Galatasaray Maçı ve Aykut Kocaman Üzerine


Oyun olarak hiçbir şey oynamadığımız bir Galatasaray maçını daha geride bıraktık, bu sene Galatasaray’a karşı en az pozisyona girebilen ve bu kadar kötü oynayan bir rakibe karşı bile tehdit yaratamayan bir Fenerbahçe izledik dün.
Süper Kupa’daki Galatasaray maçından sonra da Aykut Kocaman’ın Alex polemik odaklı Lig Tv’deki açıklamaları sonrası da hocanın koşu mesafesi fetişizminin Fenerbahçe’yi koşan ama yetenek yoksunu bir takım durumuna getirebileceği endişesinden bahsettim. Fenerbahçe orta sahası ve kanatlarında oynayıp top tekniği 10 üzerinden 6 olabilecek bir tane oyuncu yok mevcut kadroda. Allahı var, hepsi koşuyorlar ama top bize geçtiği zaman akıl ve yeteneğiyle o topu kullanabilen bir tane oyuncumuz yok. İşin daha kötü tarafı Aykut Kocaman’ın bundan herhangi bir şikayeti de yok.

Sezon başından bu yana 16 maç geçmiş Mehmet Topal, Meireles ya da Christian’ın; Sow’un ya da Kuyt’un önüne rakip iki oyuncuyu geçen şöyle 20 metrelik bir ara pası attığını ve bu oyuncuların orta sahadan çıkan tek bir pasla kaleciyle karşı karşıya kaldığını gören oldu mu? Şifa niyetine böyle bir gol attık mı Allah aşkına bu sene? Tarihinin hiçbir döneminde ben bu kadar yetenek yoksunu bir Fenerbahçe orta sahası hatırlamıyorum. Osieck’in emek yoğun takım yarattığı 1993-94 kadrosunda Tayfur,İlker Cengiz,Mecnun, gibi adamların yanında bile Oğuz gibi bir oyuncu vardı. Aykut Kocaman diyor ya “teknik direktör Aykut Kocaman olsaydım futbolcu Aykut Kocaman’ı oynatmazdım” diye hakikaten ben de olsam böyle yeteneksiz orta sahadan kurulu bir takımda Aykut Kocaman’ı oynatmazdım, çünkü bir tane bile pas alamazdı.

Christian’ı Alex’in pozisyonunda oynatarak bir sezon planlaması yapmanın önünde sonunda duvara toslayacağı belli, Alex gitmişse ve senin elinde Alex’in bölgesinde oynayacak yetenekte bir tane oyuncun yoksa Alex’in pozisyonunu yok edecek bir sistemle oynatırsın takımı . Allah’ın emri mi tek forvet Sow’un arkasında Alex’in pozisyonunda Christian’ı oynatmak? Forvetin arkasında adam oynatmak yerine Sow’un yanına Kuyt’ı ya da Semih’i alarak bir düzen denersin performansı asla öngörülemeyecek Christian’dan medet ummak yerine. Tamam belki bu da tutmaz ama bir şeyi denemiş olursun yani göz göre göre hücum kısırlığı olan bir taktikle 20 maç devam etmezsin.

Aykut Kocaman koşu mesafesi, takım savunması diye diye sıradan vasat en ufak bir yetenek belirtisi olmayan oyunculardan kurulu bir takım yaratma yolunda hızla gidiyor. 10 metre ilerisine top atmaktan aciz üç tane orta sahayla Sow’u Allah’a emanet iki stoperin arasına bırakıp gol atmaya çalışan bir futbol düşüncesi olamaz. Fenerbahçe’nin bu yıl 16 maç sonunda topladığı 27 puan 1990-91 sezonunda Hiddink’le başlanan sezonda alınan 23 puandan sonra en kötü lig performansı . Kimse kusura bakmasın ama son 23 senenin en kötü lig performansını gösterip üstelik sanki işler aslında o kadar da kötü değilmiş gibi tuhaf tuhaf demeçler vermek Aykut Kocaman’a yakışmıyor.

Maç sonu açıklamalarındaki soğukkanlılığını da Hoca’nın gittikçe yitirdiğini düşünüyorum. Dünkü maçın sonunda “Pozisyona girme konusunda verimli olduğumuzu söylemek doğru olmaz ama daha verimsiz olan bugün maçı kazandı gibi tuhaf bir demeç vermiş. Ne demek daha verimsiz olan kazandı Allah aşkına Fenerbahçe kaç tane pozisyona girdi maçta ki Galatasaray daha az girmiş olsun. Yani bu kadar aciz bir oyundan rakip ceza sahasına girmeye çekinen bir takım performansından sonra hala yetersizliği görmemek bir sorun olduğunu dile getirmemek ancak kontrolü kaybetmekle açıklanabilir.

Geçen seneden beri devam eden deplasmanda hayalet gibi oynama, maça felaket başlama gibi sorunlarda en ufak bir ilerleme yok, bu mesele antrenöre sorulduğunda bu sorunun farkında olduğu ve düzeltmek için bir şeyler yaptığına dair en ufak bir ima da yok. Aykut Kocaman’ın koşu mesafesinde Avrupa düzeyine çıkaracağım diye başlattığı devrimde geldiği nokta yetenek ve mental olarak deplasmanda önce beraberliği düşünen sıkıştırırsam bir tane atarım diyen Anadolu takımı seviyesinde bir takım yaratmak oldu

Devre arasında Sow’a alternatif ya da tamamlayıcı bir forvet ve orta sahada yaratıcı ve Mehmet Topal-Meireles-Christian üçlüsünün sahada yarattığı oyun zekası açığını kapatabilecek bir oyuncu bulamazsa Fenerbahçe puan olarak lig tarihindeki en berbat sezonlarından birine imza atabilir.

Yönetime yönelikte söylenecek çok şey var o ayrı bir yazı konusu olsun ama ben taraftarla ilgili bir duruma dikkat çekmek istiyorum. Fenerbahçe taraftarı artık şu sahada oynayan oyuncuları mazlumların temsilcisi, 3 Temmuz’un acısını yüreğinde hissedenlerin sahadaki tecessümü olarak görmekten vazgeçsin. İstisnasız bütün oyuncular için söylüyorum, bu oyuncular kendilerine biçilen bu rolü ve değeri hak etmiyorlar. Galatasaray’a yenilmişsin, silik bir futbol oynamışsın maç sonunda bir tane oyuncunun yüz ifadesinde gerçek bir üzüntü, samimi bir hayal kırıklığı ifadesi yok, birisi gitmiş Melo’yla sarmaş dolaş, öteki gitmiş Fatih Terim’e sarılmış, sorsan ilk olarak mağlubiyetlere en çok biz üzülüyoruz derler külahıma anlatsınlar. Galatasaray mağlubiyeti yüzünden okula gidemeyen 8 yaşında çocuğa, intihar girişiminde bulunan Kırşehirli Fenerbahçeli’ye Gökhan Gönül’ün Terim’le kucaklaştığı anı gösterip soralım bakalım “Gökhan çok üzülmüş Galatasaray yenilgisine” diye neler diyecek ?

Bir de Meireles meselesi var, çıkarken armayı öptü diye berbat oynadığı bir maçın sonunda adama kahraman muamelesi yapanların , haksızlığa karşı başkaldıran bir figür yaratmaya çalışanların acıklı halini görünce taraftarın mağduriyeti bir ideoloji olarak sahiplenmesinin ne kadar tuhaf sonuçlara yol açabileceğini düşünüyor insan.
Meireles armayı öptü diye kahraman falan olmaz, geçen sene Emre örneğindekine benzer Trabzon’da suikast timi gibi etrafında dolaşan 11 adama ve seni linç etmek isteyen 30.000 kişiye karşı müthiş bir top oynarsın, çıkarken de armayı öpersin ya da 100. Yılda Ahmet Cömert’de Galatasaray’ı 36 sayıyla yenip takım kaptanı olarak İbrahim Kutluay gibi armayı öpersin o zaman kahraman deriz. Meireles gibi 3 ay önce kulübün ismini bilmeyen bir adam maçta hiçbir şey oynamayıp gördüğü kırmızı karttan sonra şirinlik kazanayım diye armayı öperse kahraman falan değil şovmen olur.

Mağduriyeti ideoloji haline getirmek dedim,( siyasal olarak Türk sağının (AKP diye okuyalım)gelenek haline getirdiğişeyin futboldaki yansıması gibi bir şeyi kastediyorum aslında daha uzun bir analoji kurmak mümkün ama girmeyeyim), Fenerbahçe taraftarının 3 Temmuz’u unutmaması ve bunu yapanlardan hesap sormayı istemesi takdir edilecek bir durum her ne kadar mevcut yönetimin kurulunun (suskunlar kurulu demek daha doğru) umurunda olmasa da ama 3 Temmuz’u unutmamak sürekli bir mağdur edebiyatıyla işini iyi yapmayan antrenörü, başkanı ya da oyuncuyu mağduriyet söylemine binaen eleştiriden münezzeh kılmak değildir. Açıkçası başkana da Aykut Kocaman’a da oyunculara da nasıl olsa her zaman sığınılacak ve taraftarın tepkisini sıfıra indirecek bir 3 Temmuz “mağduriyet ikonunun” kenarda köşede bir yerlerde beklemesinin negatif anlamda bir rahatlık sağladığını düşünüyorum. Saha içinde üstüne düşeni yapmayan insanları artık saha dışındaki bir takım gerekçelerle mazur görmeye/göstermeye ne zaman son vereceğiz.
Fenerbahçe’nin 90-91 den bu yana 16. hafta itibariyle ligde topladığı puanlar
2013:27
2012:34
2011: 30
2010:30
2009:32
2008:34
2007:34
2006:42
2005:40
2004:34
2003:31
2002:34
2001:33
2000:28
1999:35
1998:39
1997:36
1996:39
1995:30
1994:35
1993:33
1992:38
1991:23


47 comments:

  1. odinnn dedi ki...

    Bence Fenerbahçe'nin 3 Temmuzu unutması lazım camia olarak. Evet yapılanları unutmayalım, komplolara karşı uyanık olalım ama 3 Temmuzu bir histeri olarak yaşamayı bırakalım. Zaten 3 Temmuza karşı verilecek ve süreçte Fenerbahçeyi galip çıkaracak tek ve onurlu hamle takımı ligden çekmekti; ondan sonraki tüm hamleler beyhude çırpınışlardan başka bir şey değil. Neyse gelinen noktada camia öyle bir ruh haline girdi ki sanki Fenerbahçe için kaybetmek kaçınılmaz bir kader gibi sunulmaya başlandı. Fenerbahçe ne yaparsa yapsın oyunun bir figüranı olarak hep kaybeden tarafta olmaya mahkummuş gibi bir algı oluşturulmaya başlandı bazı "kanaat önderleri" tarafından ki bu ruh hali Beşiktaşlılarda yaygındır. Ben de diyorum ki 3 Temmuz hala bu seviyede etkin bir şekilde devam ediyorsa ve Fenerbahçe hep figüran olarak kalacaksa çekilelim ligden. Yok çekilmiyorsan o zaman mevcut düzen içinde kazanacak hamleleri yap sahada. Ki bu şansı mevcut düzen içinde yakaladı Fenerbahçe geçen sezonun son maçında. O maçta hakemin falan da maça doğruda bir etkisi olmadı hani. Geçen sezonu her şeye rağmen kazanma şansı yakalayabildiysek demek ki 3 Temmuz süreci o kadar da dominant bir şekilde etkileyememiş saha içini. Bu yıl da hala her şey elimizde, ligden kopmadık, uefada ve kupada yolumuza devam ediyoruz. 3 Temmuzdan sonra da bonservise en çok para veren klüp biziz. Alex'i de 3 Temmuzcular göndermedi; onu gönderme lüksüne bile sahip oldu bu takım 3 Temmuz sonrasında.
    Neyse sadede geleyim: Esas sorun takımın oynadığı temposuz, yan pasa dayalı, üretkenlikten uzak futbol. Bunda da en önemli etken Emre ve Alex'in yerlerine aynı yetenek ve zeka seviyesinde oyuncuların transfer edilmemesi. Onu da geçtim en azından orta sahayı driplingle kat edecek, dinamik bir merkez oyuncunun olmaması. Meireles ve Topal'ın aynı anda orta sahada oynaması da 3 Temmuzun dayattığı bir mecburiyet olmasa gerek.
    Diğer ve bence ikinci sıradaki sorun Aykut Kocaman döneminde bireysel oyuncu formlarının bir kaç istisna dışında hep düşmesi. Belki Sow ve HAK bunun dışında tutulabilir ama Allah için bir futbolcu söyleyin formu kariyer ortalamasının üzerine çıksın. Bu sorunda da ben 3 Temmuz sürecinin çok etkili olduğunu düşünmüyorum.
    Sonuç olarak 3 Temmuzu saha içinde doğru kurgusal ve taktik hamlelerle yenmek mümkün. GS o kadar dominant değil, puan farkı açılmadı, GS ile puan farkı kapatılmayacak seviyede değil. Yeter ki 3 Temmuza yaslanmayalım.

