Ne Kadar Para, O Kadar Fenerbahçe... Yerseniz!



Jedi öğretisinde Master Yoda'nın yeri neyse, yalanlama işinde Fenerbahçe Spor Kulübü resmi sitesinin konumu odur. Bu kadim tespitten hareketle, Ömer Temelli Bey'in twitter hesabının gerçek olduğunu düşünüyor ve "resimdeki diyaloğun bir analizini yapalım" diyoruz. Tabii ki Ömer Temelli Bey burada yalnızca bir sembol. Zira bu diyaloğun bir tarafı gerçek olmasa bile, yönetim kurulunun tasarrufları bu konularda ne düşündüklerini ele veriyor. Haydi rastgele.

İsmini her duyduğumda kendisi için "Allah uzun ve sağlıklı ömürler versin ki Fenerbahçe tribünlerinden sesi ve enerjisi eksik olmasın" duasını eksik etmediğim Nuri kardeşim, Ömer Temelli Bey'e temenni kabilinden bir soru sormuş. Cevap ise dalgın bir topçunun, topu geldiği noktaya gerisin geri yolladığı bir duvar pası şeklinde gelivermiş. Fazlaca detaya gerek duyulmamış. 140 karakterin kifayetsizliği işte!

En başta, içerikten bağımsız olarak şunu söylemek gerek:

Fenerbahçe iletişim kanallarının, iletişimsizliği bir iletişim stratejisi olarak benimsediği uzun yıllar boyunca gösteremediği feraseti, Ömer Temelli'nin sosyal medya aracılığıyla sergilemesi ciddi bir iş.

Her gördüğü sakallıyı dedesi sanmayan ama her gördüğü yöneticiye "Başkanım" diye hitap eden kocaman bir kitlenin yanına, kendini müddeiumumi zannederek yazıp çizen yüzlerce insanı ekleyince ortaya çıkan mayhoş karışımla, bir yöneticinin baş etmeye çalışması takdire şayan.

Dolayısıyla, yukarıda da söylediğim gibi, Ömer Temelli burada yalnızca bir vesile.

Ama bu vesile önemli. Çünkü Konya Torku Şekerspor maçına gitmek isteyen bir insanın, alabileceği en ucuz biletin 22 Türk Lirası olmasını sağlayan "muhterem yönetim kurulu üyelerimizden birisi" gayet resmi olarak "Daha ucuza olmaz" diyor ve "Fenerbahçelilik" kavramının düpedüz başlıktaki perspektife çekildiğini gösteriyor.

Yönetici bakış açısının bu şekilde olması şaşırtıcı değil. Bu insanlar gerek kendi işlerinde, gerekse Fenerbahçe'de yürüttükleri görev esnasında, sürekli olarak "kâr, zarar, bilanço ve sair" kavramlar içinde yüzünce bir takım hassasiyetlerden sıyrılabiliyorlar.

Sebep ne olursa olsun "Halkın takımı olmak" gerçeğinin, "Değişmeyen tek şey, değişimin ta kendisidir" düsturuyla güme gidiyor olması ve bunun büyük bir meşruiyet içerisine sarılıp, kitlelere servis edilmesi çok acı. Daha acı olansa bunun kitlelerce kabul görmesi ve kayıp giden kuşaklara gık bile çıkartılmaması.

Zamanında "Aristokrat (?) Fenerbahçe" başlıklı bir yazıda şunları karalamıştım:

Bugün yaşı otuzun üzerinde olan Fenerbahçe taraftarları, okullarındaki ezici Fenerbahçeli ağırlığını gülümseyerek yad ederler. Şimdi durumun bu denli açık ara olduğunu söylemek mümkün mü? Değil..

O halde yapılması gereken, çocukları ve gençleri etkilemektir. Bu "etkileşim" çocuğu hafta sonu elinden tutup masa tenisi müsabakasına götürmekle ya da okul çıkışı yelken antrenmanı izlemekle olmaz. Dünyanın en büyük spor kulübü olan Fenerbahçe'nin branş yelpazesini geniş tutması elbette takdire ve minnete şayandır. Ama lokomotifi ilerlemeyen bir trenin vagonlarına kimsenin oturmayacağını da bilmek gerekir. İşte o lokomotifin adı "stadyum"dur.

