Yahu Hakikaten Bunlar Ne Oldu?
2005-2006 sezonunun başında Atatürk Olimpiyat stadında Everton'la hazırlık maçı yaptık. Hatırladığım kadarıyla maçta güzel bir oyunla galip gelmiştik ve basın "Fenerbahçe lige hazır" kalıplarını dolaptan çıkarmıştı. Fenerbahçe lige hazırdı fakat o maç belki de sezon sonunda şampiyonluğun kaybedilmesine en büyük katkıyı sağlayan maçlardandı. O gün ne oldu peki?
O gün tribünlerde ateşlenen bir silah olduğu ve bir kişinin ayağından vurulduğu iddia edildi. Fenerbahçe 1 maç seyircisiz oynama cezası aldı ve sezonun sahasındaki ilk maçını Diyarbakırspor'a karşı taraftarsız oynadı. O maçta beraberlik zor kurtarıldı, sezona puan kaybıyla başlandı. O sezon kaybedilen nadir puanlardandı... Vurulduğu iddia edilen taraftar kulübü mahkemeye vereceğini açıkladı. O mahkemeden senelerdir ses yok. Maça giden kimse silah sesinden falan bahsetmiyor, ortalıkta tanık yok. Silahla yaralama tribün teröründen çok daha vahim bir olay, sadece federasyonun incelemesi veya soruşturması yeterli değil, olay adli bir vaka fakat böyle ciddi bir olay hakkında o günden beri sesini çıkaran olmadı. Soruşturmalar, mahkemeler ne durumda? Yaralı taraftar hakkını nasıl aldı, neden olayın peşinden gitmedi? Binlerce insanın bulunduğu bir ortamda sıkılan bir kurşun nasıl oldu da maçın gidişini, tribünü etkilemedi? İnsanlar bir hazırlık maçı için ölüp bitiyordu ve kurşunu bile duymaz mı olmuştu? O gün orada gerçekten ne oldu? Ortada bir yalan varsa kaybedilen puan ve şampiyonluğun hesabını kim verecek? Bu olay unutulması bu kadar basit bir olay mı?
Akıbetinden haber alamadığımız başka bir olay da Cihan Oskay isimli bir şahsın Telegolde ortaya attığı şike iddiaları. Şimdilerde medyaspor diye birden türeyen ve acayip acayip haberler yapan bir site Telegol müdürü Serhat Ulueren'in yaptığı ısmarlama haberlerin ve manipülasyonların belgelerini yayımlıyor. Bu şike iddiaları da benzer mekanizmalardan çıkan manipüle edilmiş bir iddia mıydı? Bu iddiaların ardından federasyon "bu iddialar bize geldi fakat zaman aşımına uğradığı için kovuşturmadık" diyerek "bizce ortada şike var fakat kanıtlasak da hukuki yaptırım gücümüz yok" demeye getirip topu ortaya atıp kaçmıştı. Fenerbahçe yönetimi bunu görmüş ve arttırmış, federasyondan ne olursa olsun inceleme talep etmişti. Hatta bu inceleme talebi resmi sitede yayınlanmıştı. Federasyonun bu iddiaları kovuşturması ne aşamada? Serhat Ulueren ve Cihan Oskay'ın ifadeleri ve suçlanan insanların ifadeleri alındı mı? Federasyon söz verdiği gibi Fenerbahçe Kulübü'nün isteğiyle soruşturmaya devam etti mi? 2 sene zarfında bir sonuca varıldıysa neden bu duyurulmadı? Bir şampiyonluğun sahibini belirleyen maç hakkında şike belgeleri olduğu dile getiriliyor ve Fenerbahçe bunu yalanlıyor. Daha sonra bu olay unutulup gidiyor. Fenerbahçe yönetimi aklanmamaktan, aklandıysa bile bunun açık ve net biçimde duyurulmamasından rahatsız değil mi? Yönetim kurulu bu olayı ne kadar takip etti, federasyonun soruşturması hakkında bilgileri var mı?
Hepsinin yerine geçen mega kupon niyetine soru; yahu bu kadar ciddi olayları unutmak bu kadar kolay mı?
13 Ocak 2009 11:11
Everton macinda tribundeydim. Mac sirasinda ne bir hareketlilik ne bir karisiklik gorduk. mac cikisinda dagilirken bizi bir sure beklettiler ve birinin vuruldugunu soylediler. sonrasi dediginiz gibi muallak.
Ustteki konuda yeterli bilgim olmadigimdan bir sonuca varamayacagim ama Cihan Oskay - Serhat Ulueren kepazeligi Turkiye'nin gercegi. Bizde isler 'camur at izi kalsin' mantigiyla yuruyor. ne bu insanlar bu sebepten dolayi sorgulaniyor ne de suclananin ismi temizlenebiliyor. yapanin da yanina kar kaliyor.
13 Ocak 2009 16:09
Bu oyunları ancak perde kapandığında anlayabiliyoruz ne yazıkki. 2. Denizli faciası yaşanırsa, daha ne oyunlar oynanmış üstümüze deriz kimbilir
14 Ocak 2009 06:01
Hahah oyun mu?
Cihan Oskay olayında mağdur Fenerbahçe mi oldu şimdi? Cihan Oskay soruşturulmamışmış, Fenerbahçe soruşturuldu mu? Cihan Oskay'ın iddialarına karşılık verilen yegane yanıtlar, "bu adam yalancı, bu adam güvenilmez" kabilinden ad-hominem'lerdi. Ertuğrulözkök Gazetesi, "Cihan Oskay bu otelde çift kişilik yatakta yattım demişti ama bu oteldeki tüm yataklar tek kişilik! İşte skandal!" haberleri yaptılar. Her ne kadar Serhat Ulueren'in manipulasyonlarına inansam da, burada soruşturulması gereken ilk kurum Fenerbahçe'ydi. Üzerinin kapatılmış olması gerçeği de Fenerbahçe menfaatinedir.
Everton olayı hakkında yorum yapamayacağım. Ne desem yalan olur. Ama bunu da oyun ya da manipulasyon olarak nitelendirmek için Zeitgeist yönetmeni falan olmak lazım. Şahsen ben, Aziz Yıldırım'ın, kendi ağzıyla, kendi taraftarına "akıllı olmazsanız sizi vurdurturum" dediğini ve bu olaydan sonra belinde silah olan kişilerin o taraftarları spor salonundan dışına çıkardığını hatırlıyorum. Aradım taradım ama olaya ilişkin haberleri bulamadım. Mega kupon yerine, mega hafıza setinden yararlanmış olanlar bu olayı da hatırlamalı. Diyarbakırspor maçında Fenerbahçe 2 puan kaybetsin diye derin ellerin böyle bir olay forge ettiğini düşünmek için iyi bir Yalçın Küçük okuyucusu olmak lazım.
Son olarak ben de şunu hatırlatayım, Denizli FACIASI'ından bahsedenlere;
Tahir Kıran, 2006-2007 sezonunda, Galatasaray'ı yenen takımlara 500 bin, berabere kalan takımlara ise 300 bin ytl prim gönderildiğini söyledi. Tahir Kıran'ı kim manipule etti bilmiyorum. Bahane demetinden bir tutam seçip, "ama Fenerbahçe başkanını karalıyor, ama kişisel çıkarlar" demek de mümkün. Bu yöntemle her argümanı çürütmek de ortalama zekaya sahip herkesin yapabileceği bir şey. Lakin Aziz Yıldırım'ın şu ünlü "masada kazanılması gerektiğini öğrendim" lafının üstüne, komplo teorisyenlerinin seveceği üslupla soruyorum; Tesadüf mü? Hiç sanmıyorum!
Bir Galatasaraylı olarak, Denizli FACIASI'nın, katalizör ve inhibitörlerinin bulunduğunu inkar edemem. Ama İstanbulspor olayı (ne yazık ki bu olayın başaktörü şu an tuttuğum takımın futbol şubesinin baş sorumlusu), Yıldırım'ın itiraf niteliğindeki beyanları, Cihan Oskay hususu, Tahir Kıran'ın söyledikleri düşünülürse, su testisi su yolunda kırılır diyorum. Sen bütün takımlara galibiyet primiydi, beraberlik primiydi dağıtırsın, sonra başka takım gelip senden daha fazla prim verip şampiyonluğunu elinden alır. Sen kendi yaptıklarına kılıf uyduruyorsan, başkasının yaptığı sonucunda da ağzını beş karış açık tutup, ikinci facialardan bahsetmeyeceksin, ondan sonra forumlarını 1 ay kapatır, "3 gündür yemek yemiyorum" diye çırpınırsın. Adaletsizliğe sessiz kalana, adaletsizlik haktır; gün gelir başkası adaletsizlik yapar, facialar da işte böyle kabusun olur.
Başında Yıldırım gibi bir adam olduktan sonra da zaten o baş facia çukurundan çıkmaz ya. Diyarbakırspor maçında kaybedilen 2 puanı arayacağınıza, Fenerbahçe'de izan nereye kayboldu, onu arasanız, hayırlara vesile olur.
