Bari siz anlayın...


Bir arkadaş grubumuz var. Sabahtan akşama kadar her konuda konuştuğumuz, yazıştığımız, rakıya oturup mangal yaktığımız, beraber gülüp şarkılar söylediğimiz, birbirimizden güç, kuvvet, neşe aldığımız. Arkadaş genel olarak iyidir zaten ama bir de o arkadaşlar Fenerlilerse tadından yenmez. 3 Temmuz süresince onlarcasını eledikten sonra mikro bir grup olarak kaldık, tam tabiriyle de yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez oldu. Malum bizi bir araya getiren Fenerbahçe, hepimizin başka kötü alışkanlıkları var ama hepimizin ortak en kötü alışkanlığı Fener maçı izlemek, e madem dedik beraber olalım kardeşim, Bekir’e beraber sövelim, Kuyt’u beraber alkışlayalım, gol olunca yanımızda yumruk atacak bir omuz olsun.

Önce Okul açık kombinesi aldık, yalan yok tribün seviyoruz, yaşı başı alsak da o havayı tatmak, senkronize omuz omuza yapmak, meşale kokusu almak paha biçilebilecek bir şey değil. Geçen sene gelen tarihi şampiyonluk sonrası kupa gecesi yaşananlar, GFB’nin gereksiz kışkırtması ile Aziz Yıldırım’ın çileden çıkması ve gönülden sevdiğimiz kardeşlerimiz Vamos Bien ve CK’nın tribünleri terk etmek zorunda kalması falan derken Okul Açık devrini kapatalım dedik.

Ne yapalım edelim derken bari Maraton üste geçelim, orada da sevdiğimiz arkadaşlarımız var, hepberaber oluruz. Kulüp dedi ki alamazsınız, neden? Çünkü bu sene oraya kombine satmıyoruz, e diğer yerler hep dolu, herkes yenilemiş, ne yapacağız? Bi bekleyin dediler belki insafa geliriz. Son ana kadar bekledik, hatta bir ara yahu kombinesiz kalacağız diye düşünürken bize yardımcı olmaya çalışan Melih Eskinazi aradı, Adem Köz’den liste istemişler, kombine vereceklermiş sen isimleri tc no’ları yaz bana gönder, sevindik, topladık isimleri tc no’ları gönderdik. Adem Köz kefil oldu, referans verdi diyorlar ya, Adem Köz’le ne konuştuk, ne görüşütk, ne bizim için kefil olduğunu biliyorduk. (ki yokmuş zaten öyle bir şey) He Adem Köz’ü Fenerbahçe tribününe emek vermiş herkes tanır, bilir, sever, takdir eder. Ben de tanıyorum, yıllar önce deplasmana da gitmişliğimiz var ama benim oradan kombine alabilmem için ona yönlendiren direkt kulübün kendisi çıkıp neden ondan aldınız diyebiliyor.

Biz fotoğraflarımızı, nüfus cüzdanı fotokopilerini, Fenerbahçe kartlarımızı ve paramızı hazırlayıp kulübe gittik, işlemlerimizi yaptık kombinemizi aldık. Mutluyuz, hepberaberiz ve yine Fener maçı izleyeceğiz.

Lafı uzatmayalım, Rize maçı için her zamanki gibi önceden toplandık, Yoğurtçu’ya uğramadan stada girememek gibi bir de alışkanlığımız var, gittik oradaki arkadaşlarla da kadroları konuştuk, bende fazladan kombine var, çünkü hepberaber olacağız diye Ankara’dan arkadaşlar da yanımızdan kombine almış, daha hiç maça gelememişler, boşta bilet olmaz, sorduk soruşturduk birisini bulduk, Fener’li ama daha önce hiç stadda maç izlememiş, hemen atladı geldi, sevindim, ilk defa Fenerbahçe stadında maç izleyecek birisine aracılık ettiğim için. Hadi dedik gidelim artık.

İlk güvenlik noktasına geldiğimizde her zaman geçtiğimiz yerden bizi almadıklarını gördük, bir de polis ve güvenlik kalabalığı var, hayırdır niye ki? Neyse dedikleri yerden geçtik, üst kata çıktık, tam tribüne giriş gişesindeyiz, polis yığmışlar oraya, ulan Rize maçı bu kadar polis neden var acaba diye gişeye geldik, kart okumuyor, iptal edildi kombineniz? Sebep? Bilmiyoruz...

Yahu bir cevap verecek adam yok mu? Kargaşa, bağrışmalar, küfür edenler, hırsından ağlayanlar, polisle, güvenlikle tartışanlar, kalabalık arttıkça ortam iyice geriliyor sonra polis bizi ite kaka merdivenlerden aşağı atıyor. Bakın burası önemli, ciddi bir tuzak kurulmuş oraya, tam olarak ne düşünüldüğünü bilmiyorum ama bir beklenti var. Ortam gerilsin, taraftar polisle kavga etsin, olay çıksın, ya dayak yesinler ya da haklarında işem yapılsın. Polis sanırım beklemediği bir kitleyle karşılaştığı için çok sakindi. Hiç beklenmeyecek şekilde sakindi, çünkü 7 yaşında çocuğuyla gelen adam var, isyan ediyor yahu kardeşim Sarıyer’den geldim, oğlumla, kız arkadaşını alıp gelen var, İzmir’den geldim diyeni var, tiplere bakıyor yahu bu işte bir yanlışlık var diyor. Aksi durumu düşünmek istemiyorum. Duvarları yumruklaya yumruklaya indim aşağıya, çocuk gibi de sinirimden ağladım. Bir adam yanında karısı ve omzunda 3-4 yaşındaki çocuğu çıkıyor, sizi de mi almadılar diye soruyorum; Yok bizi aldılar ama size yapılanı gördük, biz de girmedik diyor. Daha da ağladım.

