Yönetimlere Açık Mektup
Arkadaşım telefonla aradı. Beşiktaş’ta sıkışmış. Polis amansızca saldırıyor. Biber gazından göz gözü görmüyor. Biber gazı, hepimiz tattık, rezil bir şey. İnsanın ciğerine doluyor, akciğerlerini yakıyor, gözlerini yaşartıyor, insanın kendi bedeni kendisine düşman oluyor. Kalbim patlayacak. Dudaklarım incelmiş ne desem bilmiyorum. Twitter filan millete danışıyoruz. Haber geldi, Çarşı yakında. Anam babam oradaymış gibi sevindim. Allah razı olsun, onlarla birlikte sıyrıldı. Bir parkta özgür bir insan olarak oturabilmek için bir meydanda mücadele edenlerle birlikte mücadeleye devam ediyoruz.
Herkesin başından benzer hikayeler geçiyor. Hikayeler yağmur gibi. Hikayeler çarpıcı. TOMA’nın üstünde set gibi durup kollarını açan güzelim kızlar, biber gazı bulutlarının üstüne yürüyen filinta gibi çocuklar, boğaz köprüsünün üstünden yanyana geçen parçalılar ve çubuklular. Normal zamanlarda söyleseler inanamayacağımız ne kadar çok şey oldu.. Hepsini birden yazmaya hafsalamız yetmiyor. Sabahın kör karanlığında yanyana 15 – 20 km yürüyüp Boğazköprüsünü geçip Beşiktaş’a gidenler, Akaretlerde bir yokuşta yere düşmüş arkadaşını sırtlayıp kaldıranlar, akşam Fenerbahçe atkısı ile sokağa çıkıp Galatasaray atkısı ile dönenler, yanyana cancana bir sokak için, bir semt için, bir ülke için direnenler… Sizlerin hikayesini bu aptal medya yazamaz. Bu yazarların kalemlerini vicdanları değil cüzdanları tutuyor, bu gazetecilerin yürekleriyle ağızlarından başka sesler çıkıyor, bu televizyondan kahramanlıklarınız yayınlanacağı yerde üstümüze yalanlar boca ediliyor.
Öğrendik. Hepimiz öğrendik. Bu ülkede adil yargılanma var mı? Yok. Bu ülkede basın özgürlüğü var mı? Bu ülkede düşünce özgürlüğü var mı? Bu ülkede gösteri hürriyeti var mı, bu ülkede bir parkın içinde bir ağacın gölgesinde onurlu bir insan gibi oturma özgürlüğü var mı? Hayır yok.
Hiç hayvanlara hakaret kastım yok ama biz hayvan değiliz kardeşim. Biz hayvan değiliz. Bize tasmalar bağlayamazsınız. Bizi zincirlerimizden tutamazsınız. Biz damızlık öküzler ve inekler değiliz bize kaç çocuk yapacağımızı söyleyemezsiniz. Biz bir ahırda yaşayan domuzlar değiliz kardeşim, bizim ne yiyeceğimize ne içeceğimize kimse karar veremez. Biz hayvanat bahçesinde sizi eğlendirmek için hapsedilmiş şempanzeler değiliz, yatacak yerimiz olsun, muzumuz olsun bunlarla tatmin olacak kadar alçaklaşmadık henüz.
İşler tıkırında, keyfimiz yerinde, neme lazım filan demeyeceğiz. Lazım kardeşim. Bu şehirler bu Başbakan’a anasından mülk kalmadı. İnsan evini döşerken bile bir karısına, kızına, anasına, babasına soruyor, koca İstanbul’u evinin salonunu döşer gibi döşeyemezsin. “Çok hoşuma gitti duygulandım oraya Topçu Kışlası yapacağım, şu köşeye cami yapacağım, ortasından köprü geçireceğimi, yarısını yaracağım kanalımı açacağım” diyemezsin. Bir televizyon alırken, bir tane kanepe alırken Emine Hanım’a soruyorsun, İstanbul’un ortasını yarıp 40 milyar dolara mal olacak kanal açarken de İstanbullulara bir zahmet soracaksın.
