İma Etme Hocam, Dobra Ol


Biliyorsunuz Aykut Kocaman Gençlerbirliği maçından sonra basının kendisine sorduğu bir soruya karşılık olarak “Başka yerlerde de aynı sorulara muhatap bulursunuz umarım'' diyerek cevap verdi. “İmparator”un bu konu ile ilgili demecine geçmeden önce şunu adını bir koyalım:

1. “Başka Yerler” genel olarak her yerleri değil spesifik olarak bir yerleri işaret ediyordu, yani “ima” içeriyordu.
2. İma etmek birilerini haksız yere zan altında bırakmadığı sürece ne ayıp ne de suç.

Buna karşılık Fatih Terim ima edilen kişinin kendisi mi olduğu sorularına “evet ben olabilirim” ya da “hayır ben olduğumu zannetmiyorum” demek yerine Aykut Kocaman’ın yerine konuşup onun imada bulunmadığını, hatta bir şey söyleyecekse direkt söyleyecek “kalite” ve “kişilikte” olduğunu buyurdu. Metni aynen Eurosport sitesinden aldım: ''Benim tanıdığım, bildiğim Aykut Kocaman, birine bir şey söyleyecekse, direkt söyleyecek kalitede ve kişiliktedir. Bugün son kez bu konuyu konuşmayı umuyorum. Sizden ricam, futbolu çatışma ortamına sokmamanız. Hatta, çarpışma ortamına sokmamanız. Biz çatışma ortamlarından ne kadar zarar görüldüğünü maalesef yaşayarak öğrendik. Beni iyi tanıyorsunuz. Eğer bir konu hakkında konuşacaksam, gönderme yapmam, ima etmem. Söyleyeceğimi olduğu gibi söylerim. Arka sokaklardan dolanmam, yan sokaklara girmem, direkt söylerim.” Aykut Kocaman alenen imada bulunduğu halde onun için “imada bulunmayacak kalitededir” demek ve hemen akabinde o bildik külhanbeyi jargonuyla “öyle yan yollara girmem adamın yüzüne şak diye söylerim” demek bir başka ima sanatıdır aslında. Muhatabınızı ve kendinizi över gibi yaparken aynı zamanda örtük olarak “eğer ima ediyorsa bu kalite ve kişilikte değildir” demiş de oluyorsunuz. Aykut Kocaman bu tarz bir “dobralığa” sahip olamamanın acısını hem kendi çekiyor hem de bize çektiriyor. Üşenmedik kendisine örnek vakalar üzerinden bir dobralık rehberi hazırladık.



1. Aykut Hocam “dobra” olmak demek her zaman şeffaf olmak, eleştiriye açık olmak hatta basın önünde özeleştiri yapmaktan kaçınmamak demek değildir. Şansal Bey LİGTV’de katıldığınız programda “Sportif Direktör Aykut Kocaman T.D. Aykut Kocaman’ı değerlendirse” diye bir soru ortaya attığında afedersiniz ama kabak gibi yaptığınız hataları ve bunlardan çıkardığınız dersleri anlatırsanız ya da bir maçta çıkardığınız kadro için “benim hatamdı” derseniz bunu adı dobralık olmaz medyanın eline malzeme vermek olur. Bir daha böyle bir soru sorarlarsa lütfen bağrınızı gere gere “Ben ders almam, ders veririm” deyin ve bir es verip ekleyin “hesap vermem, hesap sorarım”. Öyle yan yollara girmeden, şak diye Şansal Bey'in yüzüne söyleyin. Daha önce denendi, yüzde yüz çalışıyor.

2. Şimdi malum Avrupa Ligi sebebiyle yurt dışında yabancı rakiplerle maçlar da başladı. Söylememe gerek yok ama malumunuz bu maçlar nihayetinde milli meseledir. Siz takımı toplayıp sefere gidince sadece düşmanla değil “içimizdeki İralandalılar”la da mücadele etmek zorundasınız. Burada da yeri geldi mi lafı şak diye söyleyebilmek lazım. Mesela böyle bir sefer neticesinde dobraca ama isim vermeden içimizdeki müzmin İrlandalı, kökten Dublin’li Türk medyasını karşınıza alıp “Bazıları fırsattan istifade işi hakarete vardırıyor. Onlarla İstanbul’da hesaplaşacağız” diyebilmelisiniz. En azından bu Dublin Muhipleri memlekete döndüğünde sizin onlarla tam olarak nerede hesaplaşacağınızı bilsin. Bu asgari dobralığa sahip olmak gerek.