Bu minvalde, Fenerbahçe stadında kale arkası bilet fiyatlarının yüksek olmasına dair protestoların ana fikri ve amacı, yaşı kemale ermiş insanların tekrar tribüne döndürülmesi değil "öğrencilerin ve çocukların", kısacası gelecek kuşakların, kazanılmasıdır.

Bilinçlendirilmesi sürece bağlı "öğrenciler" ile, bu tip mevzulardan sorumlu olacak kadar akıl baliğ olmayan, ebeveyni ile maça gelmiş "çocukları" futbolcu ıslıkladıkları için suçlamak ve "Bileti ucuz yaparsan böyle olur işte" cümlesini kurmak insafsızlık olur.

Fenerbahçe'ye dair bu ülkede söylenmemiş söz kalmadı. Seveni, sevmeyeni her türlü yakıştırmayı yaptı. Ama Fenerbahçe, Fenerbahçe olalı, bir an olsun "aristokrasi"nin boyunduruğuna girmedi. Türkiye'de olup olmadığı tartışılan, kimilerinin "çakma" dediği "aristokrat" yaklaşıma belki başkanlar yanaştı, belki yönetimler göz kırptı ama "Fenerbahçe" olgusu her zaman halka ait kaldı. Bugün gelinen noktada "Bilet ucuz olunca stadyumu hayvanlar dolduruyor mirim" cümlesinin iması bile Fenerbahçe adına balçık sürmeye çalışmak olur.

Her sistem kendi elitini yaratır ve icraatların bekçiliğini bu kitleye yükler. Bunda garipsenecek bir şey yok. Fakat...

Fenerbahçe'de tüm şiddetiyle yürürlükte olan "alaturka ve yarım" kurumsal kimlik, yarattığı kitleyi "eleştiri dinlemeyen ve kabul etmeyen" ağır bir narsisizme doğru götürüyor. Bu gidişle her şeyin yolunda gittiği ve huzurla başarılara yürünen günler, bir türlü bulunamayan sevgili "Echo" gibi uzaklarda kalacak. Narcissus'un sonu ise malum, sulara gömülmek.

Gerçi bu camia çok büyüktür, asla batmaz. Ama, ne kadar tesis yaparsa yapsın, hiç kimsenin bu gemiye, bu kadar su aldırmaya hakkı yok. Kayıp kuşakları kazanmak çok uzun yıllar sürecektir. Fenerbahçe'ye bu kötülüğü yapmayın.

Nüfusunun büyük bir çoğunluk ifade eden % bilmem kaçının "dar gelirli" olduğu bir ülkede bu bilet fiyatları "Ne kadar paranız varsa, o kadar Fenerbahçe görürsünüz kardeşim" demektir.

Elbette 55 Lira'lardan gelinen nokta mutluluk verici ama 3 Temmuz'dan bu yana Fenerbahçe taraftarının yaşadığı şeyler düşünülünce, yönetim kanadının "Yahu bu adamlar 'kulübün kasası boş durmasın' diye varı yoğu harcadılar neredeyse. Hiç değilse kupa maçlarını falan iyice düşürelim. Güzellik olur" diyebilmesi gerekiyor.

"Fenerbahçe Halktır" diye diye dilinde tüy biten, "Fenerbahçe'ye zararı dokunanların hesabını sandıkta göreceğiz" demekten geri durmayan ve sürekli olarak "Fenerbahçeliler birleşin" çağrısı yapanlara da düşen bir görev var.

Bu yeni nesil kanaat önderlerinin artık "Kart alın, Fenerium'a gidin, hasılı harcama yapın" demek yerine "el, elin eşeğini türkü çığırarak ararmış" havasından kurtulup, dar gelirli vatandaşların Fenerbahçe'ye kavuşmasına ön ayak olması gerekiyor.

