Entelektüellerin Şike Soruşturmasıyla İmtihanı


80 öncesi akademik dünyada futbolla ilgili bırakın bir bilimsel çalışma yapmayı amatör düzeyde bir ilgi bile göstermeniz hafife alınan, küçümsenen bir şeydi. O dönemdeki hakim paradigmaya göre futbol gibi hafif meseleler üzerine kafa yormak aydın/entelektüel zihniyete yakışmayan şeylerdendi. Gerek akademi içi gerek akademi dışı yazar çizerlerin uğraşacağı çok şey vardı ve futbolda pek çok konu gibi bunların dışındaydı. Sonra darbe oldu, asker eskisinden çok daha dar ve Uefa standartlarına göre çok daha küçük bir alan üzerine konuşulabilecekler listesi yaptı toplum ve akademi için. Artık eskiden önemsenmeyen, üzerine konuşulmaya değmeyen meseleler biraz da başka alanlardaki sözün kısıtlılığı nedeniyle konuşulur olmuş, daha görünür kılınmıştı.

Özellikle 80’lerin ikinci yarısı ve 90’ların başlarıyla entelektüel dünyada yaygın bir futbol üzerine itiraf/boşalma/sevgi söylemi baş gösterdi. Gerek sosyolojide ki “yeni sosyal hareketler” bağlamında, gerek siyaset üzerine söz söylemenin gittikçe itibarsızlaşması ve içeriksizleşmesi yüzünden entelektüellerin üzerine kalem oynatmayı en çok sevdiği alanlardan biri futbol oldu 2000’lere girerken. Öyle ki bugün neredeyse tuttuğu takımı bilmediğimiz köşe yazarı/akademisyen kalmadı. Eskiden sağcı/solcu/Maocu,komünist falan diye toplum tarafından etiketlenen yazar çizerleri artık pek çok kişi tuttuğu takımla değerlendiriyor.

Yani otuz yıl önce yılda futbol küçümsenen, ilgi gösterilmeyen, “ne sağcıyız ne solcu futbolcuyuz futbolcu” tekerlemesinde kendini bulan avama dair bir eğlence olarak kabul görürken artık entelektüellerin söylemle inşa/ihya ettiği bir alan haline geldi. Bütün bu yapısal dönüşümün sonunda özellikle şike davası sonrası daha net olarak görebileceğimiz entelektüel kökenleri itibariyle futbol üzerine bütün doğru fikirlerin kendileri tarafından dile getirebileceği ön kabulüne dayanan bir zümrenin zuhur ettiğini gözlemleyebiliriz.

İyi okullarda okumuş, Menotti’nin "sadece futboldan anlayan hiçbir şeyden anlamaz" sözüne binaen hayatın diğer alanlarına da kafa yormuş genel olarak kendini solda tanımlayan, yabancı basın takip eden bir cenahın artık futbol üzerindeki söylemi belirleme/manipüle etme/yeniden üretme gibi bir gücü elinde bulundurduğunu görüyoruz. Şüphesiz en büyük içeriğin asparagas transfer haberi olduğu bir piyasaya entelektüel bir bakış açısı ufuk açıcı olabilir, ayrıca sporun hikaye edilebilir, hayatın diğer alanlarındaki büyük söylemlerle benzeşir/eklemlenebilir pek çok tarafını da bir entelektüel gözle okumak iyi olur; ancak Türkiye'deki entelektüel ilginin böyle bir zenginlik yaratabildiğini söylemek güç.

Türkiye'deki bu bahsettiğim entelektüel soslu kliğin futbol üzerine söyleminin son derece elitist bir tarafı var. Bunu üç ayrı türe ayırayım.
-Birincisi herhangi bir durumda romantik/vicdani bir tavır alınması gerektiğini kabul ettiği durumlarda kendilerinin tavrının en birinci, öncelikli, olabilecek tek tavır olması gerektiğini vaaz eden bir dile sahipler.(Tahakkümcü dil)
-İkincisi futbolla ilgili genel kitleyi değersizleştirme lümpenleştirme gibi bir toptancı yaklaşıma son derece yatkınlar. Kendilerinin futbola yaklaştığı gibi herkes yaklaşsa her şeyin çok güzel olacağını düşünen bir "siyah adamı yola getireceğini düşünen sömürgeci aydın" söylemine sahipler. (Beyaz adamın yükü)
-Üçüncüsü kendi söylemleri dışında başka bir söylemle kendilerini eleştiren herkesi kendilerini "Tanrı terazisi" yerine koyarak objektif olmama, fanatik olma ile yaftalamaya meyyal bir ruh hali .(Muhatapsızlaştırma)

Yukarıda anlatmaya çalıştığım bütün özellikleri hadi Yusuf Akçura'dan ödünç alarak adını da koyalım Türk spor entelüektelinin "üç tarz-ı siyasetinin" en sarih biçimde görülebileceği yerde malum geçen yıldan bu yana şike soruşturması sırasındaki tavırları oldu. Şike meselesi bu zümrenin aslında objketiflikle, vicdanla falan pek alakadar olmadıkları konusunda bir turnusol görevi gördü.