14 Ocak 2009 06:14
Su yukaridaki yorumu yazabilme kabiliyetini ancak gozu disindan bir organi ile okuyanlar gosterebilirdi. Yazida suclama, sikayet, aglama yok. Hafife alinamayacak kadar ciddi olaylar yasaniyor, daha sonra uzeri kapatiliyor, olaylar hakkinda tek kelime bile duymuyoruz ana fikirli bir yazidan Zeitgest izledigini ve komplo oldugunu dusundugu belirten bir yorum cikarmak yazinin kosullu okundugunun en guzel kaniti. Everton macinda kursun cikmadi silahtan diye bir iddia yok ortada, polis muduru degilim, ne bileyim ne oldu. Fakat boyle ciddi bir olayin mahkemesi ne oldu, polis yetkilileri nasil bir sonuca ulasti, yaralamanin suclusu kimmis, bunlari duymadik. Bu kadar ciddi bir olay yasandiysa bile sadece bir mac saha kapatmayla nasil gecistirilir? Yasanmadiysa kaybedilen puanin hesabini kim verir?
Cihan Oskay olayi kisminda gecen
"Fenerbahçe yönetimi aklanmamaktan, aklandıysa bile bunun açık ve net biçimde duyurulmamasından rahatsız değil mi? Yönetim kurulu bu olayı ne kadar takip etti, federasyonun soruşturması hakkında bilgileri var mı?"
kismi yazinin ne amacla yazildigini ve asil sikayetci olunan kurumun Fenerbahce yonetimi oldugunu belli etmiyor mu? Federasyon kovusturma yapacagina soz vermisti, sonucunu duyamadik, bundan da rahatsiziz. Sizden izin mi alalim rahatsiz olmak icin?
Okudugunuzu anlamayacaksaniz okumayin bu blogu, anladiginizi dusunuyorsaniz da donun bir daha okuyun. Bu abuk sabuk yorumlar kadar gudumlu okuyunca ortaya cikiyor sanirim.
14 Ocak 2009 09:58
Sanki sseldne maerd'e "Bir Fenerbahçe'li sana 2006 derse bunları söyleyeceksin" demişler ve ezberletmişler gibi.. :)
14 Ocak 2009 16:17
PVH;
Yazdıklarımdan ötürü böylesi bir cevap vermiş olmanıza şaşırmıyorum. Ama nelere cevap vermiş olduğuma dikkat etseydiniz, yazdıklarımda sizi değil, yukarıda yorum yapan kişileri eleştirdiğimi görürdünüz. Zira benim canımı sıkan nokta da bu; ortada karanlık bir olay varken ve bu olayın müsebbibi birden çokken, "bu oyunlar 2. Denizli faciasına yol açacak" yorumları görmek. Oyun mu, minvalinde bir soru sorarak da nereyi işaret ettiğimi belirtmişim zaten girizgâhta.
Yazıyla ilgili bir eleştiri mevzu bahisse, ki öyle, o da Everton maçıyla ilgili "vurulduğu iddia edilen", "ortada taraftar yok", "bu yüzden 2 puan kaybedildi" minvalinden söylemlerdir. Çok şükür, okuduğumuzu anlayabiliyoruz, şairin nereye seslendiğini görebiliyoruz, bu cümlelerle kast edilenin de "ortada ne silah sesi, ne vurulan bir adam var" manasına geldiğinden de eminiz. Birbirimizi kandırmayalım. Bu konuda komplo vari bir düşünce içinde olduğunuzu düşünmek için yazıyı neremizle okumak lazım, aydınlatırsanız sevinirim. Meali bu değilse yazdıklarınızın, o halde ben özür diliyorum komployla suçladığım için peşinen.
Ama üzerinde durduğum bir nokta var; Aziz Yıldırım era'sında, Everton maçından daha kirli olaylar var. Bunlar bırakın unutulmayı, söz konusu bile edilmedi. Unutulanları hatırlatmak, karanlıkları aydınlığa kavuşturmak, "oyunların arkasındaki perdeyi aralamak" gibi bir amaç varsa eğer, yakın zamandaki villa olayından Nihat Özdemir'in hükümlü olmasına, GFB'nin Başkan'ın adamları tarafından dövülmesine, "sizi vurdurturum"a, Tahir Kıran'ın söylediklerine, İstanbulspor olayına, "sadece sahada kazanılmadığını öğrendim"e kadar tonlarca şey var. Fenerbahçe yönetiminden şikayetçi iseniz -ki öyle olduğunuzu biliyorum- "vurulduğu iddia edilen adam" gibi yerel gazete pointer'i cümleleri kurmak yerine, bu olaylara değinseniz her şey daha açık bir hale gelir.
Son olarak şunu söyleyeyim, benim ne anladığımı anlamayan birinin yahut şartlı düşünceyle "bunu demek istemiş" noktasına takılan gözlerin, anlamayacaksanız okumayın, deme lüksü olduğunu düşünmüyorum. Aynı şekilde benim nereyi işaret ettiğim de anlaşılamamışken bilhassa. Kişisel arzunuz bu blog'da yapılan yorumların +1907 renkdaş kabilinden antu çıkışlı söylemlerle örtüşmesiyse buna saygı duyarım ama objektif olmaya çalışan ve hakikati arayan biri için çok da rahatsız edici olmamalı yorumum.
ve @Arkhe
Fenerbahçelilerin de 2006 ezberlerini biliyoruz. İstersen o konuyu kurcalamayalım, çok hazin anılarınız su yüzüne çıkıyor sonra.
14 Ocak 2009 19:45
"vurulduğu iddia edilen"
"ortada taraftar yok"
"bu yüzden 2 puan kaybedildi"
mahkemede sonuca ulasmamis bir dava var ortada, yani hala bir iddia, ve kulubu mahkemeye verecegi iddia edilen bu taraftar yok ortalarda, varsa siz haber verin, gazete kupuru falan yollayin. Ayrica kaybedilen 2 puanin bu mac yuzunden gelen ceza ile ilgisi var. Hangisi yalan? Yalan degilse bu olaylari alip anlamli bir sonuc cikaramaz miyiz? Kendi kendinize yorum yapip daha sonra "aslinda sizin ne yazmak istediginizi biliyoruz ayak yapmayin, ben cok akilliyim cozerim olayi" deme kurnazligini hangi hakla kendinizde buluyorsunuz?
Aziz Yildirim donemi,GFB ile iliskiler, yonetimin zaaflari konusunda bir ton yazi yazdik. Bu yazinin konusu tamamen farkliyken ve ben bunu anlamayanlar icin acik secik yazmisken hala "+1907 mi yazilsin istiyorsunuz" diyorsunuz.
Aslinda delirdigim nokta bu. Hosunuza gidilen seyler yazilinca "abi super blog, tarafsiz" diyor, boyle hosunuza gidilmeyen seyler yazilinca "antu gibi olsun o zaman burasi, +1907ciler gelsin" diyorsunuz. "Ermeni oldurulunce yurudunuz, sehitler icin ne yaptiniz ulan"cilardan bir gram farki yok su yukaridaki yazinin.
Biz Fenerbahce yonetimini elestiriyorsak Fenerbahce'yi sevdigimizden elestiriyoruz, Galatasaraylilar bunlari okuyup mutlu olsun diye degil. Bugune kadar hala atlanan bir sey var, biz diger butun bloglar gibi takimlara esit falan yaklasmiyoruz, futbolun guzellesmesi falan gibi dertlerimiz oldugunu iddia etmiyoruz, bizim agzimindan Gs macinin teknik analizini duymazsiniz cunku bizi ilgilendirmiyor. Fakat israrla bizi o noktada gorup o gudulerle yazilari okuyorsunuz.
Yazilarinizi degil yorumlari elestirdim deyip yazida "burada soruşturulması gereken ilk kurum Fenerbahçe'ydi." yazmak ne yaman bir celiskidir? Ustelik yazida
Serhat Ulueren ve Cihan Oskay'ın ifadeleri ve suçlanan insanların ifadeleri alındı mı?
gibi bir cumle geciyor, yani bu soru yazi icinde de aynen soruluyor. Suclanan insan dedigimiz marslilar degil sanirim.
Yaziya muhalefet edebilirsiniz, ici bos diyebilirsiniz, bunlar yalan da diyebilirsiniz, neden yalan oldugunu anlatirsiniz fakat yazmadigim bir seyi yazmisim gibi gosterip onun uzerinden afaki yorumlar yapmayin. Su yazinin ana fikrinin yorumlarinizda belirttiginiz hicbir olayla alakasi yok. Daha once de oldu ayni seyler, anlattiktan sonra fikra anlatir gibi yazinin anlamini aciklamaktan bikkinlik geliyor bir noktadan sonra. Benden boyle bir cevap gelmiyor olmasina sasirmamanizin sebebi de bu sanirim.
14 Ocak 2009 20:52
PVH,
Bu minvalde cevaplarla karşılaşmak beni şaşırtmıyor çünkü bu üsluba kendimi hazırlayarak yorum yaptım buraya.
Bu blog'u okuyan bir Galatasaraylı olarak, amacım tarafsız bir çift göz görmek değil. Daha evvel sadece aethe'nin Aziz Yıldırım'la ilgili yazısına ve Ali Koç üzerinden status quo eleştirisine yorum yapmıştım, daha önce aynı konuda kendisiyle hasbihal etmişliğimiz olduğundan. Sizin yazınıza yorum yaparken aslında biraz "yabancı topraklar"a basar gibi hissediyorum kendimi, ama gözden kaçırdığınız noktayı üçüncü defa tekrar ediyorum; yazımdaki Cihan Oskay eleştirisinden tut, antu kıyasına kadar, temel aldığım şey post'un kendisi değil, post'a yapılan yorumlar idi.