Sinirden ağladım falan diye ajitasyon yapacak değilim, kendimi anlatmayı da zul görüyorum ama hissettiklerimi size anlatabilmek ve yaşadığım duyguları size geçirebilmek için bunu yapmak zorundayım. Çünkü mesele öyle bir noktaya gitti ki babama bile derdimi anlatamıyorum. Kim bilir ne bok yediniz, siz orada grupçuluk, örgütçülük mü yapıyorsunuz, bir şey yapmadıysanız kombinenizi neden iptal etsinler diye her gün beni arıyor. O kadar kendini inandırmış ki; yahu baba ben Gençlerbilriği maçında Ankara’daydım, hani seninle rakı içmiştik, o maçta tribünde bile değildim, ben nasıl bir olaya karışabilirim dediğimde demek ki öncesinde var bir şeyler bile diyebiliyor.

1999 yılından beri Fener tribünündeyim, umre gezer gibi stadın her yerini gezdim, farklı farklı gruplarla maç izledim, çok deplasmana gittim ama Kadıköy’e de deplasmana gider gibi gittim. Ankara’da Fenerbaheçeli olmak zor, yaşamayan bilemez, çocukluğunda hayatın Fenerbahçe olmuş ama Fener Ankara’ya yılda bir defa gelecek, babanı razı edip o soğukta ayazda kuyruğa girip saatlerce bekleyeceksin, Fener tarafına yer hiç olmadığı için Ankaragücü tribününe gireceksin, aman gole sevinme bizi burda linç ederler diye diken üstünde maç izleyeceksin. Böyle bir çocukluktan gelip İstanbul’a yerleşince sağnak yağmur altında 2 bin kişiye oynanan Ziraat kupası ilk tur maçını bile kaçırmak ihanet gibi geliyor. Evimi bile stada 250 metre mesafede tuttum, balkondan gol sesi duyuluyor, olur ya hastalık sakatlık olur da maça gidemezsem bari atmosferin kokusunu balkondan alabileyim diye...

Sadece gönül bağım olan, her bir bireyini tek tek sevdiğim, Fenerbahçe’yi yaşayış biçimlerine hayran olduğum Vamos Bien dışında hiç bir tribün grubuyla ilgim alakam yok, ama diğerleri gibi topyekün karşı değilim, tribün seviyorum, grupların tribüne renk ve futbola ahenk kattığını düşünüyorum ama alakam yok. Gollere hep sevinirim, yanımdakini yumruklayarak, videoda gösterseler sevinenleri dövüyor diye 2.7 milyon insanı inandırabilirler, Gençlerbirliği maçında yoktum, kombinemi arkadaşımın karısına verdim, Beşiktaşlı kendisi, gollere sevinmemiş paso çekirdek yemiş, orada hatalıyım kabul, iki maça da Hakan Çoban’ı soktum, Ersun Yanal diye bağırıyorlar diyorlar ya hani adam tandığım 2-3 İsmail Kartal hayranından birisi, bildiğim kadarıyla grubumuzda rakı, bira ve viski dışında bir şey içen de yok, kongre üyesi var, Edip Akbayram’ın oğlu var (babası ver kombineni bugün ben maça gideyim dese onu da almayacaklar), beyaz yakalı plaza çalışanı var, bankacı var, öğretim görevlisi var, odtü’lü mühendis var ama GFB’li yok...

Nil çok güzel bir tweet atmış, Haksızlığa uğramış herkes için boğazını yırtar destek olursun, sana haksızlık uğradığında da kıyamet kopar sanırsın.

Evet bize haksızlık uğradı, hem de hiç ummadığımız, beklemediğimiz bir yerden. 10 gün geçti, ne arayan var ne soran, faks çektik cevap yok, aramızdan seçip birisini aramışlar ona da Adem Köz’ü tanıyor musunuz, ya kusura bakmayın ama siz olsanız ne yapardınız istihbarat aldık falan demişler.

3 Temmuz’u, yaptıklarımızı, desteğimizi falan anlatmayacağım, herkes oradan giriyor mevzuya, biz sonradan anlatmak için, konum sahibi olmak için ya da başkanın şahsı için destek vermedik, bunu diğer takım taraftarları anlayamaz ama siz bilin artık.

Fenerbahçe yönetimi galip gelemeyeceği ve maalesef her türlü haksızlığı, yalanı, algı yönetimi ile karalamayı ilke belirlediği bir kavgaya tutuştu. Kurunun yanında yaşı yakmadı çünkü tam olarak kuru nedir kimse tarif edemiyor, gole sevinmediler, lisanslı forma almadılar, Ersun Yanal diye bağırdılar demek sana destek olarak geri dönüyor olabilir ama yolun ne hukuki ne de ahlaki olarak doğruluğunu kanıtlamıyor.


Çok yazacak şey var, kafamda toparlayamadığım kadar çok şey, bugün 18 Kasım, olay üzerinden 10 gün geçti, öfkem, hayalkırıklığım, polisle kurulan tuzak, uğruna çok fazla şeyi göze alabileceğim Fenerbahçe izleme özgürlüğüm elimden alındı. Hayatını Fenerbahçe’ye göre yaşamayan birisinin bunu anlaması çok zor ama en azından siz anlayın be kardeşim, bari siz anlayın...


1 comments:

  1. seço dedi ki...

    Rayından çıkmış bir ülkede güzide klubümüzün rayında kalması beklenemezdi ama bekledik. Kimin en çok Fenerbahçe'yi sevdiği, kimin en iyi savunduğu yarışması daha nice hayal kırıklıkları yaşatacak bu koca camiaya, hem de milyonlar sahip çıkmış iken, sahipsiz bırakmamak adına ....

Yorum Gönder