Futbolun asla sadece futbol olmadığı tezinden türemiş, bütün bir 90'ların ve 2000'lerin futbol yönelimli entelektüel ilgisine bu sözden meşruiyet sağlamış ve egemen söylemi oluşturmuş bu zümrenin futbol dışında herşeyin müdahil olduğu şike davasında ağzını açmadan sanki olay sadece futbol içi bir ceza kovuşturmasıymış gibi aldığı tutum da başta kendilerinin varlık nedenine (raison d'etre) aykırıydı.Aynı olaylar başka bir yerde olduğunda politika-spor arasındaki karşılıklı bağımlılığı neredeyse bağımsız değişken olarak alan, bunun üzerinden siyasi bir dille oralara bakmaya bayılan entelektüel kişi konu Misak-ı Milli sınırları içinde olduğu için sus pus olup olayın en ufak bir siyasi göndermesine, dahline ses etmedi. Bolivya ikinci liginde bir takım Fenerbahçe'nin uğradığı haksızlığa, yasama, yürütme, yargı, medya aracılığıyla lince uğrasa ve bütün bunlar karşısında o kulüp Fenerbahçe gibi bir direniş sergilese mesela Radikal Spor'un bütün yazarları Perşembe günleri bundan bahseder, Tanıl Bora dayanışma mesajı gönderir, Erkan Goloğlu Boliyva tüpçüleriyle değişim programı önerir, Banu Yelkovan L'eguipe'in Bolivya'daki direnişi ne güzel anlattığından bahseder, twitter alemindeki modern futbol karşıtları Bolivya vatandaşı olmak için kuyruğa girerdi. Oysa bu topraklarda bu olaylar yaşanınca futbol bir anda sadece futbol oldu. 20 senedir futbolu sadece futbol olmadığı için sevenler, birden şike meselesini sadece futbol içi bir mesele olarak görmeye başladılar. Paraguay'da polis taraftara saldırsa ortalığı ayağa kaldıracaklar, burada sustular. Aziz Yıldırım hakkında mağduriyet imasına neden olabilecek tek laf etmemeye büyük bir özen göstererek, kendilerine göre steril bir yerden futbol üzerine söz söylemeye devam ettiler.

Bu korunaklı muhalif alandan herşeye gider yaparak, yeri geldiğinde "futbol sadece futbol değildir" üzerinden yeri geldiğinde futbola diğer meseleleri bulaştırmadan bir söylem inşa etmek fazlasıyla iki yüzlü bir yaklaşım.

Futbol üzerine hakim paradigmayı oluşturan bu kesimin kendileri dışındaki herkesi ve herşeyi, olması gereken mutlu mesut günleri engelleyen nesneler ve özneler olarak görmesinden artık gına geldi. Futbolun yönetiminin demokratikleşmesi, kulüplerin yönetimlerinin şeffaf ve çoğulcu olmasını talep edip kendileri dışındaki herkesi özeleştiriye davet eden bu "sözde entelektüel" (sözde x terimini de hep kullanmak isterdim buraya kısmet oldu:)cenahın bir zahmet kendi özeleştirisini de yapmasını heyecanla bekliyorum.



12 comments:

  1. adropinocean dedi ki...

    mükemmelliğin fevkinde bir yazı. Tebrikler.

  2. Yalçın dedi ki...

    Ayhan Aktar gibi bir sosyolog Neşe Düzel'e verdiği röpörtda Siyaset-Futbol ilişkisine değinirken
    Mehmet Ağar-Mesut Yılmaz-H.Ulusoy girdabı yok.
    TOKİ'ler ile ayakta tutulmaya çalışılan Dinamo takımları yok.Trabzonspor'a tanınan HES imtiyazı yok.İnce ayar yapmaya çalışan bakanlar yok.Bursa milletvekillerinin dayanışması yok.
    Hazret en sonunda G.S kongre üyesi olduğunu! belirtiyor.
    Şunu baştan söylesene kardeşim!
    Röportajda olumsuz anlamda 38 kere Fenerbahçe diyor,G.S T.S ve BJK yi bu açıdan irdelemiyor.sonrada başkalalarını Fanatiklikle itham ediyor.
    Heyzel faciasına ait yorumlarıda ayrı bir skandal.(Şike ile alakası yok ama Hazret cümlede M.Tehatcer öznesini geçirmek için her yolu deniyor)

  3. asturias dedi ki...