3. Aykut Hocam bu madde kısa ama sizin için uygulaması zor olabilir. Ancak pratikle aşılmayacak şey değil. Şimdi siz inatla medya mensupları ile sizli/bizli konuşmaya dikkat sarfediyorsunuz. Bir açıdan bakınca saygı gereği olarak görülebilir ama bir başka açıdan senli/benli olmanın verdiği içtenliği bulamıyoruz. Spor medyasında sizinle ilgili haber yaparken asker arkadaşı gibi sadece “Aykut” yazan da var artık. İş tek taraflı da olsa bu samimiyete vardı. Siz mesela bir basın mensubuna telefon açıp olanca içtenliğiniz ve dobralığınızla “senin bıyığını .ikerim” diyebiliyormusunuz? Ama demek gerek. Dağarcığınız bu kadar yaratıcı ve geniş olmayabilir ama bunun daha basit versiyonları da mevcut. Burada önemli olan medya mensupları ile muhabbeti senli/benli içtenliğe ve dobralığa ulaştırabilmek.

4. İş bu denli senli/benli samimiyete ulaştığında kendinizi basın mensubu arkadaşlara emanet etmekte müsterih olun. Velev ki mesela bu arkadaşlar sizin kendilerine emanet edilmiş olduğunuzu unutur, bir anlık gafletle kutsal basın odası topraklarına basın kartı sahibi olmayanların sızmasına sebep oldular. Dobralığınızdan ödün vermeyin. Kendinizi emanet etmiş olduğunuz her bir kameraya ve fotoğraf makinasına “çekilmeye” değer olanın ne olduğunu teklifsiz bir samimiyetle gösterin. Bu dobralığınız karşılıksız kalmaz inanın, onlar da ne gösteriyorsanız onu çekecektir.


5. Mesele sadece medyaya karşı dobra olmak değil. Kendi takımınıza karşı da aynı tutumu gösterebilmeniz lazım. Sevinirken de üzülürken de, kızınca da takdir edince de aynı içtenlikle duyguyu dışa vurabilmek gerek. Siz öyle saha kenarında put gibi maça konsantre olursanız, spor medyası yemez içmez günlerce Aykut Kocaman gollere neden sevinmiyor diye kafa patlatır. Salın kendinizi, rahat olun. Mesela bir oyuncunuz hatalı bir hareket yaptığında olanca içtenliğiniz ve şefkatinizle “afferin oğlum, … kodumun p…i” diyerek moral verebilmeli, anlamsızca kırmızı kart görüp atılırsa eğer oyundan çıkarken şak diye tokatı patlatabilmelisiniz. Tokatı atanın dobra bir baba figürü olduğu yerde, size de su şişesini yemek düşer aynı oyuncudan. Ne dedik, her şeyin başı içtenlik, samimiyet.

6. Hocam daha önce de değindim, tekrarlamakta sakınca görmüyorum. Futbol nihayetinde milli bir meseledir. Futbolda bildik dizilişlerin hakim olduğu bir hatt-ı müdafa yoktur, bilakis sath-ı müdafa söz konusudur, ve belirtmeme gerek yok ama o satıh geçiniz futbol sahasını bütün bir vatandır. Gerek içeride gerekse dışarıda öyle imalara girmeden, kelime oyunu yapmadan rakibe dobraca haddini bildirmek gerek. İsviçre maçını hatırlayın. Saha içinde başlayıp, koridorlara, soyunma odalarına genişleyen bir mücadele vardı. Böyle bir karmaşanın içinde Hoca icabında insiyatif alıp, yan yollara filan sapmadan doğruca hangi rakip oyuncuya “basılması” gerektiğini söyleyebilmeli.