  2. Unknown dedi ki...

    Bayern Munich veya Borussia Dortmund da kim varmis ileri zekali senin bahsettigin oyuncular dan, CL guruplarindan birinci cikmislar. Biraz modern futbol anlama kabiliyetin olsaydi, boyle abuk subuk makale yazmazdin. Aykut un yapmak istedigi bu, oyuncuya bagli sistem degil. Takim sistemi.

  3. Beyond the Normal dedi ki...

    Yaratıcılık evet takımdaki en büyük problem ancak bence bunun önüne geçen şey hem kırılganlık/ısırmama hem de oyunculardaki sahiplenmeme/ruhsuzluk/hırs eksikliği. Taraftarın yüklediği ve beklediği misyonun sahada yansıması yok. Ama tüm bunlar da 3 temmuz sürecinden bağımsız düşünülemez. Süreç boyunca ve hala devam eden rakip lehine bizim aleyhimize inanılmaz hakem/federasyon/pfdk kararlarını göz ardı etmemek gerek. Yazıda belirttiğiniz kadar karamsar değilim.

  4. fatih dedi ki...

    @unknown arjen robben gibi yaratıcı bir adam schweinsteiger gib oyun zekası hücum yönü yüksek bir adam var mesela bayern de, dortmund da ha keza götze var, christian-topal-meireles yaratıcılığının üç katı falan daha akıllı ve yaratıcıdır, abuk subuk argüman sizin verdiğiniz örnek oluyor

  5. Unknown dedi ki...

    Ne oldu Robben Bayern in CL finali ni kaybetmesine neden oldu gecen yil Chelsea ya karsi, sonra Hollanda Euro da gurup tan cikamdadi onun yuzunden. Herkese ne yapacagini nereye gidecegini bildigi icin top oynuyorlar, oyuncunun ismine gore degil. Dortmund da daha once Nuri vardi, Simdi Gotze var, onu cikar Alex i koy, ayni futbolu oynamaya devam ederler. Ben FB nin oyunculari ni isim verip cok yaratici oyuncular bunlar demedim. Ben sadece takim oyunundan bahsettim, oyuncuya bagli sistemi degistirmeye calisiyor dedim (isim vermedim). ama anlayis kabiliyetleri kisitli insanlardan baska sey beklenmez bilgi sahibi ol ondan sonra fikir yurut gobekten sallama.

  6. Unknown dedi ki...

    " 10 metre ilerisine top atmaktan aciz üç tane orta saha.."

    Futboldan anlamıyorsanız futbolla ilgili yazmayın.

  7. Unknown dedi ki...

    Meirelles GS maçında kötü futbol oynamadı. Çıkarken armayı öpmesi cezasını arttırması muhtemel hareketlerini af ettirmez. Bir Oğuz Çetin daha bir daha kolay kolay gelmez. Gelse de futbolun bu kadar küresel olduğu bir dönemde Fenerbahçe de kalmaz. Kötü geçen GS maçından eleştiri normal ama takım düşündüğünüz kadar kötü değil.

  8. gerilerden gelen kemalettin dedi ki...

    fatih terim'i sevmiyoruz, fakat gökhan gönül'ün fatih terim ile sarılmasına bakarak yenilgiye üzülmediğini öne sürmek insafsızlıktır. fatih, birçok yazını severek okudum ama bu tepkin gökhan'a ayıp ediyor.

  9. Cadikos dedi ki...

    Bu yazının her kelimesine ve her harfine katılmamak mümkün değil. Son üç-dört haftadır maç izlemiyorum. Bi'daha da izlemem zor. Dekoder iptal zaten geçen yıldan beri, alsından kendileri izlesinler bu rezil futbolu. Böyle s*kim sonik bir futbolun izahı olamaz!

  10. gumgumok dedi ki...

    Hücumda yaratıcılık eksiği olduğu doğru. Ama ben Oğuz, Okocha, Ortega gibi oyuncular istemem takımda. Alex gibi her maçı aldırabilecek bir adamsa katlanılır, onun dışında mücadele anlamında diğer 9 adamınızın baya bir koşması lazım. Koşu mesafesini ne kadar önemsemeseniz de, Alexli 8 sene boyunca diğer oyuncuların şimdiki gibi mücadele etmemesi sebebiyle bir Cl çeyrek finali dışında Avrupa'da hiçbir iş yapamadık.

    Bu yazının, bir Galatasaray mağlubiyeti psikolojisinde yazıldığını düşünüyorum ya da düşünmek istiyorum. Çünkü 3 Temmuz'u unutmadan arkada bırakmak başka bir şey, 3 Temmuz'un etkilerinin neler olduğunu çözümlemek başka bir şey. Taraftarın henüz bu etkileri çözümleyemediğini düşünüyorum. Bunların arasında olduğunuzu düşünmüyorum, ama dediğim gibi mağlubiyet psikolojisi mi bu yazıyı ortaya çıkarmış bilemiyorum.

    Açıkçası geçen sene final oynamamız bir mucizeydi. Rakiplerin bir şekilde üst sıralara oynayamaması ve takımın inadı bizi gs ile finale kadar götürdü. Ama devirden düştüğümüz kesindi. Şu andaki kötü gidişi değiştirmek için farklı sistem, taktik, oyuncu vs değişiklikleri yapılması gerektiği doğru olabilir. Ama kusura bakmayın, geçen sene Galatasaray'ın ne kadar itelenip de bizim ne kadar frenlendiğimiz, devirden düşürüldüğümüz gerçeğini göz ardı etmemek gerekiyor. 3 temmuz öncesi ligi sürklase edebilecek bir durumdayken, artık geride kalmış; aradaki makası kapatmaya çalışan bir duruma düştük ve bunu tersine çevirmek kolay bir iş değil. Galatasaray bu kadar kötü durumdayken bile onu ısıramamızın 1.sorumlusu Aykut Hoca ve oyuncular değil.

  11. Unknown dedi ki...

    @unknown

    Dortmund'daki oyuncuların ismini, cismini bilmiyorsan bu senin ayıbın, yazıyı yazanın değil. Hummels diye bir stoperleri var, mehmet topal'dan daha iyi top tekniği ve oyun zekası var; reus ve götze gibi muazzam iki delici oyuncuları var; leblebi gibi gol atan lewandowski var; cebinden beş tane cristian ve mehmet topal çıkartacak ilkay gündoğan var. Uzatmak da istemiyorum, bayern münih'e girmek hiç istemiyorum, zira ya trollsün, ya da dert anlatmaya değmeyecek kadar futbol ve ilintili mefhumlardan ırak bir şahsiyetsin.

    Bu sitede bir ara güzel bir yazı vardı, Beşiktaş'ın kimliğini mağduriyet üzerine kurmasını çok da güzel bir şekilde kritik ediyordu. Fenerbahce'nin de yasadığı benzer bir sürece girdik, ki bunun farkında olmama rağmen bazen ben dahi korkunç bir hiddetle Emenike, Niang ve Andre Santos'lu takımın Aykut Kocaman'ın bile elinde takımı nasıl uçuracaklarını, o günlerde anlaşılan Gökhan İnler takviyesiyle şampiyonlar liginde bir çeyrek final daha kovalayabilecek bir takım oluşturmak üzere olduğumuzu, ve bütün bunların elimizden bayağı ve bayat bir kumpasla alındığını düşünüyorum. Ama artık buna bir son verilmeli--eğer Fenerbahce büyükse, eger Fenerbahce iddia ettiği kadar güçlüyse artık bu iktidarını 3 Temmuz'da nasıl ayakta kalabildiği üzerine değil, somut olarak nasıl tekrar başa geçebileceğini gösterebilmek üzerine kurmalı. Ki mağduriyet hikayesine uymayan da bir görüntü var önümüzde--Meireles, Sow, Mehmet Topal, Hasan Ali Kaldırım için ödenen bonservis fesih ücretleri, Kuyt ve alınan bu diğer futbolculara verilen yıllık maaşlar herhangi bir ezilmişlik anlatısını imkansız kılıyor. Bu takım rakibi Galatasaray'dan daha fazla para harcamış iken ikinciliği kabullenmiş bir söylem ve futbol tamlamasını haketmiyoruz.

    Futbol olarak yazıdakilere katılıyorum. Takımın organizatörü yok, herhangi ciddi bir maçta sahada oradan oraya koşuşturan, çırpınan, kafası kesilmiş tavuklar gibi anlamsızca devinen bir güruhtan başka birşey görmüyorum. En kötüsü, takımın antrenör tarafından istikrarla aşılanan bir oyun felsefesi yok. Pas üzerine kurulu bir takım deniyordu, oysa stoperinde Bekir ve Yobo'yu tercih eden, önlerine hayli düz Mehmet Topal'ı monte eden, Kuyt gibi pas oyunu oynama becerisi olmayan bir adamı "best man" ilan eden bir Aykut Kocaman var. Hızlı çıkan bir takım söylentisi dillendiriliyordu bir aralar, oysa bu sefer de aldığı topları verimli ve hızlı kullanamayan Cristian'ı Alex'e tercih eden (evet, işin özü maalesef bu), orta sahada hızlı top çeviremeyen bir üçlü üzerinde ısrar eden, Krasiç ve Stoch gibi hızlı ataka çıkma konusunda sahadakilerden beş gömlek üstün oyuncuları bir türlü şu takıma dahil edemeyen başka bir Aykut Kocaman da var. Bu takımın bir organizasyonu yok, bir felsefesi yok, koşmak, koşmak, koşmaktan başka.

  12. Unknown dedi ki...

    Sürpriz değil--dünyanın kalburüstü her takımında topu oyuna iyi sokan bir stoper var. Dortmund'da Hummels, Barcelona'da Pique ve zaman zaman o bölgede sırf bu özelliğinden dolayı kullanılan Busquets, eski Dortmund'da Sammer, Ağar-Terim'in Galatasaray'ın da Popescu, Arsenal'de Vermaelen, vs. Beklenen illa ki bu tarz top süren ve aktif olarak orta sahayı kalabalıklaştırabilecek bir stoper değil, ki kendileri etrafta pek fazla bulunmuyorlar, ama attığı on pastan dokuzunu doğru atan Terry, Pepe (evet, bu kazma bile), Mexes gibi adamlara da tapiyim. Oysa ki bu bölge için halen düşünülen adamlar Bekir, Egemen, ve Yobo. E senin stoperlerin topla bu kadar kötülerse hızlı top çıkartamıyorsun; hızlı top çıkartamayınca takım topa sahip olmak ve yardım etmek için geriye doğru geliyor; geriye doğru gelince kaptırılan toplar direk tehlike halini alıyor, ya da topu tutmayı becersen dahi bu rakibin tehlikeli bölgesinde gerçekleşmiyor; orta sahanda emre gibi dripling yapmayı becerebilen, topu aldığında yaldır yaldır ortadan yardıracak bir adamın da yoksa ol-mu-yor. Savunmacılar ve hücumcular diye ikiye bölünmüş bir takım ortaya çıkıyor--savunmacılar daha fazla olduğu için fazla gol yenmiyor, hücumcu az olduğu ve yalnızlaştırıldıklarından dolayı az gol atılıyor. Temel sorun bana kalırsa bu.

    En büyük trajedi ise, yazıda da değinildiği gibi Aykut Kocaman'ın takımın asıl sorunlarından haberi olmaması. Bir takım rakamlar yerine oturduğu, beklediği istatistikler yakalandığı zaman etkili ve güçlü bir takım yaratabileceğini sanıyor, ve maalesef yanılıyor. Futboldaki en basit ilke olan futbolcu yerine topu koşturmak prensibinin tamamen aksine hareket ediyor, fiili koşu, mücadele görmek istiyor. Takımda pas şiddetini doğru ayarlayabilen bir tek Meireles, Hasan Ali Kaldırım (evet, bu da ilginç bir detay), ve nisbeten Gökhan Gönül var. Diğer çoğu adam ya yavaş, ya fazla hızlı, ya da zaten çoğunlukla kötü pas attıklarından şiddet açısından kriter dışı sayılabilecek pas atıyorlar. Takım akmıyor, akamıyor.