Ey Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş Yönetimleri, Ey Aziz Yıldırım, Ünal Aysal, Fikret Orman yaşıyor musunuz, olanların farkında mısınız? Başka bir şey oluyor bu ülkede, başka bir şeyler oluyor!
Başı dik, onurlu kişiler olarak, kimseden korkmadan mesleğinizi icra edin diye de bu insanlar mücadele ediyor. O insanlar sizin hapsolduğunuz korku şatolarını sarsıyor, telefonda konuşurken, televizyona çıkarken, bir gazeteye demeç verirken elleriniz titremesin diye bu çocuklar barikatlar kuruyor. Sizin için, çocuklarınız için, sevdikleriniz için daha özgür bir hayat ihtimali için mücadele eden birileri var. Mevzu parklar ve bahçeler genel müdürlüğü değil, mevzu nasıl bir insan olarak yaşadığınız. Bunun mücadelesi veriliyor.
Korkmuyor musunuz? Allah şahidim olsun korkuyorsunuz. Dudaklarınızı ısıracak, gözlerinizi kaçıracak kadar çok korkuyorsunuz. Allah muhafaza size bir bakar da, bir gözlerini kısar da, iki çift laf söyler diye diliniz damağınız kuruyor, bin kere düşünüp bir kere hareket ediyorsunuz.
Hatırlayın! Çok zor zamanlardan geçtiniz. Orada yanınızda biz vardık. Bu halk vardı, bu güzel çocuklar, bu taraftarlar vardı. Sizin statlarınız boştu biz doldurduk, sizin storelarınız sinek avlıyordu biz kazandırdık, sizin oyuncularınız Ferrari’ye binsin diye biz otobüslerle statlara gidip, yarım 50 köfte yiyip, bilet parası ödedik...
Siz “Feda” dediniz biz canımızla dedik, statları hep destek tam destek diye inlettik, sokaklardan nevizade geceleri ile geçtik.
Biz bu kulüpleri çok sevdik. Kaybedince ağladık, kazanınca delirdik. Bu renkler uğruna küfürler ettik, kavga ettik, geceleri uykusuz geçirdik. Etle, dişle, tırnakla yedik birbirimizi. Kimimiz harçlıkları arttırıp forma, sigarayı azaltıp bilet aldı, kimimizin parası öyle boldu ki, en güzel yerden kombine çaktı.
Mutlu olduk, mutsuz olduk. Biz bu takımların hikayeleriyle sevindik, kahramanlarıyla büyüdük, renkleriyle sokaklarda caka sattık.
Siz ne zaman düşseniz biz ayağa kaldırdık. Siz ne zaman “imdat” deseniz biz yanınızda bittik. Siz ne zaman bizi çağırsanız biz oraya geldik..
Şimdi birlikte hareket ediyoruz. Sezonun son omuz omuzası gezi parkı’nda dedik, o lafın arkasında duruyoruz. Kanla, terle, yumrukla, ayıla, bayıla.. Bir çubuklu yere düşse, bir parçalı ayağa kaldırıyor, Beşiktaş’ın semti erkek semti, alemi aşık ediyor, bir parçalı biber gazından nefes alamaz hale geldiğinde çubukludan kardeşi yanında bitiyor.
Görüyorsunuz, okuyorsunuz, izliyorsunuz değil mi? Maşallah hepinizin en güzel televizyonları, en güzel telefonları, en harika bilgisayarları, "başkanım" diye yanınızda gezen çalışanları var. Raporlar geliyor. Medya takipten tak tak önünüze konuyor. Ofisinize geçince arkadaşlarınızla konuşuyorsunuz, içkilerinizi yudumlarken memleket hakkında atıp tutuyorsunuz. Yani görüyorsunuz, görüyorsunuz, görüyorsunuz!
Bu taraftarın size ihtiyacı var. Bu taraftarın, bu insanların, bu ülkenin bir ses çıkarmanıza ihtiyacı var.
Adalet dediniz, güvendik, biz de adalet istedik, kardeşimize, arkadaşımıza cephe aldık. Mücadelemiz zulüm ve zalimledir dediniz umutlandık, devam dedik, el verdik, “Feda” dediniz yanınızda bittik.
