıca fenerbahçenin seçilmiş yöneticilerine örgüt isnadı yaparken hiç mi utanmadın ??? Suç örgütü niteliğinin hiçbiri, somut olarak ortada yokken suç örgütlüğü isnadı yapman karşısında hiç mi vicdanın sızlamadı???
6 Temmuz 2012 23:35
- Niye tutuksuz yargılanmadılar deniyor. Kanun çok ağır. Her suç iddiası için 5 yıl hapis öngörüyor. O nedenle tutuklu yargılandı.
Madde 250 - (1) Türk Ceza Kanununda yer alan; b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar, DİYOR SAYIN SAVCIM.. Aziz yıldırım örgütü kime, nerede, ne zaman ve nasıl şiddet ve cebir uyguladı ??? Bir kişiye suç isnadı ben yaptım oldu şeklinde mi yapılır ??? Hani nerede cebir ve şiddet ?? İnsanları haksız yere itham ederek, tutuklatıp yargılatan bir insana güvenilir mi ??? En iyisi mi bu konularda konuşmak yerine icraat yapın… Ama yaptığınız icraatların ne olduğunu gördük… En iyisi mi, siz bu görevi derhal bırakın…
- Biz savcılar, resim yapmıyoruz. Fotoğraf çekiyoruz. Yani kendi eklediğimiz bir şey yok…
ALLAHTAN olmamış, ya bir de olsaydı !!! Trabzonsporla ilgili iddianameden çıkarttığın tapeler, sanıklar lehine bir tek tape koymaman, çektiğin resmin ne resmi olduğunu çok iyi gösteriyor...Bu kadar da bizi saf yerine koyma… balık hafızalı değiliz… O iddianameye girmeyenleri, girenlerin de nasıl girdiğini çok iyi biliyoruz… İnsanlara şantaj yaparak ve yalan söyleyerek, itiraf almaya çalışan savcı, bugün melaike rolüne soyunmuşta bizim haberimiz yokmuş !!! Yaşadığımız sürece seni unutmayacak ve her zaman sana güzel dilekler ve temenniler göndereceğiz !!!
7 Temmuz 2012 10:37
Bahsettiğin tepkileri göstermesi gereken halkın içerisinden biri olarak benim yapamadığım , ya da yapmadığım şeylerin sorumluluğunu alarak bu analizleri paylaşmış olduğun ve tepki gösterme reflekslerin için teşekkürlerimi sunarım...
bir ek olarak şu analizleri ve yaşananları UEFA'ya iletmek davanın siyasi bir figürasyon olduğunu aktarmak özellikle bu analizlerle desteklendiğinde sanırım çok fazla şey kazanılabilir...
8 Temmuz 2012 22:48
yayınlarmısınız bilemem lakin yazacağım adam olmak zordur bedeli vardır oysa orospu çocukluğu hem beleş hem getirisi bol bir yapıdır.
13 Temmuz 2012 15:07
İddianame de AZİZ YILDIRIMIN nasıl takibe alındığı ve örgütsel ilişkilerini ortaya konulması noktasında gerekçe olarak neyin gösterildiğini bir hatırlayalım… Sayın savcımız iddianame de şunları söylüyor…
Olgun Peker'in, Giresunspor'un Türkiye Futbol Federasyonu nezdinde yaşadığı sorunları da çözmeye çalıştığı, Giresunspor'a yönelik transfer yasağının kaldırılması amacıyla TFF Başkanı Mahmut Özgener nezdinde girişimlerde bulunduğu görülmüş, bu durum üzerine 04.02.2011 günü Mahmut Özgener hakkında iletişim tespiti çalışmalarına başlanmıştır… Mahmut Özgener'e yönelik iletişim tespitlerinde, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ın; şüphe çeken bazı görüşmelerinin olduğu, aracılar üzerinden görüşüp buluştukları, Aziz Yıldırım'ın; Fenerbahçe futbol takımının oynayacağı müsabakalarda görev alacak hakemlerin Fenerbahçe aleyhine karar vermemesi için girişimlerde bulunduğu, bazı müsabakalar için hakem ayarlaması yapmaya çalıştığı, Mahmut Özgener'in; karşılığında futbol camiası içerisinde etkin konumda bulunan Aziz Yıldırım'ın desteğini almayı