Yazıya yönelik yegane eleştirimin Everton olayıyla ilintili olan bölümün "farazi bir olaymış" gibi gösterilmesi olduğunu da tekrar ettim, böyle bir amaç yoksa peşinen özür dilediğimi de söylemişim üstelik. "Taraftar ortada yok, mahkeme olacaktı ne oldu" gibi savunmalar, olayın gerçekdışı olduğunu kanıtlamaz. O dönemde, "bu taraftar ortaya çıkarsa asalım keselim" minvalindeki söylemleri de hatırlıyorum ben. Belki itilaf yapıldı mağdurla, belki tehdit edildi, belki de sahiden böyle bir olay yaşanmadı. Ama böyle bakacak olursak, bu şartlı bir bakış açısı olur. Eleştirdiğim de bu; diğer olasılıkları görmezden gelerek, olayın aslında var olmadığını ve düzenlenen bir kumpasmış gibi anlatıldığını düşündüm, hala da o sonuca çıktığını görüyorum yazıyı okuyunca. Yok öyle değil deniliyorsa, çok kötü bir okurum demek ki ve bu yüzden tekrar, peşinen özür diliyorum. Her halükarda bu Fenerbahçe'nin 2 puanına mal olmuş olabilir, ama diyorum ya, 2 puandan çok daha büyük şeyler söz konusuyken, bu kadar basit bir olayı ön plana çıkarmak -bence- çok da doğru değil. Bilhassa Fenerbahçe yönetimi de bu tip kirli olaylara zemin hazırlıyorken.
Galatasaraylılar Fenerbahçe yönetimini eleştirirken ne tip yol haritalarından yararlanıyor, ne tip amaçlar güdüyorlar, bilemem. Ben, Galatasaraylıdan önce futbol sever, ondan önce de insan olduğum için, Mahmut Uslu-Nihat Özdemir-Aziz Yıldırım üçlüsünün bu ülkenin en güçlü kurumlarının birinde söz sahibi olmasını, dolayısıyla kitleler üzerine söz geçirebilmesini kabul edemiyorum. Ki bu isimlerin yıllar boyunca yaptıklarının dökümünü çıkarmak, böyle yapılmış, bunun sonucu şöyle saçma, böyle kötü bir olay olmuş demek istemiyorum. Daha önce şunu söylemiştim; Fenerbahçe bu sene kötü yönetim kararlarına sahne oldu diye Yıldırım'a muhalefet edilecekse hiç edilmesin daha iyi, futbolun kendisine ve en çok da ahlaka değer veren Fenerbahçelisi Tokasporlusu Bursasporlusu, Aziz Yıldırım'a muhalif olmak ZORUNDADIR. Nasıl ki vicdani olarak Bush'a karşısın, nasil ki Sharon'u lanetliyorsun, nasıl ki Kenan Evren yoğun bakıma kaldırılınca yüzüne bir tebessüm yerleşiyor; Aziz Yıldırım da bu isimlerin futbol dünyasındaki tezahürüdür ve renklerüstü bir muhalefetin sujesi olmalıdır (ki aynı şeyi Adnan Sezgin ve Ahmet Dedehayır için de dile getiririm). Objektif olmaya çalışan ve hakikati arayan herkes de bunun farkında olmalıdır zaten.
O yüzden delirmeyin. İsterseniz burada Galatasaray-Tromso mac topigi benzeri bir post atabilirsiniz. Kimsenin söz söylemeye de hakkı olmaz. Hoşuma giden bir şey yazılınca nasıl süper blog demek yerine, post'un kendisi kadar cevap yazdıysam, karşıt fikre sahip olduğum bir şey yazılınca da benzer minvalde, içi dolu, adam akıllı ve edepli bir yazı yazmam da doğal. "perdeler şey oluyor, ikinci denizli oluyor" yorumlarına yaptığım +1907 renkdaşçı yorum niye delirtiyor, anlamadım? Anlatılan veya anlatılmayan tüm bunlardan "denizli faciası, oyun bunlar" özeti çıkaran herkesi 5 öğün kalaylasak yeridir.
Dördüncü defa tekrar etme zarureti hissediyorum; yazının ana fikriyle değil, yan fikriyle -Everton olayının faraziliği- derdim vardı; Everton maçında yalandan bir olay sahnelendi bu da bizim 2 puanımıza mal oldu kabilinden bir şey değilse anlatılan, hatalı olduğumu kabul ediyorum. Bunun haricinde yaptığım yorumların tümü, yazıya yönelik bir nitelik zaten taşımıyordu.
İnsanların saldırgan, edepsiz yorumlarına güdümlenip, benim de saldırdığım düşüncesiyle savunmaya çekilmek yerine, anlatmak istediğim şeyi ve karşıt olduğum şeyi anlamaya zorlasaydınız kendinizi, beni bir flame war içine çekmek yerine, derdimi anlamaya çalışır, ona göre de haklılığımı/haksızlığımı tahlil eder, karşılığında da aynı üslupla cevap alırdınız. Umarım yazdıklarımı sakin kafayla, delirmeden, güdümlenmenden bir daha okursunuz ki, -olursa- bundan sonraki cevapta, beni şaşırtırsınız.
19 Ocak 2009 05:53
konu nerdeee, kimi nerde ! (kimi galatasaray tarftarı arkadaştır)..neyse benim için ortaya atılan ve bir daha kimsenin sesinin çıkmadığı olay(!)lar önemli.bu oskay kendisinin olay duyulması durumunda Türkiyede yaşayamayacağı, vurdurulacağı, öldürüleceği gibi paranoit bir takım varsayımlarla, kimi basın-yayın ve medyadan para istemişti..en bariz hatırladığım bu ve zannederim bu adam yaşıyor hala :) ..gülümseme burda bu zokaya gelenleredir yanlış anlaşılmasın..ve paranoitin tamamen duygusal dürtülerle oluştuğu ise vakı'a dır:)...gelelim Everton maçına..maç 5-0 gibi ciddi bir skorla kazanılmış ama skordan ziyade vurulan(!) kişi gündemde yer tutmuştu!!! bu kişi daha sonra yanlış hatırlamıyorsam zamanın gstv si olan stara çıkmıştı, bacağından vurulduğu içinmidir bilmiyorum turp gibiydi..hatta gösterdiği yara hakkında derin şüphelerimde oluşmuştu..her neyse olay bundan sonrası zaten..Diyarbakırspor müsabakası tarafsız sahada yapıldı ama nedense tarafsız(!) saha galatasarayın tarafsız sahası olan (aynı yıl iki kere) İzmir Alsancak olmadı!zaten tarafgirlikte böylece ortaya çıkmış oldu..hele hele aynı yıl vestel manisa maçı sonrasında sözde animatöre "lay lay Fener olamazsın şampiyon" dedirtenler de muhtemelki, koca camiayı karşısında sus-pus eden(!) Aziz Yıldırım'ın adamları değildi!!!.. hatta o günlerden unutamadağım bir hadiseyse Selçuk Yula ile adnan aybaba arasında geçmişti, benzer şekilde aktarırsam ne demek istediğim daha net anlaşılır;
a.a - ya ne var kardeşim lay lay dendiyse, lay lay kötü bi sözmü?!
S.Y.- o zaman bende sana lay lay adnan diyeyim
a.a.- ne biçim konuşuyosun kardeşim sen benle?!!!
şimdi burdan yola çıkarak yukardaki arkadaşa bir çift sözüm olsun..bahsi geçen kişiler (Aziz Yılrım-Mahmut Uslu- Nihat Özdemir) elbette sizin için tu-kaka insanlardır..çünkü Onlar, Fenerbahçemizin urumsallaşmasında ve tesisleşmesinde en önemli isimlerdir..çünkü şu anda kurumsallaşıp dev gibi büyüyen Fenerbahçe, size bu akılları yutturmaya çalışanların önüne aş koymak yerine, dik ve düzgün duruşlarıyla benzerlerine fark atmışlardır! haliyle istenilmeyen olacaklardır, tabi istemeyenler tarafından..sebep ortada; bu kadar hızla büyüyen bir Spor Kulübü yakın bir gelecekte dünya devleri arasında sayılacakken, O!nu takip edemeyen diğerlerinin esamesi okunmayacaktır! Platini gelecek on yıla damgasını vurur derken başkasından değil Fenerbahçeden bahsetmiştir ve bunu kabul etmek birilerinin işine asla gelmeyecektir..şimdi kendi yazıp kendi oynadığınız bu oyun içinde, yakın bir gelecekte rol bulamama korkusu saranların durumunu tahlil etmek çokta zor değil!!! yaz mevsiminin en kurak zamanı, bulduğu çamur birikintisi içine yumurtlanan larvaların durumu kadar vahim bu durumunuzdan, aklı başında, işi şaibeden ziyade spor ve centilmenlik olan yöneticiler nasip olması dileklerimle! çamurunuz az suyunuz bol olsun...
19 Ocak 2009 13:09
Sevgili Adsız,
Çamur birikintisine larva yumurtlanmaz, metafor treni bizim evin önünden geçmez. Hakkı Yalçın okumak yerine Yalvaç Ural okusan, bir nebze ciddiye alınırsın.
Böyle grandiyöz hezeyana kapılmış biri için ne desem boş sahiden, son 10 yıla damga vuracak Fenerbahçe'yi gördük bu sene, görmeye de devam ediyoruz. Yalnız gözünüzden kaçan nokta şu; Avrupa'ya damga vurma kıstası öneleme maçlarının da dahil edildiği puan tablolarında birinci olmak değil, elle tutulabilen sonuçlara ulaşmaktır.