7. Hazır milli meselelerden söz açılmışken, bu ülkenin ekmeğinden suyundan faydalanıp, sonra yediği kaba pisleyen yabancılar vardır ki, bunlarla münasebette de dobra olmak gerekir. Ben sizin de şahit olduğunuz örnek bir vaka ile bu rehberimi bitireyim. Hatırlarsınız, 1996-1997 sezonunda sizin de oyuncusu olduğunuz İstanbulspor 26. Haftada Galatasaray ile karşılaşmış, rakip Galatasaray uzatmalarda Vahap Beyaz’ın verdiği penaltıyla sahadan 3-2 galip ayrılmıştı. İstanbulspor teknik direktörü Saffet Susiç bu topraklarda bir yabancı olduğuna aldırış etmeden Galatasaray teknik direktörünün yanına gidip serzenişte bulunmuştu. Ortam kızışınca ikilinin arasına giren sizdiniz, Galatasaray teknik direktörünün Saffet Susiç'in serzenişi için söylediği o meşhur çıkışı hatırlarsınız: “hele bir Yugoslavdan hiç haketmedim”. Lafın ne olduğuna değil de edenin milliyetine odaklanan bu yakarıştaki dobralık, arka sokaklardan dolanmama, yan yollara sapmama o gün sizi de sarsmış olmalıydı. O gün feyz almış olsaydınız, bugün bu imalı konuşmalara filan hiç gerek kalmazdı.

Kusura bakmayın ama küfürlü konuşacağım: “Yazık, çok yazık…”


11 comments:

  1. Signature dedi ki...

    Yok başarılı teknik direktör milyon tane transfer yapıp sakatlık ceza gibi hiçbir sorunun olmadığı,tüm oyunculardan yararlanabildiği halde şımarıkça bir tek defans oyuncusunun uzun süreli sakatlığının takımın omurgasını çökerttiğini,onun yerini dolduramadıklarını söylerse çok doğru olur.Aynı şekilde Aykut Kocaman'ın takımının direk omurgasındaki 5 oyuncu sakatken "Sabır" demesi onun şımarıklığı olur,teknik bilgisizliği,kötü teknik direktörlüğü olur.
    Sahaya çıkan 11 ouncunun en az 7 tanesi formsuzluktan dökülüyoken suç teknik ekibin değil,futbolcularındır.Aykut Hoca'nın elindeki kadroda ise bir tek Krasic'in formsuz olması Aykut Kocaman'ın suçudur.27 yaşındaki bir oyuncuyu hazırlayamamıştır.Aynı şekilde bi teknik direktör demin söylediğim gibi milyon tane transfer yaptığı halde kadronun yetersiz olduğunu ima edip futbolcusunu ve yönetimini ateşe atarken ve imparator olurken;Aykut Hoca Selçuk'un 11'de oynamak zorunda kaldığı dönemde sadece futbolcusunu köpeklerin önüne kemik olarak atmamak adına orta saham gayet yeterli deyince kişiliksiz karaktersiz olur.
    Bi teknik direktör 20 yaşındaki birine ana avrat küfür ederken,onların salt yeteneklerinin üstüne az biraz özgüvenden başka bir şey katmamışken futbolun geleceği olarak görülür.Aykut Kocaman ise 17 yaşındaki iki genci yıpranmamaları-ve kabul etmek gerekir daha fazla süre vermesi gerektiği halde- için çok oynatmadığı zaman vizyonsuz olur.Çünkü o çocuklar doğal olarak yetersiz gözüktükleri bir maçtan sonra insanlar tarafından küfür yiyebilir,medya tarafından bu mu büyük yetenek denilebilir.Ve tabi Aykut Kocaman takımın kilit bi oyuncusu yerine o genci oynattığı zaman "Başka futbolcun mu yok!?!?!?" denerek yerilir.(2010-2011 sezonu FB-Gaziantep maçı ve Gökay İravul)
    Bi takımın teknik direktörü hücum futbolu adı altında ne yaptığı belli olmayan oyuncu sürüsüyle maça çıkıp yenilince pozisyon vermemiş,sadece topa daha fazla sahip olduğu için rakibi ezmiş bitirmiş ancak şanssızlıkla yenilmiş olur.Aykut Kocaman ise senelerdir önde gelen Avrupa takımları için "Abi iki kere geldiler 6 gol attılar yaaa" denen sistemi,modern futbolda Fenerbahçe gibi bi takımın global futbolda söz sahibi olabileceği yegane sistemi oturtmaya çalışınca korkaklıkla,kötü oyunla suçlanır.Ne de olsa birisi 0 çekmenin eşiğinden kek bi grupta olmanın avantajıyla yarışın içinde kalınca "Ama cesur oynatıyo!!11!1" denilir.