Yoksa bu iş eninde sonunda sadece Nuri gibi bir kaç bin "tertemiz idealistin" umursadığı bir konu olarak kalacak. Olan da kaybolan yıllara ve kuşaklara olacak. Tıklım tıkış bir dolmuşta Fenerin maçına koşturan Münir Özkul'lar, Cilalı İbolar, Turist Ömerler, Hababam Sınıfları zaten tarih oldu. Hepimiz birer Emmett Brown, birer Marty McFly olsak bile elimizde bir DeLorean yok. Geçmiş, geçti bitti. Bari gelecekten bir şeyler kurtaralım.

Fenerbahçe'nin "Halkın Takımı" olma özelliğini elinden almaya çalışarak, maneviyatımıza tekme tokat girişenlere, aynı Mavi Boncuk'ta Münir Özkul'u dövenlere bağıran Tarık Akan gibi bağıralım.


11 comments:

  1. FBlackmamba dedi ki...

    Aziz Yıldırım ekonomik olarak kulube çağ atlatmış olabilir ama geldiği günden beri "halkın takımı" olmaktan adım adım uzaklaştık.Belkide bugun toplumdaki bu hastalıklı Fenerbahçe düşmanlığında ufak ta olsa bunun da bir payı vardır.Ben,fenerbahçe 10 sene once şampıyonlar lıgınde 0 çektiği sene leverkusen maçında oktayın golunden sonra ağlarken,fenerbahçeyi nekadar çok seviyorsam bugun de o kadar sevıyorum,hatta bugun daha çok seviyorum.Ama malesef goruyorum kı artık bu duyguyu yeni nesillere veremıyoruz.Fenerbahçenin sadece sahada top oynayan 11 oyuncudan ibaret olmadığını aslında bu ulkede nelerı temsıl ettığını bir turlu anlatamıyoruz.He ben de yeni nesil bir fenerbahçeliyim 20li yaşlardayım ama benım fenerbahçeyi bu kadar sevmemın nedenı ne çok buyuk bır kulup olması ne onlarca şampıyonluk kazanması,ben babamdan oğrendiğim fenerbahçeliliği ve bızım asıl sevdığımız yurekten bağlı olduğumuz sey fenerbahcenın bu toplumda temsil ettiği değerlerdi.Ben fenerbahçenin işçi emekçi takımı olduğunu,atatürkün takımı olduğunu,halkın takımı olduğunu dinleyerek fenerbahçeli oldum.Bundan dolayıdır sevgimiz yoksa ben kucukken fb tarıhının en kotu donemını yaşıyordu,gsı bıle yenemıyoduk yani düşün :) çoçukluk donemımın bır kısmı travmalarla geçmiştir bu yuzden okula gidesim gelmezdi.Herneyse fazla duygusala bağlamadan özetle şunu soylıyım:
    fenerbahçeyi yönetecek olan ınsan bu kulupte gorev yapacak ınsan once bu değerlerın farkında olacak sonra kulturlu,donanımlı vızyon sahibi olacak ondandır ki bugun ne başbakanı,yanındaki ucube bakanları turkıyeyi yönetmek için layık görüyorum ne de nihat ozdemır gbi para babalarının fenerbahçeyı yonetmeye layık goruyorum.bırkere bu kendımızı cahıl cüheylan ınsanlara bağlama hastallığından kurtarmamız lazım...tekrar fenerbahçeye donersek fenerbahçe en kısa surede gerçek kımlığıne sarılmalı yoksa fenerbahçeyi buyuk yapan bu değerleri kaybedeceğiz ve ilerde geri dönüşü çok zor olacak.

  2. skiptomylou dedi ki...

    bu konu hakkinda senin kadar fazla ve senin kadar guzel yazan yok abi. ellerine saglik.

    dedigin gibi iyi-kotu bir yol alindigi gercek, 55lira.com'un bundaki rolu de yadsinamaz. bir kez daha tesekkurler ve tebrikler.

    daha yapilacak cok is, cok seyi degistirilmesi/eskiye dondurulmesi gereken bir fenerbahce var, diyecegim o ki, senin tabirinle soyleyecek olursak "yukleeeeeeeen"

    :)

  3. 46H dedi ki...