Umud ederim ki bir gün sizde dünya klubü olmanın, Avrupa'ya damga vurmanın tadına varırsınız. İçten bir şekilde söylüyorum, umarım gerçek olur bu, "uçak inerken..." okumak yerine, uçağın inişini seyredersiniz. Ama bunu Aziz Yıldırım'la yapamadığınızı göreceksin.
Fakat, yine Emre-Guiza gibi futbolculara 30 milyon euro harcanırken Deivid gibi futbolcu 1 milyon için gönderildiğinde, Galatasaray bu sene yine şampiyon olduğunda, Türkiye Kupası'nı yine alamadığınızda, Fenerbahçenizin efsane isimleri olan Aziz Yıldırım-Mahmut Uslu-Nihat Özdemir'e çemkirme kapalı forumlar arkasında, e mi?
Sevgiler,
kimi (işaret ettiğin için teşekkür ederim.)
20 Ocak 2009 07:11
sevgili kimi; (:))
çamur birikintisine elbette larva yumurtlamaz hayvanlar, yumurtlarlar sonra larvalar çıkar..amma su birikintisi halindeyken bırakılan yumurtalardan çıkan larvalar, güneşin dik ışınlarıyla kaynama noktasına gelen, artık %80 i çamur hale geçmiş, sınırlı su birikintisi içinde yaşam mücadelesi vermeğe başlar (kaynak: tüm çocuk hayvansal yayınları:)) ..metafor treni bizzat sizin zannetmiştim, bu konudaki yanılsamamıda mazur görünüz!..
Yalvaç Ural tavsiyenizi değerlendirecem, belki o zaman size daha anlaşılır olurum! Hakkı Yalçın, yanlış hatırlamıyorsam bir zamanlar gs li olup sonradan o camiadakileri ortaya döktüğü için pekte sevmediğiniz bir kişi ama bu konuda da yanılgılarınız var,pek okumuyorum yazmak daha zevkli:)) ..beni ciddiye almak almamak gibi bir sorun varsa ortada, bunu bırakalım ziyaretçiler yorumlasın, ama o ziyaret amaçlı olanlar bahsettiğiniz "çemkirme" forum sayfalarında, sırf kendilerini haklı gösterme sevdasıyla değişik nicklerle kayıt olupta, "aptalca" kendi kendini destekleyenler olmasın..
neyse bu "osman tanburacı" kişiliklerimizi bi yere bırakıp, ince laf sokuşturmalarıyla, 'benim edebiyatım seninkini döver'den, asli konuya yönelelim !!! küfür "ananı avradını" diye başladığında mahalle ağızlı kabul edilemez olurken, "validenizi ve cariyenizi" olarak başladığında kabul görürlüğü gibi bir durum tarafınızdan hoş bir sadaya dönüşüyorsa, tamamen sizin tercihinizdir, beni bağlamıyor !..
bu "grandiyöz hezeyan" muhtemelki siz değerli rakibimizin içinden yetişmiş kimi spor adamlarına daha uyumlu bir betimleme olacaktır (örnek imparator fatih, sultan bilmemkim, kasap bülent vs.vs.gibi)
Platini "10 yıla damgasını vuracak" derken, zannederim, hemen şimdi, birazdan veya az sonra gibi izleyicinin dikkatini canlı tutma adına söylememiş olsa gerek..bahsi geçen mevzu 10 yıllık süreç içersinde, hem mali hem kurumsal yapı, hem de sportif başarıların sürekliliği olarak görülecektir.. kimi yıllarca maket karşısında poz verirken veya hayalindeki isimlerin formalarıyla "hatıra" fotoğrafı çektirirken, Fenerbahçe bu dönem içersinde stadını tamamlamış, Van Hooijdonk, Ortega, Alex, Roberto Carlos, Anelka gibi dünya starlarına kadrosunda yer vermiş, kapalı Spor Salonu inşaatına başlamış, Ankara Sosyal Tesislerini tamamlamak üzere olan, İstanbuldaki neredeyse tüm Sosyal Tesislerini yenilemiş, gerekli prosedür tamamlandığında muhtemelen bjk dan daha önce iş merkezini yapıp bitirecek kadar tecrübe ve "imtiyaza" sahip bir Kulüp olmuştur..Lokal ve geçici başarılarla kimi övünenlerin durumu meydandayken, yakın bir gelecekte, belkide sadece Fenerium ve stad geliriyle tüm maliyetlerini karşıladıktan sonra, sosyal yardımlaşma kampanyaları içinde yer alan Fenerbahçe Kulübünün, rakiplerine olan açık ara farkını göre göre, bu takımın taraftarı olmasam, belki bende sizler gibi "nasıl karalasam?" diye düşünürdüm..!
Fakat bizim, gören gözlerimiz ve işiten kulaklarımızla, elle tutulur tüm projelerine destek olmaya çalıştığımız Kulübümüzün, yakın bir gelecekte elde edeceği başarıları beklemek kadar normal bir bekleyiş içinde bulunmamız siz tarafından nasıl anlaşılmaz geliyorsa, "hep destek, tam destek" sloganı nasıl sizin içinizi kaldırırken, bizim gurur kaynağımız olup, her zaman dillendiriliyorsa, elbette bana yapmış olduğunuz yakıştırmalarında nasıl bir hezeyan sonucu oluştuğunu anlamak güç değil..!
bir zamanlar, ki;- en başarılı olduğunuz dönemde- hayata geçirmeğe kalktığınız taraftar kart projesinin de, aslında nasıl yapılması gerektiğini muhtemelen yöneticilerinizde anlamıştır..
her neyse, daha fazla yazmağa gerek görmüyorum..ben bahsettiğiniz o isimlerden gurur duyuyor ve arkalarında olmağa devam edeceğimi de burdan deklare ediyorum...yalnız sakın bana kendi yaptıklarınızdan bahisle, "gidip başka yerlerde karalarsın" falan gibi ucuz muhabbetler etmeyin, ben kim olduğumu bildiğim sürece, bana akıl verecekleri tanımama gerek görmüyorum..
saygılar...
20 Ocak 2009 17:24
Sevgili Hakkı,
İkili atışmalara girmeyi pek sevmem. Bilhassa, konunun özünden kopuksa bu tartışmaların nüvesi ve daha da mühimi, yazdıklarımla başkalarını huzursuz ediyorsam, daha ehemmiyetli davranmaya zorlarım kendimi. Daha önce söylediklerimi bir daha söylemek ve en azından yorum onaylanması için blog yazarlarının başını ağrıtmış olmak bile büyük bir rahatsızlık yaratıyor bende. Öte yandan, anlaşılamamış olmanın yarattığı rahatsızlık daha büyük olduğundan, son bir kez daha açıklama yapmayı doğru buluyor, bunu yaparken de son 2 gün içerisinde beyin cimnastiği yapmış olmanı temenni ediyorum.
Evvela, benim laf sokuşturma yahut üslup yarıştırma gibi bir derdim yok. Lakin, karşımdaki anlattıklarımdan çok, anlatılanların hangi ağızdan çıktığına odaklanıyor ve tüm argümanını bunun üzerine kuruyorsa, bunu yaparken de büyük bir ciddiyet ve görev aşkı taşıyorsa, istihza etmem için kışkırtılmış oluyorum.
Sadece Galatasaraylı olduğum için, söylediklerimin hakikati tartışma konusu olmaktan çıkıp, Galatasaraylılığım tartışma konusu haline geliyor. Bana ne Galatasaray taraftar kartının patlamış olmasından, bana ne Fenerbahçe'nin Avrupa'da bizi dalgalar altında bırakmış olmasından. Onu da geçiyorum, benim Aziz Yıldırım eleştirim, başarı ya da başarısızlık kıstaslı değil, futbol kıstasında dahi değil zira, benim kıstasım ahlak ve insani değerler. Ben Fenerbahçeli olduğumu söylesem ve bunun ışığında eleştiri yapmış olsam, bu sefer ya bana renkdaş üslubuyla yaklaşılacaktı ya da GFB'li olmakla itham edilecektim. Ama Galatasaraylı olduğum için bol ünlemli, kötü Türkçeli argümanlara maruz kalıyorum. Gerçekten şu düşmanlık kafasından bir an önce çıkmanı umud ederim, ikimiz de aynı familyadanız, insanız. Belki birimizin kafası daha az çalışıyor ama bu birbirimize düşmanca yaklaşmak ve kıskançlıkla itham etmek için yeterli değil.
Aziz Yıldırım 10 yıldır Fenerbahçe Spor Klübü'nün başında, ben çoğu Galatasaraylının aksine, Fenerbahçe düşmanı değilim ama itiraf edeyim ki Aziz Yıldırım düşmanıyım. Ama bir yerden sonra, kurumların kimliği, yönetici kimliğiyle bütünleşir. Ali Şen döneminden miras kalan zihniyet, Fenerbahçe Cumhuriyeti gibi saçma salak bir söylem, mesnedsiz 35 milyon taraftar sayısı, "Bir Gün Herkes Fenerbahçeli Olacak" gibi aptalca bir slogan derken, Aziz Yıldırım'ın "hayatım boyunca ciddiye alınmadım, şimdi önplana çıkayım" temelli bu grandiyöz hezeyanı, Fenerbahçe kimliğine de sirayet etmiştir. İmparator Fatih'le Kasap Bülent'in hezeyanları parlayıp söner, bununla mukayese bile edilmez.