    'Medyada tarafsızlık denen şey yavsaklığı gizleme maskesidir.' Mustafa Hoş bugün bir arkadaşa cevaben twitter'da yazmış. Zannediyorum cümledeki medyayı çıkarıp yerine entellektüelleri koysak anlam olarak birşey değişmez. Kaleminize sağlık.

  4. BOSS dedi ki...

    bizim; kibirli, üsttenci ve her konuya en fazla kendisinin vakıf olduğuna inanan entelektüellerimizden öz eleştiri beklemek, biraz ütopik olmuş sanırım.

    zaten yapacakları öz eleştirinin de bir kıymeti olamaz! zira, öz eleştiriyi de doğru yapabilmek için sahaya inmek, en azından tribünden izlemek gerekirdi. yani hiç olmazsa bir iki kere çağlayan'a gelmek, atmosferi solumak, çıkarsız ve masum taraftarlarla sohbet etmek gerekirdi.

    halbuki bunlar, bütünün içerisinden kendi egolarını tatmin edecek bir kaç parça üzerine yorum sunarak, kendi zayıf, sığ ve pek karaktersiz entelektüel dairesinin içine sığınmayı daha makbul görüyorlar. çünkü kolay olanı bu.

    zor olanı; berna ve ferhat'ı ziyaret ederek acılarını tatmak, cihan gibi poşuyla gezmek, eşyaları çamur içinde kalan felaketzedeye yardım etmek veya diğerlerinin canlı yayınlarda yaptıkları anlaşmalarla şampiyonluklar kaybettiği halde, şikeci ithamlarına maruz kalarak mücadele vermek.

    elde viski bardaklarıyla lobilerde ahkam keserek, uzaklarda bir yerde verilen onur mücadelelerine paye biçerek veye tv ekranlarından iğrenç kahkahalarla yorum yaparak entelektüel olunamaz!

    sahaya inmek, yaşamla ve acı çekenle bütünleşmek gerekir.
    bunu yapabilenler için öz eleştiri istemenize gerek kalmaz. zaten o, ahlaki, vicdani ve güçlü entelektüel kimliğiyle, insanlık onuruna yakışır doğru analizleri yapmıştır bile,

    diğerleri için...

    bir sürü emek verip, böyle güzel yazılar yazmanıza bile gerek yoktu bence,

    sifonu çekin gitsin.

  5. timucin dedi ki...

    Geçtim iktidara, kurumsal medyaya karşı direnenleri haber yapmayı; bu ülkede halka karşı "gerekirse mermi kullanabilirsiniz" anonsu yapıldığını yayınlayamadınız. Ana akım medyadan zaten beklenti olamaz da, sözüm ona entelektüeller(:) siz neden varsınız?

  6. minisker dedi ki...

    "...üçüncüsü kendi söylemleri dışında başka bir söylemle kendilerini eleştiren herkesi kendilerini "Tanrı terazisi" yerine koyarak objektif olmama, fanatik olma ile yaftalamaya meyyal bir ruh hali .(Muhatapsızlaştırma)"

    Bu site üzerinden yayınladığınız yazılarda, eleştirdiğiniz yukarıdaki nokta ekseninde yorumlar yapmanız, üstelik bunu "... herhangi bir durumda romantik/vicdani bir tavır alınması gerektiğini kabul ettiği durumlarda kendilerinin tavrının en birinci, öncelikli, olabilecek tek tavır olması gerektiğini vaaz eden bir dile sahip[.](Tahakkümcü dil)" şekilde yapıp bunu da entelektüel dilin sosuna bandırıp cafcaflı bir şekilde sunmanız futbolun gerçekten 'keşke' futbol olarak kalması gerektiğini kanıtlar nitelikte.