    Bence manasız bir tepki ve yazı olmuş. 3Temmuzdan beri yaşanan sürecin pisikolojik boyutu olduğu gibi ekonomik boyutu da var.Hakkımız olan milyon euroların nasılda başka takımlara peşkeş çekildiğini gördük.federasyonun sistemli olarak sürekli haftaiçi maçları oynatarak,konfetiye binlerce lira cezalar ödeterek ekonomik yönden çökertmeye çalıştığını da görüyoruz.Hal böyleyken bu tür taleplerin ne yeri ne de zamanı diye düşünüyorum.Kaldı ki, sizin dediğiniz gibi maça giremediği için ıskalanan gençler yada jenerasyonların varlığını dile getirdiğinizde,Hakkari'deki Fenerbahçeli kardeşimi inkar etmiş olursunuz.Dört senedir işsiz olduğum halde istanbulda yaşamanın avantajını kullanıp tüm zorluklara rağmen yıllardır edindiğim kombine kartımla Van'daki,Ağrı'daki Fenerbahçeli kardeşlerime vekaleten tribündeki yerimi alıyorum. Bu sevdanın gözden ırak olunca gönülden de ırak olacağını söylemek,bu sevdayı incitecek en ağır sözlerdir.Saygılarımla..

  4. ersoy dedi ki...

    benim düşüncem şu. 20 yaş altı öğrencilerin bilet fiyatları yarı yarıya, 10 yaş altı çocukların bilet fiyatları 5 lira olmalıdır. çoluk çocuk dolar tribüne diyenlere, "dolsun, bundan güzel bir şey olur mu" derim. çocukken gidilen maçlar ruhunuza kazınır, asla unutulmaz, taraftar olma karekterinize sınıf atlatır. yönetimden bilet fiyatları ile alakalı istediğim budur.

    madem birşeyler istedim başka şeyler de isteyim. tribünde 500 koltuk ayırıp buraya çocuk esirgeme kurumlarından çocuklara, İstanbul ve çevresinde askerlik yapan Anadoludan gelmiş Fenerbahçeli gençlere, Anadolunun ücra köşelerinden seçilecek okullardaki çocuklara trenle İstanbula getirip, gezdirip, bedava maç izlettirilmelidir. koca Fenerbahçemiz 500 koltukla ve oluşacak ufak masraflarla yıkılmaz, çok ama çok şey kazanır. hatta yapın bu uygulamaları bilet fiyatlarını tekrar 44 lira yapın. eyvallah deriz, hiç de gocunmayız.

  5. samael dedi ki...

    Sonuna kadar katılıyorum, fedakarlık karşılıklı olur, kapitalizme dolayısıyla endüstriyel futbola bu kadar göbekten bağlananalım derken ne büyük özelliğinizi ve değerinizi kaybetmenin anlamı yok.

  6. Cahit Binici dedi ki...

    "fenerbahçe'nin 25 milyon taraftarı var. maçlara da parası olanlar gelsin"...

    "iyi malın fiyatı pahalı olur.."

    2000-2001 sezonunda yeni yapılmakta olan statyumdaki biletlerin pahalılığından şikayet edenlere bir fenerbahçe yöneticisinin ve teknik direktörünün verdiği cevaplar böyleydi... geçen 10 yilda çok seyi kanıksadık..

  7. Adsız dedi ki...

    ben anlamıyorum bu tarz yorumları.

    bu maçın bileti 10 tl olsa stad hınca hınç dolacak mı yani?

    Laffer eğrisi misali yöneticiler en optimal fiyatı belirleyip sunuyorlar, bunu da oturup yazmanın ajitasyondan öteye gitmediğine inanıyorum..

    bu fiyatlara göre de millet sezon başında kombine alıyor, parayı da peşinen teslim ediyor klubüne. torkuyla maç perşembe, sezon boyu 14 maç hafta içi madem öyle biri 10 diğeri 15 tl biletler derse yönetim sezon başında kombinelere biçtikleri fiyatı nasıl açıklar, bunu da düşündünüz mü?

    gerçekten şu dönemde bu tarz başlık ve yorumlara ne kadar gerek var, bilemiyorum.

  8. gumgumok dedi ki...