Fenerbahçe'nin kimliğinden ziyade, kurumsal reaksiyonları, kümülatif algısı dahi Aziz Yıldırım tekelindedir. Düşün ki bir ülke, o ülkenin 20 milyona yakın nüfusu var; 20 milyon insanın hepsi, başlarındaki kişi ne diyorsa ona inanıyor, ne düşünüyorsa onu kabul ediyor. Bunun adı diktatörlüktür, teşbihin daha ince detayları için Atilla Kıyat, Kutlualp, Saran gibi isimlere de bakabiliriz.
Dünya siyasal tarihinde, diktatörleri kitleler doğurmuş, kitleler palazlandırmış, en sonda da kitleler öldürmüştür. Neden? Çünkü kitleler bir leviathan'a ihtiyaç duyarlar, kendilerini yönetemediklerini fark ettiklerinde, içlerinden birine olağanüstü güçler bahşeder ve otoriteyi sağlamasını, diğer kabililere karşı güç savaşında muzaffer olmasını dilerler. Savaş iyi giderken kitleler diktatörün yanındadır, savaş kötü gitmeye başladığı andan itibaren diktatörün ipini çeken de bizzat kitleler olmuş, diktatörlerin boynuna asılan "bizi mahvetti, insanlık suçlusu" gibi tanımlar da, kitlelerin ikiyüzlülüğünün belgesi haline gelmiştir. İstediğini say; Hitler, Saddam, Mussolini, Franco, Hamas, Ceausescu. İşte, Aziz Yıldırım da bu diktatörlerden biridir. Aziz Yıldırım'ın koltuğu güvende midir? Hayır. Çünkü kitleler, savaş kaybedildiğinde Aziz Yıldırım'ın kellesini istemeye başlamışlardır ve benim karşı çıktığım nokta da burası. İnsanların, Aziz Yıldırım'ı eleştirirken "Aurellio'yu gönderdi, Emre'yi aldı, Tuncay'ı şeyaptı, Galatasaray şampiyon oldu" gibi sebepler sayması, "Hitler Polonya'yı kaybetti, Fransa'da tarumar oldu, Berlin işgal altında" demek gibi bir şey. Söylenmesi gereken, Hitler'in savaş suçlusu olduğu gibi, Aziz Yıldırım'ın da spor suçlusu olduğu düşüncesiyle ona muhalif olmaktır. Teşvik primi verdiği belgeleriyle ortadayken, kendi klubünde bile yolsuzluk yaptığı ispat edilmişken, maşa olarak kullandığı Özdemir ve Uslu, saldırgan ve terbiyesiz tutumlarıyla çevreyi gererken, Fenerbahçeli başkanı tarafından vurulmakla tehdit edilmişken, Fenerbahçeli başkan tarafından dövdürülmüşken, Aziz Yıldırım'ın yaptığı ne gibi bir başarı öne sürülebilir ki ben bir Galatasaraylı olarak Yıldırım'ı çekememeyeyim?
Ezberleri bozalım. Yıldırım'ın 10 yıllık dönemi, Galatasaray'ın en başarılı olduğu dönemdir. 10 yıl zarfında; 6 Türkiye şampiyonluk kupası, 4 Türkiye Kupası, 1 UEFA kupası, 1 Süper kupa girmiş Galatasaray'ın müzesine. Fenerbahçe'nin müzesine ise 4 Türkiye şampiyonluk kupası girmiş. Bu durumda benim Aziz Yıldırım'ı çekememem, kıskanmam, eşyanın doğasına aykırı, değil mi? Uçak inerken... yazısını kıskanacak halim yok, değil mi?
Ezber bozmaya devam edelim. Aziz Yıldırım fanatiği Fenerbahçe taraftarı ezberi olan "Fenerium 30 milyon euro yapıyor, forma satarak oyuncu alıyoruz" bölgesine girelim, madem sen de "belkide sadece Fenerium ve stad geliriyle tüm maliyetlerini karşılamak"tan bahsetmişsin.
Spor denince Hakkı Yalçın, ekonomi denince de Yiğit Bulut. Olmaz; her birini üstadından öğrenip, ardından konuşmak icab eder. Yalvaç Ural tavsiyemi büyük bir sevinçle karşıladığın gibi, İktisada Giriş 101 tavsiyemi de aynı sevinçle karşılamanı temenni ediyorum. Zira işletmelerde; ciro, kâra eşit değildir. Bunun kirası, maaşı, amortismanı, hammaddesi, reklam payı, vergisi, depolama maliyeti. Var oğlu var. Forbes'un yaptığı araştırmaya göre, 2006-2007 yılında en yüksek merchandise gelirine ulaşan klüp Manchester United. Cirolari 23.6 milyon dolardir. Genelde, kâr marjı, tekstil işletmelerinde (Gucci, Prada olmadığın sürece) 15% dolayında seyreder. Biz yine de Aziz Yıldırım mübalağası yapıp, bunu 25% seviyesine çekelim. Fenerbahçe'nin merchandise cirosu, ManU'nın cirosundan 1 milyon dolar eksik olsa, olur a, yıllık karı en fazla 5 milyon dolar olur. O parayla da en fazla Roberto Carlos'un senelik ücretini ödersin.
Bir ezberi daha kıralım. Birincisi, geçici başarı denilen olay, sizler ciddiye almasanız da var olmuş ve elle tutulur bir başarıdır. "Platini böyle diyor" gibi hamasi ve farazi bir söylemle övümekten çok daha gerçek olduğunun altını çiziyorum. Mali açıdan Fenerbahçe'nin "rakiplerine olan açık ara farkı" kapanmıştır, Aslantepe projesiyle ile ilgili, bitmiş, kesinleşmiş, belgelenmiş ve net gelir (net kâr) olan iki rakam vereyim; birincisi Türk Telekom ile yapılan 10 yıllık sözleşmeden elde edilen 130 milyon dolardir. İkincisi de ASG firmasıyla yapılan, loca ve işletme bedeli olan, yine 10 yıllık, 320 milyon dolar. Yani, Galatasaray kombine satmasa, bilet satmasa, Aslantepe'den yıllık 45 milyon doları cebine atmış oluyor. Kombine satışlarından en az 20 milyon dolar gelir bekleniyor, bu da Galatasaray'ın kasasına 65 milyon dolar girmesi anlamına gelir ama Platini'nin söyledikleriyle fizibilite arasındaki farkı açıklamak istemediğinden buna girmiyorum. Sence bu durumda, bir Galatasaraylı olarak, Fenerium'un 4-5 milyon dolarlık kârını kıskanmam da mümkün mü?
Ezber bozmaya devam; Fenerbahçe borçsuz bir klüp değil. 30 eylül 2008 itibariyle, Fenerbahçe'nin borcu 128 milyon ytl. Ne var ki, futbolcuların alacakları bu borca dahil değil? Bakkal hesabı yapsan; Roberto Carlos, Alex, Emre, Guiza, Lugano gibi 5 futbolcunun yıllık alacağı tek başına 20 milyon euro ediyor. Daha 20 tane daha futbolcu var; nereden baksan 200 milyon ytl'ye yakın bir borcu var Fenerbahçe'nin. Ödenmeyecek bir meblağ kesinlikle değil, ama "biz popomuzu petrolle yıkıyoruz" düşüncesinden kurtulamanızı sağlayacaktır. Yıldırım'ın cebine ne kadar borçlu olduğunuzu, Yıldırım koltuktan inince daha net göreceğiz. Galatasaray'ın Süren döneminden sonra girdiği darboğaza benzer bir durumu da bu yüzden Fenerbahçe yaşayacaktır; bakalım takke düştükten sonra görünen kelin yarı-çapı ne olacak?
Son olarak şunu söyleyeyim;
Hep Destek Tam Destek tezahüratına saygı duyuyorum. Bu slogan, Aziz Yıldırım'ın ilk 5 yılında Galatasaray'ın aldığı başarılan sonucu çok büyük sıkıntılar yaşayan Fenerbahçeliyi olası bir koma halinden kurtarmıştır, benim gözümde bir "kemer sıkma politikası"ndan ibarettir. Sabredin, ardından açığa çıkacağız umududur bu slogan. Ama Fenerbahçeli için sabır kalmadığını görüyorum, ne kadar ciddiye almıyor olsanız da (aslında deliler gibi alıyorsunuz da itiraf etmeye diliniz varmıyor) Avrupa'da elle tutulur bir başarıya ulaşamamış olmanız bile, Yıldırım'ın eskisi kadar güçlü olmaması için başlı başına bir neden. Galatasaray'ın stadınızda final oynama ihtimali bile bazılarınızın kabuslarına giriyor, böyle bir şey olursa Başkan'ı silerim, Alex'le sözleşme yenilenmezse Başkan'ı tanımam, şampiyon olamazsak Başkan'ın çekeceği var diycek durumdasınız. Se-sa'lara kaldı işiniz, hala Yıldırım'ın gerçek kimliğinin ayırdında değilsiniz. Ne diyeyim, iyi uykular, sizin bileceğiniz iş. Uyandığınızda atı alan Üsküdar'ı geçmiş, Edirne'ye, 20 yıldır ait olduğu yere, doğru yürüyüşüne başlamış olacak yalnız. Bakalım o zaman ne diyeceksiniz gurur duyduğunuz bu isimler hakkında, bakalım ne yazacaksınız boynuna astığınız kağıda, çok ama çok merak ediyorum.
Saygılar bizden Hakkıcığım.
