Uslu durursan belki şeker yiyebilirsin


Dark Knight Rises, Batman'ın beli kırılmış, gözlerini açıyor. Yavaşça soruyor: "Neredeyim?"

- Evde, umutsuzluk hakkındaki gerçeği burada öğrendim. Sen de öğreneceksin. Bu hapishanenin dünyadaki en kötü cehennem olmasının bir tane sebebi var. "Umut." Yüzyıllar boyunca buraya gelen herkes, gökyüzüne bakıp özgürlüğe ulaşabileceğini hayal etti. Çok kolay.. Çok basit.. Ve bir çoğu, aynı batmış bir gemiden kurtulanların kontrol edemedikleri susuzluk yüzünden deniz suyunu içmesi gibi, bunu denerken öldüler. Burada öğrendim ki, umut olmadan gerçek bir umutsuzluk asla yaşanmaz."

Neredeyiz?

Türkiye..

İki gün önce Başbakan ODTÜ'ye 8 TOMA, 20 zırhlı araç, 105 koruma aracı ve 3600 çevik kuvvet ile girdi. Protesto etmek isteyen öğrenciler daha toplanmadan polis müdahale etti. Fakültelere, öğrencilerin ortak yaşam alanlarına biber gazı atıldı. Bir öğrenci yaralandı. Barışçıl gösteri yapmak isteyen öğrencilere yönelen bu orantısız şiddet ATV ekranlarından "uydu atılmasını protesto etmek isteyen grup olay çıkardı" diye yansıtıldı.

AKP Ankara İl Yöneticisi bu öğrencilere az bile yapıldığını söyledi. İktidar partisinin sözcüsü Hüseyin Çelik dayak yiyen öğrencileri "iflah olmaz ulusalcılar" diye tanımladı. İflah etme metodu olan biber gazlı, coplu dayak hakkında tek bir kelime etmedi.

Parasız eğitim istiyoruz pankartı açan Berna 8,5 yıl, Poşi takan Cihan Kırmızgül 11 yıl 3 ay hapis cezası aldı.

Telefonuna emniyette "sehven" 139 numara yüklenen Mehmet Ali Çelebi 32 ay tutuklu kaldı.

Denizaltıdayken word belgesi yazıp darbe planlandığı iddia edilen, müteveffa askerleri darbe yapılırsa görevlendiren, Office 2007 programını 2003 yılında kullanıp Microsoft'tan 4 yıl önce calibri fontu bulup bununla darbe planı yaptığı iddia edilen, ulusal ve uluslararası 23 bilirkişi raporu ile sahteliği kanıtlanan delillerle dolu bir davada 3 kişiye 20 yıl, 78 kişiye 18 yıl, 214 kişiye de 16 yıl hapis cezası verildi.

8 milletvekili hala tutuklu.

Fuhuş ve casusluk davasında fuhuş yapmakla itham edilen kadın bakire çıktı. Oda TV davasında Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan'ın bilgisayarlarına trojan yüklenerek suç delilleri üretildiği ortaya çıktı, TÜBİTAK kullanılan bilgisayarların virüsle hedef alındığını ve belgelerde kullanıcılar tarafından işlem yapılmadığını belgeledi.

KCK davasında sanıkların tutuklanmasına gerekçe gösterilen kuantum fiziği, big bang ve evrim teorisi derslerine ilişkin bölümler dinlenirken mahkeme başkanı "bu bölümler çok ağır" diye isyan edip duruşmayı erken bitirdi.

Dilşat bir gösteri sırasında 22 çevik kuvvet tarafından sokak ortasında dövüldü vücuduna platin takıldı, Başbakan miting meydanından "kadın mıdır kız mıdır bilemem" diye bağırdı. Metin Lokumcu, Çayan Birben biber gazından öldü. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin gazların yüzde yüz doğal ve kaliteli olduğunu iddia etti. Çayan Birben'in ağlayan ve isyan eden ailesine de polis biber gazı sıktı.

34 Kişi F-16 ile vuruldu. Başbakan her kürtajı bir uludere ilan etti. İçişleri Bakanı özür dilenecek bir şey yok dedi, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik "İçişleri Bakanı'nın ifadeleri insani değil" dedi, Başbakan da "Özür diledik daha ne" diye çıkıştı. Olayın sorumluları hala bulunmadı.

Tekel işçileri Ankara'nın göbeğinde güvenpark havuzuna atıldı, üstlerine biber gazı ile saldırıldı, 12 Mayıs'ta Fenerbahçe taraftarı, Diyarbakır'da milletvekilleri, Ankara'da cumhuriyet bayramı kutlamasına giden insanlar ve CHP Genel Başkan Yardımcıları polis şiddetine maruz kaldı. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin olayları "helikopterden" izledi.