Şimdi fedakarlık sırası sizde. Şimdi adalete sahip çıkma sırası sizde. Şimdi sözünüzü yerine getirip zulüm ve zalimle mücadele etme sırası artık sizde. Bu ateş gerçekten üfleyerek sönmez!
Ayağa kalkın ayağa. Tribün jargonuyla “bağırmayan yönetim istemiyoruz!”
Taraftarınız için ayağa kalkın, halkınız için ayağa kalkın, ülkeniz için ayağa kalkın, kendiniz için ayağa kalkın. Çocuklarınız ve sevdikleriniz için, sizden sonra gelecekler için, o büyük camiaların ağabeyi, babası, başkanı olarak ayağa kalkın. Göreceksiniz çok büyük bir gümbürtü kopacak, yıkılacak titrek duvarlarınız.
Kendi korkunuzla yaptığınız bu putları yıkın. En büyük gücünüz biziz. En büyük gücünüz sizi asla bırakmayacak, sizin her zaman hakkınızı koruyacak, siz yokken bile siz haksızlığa uğramayın diye kavga eden, etmiş olan bu insanlar.
Onlar gelip geçer. Aynı kendilerinden öncekiler gibi. Yoksa siz sonsuza kadar kalacaklar mı sandınız? Çokcası geldi geçti. İktidar makamlarında oturup da sonra yok olanların hikayesini hiç duymadınız mı? Hanginiz 1958 yılının Adalet Bakanını, 1967’nin İçişleri Bakanı’nı hatırlıyor? Hanginiz TBMM’deki milletvekillerinin yarısını sayabilir? Yıkın korkunuzun putlarını. Korkuları nedeniyle susanlar, özgürlüğe de güvenliğe de sahip değildir. Öğrenemediniz mi?
Ey Aziz Yıldırım, mahpushanede daha özgürdün farkında değil misin? Dilinin hürriyeti o zamanlar sendeydi oysa şimdi başkaları kontrol ediyor. Ağzının içinde bir pastil gibi eriyor kelimelerin. O zaman bize “kardeşim duymaz el oğlu duyar” diye seslendin, hatırlıyor musun? Şimdi tutsak gibi kendi kalene hapsolmuş duruyorsun, halin artık midemizi ağrıtıyor. Bak biz hep “halkın takımı” dedik. Tribünde “Hababam gümgümgüm” yazıyor. Bizi en güzel Mehmet Akif Anlatıyor: “Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? / Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum!” Yumuşak başlıysak o kadar değil, biz kimsenin koyunu değiliz, bugün bir halk eza çekerken susanları asla affetmeyeceğiz.
Ey Ünal Aysal, mekteb-i Sultani’nin gencecik aslanları sokaktaydı bugün. Gördün mü? 17 yaşında 16 yaşında zıpkın gibi delikanlılar. Onlar bu ülkenin geleceği olacak. Onlar bu ülkedeki en güzel koltuklara en şık takım elbiselerle oturacak. Hepsi pırlanta. Bu aslanların yüzlerine bakıp susmaya utanmıyor musun? Onlar senin gezdiğin koridorlarda gezdiler, onlar senin yattığın yatakhanelerde yattılar, onlar da aynı senin gibi hasret çektiler. Her biri analarının kuzusu. Kokularına doyamazlar. Sen ağabeyleri olarak susuyor musun? Onlar dayak yerken, onlar zulüm görürken kelimelerini mi unutuyorsun? Mekteb-i Sultani’ye yakışıyor mu bu? Kalk. Diren. Konuş. Önderlik et. Liderlik yap. Bunların hepsi senin kültüründe var, bu halk, bu insanlar sesini bekliyor.