21 Ocak 2009 00:22
Hakkı'dan Osman'a,
son yorumunuzu okuyunca yine tarumar oldum :)
sebepler,
1-"laf sokuşturmak veya üslup yarıştırma derdim yok" derken, bir parağraf sonra "kötü Türkçeli, düşman kafalı, sosyal yapısı hafiften yoklanan ve kıt zekalı" olarak itham ediliyorum..tabi bunu yansıtma tarzınız bakımından, deyneğin hangi ucunda kim olduğu belirsizliği(!) inceden işlendiği için, kışkırtma yollu "işte busun!"a getirilmeğe çalışılan "Osmanca" bir hinlik net olarak sezilebiliyor...tebrikler..ama bu zokalara gelmeyeceğim için diğer konulara geçmeyi uygun buluyorum.
2-Galatasaraylı olmanızın bence önemi yok.. eleştirel eksper görüntüsü içinde "neler oluyor yahu!" diyen zihninizin derin kıvrımlarında olayı yıkmağa çalıştığınız, "tu-kaka"larınızın GFB ile olan son dönem atışma ve çekişmeleri piyasasından nemalanma hevesi gibi, ki; bu puslu havalarda, çeşit çeşit forum sitelerindeki sözde GFB lilerin eleştirel yaklaşımlarıyla tam örtüşüyor ve ben zaten onlara "ne olacak bu cimbomun hali" diyorum!
:)
3-açık söyleyim, diktatörlük yaftasından hayli sıkıldım..bu ünvanı Sayın Aziz Yıldırım'a yamama hevesindekiler, Hakkı'nın eline su dökemeyecek beceride yazar, çizer güruhu!..işte o güruhun ciddi ezber bozuculara ihtiyacı olduğu kanısındayım...10 yıldır Fenerbahçe Kulübünün Başkanlığını,demokratik bir ortamda (liseli olan olmayan ayrımı yapılmadan) üyelerden aldığı yetki ile sürdüren bir insan hakkında, "askerliğini yapmamış" a ve ele kola gelir başkaca dayanak bulamayanların küçük beyinlerinden fışkıran basit yakıştırmaların ışığında, TSK nın gerekli açıklamayı yapmış olmasına rağmen hala temcit pilavlarıyla didinenlerin özgürlük adı altında yapmaya çalıştıkları karalamaları duymuyorum bile.eğer bir kişi yönetime tepeden inme olarak tabir ettiğimiz cinsten sahip olursa, galiba o zaman dikdatör olur. Almış olduğu yetkiyi başında bulunduğu kurumun ari menfaatleri lehine kullanmak suretiyle, "beleş maç izleme" hevesinde olanlar ile, o ambiyans içersinde küfür edip sağa sola saldıran insan müsveddelerine karşı savaş halinde kullanıyorsada, ayakta alkışlamaya ve destekleye devam ederim. Devletten kaçırarak veya modern zaman dilenciliği tarzında canlı yayınlarda ağlaşmadan Kulübü idare ettiği sürece desteğim hep devam edecektir. Komibine biletlerinde vergiden kaçırmak amacıyla (yani senin benim cebim!)büyük oranı bağış göstermediği sürece desteğim devam edecektir. eski bir federasyon yetkilisinin çıkıpta "teşvik primi verdi" iddialarının yaşandığı yıl, herkesin gözü önünde, oyunun en sıcak anlarında, sahaya defalarca konfeti yağdıranlar yüzünden 16 dakika uzatılan maçla kaybettiği şampiyonluğa reğmen desteğim sürecektir. çünkü benim hiçbir yöneticim papermoonda akşam yemeklerinden sonra, kupa bizim şampiyonluk onların dememiş, "çirkef" olarak addettiğiniz Mahmut Uslu bir kulübün başkanının kendisine 3 yıl önce "işi bitirmek istiyorsan, yan hakemleri satın alacaksın" sözünü yıllarca içinde tutmuşsa desteğim devam edecektir. bu liste kafamda çook uzun olduğu için, talebe göre devam etmeyi üygun görüyorum..
4- ben boşuna ekonomi tahsili almış olduğumu yazdığınız merchandise gelir paylaşımındaki yüzdeleri görünce anladım...bu konudaki ezberlerimi cidden tekrar gözden geçireceğim! (bu arada Yiğit Bulut'un ekonomik yaklaşımları bana çok mantıklı geliyor vesselam)
5- başarı, arkasından gelecek başarıların başlangıcı kabul edilmelidir inancındayım.yani "elle tutulur" görmediğiniz Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali, zannederim Chelsea veya iki yıl üstüste UEFA yı kazanmış Sevilla örneklerinde, Fenerbahçenin onlara olan bariz üstünlüğü gözönüne alınırsa (materyalist bile olsanız) bence başarıdır! hemde büyük başarıdır.Aynı zamanda Türk Takımları içinde yurt dışından bir kupa ile dönen ilk Kulüp olma özelliğide vardır Fenerbahçenin (Balkan Kupası)..hatta biraz daha ileri gidersek, işgal devletleri karmasını bozguna uğratıp General Harrington Kupasını almasının, Kurtuluş Mücadelesine verdiği büyük ivme tarihçilerin yorumudur..
6-Fenerbahçe 100. yılında her kulübe nasip olmayacak ciddi başarılar elde etmiştir..eğer sporu tek başına futbola indirgesek bile Fenerbahçe yinede başarılıdır..yanlış hatırlamıyorsam bireysel ve takım sporları dallarında 1186 kupa ile DÜNYAda erişilmesi zor bir rekora imza atmıştır..hele hele ezeli rakibimiz ve ebedi dostumuzu her branşta yenmek ve 14-0 yapmak bence başarıdır, ama ordan nasıl görünüyor bilmiyorum :).
bende son bişeyler söyleyerek yazıma son vereyim..Galatasarayın Şükrü Saraçoğlunda UEFA Finali oynamasını canı gönülden temenni ederim..burada olmayana ergi metodu falan kullanmaya gerek yok bencede..zaman bize herşeyi gösterecek mutlaka..ekonomik sistemler konusunda bilgi sahibi olduğunuza göre şunuda bileceğiniz kanısındayım ki, bütün sistemlerde amaç "en iyi ekonomiyi oluşturmak"tır..yani yöntemler farklı ama amaç birdir..teorinin doğruluğu, ancak pratikte hayata geçmesi ve şartların oluşmasıyla sınanabilir..
sevgilerimle..
21 Ocak 2009 13:58
"Maclarin sahada kazanilmadigini ogrendim" lafinin ne anlama geldigini bilmeden, uA forumlarinda ezberletildigi sekliyle gelip burada kullaniyorsaniz, bin tane agdali cumle de kursaniz, ici bos kalir insanlarin gozunde. En buyuk Fener diye bagirsaniz, gene samimiyetinize inandiramazsiniz insanlari...
23 Ocak 2009 03:03 Bu yorum yazar tarafından silindi.
23 Ocak 2009 03:15 Bu yorum yazar tarafından silindi.
23 Ocak 2009 04:02
Şimdi baktım,hem fazlaca sert çıkmışım hem de klavyem bozuk olduğu için kamyonla typo olmuş ama silmek istemedim,kalsın böyle... Ne ekşi sözlük,ne tribündergi,ne spor ve haber siteleri,ne diğer forumlar-sözlükler,GS taraftarı yüzünden huzurumuzun kaçmadığı,sinirlerimiz oynamadan takımımızla ilgili iki satır birşey okuyabildiğimiz mekan kalmadı şu kodumun sanal aleminde. Bir Fenerbahçe taraftar blogları eksikti...
23 Ocak 2009 16:56
Hakikat bu kadar acıtmamalı H.C.T.
23 Ocak 2009 18:12
sayin h.c.t,
keske yorumunuzu silmeseydiniz...
23 Ocak 2009 22:39
"Aynı zamanda Türk Takımları içinde yurt dışından bir kupa ile dönen ilk Kulüp olma özelliğide vardır Fenerbahçenin (Balkan Kupası)..hatta biraz daha ileri gidersek, işgal devletleri karmasını bozguna uğratıp General Harrington Kupasını almasının, Kurtuluş Mücadelesine verdiği büyük ivme tarihçilerin yorumudur.."
Fenerbahceliyim ama bu kadar yanlis bilgiye ben bile sessiz kalamiyorum.Birincisi Balkan Kupasi adi ustunde bir Avrupa kupasi degil,Balkan kupasidir.Kupada Yunanistan haricinde hic bir 'Avrupa ulkesi' bulunmamaktaydi.Isin kotusu Samsunspor bile kazanmistir Balkan Kupasini.
Ikincisi daha acikli.Harrington Kupasi'nin Kurtulus'a ivme kazandirdigini iddia eden tarihciler herhalde tarihi bilmekten aciz.Siz de oyle olmalisiniz ki en fazla ovundugumuz kupanin Turkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra yani 1923'un haziran ayinda kazanildigindan habersizsiniz.
Fenerbahce'nin 100. yilinda 860 kupa kazandi diye biliyorum,ne ara 1186 yaptiniz?Galatasaray'lilarin her sene uzattigi Prekazi'nin 75 metreden attigi gol gibi olmus.
Somut gerceklere bile haiz olmadan klubunuzu savunmayin,klubun ismini kucuk dusurmekten baska bir sey yapmiyorsunuz.
24 Ocak 2009 00:13 Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
24 Ocak 2009 00:19
Editöre not: Kopyalama esnasında oluşan bir hata nedeniyle yeniden yolluyorum,önceki yerine bunu yayınlarsanız sevinirim.