Başbakan ilk grup konuşmasında Cumhuriyet Bayramını kutlamaya gidenlerle, tenis maçında hükümeti protesto edenleri "terörist holigan" ilan etti.

İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığı görevine işkenceci olduğu iddiaları basından taşan Selim Ay atandı. Kaymaklı Baklava ise Iğdır'a nasip oldu. Karakolda bulunan filistin askısı için "Emir versek kötü muameleyi önleriz ama o zaman da suç patlaması yaşanır" diyen Emniyet Müdür Yardımcısı Iğdır'a vali oldu. Hrant Dink davasında hüküm kararı veren ve bu iş için çok cevval çalışan Nihat Ömeroğlu AKP'nin blok oyları ile Kamu Başdenetçisi seçildi. Nihat Ömeroğlu'nun THY parası ile Washington'a gezmeye gittiği, Tayyip Erdoğan'ın oğlunun nikah şahidi olduğu ve Hrant Dink davasında sanığı "Hrant Dink" değil de "Fırat Dink" sandığı ortaya çıktı.. AKP'li vekillerin tam desteği ile yemin ederek görevine başladı.

Neredeyiz?

Türkiye..

Bu ülke eskiden bildiğiniz ülke değil. Yanından bile geçmiyor. Eskisi çok matah bir şey olduğu için değil, basbayağı bu yaşadığımız zifir karanlık olduğu için açıkça söyleyelim, bu ülke zannettiğiniz ülke değil.

Bu ülkenin yeni iktidar yapısı "ya bendensin ya ötekilerden" diyor.

Tam biat. Müthiş bir itaat istiyor.

Daha önce bildiğiniz her şeyi unutun.

Tarihiniz yeniden yazılıyor. Bir ideolojik okumanın tarih mefkuresi tekrar tekrar üretiliyor. Kanuni Sultan Süleyman 10 yıl değil 30 yıl sefere çıktı, bunun aksini gösteren bir dizi varsa hemen yola getiriliyor.

İnandığınız değerler geçersiz.

Bu rejim diyor ki "benden olanlar kazanacaklar"

Benden olanlar dava dosyasına bile bakmadan bir insan hakkında hüküm verenler olabilir, basbayağı sahte çıkan delillere dayanarak insanlara ceza veren bir hukuk sisteminin parlak yüzleri olabilirler hiç önemli değil. Benden olacaksın.

Hatta sadece onlardan olmanız da yetmiyor. Her zaman ve her koşulda onlardan olacaksınız.

Zamanında taraf olanlar bile bertaraf oluyor, Ahmet Altan bile görevi bırakmak zorunda kalıyor, Nuray Mert'ler "namert" diye miting meydanlarında aşağılanıyor, biraz gazetecilik yapmak isteyen kim varsa ekmeğinden ediliyor.

Her gün, her saniye, her an kendisinin ne kadar itaatkar ve hükümete bağlı olduğunu gösterenler ile bunu bir kere yapmadı mı özür kapılarında nedamet getirenler dışında kimsenin hiçbir hakka sahip olmadığı bir ülkede yaşıyoruz.

Baskı rejimleri insan ahlakını önemsemez, itaatini önemser.

Baskı rejimleri için ahlakın, adaletin, hakikatin bir değeri yoktur. Fayda vardır. Rejimin faydasına mı zararına mı?

Birer müzik kutusu olun diye bağırıyorlar size, çalın dediğimiz zaman çalın ve susmanız gerektiğinde susun.

Bu rejimin ötekileri diye bir şey yok. Sadece düşmanları var. Bu rejimde muhalefet yok, farklı düşünenler yok, başka insanlar yok. Bu rejimde ötekilerin payına düşen darbecilik, ergenekonculuk, zerdüştlük, ezidilik, teröristlik..

Çünkü kaç çocuk yaptığınız bile ileride sizin hangi konumda olacağınızı belirleyecek. Nikah yüzüklerinizin altın olup olmadığı, yanaklarınızdaki tatlı pembelik, mimikleriniz ve internet kullanım alışkanlıklarınız dahi karşınıza çıkartılacak.

İzleniyorsunuz. Kayıt altına alınıyorsunuz ve yarın sorgulanacaksınız.

Bu rejimin sizin için hayal ettiği geleceği mi bilmek istiyorsunuz? "Suratınızın üstüne sürekli basan bir postal" hayal edin. .