Fikret Orman.. Ne mahalleymiş be kardeşim. Ne semtmiş…. Kızları amazon, erkekleri Spartalılar. Alem delikanlılık, cesaret gördü. Bin gaz bombası attılar, iki bin gaz bombası attılar milim yerlerinden oynatamadılar. Semt bizim aşk bizim dediler, o aşkın hakkını sapına kadar verdiler. Belki Mecnun Leyla’ya, Kerem Aslı’ya bu kadar aşıktır. Sabahlara kadar bomba, dayak, kötek, tazyikli su yiyip, sabah sanki bambaşka bir enerjiyle semtin çöplerini bile temizlediler. O semtin her kaldırımında bir Beşiktaşlının teri, kanı, gözyaşı var. O sokaklardan her geçtiğinde Allah’a şükretmen lazım, böyle insanların elleri üstünde duruyor. Nasıl kıyıyorsun be kardeşim? Gece yatağa nasıl giriyorsun? Bir gün aralarına karış, bir gün yanlarına git, iki kilo limon gönder. Bir kere olsun, bir uğra hallerini, hatırlarını sor. Bir kere bir ellerinden tut. Yok. Kayboldun. O karanlıklar, o görmemezden gelmeler sana huzur verir mi sanıyorsun? Vermez. Aç ağzını, yeter de, yeter bu çocuklar bunu hak etmedi, bir kere olsun şu mazlum, şu kartal gibi çocukların hakkı için konuş.. Zülme karşı sessiz kalan dilsiz şeytandır, bizim dilimizde tüy bitti, sizin kalplerinize bir türlü giremedi.
Ey yönetimler. Yakışmıyorsunuz. Yakışmıyorsunuz. Bakın hakikati olduğu gibi söylüyorum. Olmuyor. O koltuklar size iki gömlek bol geliyor. O makamlar, mevkiler, o sevda, o alkışlar üstünüzde ütüsü bozulmuş üç beden büyük ceket gibi duruyor. Taşıyamıyorsunuz. Yarın Tribünlerin önüne çıkıp alkışları kabul edeceksiniz. Yüzünüz kızarsın. Utançtan kalbiniz sıkışsın. Sanki hiçbir şey olmamış, biz bunları yaşamamışız gibi duracaksınız ya, içiniz kurusun. O mevkilerle 76 milyonluk bu koca ülke sizi tanıdı, siz ancak o koltukları teleskopla görmeye layikmişsiniz, mukadderat koltuk oturma yerinize denk gelmiş.
Şimdi üçünüze, belki aklınıza hala gelmemiştir diye, bir kere daha hatırlatıyoruz. Konuşun. Toplanın ve ortak bir deklarasyon yayınlayın. Birbirinizden güç alın. Çok sert bir şey söylemenize gerek yok, o kadar cesaret beklemiyoruz, ama normalini yapın, devleti kaybettiği sağduyuya çağırın. En azından biz bizim yanımızda olduğunuzu biliriz, eyvallah der devam ederiz.
İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Türkiye’nin her yerinde mücadele edenler, bu ülkede bir ağaç altında onurlu bir insan gibi başımız dik oturabilelim diye canını dişine takan arkadaşlar, hepinizden Allah razı olsun. Hepiniz heykel gibi insansınız. Eyvallah. Eyvallah.
Bugünden sonra bizim için geçmişin öfkeleri, nefretleri, kinleri ayağımızın altındadır..
Bugünden sonra geçmişin hesapları, dargınlıkları, kırgınlıkları ayağımızın altındadır..
Bugünden sonra kalbimizde size karşı ancak sevgi ve saygı bulunur..
Bugüne kadar kalbinizi sözle, eylemle veya istemeden herhangi bir şekilde kırdıysak affola. Bizden yana bir hak varsa da hepinize helal olsun..
Bugünden sonra, bu yönetimde olup da, oturdukları koltukları dolduramayan zevat; fitne, fesat, riya, düşmanlık sokmadıkça, bunların oyununa gelenler veya başka grupların türlü yalanı, iftirası, kin ve haset sözleri aramıza girmedikçe, onların açtıkları yolda, yarattıkları karanlıkta ister bilerek ister bilmeyerek kendimizin yaptığı bir takım işler, sözler, davranışlar bir diğerinin kalbini tarumar etmedikçe bu böyle devam etsin.. Görüyoruz ki biz birbirinizi yerken onlar ancak kendilerini düşünenlerden olmuşlar, yarın da ancak kendilerini düşünenlerden olacaklar.