    Son olarak--bu takımın en büyük zaafiyetlerinden bir diğeri ise top kazanmayı beceremiyor olması. Top ancak kayarak, uçarak, veya rakip takımın basit hataları neticesinde kazanılabiliyor; alan daraltma, pres ile oyunu bir merkeze sıkıştırma, takım halinde bir bölgeye oyunu ve topu hapsetme gibi düşünceler maalesef bu takımda hiç olmadı. Çoğu zaman rakip oyuncu top sürmeye başladığı zaman gerisin geriye koşuşturan Fenerbahceli oyunclar görüyorum, inanılır gibi değil.

    Ve artık bunu kabul etmeli. Aykut Kocaman Fenerbahce'nin basındayken ciddi travmalar ve sorunlar yasadı, bunları dik bir şekilde gögüsledi, herkes olmasa da çoğu Fenerbahce taraftarı 'helal olsun'dan başka birşey demedi, hepimizi gururlandırdı. Öte yandan, yaşanan olaylar nedeniyle bu kadar oyuncu değişiminin yaşandığı bir takımdan yüksek performans beklemek de makul olmayabilir. Ancak Aykut Kocaman'ın iki tane temel hatası ve sorunu var ki, bunların şike süreci ve muhtelif diğer etmenlerden bağımsız olduğunu, hatta düzelmeyeceğini düşünüyorum.

  13. Unknown dedi ki...

    1- Kocaman Fenerbahce teknik direktörlüğü boyunca çok muhafazakar hareket etti (Alex olayı dışında, ki burada bile ironik bir şekilde muhafazakarlığının rol oynadığını düşünüyorum) ve elindeki oyuncu havuzunu çok verimsiz kullandı. Stoch gelişmek üzereydi, harika bir sezonun ardından kenara fırlatıldı; Sezer son maçlara kadar kadroya alınmadı, bir maç birşeyler becerince şimdi şans bulabilmeye başladı. Eğer ilk girdiği maçta silik görünseydi o halde Sezer çoktan postalanmıştı. Şimdi Mehmet Topuz yedeğe atıldı, uzun süre süre alamıyor ve alamayacak. Gökay ve Okan takımdan uçtu gitti. Bu süre içerisinde Andre Santos ve Alex ile papaz oldu, Emre ile papaz oldu. Aykut Kocaman futbolcularını geliştireceğine ve yükselteceğine gelişimlerine nerdeyse sekte vurdu. Futbolcuları -- haklı olsa da bazen göte göt demek iyi sonuç vermeyebiliyor -- birer işçi olarak gördüğü için empati kurmadı, egolarını okşamadı, Fatih Terim gibi astığım astık, kestiğim kestik bir "baba" olmadı. Çünkü olmak istemedi--profesyoneldi, objektifti, nasıl kendisi işçiyse futbolcular da onun gözünde birer işçi olarak kaldılar. Yönetemedi.

    2-Bir oyun felsefesi oturtamadı. 3 sene boyunca bir takımın antrenörlüğünü yapan adamdan benim iki beklentim var: o kulübün her futbol takımında--u-15, u-16, u-17, u-18, genç, A takım, sözün kısası, hepsinde--bir futbol anlayışı oturtulması ve buradan çıkacak oyuncuların tepedeki futbolu bilerek ve oynamış olarak yetişmeleri. Bırakın bu ufaklıkları, Fenerbahce A takımında takımın futbol felsefesini Hasan Ali'ye sorsak farklı, Kuyt'a sorsak ayrı cevaplar alacağımızdan eminim. Çünkü böyle bir felsefenin olmadığı belli. Örnekler basit kaçıyor, ama finansal kriz yaşayan ve çöküşün kralını görmüş bir Dortmund'u Jürgen Klopp dört senede korkunç bir Bayern Münih'e rağmen iki defa şampiyon yaptı, şimdi de şampiyonlar ligi'nde Barcelona'dan sonra ikinci, bilemedin üçüncü favori konumuna getirmiş durumda. Ve sahaya baktığın zaman oyuncu yeteneklerinden bağımsız bir felsefe görebiliyorsun, ki zaten günün sonunda kazanan da, kaybeden de o felsefe oluyor.

    Ancak Gökhan Gönül'in Fatih Terim'e sarılması, bilmem kimin Melo'yla sarmaş dolaş olmasına da takılmak anlamsız. Gökhan Gönül eleştirilecek ise o halde ciddiyetle idman yapmadığı için, idman yapmayı sevmediğini söyleme cüretini gösterdiği için, sırf bu yüzden yıllardır kırılgan ve yarı sakat oynayıp performansının tamamını bir türlü sahada gösteremediği için eleştirilsin; bu adamlar sevsen de sevmesen de Fatih Terim'in yarattığı ve kralı olduğu bir futbol kültürünün aktörleri ve nasıl Ağar devlet teşkilatında görevli herkesin biat ettiği babaysa, Terim de her futbolcunun sarmaş dolaş olmak istediği ve fırsat bulduğunda olduğu teknik direktör. Ancak, anlamak çözmeye yetmez; bırakın Gönül-Terim sevişmesinin ardında yatan sebepleri, buna takılıp bundan dem vurmak ayrı bir hastalığa delalet değil mi? Sen o sahada kütür kütür oynasan, Terim'i yerle yeksan etsen kim takar Gökhan'ın Terim'e sarılmasına? Başkanın gitmiş Ağar'ın, Erdoğan'ın koynuna girmiş, Gökhan Gönül'ün yıllarca aynı soyunma odasında takıldığı ve ülke topraklarının futbol tanrısı olarak kabul edilen bir adama -- senin, benim gözümde su katılmamış bir hanzo olsa da -- sarılmasına aldırış etmeye gerek yok. Çünkü Fenerbahce bundan daha büyük.

  14. gerilerden gelen kemalettin dedi ki...

    Fatih Terim'i sevmeyebiliriz, sevmiyoruz da; ama Gökhan'ın kendisine sarılmasını yenilgiye yeterince üzülmemek olarak değerlendirmek büyük haksızlık ve insafsızlıktır. Gökhan'ın bu şekilde yıpratılmasını son derece yanlış buluyorum.

  15. zachpaulsen dedi ki...

    Aykut Kocaman'ın çapı, futbol bilgisi, vizyonu, liderlik meziyetleri vb... bir sürü özelliği alt alta koyduğunda Bursaspor, Eskişehir, Kayseri seviyesinin daha üstünde değil.
    Futbola bakışında ciddi takıntılar olan, tamamen defansif ve konservatif şekilde önce gol yememe, takım savunması gibi kavramlarla olaya yaklaşan, pasif, edilgen ve ikincil duruşu ile asla hep dominant olması gereken büyük takımları çalıştıramaz. 3 yıllık icraatları da bu dediklerimi ispatlıyor. Ağzı, çenesi kuvvetli süslü püslü laflar ediyor ama iş birazcık 'risk' almaya, denenmemiş bazı şeyleri denemeye falan geldiğinde yapamıyor, yapmak istemiyor.

    Arkadaş, ayet midir tek santrafor oynamak. Christian çıkar sezer mi girer illa ki? deplasmanda daha önde başlamak, ileride basmak, ileride çoğalmak neden olmasın? bir kerede yenil de böyle yenil. amaç gol mu atmak gol mü yemek?

    bence artık aykut kocamanın yeniden paraları çarçut etmesine izin verilmemesi lazım. elinde selçuk, topuz, sezer, christian, salih, recep varken tutup bir de topal ve meireles için 25 milyon € harcanmasının mantığını gerçekten biri izah etsin? üstelik emre ve özer'i de gönderiyorsun.

    ama senin sow dışında golcün yok, seni ileriye taşıyan gol, pas herşeyi yapan alex'i de sen gönderiyorsun. Abi o zaman ya farklı bir sistemle oyna ya da oraya birini al.

    Rezalet bir sezon planlaması, saldım çayıra mevlam kayıra planlama(İBB maçında kendi de ifade etti, biz de ne olacağını bilmiyoruz, zaman gösterecek diye; tabi o evrilmek gibi yine sinir bozucu beyin sikici gıcık edici süslü laflarında kullandı ama!!!)

    emre disiplinsiz, alex soyunma odasında çok yer kaplıyor, stoch disiplinsiz, semih'le sıkıntı nedir belli değil, christain disiplinsiz...

    burada sorun bence Aykut kocaman'ın iletişim kuramama sorunudur. Futbol bilgisi, liderlik vasfı, risk alma cesareti olmayan birinin bu takımda artık kalmasının anlamı yoktur. yeniden bir golcü, bir forvet arkası için 20 milyon € gibi yüklerin altına girmenin manası yok. Fenerbahçe eğer yapacaksa teknik direktörünü değiştirsin. Gelecek sezonun planlamasına şimdiden başlasın. Devre arasında kimse alınmasın. Gelen hoca adam gibi mevcut kadrodan daha hücumcu, Fenerbahçeye yakışan taktikle oynatsın takımı. Mesela:

    volkan - yobo- bekir - gökhan - hasan ali - christian - meireles - stoch - kuyt - sow - krasiç

  16. Bolat dedi ki...

    Öncelikle yazi icerisinde katildigim yani Aykut Hoca'yi elestirmek istedigim hususlarla ilgili bir yorum yazmak istiyorum.

    ...
    Ben, evet cok hasta bir FB'liyim. Takimin maglubiyetlerinde o aksamim zehir olur. Hele bu yenildigimiz rakip GS ise, o aksamla kalmaz ertesi gün de, macin sonucunu her hatirladigimda icime hüzün cöker ve bana manasiz gelir geri kalan hersey... Abartmiyorum gercekten böyledir. O yüzden yazida belirtildigi gibi Gökhan Gönül'ün resmi korkunc derecede asabimi bozmustur.

    Ve yine ayni sekilde iki sezondur GS karsisinda aldigimiz yenilgiler, berabera kaldigimiz ya da galip geldigimiz karsilasmalarda dahi oyun olarak aciz kalisimiz canimi tarif edilmez ölcüde acitmistir. Gecen sezon Alex'li takim, ortasahanin fiziksel zaafiyeti, GS'nin cok formda olmasi; Süper Kupa finalinde malum Alex krizi ve bunlara ek olarak Aykut Hoca'nin Ligtv'deki rptj.'da bu durumla ilgili bir soru üzterine dile getirdigi, bu sezon GS karsisinda üstülügümü kaybetmedigimizi herkes görecek iddiasi beni bu haftasonunki karsilasmayla ilgili ümitlendirmisti. Galip gelecegimizi yine düsünmüyordum ama oyun olarak üstün olan taraf olacagimizi, galibiyeti kaciran taraf olacagimizi saniyordum, bekliyordum.

    Fakat bu haftaki sonuc ve oyunu gördükten sonra artik suna kesinlikle emin oldum: FB'nin basinda Aykut Hoca oldukca, GS'nin basinda da Terim, Fenerbahce hicbir final niteligini tasiyan karsilasmada GS karsisinda istedigi sonucu alip dönemeyecektir. Olursa bu, cok büyük bir futbol sansiyla ancak mümkün olacaktir. ikinci yaridaki GS karsilasmasina kadar umarim, ligin sampiyonu belli olur, sayet yine GS ye karsi final niteligi tasiyan bir karsilasmaya cikacak olursak, gecen sezon oldugu gibi sahadan istedigi sonucu alip dönecek takim Terim'in GS'si olur...

    Bu iddiamin teknik temelini de bir sonraki yorumda yazacagim malum karakter kisitlamasindan dolayi.
    ....

  17. Bolat dedi ki...

    Bir önceki yorumun devami.
    ....

    Aykut Hoca hakkinda cok kontrollü, en kücük bir konuda bile adimini atarken her faktörü defalarca kez kontrol eden, kolay kolay risk almayan, hep dikkat eden bir insan yorumu yapsak sanirim cok fansatik kacmaz. Özel hayatinda da böyledir, teknik direktörlük tarzi da... Cünkü bu bir karakter özelligi. O yüzdendir ki sanirim, konusurken sürekli zorlanmakta cünkü agzindan cikabilecek her kelimenin nerelere gidebilecegini obsesif denecek ölcüde ölcüp bicmekte...

    Futbola bakisi da öyle. Rakibe saygi duymak cok iyi... Ama o Akhisar Belediye'ye dahi büyük bir kontrol ve süprize yerbirakmamak amaciyla cikiyor ilk etapta.