Bir de bu rejimin kazananları var. Onlar iyi çocuklar. Onlar "yeni Türkiye'nin mümtaz yüzleri"

Onların "kökü mazide gözleri atide"

Onlar bu ülkenin şeker yiyen çocukları. Pederşahi bir devletin elleriyle beslediği gürbüz yanaklı, mutlu veletler. Onlar TOKİ ihaleleri ile şişiyor, duble yollarla başları dönüyor.. Adam yedi ama çalıştı diye mutluluktan geberecek kadar heyecanlanıyor, hakkını verelim abiler diye seviniyor, bu ülkenin tarihinde kalmış zulüm örneklerini bir bir ve ballandıra ballandıra anlatıp hepsinin suçunu üstlerine yükledikleri bir büyük sepete atıyor, Tayyip Erdoğan'ı sevmek imandandır diye aşkla çoşuyorlar.

Onlar hayatın her alanında. Televizyonda onları izliyorsunuz. Bir anda genel yayın yönetmenliğine, milyonlarca dolarlık holdinglerin başına geçiyorlar. Arabaları yokken gemileri oluyor, oturacak evleri yokken toplu konut yapıyorlar.

Silik valilerden müsteşarlar, basit tüccarlardan finans şirketi patronları fırlıyor bir bir önümüze. Hülyalı klipleri TV'lerde dönüyor, filmleri sinema salonunda, yazdıkları kitaplar reyonlarda yerini alıyor.

"Yürü ya kulum" diyen bir büyük babanın açtığı yolda, gösterdiği hedefte, durmadan, dinlenmeden koşuyorlar.

"İşte" diyor bu müşfik baba parmağıyla göstererek "Onlar kazandı." Müşfik sesi yankılanıyor gökkubede: "İşte biz hep kazandık. Ve bizim düşmanlarımız ne kadar da zillet içerisindeler. Onların perişan hallerine bakıp da hala ders almıyor musunuz? Şüphesiz bizim karşımızda duran kim varsa biz onlar için büyük zulüm kuyuları hazırladık ve yanımızda duranları ihalelerle ödüllendirdik. İşte bakın seçtiğiniz o bedbahtların haline. Kendileri hapishanelerde sürünüyorlar şimdi. Onların belediyelerine baskınlar yapılıyor, bir bir ortaya çıkıyor yedikleri herzeler. Oysa bizimkiler ne kadar temiz! Hadi bırakın inadı. Bırakın bu gafleti. Siz de gelin. Bırakın inandıklarınızı, bırakın hayatınızı, bırakın bildiğinizi zannettiğiniz her şeyi. Çünkü bildikleriniz doğru olsa siz de kazanırdınız şimdi! Yoksa hala doğrunun ne olduğunu görmediniz mi? İşte sizler birer inatçı çocuk gibisiniz. İflah olmazsınız. Ama biz sizi iflah edeceğiz. Çünkü biz güçlüyüz ve bakın ne kadar güçsüz karşımızdakiler. Ne oldu o çok beğendiğiniz davaların avukatlarına? Çok bağırdılar ve şimdi çöktüler. Halbuki ne kadar kötü davalardı onlar. Şimdi burada bir "kervan" var. İleri doğru yürüyoruz. Bu zenginlikten siz de tadın biraz, bu güzel yemeklerden siz de yiyin. Sadece kendinizi bırakın. İnandıklarınızdan vazgeçin. O yollardan dönün.. Uslu birer çocuk olursanız siz de şeker yiyebilirsiniz"

Baskı rejiminin son ödülü umut. Dönebilme umudu. Dönersem kazanabilirim umudu. Herkesin kafasında aynı ses. "Belki beni de affederler, belki biraz uslu durursam, belki biraz sesim çıkmazsa, belki biraz daha boyun eğersem vurmazlar bana da. O kadar da kötü değiller aslında. O kadar da değil.."

Gerçek

"yeni ulkeler bulamayacaksin, bulamayacaksin yeni bir deniz
hep peşinde durmadan izleyecek seni bu kent"

Uslu bir çocuk olursanız "belki" siz de şeker yiyebilirsiniz

Yalan..

Yiyemeyeceksiniz.

Sadece tam olarak teslim olup, boylu boyunca yere uzanınca önünüze atacaklar kırıntıları.

"Tamam" diyecek teslim olduklarınız "şimdilik vurmayacağım sana ama asla kafanı kaldırma. Bir daha asla."

Her zaman izleyecekler. Asla güvenmeyecekler. Kinlerini her zaman içlerinde tutup sizin kendi umut prangalarınızla kendinizi zincirlemenizi izleyecekler.

Hapishaneyi bedeniniz yapacaklar.