    Ve en önemlisi şunu belirtelim.İnsanlar ve medya Aykut Kocaman'ın 3.senesi hani değişim?? diyerek üstüne gidiyolar.Ama bu sene aslında Aykut Kocaman'ın ilk senesi.3 Temmuz süreci daha yeni atlatıldı ve Aykut Kocaman bu sene kurbildi kendi takımını.Dolayısıyla sabır göstereceğiz.Bu adam pozitif futbol oynatıcam çok tempolu oynatıcam dediği için Young Boys'ları Paok'ları yaşadık.Hatalarından ders çıkardı işte.Orta tempolu,az pozisyona giren ama pozisyonu bitirme yüzdesi yüksek olan,iyi alan savunması yapıp topa sahip olmasa bile rakibin etkin olmasına izin vermeyen bi takım oluşturmaya çalışıyo.Real Madrid dahi böyle oynar çoğu maçta arkadaşlar.Aykut Hoca Türkiye için olmasa da Fenerbahçe için devrim niteliğinde bi iş yapmaya çalışıyor.Tutarsa Avrupa'da söz sahibi bi Fenerbahçe göreceğiz.O yüzden lütfen bari Fenerbahçeliler olarak bizler arkasında duralım,sabır gösterelim.Aykut Kocaman'ın da Fenerbahçe'nin en efsane isimlerinden biri olduğunu unutmayalım.

  2. Adsız dedi ki...

    Signature hay ağzını öpeyim kardeş…Uzun süredir bir yorum bu kadar hoşuma gitmemişti… Düşündüklerimi çok güzel ifade etmişsin… Senin yazdıklarından sonra bir şey eklemek laf kalabalığı yapmaktan başka bir şey olmaz… Onun için ben sadece renktaşlarıma şu soruyu yönelterek yorumumu bitireceğim… Aykut Hocamız gs medyasınca bugüne kadar FENERBAHÇE teknik direktörlüğünü yapan onca yabancı hocadan daha fazla neden eleştirilmekte, sahadaki duruşuna varana kadar neden didik didik edilmektedir ??? Bu medya bugüne kadar FENERBAHÇE ile ilgili hangi olayda, hangi konuda FENERBAHÇEMİZİN iyiliğini istemiştir de, şimdi AYKUT HOCAMIZLA ilgili FENERBAHÇENİN hangi iyiliğini istemektedirler ????

  3. gumgumok dedi ki...

    Var olan tüm kirliliğiyle bu futbol çarkının dönmesine engel olmuyorsanız, hiçbir sorunla karşılaşmaz; hatta destek görürsünüz.

    Ama eğer sözlerinizle, davranışlarınızla, adamlığınızla buna aykırı bir duruştaysanız; işte o zaman işiniz zor. Sizin gibileri öğüterek dönmüş ve dönecek bir çarktır bu.

  4. alihoca dedi ki...

    Birinde;
    Medya'nın Muhteremlerine çekecekleri yer gösterilmiş.
    İkincisinde ve çok geçmeden;
    'Koymuş sokmuş Piç' etmiş.

    Ve bu İki olayın yaşandığı süreçte güya Fenerli Medya(!) diye anılan O meşhuur Medyada;

    Sn Aykut KOCAMAN ''görmeden ve yan hakemi tarafından uyarılmadan ve dahi Lan diyenin itiraf ettiği karta itiraf ettiği'' için istisnasız tüm köşebaşlarınde eleştiri ne kelime linç edilmekte..

    Kaç gün oldu yazılı görsel medyayı tarıyorum. Tık yok...

    Şu Sizin buralara kadar getirdiğiniz tatlısu solcusu entelden de...

    Bu işten ekmek yiyip, hak ve adalet soslu yazılar yazıp, evrensel bir hak olan savunma hakkını bir insana tanımadan infaz isteyen diğer meşhuurlardan da çıt yok...

    Ha bir de fi tarihinde hasbelkader şu kutsal formayı giydiği için yazılısında görselinde yer edinebilmiş üstelik Fenerli geçinen futbol cahili omurgasızlar 'Maazallah köşeyi kaybederiz cukka kesilir diye' zaten sus pus..

    Bir tek kendine yakışan üslubu ile 'Papazınçayırı' kaleme alabilmiş yine..

    Yazan elinize sağlık demekten başka söz bırakmamışsınız.