İnşallah aramıza bu karanlıklar bir kere daha girmesin..
Bizim renklerimiz ayrı, şarkılarımız ayrı, türkülerimiz ayrı, kahramanlarımız ayrı, hikayelerimiz ayrı olabilir. Oturduğumuz şehirler, boylarımız, yaşlarımız, cinslerimiz, dinlerimiz, dillerimiz ayrı olabilir ama sevdamız bir. Bu ülkede kaybolan adalet, yok olan özgürlük ortamında, haysiyetli bir insan gibi yaşamak sevdası bizi birleştiriyor.
Bir kere birleştik, gördük ki biz Türkiye’yiz.
Şimdi, buyrun, bu ülke için yola devam edelim.
4 Haziran 2013 00:04
Bir Galatasaray'lı olarak sizinle gurur duyuyorum !
4 Haziran 2013 00:18
harika yazı, elinize sağlık.
4 Haziran 2013 00:43
Gurur-onur-huzur-guven Saolun!
4 Haziran 2013 00:45
böyle her bir yazı boşalan umut tüfeğine yepyeni bir kurşun gibi, kurşun da dediğime bakmayın yazının heyecanına verin hayatta elimiz askerden başka silah görmedi. çok yazmaya gerek yok, samimiyetinize inanıyor yazı için teşekkür ediyor, her kelimesine her zerresine katılıyor, unutulmaması ve herkesin okuması için dua ediyoruz. iyi ki varmışsınız iyi ki varmışız hep beraber be!
4 Haziran 2013 00:55
İstenilen basit ama herkes kendi iktidarının derdinde olduğu için çok zor.
4 Haziran 2013 01:16
onumuzdeki sezon kombine almayalim, digiturk uyeliklerini iptal edelim / uye olmayalim. bunu unutmayalim. gucumuzu gosterelim.
4 Haziran 2013 01:41
Müthiş! Kaleminize sağlık! Gerçekten korktular, çok korktular! Bu dostluk ortamı işlerine gelir mi onu da bilemiyorum.
Umarım hepimize ders olur bu olanlar ve aramıza kimse giremez artık.
4 Haziran 2013 09:26
Fenerbahçeli olarak okurken gözlerim yaşardı,
karşılıklı olarak birbirimize çok haksızlık ettiğimizi düşündüm bu süreçte.
Şimdiki düşüncelerim daha farklı;
Beşiktaş gelsin Saraçoğlun da oynasın,başımızın üstünde yerleri var.
Galatasaray maçı olduğunda keşke tribünler yarıyarıya olsa, karşılıklı tezahuratları özledik.
Ne çektiysek, yönetimlerden çektik.
4 Haziran 2013 09:32
yazı için teşekkürler fakat onlar olmadan daha iyiyiz sanki. umarım bu tablo sezona girerken bolzulmaz. çünkü yine saçma sapan tv programları ve aptal saptal yönetici beyanatları olacak. sonra yine eskiye döneceğiz gibime geliyor. taraftarın artık kendi üzerinden nemalanan bu adamların sözüyle birbirine girmemesi gerektiğini görmesi lazım.
4 Haziran 2013 10:12
İşte insana ohhh dedirten satırlar. İnsan herşeyini kaybedebilir. Ama umut kaybolursa gerisinin önemi kalmaz. işte içimdeki umudu yeniden ve yeniden tazeleyecek cümleler bunlar.
4 Haziran 2013 10:27
Bu sabah bir haber gordum:tribun olaylari vs.yasa cikarma, e-bilet ile ilgili. Yahu gunlerdir gormuyor musunuz hayasizlar birakin kavga etmeyi millet birbirinin kanini siliyor sirtinda tasiyor. Bir de stadlara polisi sokacaksiniz! Son 1 haftadir bunlari coktan astik. Cok aci ders alarak aci cekerek, ama astik. En azindan el ele yurumeyi, kol kola mucadele etmeyi, kardesligi hatirladik. Birakin bizi kendi halimize, golge etmeniz lazim degil...