    Zihninde sürekli futbolun dogrusu ve normlari var ve olaya hep bu analitik ölcekte yaklasiyor. O yüzden de her zaamn bir maca öncelikle kontrollü basliyor, oyunun basinda ortaya konulacak olan agresifligin ve saldirganligin bebarerinde getirebilecegi savruklugun veya aceleciligin basina istenmeyecek isler acmasi riskini göze alamiyor ve hep 60'a kadar oyunu bir sekilde getirip o dakikadan sonra sonuca gidecek hamlelerde bulunmak istiyor. Büyük maclarda genel yaklasimi bu sekilde.

    Bu felsefe özellikle Avrupa maclari sözkonusu oldugunda ise bir hayli yarayabilmekte. Cünkü büyük olasilikla Avrupali da daha cok bu mantiga yakin hareket ediyor. Ve orda Atkinson gibi isinin ehli hakemlere teslim ediliyorsunuz...

    Fakat is Türkiye'ye geldiginde, rakibiniz de özellikle GS ise bu mantigin hicbir sekilde ise yaramayacagini aksine her firsatta GS'nin istedigi sonucu alip sahadan ayrilmasina yol actigini görüyoruz...

    Cünkü GS nin bir de basinda Terim oldugu dönemlerde, bu topraklarda daha gecerli olacak olan, oyunun basinda agresif, futbolun dogrulariyla ve rasyonal akilla cok iliskisi olayan, daha cok motivasyon ve tutkuya sirtini yaslayan, icerisinde sertligin, mücadelenin bir sekilde sonucu almanin yattigi bir mantikla cikiyor takim karsiniza ve siz her defasinda bu agserif, istekli rakip karsisinda tutuk ve kontrollü kimliginizle boyun egmek zorunda kaliyorsunuz...

    Rakibinizin oyun basindaki agresifligine karsi koyabildiyeniz de, bu sefer isin icine örnegin bir Avrupa karsilasmasinda cok fazla hesaba katmayacaginiz ama Türkiye sözkonusu olunca kacinilmaz olan hakem faktörü girebiliyor. Cünkü memleketinizde ya Firat Aydinus gibi sizin oyuncularina karsi önyargisi oldugu belli olan isgüzar, ya Cüneyt Cakir gibi size cikarttigi kirmizi kartlari veya verdigi penaltilari asla Galatasaray alehine veremeyecek olan ahlaksiz, ya da rakibinin topu oyunda tutmamak ve oyunu sogutmak adina yaptigi her türlü futbol disi etmene mani olmayi birakin yardimci olacak olan Halis Özkahya gibi basiretsiz ve yeteneksiz hakemlerle karsi karsiya kalmaktasiniz...

    Böyle olunca da gecen sezonki gibi Kadiköy'de tam kafanizdaki plana göre oyunu almak icin hamle yapacaginiz dakikalarda Dia oyundan atiliyor, gecen hafta oldugu gibi bir sekilde skor avantajini yakalamis rakibiniz hakemin de yardimiyla oyunu sogutarak, sizin oyun kurmanizi engelleyerek ve bir de üstüne sacma sapan hakem karariyla eksik kalarak oyun basindaki rölantide gecirdiginiz dakikalar cöpe atilmis ve cok kisitli bir süreye kendi kendinizi mahkum etmis oluyorsunuz...

    Daha can sikici olan da Aykut Hoca'nin bu durumda hala hicbir sakinca görmemesinde her seferinde yine ayni mantik ve beklentilerle karsilasmalara cikmasinda...

  18. Bolat dedi ki...

    Katilmadigim notalar...
    ...

    Aykut Hoca'nin kosu mesafesiyle ilgili söyledikleri aslinda cok acik. Onun amaci, kosan ama kalitesi olmasa da olur bir takim degil elbette. Söyledigi ve amacladigi sey, kalitemizi ortaya koyabilmemiz ve kalitemizin fark yaratabilmesi icin en az "onlar" kadar kosmamiz gerekir. Aksi halde bizim kaliteli dedigimiz kadronun bir esprisi olmaz demek istiyor. Bu acidan bakildiginda haftasonu oynan derbide sadece kosan, mücadele eden ama kalitesi ve oyun zekasi yetersiz oldugu icin maglup olan bir takim yoktu sahada. Aksine, tam da Aykut Hoca'nin kaygilarini hakli cikartir sekilde yeteri kadar kosmadigi icin etkili olamamis bir takim vardi. Hoca'nin hedefleri 120 km civarinda, bunu biliyoruz. Haftsonu ise tam rakami bilmemekle birlikte max. 100 km dolaylarinda kosmus bir takim olduguna eminim.

    Kosu mesafesi yaklasiyla ilgili, o sadece kosan, askerlerden olusan bir takim yaratiyor yaratmak istiyor derken Hoca'nin futbol vizyonu ve zekasiyla ilgili ciddi manada haksizlik ediliyor. Bu yazida da asagisindaki yorumlarda da maalesef bu var.

    Gladbach karsilasmasinda atilan ücüncü golü hatirlayalim. Topal'in üstelik sol ayagiyla savunmasi arkasina harika bir tek topuyla Caner'i kacirmasi, Caner'in bekletmeden ortayi yapmasi ve Kuyt'un gelen ortaya cok iyi bir forvet kosusu yaparak tek vurusla golü kaydetmesi. Oyun zekasini, yeteneklerini becerilerini begenmediginiz oyuncular yapti bu aksiyonu.

    Cristian-Meireles-Topal üclüsünün fligrantlarin sahi oldugunu iddia etmiyorum, ama bu kadar kisir olmasinda bu takimin sizlerin bahsettigi özellikleri olmayan oyuncularin eksikligi kadar bu bahsettigimiz oyuncularin birkac mac disinda sezon basindan bu yana hicbir zaman kendi potansiyellerinde oynamadiklari etkili olmustur, emin olalim. Eminim Aykut Hoca da biliyordur, örnegin Cristian'in yerine özellikleri itibariyle sonuca daha direk etkisi olan bir oyuincuyla oynamak, ama hangimizin hayatta hersey istedigi gibi oluyor ki.

    Hoca'nin teoride dile getirdiklerini pratikte bir türlü hayata gecirememesi bir performans sorunudur ve elbette elestirilir o ayri bir konu...

  19. Bolat dedi ki...

    Bir önceki yorumdan devam
    ...

    Hoca'ya haksizlik yapilan noktalardan birisi de Cristian'i direkt Alex'in yerine oynattigi ve dolayisiyla Alex'i gönderirken takima hicbir plani olmadiginin ortaya ciktigi ve ayni sistemi Alex'siz devam ettirdigi ve bu yüzden sadece daha yeteneksiz bir takim yarattigi ile ilgili.

    Biricinsi Alex'i keyfi istedigi icin göndermedi Hoca. Gidis sürecini Alex askindan kendisini soyutlayip analiz edenlerin rahatlikla görecegi gibi o kopus bir nesterdi o anki kangrenlesmis duruma ve Aykut Hoca kadar, Baskan ve Alex'in de dahil oldugu, yol actigi bir sonuctu. Hoca sezon basindan itibaren Alex'siz bir takim planlasaydi ona göre transfer yapardi. Hesaplarini Alex'li bir sezon üzerine yaptigina eminim.

    Alex ile Cristian'in birebir ayni oyunu oynadigini dolayisiyla sistemin degismedigini iddia etmek de dogru degil. Alex'in nerde topla bulustugu, sahanin nerelerinde daha cok gezindigi, oyunun icinde ne kadar genislikte bir alanda varligini sürdürdügü ile Cristian'in ki cok farkli. Alex tam bir forvetti. Cristian ise rakip cezasahasina da girmeye calisan bir ortasaha elemani. Kabiliyetleri ve performansi nedeniyle pozisyonunun hakkini veremiyor. Orda hemfikrim. Ama Alex cikti, Cristian girdi ne degisti o zaman demek gecerli bir yaklasim degil benim icin.

    Deginmek istedigi bir diger nokta da, birkac oyuncu haric, onun döneminde oyuncularin performans olarak geriledikleri yönünde. Bu yorumlari gördükce acikcasi insanin hüzünlenmemesi elde degil. Cünkü cok belli ki, Hoca'nin teknik direktörlük ve futbol bilgisinin yanina yaklasamayacak futbol medyasinin dönem dönem yumurtladigi kliselere fazlasiyla itibar eden ve etkisisinde kalan taraftar bakisi oldugunu düsünüyoru bunlarin. O kanat önderleri ki, daha iki ay önce Selcuk Inan'in Türk futbol tarihini degistiren adam oldugunu iddia ediyorlardi. Söyle bir sey hatirliyorum; Önder Turaci Kayserispor'a verilmisti ve o sezon basi kampini Fenerbahce ile geciren Önder Turaci'nin Kayserispor'un o zamannki Hocasi Sota ve ekibi tarafindan fizik olarak hazir olmadigi icin kadroya alinmadigi ve takimdan ayri yeniden hazirlik antreman programina alindigi yönündeydi. Medyanin bizleri anlatmak istedigi sey acikti, Aykut Kocaman takimi calistiramiyor, bu isi bilmiyor. Insanlari bu palavralara inandirmak zor olmadi. Kimse nedense, Aykut Hoca elinde sopayla calismayan oyuncuya dayak mi atsin belki de Önder calismamistir yeteri kadar demedi. Onun döneminde hicbir oyuncunun gelisim göstermedigi de buna benziyor biraz.

    Bekir'in performansi belli. Hasan Ali Kaldirim gelisiyor umarim daha da iyi olacak. Sezer toparlaniyor. Gecen sezon sakat oldugu icin ancak ortaya cikabiliyor. Stoch'tan ben daha iyisini beklemiyorum. Benim iddiam ondan bes para etmeyecegi. Alex yine FB deki futbol hayatinin en etkili dönemini onun zamaninda yasamisti. Caner'den keza en iyi verimi alan hoca Aykut Hoca. Gökhan Gönül belki Zico döneminden biraz daha etkisiz ama bu direk Hoca ile alakali olmayabilir. Recep Niyaz'i bilmiyorum ama calkantili bir döneme girmez Aykut Hoca'nin da FB nin basindaki görevi sezon sonunda sonlanmazsa önemli bir oyuncu olacak kazanilacagini düsünüyorum.

  20. Bolat dedi ki...

    Bir önceki yorumun devami
    ...

    Kapanis olarak sunu söylemek istiyorum. Performans olarak beni tam manasiyla tatmin etmiyor Hoca. Buna itiraz edemem. Teoride söyledigi seyler cok hosuma gidiyor ama bunlari pratige gecirme konusunda en azindan bana kalirsa tam manasiyla basarili olabilmis degil. Ve fakat onun FB icin hala alternatifsiz oldugunun ve takimin basinda mutlaka kalmasi gerektigini düsünüyorum.

    Bunun söylerkenki dayanak noktam ise sadece onun cok önemli bir FB olmasi, 3 Temmuz sürecinde gösterdigi liderlik, efsane futbolculuk kariyeri, olaganüstp beyefendi kisiligi degil, futbolun rasyonelitesi ve salt teknik anlamda baktigimda da onun alternatifsiz olduguna ianiyorum.

    Örnegin bugün ic piyasada FB'nin basinda kim olabilir desek, herhalde, en azindan benim icin, 2 isimden baska kimse aklima gelmiyor: Ersun Yanal, Abdulllah Avci ve belki bir de Fuat Capa. Fuat Capa'yi bir kenara bakalim. Ersun Yanal ve Abdullah Avci'nin onun yerini dolduramayacaklari bence cok acik. Aykut Kocaman, 3 Temmuz, Alex vs derken Fenerbahce'nin basinda cok önemli kriz sürecleirne girdi ve hepsinden dimdik cikabildi. Ersun Yanal'in Hakan Sükür, Abdullah Avci'nin da Selcuk Inan krizini nasil kötü yönettiklerini ve süreclerden maglup ayrildiklarini hatirliyor olmaliyiz. Yani büyük klüp hocasi olmak sadece skor performansiyla mümkün olmuyor bu tür süreclerin altindan kalabilecek güclü bir kisiklik de gerektiriyor.

    Yabancilardan ise kim var bilmiyorum. Aragones gibi cok önemli bir hocanin performansi ortada. Neticede yabanci bir hoca, ülkenizi tanimiyor, dilinizi bilmiyor, ülkenin futbol ortamini bilmiyor, dolayisiyla cok kolay basarisiz olabiliyor. Hiddink de böyle oldu, Schuster de, Rijkard da.