Sevgili sseldne maerd,
Öncelikle seni tanıdığım,uzun zamandır karşılaşmamış olsak bile asempatiyle baktığım bir insan olduğun için yazdıklarımın ağır kaçtığını düşündüm,o yüzden sildim ama sonradan eklediğim yorumu silmeyi unuttuğum için sanki verecek cevabım yokmuş da "amanin gassaylılar basmış burayı" diye şikayetleniyormuşum gibi bir görüntü oluşmuş. Madem öyle hazır notepad'de duruyorken kopyalayayım yeniden. sseldne maerd özelinde değil;spor kulüplerine veya camialara karşı antipatiden öte bir duygu taşımayan ama Galatasaray taraftarından, tavırlarından,mantalitesinden net bir şekilde midesi kalkan bir insan olarak GS taraftarı genelinde yazmaya çalışmıştım. Umarım kırıcı olmamışımdır sana karşı. Neyse... O sildiğim iki yorumdan ilki,yakalayabildiğim typolardan arındırılmış bir şekilde:
"Selamlar Osman Endless (8.si oluyor sanırım bu)
Öncelikle şu "elle tutulur" başarı konusunda 1-2 kelam edelim. Sanırım 2002 yılından sonra doğru dürüst CL yüzü görmemiş,görse de ne akılda kalacak bir skoru ne de Anfield'da 3-0'dan sonraki yarım saat dışında sergilediği eli ayağı düzgün bir oyun olmayan bir takımın taraftarı olarak CL'nin ne kadar önemli bir platform olduğunu,diğer kupayla kıyaslanmayacak durumda olduğunu unutmuşsunuz. Bu sene devam edememiş olması sana göre geçen senekinin "tesadüf" olmasından,bana göre gereksiz bir ekol değişikliği ve 1-2 şahsi inat sonucu son 4 senedir Avrupa'da üstüne koyarak giden takımın baltalanmış olmasından ileri gelebilir ama CL çeyrek finali(ki zorluk açısından UEFA finaline eşdeğer olduğunu rahatlıkla,hatta utanmadan iddia ediyorum) bal gibi de "elle tutulur" bir başarıdır. Futbol ekolüne sahip olmayan ülkelerin takımları arasında Dinamo Kiev'den beri üstüste iki sene o mertebeye erişen yok,o yüzden bundan her sene o seviyeye ulaşırız demiyorum ama bundan sonra da üç aşağı beş yukarı o seviyelere yakın uçacağımızdan şahsen eminim. Bu seneden gerekli derslerin çıkarıldığını da sanıyorum... Ayrıca siz her ne kadar 1910'lardan 1990'lara kadar Fenerbahçe'nin türk futbolundaki tek gerçek olduğunu kabul etmeseniz de ben GS'ın Aziz Yldırım dönemine kadar amatör branşların çoğunda bizden üstün olduğunu kabul ediyorum. Ama gelin görün ki onlarca yılda Galatasaray'ın yurdışına ufak istisnalar dışında taşıyamamış olduğu başarıları(ki şu son 1-1,5 yılda değişmeye başladı anca bu durum) hemen her branşında yurt dışına taşımayı başarmış bir Fenerbahçe var. Hatta erkek basketbolda yurtdışına açılma Ali Şen döneminin bile öncesine geliyor. Koraç,Saporta,Euroleague,bayanlar Eurocup,Euroleague gibi envayi çeşit turnuvada defalarca final,yarı final,çeyrek final oynanmış,bu dönemde hem voleybol hem basketbolda müessese takımlarına kafa tutan,hatta onları alt etmeyi başarabilen tek kulüp takımı Fenerbahçe olmuş,ne basketbolda ne voleybolda GS rakip olabilmekten çıkalı çok olmuş,rekabeti Efes,Ülker,Tofaş,Telekom,Arkas,Eczacıbaşı,Vakıfbank gibi müessese takımlarıyla yaşamaya başlamışız,bu takımları alt edip şampiyonluklar da kazanıyoruz artık(ki bu oluşumlar Türk sporuna girdiğinzden beri silinip gitmişsiniz bu branşlardan adeta)anca bu sene ufaktan ufaktan tutunmaya başlıyorsunuz rekabete yeniden ama size sorsak "elle tutulur" başarımız yoktur tabi... Aziz Yıldırım'ın asıl etkin döneminin başladğı 2000-2001 yıllarından beri 4-3 şampiyonluk üstünlüğünün yanısıra o 3 GS şampiyonluğunun ikisinde her açıdan daha iyi bir takım olduğumuzu gerek yurtiçinde karşılıklı maçlarda gerek yurtdışındaki futbolumuzla göstermişiz ama birinde Evropa'ya sardırmışken yurtiçinde basit lig maçlarını serme durumundan kaynaklanan bir şampiyonluk(ki bunu senin de tanıdığın bazı GS'liler de itiraf ediyor),diğerinde ise o sene yapılanlar Türk spor tarihinin en büyük utancı olmalıyken(2 hakem hatasına bütün memleketi ayağa kaldırmak,Külüpler Birliği toplantısında takımının aleyhine olan hatalardan barkovizyon gösterisi hazırlamak,bağıra çağıra federasyon değiştirip kendi paralı askerini göreve getirmek,Anadolu'yu FB'ye karşı kışkırtmak,bir soraki hafta oynanacak rakipleri FB sizi küçümsüyor diye doldurmak,Denizli'deki rezillikler,rakip takım başkanlarıyla yenen yemekler,verilen dostluk demeçleri,uzar gider...) lig tarihinin en temiz şampiyonluğu şeklinde lanse edilen bir sezon... Sayısal açıdan birbirine yakın gözükse de genel anlamda inkar edilemeyecek bir üstünlük var,3 tane çok rahat alınmış 2 tane de biri aşırı gevşemeden biri de malum durumlardan ötürü son anda uçmuş şampiyonluk var. Canınız sağolsun yine de.
Şu ekonomik uçurum mevzuunda 1-2 kelam edeyim. Öncelikle GS senede kemiksiz 45m doları kasasına koyacakken Fenerbahçe sinek avlayacakmış gibi yazmışsın,elbet FB yönetiminin de net gelir konusunda bazı yeni projeleri olacaktır,en basitinden FB Ülker City projesi var gözümüzün önünde. Sonra stadın üstü UEFA finalinden sonra kapanıyor,kapasite ve akustik konusunda bazı çalışmalar yapılacak. Ki şu an bile net rakamı bilemesem de Fenerbahçe'nin net kar kaynakları bulunmakta. Taraftarın katkısına bağlı olan gelirler de kusura bakmayın ama taraftar profiliniz FB ile rekabet etmeye el vermez. Birazdan taraftar profillerine de değineceğim,uzun uzun yazmayayım şimdi... Ekonomik açıdan bizi yakalamaya bu kadar yakınsınız madem,artık kombine fiyatlarının büyük kısmını bağış gibi göstermek türü cinliklerden vazgeçin. Veya umduğunuz gibi gelişmeler olmazsa Ankara yollarına düşmekten... Her ne kadar aksini iddia etseniz de 1997 yılında bütün haklarınızı kaybettiğiniz,bu yüzden yeni stad projesine bir türlü onay alamadığınız Ali Sami Yen'i Sarıgül'ün insanüstü çabalarıyla yılda 150.000 dolar gibi komik bir bedelle yeniden kiralayıp sonra da devlete devredip buradan nereden bakarsan bak haksız kazanç elde etmeniz ve dediğim gibi etik dışı bir şekilde rekabete kıyısından köşesinden iliştirilmeye çalışılmanızı tiksintiyle izliyoruz halen. Biz bıktık zira yıllardır Daily Planet'in çatısından aşağıya son sürat uçarken havada Superman tarafından yakalanıp çatıya geri konana Lois Lane tadından bir rakiple karşı karşıya olmaktan. Ha bir de şu yıllardır övünüp durduğunuz bilmemkaç milyar dolarlık araziler var. Şahsen o arazilerin zamanına Galatasaray Spor Kulübü tarafından bedeli ödenerek mi satın alındığını,yoksa bir devlet kurumu olsa lisenin forsu ve bürokrasi üzerindeki müthiş etkisi kullanılarak kulübe kazandırıldığını merak ediyorum. Ve doğru yanıtın birincisi olmadığına adım gibi eminim.
Velhasılkelam en bilgili,en seviyeli,en üst düzey olanlarınız bile çoğunlukla upgrade görmüş birer git z,viper cy,asabi olmaktan öteye gidemiyor.(ekşi sözlük'ten örnek vereyim dedim,çünkü sanal alemde en kaşıntılı en pislik GS taraftarlarını barındıran ortam olduğunu düşünüyorum). Ne kadar çaba gösterseniz de bir yerlerden pörtlüyor o iğrençlik,biz şöyle büyüğüz böyle yüceyiz siz şöyle zavallısınız yakında görceksiniz kaffasını imaları... Her taraftar kitlesinin kendine has iyi veya kötü özellikleri var,sizin kötü yanınız bu bence. İyi yanlarınızı da görmek dileğiyle,ki şu ana kadar ne GS taraftarının iyi bir özelliğini görmüşlüğüm,ne de onları herhangi bir özelliği nedeniyle öven bir başka takım taraftarına rastlamışlığım yok(yerden yere vuranını,başşak konusu yapanını çok görmüşümdür ama...) Ne gerçek hayatta ne sanal alemde. O yerden yere vurduğunuz,sürekli aşağılamaya çabaladığınız FB tarftarına ise halen pek çok özelliğinden dolayı saygı duyulur,AY döneminde oluşan berbat profile rağmen. 80'lerin sonu 90'ların başında yarı yarıya maçlarda olsun,basketbol maçlarında olsun GS tarafının bir türlü dolmadığına şahit olurken özellikle 2000 döneminde kontrolsüz bir şekilde büyüyen ve taraftarlık anlayışına hiçbir
yenilik getiremediği gibi FB-BJK arasındaki bir şekilde karşılıklı saygıya dayanan taraftarlık-tribün rekabetine sessiz ama ağır kokulu bir osuruk gibi dahil olan,bütün etik değerleri yerle bir etmeye başlayan,bugün Avrupa'da birbirimizi desteklemiyorsak ilk kıvılcımı çakan "annenizin ligi" pankartını açarak bu ayrımı yaratan,özellikle geç 80'ler jenerasyonunun sanal alemde olsun gerçek hayatta olsun Fenerbahçe ve Fenerbahçelilere karşı abartılı saldırganlığıyla mide kaldıran,hatta ne yazık ki bir kısım BJK'liyi de kendine benzeten bir tarftar topluluğu olduğunuz için sizden utanıyoruz.