Aklınızdan "kötü" bir düşünce geçmesine bile izin yok. Mimikleriniz bile önemli.

Üstünüzde hiç kalkmayacak koca bir soru işareti.

Parmağıyla gösterecekler sizi "o asilerdendi" diyecekler "şimdi teslim oldu, siz sakın böyle olmayın"

Heyecanlı heyecanlı onaylayacaksınız biraz daha yaranmak için.

Belki şeker gelir.. Belki..

Bir zaman sonra bir parmak bal çalacaklar ağzınıza. Sırf dışarıdakilere "onlar da teslim olursa bir gün bir şey kazanabileceklerini" göstermek için.

Nedamet kapılarında heder olacak, zillet gömleklerinden birini çıkarıp diğerini giyecek, kendinize lanet edip ödüllendirilmeyi bekleyeceksiniz.

Uslu birer çocuk olursanız, şeker yiyemeyeceksiniz..

Bir an bile bu ülkenin adalet istediğini düşünmeyin.

Bir saniye bile bu ülkede adaletin, hakikatin bir değeri olduğunu sanmayın.

Gözümüzün önünde nice adaletsizlikler oldu ve herkes sustu.

Evleri basılan, tecavüze uğrayan, çocukları katledilen, idam iplerine çocuk yaşta çıkanların hikayeleri ile dolu bir tarihin ortasında yaşıyoruz.

Bir an bile "bu kadar da olmaz" demeyin. Olur. Berna'nın başına geldiği gibi, Cihan Kırmızıgül'ün başına geldiği gibi olur.

Sabah 7'de evinizin önüne gelip, sizi içerden alırlar. Görüntülerinizi bir mafya babasının görüntüleri ile montajlayıp, silah kaçakçısı gibi davranırlar.

Bakarsınız ki bir çok insan susmuş. Kimi alkış tutuyor.

Manşet manşet yağarlar üstünüze. Hakim idamınızı ister, milletveilleri iki ellerini birden kaldırırlar TBMM görüşmelerinde.

Düşmanlarınız sevinir. Yaşadığınızın adaletsizlik olsa da "hak ettiğiniz" olduğuna inanırlar. "Oh az bile" diye bağırırlar. "Çoktan hak etmişti"

Üstünüzdeki formalar belirler akibetinizi. Sizin tarafta olanlar üzülür, isyan eder, bağırır çünkü bilirler ki o akibeti ileride kendileri de paylaşabilir.

Ötekiler ise en hafif tabiriyle kayıtsız kalırlar. Neyse ne, zaten "öteki" değil misiniz?

Çünkü bu ülkede yaşayanlar adaleti değil gücü gördüler. Haklıyı değil de kudretliyi bilirler.

Elinde kılıç olanın kuralları koymasına öyle alıştı ki herkes, aklına bile gelmez insanların kılıca hakim olması gerekenin kural olduğunu..

Ve ısırırlar.. Hazır kanarken bir diş de kendileri geçirir. Bir anda görürsünüz "gazetecilikten tutuklanmadılar" manşetini sayfanın tepesinde. "Savcı doksandan çaktı" gibi.

İnsanlar susar..

Çünkü bu ülkede insanlar adaletsizliğin ne olduğunu bilir.

Yaşamaktan korkar.

Ve bilir bu insanlar, başkasının başına gelen kendisinin de başına gelir.

Maliyeti vardır düşeni tutmanın. Bir bedeli vardır gözden düşmüşe kucak açmanın..

İnsanlar bilir...

Vaka

Konuşursan vururlar..

Konuştun vurdular.

İnce ince planladılar. Medya iletişimin stratejisini çıkardılar.

Anlaşmalı gruplardan haberleri yaydılar.

Top önlerine geldi, golü attılar.

Bağırdın..

Ama korktuğunu biliyorlar. Korkunun kokusunu alıyorlar. Nereye kadar konuşup, nereye kadar konuşamayacağını görüyorlar.

Cezayı çaktılar..

Gözünün içine baka baka..

Daha da bağırdın..

Umursamıyorlar.

Çünkü yalnızsın. Çünkü yoksun başka bir yerde. Çünkü kendi derdin, kendinin derdi seni ele geçirdi. Çünkü prensibi değil de otoritenin seni kayırmasını istiyorsun.

Bir kerecik sana adil davransa?

Davranmayacak.

Adaletsiz bir ülkede birine adil davranmak, onu kayırmak demek çünkü.

Sen de uslu çocuk değilsin. Hala başın çok dik. Hala duruyorsun ayakta. Bir kere özür dilemedin. Bir kere senden beklenileni yapmadın..

Kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp tatlı tatlı yürümedin.

Eşit gibi oturdun masaya. Pazarlık yaptın..

Doğrusunu söyleyeyim, için için de ürküyorsun hala. Kafanın üstünde sallanan kılıçlar var. Boyun senin boynun, kimsenin değil.

Aşağıya baksan kaynıyor. Yukarı baksan köpürüyor..

Ne limanda durabildin, ne denize açılabildin, işte ortada sürüklüyor dalgalar..

Bir plan var elbet, ah bir gelse o fırsat.

Ama o gün gelene kadar da canını yakacaklar.

Strateji

Uslu çocuk olmak kazandırmayacak.

Fenerbahçe uslu çocuk olursa kazanmayacak.

Fenerbahçe uzun süre hiç kazanmayacak.

Hayır takım kötü olduğu için değil. Umutsuz da değiliz. Aykut Hoca'nın filan da günahı yok esasında.

Kazandığımız maçlar olacak elbette, akvaryumda yenilen yem gibi. Mutlaka boğazımızdan geçecek bir kaç lokma.

Hatta tüm darbelere rağmen de kazanabilir Fenerbahçe. Şampiyonluk uzak değil. Takımın aksayan bir kaç bölgesi var, transfer pansumanıyla geçiştirilir..

Ama Fenerbahçe kazanmayacak..

O kupayı gözümüzün önüne kadar getirip verecekler ama bir süre değil.

Biz hala temsil ettiğimiz şeyleri temsil etmeye devam ederken değil.

İyice burnumuz sürtülmeden, güzelce boyun eğmeden değil.

Sadece sirkte heyecan sürsün, rekabetin yarattığı o hırslar ile son haftaya kadar yarış biraz daha büyüsün de başkaları zarar etmesin diye güzel bir orta oyunu. O kadar..

Diğerleri hak etmediği halde kazanmayacak her şeyi. Hak edecekler. O da emek. Ama eşit şartlarda koşmayacağız bu yarışı. Onlar kendilerinin sahip olmadığı rüzgarlarla koşarken, biz suçlusu olmadığımız prangaları taşıyacağız arkamızda.

Eğer yalnız kalırsak.

Eğer akvaryumda oynamayı kabul edersek.

Bu oyun da devam edecek. Biraz aç kalacağız, turlayacağız akvaryumun içini, yukarı çıkıp aşağı ineceğiz hızla ve çember bittiğinde aynı yere döneceğiz.

Aynı oyunu aynı şekilde oynayıp farklı sonuç bekleyemezsiniz..

Bir başka şey öneriyorum ben. Oyunu bırakmayı değil, alanı genişletmeyi, hattı değil sathı müdafaa etmeyi, bir kulüp değil bir hareket olmayı, mevcudu korumayı değil bırakmayı, bu orta oyununda payımıza düşen repliği değil doğru olanı söylemeyi.

Ses çıkartmayı. Bİr şey yapmayarak değil, reddederek değil, küserek değil.

Maça çıkmayan hiçbir takım maçı kazanamaz. Daha iyi oynamamız lazım. Daha geniş oynamamız lazım. Hayatın her alanında pres yapmaktan bahsediyorum, ileri doğru koşmayı, planlamayı, küçük dokunuşları, mazlumların yanında görünmeyi, önce sessiz sessiz. Kimsenin ayağına basmadan, giderek genişleyerek..

Yukarıda gökyüzü görünüyor.. Yavaş yavaş çıkmak lazım tünelden. Adım adım. Hafif hafif. Bir bir.. İpi arkada bırakarak. Düşsem de ne olacak diye değil, korkarak, korkunun yarattığı güçle temkinli olarak. Her adımda, son adım gibi atlayarak.

Sonuç

Hayır beyler, digitürkleri iptal etmek işe yaramayacak. Hürriyet gazetesi okumamak, bir ton küfür etmek, ligden çekilmek filan. Hiçbiri değil.

Bırakamayız. Pasif agresyonun bize sağlayacağı bir fayda yok. Bir oyundan çekilirsek sadece kaybederiz. Başkaları da belki kaybeder.
Ama tarihi intihar bombacıları yazmaz.

Çünkü "Mesele ölmek değil, ölmeden başarmak"

Sahada kalmak ve başarmak zorundayız. Bu işi o götürecek. İçinde bulunduğumuz bu hayatın dinamiklerinden kaçmak değil tersine çevirmek, bir başka örnek olmak, en tahammül edemedikleri şeyi yapmak, onlara rağmen olmak lazım.

Umudu arttırmak, umutsuzluğu yok etmek, teslimiyet güdüsünü ezmek, başarılabileceğini göstermek.