hedeflediği ve bu maksatla Aziz Yıldırım'dan gelen her türlü talebe olumlu cevap vermeye çalıştığı görülmüş, ardından Aziz Yıldırım hakkında da örgütsel ilişkilerinin tespiti ve ortaya çıkarılması için 17.02.2011 günü adli çalışmalara başlanmıştır. Aziz Yıldırım hakkında yapılan teknik takip çalışmalarında Fenerbahçe yöneticisi İlhan Yüksel Ekşioğlu'nun Aziz Yıldırım ile yaptığı telefon konuşmalarında "Tarladaki İşçiler" ve "Ne Zaman Böyle Dikim Yapsak Olmuyor" gibi ifadeler kullanması üzerine şahısların kendi aralarında şifreli konuştukları dikkat çekmiş, yapılan çalışmalarda bu ifadelerin futbol maçlarında yapılan şike faaliyetleri ile ilgili olduğu, işçi olarak tabir edilenin futbolcu, tarla olarak tabir edilenin futbol maçı, dikim olarak konuşulan konunun ise şike yapılması anlamlarına geldiği tespit edilmiş, bu tespitler üzerine 22.02.2011 günü ilhan Yüksel Ekşioğlu hakkında da iletişimin tespiti ve kayda alınması çalışmalarına başlanmıştır…
TEMİZ KRAMPONLAR OPERASYONUNU yürüten sayın savcılar ZEKERİYA ÖZ VE MEHMET BERK ile ORGANİZE ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜNDEKİ POLİSLERİN yürüttüğü bu operasyonun NORMAL ADLİ VE EMNİYET operasyonu olmadığını İDDİANAMENİN kendisi BİZZAT ELE VERİYOR… Amacın AZİZ YILDIRIM OLDUĞU NET BİR BİÇİMDE gözüküyor… Şayet ÖRGÜT VE MENFAAT temin suçlarının İÇİ DOLDURULABİLMİŞ olsaydı, ben şike ve teşvik suçlamalarının hiç ortaya çıkartılmayacağını düşünüyorum… Ancak örgüt ve menfaat suçlamalarının yeterli gelmeme ihtimaline karşılık, şike ve teşvik suçlamaları da beraberinde yapıldı… AZİZ YILDIRMIN FENERBAHÇE KULÜBÜNDEN uzaklaştırılmasını kimler istiyorsa ve kimler AZİZ YILDIRIM FENERBAHÇE başından gittiğinde, bu işten RANT olarak yararlanacaksa, o kişiler bu operasyonu planlamıştır… Ayrıca şike ve teşvik suçlaması AZİZ YILDIRIMIN FENERBAHÇE BAŞKANLIĞINDAN UZAKLAŞTIRILMASI VE OPERASYONUN SİYASİ BİR OPERASYON olarak gözükmemesi için uydurulmuş bir kılıftır… Taraftarın şikeye ve teşvike ikna
13 Temmuz 2012 15:12
Taraftarın şikeye ve teşvike ikna edilmesi durumunda, zaten AZİZ BAŞKAN tereyağından kıl çeker gibi KULÜP BAŞKANLIĞINDAN uzaklaştırılacaktı… Bundan dolayı da TOPLUMUN VE KAMUOYUNUN propagandaya BOĞULMASI gerekiyordu… 3 Temmuzdan sonraki 1 haftalık süreçte medyaya SERVİS EDİLEN DÖKÜMANLARIN amacı da buydu… Gelelim benim iddianame ve yapılan yargılama ile verilen cezalar sonrasında, OPERASYON ile ilgili tespit ettiğim noktaları sizinle paylaşmak istiyorum…
AZİZ YILDIRIM MAHMUT ÖZGENERLE yaptığı şüpheli konuşmalar nedeniyle teknik takibe alınıyor… Demek ki, bu konuşmalar ciddi şekilde suç şüphesi uyandıracak düzeyde konuşmalar… Yoksa polis ve savcılık suç şüphesi zayıf olan konuşmalar nedeniyle, TÜRKİYENİN EN BÜYÜK KULÜPLERİNDEN birinin BAŞKANINI ne diye takibe alsın ??? Peki bu konuşma ve devamında mahmut özgener için yapılan değerlendirmelere rağmen, neden mahmut özgener bu dava da herhangi bir ithamla sanık veya şüpheli olarak değerlendirilmedi ??? AZİZ YILDIRIMIN, isteklerine olumlu yanıt verdiği savcı tarafından söylenen mahmut özgener nasıl olur da gerek 6222 sayılı yasa kapsamında olsun, gerekse de örgüt ve menfaat temin suçlamalarında olsun herhangi bir şekilde sorgulanmaz ve suç isnadı ile itham edilmez ???