Yüzünüzü bir an önce "ait olduğunuz yere" dönmeniz,hatta o hızla hayatımızdan çıkıp gitmeniz,hiçbir zaman
yakışmadığınız(90'lı yıllara kadar sportif başarı ve kulüp büyüklüğü,halka yayılımı,taraftar sayısı;90'lardan ve
özellikle 2000'lerden sonra da genel taraftar profili olarak) şu rekabetten bir şekilde sıyrılmanız dileğiyle. Zaten ne işiniz olur tek başarısı sizi yenmek olan bir kulüple ve taraftarıyla değil mi?
Eski bir dostun enildoolb-xe/ainamimrem"
Bu da sonradan eklediğim:
"Ha bir de o "maçlar sahada kazanılmıyor" mevzuu var,"sadece saha içinde başarı kazanılmadığını öğrendim" sözünün(ki bariz bir şekilde tesisleşme hamleleri kastediliyor) nasıl bu hale evrildiğini anlayabilmiş değilim halen :D
Adam o panelde bambaşka bir şeyden bahsederken araya zevzek bir öğrencinin Galatasaray'ı karıştırması sonucu adeta kerpetenle ağzından çekilen "tesadüf" lafı yıllardır her fırsatta çarpıtılıp önümüze sürülüyor bir de(ki yanlış kelimeydi,"istisna" olmalıydı) Öyle bir hırs yapmış ki,GS store olsun taraftar oluşumları olsun aynı konu üzerine 50 küsür ayrı tişört bastırmak,bir sürü tezahürat-slogan vs yaratmak yetmedi sırf bu sene tökezledik diye geçen seneki çeyrek finale tesadüf diyorlar şimdi de. Maksat her zamanki gibi "aman altta kalmayalım". Dönemine göre naif kaçan 6alatasaray esprisine bile kuduran,o zamadan bri sürekli Fenerbahçe adının orasına burasına 5'ler 7'ler sokuşturmaya çalışan,Fenerbahçe'nin daha yeni kurulduğu 16-17 yaşında çocuklarla çıktığı,kalecisiz oynadığı bir maça referans veren,bununla ilgili tişörtler bastıran duvar kağıtları falan hazırayan bir güruhtan beklenen tavır gerçi... Ulan bu kulüp yıllardır en az o çeyrek final seviyesinde bir başarıya ulaşmak için yapıyor bu kadar yatırımı,neden bahsediyorsun? Nerenden anladın sen o tesadüf lafını? Neyse ki bu konuyu özümsemiş birkaç GS taraftarına da rastladım,yoksa GS taraftarının tamamının idrak yolları enfeksiyonundan muzdarip olduğunu düşünecektim. Şimdi bu oran benim gözümde %99'a düştü:)
AY'ı sevmem,sevene pek hoş bakmam,sevmeyene saygı duyarım ama dediklerini ve yaptıklarını çarpıtıp Fenerbahçe ve bütün Fenerbahçelilere doğrultan zihniyete edecek laf da tükenmez..."
@Adsız,
"Harrington Kupası"nın kurtuluş mücadewlsine verdiği ivme ne yazık ki abartıdan ibarettir ama işgal yıllarında (1915-23) oynanan 50 maçın 40 kadarının savaşlar sürerken,düşmanın yenilgiye uğratılması ve çekilme hazırlıklarına başlamasından önce oynanmış olduğu ve halka büyük moral verdiği,Fenerbahçe sevgisinin yurt sathına yayılmasında büyük rol oynadığı bazı ruh hastası antiFenerbahçeliler dışında(ki AntiFenerbahçelilik zaten bir tür ruh hastalığıdır) herkesin kabul edeceği,nitekim Cem Atabeyoğlu,Rüştü Dağlaroğlu gibi spor tarihçileri tarafından TFF kayıtlarına da geçirilmiş bir gerçektir. Mustafa Kemal'in talimatıyla kurulan kürek şubesinin Kurbağalıdere'den Anadolu'ya silah ve cephane kaçırması var bir de... Her ne kadar diğerleri o yıllarda olan biteni kullanarak kendimizi ötekileştirdiğimizi düşünseler de her kulübe nasip olamayacak bir onurdur bu. Bu yüzden "şampiyon olmak mümkün,Fenerbahçe olmak imkansız" diyoruz.
24 Ocak 2009 00:28
Yazinin kendisinin bunlarin hicbirisiyle ilgisi yoktu ama bahsi gecmisken "genelleme" sorunuyla ilgili su yaziyi yazmistim zamaninda,
http://papazincayiri.blogspot.com/2008/11/hep-bu-fenerliler.html
24 Ocak 2009 01:31
Sevgili enildoolb,
Maalesef seninle hiç anlaşamadığımız o konuya geri dönüyoruz. Bir türlü genellemelerden, aşağılamalardan, "bu böyledir"lerden, Fenerbahçe'yi hayatının odağına koyarken Fenerbahçe'yi sevmeyenleri de crosshair'ine koymaktan vazgeçemedin. 5 sene önce de böyleydi bu, şimdi de böyle. Varsın olsun, değiştirecek veya değiştirmeye uğraşacak değilim. Çünkü bu konudaki üslubun, her zamanki gibi çirkin, her zamanki gibi hamasi ve her zamanki gibi "çeyrek final oynadık ya" somutluğunda.
Sen bizden utanabilirsin ama biz'e dahil olan ben, Fenerbahçeli olsa da, beni sinirlendirse de, deli etse de, o insanı yargılamayacak kadar uzaktan bakıyorum olaya.
Benim açımdan bakarsan da, Fenerbahçe bizzat Galatasaraylılar'ın yardımıyla kurulmuş, tüm amatör branşlarda 2000 yılına kadar geride kalmış, futbolda Galatasaray'ın elde ettiği başarının ve prestijin yarısını elde edememiş, son 5-6 yıllık galopuyla da Galatasaray kompleksini grandiyöz hezeyanla yansıtan bir taraftar profiline sahip bir kluptür. Her halükarda ben seni "alwaysdrunk'ın, pena'nın upg. versiyonu" diye tanımlamıyorum. Adını duyunca da aklıma Fenerbahçeliliğin değil, müzik geliyordur.
Duruma bu kadar keskin gözlüklerle bakmamanı temenni ederim bir arkadaşın olarak.
Son olarak, gerçekten buraya daha fazla yazmak istemiyorum ve gerçekten çok irrite oluyorum -bu konu özelinde- blog yazarlarını rahatsız ettiğim için.
24 Ocak 2009 02:20
maalesef konu başka mecralarda..ama benden alıntı yapan arkadaşa bir iki düzeltme yapma ihtiyacı duyuyorum..
birincisi dikkatli okursan ben "Avrupa kupası" değil,"yurtdışından bir kupa ile dönme başarısı gösteren ilk Türk Takımı" demişim ki, evet Trabzonda bu kupayı her ne kadar şartlar aynı olmasada kazanma başarısı göstermiş bir Kulübümüzdür..
Harrington Kupasına ayrı bir bölüm açmak gerek..yukarıda da belirttiğim gibi ben tarihçilerin yalancısı olmakla beraber, kendinden çok emin bir generalin kendi adıyla ortaya koymuş olduğu bu kupayı Fenerbahçenin kazanması bence "olay"dır..
diğer mevzu 100. Yılımızda kazanılmış kupa ve "madalyalar" toplamı..madalya yazmadığımı sonradan farkettim ama bir Fenerbahçelinin(!) beni bu konuda uyaracağı aklıma gelmemişti! diğer bir kulüp taraftarı yapsa "affedersin yanlış yazmışım" derdim..yazmış olduğum rakam "Asr-ı Fener" de de neredeyse buna benzer geçiyor, tekrar araştırmayı kendime iş bilirim, hatam varsa düzeltirim.
bunlar harici olarak belirttiğiniz bu "somut gerçeklere haiz olma" bağlamında, eminimki bilgilerinizi bizlerle paylaşırsınızda, bizde sağda solda bilgisizce boş laflarla! savunmaz, siz değerli ulemalardan alacağımız feyzle, gerekli her yerde fiilen olmasada fikren FENERBAHÇEMİZE sahip çıkarız!.
Bu arada, sevgili H.C.T. yazınızı zevkle okuduğumu belirtmek isterim..yapmış olduğunuz düzeltme için de ayrıca teşekkür ederim..yazımda da belirttiğim gibi ben tarihçilerin yalancısıyım..
saygılar..