    Teşekkürlerimle

  5. Unknown dedi ki...

    Dikkatli olanlarınız hatırlar. Anelka'nın meşhur 'elle' -halbuki Allaha şükür yakın çekimi vardı da faulle olduğunu gördüğümüz- golü Aykut Kocaman'ın çalıştırdığı Konyaspor'a atılmıştı. O el çok önemli, çünkü sonrasında Fenerbahçe'nin dışında kalan büyük(!) kulüplerimizin üçü de sahaya 'el değmemiş temiz bir lig istiyoruz' pankartıyla çıkmış, koalisyonlarını ele güne karşı açık bir şekilde göstermişti. Velhasıl o gün Anelka'nın 71. dakikada attığı gol ile birlikte Fenerbahçe, 2-0 geride olduğu maçta farkı bire indirmiş ve devamında gelen üç golle 4-2 galip ayrılmıştı Konya deplasmanından. Maçtan sonraki basın toplantısında Aykut Kocaman, haklı olarak hakemlere, federasyona, kadere, Allah'a isyan edebilirdi ortalığa tehditler savurabilirdi. Ancak Kocaman, hakemler hakkındaki görüşünü seviyeli bir şekilde ifade ettikten sonra yine özeleştiri yapmıştır. "Anelka'nın golü geldiğinde skor 2-1'di. Bizim burada düşünmemiz gereken durum, halen öndeyken bir anda maçtan nasıl koptuğumuzdur". Aykut Kocaman hakkındaki düşüncelerimizin, onun bu dünya görüşü, efendiliği, karakteri ve bütüncül bakış açısı çerçevesinde oluşması gerekmektedir. Dün dündür, bugün bugündür mantığından uzak bir insanı daha iyi anlayabilmek için bu örnekler gerekmektedir. 96'da Fenerbahçe'den gönderilişindeki olayı hatırlatmama gerek olmadığını düşünüyorum. Malum Trabzonspor maçı ve empati kurabilen futbolcu örneği.

  6. PVH dedi ki...

    Cagri, tam oyle olmamisti o. Ajansspor'un haberi soyleymis o mactan sonra

    " Aykut Kocaman'dan şok karar !.. Olaylı Konyaspor-Fenerbahçe maçı sonrası genç hoca, teknik direktörlüğü bırakma karar aldı !..


    Konuyla ilgili açıklama yapan Konyaspor Başkanı Ahmet Şan, "Maç sonu çok üzgündü, sinirliydi. Gururuna yediremedi" dedi. Kocaman'ın maç sonunda 'Emekler heba oldu. Emeklerimiz çalınacaksa futbol oynamanın anlamı yok' dediğini belirten Ahmet Şan, Aykut hocanın bir tepki olarak teknik direktörlüğü bırakma kararı aldığını söyledi. Kendilerinin Aykut hocayı ikna etmeye çalıştıklarını belirten başkan, kendisiyle bu konuda görüşeceklerini dile getirdi. "

  7. Olgu dedi ki...

    PVH haklısın, maç sonunda Aykut Kocaman istifa etme kararı almış, daha sonra yönetimce bu kararından döndürülmüştü. Ancak Çağrı’nın hatırlatmak istediği sanırım maç sonu yayıncı kuruluşa verdiği demeç ki her ne kadar kaydına ulaşamamış olsam da ben de bu minvalde sözler sarfettiğini hatırlıyorum. Ancak Fatih’inki gibi bir fil hafızam olmadığı için kesindir diyemeyeceğim. Buna ekleyebileceğim tek sey, Çağrı’nın alıntıladığı demeç şayet gerçekse senin hatırlattığın istifa olayı ile tezat oluşturmadığıdır. Bu sebeple benim nazarımda o olay oyle değil böyle oldu demek meselenin özü açısından bir değişikliğe sebep olmuyor. Ancak yaptığın ekleme hatırlattığı bir rezillik açısından oldukça anlamlı ve değerli.