4 Haziran 2013 10:40
ne yazmışsın be kardeşim eline diline sağlık
4 Haziran 2013 10:56
"Cehennemin en karanlık yeri, buhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır." Dante
4 Haziran 2013 11:05
Budur.. Tebrikler!
4 Haziran 2013 11:08
Ağlatan yazılanlar değil ; yapılmasına müsade etmeyenlerdir. Ama yinede gözlerime hakim olamıyorum. ... Çarşı ultraaslan herdaim dostum kardeşimdir artık. Onların ettiği küfür dua gelir artik bana ; devletin ettiği boyalı sozlerden sonra . Teşekkürler eline yüreğine sağlık
4 Haziran 2013 11:17
fenerliyim, ultraslan ve çarşıya bayılıyorum
4 Haziran 2013 11:19
Ağladım okurken süper bir yazı. fenerliyim, aslan ve çarşıyla gurur duyuyor ve çok seviyorum onları. biliyorum ki başkanlar nefretten para kazansın diye küfrettiler bana yıllarca, ama bana hep polis bibergazı sıktı. bundan sonra varsın küfretsinler maçlarda , biliyorum ki onlar benim kardeşim.
4 Haziran 2013 11:38
Bu yönetimlerden bu basiret gelmez. Kendi kendilerine medya patronlarıyla aynı soruyu sorup aynı cevabı alıyorlar çünkü. "Ben şimdi taraftarıma destek çıksam, şirketlerimin başına bir şey gelir mi?" sorusunu soruyor ve "evet" cevabı alıyor. Haklı da. Gerçekten de kaptığı işleri kaybedecek. Ama dediğim gibi işte, bunu yapmak basiret ister. G.t ister.
Şimdi bu gezi parkı direnişi nihayete erdiğinde (fiziksel olarak diyorum), taraftar olarak kulüp yönetimlerine en azından yapabileceklerini düşündüğüm bir çağrıda bulunalım diyorum:
Sezon başı kapsamında özel bir maç düzenlensin. Çok özel bir maç. Sahadaki oyuncuların arasında futbolcular, taraftarlar, hakemler, teknik adamlar olsun. Taraftarlar arasında da öyle. Yedek kulübesinde de öyle.
Ve tribünelere herkes kendi takım formasıyla gelsin.
Yazıda denidiğiniz gibi, tüm kırık-dökükler, tüm yaralar bir kenara bırakılsın.
Bunu yapalım ve futboldaki iklim değişsin; akdeniz olsun.
Çok mu zor? Belki 20 gün önce imkansızdı, hayali bile kurulamazdı. Ama 5 gündür bu hayali zaten gerçeğe dönüştürüp hep beraber yaşadık. Bu maçı hep beraber oynayalım. Bu maçı hep beraber kazanalım.
4 Haziran 2013 11:44
Aslansınız, hepiniz birer aslansınız artık, bende bir kanarya sevdalısıyım... bir biriz, biz tekiz...
4 Haziran 2013 12:04
Kalpten teşekkürler!Tribünlerde maçlarımızı beraber izleyelim yeniden!
4 Haziran 2013 12:13
Galatasaray'lıyım, ayyaş ve çapulcuyum, çok şükür. Çok sevdiğim bir Fenerbahçe'li kardeşim yollamış bu yazıyı, okuyunca gözlerim doldu. Çarşı'ya da, size de, bize de helal olsun. Dün Fenerbahçeli bir abimle konuşuyorduk. Çıksın Aziz başkan ve Ünal başkan, önümüzdeki sene BJK bir hafta Saraçoğlu'nda bir hafta TT Arena'da oynaması için teklif etseler dedik. İnşallah hep böyle olsun. Futbol dostluk kardeşlik olsun. Saygılarımla,
4 Haziran 2013 14:02
Sevgili dostum o kadar güzel yazmışsın ki okurken gözlerim doldu. Ben Galatasaraylıyım bu saatten sonra bize yakışan dostluktur. Süper Kupa maçına Beşiktaşlı dostlarımız da dahil hep beraber gitmektir. Yan yana stadda oturup, desteklediğimiz futbolcuları "adam gibi oynamaya" teşvik etmekten başka derdimiz olmamalıdır. Artık yeniden stadlar 50-50 olmalıdır. Ben maça Fenerbahçeli tanıdığım bir dostumla gidip yendiğimiz takdirde onu "kızdırmak" istiyorum. Yenilirsek de onun beni kızdırmasını istiyorum. Tanımadığım bilmediğim insanlara ağza alınmayacak küfürler etmek istemiyorum, onların da bana etmesini istemiyorum. Ne o küfür eden ne de ben o küfürleri hak etmiyoruz! Sevgilimle, küçük yeğenimle beraber Fenerbahçe maçına gelmek istiyorum. Çok şey mi istiyorum?