Kibre karşı tevazu elbiselerini giyip, çile gömlekleriyle bu yolda yürümek. Ayağımız acısa da basmak, canımız yansa da durmamak. Biraz daha devam etmek.

Bu iş Fenerbahçe işi değil. Hepimizin bir iyi örneğe ihtiyacı var. Muhtaç olduğumuz bu örneğin banisi de olmak zorundayız.

Bu sefer de filmin sonunda iyi çocuklar kazansın.

Onun için düşünmek, konuşmak, daha fazla konuşmak, yazmak, söylemek zorundayız. Hiç bir şey yapamıyorsak içimizden reddedelim. Bırakmayalım..

Anlatın.. Gördüklerinizi anlatın. Bıkmadan anlatın. Yaşadıklarınızı anlatın. Tattığınız biber gazını anlatın. Çocukların üstüne sürülen TOMA'ları anlatın. Başkalarının hikayelerini anlatın. Nasıl bir ülkede olduğumuzu anlatın. Sevdiklerinize anlatın, arkadaşlarnıza anlatın, çocuklara anlatın. Anlatın..

Gerçek bu ya, aşağısı köpürmedikçe yukarısı daha da az köpürecek, aşağısı bağırmadıkça yukarısı daha da susacak. Kurşunun önünde olanlara cesaret veren cephenin gerisindeki binlerce insandır. Madem masadayız, ellerini güçlendirelim. Güçlendirelim ki "bakın orası nasıl kaynıyor daha azını yapamayız" diyebilsinler.

Gidin. orada görsünler. İzleyin. Orada olduğunuzu bilsinler.

"Alçakları övmek alçaklıktır. Bir topluluğun yaptığına razı olan kişi o işe katkısı olan kişidir."

Şimdi daha öfkeli, daha mutsuz olmanın zamanı.


11 comments:

  1. Barisk dedi ki...

    Usta sen yazinca ekleyecek tek soz kalmiyor..

  2. momos dedi ki...

    ülkenin durumu için yapılacak bir şey kalmadı. isyan etmek ve direnmekten vazgeçilmemeli ancak kendi adıma diyebilirim ki, yaşadığım sürece bu ülkenin adaletli bir yönetime sahip olabileceğine inanmıyorum. çocuklarım için de umutsuzum. belki torunlarım görebilir, o da isyanın sürekliliğine ve mücadelenin başarısına bağlı.

    fenerbahçe'ye gelirsek bu noktadan sonra ali devletimizin aslan liginde kötü adam rolünü oynamanın manası yok. anlaşıldı ki adil yönetim kimsenin umurunda değil. umarım yöneticiler de bunun farkındadır. cezaya yönelik açıklamaları umut verici ama nice umut verici açıklamaların fos çıktığına da tanık olduk. umarım gerçekten cesur ve etkili bir karar alırlar ve ligi şu çok temiz ahlaksızlara bırakırlar. havuz bok içinde olduğu sürece fenerbahçe'yi kirletecektir. acil yapılması gereken öncelikli olarak futbol takımından başlamak üzere tüm şubelerde yeni oluşumlar, yeni federasyonların kuracağı liglerde mücadele etmek. gerekirse ki bence bu konuda anlamsız milliyetçiliğe de gerek yok, farklı milletlerle birlikte kurulur bu federasyon.
    örnek olarak uleb oluşumunu vermek isterim. barca'nın elinden haksızca kupası alındığında pana karşısında, ispanyollar uleb ligini kurmuşlar ve 1 sene sonra euroleague'i kendileriyle birleşmek zorunda bırakmışlardı. fenerbahçe yönetimi ve genel kurulunun da tek yapması gereken yeni bir avrupa ligi için mağdur takımlarla görüşmelere başlaması.

  3. okey oyna dedi ki...

