Naci Barlas'ı Unutmayın



Telefonda, arayacağım insanın ismini bulmaya çalışıyordum ki N harfine gelince, dondum, kaldım. Harala gürele, hayat gailesi içinde, şairin "en fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı" dizelerine "hakikaten" dedirtecek kadar zaman geçmiş üzerinden ama hatırlayınca acısı hâlâ çok taze. Çok çok taze... Fenerbahçe'nin Naci Barlas'ı, geçen yıl bu zamanlar göçtü bu dünyadan. Kendisi ile beraber sayısız güzel Fenerbahçelilik de götürdü. "Fenerbahçelilik gider mi?" demeyin. Gidiyor. Murat Alyüz, Bülent Büyükyüksel, Reşat Dermanver ve onlarla yaşıt niceleri giderken ne götürdüyse, Naci abi de bir o kadar, hatta "eksiği yok fazlası var" kadar götürdü. Gidenleri bir daha asla yerine koyamayacağız.

Memleketin "her alandaki" tarih vesikalarının başına gelenler ne kadar acıdır! 9 Eylül 1922'deki kurtuluştan sonra, İzmir yangınında kül olan Kurtuluş Savaşı film ve fotoğraflarının başına gelenin bir benzeri "spor tarihi belgelerinin" de kaderi...

Yüz binlerce insanın büyük bir inançla kullandığı "Fenerbahçe Cumhuriyeti" tabirinin mucidi, aynı isimli meşhur kitabın en büyük kaynağı, Fenerbahçe'nin yıllarca Ankara temsilciliğini yapan Naci abi gitti. Peki evindeki onca hatıra, fotoğraf, materyal? Yok. Neden? Çünkü Fenerbahçe Kulübü'nün "alaturka" kurumsal yapısında böyle şeylerin ehemmiyeti yok. Paşalı Birol yıllardır olanca çabasıyla ve özverisiyle tek tek, bıkmadan ölüm yıl dönümlerini bildirmese ve kabir yerlerini bulmasa, "Yahu ne gerek var şimdi?" tavrından kurtulamayacaktı zaten kulüp. Yere batasıca kurumsallık yok mu? Yedi bitirdi bizi.

Naci abi'ye bir keresinde muhabbet arasında "kurumsallık diyorlar abi" dediğim zaman, "Kurumsallığı boş ver de kuruduk kaldık saatlerdir. Akşam olsa da rakı içsek" diye devam etmişti. Vefatından çok kısa süre öncesine kadar, mukim bulunduğu Bodrum'dan İstanbul'a arabasıyla tek başına gelecek ve her akşam mebzul miktarda rakı tüketecek kadar dinçti. "Ulan yine kontrole gittim, yine öldüremedi bu doktor beni. 'Dakika 95. Bitir artık. Yoruldum' diyorum, sırıtıyor herif" dediğinde gülüp, Fenerbahçe'yi anlatırken onunla beraber ağlamaklı oluyorduk.

Bazen bize kızıyorlar; "Ota boka muhalefetsiniz. Hiçbir şeyi beğenmiyorsunuz. Amatörlük mü kaldı artık? Profesyonellik diye bir şey var. Bu kadar maneviyat manyağı olmayın. Dünya değişti. Duygularla, değerlerle hayatınızı sürdüremezsiniz" diyorlar. Yapacak bir şey yok. Biz Naci abilerin, Küçük Fikret'lerin, Halit Deringör'lerin uzaklara dalarak anlattığı Fenerbahçe ile büyüdük. Hem ayrıca, Dünya değişirken bize sormadı. Gerçi sorsa da "Değişme" demezdik herhalde. "Değişeyim mi? Birader, size diyorum" dediğinde bir anlığına bakıp, "Sen bilirsin" der, sohbetimize geri dönerdik.

Evet, kusura bakmasınlar. Biz de böyle cins Fenerbahçeliyiz. Bir yandan, Fenerbahçe benim" deyip Üsküdarlıları kovalayan ve gencecik yaşta ölen Ayetullah Bey'e, hanları hamamları olduğu halde kulüp binasını süpürmeye gelen Elkatipzade Mustafa Bey'e, boş vakitlerinde yırtık, sökük, bozuk ne varsa onarmaya bakan Galip Kulaksızoğlu'na yani "gitmiş ve geri gelmeyecek günlerin anısına" sarılıp, o zamanlarda yeni doğmuş ve büyüyen Fenerbahçe'yi severken, diğer yandan ona küfür edebilmiş Tanju Çolak'ın, Fatih Akyel'in, Tümer Metin'in, Emre Belözoğlu'nun forma giymesini midesi almayanlardanız. Olmuyor, bünye kabul etmiyor. Neyse...