  7. BOSS dedi ki...

    @minisker

    siteyi gerçekten dikkatli takip ediyor olsaydınız, yazarın en azından yorumlara verdiği cevaplar ile "muhatapsızlaştırma" gibi bir ruh hali taşımadığını fark etmiş olacaktınız.

    kaldı ki, sadece taraftarı olduğu kulübe yapılan haksızlıklara değil, ülke gündemini meşgul bile etmeyen haksızlıklara karşı da aynı vicdani tavrı sergilediğini gözlemlemiş olacaktınız.

    maalesef siz de, sözde entelektüeller gibi kolay olana sığınarak, yazının bütününden mantığını anlayarak yorum yapmak yerine, içinden parçalar kopararak yazarı hiç de hak etmediği argümanlarla aşağılama yolunu tercih etmişsiniz ve bunu da "yazara ait cümleler" ile yapmış olmanızdan da anlaşılacağı üzere haksızlıkta sınır da tanımamışsınız.

    işte, yazarın öz eleştiri yapmaya davet ettiği entelektüellerde aynı sizin gibiler.
    taraftarı oldukları kulübün başkanı, hükümete el pençe divan dururken, 20 milyon oy verdik diye yalakalıklanırken, cumhurbaşkanı'nı ziyaret ederken, Yılmaz, Ulusoy, Ağar birlikteliğine üçlü çektirirken, toki'ye stad yaptırırken, fukara fonunu hortumlarken, vergi borçları af edilirken tek kelime etmezler de, beşiktaş arena'da oynasın dendiğinde; "siyaset futboldan elini çek" derler.

    sizi temin ederim dostum, arzu ettiğiniz gibi, "futbol sadece futbol" olarak kalabilseydi; "bir zamanlar vefa veya istanbulspor" vardı mealinde sözlerimizi, bugün başka takımlar için de söylüyor olacaktık.

  8. fatih dedi ki...

    @minisker
    nerde, nasıl, ne şekilde yapmışız , bir de onu söyleseniz somut olarak "ama ayşe'de benim saçımı çekti" gibi bir eleşiri getireceğinize. meramınızı daha iyi anlatmış olurdunuz.

  9. levent dedi ki...

    Aslında hiç kimse kafasını yormasın.
    gerçi bilenler biliyordu ama ıspatını biz yinede bildirelim. Türkiyede neler döndüğünü herkez bilsin.
    http://www.fbi.gov/houston/news-and-outreach/in-your-community/outreach

    Yukarıda verdğim linkte fbi, gülen cemaati ile çalıştığını açıklamaktadır.
    Site yazarlarından bununla ilgili bir yazı yazılmasını rica ediyorum.....

  10. gumgumok dedi ki...

    Beklediğim bir yazıydı ve çok yerinde olmuş. Hakikaten söz konusu romantikler artık o kadar samimiyetsiz geliyor ki, rakı-balık masasında ezilenlerden bahsederek kendi vicdanını rahatlatmaya çalışan solculardan farksızlar.

    Emre olayındaki ırkçılığı güzel bir yazıyla hedefe koyan Tanıl Bora, Ronaldo'yu sevmediğini yazdığı bir başka yazısında 'Apaçi' kelimesini kullanabiliyor. Bunun 'fucking nigra'dan ne farkı biri bana anlatsın.

    Uğur Vardan'sa 10 gün önce yukarıdaki yazıya sanki önceden cevap vermiş gibi bir yazı yazmış ve şöyle demiş:
    "...Merkez üssü; Radikal Spor olmak üzere son 10-15 yılda türeyen, başını Yiğiter Uluğ, Tanıl Bora gibi isimlerin çektiği, sonrasında da aralarına birçok yeni yeteneğin eklendiği bir grup spor yazarı var ki, genel içinde romantik, aykırı, ama çoğu kez çıkıntı kabul ediliyorlar ve bazılarına, ne söyleseler de yaranamıyorlar. Hoş, benim de içinde bulunduğum bu grubun kimseye yaranmak gibi bir derdi yok. Ait olduğumuz bu topluluk adına konuşuyorum, asıl meselemiz gördüğümüzü çalmak..."

    Şimdi asıl meselesinin gördüğünü çalmak olduğunu söyleyenlerin, görmeden çaldıkları (savcının %90'ı yalandı dediği haberlere göre yazdıkları onca yazı) ve görüp de çalmadıkları (yukarıdaki yazıda değinilmiş olanlar) onca şey ortadayken artniyetli demeyelim, samimiyetsiz olmadıklarını nasıl düşünelim?