    Gerçekten de mükemmel bir yazı.Kesinlikle herşey çok güzel ifade edilmiş.
    Lütfen artık Aykut Kocaman ile ilgili yaratılmak istenilen kaos ortamının birer tetikçisi olmayalım.Amacın birer üyesi ve ortağı gibi davranmayalım.Bizi içlerine çekmek istedikleri ortamın kuklası olmayalım.Lütfen bilinçlerimiz açık olsun.Bizi oyunlarının bir parçası olarak kullanmalarına izin vermeyelim.
    Dünya üzerinde taraftarıyla bir bütün olarak yaşayan FENERBAHÇE gibi bir kimlik yok.Taraftarıyla yaşayan,taraftarıyla maç kazanan,taraftarıyla büyüyen,taraftarıyla başkaldıran.Dolayısıyla bilindiği üzere FENERBAHÇE CUMHURİYETİNİ yerle bir etmek, ele geçirmek için yapılan bütün organizasyonlar ellerinde patladı.Ve nihayetinde anladılar bu kimliği aşağıya çekmenin,zayıflatmanın tel yolu var.O da TARAFTAR.Eğer taraftarlar arasında bir kaos yaratılırsa her şeyin daha kolay ve hızlı olabileceğini anladılar.Ve sonuç olarak sezon başından beri 3 temmuzun devamı olarak geçen süreçte yaratılmak istenen ortam budur.Bırakın Aykut Kocamını, taktiklari,sistemi,Alex'i.Gözümüzü açalım artık.Bu sığ tartışmaların içine düşürülmemize izin vermeyelim.Dünya üzerinde hangi teknik direktörün başından bu kadar badireler geçmiştir ki, hala onu eleştirebiliyoruz.Hemde bunlara rağmen bir lig ve bir kupa şampiyonluğu olan bir teknik direktöre.Mantığa ve izaha aykırı bir durumdur bu.Amma velakin işte yaratılmak istenen bu oyunun içine çekiyorlar bizi yavaş yavaş.
    Artık uyanalım ve gerçekleri görelim!!!

  4. Ercan Saral dedi ki...

    Ellerine sağlık renktaş senin muhalif tavrın oldukça güzel fakat aktif olmak gerekiyor daha fazla tepki ile birlikte hareket ederek dile getirilmeli tüm tepkiler ve artık eyleme dökülmeli demokrasi çerçevesinde şiddetten uzak umarım gün gelecek kötü günler bitecek.

  5. Unknown dedi ki...

    Arkadaş,vardır illa ki bu devranı döndürecekler.Bu kadar melankoliye de luzüm yok.Tespitlerin yer yer doğru olabilir akepe denilen basiretsizlerle alakalı da katılıyorum ama bazen her şeyi ''biliyorum''dediğin anda bilmediklerin ortaya çıkıyor..Sportif açıdan baktığında da orada da özellikle son 20yıldır gerçektende bir çarkın kurulduğunu gözlemleyebiliyoruz.Ötekileşmek yerine ''ötekileştirilen''demek daha doğru olur gibi me geliyor...

  6. Unknown dedi ki...

    oyundan çekilmekle ilgili kısım hakkında:
    tabiki oyundan çekilmek korkarlıktır bir vazgeçiştir haklıyken bile kaybetmektir. alanı genişletmek istiyorsak havuz sistemlerinden çıkılmalı. çeşitli numaralarda yayıncı kuruluşlar paralar kazanacak diye şampiyonluğumuhtemelen yine kadıköydeki maça bırakacaklar. bu yüzden bana göre yapılacak en hayırlı iş havuzdan her ne pahasına olursa olsun çıkılmasıdır. Bu camianın gücünü herkeze göstermenin zamanı gelmiştir.

  7. Unknown dedi ki...

    Eline,kalemine,emeğine sağlık.Var olasın.

  8. Ali Bahar dedi ki...

    İnsan ülkesinin resmine bakıp mutsuz olur mu ? Biz oluyoruz çünkü sesimizi kıstılar, başımızı kaldırmamıza izin vermediler, korku ülkesi yarattılar. Aslında bunun farkında olmayan insanlar nasıl da mutlu yaşıyorlar.
    Ülke çoktan parsellendi de Fenerbahçe elimizde kalır,kalacak inşallah.

  9. Adsız dedi ki...

    Akp ve siyasi cenahta ve ülkenin büyüklü küçüklü idare noktasında yaşananlarla ilgili eleştiriyekatılıyorum… Ancak geçmişte iktidar olan zihniyet ve ideolojilerinde yaptıklarının davranış psikologlarının modelindeki etki tepki mekanizmasının bir ürünü olduğunu da düşünüyorum…

    Yani geçmişte chp iktidarlarının ve yönetimdeki chp zihniyetindeki kişilerin yaptıkları uygulamaların, insanlara bakış açılarının bizi bugüne taşıdığını görüyorum… Akp iktidarının ve cemaatin en büyük stratejik hatası da tam da bu nokta da başlıyor… Geçmişteki yapılanların katmerlisini şimdi onlar yapıyorlar… Yani geçmişte dövülen, hor görülenler şimdi fırsat ellerine geçince geçmiştekilerden daha fena dövüyorlar…