Bilmem kaç küsür kez bizi yendiniz, biz de sizi bir o kadar yendik. Eminim bir o kadar kez daha yeneceksiniz. Biz taraftarlar birbirimizi daha iyi yediğimizde ya da GS'li FB'liyi süper dövdüğünde daha mı çok galip gelecek GS?
Sevgiler
4 Haziran 2013 14:21
Ellerinize yüreğinize sağlık....
4 Haziran 2013 16:46
çıkıp fenerbahçe ve galatasaray başkanları " biz son bir haftada yeni birşeyler öğrendik bu yüzden beşiktaş gelsin istediği gibi stadlarımızda oynasın" dese. fikret orman da sadece "onur duyarız" diye bir açıklama yapsa.
şu an yapsalar ama bunu. bu bile yeter. başkaldırın demiyoruz, ses verin diyoruz.
4 Haziran 2013 18:20
Helal olsun sana kardesim!
4 Haziran 2013 19:17
Sn Aethewulf;
Bir Güzel İnsansın Sen,
Yüreğine sağlık.
4 Haziran 2013 20:24
Bir küçük ilavem olsun;
Sn Vural DÖKEN'e
Bir başka ortada da olsa;
Konu ile alakalı kaleme aldığı enfes yazısı için teşekkürlerimi sunuyorum.
4 Haziran 2013 22:12
Duvara konuşuyosun. http://www.fbhaber.org/aziz-yildirim-agar-ve-kalkavanla-birlikte/
5 Haziran 2013 11:47
bir beşiktaşıdan hepinize selam olsun. ne güzel,ne ciğerden yazılmışbir yazı bu böyle.
8 Haziran 2013 20:19
Ben anlamıyorum. yosa ben aptal mıyım?
"Gezi parkı" konusunda tüm gruplardan bağımsız birisi olarak anlamadığım bazı şeyler var. birincisi ve bence en önemlisi bu "gaz meselesi". İktidar partisine muhalefet olmanızı anlıyorum ama iktidar partisine muhalefet olmanız sizin muhalif olduğunuz anlamına gelmez. kimlik arayışındaki taraftar gruplarının (ve eylemlere katılan ciddi sayıda insanın) gaza gelmesi ve maruz kaldıkları aşırı gaz sonucu kendinisi iktidar partisine karşı konumlandırmış durumda. aslında yazılacak daha çok şey var ama kısa kesip sormak istiyorum 3 temmuzdan sonra haksızlığa uğrayan ve biber gazını yiyen Fenerbahçe taraftarına gülenler şimdi özgürlük savaşcısı oldu. işine gelince sesini çıkartan işine gelmeyince sesini kesenler şimdi kol kola ama yarın bu ortak çıkarınız bittiği zaman yine eski görünümünüze kavuşacaksınız. gaza daha önce sesini çıkartmayanlar ben de size sesleniyorum dün nerdeydiniz? yeni mi uyandıysanız? tekrar uykuya dalmayacağınızı nerden bileceğiz? size nasıl güvebiliriz?
son olarak şunu belirtmek istiyorum ki siz taraftar grupları kol kola girdiniz diye bütün taraftarlar kol kola girecek değil. siz eylemlere destek veriyorsunuz diye herkes destek vermek zorunda değil. sanırım bu sitede okumuştum "çarşı ne sağcıdır ne solcu, popülisttir" diye bir yorum okumuştum. siz de aynı hataya düşüp eleştirel olmalı iktidar partisine eleştirel olmakla, başbakana eleştirel olmakla sınırlı tutup...