Bu konuşmalar da AZİZ VE OLGUN PEKER kendi kendilerine atıp tuttular ve karşı tarafa olan mahmut özgener hiçbir şekilde bu konuşmalarda herhangi bir yardım veya taleplere olumlu cevap vermedi de savcı iddianamesinin başında neden mahmut özgener’in Aziz Yıldırım'dan gelen her türlü talebe olumlu cevap vermeye çalıştığı görülmüş demektedir… AZİZ YILDIRIMDAN gelen hakem taleplerine olumlu cevap veren MAHMUT ÖZGENERİN bu eylemi ( ben söylemiyorum, iddianamenin kendisi söylüyor ) nasıl oluyor da 6222 sayılı yasaya göre suç olmuyor ??
Ortada iki ihtimal var… Birincisi ya bu konuşmalar savcının iddia ettiği gibi gerçekten şüpheli konuşmalar değildi… İddianamedeki bu bilgiler sadece işin kılıfı… ya da savcılık mahmut özgener’e kıyak geçti… Bugün mahkeme mahmut özgener ile aziz yıldırım arasındaki o konuşmalardan dolayı AZİZ YILDIRIMA ceza verdi… Peki aziz yıldırımın taleplerine olumlu cevap veren mahmut özgener bu dava da neden şüpheli veya sanık değildir ??? Ortadaki iddianameye göre bunun izahı yapılamamaktadır… Ayrıca aziz yıldırım daha evvelden örgüt suçlamasına maruz kalmış mıdır ??? Bu yönde bir ceza almış mıdır ??? Maruz kalmamış ve ceza almamış ise, savcılık ve emniyet 13 günde AZİZ YILDIRIMIN ÖRGÜT kurduğu bilgi ve belgesine nasıl ulaşmıştır ??? Aziz yıldırımın mahmut özgenerle yaptığı 13 günlük telefon konuşmaları sonrasında, Aziz Yıldırım hakkında da örgütsel ilişkilerinin tespiti ve ortaya çıkarılması için takibe almak nasıl bir hukuk mantığıdır ???
13 Temmuz 2012 15:16
Örgüt suçlaması yapılan diğer şahıslarla alakalı tek bir dinleme yapmadan, BİR İNSANA ÖRGÜT SUÇLAMASI YAPMAK İÇİN ZAMAN DA YOLCULUK yapıyor olmak gerekir… AZİZ YILDIRIMIN ilhan Ekşioğlu ile yaptığı 5 günlük telefon konuşmalarında İŞÇİ VE TARLALARI DİKTİK gibi ifadeler mi vardır ??? Bu ifadeler o süreçte yokken, nasıl oldu da aziz yıldırımın ilhan Ekşioğlu ile örgüt kurup, şike ve teşvik faaliyetlerine giriştiklerine ikna oldunuz ??? Bu da gösteriyor ki, bu operasyon aziz yıldırım üzerine kuruldu ??? Dinlenilmesi için, hukuki tüm argümanlar çiğnendi ??? Konuştuğu bazı kişilerle ilgili suçlama yapılırken, bazı kişilerle ilgili yapılmadı… Ayrıca mahmut özgener’in ne kadar dinlenildiği, bu dinlemelerde başka hangi şüpheli konuşmaların yapılıp yapılmadığını da bilmiyoruz… netice de aziz yıldırım ve olgun peker gibi kişilerin mahmut özgenerden talepleri olmuşsa, başkalarının da olacağı aşikardır… Dolayısıyla mahmut özgener ile konuşan diğer kişiler neden takibe alınmadı ??? aziz yıldırımın özgenerle ilk konuşmasından bu kadar şüphe bulanlar, diğerlerinde bir şey bulamadılar mı ??? Bu dava ile ilgili birçok nokta operasyonu ele vermektedir… Aziz yıldırımın teknik takibe alınması ile ilgili iddianamede geçen bilgiler, bu operasyonun hukukiliğinin olmadığını ve emniyet yönünde de çok büyük soru işaretleri olduğunu akıl ve vicdan sahibi herkese çok net bir şekilde göstermektedir…
14 Temmuz 2012 19:32
Sevgili berkmert,
Benimde çeşitli platformlar da dile getirdiğim noktaları daha da detaylandırarak yazmışsın. Emeğine, yüreğine sağlık.
