Futbol Nazik Erkeklere Göre Bir Oyun Değildir - Oscar Wilde


foto

İktisatçılar hakkında bilindik bir laf vardır “bir iktisatçı dün gerçekleşmesini beklediği şeyin bugün neden gerçekleşmediğini yarın anlatacak olan kişidir.” Spor yazarları için de bu durum değişmiyor. El başta göz yaşta dün neden yanıldığımızı anlatmak muhasebesi ile karşı karşıyayız. Ve bunun esasında bir tane sebebi var, futbol. Futbolun kendisi.

Futbol gibi bir oyunda iddia biraz cüretkar bir iş. Örneğin meteorolojiyi ele alalım, belirli veriler vardır, bu veriler havaya atılan balonlar, uydular, bulut ve rüzgar hareketlerini kontrol eden diğer veri kontrol kaynakları aracılığıyla elde edilir, dünyadaki milyonlarca gözlem istasyonu ve meteoroloji tesisinde karşılaştırmalı olarak analiz edilir ve nihayetinde bu analiz sonucunda bilimsel bir öngörüde bulunulur. Tabi meteorolojinin sıklıkla yanıldığı ve insanların romatizma hastası yakınlarına yağmur durumunu sorduğu bizimki gibi bir ülkede bunların da hiçbiri gerçek manada bir güven yaratmaz. Toplum gene kader, kısmet ve Rabbülalemin diyerek bildiği gibi hayata devam eder. Spor yazarlığı işte bundan biraz daha zordur. Çünkü bir futbol maçında öngörülemez bir çok değişken bulunur. Geçmiş verilerin hiç biri o maç için bir veri oluşturmaz. Hiçbir geçmişte oynanan maç bir sonraki maçın örneği de olmaz. Futbolcuların tam da o maçtaki, o anlık performansları her şeyi değiştirir.

Fenerbahçe’nin Galatasaray’ı yenmesi beklenen bir şeydi. Bundan bekledim. Çok daha fazla avantajı vardı Fenerbahçe’nin, çok daha oturmuş bir sistemi, bir teknik direktörü, stressi daha iyi yönetebilen oyuncuları ve derbi maçlarda gösterdiği sonuç alabilme yeteneği bulunuyordu. Yalnız iyi değil ancak verimli de futbol oynayan bir takımdı Fenerbahçe. Chelsea, Sevilla, CSKA, PSV, Beşiktaş maçlarında bu özelliklerini göstermişlerdi.

Bütün bunlar ise elbette bir şeyin göstergesi olamıyor, futbolcuların hamamdan çıkmışçasına oynayacaklarını. Dün gece izlediğimiz Fenerbahçe ancak kendilerini tellakların bir hafta boyunca çalıştırması ile mümkündü. Kasları gevşemiş, büyük, uzun ve rahatlatıcı bir seansdan çıkmış, orta taşında son taktiklerini almış bir takım buna benzer bir oyun sergileyebilirdi, sergilemeliydi ve ancak bu istatistiklerin hiç birinde yer almıyordu. Dünyadaki hiçbir insan, bir sezon boyu Fenerbahçe maçlarını izleyip futbolcuların bu şekilde sahaya çıkabileceğini tahmin edemezdi. Bu yüzden Fenerbahçe bizi çok şaşırttı, biz sezonun en önemli maçında, kafa kafaya girilen bir puan durumunda Fenerbahçeli oyuncuların gerçekten bu maçı kazanmak isteyip bunun açlığında olabileceklerini tahmin ediyorduk, onlarsa hiç böyle bir dertleri olmadığını gösterdiler.

İngilizlerin büyük teknik direktörlerinden El Tel – Terry Venables, Barcelona’yı yönetmek için çağrıldığı zaman karşılaştığı bir durumu anlatır. Barca’da organizasyon harikadır. Stad hiçbir İngiliz kulübüyle karşılaştırılamayacak kadar müthiştir ve alt yapı için çalışılan saha iyi durumdaki bir İngiliz kulübü sahası kadardır. Soyunma odalarında jakuziler, saunalar bulunmakta, birinci sınıf fizyoterapistler günü gününe takımı kontrol etmekte, en modern teçhizat ile futbolcuların fiziki durumları kontrol edilmektedir. İdari açıdansa her şey olması gerektiği gibidir. Hatta olması gerekenden de biraz iyi, kulübün kendine ait bir bankası bile vardır. Bu durumda yıllardır süren başarısızlığı El Tel şöyle açıklar, “İçinde bulunulan bu durum fiziki imkanlarla alakalı değildi, futbolcular şu ana kadar gördüğüm en profesyonel ve fiziken hazır futbolculardı. Durum ruh ile ilgiliydi, organizasyon sıkıntısı çekmiyorduk, başarı için açlık sıkıntısı çekiyorduk.”