    ANTU bu olaylı maçın ardından, Anelka’nın elle attığı gol için en ufak bir hicap duymaksızın “farklı açıdan bakmak lazım”, “kalecinin zamanlama hatası” gibi açıklamalar üretirken, aynı zamanda Konyaspor takımındaki eski Fenerbahçelileri (Aykut Kocaman, Ceyhun Eriş, Erhan Albayrak ve Murat Hacıoğlu) hedef göstererek “gözlerini hırs bürümüş” diye yazmıştı. Sanki bir zamanlar Fenerbahçe için hizmet etmiş olmaları onlara Fenerbahçe karşısında daha az hırsla oynama sorumluluğu yüklemeliymiş gibi. Dahası bu üstü örtülemeyecek, göz ardı edilemeyecek hakem hatasından sonra istifa etme kararı alan Aykut Kocaman’a “Bu işler çocuk oyuncağı değil. Bırakıyorum dediysen bırakacaksın, sözünün arkasında dur... Kimse senin bu blöflerini yemedi, yemeyecek de.” diye yazan aynı ANTU idi. (Meraklısı için link: http://www.antu.com/AntuHaberOku.aspx?sayfa=593&ID=2831&KID=0) Bunu yazma cürretini gösteren adam ile “Fenerbahçe’nin büyüklüğü kupa büyüklüğü değildir” diyen taraftar arasında kapanmayacak bir uçurum var.

    Bugün hala ANTU forumlarında (ve hatta başka forumlarda da) Aykut Kocaman’ın istifası için bu eski istifa meselesini aynı minvalde tekrar tekrar ısıtıp, acınası bir ajitasyon kampanyası yapanlar mevcut. Yaptığın ekleme bu açıdan çok değerli. O rezil haberle başlayıp bugüne kadar gelen bir karalama kapmanyasını hatırlayıp, altını kırmızı kalemle çizmiş olduk.

  8. Arrow Cave dedi ki...

    Aykut Kocaman FB'de kalmalı hatta Sir Alex Ferguson gibi olmalı 3 Temmuzda ki zor süreçten beri takımı kaos ortamında idare ediyor Caner'in cezası bile Marsilya maçı öncesi açıkladı herşeyin karşı olduğu bir sistemde ayakta durduğu için bile yeter.

    Terim gibi yapmıyor.Bu bir karakter meselesi..

  9. Unknown dedi ki...

    PVH ayrıntılar için teşekkürler, yazdıklarını ben de hatırlıyorum. ama Kocaman'ın kelimesi kelimesine olmasa da nalettiğim sözleri söylediğini çok iyi hatırlıyorum. neredeyse görüntüsü bile hafızamda. desteğin için Olgu sana da sağol.

  10. Adsız dedi ki...

    harika bir yazı.
    galatasarayda bir papazıncayırı var ise, ki oldugunu biliyorumi bence onlarda kenarda eli tespihli kulhanbeyi modelinden memnun değiller. en azından bana aklı-selim gslı dostlarımın aktardığı bu.
    tek sorunları FTnin yerine birini koyamamış olmaları. Gerçekten de futbol anlamında terim in gs a yadsınamaz bir katkısı oldu.
    umuyorum kısa zamanda dogru insanı bulur Turk sporunu Terim vb. kurtarırlar. Bu sure zarfında da biz AKocaman gibi değerlere sımsıkı bağlanırız.
    Saygılar

  11. Fuat Tekgül dedi ki...

    Aykut Kocaman Konya maçı sonrası istifa etmiş ve ''İlahlar kurban istiyor'' diyerek büyük takımların kollanmasına tepki vermişti..Neyse konumuz değil bu aslında şuan..
    3 temmuz'un hemen sonrası Ü.Aysal ile yeniden yapılanma sürecine henüz başlamış,maddi sıkıntıları olan ve henüz borsada manipülasyonu akıl edememiş GS yönetimi 3 temmuz sürecinde ''Bu ateş üfleyerek sönmez !!'' ''Biz kolu kesmezsek elin oğlu gelir keser'' diyerek F.Bahçe'nin devre dışı kalması için çok uğraştı..Çünkü büyüyebilme çabası varken büyük olanın zayıflaması da GS'a katkı sağlayacaktı..
    Bugün Napoli'nin 2 puanı şikeden dolayı
    silinirken '' sıfır tolerans'' söykleminin sahibi Uefanın başkanı Platini konunun İtalyan yargısı ile alakalı olduğunu söylüyor.. F.Bahçeli unutmasın ki gerçekten F.bahçe'nin F.Bahçeliden başka dostu yok..
    Aykut Kocaman'ın tek eksisi GS maçlarındaki futbolsuz mücadeledir..
    FB taraftarını yenilmek yıkmaz..Ezik oynamak yıkar..

Yorum Gönder