    Uğur Vardan'ın alıntıladığım yazıyı yazmış olmasının temel amacı genç galatasaraylı voleybolculara yapılan saldırı. Taraftarlığı bırakın insanlıkla ilgisi olmayanların yaptığı bir saldırıyı, altyapı maçına gitmiş bir taraftar grubunun yaptığı saldırıyla bir tutup kulüpten bir açıklama bekliyor Uğur Vardan. Diyelim ki kulüp de Fenerbahçeliler de bu olayı yeterince kınamamakla ve buna yeterince tepki göstermemekle yanlış yaptılar; peki bu eleştirilmesi gayet basit -ve gerekli- bir olayı görüp düdüğünü çalan Uğur Vardan, Fenerbahçeliler devletin zor aygıtı tarafından coplanırken, gazlanırken, sulanırken, neredeyse mermi bile yiyecekken nerdeydi? Onca insanın itibarı ayaklar altına alınırken nerdeydi? 10 eylül tarihli yazısında 'Uefa acil karar bekliyor ve görünen o ki hepimizi kötü günler bekliyor' diye yazan Uğur Vardan, soruşturmanın gizliliğini görmeden mi düdüğü çalmıştı?

    St. Pauli'den soğuttular beni bu romantikler...

  11. Adsız dedi ki...

    Taraf gazetesine sosyolog etiketiyle verdiği mülakatta etikten, ahlaktan bahsetme gaflet ve delaletinde bulunup kendince atıp tutmuş… Bu gs’li elit tabakada olduğunu sananların ilk önce kendi ahlaklarına bir bakmaları lazım… Burak transferi ve geçen yıldan bu tarafa galatasaraya yapılan transferleri düşündüğümüzde bu ülkede ahlakı katledenlerin kimler olduğu aşikar bir biçimde ortada durmaktadır… Ulusoy federasyonu zamanında bu sosyologlar acaba kafalarını nereye gömmüştü ??? Fenerbahçe taraftarının şanlı direnişini farklı göstermek için bu kadar takla atmak, ayhan aktarın ahlakında olmayı gerektirir… “Fenerbahçe’nin şampiyonluk gecesinde Bağdat caddesinde askılı buluz giymiş mini etekli bir kızla göbek atma şansın var. Yani taraftarlık, kentlileşmenin de bir parçasıdır. Taraftarlıkla kentli olursun! Futbol Türkiye’de sadece futbol değildir!” Ehhh ne diyelim, türkiyenin sosyoloğunun taraftarlık meselesi hakkındaki görüşü buysa, o mini etekli kızla göbek atan taraftar bu arkadaştan daha iyi bir sosyologdur !!! Bu arkadaşın ya başına güneş geçmiş, o yüzden bilinç karışıklığı içerisinde… Ya da bile bile gerçekleri konuşmak yerine, kör fanatizmin sokaklarında, sosyolog etiketiyle at oynatmaya kalkıyor… Bu ülkenin aydını konumunda olan kişilerin çapı bu kadarsa yapacak bir şey yok… Bu ülkenin üniversite hocası eyyamın kralını yaparsa o ülkeden hiçbir şey olmazzz… Ahlak önce seçkinlere lazım… Taraftarlık duygusuyla, akı kara, karayı ak gösterme ahlaksızlığına düşmemek lazım…

  12. toz bezi dedi ki...

    Futbol üzerine kelam eden entellektüelleri, özellikle radikal gazetesi menşeili tayfayı hedef tahtasına koymuşsunuz. Ne var ki gözden kaçan daha büyük bir sorun var. Bugün için memleket sathında hükümet alehinde veya cemaat yapılanmaları hakkında sesini yükseltebilen, haksızlıkları dillendirebilen kaç kalem var ki ana akım medyada? Şike davasını bir kenara bırakırsak, ergenekon, balyoz, kck vb davalardaki haksızlıkları kim dile getirebiliyor da bu duruşu şike davasında bekliyorsunuz? Taraftar kimliğiyle kendini ortaya atan birkaç fenerbahçeli dışında kim cesaret edebilir ki bu baskı rejiminde bu tarz bir söylemin savunucusu olmayı? Yazınızda ismini andığınız, anmadığınız entellektüellerin samimi görüşleri nedir bilmiyorum. Ne var ki, varsayalım aralarından herhangi bir tanesinin şike davası üzerine görüşleri sizin bu sitede paylaştıklarınızla örtüşüyor; bunu bu şekliyle, sizin blogunuzda paylaştığınız kadar vazıh biçimde kim yazabilir? Yazdığı takdirde, herhangi bir suçlamayla bir davaya ilişkilendirilip, tutuklanmayacağını kim iddia edebilir?

Yorum Gönder