Futbol ruh ile yakından alakalıdır. Kazanmak için hiçbir şey yapmazsanız kazanamazsınız. Mücadele etmezseniz topu alamazsınız ve eğer kaybederken isyan başlatmazsanız kaybetmeyi kabul etmişsiniz demektir.

Geçen seneler Fenerbahçe’de bu isyan sol kanattan başlardı. Tuncay bayrağını çeker ve takımı ateşlerdi. Bu ruh Gerard’ın Şampiyonlar Ligi finalinde dünya tarihine gösterdiği ruhtur. Bazen bütün bir maç bir kişinin kişisel meselesi olur. Buna liderlik denir ve bu bazen öyle güçlüdür ki tüm bir dünya kupası bir kişiyle anılır, Maradona ve son olarak şahit olduğumuz gibi Zidane işte böyle efsaneleşmiştir.

Derbi maçında Fenerbahçe işte bu tipten bir liderlikten de yoksundu. Yalnız hamamdan çıkmış gibi oynadıkları için değil, saha içinde de kaybetmeyi kabul etmeyen bir lider bulamadıkları için kaybettiler. Yenilmemek için hiçbir şey yapmadıklarından değil, kazanmak için hiçbir şey yapmadıklarından yenildiler.

Zico, büyük üstad ve beyefendi, gene tüm nezaketiyle bunu bizlere söyledi: "Maçın hakkını vermedik. Derbi maça çıkıyoruz ama özellikle normal bir maça çıkıyormuş gibi davrandık. Oyuncularım önemini kavradığı zaman zaten oyunun sonları yaklaşmıştı. Galatasaray, final havasında olduğunu gösterdi. Biz yalnızca bunu göstermediğimiz için maç bizim adımıza zor geçti. Kısacası maçın hakkını vermedik."

Gelecek seneleri kazanmak bu maçtan başlıyor. Bunu tespit etmemiz gerekir, Fenerbahçe’nin başarıya aç, sahada her daim isyan başlatabilecek ve takımı da etrafında toplayabilecek bir lidere ihtiyacı var. Aurelio ve Maldonado’nun performansları gözetildiğinde bu niteliklere sahip bir oyuncunun önlibero mevkisinde olması gerektiği de açık. Appiah bu niteliklere sahip bir oyuncuydu ve şimdi görülüyor ki yeni bir Appiah bulmamız gerekiyor.

Chelsea ve Sevilla maçlarından çıkarılacak ders ise başkaydı, Fenerbahçe’nin kanatları yok. Avrupa çapında daha yüksek bir başarı için gereken iki transferden biri mutlaka kanatlar. Elbette bir Giggs bulmamız zor, ancak bu mevkiye uygun birini bulabiliriz. Mehmet Topuz hem yerli hem kanat olmasıyla bu bakımdan göze batıyor. Ancak istenilen Mehmet Topuz ve dünya çapında bir kanat oyuncusunun beraber alınmasıdır.

Kezman, bütün nitelikleri ve niteliksizlikleri ile teşekküre muhtaç. Ancak işte bu kadar. Kezman bu sistemin oyuncusu değil. Takımdaki sorun Kezman değilse de, yabancı olması ile yerini daha nitelikli bir forvete bırakmalı.

Bunlar takımı daha oynayabilir kılacaktır, şüphe yok, ancak takımdaki açlığın eksikliğini transferlerle kapatamayız, bunu yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Bu takıma liderler lazım, Fenerbahçeli liderler. Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu yalnız isteyen değil buna muhtaç da olan isimler. Gelecek sezonun büyük görevlerinden biri de bu, yerli genç oyuncuları alıp Fenerbahçe’li yapmamız ve sonra onların açlığını takım için yeniden kullanmamız gerekiyor. Önümüzde büyük potansiyeller var, Mehmet Yıldız, Gökhan Ünal iyi birer yatırımlar.

Şimdiyse bu takım bize neyi istediğini göstermeli. Önümüzdeki son 2 maçı kazanmak gelecek sezona yayılacak bir ateşin simgesi olacaktır. Son ana kadar kovalamalı, hep istemeli ve takip etmeliyiz. Çünkü bu maç, Chelsea maçında başlayan bir büyük düşün gerçek olabileceği hissine şüphe düşürdü, önce onu yeniden kazanmaya ihtiyacımız var.



0 comments:

Yorum Gönder