    Bu tartışma güzel bir tartışma. Tabi yönetimce kaale alınmayacağı gerçeği ayrı bir konu. Malum resmi siteden yapılan her açıklamada "fenerbahçe markası" denip duruyor. Bu anlayıştan hareketle bu markanın 'yönetim kurulu'ndakiler, CEO'lar, CTO'lar, CPO'lar... 'ürün'lerinin fiyatlarını müşteriler talep etti diye niye durup dururken indirsinler?

    Bizler fenerbahçeliliği kimliklerimiziden biri olarak benimsemiş taraftarlarken, yönetimce 'marka bağlılığı' yerleşmiş müşterilerden farksısız. O nedenle yapılan tanıtımlardaki, etkinliklerdeki 'biz' vurgusu hep bu duygusal bağlılık üzerinden şekillendiriliyor. Bir başka kupa maçında bilet fiyatları indirilse dahi bu davranışın, bankaların yeşil alan yaptırarak 'sosyal pazarlama' yapmasından bir farkı olmayacak.

    Tabi ki yönetimdekilerin fenerbahçeye bağlılıklarından, harcadıkları emekten şüphe etmememiz gerekiyor. Ayrıca futbolun ekonomiye yaslanan yeni standartları büyük kulüplere bu yaklaşımı bir anlamda dayatıyor. Fakat bizler taraftarız. Fenerbahçe'yi çağdaş ekonomik seviyelere getirmek, yıldız transfer edilmesini sağlamak, yeni salon yapılmasını sağlamak bizim görevimiz değil. Biz kimliğimize, tarihimize sahip çıkarız, bu kimliğin gerektirdiği gibi davranırız; bu kimliğe gelen saldırılara, yıpratmalara da karşı dururuz. Fenerbahçe taraftarı 3 Temmuz'dan beri bunu en üst seviyeden yapıyor zaten.

    Fakat bu süreç atlatıldıktan sonra değil, şimdiden karşı durulması gereken diğer saldırı da 'markalaşmadır'. Taraftar olarak her yerde dillendirmek gerekir:

    Fenerbahçe marka değil, kimliktir.

  9. Cahit Binici dedi ki...

    meseleye düz bir mantıktan girip, futbol endüstrisi ve kapitalizmin büyük çıkarları açısından bakmaya çalıştığım zaman bile mevcut stratejinin hatalı olduğu sonucuna varıyorum.

    şöyle ki
    diyelim ki fenerbahçe ve taraftarı arasındaki ilişkiyi marka-müşteri ilişkisi olarak kabullendik. bu durumda bile "sattığınız" şey gazlı bir içeçek değil. basit bir futbol maçı hiç değil.. aslında "yaşam biçimi" ve hayata bir bakış açısı öneriyorsunuz. bu yaşam biçiminin ve bakış açısının altını doldurmak, potansiyellerinizi arttırmak için gerekli sempati ve empatileri yaratacak iletişimi kurmak da "markanın" görevi oluyor.

    yine mesela, "halkın takımı" payesini bir etiketten fazlası olarak görmeyen bir marka bile, bu kavramın havada kalmaması için çabalar. stadyumuna gelen "müşterisine" karşı elitist bir tavır takınmaz. Tutarlı davranmaya çalışır..

  10. Olympos dedi ki...

    Ben anlık bir tepki olduğunu ve çok büyütülmemesi gerektiğini düşünüyorum.

    Ömer Temelli'ye orada gelen sorulara baksanız gerçekten büyük sabır isteyen şeyler soruluyor.

    He şimdi derseniz madem öyle girmesin diye onda da haklılık payı var ama kısadan kestirip atmış gibi bu cevapta.Muhtemelen teessüf ederiz kısmına takılıp anlık tepki vermiş olabilir.

    Sonuç olarak çok büyümemesi hatta üzerine bu kadar yazı bile yazılmaması gereken bir hadise bence.

  11. Kill4u dedi ki...

    Yazinin ozune katilmakla beraber... su gunlerde en yazacak bunca sey varken.. yazarin yetenegini diger konulara kaydirmasini arzu ederim...

Yorum Gönder