    Herkesin bahsettigi Zico, benim icin ise hala cözemedigim bir soru isareti. Onun zamaninda SL'de ceyrek final oynamistik ama ayni sezon oynadigimiz GS karsilasmalarini hatirlarsak, galiba 2 beraberlik ve 2 maglubiyet almistik. Sampiyonlugu son bes haftaya hocasi dahi olmayan GS ye kaptirmistik. Aykut Hoca'dan cok farkli degildi onun GS maclari performansi sanki, yaniliyor muyum? Ve sanki Zico o dönem bir sekilde egrisi dogrusuna denk geldigi icin tutmus bir tercihti ama kendisi de FB den ayrildiktan sonraki hicbir duraginda basari elde edemedi, en son Irak'ta hocalik yapiyordu. Daum dersek, iki sezondur is veren yok orda duruyor. Ikinci sezonunda GS'den kupa finalinde 5 yedigimizi ve takim yerlesimin hicbir sekilde gelismedigini hatirliyorum ben. Cünkü onun bildigi ve yaptigi tek sey, bir sekilde sampiyon olmak. Yillar icerisinde iyi bir sistemin oturdugu bir takim yaratmadi. Ücüncü sezonunda da Manisa deplasmaninda 5 yemistik. Yani yillara yayilan günü kurtmayi amaclayan takimin gelecegini kurmak isteyen bir isim degildi. Yani gelenler de bunlardan farkli olmayacak.

    Bence...

  21. Unknown dedi ki...

    Joseph Samael;
    Let me write this in another language for those of you who lack the basic human necessity for survival "intelligence". Ignorance is a bliss. Unless one develops the necessity skill to comprehend what the other is saying, that one who misinterprets will always be confined to live in a land/place where morons survive happily forever as human manure.

  22. Adsız dedi ki...

    Bu yazının çok büyük bir kısmına katılmıyorum… Daha doğrusu 3 Temmuz süreci ve süreç içinde halen devam eden uygulamalardan bağımsız bir şekilde takım performansı ve Aykut hoca performansı değerlendirmesi yapmak bana çok büyük bir haksızlık olarak geliyor… Caner’e ve Meireles’e gösterilen ( ikinci sarı kart ) kartlar gösteriyor ki Fenerbahçe önümüzdeki birkaç yıl boyunca Galatasaray’ın şampiyonluklarında sadece bir figüran olacaktır… Futbolun eğlence yönünde, Fenerbahçe takımı ligin para sağlayan figürü olup, bu süreçte Galatasaraylıların şampiyonluk sürecinde heyecan duymalarını sağlamanın ötesine geçemeyecektir…

    Meselenin bize bakan yönünde yapılacak eleştiriler olacaktır… Ancak Fenerbahçe’nin geçmişte defalarca yaşadığı engeller ve gs lobisinin ayak oyunları her daim başımıza çorap örmüşken ben Aykut hocanın yeterliliği veya yetersizliğini, tercihlerinin isabetli olup olmayışını tartışmam… Çünkü Türkiye de Fenerbahçe’nin kadro tercihlerinin yeterli veya yetersizliği başarıya ulaşmasında yaşayarak öğrendiğim ve defalarca tecrübe ettiğim üzere bir kriter olmamaktadır…

    2006 yılında kadro olarak rakibinden kat be kat üstün olan Fenerbahçe sonuca ulaşabilmiş midir ??? Kadro yeterli olsa dahi, bir sürü saha dışı faktörle şampiyonluklarımız, kupalarımız engellenmemiş midir ??? Teknik adamlarımız, futbolcularımız medya tarafından sürekli hedef ilan edilmemiş midir ??? En ufak başarısızlıklarımız bazen taraftar gruplarımızda kullanılarak kaosa çevrilmemiş midir ??? Tarihinin en güçlü dönemini geçiren bir kulüp ile, ( 2000-2010 dönemi ) tarihinin en kötü dönemini geçiren kulübün sportif mücadelesinde güçlü dönemini geçiren takım lehine bu dönemde şampiyonluk ve kupa kazanma bakımından bir fark oluşmamasında bizim yanlışlarımız mı yoksa saha dışı unsurlar mı daha çok paya sahiptir ??? 2006 yılında engellenen şampiyonluk kazanılsa idi, sonraki yıllarda hem ligde hem Avrupa da önemli başarılar yakalanmayacak mıydı ???

    Ben kesinlikle ama kesinlikle saha dışı unsurlar yönünden rakiple benzer şartlara sahip olmadan, bu takımın performansını konuşmam… Önce şartları eşitleyelim, adil yapalım ondan sonra konuşalım… Fenerbahçelinin birinci önceliği saha dışındaki şartları rakibiyle aynı seviyeye getirmek olmalıdır… Tüm gücüyle ve tüm unsurlarıyla buna öncelik vermelidir… Yoksa senin takımın iyi olmuş, kötü olmuş, yeterli kurulmuş veya eksik kurulmuş çokta önemli olmuyor… Çünkü öyle de olsa, böyle de olsa kaybediyorsun…

  23. mergung dedi ki...

    oyun kurucu stoper olarak takım içinden benim önereceğim oyuncu mehmet topal. en azından orta sahadaki kokmaz bulaşmaz oyunu yerine savunmadan daha güvenki çıkışı sağlar. hatta daha da ileri gideyim : gökhan gönül'ün bu formsuz döneminde bir müddet dinlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. benim gönlümde - şu aralar meireles'in de cezalı olacağını düşünerek - şöyle bir kadro yatıyor :

    volkan
    m. topuz - yobo - m. topal - hasan ali
    krasic - salih - cristian - sezer
    kuyt - sow

    meireles döndüğünde salih'in yerine, gökhan da bir dinlenme periodundan sonra topuz'un yerine monte edilebilir.

    ara transferde mutlaka bir forvet, diego tarzı yaratıcı bir orta saha ve bir de hem stoper ve hem de sağ bek oynayabilecek oyuncular alınmalı.
    stoch'un da devre arasında ilk çıkan talibe satılması gerektiğine inanıyorum.

  24. gurkan dedi ki...

    berkmert'in dediklerine 100% katiliyorum. olayin temeli bu

  25. miracsaral dedi ki...

    @zachpaulsen: Hocam yazdıklarına çok katılıyorum ama yaptığın kadroda 7 yabancı var :)

  26. Adsız dedi ki...

    @gumgumok ve @berkmert e katılıyorum.

    Yazı yenilgi psikolojisiyle yazılmış. Özellikle de "GGönül niye sarıldı, futbolcular bizim kadar üzülmüyor, meirelles bizi kandıramazsın" tadındaki kısıma anlam veremedim ve açıkcası yakıştıramadım.

    Yani koskoca Raul Meirelles, hayatı boyunca kırmızı kart görmemiş bir adam, profesyonelce yaşayan, futbolun zirvesinde yıllarca kendini taşımış bir şahsiyet 2-3 ay önce geldiği ülkeyi çözüp, taraftara yaranmak için tamamen karakter dışı çakalca bir eylemde bulunmuş öyle mi? Bu adamın buna ihtiyacı mı var? Biz böyle yorum yaptığımızda "bak noel tatili için yaptı" diyen tvdeki götlerden ne farkımız kalıyor? Birimiz dahi düşünmüyor mu ki bu adamı gerçekten hayatında görmediği şekilde delirtiyorlar, taciz ediyorlar, fıttırtıyorlar, o da böyle reaksiyon gösteriyor!?

    Buradan geleceğim nokta şudur - tıpkı yukarıda referans verdiğim iki yazarın fikirleri gibi, delirtilmiş, 7/24 provoke edilen, yıldırılmaya uğraşılan bir takımın oturup çift forvetini tartışmak ne kadar doğru?

    Her yenilgisinin üzerine binbir senaryo inşa edilen yerde haliyle "yenilmemek için" oynayan TD'e "ileri doğru oyna da yeniliyorsan böyle yenil" demek ne kadar doğru?

    Fenerbahçe futbol takımının analizini 90 dkda olan biten üzerinden yapanlar çok hata yapıyorlar. Bir öğrencinin sınav sonuçlarını sınav müddetince olan biten ile eleştirmek gibi birşey bu, oraya gelene kadar yediği dayak, gördüğü baskı, elinden alınan imkanlar tartışılmaz, unutulursa bunun adı vefasızlık ve adaletsizlik olur. En basit örneği Meirelles olayıdır. Hayatı boyunca profesyonellik çizgisinden milim sapmamış adam dahi deliriyor.

    3 temmuz diye bir terane tutturdunuz, sahadaki topu görmüyorsunuz diyenlere sözüm; sahadakini görüyoruz, yer yer biz de şikayetçiyiz, ama saha dışındakini de unutmuyoruz, görmeye devam ediyoruz, sizin de unutmamanızı öneriyoruz!

    Rakip takım otobüsümüzü taşlıyor, "mala zarar"dan içeri alınıyorlar, Fenerbahçeli ağır tahrik sonrası kendisine yakışmayan tepkiyi koyuyor ve 6222 den yargılanıyor. Bunları lütfen unutmayın arkadaşlar. Süreç inanın bitmedi.

    BJK-GS maçında Burak Yılmaz Beşiktaşın 2 puanını çalmasa, Fırat Aydınus Eskişehirde 2 puanımızı çalmasa, Akhisar-GS maçında +90daki penaltı nizami atılsa derbi nasıl geçerdi hiç düşündünüz mü? Hepsini geçtim, "onu çekme bunu çek" diyene hak ettiği cezayı verseniz, oralara da nihayet bir çomak soksanız?

    Yine de Fenerbahçe kısır topunu oynardı ve yenilirdi diyorsanız gerçekten safsınız. Yıllarca Avrupada "adamlar 3 kere geldi gol oldu" diye hayıflanırken, tıpkı GSın CLde ilk 3 maç yaşadığı sendrom gibi, bugün bu topu oynayan Fenerbahçeyi bu kadar çaresiz görmek doğru ve adil bir değerlendirme değil. Bekir kendi kalesine golü atmasa bugün bu satırları bir derbi galibeyetinden sonra yazıyor olacağımdan da en ufak şüphem yok hala.

    Bir ekibi ve taraftarını hep ateşe atacaksınız, medyada şiddet uygulatacaksınız, hocasını küçültmek için, aşağılamak için hakarete varın yayınlar yaptıracaksınız ama sonra onlar çıkıp ölümüne yenmeye oynayacak, temkini elden bırakacak...mümkün mü yahu! Lütfen olayları bütün dış ve iç etkenleriyle, bir bütünlük içerisinde değerlendirelim..


  27. Adsız dedi ki...

    http://www.ntvspor.net/haber/spor-toto-super-lig/78771/rapordaki-ifadeler-dogru-degil

    Meirelles röportajı söylediklerimi (yayınlanırsa) daha net hale getirecektir. Adam kızının okula gidişini düşünüyor, cinsi ayrımcılığa karşıyım diyor, biz hala "formayı öptün ama yemeyiz" diyoruz.

    Tekrar soruyorum, bu adamın 29 yaşında, böyle bir kariyer sonrası buna ihtiyacı var mı? Maymun ediyorlar(ediyoruz) adamı, gerizekalı, kötü niyetli bir hakem yüzünden!

    Lütfen bu ülkedeki genel seviyesizliğe ve Fenerbahçe kumpasına kendimizi kaptırmayalım.

  28. Unknown dedi ki...

    maç sonu açıklamasında yine bizim için hayal kırıklığı yaratacak şeyler söyledi.
    sezon başında "birbuçuk ay sonra bu takım iyi oynamaya başlayacak" demişti. sanırım planı o süre içerisinde alex'i göndermek ya da kulübeye hapsetmekti. bu yolla da fenerbahçe'nin iyi oynayacağını düşünüyordu. ayları saymadım ama güzel futbolun esamesi bile yok.
    zaten o'nu kötü teknik direktör yapan da işte bu.
    alex veya o tarz oyuncuların takımların sırtına yük olduğunu zannediyo.
    hakbuki öyle değil. dünkü yakaladağımız formsuz galatasaray karşısında eğer alex olsaydı elini kolunu sallayarak kazanırdı fenerbahçe.
    ama alex'siz fenerbahçe son derece formsuz galatasaray karşısında bile maç boyunca allah'ın bir tek pozisyonunu bile üretemedi. gol de dahil "sıfır" pozisyonla bitirdik maçı.