Aşağıda Naci Barlas'ın bir konuşması ve (bana da verdiği) el yazısı anılarından aktarılmış bir kaç bölüm var. Onu hatırlamak için.

Ve saygıdeğer Fenerbahçeliler, sizlerden bir ricam olacak... Lütfen Naci Barlas'ı unutmayın. Artık bu dünyada onun gibi fazla insan kalmadı. O ve onun gibiler, saf Fenerbahçe sevgisidir. O ve onun gibiler, bizzat Fenerbahçe Cumhuriyeti'dir. Ruhun şâd olsun abi.

Naci Barlas from okul açık on Vimeo.


Hiç unutmam o sene Fenerbahçe’nin şampiyon olduğu gece derenin en meşhur gazinosu olan Hamdi’nin Gazinosu’nda balo tertip edilmişti. Biz de dışarıdan seyrediyorduk. Dere sandallarla dolmuştu. Kuşdili Çayırı insan almıyordu. Hatta annemler, halamlar, büyük annem herkes kutlama heyecanı ile sokaklara dökülmüştü. Gecenin biraz ilerlemiş olduğu bir zamanda o zaman hepimizin hayran olduğumuz Zeki Rıza ağabeyimiz “Haydi çocuklar gelin” diye bizi içeri aldı. Bunları yazarken şu anda hala ağlıyorum. Ben eve geldiğim zaman annem kapı eşiğine oturmuş beni bekliyordu. Eve geç kalışlarımdan ötürü ilk defa o akşam kulağımı çekmemişti.

5 Haziran Pazar gecesi, gecenin geç saatlerinde itfaiyenin kampana sesi ile uyanan herkes bir yangın telaşı içinde sokaklara fırladı. Büyükannem yangının derenin öbür tarafında olduğunu söyleyince herkese bir rahatlık geldi. Fakat birkaç dakika sonra “Fenerbahçe yanıyor” diye bir avaz duyduk ki işte o zaman herkes kendi evini unuttu, Fenerbahçe’ye koştu. Allah insanların o andaki çırpınışlarını, haykırışlarını bir daha göstermesin.

Birkaç gün sonra mahalle arkadaşım olan Melih’le (Galatasaray Sultani’sinde okuyordu fakat Fenerbahçeli idi. Sonraları Fenerbahçe kulübünde tenis şampiyonu oldu) kulübe gittik. O tarihte kulüpte 2 adet tenis kortu vardı. Zaten Melih tenis meraklısı idi. Ben de bizim yıldızlar takımını seyretmedim. Tenis oynayanları seyrettim. O sırada Arif Sporel tenis oynuyordu. Beni gördü ve niçin burada olduğumu sordu. Ben de durumu söyledim. İsmi Lambo olan stad bakıcısına, şimdi ismini hatırlayamadığım, zannederim ismi Suat olan ağabeyimizi çağırdı ve kulübe kaydımın yapılmasını söyledi. Zaten yıldız takıma kaydolurken Resim ve Nüfus Kağıdı ve ikamet teskeresi vermiştik. Ben bu suretle 1938 senesinde Fenerbahçe Kulübü üyesi oldum

1939 yılının Fenerbahçe için çetin hadisesi Kulüp Reisi olan Sayın Şükrü Saracoğlu’nun istifa etmesi olayıdır. O zaman bizim içimizde burnundan kıl aldırmayan ikinci bir Melih daha vardı. Babası Bal Mahmut hem Saracoğlu’nun hem de Celal Bayar’ın çok yakını idi. Kulüp başkanının istifa ettiğini öğrenmiştik. Sonra ne oldu ise Şükrü Saracoğlu tekrar başkan olmuş ve bizim Melih’in babası Mahmut Baler idare heyetine girmişti.