    Tabi ki bu durum gelecekte akp’nin yaptığından daha beterini yapacak karşı oluşuma da ( etki tepki görüşü kapsamında ) beraberinde getiriyor… Erdoğan’ın başkanlık sistemini istemesinin bence sebeplerinden biride budur…Günün birinde şuan yaşanılanları yaşamamak adına başkanlık sistemi ile durumu kurtarmaya çalışıyor… Akp ile ilgili gerek internette gerekse çevremde yapılan eleştirileri hep dikkatlice izledim… Akp ile ilgili çok sert eleştirenlerin geçmişten bahsetmemeleri yada geçmişte yaşananları görmezlikten gelmeleri zaten akp sorunununda taaa kendisidir…

    Ben Türkiye de ki siyasete inanmadığım için herhangi bir siyasi tarafta yer almayan, bazı fikirleri açısından solcu olan, bazı fikirleri açısından milliyetçi olan, bazı fikirleri açısından ise muhafazakar olan yani ortada duran birisiyim… Akp’yi sonuna kadar eleştirmeye varım… Ancak geçmişteki yanlışları da göz ardı etmeyelim… Ayrıca AKP geçmişteki yanlışlara yaslanarak asla kendine bir haklılık payı da çıkartmasın… Doğru tektir ve de zamana ve mekana göre değişmez… Geçmişte yapılan yanlışlara da yanlış demeli, akp’nin yaptıklarına da yanlış demeliyiz…

    Akp’yi tüm yanlışlarına rağmen ateşli bir biçimde savunan bir kısım insanın bu davranışının bir sebebinin de eleştiriyi yapan kişilerin geçmişteki yanlışları görmezlikten gelmeleri nedeniyle olduğunu düşünüyorum… Esasında Cumhuriyet tarihimiz hep bir rövanş mücadelesiyle geçmiş durumda…Ve görünen o ki daha uzunca bir süre belki de yüzyıllar boyunca da bu topraklardaki gelenek görenek ve inançlarında etkisiyle gerçek anlamda diyalogu, uzlaşmayı, birbirini dinlemeyi, ötekini gözetmeyi ve hoşgörüyü yaşayamayacağız…

    Bu benim görüşümdür… Bence İSLAM dini Türkiye de ve dünyada UYGULAYICILARIN kötü uygulaması ve yanlış yorumlaması nedeniyle baskı ve korku kültürünün temeli gibi algılanıyor ( Avrupalı, Amerikalı ve Müslüman olmayanlar tarafından )… Bu algılamada da bence haksız değiller… Ancak bu durum bence İSLAMIN kendisinden değil, onu yaşayan ve yorumlayanların yanlış yorumundan ve yanlış uygulamalarından kaynaklanıyor…

    Ülkede ki bir çok konuda sırf kendi yandaşı olmayan insanlarla ilgili atıp tutan akp’lilerin bu davranışları İSLAMIN hangi prensibine girer acaba ??? Bu yaptıkları davranışları neden yaptınız diye sorsanız dava derler… Ne davası diye derine inmeye kalksanız İSLAM için derler… Ama İSLAM suçluyu rezil etme, kabahatleri ört derken, bunlar bırak kabahati olanın kabahatini örtmeyi, daha adamı yargılanmadan mahkum ediyorlar… Aslında davalarına bile ihanet edip zarar veriyorlar…

    Ülkedeki vatandaş ise Osmanlıdan bu tarafa teba ve kul olup, yönetenlerin hizmetçisi olduğu için, o savaştan bu savaşa cephelerde ömür tüketip karın tokluğuna yaşadığı için, tepkisiz, ilkesiz ve güçten yana tavır alan bir duruma gelmişler… Onları suçlayamıyorum… Anlamaya çalıştığımda bu sonuca ulaşıyorum…

    Bu ülkenin victor hügolara, emile zolalara ihtiyacı var… Ama böyle aydınları çıkartacak fikirsel ve zihinsel toprağı da yok… Sonuçta dönüp dolaşıp aynı noktalarda tekrar tekrar zigzaglar çizmekten başka kaderimiz bana göre yok…

  10. gumgumok dedi ki...

    Yok hocam. Üzgünüm hem de çok. Ama direniş bitti. Artık yılgınlık var. Yılgınlığın verdiği bir kızgınlık hali var.

    Her yerde başardılar, futbolda da başardılar. Bu dev Leviathan'a karşı durmak artık çok zor. Teslim olmak değil; fakat teslim olmadan yenilme hali var.

    Benim umudumun simgesi Aykut Hoca'ydı. Artık bitti. Üzgünüm...

  11. hakanchoban dedi ki...

    Cahilligimi bagislayin diye soze baslayarak bir tarih verir misiniz Barcelona olayi ile olgili olarak? Tesekkurler ...

Yorum Gönder