    "psikolojik üstünlüğümüzü kaybetmedik galatasaray'a karşı" demişti hoca lig tv röportajında.
    çoktan kaybettik.
    tam iki yıldan beri galatasaray ile oynadığımız tüm maçların en iyisiydi dünkü maç. en iyisinin haline bakın.
    o iki yıldan önce her fenerbahçe taraftarı galatasaray maçlarını "acaba ne olur, yener miyiyz yenilir miyiyz?" diye değil "acaba bugün kaç atarız" diye seyrederdi. ama artık bırak kaç atmayı gol atacak halimiz kalmadı.
    aykut hoca bizi fenerbahçeli yapan insanlardan biriydi. lütfen artık öyle kalsa. bıraksa. bıraksa da "aykut kocaman" gibi futbolculara ilk 11'de şans verecek cesarette biri gelse (ben teknik direktör olsam aykut'u oynatmazdım demişti).

    koşan takım yaratmak istiyosa aykut hoca bunu kısmen başardı diyebiliriz. maç sonu istatistiklerinde en fazla koşan oyuncular fenerbahçe'den çıkar bundan sonra. ama o "koşu mesafelerini" inceleyin dörtte üçü top rakipteyken. amaçsız bir koşu. müdahale yok. ikili mücadele yok. paslaşan ya da dripling yapan rakip oyuncuya refakatçilik. bu durumda koşsan ne olur koşmasan ne olur. hatta daha ileri gidelim zaten bi kaç sn içerisinde tekrar kaptıracağın topu kapsan ne olur kapmasan ne olur.

    şunu ne yazık ki rahatlıkla söyleyebilecek durumdayım, süper ligdeki herhangi bi teknik direktörü torbadan kurayla çekin ve fenerbahçe'yi teslim edin açık ara şampiyon olur. kesinlikle olur. çünkü hiçbiri bu kadar enfes bi kadroya bu şekilde bi futbol oynatmaz ve mümkünse alex'i değilse de benzer bi oyuncuyu alır bu takıma monte eder.

    şu haliyle fenerbahçe benim gördüğüm -avrupa da dahil- taktik anlayışı en zayıf takım. hücumla ilgili tek bi organizasyon bile yok.

    aykut kocaman asıl problemin doğru zannettiği futbol şekli olduğunu anlayana kadar fenerbahçe erimeye devam edecek.

  29. Unknown dedi ki...

    Well, ignorance may well be "a" bliss, judging from your rather spastic and irrelevant comment to this piece, which is infested with mere resentment and not much substance. Hero writes: "Bayern Munich veya Borussia Dortmund da kim varmis ileri zekali senin bahsettigin oyuncular dan, CL guruplarindan birinci cikmislar. Biraz modern futbol anlama kabiliyetin olsaydi, boyle abuk subuk makale yazmazdin."
    Apparently only our hero the unknown has the "modern futbol anlama kabiliyeti," which practically consists of comprehending the simple fact that if you replace gotze with alex, dortmund will still be dortmund and play as dortmund. So, let me ask this caricature of a man, if it's indeed the system and not the players that count in the end, why has mr. Kocaman spent over 50 million euros on players who are essentially, after all, interchangeable? Well, of course the answer is, if i may, that players do matter, and there indeed are 'ileri zekali' dortmund players who make a difference. And by the way, it's ironic that the silly example you come up with happens to be alex, the only intelligent player besides gokhan gonul, who was duly disposed of by the system man mr. Kocaman.

    And please do not masturbate here in front of us, use a fucking word document which only you can read.

  30. alihoca dedi ki...

    Yazıyı eleştiren Fenerbahçeli Dostlardan ricam.

    Sadece ve sadece bir tek örnek olarak,

    Fenerbahçe Takım Kadrosu ile Beşiktaş Takımı Kadrosunu;

    Oyuncu, transfer, yetenek, maliyet, takımdaşlık, mücadele, puan durumu vs vs her açıdan karşılaştırsınlar.


    Bu tabloya bir mazeret bulmak zor. Uydurduk desek inandırmak zor.

    Saygılarımla




  31. Sekhranikos dedi ki...

    Yok bu geyik de güzel oldu hakikaten. Oyuncuya bağlı değil sistem olmak? Bu sebeptendir tüm büyük takımlar "sistemimiz var selçuğu da koysak olur" kafasında di'mi???

    milyonlarca dolarları saçan avrupanın kulüpleri değil çünkü.


    O küçük kafalarınıza sokun artık. Dünyanın tüm büyük takımlarını büyük yapan oyuncularıdır. Tek fark onlarda üst düzey oyuncu sayısı çoktur. Onların hiç birinde teknik adam yarın bir gün bu gidecek iyisimi şimdiden takımın ırzına geçeyim demez. Fenerden bir büyük çıkarırsan çökerse barcelonadan 3 adam çekersin oda çöker. Puyol bir gün bırakacak demezler onlar kontrat yenilerler taaki bırakasıya!

    Kocamanmış Aykut ve sevdalıları. Bir sistemin oturmasına kaç sene gerekiyor bir anlatsanız bilsekde ona göre izlemesek. 3 yıldır zerre gelişim göstermeyen, hızla pahalı bir ankaraspor olma yolunda bir fener var ve her maç sonu manasız cümleler kuran yetersiz bir fuutbolcu eskisi sempatik durmuyor!

    90 dakika tek organize pozisyon bulamayıp işi duran toplara atan adama da amigolardan biri bir zahmet kafa atıversin uyanır belki!!!

  32. Adsız dedi ki...

    Gökhan Gönül’ün Fatih Terim’e maç sonrasında sarılmasını bende kabul edemiyorum… Fatih Terim’den yüz bin defa daha sportif bir kişilik olan Aykut Kocaman’ın elini sıkan bir tane Galatasaraylı topçu var mı ??? Galatasaray’dan bir tane topçu bırakın Aykut Hocamızın elini sıkmayı, bu durumu hayal bile edebilir mi ??? Galatasaray futbolcuları taraftarından gelecek olumsuz tepkilerden çekinip bunları yapmazken, Gökhan Gönül’ün gidipte Terim’ e sarılmasını asla kabul etmiyorum… FATİH TERİM’İN bu ülkede futbolcu ve teknik adam olarak saygı duyulacak hangi özelliği vardır ??? Başarıları adına Gökhan gönül bunu yapmışsa, Gönül’e yazıklar olsun… O başarıların nasıl elde edildiği demek ki Gökhan gönül için hiç önemli olmamış…
    Fenerbahçe forması giymesine rağmen Terim’e hayranmış… Fenerbahçe de en beğendiğim oyunculardan biri olan Gökhan’ın Terime olan bu hayranlığı sonrasında yönetim tarafından ilk kapının önüne konulacak futbolcu olmasını istiyorum… Fenerbahçe taraftarı olarak bizlerin hassasiyetlerine önem vermeyenlerin o formayı bizim adımıza giymeye hakları yoktur… Terim’e sarılacak futbolcumuz messide olsa defolsun gitsin… Selçuk gibi yeteneksiz topçular beni temsil etsin bana o yeter…

    Gökhan Gönül efendi herhalde geçen yıl Kadıköy de taraftarımıza adeta devlet terörü uygulanırken orada yok muydu ??? Terim’in egosu kabarıp ille de kupayı isterim histerisinin ve soyunma odalarımıza yazılan yazılardan haberi yok muydu ??? Bu yapılanlar Gökhan Gönül’ün canını acıtmıyor olabilir… Ama biz Fenerbahçe sevdalılarını o yapılanlar derinden sarsmıştır…Fenerbahçelinin davasını gütmeyecek, kinini ve nefretini gözetmeyecek, Fenerbahçeli ile yapılan alaylar ve dalgaları yapanlarla arasına mesafe koymayacak adamın o formayı derhal çıkartması gerekiyor…

    Geçen sezon yekta denen sporcu müsveddesi sahamıza bayrak dikme cesaretini nereden buluyor ??? İsviçre maçlarında futbolcuları dolduruşa getiren kim ??? Onu çekme bunu çek diyerek edepsizleşen, çirkefleşen şahsa bu gösterilen samimiyet benim midemi bulandırdı… Demek ki Gökhan gönülde mide yok… Fenerbahçe futbolcusuna bu taraftarın ne istediği ve neler beklediği anlatılmalı… Bunlara uymayacaklarla derhal yollar ayrılmalıdır…

    Sahalarda defalarca yaşadıkları onca haksızlığın nedeni olan bir şahsa maç sonunda gösterilen bu hürmet kabul edilecek değildir… Caner’i görmeden atan hakem bu kararı gs lobisinin etkisiyle veriyor Gökhan gönül efendi… O lobinin görünen yüzündeki aktörde Terimin taaaa kendisi gönül efendi… Yıllardır bu lobinin Fenerbahçe’ye ödettiği bedellerden haberin yok mu gönül efendi…

  33. omer sisman dedi ki...

    Gökhan Gönül aynı şeyi geçen yıl süper finaldeki Trabzon deplasmanında da yapmadı mı? Bütün maç hakem desteğiyle takım arkadaşlarının tekme tokat dövüldüğü o kadar gergin maçta oyundan çıkarken bütün maç takım arkadaşlarına eline ne geçerse fırlatmış olan, hani bir kıvılcım çaksa sahaya inip takımı linç edecek olan Trabzonspor taraftarını selamlayan/alkışlayan Gökhan Gönül değil miydi? "Ben temiz futbolcu imajımı yurt çapında pekiştireyim de, gerisi önemli değil" dercesine. Gökhan Gönül iyi çocuk esasen, böyle hesaplar peşinde olduğunu sanmıyorum yine de, ama ya akıl hocaları yanlış yönlendiriyor ya da fazla naif. ( http://tr-tr.facebook.com/video/video.php?v=452886724725723 )

  34. nikos1907 dedi ki...

    Orta saha ile ileri uçtaki sowun arasında bir şekilde köprü kurulması şart aynen geride meireles selcuk ve mehmettopuz le kurulduğu gibi.Alex ten sonra kim gelirse gelsin hatta abartıp Kaka yada Sneider olsa bile Alexle kıyaslanacak. Bunu Aykut hocanın bilmemesine imkan yok, buyuk risk aldı Eemre ve Alexi yollamakla fakat sistem kurmak derdinde, gayet mantıklı olarak. Umarım bu risk Aykut hoca ve Fenerbahçenin lehine sonuçlanır.

    Alınacak oyuncu büyük ihtimalle ofansif ortasaha diye tabir edilen tarzda olacak (sistem değişmeyecek gibi gözüküyo) gelecek oyuncununda geçiş sürecini hızlı atlatacak tarzda bir oyuncu(bknz:Kuyt) olması gerektiğine inanıyorum.


    Önemli saydığım diğer bir konu da Aykut Hocanın (ya da kulup yönetiminin) lige mi yoksa avrupaya mı öncelik verileceğidir.Şubat sonu ile mart 1-2 haftasına doğru bu ikilemin daha fazla hissedileceği periyot olacağından, şimdien karar verilmeli.Hem ligi zorlamak hem avrupayı zorlamak gecen sene birlikte oynamayan bu futbolcular için cok zor olduğunu düşünüyorum.

    Eğer lig mi, avrupa mı anketi yapılırsa oyumu ligten yana kullanacağım kesindir.

  35. Adsız dedi ki...

    @Sekhranikos - "küçük kafalarınıza sokun", "kafa atıverin" "bilmemne kafası" diye "manasız cümleler kuran" arkadaşım, bir "futbolcu eskisi kadar" bile sempatik değilsin. Kafa kafa diye kafadan takıntılı olduğunu ifşa eden bir yazı yazmışsın.

    3 senedir zerre gelişmedi denen takım bu süre içerisinde sayısız badire atlattı, yerle yeksen edildi ve yeniden kuruldu. Bu süre zarfında da 1 şampiyonluk, 1 ikincilik, 1 de kupa gördük. Bu sene UEFA'da neler olacağını da heyecanla izleyeceğiz. Tabii korkarım bazılarımız "elensek de Aykut'a giydirsem" diyecek ama onlar hep aramızda, ülke DNA'mızda bulunan arkadaşlar.

    Bu 3 senede daha neler oldu futbol açısından dersek, Hasan Ali diye bir çocuk çıktı, 23 yaşında Fenerbahçenin ve milli takımın solbeki oldu. Salih Uçan diye bir çocuk çıkmak üzere, Recep diye bir çocuk 17 yaşında resmi maçtaki ilk golünü attı Fenerbahçede. Mert Günok Volkan'dan sonra kaleyi alacağını gösterdi, yaşı onun da 23. "Alex'in üstünü iyi örtün yoksa Fener gol atamıyor" dan "Alex'siz de olur belki, bakın takım mücadele ediyor" a gelindi. Sezer gibi 1 sene yatan, 3 temmuzdan birebir etkilenen adamdan verim alınmaya başlandı. Geçen sezonun ardından hızla çıkışa geçen Sow gerçeği var.