Aziz yıldırım'ın bu işe dahil edilmesinin hikayesi gerçekten ilginç. iddianeme ye göre iletişim tespit altına alınmasına 17 Şubat 2011 de karar veriliyor.
Oysa 21. duruşmada Başkan 40 tane telefonunuz var diyen mahkeme heyetine
" "Dün 40 telefon kullanıyorsunuz dediniz. Ben baktım öyle bir şey yok." Diye konuşan Yıldırım, "2007 yılında ben dinlendiğime dair konuşma yaptım devletin üst kademelerinde. Savcılığa başvurdum böyle bir şey yok dediler. Biz devlet dinliyor derken, Başbakan'ın da söylediği ‘derin devletten’ bahsettik. Ben bu durumu devletin büyüklerine anlattım. Benim iki tane telefonum var." diye konuştu." bunları söylüyor.
Yani aslında dinleme çok daha eskiye dayanıyor.Ama derin devlet dediğine göre dinlemeler yasadışı.
İddianeme nin kendi içinde tutarlı olabilmesi için bir kurgu su nun olması gerekiyordu.Bunun için Aziz yıldırımı Mahmut özgöner ile görüşmesinden hakem atamalarında etki altına alabilir diyerek dinlemeye başlıyorlar güya. Tabii bu işin kılıfı.
Gerçek ise Aziz başkan'ın 2007 den beri telefonlarının dinlenildiği.
Tabi bu durumu bilecek en yetkin kişi Aziz Yıldırım'ın kendisi. neden dolayı dinleniyordu? açıklar mı bilemem.Ama kilit taşı kendisidir.
Yeni Şafak yazarı CemKüçük twitter da bu işin arkasında kimler olduğunu biliyorum ama kanıtlamak zor diye yazıyor.Bizim forumlarda paylaşmışlar tweet leri. O da cemaative uluslararası organizasyonu işaret ediyor.
Gerçekten süreç te yaşananlara baktığımızda örtüşüyor. taurasi olayı örn. Şampiyonlar ligi şampiyonluğuna giden takım taurasi doping olayı ve penny taylorun ayrılması ile önü kesiliyor.
Sonra skandal bir biçimde doping olayının kurmaca olduğu ortaya çıkıyor.taurasi malum takıma transfer oluyor.
Geçen yıl CL ye alınmamamız. Burada rol alanlar. MAA, Lütfi Arıboğan,İlhan Helvacı.
CEV olayı bir başka skandal.
Gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi bir huyu varsa, ne bileyim.
Bursa nın şampiyon olduğu sene belki de yapılacaktı bu operasyon.Onun bilgileri ortaya dökülüverir bakarsınız.
MAA 'nın nasıl bir gece de GS,BJK,Trabzon tarafından ortak aday olduğunu öğreniriz kimbilir.
İlhan Helvacı'nın, Lütfi Arıboğan'ın süreçteki rollerini tam anlamıyla öğreniriz kimbilir.
medya da ki uzantıların 3-10 temmuz arasındaki dezanformasyon ev algı yaratma çabalarının perde arkasını öğreniriz kimbilir.
Uzatıp gidebiriz böylece. Günün birinde öğreniriz kimbilir.
18 Temmuz 2012 00:03
amaç aziz yıldırım ı bitirmekti. hukuk denilen argümanıda bunun aracı yaptılar.
13 Ağustos 2012 14:18
hay o güzel burnundaki chocolate chip benini yediğimin "adaletçisi", kör değil gözü pek açık kadısı bu güzel yurdumun...Selametle..