1940 yılı milli lig şampiyonu olduk. Hele her takımın baş belası olan Vefa’yı kavga dövüş 4-3 yendiğimiz maç başımıza büyük bir dert açtı. Maçın başında iki sıfır galip durumda iken Vefa’lı bir bek Melih’i öyle bir biçti ki Melih 5 dakika dışarıda tedavi oldu ve sahaya kafası sargılar içinde döndü. Ve bir ara Melih o sargılı kafası ile bir kafa topunda iki Vefalı beki birden sedyelik etti. Maç durdu. Melih maçtan atıldı ama biz dördüncü golü atınca havalara uçtuk. Sonra öğrendik ki Melih’e 9 ay boykot vermişler. Biz de Acem’in kahvesinde Boncuk Ömer, Taka Naci, Melih Kotanca karesinde pişpirik çalımlarını ilerletmeye koyulduk. Ancak Melih bütün gücü ile atletizme yöneldi. 100 metreci, 400 metreci, ciritçi derken Dekatloncu bir şampiyon Melih oldu. Dünya 400 metre üçüncüsü Mandikas’ı geçti. Bir günde 5 müsabaka kazanan bir rekortmen oldu.

Bir gün Hacı Bekir tahta binanın stadı gören penceresinden maç seyrediyordu. Maç 0-0 bitmek üzere iken son dakikada Taka Naci bir gol attı. Futbolcular sevinç içinde soyunma odalarına koşarken Hacı Bekir de merdivenlerden inmişti. Taka Naci’yi görünce yanına çağırdı ve kendisini tebrik etti ve hiç çaktırmadan cebinden cüzdanı çıkardı ve olduğu gibi verdi. Orada cüzdandan para çıkarıp verse hiç yakışık almayacak bir manzara olacaktı. İşte Hacı Bekir hiçbir zaman böyle yakışıksız bir şey yapmadı.


6 comments:

  1. fishersad dedi ki...

    etkilenmiştim konuşurken ne kadar dolu, ne kadar hisli ve gerçekti... bir hissi bu kadar somutlaştıran sözler ifadeler çok az bulunur. mekanın cennet olsun, ruhun şadolsun.

  2. uzerindeyuregindenbaskamuskatasimayan dedi ki...

    "Fenerbahçe yanıyor" diye bir avaz duyduk ki işte o zaman herkes kendi evini unuttu, Fenerbahçe’ye koştu.

    O gün koşanların hissi neyse bugün de o hislerle koşuyoruz işte.

    teşekkürler...

  3. mesut dedi ki...

    hem sizin yazınız hem de naci abinin yazıları çok güzel. keşke bu yazılar daha çok yerde karşımıza çıksa... çok güzel. keşke bu yazılar daha çok yerde karşımıza çıksa...

  4. samael dedi ki...

    İçindeki amatörü yaşatmaya çalışanlar ve gelecek nesiller için bir miras, duygu dolu, güzel bir paylaşım.

    Teşekkürler.

  5. admin dedi ki...

    Antu'daki "Efsane sporcularımız" kategorisine Emre Belözoğlu kategorisi açılmış. Dedim ki arkadaşlar yanlış yapıyorsunuz, Emre'den efsane olmaz. Dinletemedim. Şampiyonluğa giderken en çok katkıyı veren oyuncumuz dediler! İslam Çupi'nin lafını ağzından düşürmeyenler, Emre'yi şampiyonluk kupasına yaptığı katkılarından dolayı bağırlarına basıyor! Gerçekten üzülüyorum.

    Emre ve Mehmet Topuz, her sezon 50 gol 50 asistle oynasalar bile asla sempatimi kazanamayacaklar.

  6. Mattt dedi ki...

    Fenerbahce ulusalci ve gucunu sadece isyanci bir inattan nefes gibi alarak isgal gunlerinde hem bir psikolog gibi halkin moralini yuksek tutmus ve hemde sivil bir asker gibi anadoluya cephane sivkiyati yapmis Kemalsit bir sivil toplum orgutudur.

    Bu yuzden cumhuriyetin kurulusundan itibaren fenerin askerlerle arasi iyidir ki bu da cok dogal degilmi?! TSKnin basinda her kim olursa olsun bilir ki Fenerbahce her zaman Hazir Asker’dir. Ve yine bilir ki Fenerbahce bu ulusun takimidir. Ve SIZIN basbakaniniz ben laik degilim diyor… ve demeklede kalmiyor !!!

    Daha ne diyeyim ki ?!…

Yorum Gönder