    Bütün bunlarda Aykut Kocaman'ın payı var, az veya fazla. Yıllardır genç oyuncu izleyemeyen, tek futbolcuya dayalı düzen izleyen Fenerbahçeliler belki değişimin yavaşlığı ve sancılı oluşundan şikayet edebilirler, ama değişimden şikayet edemezler.

    "Milyonlarca dolar saçan avrupa klupleri" tabiri de baştan aşağı yanlış ve yalan. GS nin rakipleri Cluj ve Braga yı gördük. Maliyetleri meydanda. Olay sistemde bitiyor, onu oturttuktan sonra elbette büyük oyuncu monte ederek bir sınıf daha atlanır, ama bu ikinci aşamadır.

    Zaten 2-3 takviye geliyor. Buradaki arkadaşlarla sene sonunda tekrar konuşalım, bakalım hangimiz mahçup olacak!

  36. Adsız dedi ki...

    CNNTÜRKTE bugün saat 16:30’daki spor bülteninde GS LOBİSİNİN PERDE ARKASINDAKİ isimlerinden İlker Yasin’in MEİRELESİN kırmızı kartı konusundaki yorumunu dinledim… Olayı öyle farklı noktalara çekerek yorumluyor ki, hala bu yorumları göremeyen Fenerbahçeliler varsa ve hala bu Fenerbahçeliler Aykut hocanın 3 YILDIR gelişim gösteremediği palavrasının arkasından gidiyorlarsa ve bunlar gerçekten fb’li görünen gs’li değillerse bu arkadaşlara yazıklar olsun derim… Türkiye de boşu boşuna yaşıyorlar, gözlerinin önündeki taraf tutmaları, eyyam yapmaları ve Fenerbahçe’nin yüzde yüz haklı olduğu konularda dahi boğazlanmasını anlayamıyorlar demektir…

    İlker Yasin denen GS MEDYASININ ÖNEMLİ TEMSİLCİLERİNDEN biri olan bu arkadaş yorumunda diyor ki : Meirelesin ne dediğinin önemi yokmuş, kameralarda ne olduğunun önemi yokmuş, meirelesin el hareketinin Portekiz kültürüne göre hakaret anlamı taşımamasının önemi yokmuş… Ya neyin önemi varmış derseniz… İlker Yasin’e göre hakemin raporuna ne yazdığının önemi varmış ve karar buna göre verilmeliymiş… Aziz yıldırımın hakem raporuna müdahale ediliyor açıklamasını da ASLA ÖYLE ŞEY OLAMAZ diyerek savunuyor ki, zannedersiniz ki, TÜRKİYEDE GERÇEKTEN RAPORLARA müdahale edilmiyor… Programın spikeri meirelese kaç maç ceza verilmesini bekliyorsunuz diye sorunca hakem yazmışsa doğrudur diyerek önce hakemi KUTSAYIP ondan sonra da ağzındaki BAKLAYI sonunda çıkarıverdi… 10 maç ceza bekliyorum…

    Eyyy Fenerbahçeli işte bu yapılmak istenenlere karşı uyanık olmazda hala bu adamların Fenerbahçe ile ilgili piyasaya sundukları yalanların ve palavraların arkasından gitmek istiyorsan şimdiden ALLAH şifa versin diyorum…

  37. gurkan dedi ki...

    Berkmert'in gokhan gonul ve ilker yasin ile ilgili yorumlarina da 100% katiliyorum

  38. gökhan dedi ki...

    evet meireles'e de 12 maç ceza verdiler. şimdi de her şeyi bir paranoya ve hayali düşman yaratma olarak görmemek lazım değil mi? önce hatayı kendimizde arayalım, onu bunu şuursuzca suçlamayalım değil mi? benim de aykut hocadan yana rahatsızlıklarım var ama sadece olaya "hakemi de yeniceksin arkadaş" penceresinden bakarsanız rakibe yapacak bir hamle pek kalmıyor zaten. biz onlar yerine yapıyoruz...

  39. momos dedi ki...

    fenerbahce yönetiminin yapacağı tek şey kalmıştuır ligden çekilmek. başka yolu yok. bu kurgunun parçası olmayalım. benim önerim, rus ve doğu avrupa ülkeleriyla anlaşılıp alternatif bir lig kurulması ve bu ülke futbolunu bataklığınn içinde bırakmak. uefa ya da siktir çekilsin. kupaları onların olsun. kendi yaratacağımız lige adil bir mücadeleye razıyım ben. ligimiz bok gibi zaten. uefa çürümüş gitmiş, haksız rekabet var orada da. düşünün yabancı kısıtlamasının olmadığı bir ligde zenit-anzhi-olym.-pana-prag-bükreş-cluj-redstar-zagreb-partizan gibi takımlarla ortak bir ligde daha zevki maçlar oynanmaz mıydı?

  40. Signature dedi ki...

    Cristian-Meireles-Topal 3'lüsünün pas özürlü olmasından bahsetmişsiniz.Şimdi Mehmet Topal denilen adam,gerçek La Liga'nın(Barca ve Real Madrid dışındaki takımların arasında)her zaman en üstte bulunan takımı Valencia'da gayet iyi süreler alarak forma giymiş.Valencia pas oyununun tillahını oynuyor.Cristian ve Meireles ise bir organizatör eşliğinde pas oyunu için bulabileceğiniz en iyi oyunculardan.E sorun ne burada?Lider oyuncu!Ama Alex'in oyun tarzında değil.Daha çok Emre gibi,liderlik vasfı yüksek olan,takımın temposunu yukarı,aşağı çekebilen,pres yapmasını çok iyi bilen bir adam.Bizdeki sorun o adamın olmaması.Yoksa oyuncular bireysel olarak gayet kaliteli.Yoksa rakibin o çok övülen orta sahasının bireysel olarak bizim orta sahamızdan kaliteli olmadığını söylyebilirim.Onlarda da ciddi sorunlar var.Cristian'ın ofansif sezisinin zayıf olmasından bahsetmiştim.Orda da Selçuk İnan aynı durumda.Şimdi bakıp yaa şu kadar gol atmış şu kadar asist yapmış demeyin.Adamın attığı gollerin yarısı frikikten,diğer yarısı ceza sahası dışından.Ayrıca bir iki pozisyon haricinde Selçuk'un öf ne ara pası attı be diyebileceğim bir pozisyonunu hatırlamıyorum.En fazla hızlı atağa çıkarken topun dibine girip çıkarttığı uzun paslar oluyor onlar da çok nadir.Çünkü Selçuk da Cristian gibi kariyeri boyunca defansın önünde,ön orta sahaların arkasında,onlar arasındaki bağlantıyı sağlayan oyuncu olarak oynadı.Ki Galatasaray da bu sene o yaratıcı orta saha oyuncusunun eksikliğini çekiyor.Bizden çok farklı durumda değiller yani.

    Son elli bin senenin en kötü lig başlangıcı masalını ise hiç anlatmayın rica edeceğim.Lider,son galibiyetiyle birlikte ancak yakaladı 2.0 puan ortalamasını.Yani bu demektir ki ikinci devre şampiyon takım inanılmaz bir galibiyet serisi yapmazsa,normalde 77-78 puanla şampiyon olunan ligde 70 puanı gören şampiyon olacak.Yani bu sene ligin ortalaması düşük olacak.İstisnai bir sezon olacağı için başka sezonlarla karşılaştırmak pek akıl karı gibi gelmiyor bana.Önceki sezonlarda 16.haftada 34-35 puanda lider en azından.Ayrıca alttaki takımlar da mental olarak hedeften kopmadıkça çok daha zorlu maçlar oynanıyor.Geçen sezonlarda bloklar erkenden ayrılırken şimdi küme düşme potasındaki takım iki galibiyetle Avrupa kupaları için mücadele verebilir halde neredeyse.

  41. B dedi ki...

    Şuradan başlayayım: "Önemli olan Fenerbahçe'dir" cümlesini, Aykut Kocaman'ın bir bahanesi olarak görmeye başladım. Emre, Alex ve son olarak Stoch'la yaşanan sorunlarda daima kurduğu bir cümleydi bu. Önemli olanın Fenerbahçe olduğunu hepimiz biliyoruz ama teknik direktör için bir o kadar önemli olan oyuncuları grup haline getirmek, oyuncuları motive etmek ve iyi iletişim kurmak. Agresif veya "ilginç" psikolojideki oyuncuları idare edebilmeli teknik adam. Elimizden giden adamlar Emre ve Alex. Her ne kadar Emre'nin gitmesinin başka nedenleri olduğu söylense de, Aykut Kocaman'la geçen sene yaşadığı sorunların önemli bir sorun olduğu aşikar. Gelecek vaat eden bir yaşta olmamasına rağmen Emre gidip Atletico Madrid gibi bir takımda oynamaya başladı. Eğer elinizdeki oyuncunun yerini doldurabilecek durumunuz yoksa, o oyuncuyla iyi geçinmeli, orta yolu bulmalısınız çünkü önemli olan Fenerbahçe'dir. Eğer aynı tutum diğer kulüplerce gösterilseydi, Cristiano Ronaldo'nun Real Madrid'te, Wayne Rooney'in Manchester United'ta oynaması mümkün olmazdı.

    Eğer ki siz, belli bir planla uzun yıllar içinde yukarıya oynamak isteyen bir orta-sıra takımı değilseniz, önemli olan "Oyuncu Karakteri" değil, "Oyuncu Kalitesi" olmalı. Kaldı ki, bu karakterde oyuncular takımdan gitti ve bugün saha içinde takımı ateşleyecek, sırtlayacak, baş kaldıracak bir tane oyuncu yok. Bir takımın bu denli sakin olması da sıkıntıdır. Alex Ferguson hayatı boyunca sorunlu oyuncularla uğraştı ve hala uğraşıyor. Hadi uğraşmak istemiyorsunuz diyelim, kafanızda mantıklı bir plan var gerçekten de... Bugün Emre ve Alex'in yeri doldu mu? Takımda sorun yaratabilecek oyuncularla zaman içinde yolları ayırabilirsiniz lakin bu oyuncuların tamamıyla nasıl olur da takışırsınız? Santos, Cristian, Stoch, Alex, Emre...

    Veya diyebilirsiniz ki, "Barcelona'da bütün oyuncular düzgün karakterli" (değil ama). Takımın 2.5 senedir nasıl bir planı var? Ben deplasmanda Dia-Niang-Alex'in oynadığı Beşiktaş maçı dışında rakibi çözen bir plan görmedim. Ya da bu tip bir planı kaç maçta gördük? Rakibi durdurabiliyorsanız, onu yıkabilmelisiniz. Burada yıkamamanın nedeni salt yaratıcı oyuncu eksikliği değil, görüş eksikliğidir. Ben, yaratıcı oyuncu eksikliğinin daha sonra değinilmesi gereken bir sorun olduğunu düşünüyorum.

    "Alex'siz oynamaya alışmalıyız" deyip, sadece kadrodan Alex'i çıkararak oynatmak büyük bir sorundur. Normal bir insanın "Alex'siz oynamak" tümcesinden anlayacağı şey, Alex'in olmadığı,farklı bir sistem ve oyun tarzıdır. Ancak bugün yapılan şey, Alex'in yerinde Cristian'ın oynaması ve sistemin sürmesidir. Bu kanımca çok komik, hiç irdelenmeyen bir durum. Üstelik hiçbir B planınızın olmadığı da ortaya çıkıyor. Madem öyle, bunu beyan etmeyin. İlla basına karşı beyan edilmesi gereken bir şey değil bu. Hele de işin öznesi Alex'ken. Yani Fatih Terim'in "Elmander'siz oynamaya alışmalıyız" deyip aynı sistemle oynaması gibi bir şey bu. Bunun beyan edilmesine gerek yok.

  42. B dedi ki...

    Bu arada dikkat çekmek istediğim bir şey var: Aykut Kocaman'la Şota Arveladze arasında hiç fark yok. "Aykut Kocaman Süper Lig'de takım çalıştırsa" diye düşünüyorsanız, Kasımpaşaspor'u takip edin. İkisi de rakip odaklı, önlem alan, risk almayan, skora göre hareket eden adamlar. Kasımpaşa nasıl bu kadar çok beraberlik alıyor anlatayım, benzerliği siz bulun: Kasımpaşa öne geçince özellikle son yarım saat Şota takımı geri çekip gol yiyor, Kasımpaşa gerideyse pek risk almayı sevmeyen Şota, takımı son dakikalarda ileri yolluyor ve takım bir gol bulup berabere kalıyor. Maçların skoru yüksek ihtimalle 1-1...

    Fenerbahçe 16 maçta 16 yol yedi, 24 gol attı. Kulübün yıllardır süregelen alışkanlıkları nelerdir peki? Çok gol atmak, büyük transfer yapmak, derbi kazanmak, sansasyon. Çok gol atan ve derbi kazanan bir takım hala yok. Kurulacaksa takım bu felsefe üzerine kurulmalı. Çünkü Fenerbahçe'yi seven insan çok gol attığı için, ezeli rakiplerini hep yendiği için seviyor. Özellikle 10 yıldır, Aragones döneminde dahi Fenerbahçe sahip olduğu derbi üstünlüğünü bir anda kaptırdı. Bugün o psikolojik üstünlüğü saha içinde sağlayabilecek bir oyuncu yok. Bu ortalamayla giderse ligi 50 golle bitirecek bir takım var. Bu sorunları görüyormuş gibi görünen bir teknik direktör de yok. İşin kötüsü, Aykut Kocaman kaldıkça takım geriye gidip zaman kaybediyor.

    Son olarak, her şeye bir anlık dışarıdan bakalım: Kim Fenerbahçe'yi çok koştuğu için sevdi ki? Bu felsefe değişimine neden kimse bir şey demiyor? Bir "pas oyunu" vardı, ne oldu? Mücadele etmek ve koşmak aynı şeyler midir? Bir teknik direktör oyuncularına "koşun" mu der, yoksa koşmak sistemin bir parçası mıdır? Fenerbahçe'nin sistem takımı olacağına dair bir emare gördünüz mü bugüne dek?

  43. Adsız dedi ki...

    Bir TD yönetime orta saha oyuncusu alın diyor, o isim için başka isimlerden vazgeçiyor, bütçe ayırıyor, takım kuruyor.

    Gidip o beğenilmeyen yönetim belkide avrupanın en iyi 20 ortasahasından birini getiriyor. Avrupanın en iyi takımından. Avrupanın en iyi milli takımlarından birinden.

    Adam sadece iyi futbolcu değil, aynı zamanda iyi de bir profesyonel. Hiç kırmızı kartı yok. Uyumlu, modern, akıllı bir futbolcu.

    Cart bu adamı yarım sezon mahkum ediyorsun. Orospu çocuğu olduğun için.

    Sonra buraya gelip alex, aykut, emre vıdı vıdı.

    ayıptır günahtır beyler. artık uyanın biraz.

    Aykut Kocaman hıyar, yönetim salak, TR nin en iyi ortasahası Emreyi gönderiyor öyle mi? Çünkü onlar Emre kalırsa başlarına gelecekleri bilmiyorlar?

    Ya geçiniz, hala niye armayı öptü, istasyon eksikti falan. Yeminle sinirim kabarıyor. Elin götü edep yerini kameraya gösteriyor, alkış alıyor, bırakın gidin allahaşkına ya.

    Papazın çayırı sen de uyan lütfen! Bekir kendi kalesine attı diye döşendiğin yazıya bak!

  44. G.Erhan KARCI dedi ki...

    Farkli forumlarda, liselimedyada 3 Temmuz'a siginmaktan artik vazgecin denmesini anlarim, farkli hesaplari vardir. Ancak 3 Temmuz'dan beri yapilan yargisiz infazlari, hakem yonetimlerini, polis siddetini vs gorup bunun icin onemli yazilar paylasilan bir blogda gecelim artik bu 3 Temmuz kafasini denmesini bir turlu anlamlandiramadim. Buradaki yazarlar ya da yorum yapanlar kadar futbol bilgim olmayabilir. Ancak ilgili yazida bahsedilen kadar rezalet bir futbol oynadigimiz kanisinda da degilim. Orta sahada gorev verdiginiz 3 oyuncu da sezonun en kotu oyununu ayni macta performe etmesi hocanin ongorebilecegi bir sey oldugunu sanmiyorum. En azindan ben beklemiyordum. Evet takimda Alex'in yaraticiliginda bir oyuncu eksikligimiz var. Fakat 6s karsisinda Alex'li hic mi mac kaybetmedik? Evet orta sahayi oyun zekasi yuksek oyunculardan kurmak lazim. Ancak bu yapida kac oyuncu transfer edebilirsiniz? Her ne kadar siz kabul etmeseniz de 3 Temmuz sonrasi CL hakkiniz elinizden alinip, ustune 5 mac cezayla yaklasik 50-60 mil euro kayipla basladiginiz bir sezonda mali olarak da tirpanlandiginizi goz ardi etmek ne kadar dogrudur. Her ne kadar siz ajitasyon olarak algilasaniz da 3 Temmuzun etkisi 6 ayda atlatilacak bir tahribat degildir. Fenerbahce disinda herhangi bir takimin bunu kaldirmasi da mumkun degildi ayrica. Oynanan futbolu elestirelim tamam ama toz pembe bir dunyada her seyi kotu yapan Aykut Kocaman'dir elestirilerini yaparken de elinizi vicdaniniza koymanizi ve oyle elestirmenizi istirham ederim.

  45. Adsız dedi ki...

    Futbol takımının oyunun iyi yada kötü olması ile hakem kararları ve tff kurullarının verdiği kararlar arasında bizim bilmediğimiz ve dünyanın hangi ülkesinde olan pozitif yada negatif anlamda bir ilişki vardır??? Bazı yorum yazan arkadaşlara şunu sormak istiyorum… Fenerbahçe ligin en kötü oynayan takımı dahi olsa bu durum hakemin canının istediği hatayı Fenerbahçe aleyhine yapmasını mı gerektirir ??? Hangi ülkede medya, bir takım aleyhine yapılan BARİZ VE KASITLI hakem kararlarını, o takımın futbolunu gündeme getirerek tartışır ??? Ve sonuçta da hangi ülkede bu hatalar aleyhine yapılan takımın bir kısım taraftarı, oyunumuza bakalım der ???

    Hadi baktık diyelim, Galatasaray takımının sezon başından bu tarafa hakem kararları sonucunda kazandığı bazı puanları düşmüş olsak, şuan en kötü durumda kafa kafaya olacaktık… Ayrıca sapla samanı birbirine karıştırmamak lazım… Benim takımım çok kötü de oynayabilir, çok rezilde oynayabilir, teknik adamım yanlış tercihlerle bir kadro kurmuşta olabilir, motivasyon konusunda ve takımı fiziksel olarak hazırlamakta da yetersizde olabilir… Ancak bunların hiçbirisi hakemlerin ve tff kurullarının bana haksız davranmasını sağlamaz… Sağlamamalıdır… Adil olması gerekenler kulüplerin iyi yada kötü futboluna göre mi karar verecekler… Futbolun kötülüğü yada iyiliği, teknik adamımın yeterliliği veya yetersizliği benim sorunumdur… Beni ilgilendirir…

    Ancak ben içeride iyiliği veya yeterliliği sağlasam bile, karar verici olanlar adil olmadıktan sonra iyi olsam ne yazar, yeterli olsam ne yazar ??? Ayrıca bu durum şuanla sınırlı bir durum da değil ki, kendimize bakabilelim… Geçmişte çok iyi ve yeterli olduğumuz bazı sezonlarda şampiyonluklardan ve kupalardan yine rezil hakem kararlarıyla olmadık mı ??? Yani geçmişte de tecrübe ettiğimiz üzere benim iyi olmam problemi çözmüyor ??? Hem problem iyi olmakla çözülmesi gerekecek bir şey değil ki ??? Hakemin kararı benim iyi ve yeterli futboluma bağlı ise yandı gülüm keten helva demektir…

    Böyle bir anlayış hem sakat bir anlayıştır, hem de adil ve doğru bir yaklaşım değildir… Bu yaklaşıma prim veren her yorum ve her görüş zaten baştan adil olmayan yarışı onaylayan bir yaklaşımdır… Yıllardır hakem kararları nedense FENERBAHÇE söz konusu olunca oynanan futbolla, teknik adamın ve futbolcuların yeterliliği veya yetersizliği ile ilişkilendiriliyor… Bu bile yapılmak istenenin YAPILAN HAKSIZLIKLARI halının altına süpürmek olduğunu bize göstermektedir…

  46. Adsız dedi ki...

    GS MEDYASININ tamda istediği şey aykut hocanın yeterliliğini tartışmamız kendi içimizde bölünmemiz ve yapılan çok büyük haksızlıkları ve hakem kararlarına odaklanmayıp, bu kararları sindirmemizi ve neticede ATI ALANIN ÜSKÜDARI GEÇECEĞİ bir sistemin tıkır tıkır işlemesini istiyorlar… Aykut hocanın yada takımın başarısını bu şekilde verilmiş rezil kararlardan sonra tartışmamalıyız… Önce saha içinde ve dışında alçakça yapılan saldırılara odaklanıp, haklarımızı yedirmemeliyiz… Günü geldiğinde yani sezon bitimlerinde oyuncu ve teknik adam değerlendirmelerini yapıp, belli bir sistemli anlayışla karar vermeliyiz…

    MOMOS adlı kişinin ligden çekilme önerisi de bence çok yerinde bir tespittir… Tarihimizin en güçlü döneminde dahi hak ettiğimiz başarıları engelleyen bu güçler karşısında neyin mücadelesini vereceğiz ki ??? Öyle veya öyle sonuçta her zaman kaybeden olacaksak en azından yabancısı olacağımız bir arenada kaybedelim de bu kadar üzülmeyelim… Şu hakem kararları ve tff kararlarını yunan liginde olsaydık, bulgar liginde olsaydık, sırp liginde olsaydık bence bu kadar bariz ve göz göre göre yaşamazdık… Hadi yaşadık diyelim bu kararları sindirmemiz bir nebze mümkündü… Kendimizi avutacağımız çok güçlü bir argümanımız olurdu…

    Bu ülkenin en büyük kulüplerinden biri ol, bir sürü şubede binlerce çocuk ve gencin spor yapmasına imkân tanı, taraftarın milyonlarca olsun ve bu insanlar bu ülkeye vergi veren askerlik yapan insanlar olsun, ama sen bu vatandaşın gönül verdiği takıma açık açık ayrımcı davran, haksızlık yapılmasına izin ver, her durumda da konuşsa da, konuşmasa da medya vasıtasıyla mahkûm et… Ben bu durumu kabul edemiyorum artık… Ya bu düzen şimdi yıkılsın yıkılacaksa, yada biz yarışacak farklı bir platform bulalım… Yılardır yaşadığımız bunca haksızlıktan sonra bu yıl yaşananları da görünce eskisi gibi Fenerbahçe’yi takip etmediğimi ve zevk almadığımı görüyorum…

    Çünkü biliyorum ki düzen değişmeyecek ve biz üzüleceğiz… Üzülmemek için Fenerbahçe’yi eskisi kadar takip etmiyorum, etmek istemiyorum, sinir harbi ile bir hafta yada on gün kendi kendimi yemek istemiyorum ve bu durumun çok sık olmasından da usandığım için, kısacası ruh sağlığım adına Fenerbahçe ve spordan uzak durmaya çalışıyorum… Şayet bu düzen değişmeyecek bizde kapana kısılmış gibi bu ligde devam edersek, korkarım ki 10 veya 20 yıl sonra böyle bloglara yorum yazacak taraftar bile kalmayacak…

  47. sen naber ya.. dedi ki...

    taktik ve saha dizilişi tabiki de çok önemli konular. yetenekli oyuncu ve savaşçı oyuncu mevzusu ise tam bir ilüzyon bence. futbol hatta spor başlı başına bir iddaa meselesidir, idealdir! yetenekli oyuncu tabiki önemli ama idealistlik bir karakter meselesdir ve çok daha önemlidir. ikili mücadelede topa doğru lugano gibi tuncay gibi hamle yapmadıktan sonra gol vuruşunda sow gibi yetenekli ve idealist olmadıktan sonra hepsi fasa fiso! önce sporcu golcüyse gol atma hedefinde kaleciyse topu tutma hedefinde olcak ki birşeyler yaratabilsinler. adam çıkmış sahaya neymiş taktik gereği topa ilerde basmıyorlarmış yok iyi orta gelmiyormuş yok duran toplarda çok iyilermiş. sahaya çıktı mı sporcu tek bir hedefi olmalı hemen topu alıp rakip kaleye gitmek. yok orta sahada top çeviriyorlar neymiş oyun kuruyorlarmış böyle aptalca bir yalan olmaz! yetenekle olcak olsa yusuf şimşekten olurdu! bakınız burak yılmaz tam bir avare olmasına rağmen adamın tek hedefi var "gol atmak" ! ve o golü atacak o! sonuçlar ise ortada!

Yorum Gönder